1 |
anger |
öfke |
n. |
|
- Many sceptics along the way must have aroused justified anger in you.
- Yol boyunca pek çok şüpheci sizde haklı bir öfke uyandırmış olmalı.
- Then, after the anguish, the fear and after the suffering comes the time for anger.
- Sonra, ıstıraptan, korkudan ve acıdan sonra öfke zamanı gelir.
- People felt a sense of anger and despair.
- İnsanlar öfke ve umutsuzluk hissettiler.
- I believe we ought to understand their emotion and their anger.
- Onların duygularını ve öfkelerini anlamamız gerektiğine inanıyorum.
- On this point, our anger is in direct proportion to the extent of the damage done to biodiversity.
- Bu noktada öfkemiz, biyoçeşitliliğe verilen zararın boyutuyla doğru orantılıdır.
- On the other hand, secrecy can also protect powerful profiteers from popular anger.
- Öte yandan gizlilik, güçlü vurguncuları halkın öfkesinden de koruyabilir.
- The feelings that we have in the face of this tragedy are feelings of anger.
- Bu trajedi karşısında hissettiğimiz duygular öfke duygusudur.
- I reiterate and stress that the Commission shares the anger of consumers.
- Komisyon'un tüketicilerin öfkesini paylaştığını yineliyor ve vurguluyorum.
- And how we get through that anger phase is going to be critical.
- Ve bu öfke evresini nasıl atlatacağımız kritik olacak.
- It's very hard to keep your anger in.
- Öfkenizi içinizde tutmak çok zordur.
- It's very hard to keep your anger in.
- Öfkeni içinde tutmak çok zordur.
- Tom was unable to control his anger.
- Tom öfkesini kontrol edemiyordu.
- He couldn't corral his anger.
- Öfkesini dizginleyemedi.
- Susan broke the dish on purpose to show her anger.
- Susan öfkesini göstermek için tabağı bilerek kırdı.
- I couldn't contain my anger.
- Öfkemi kontrol edemedim.
- Anger is hard to control.
- Öfkeyi kontrol etmek zordur.
- I think Tom's anger is just a defense mechanism; I wouldn't take it personally if I were you.
- Bence Tom'un öfkesi sadece bir savunma mekanizması; yerinde olsam bunu kişisel almazdım.
- He was burning with his anger.
- O öfkeden köpürüyordu.
- I was just venting my anger.
- Sadece öfkemi dışa vuruyordum.
- God loves those who can control their anger and forgive unintentional negligence.
- Tanrı, öfkesini kontrol edebilenleri ve kasıtsız ihmalleri affedebilenleri sever.
- You will not be punished for your anger, you will be punished by your anger.
- Öfkeniz için cezalandırılmayacaksınız, öfkeniz tarafından cezalandırılacaksınız.
- I have trouble controlling my anger.
- Öfkemi kontrol etmekte zorlanıyorum.
- Tom couldn't control his anger anymore.
- Tom artık öfkesini kontrol edemiyordu.
- She flared up with anger.
- O öfke ile parladı.
- Tom felt nothing except anger.
- Tom öfke dışında hiçbir şey hissetmedi.
- The decision caused widespread anger.
- Karar geniş çapta öfke yaratmıştır.
- She tried to hide her anger.
- Öfkesini saklamaya çalıştı.
- A frown may express anger or displeasure.
- Kaş çatma, öfke ya da hoşnutsuzluk ifade edebilir.
- He concealed his anger from the audience.
- Öfkesini dinleyiciden sakladı.
- She was steaming with anger.
- Öfkeden köpürüyordu.
- Anger does not befit a philosopher.
- Öfke bir filozofa yakışmaz.
- Tom wasn't able to control his anger.
- Tom öfkesini kontrol edemiyordu.
- She tried to hide her anger.
- Öfkesini gizlemeye çalıştı.
- It is truly said that time is anger's medicine.
- Zamanın öfkenin ilacı olduğu gerçekten söylenilmektedir.
- We were filled with anger against the murderer.
- Katile karşı öfkeyle doluyduk.
- Tone of voice can indicate anger and irony.
- Ses tonu öfke ve ince alayı gösterebilir.
- The anger in her face was unmistakeable.
- Yüzündeki öfke açıktı.
- He was red with anger.
- Öfkeden kıpkırmızı olmuştu.
- Your anger is understandable.
- Öfken anlaşılabilir.
- I understand his anger.
- Ben onun öfkesini anlıyorum.
- There's justifiable anger.
- Haklı bir öfke var.
- Sami can control his anger.
- Sami öfkesini kontrol edebilir.
- There was a suggestion of anger in his voice.
- Sesinde bir öfke belirtisi vardı.
- There is a lot of anger in the world today.
- Bugün dünyada çok fazla öfke var.
- He was prone to anger.
- Öfkeye meyilliydi.
- I couldn't contain my anger.
- Öfkemi frenleyemedim.
- Anger is an energy.
- Öfke bir enerjidir.
- Anger deprived him of his reason.
- Öfke onu mantığından mahrum bıraktı.
- Her anger reached a breaking point when she found out that he was being unfaithful to her.
- Adamın kendisine sadakatsizlik ettiğini öğrendiğinde öfkesi kırılma noktasına ulaştı.
- I'm boiling with anger.
- Öfkeyle kaynıyorum.
- She was burning with anger.
- Öfkeden yanıyordu.
- Tom is blinded by his anger.
- Tom öfkesinden kör oldu.
- The news caused him to explode with anger.
- Haber onun öfkeyle patlamasına neden oldu.
- The news caused him to explode with anger.
- Haber, onun öfkeden patlamasına neden oldu.
- There's growing anger over the government's decision.
- Hükümetin kararına karşı artan bir öfke var.
- Fear quickly turned into anger.
- Korku hızla öfkeye dönüştü.
- Tom couldn't suppress his anger.
- Tom öfkesini bastıramadı.
- Tom was unable to control his anger.
- Tom öfkesini kontrol edemedi.
- Her face reflects disgust and sadness, rather than anger.
- Yüzünde öfkeden ziyade tiksinti ve üzüntü vardı.
- Mary couldn't contain her anger.
- Mary öfkesine hakim olamadı.
- We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin şiddetiyle şok olduk.
- His constant insults aroused her anger.
- Onun sürekli hakaretleri kızda öfke uyandırdı.
- He couldn't corral his anger.
- O öfkesini kontrol edemiyordu.
- He could no longer contain his anger.
- Artık öfkesini kontrol edemiyordu.
- I can understand your anger.
- Öfkeni anlayabiliyorum.
- We understand your anger.
- Öfkenizi anlıyoruz.
- Tom tried to control his anger.
- Tom öfkesini kontrol etmeye çalıştı.
- Her anger has gone out of my control.
- Öfkesi kontrolümden çıktı.
- Jim was able to hold back his anger.
- Jim, öfkesine hâkim olabildi.
- Tom couldn't control his anger.
- Tom öfkesini kontrol edemedi.
- Tom can't seem to control his anger.
- Tom öfkesini kontrol edemiyor gibi görünüyor.
- He is burning with anger.
- Öfkeyle yanıp tutuşuyor.
- Tom's anger hurt their marriage.
- Tom'un öfkesi evliliklerine zarar verdi.
- Her anger is completely justified.
- Onun öfkesi tamamen haklıdır.
- Tom's anger subsided.
- Tom'un öfkesi yatıştı.
- Sami wanted to learn how to control his anger.
- Sami öfkesini nasıl kontrol edeceğini öğrenmek istiyordu.
- He tried to hold back his anger.
- O, öfkesini dizginlemeye çalıştı.
- When you feel anger - just don't react.
- Öfke hissettiğinizde sadece tepki göstermeyin.
- Tom couldn't restrain his anger.
- Tom öfkesini dizginleyemedi.
- He couldn't control his anger.
- Öfkesini kontrol edemedi.
- Jim was able to hold back his anger and avoid a fight.
- Jim, öfkesini dizginlemeyi başardı ve kavgayı önledi.
- He was prone to anger.
- O öfkeye eğilimliydi.
- Tom has difficulty controlling his anger.
- Tom öfkesini kontrol etmekte güçlük çekiyor.
- Would it be fair to say you have a problem controlling your anger?
- Öfkenizi kontrol etmekte sorun yaşadığınızı söylemek doğru olur mu?
- Her voice was quivering with anger.
- Onun sesi öfkeden titriyordu.
- Her voice was shaking with anger.
- Sesi öfkeyle titriyordu.
- He is subject to fits of anger.
- Öfke nöbetlerine maruz kalıyor.
- She was burning with anger.
- O, öfkeden yanıyordu.
- Tom couldn't hide his anger.
- Tom öfkesini saklayamadı.
- Tom tried to restrain his anger.
- Tom öfkesini dizginlemeye çalıştı.
- Tom is blinded by his anger.
- Tom'un öfkesinden gözü karardı.
- She broke the dish on purpose just to show her anger.
- Sırf öfkesini göstermek için tabağı bilerek kırdı.
- Tom's eyes blazed with anger.
- Tom'un gözleri öfke ile parlıyordu.
- I had to stifle my anger in front of him.
- Onun önünde öfkemi bastırmak zorunda kaldım.
- He couldn't keep his anger in check.
- Öfkesini kontrol altında tutamadı.
- Tom wasn't able to control his anger.
- Tom öfkesini kontrol edemedi.
- We've done nothing to deserve your anger.
- Öfkenizi hak edecek hiçbir şey yapmadık.
- Tom's face turned red with anger.
- Tom'un yüzü öfkeden kıpkırmızı oldu.
- Fadil felt some guilt and anger.
- Fadıl biraz suçluluk ve öfke hissetti.
- I understand your anger.
- Öfkeni anlıyorum.
- He was burning with his anger.
- Öfkesiyle yanıp tutuşuyordu.
- He often shows his anger.
- Sıklıkla öfkesini gösterir.
- Tom couldn't control his anger.
- Tom öfkesini kontrol edemiyordu.
- He tried to restrain his anger.
- O, öfkesini bastırmaya çalıştı.
- Her voice was shaking with anger.
- Sesi öfkeden titriyordu.
- Sami can control his anger.
- Sami öfkesini kontrol edebiliyor.
- The decision caused widespread anger.
- Karar geniş çapta öfkeye neden oldu.
- He exploded with anger.
- Öfkeyle patladı.
- Her anger is understandable.
- Onun öfkesi anlaşılabilirdir.
- Soon, their hunger turned to anger.
- Kısa süre sonra açlıkları öfkeye dönüştü.
- Tom couldn't hide his anger.
- Tom öfkesini gizleyemedi.
- His anger is understandable.
- Öfkesi anlaşılabilir.
- She flared up with anger.
- Öfkeyle alevlendi.
- Tom couldn't suppress his anger.
- Tom öfkesini bastıramıyordu.
- Tom couldn't contain his anger.
- Tom öfkesini kontrol edemedi.
- I don't think I'll be able to hold in my anger any longer.
- Öfkemi daha fazla tutabileceğimi sanmıyorum.
- Tom's anger blazed out suddenly.
- Tom'un öfkesi aniden alevlendi.
- Anger is a defense mechanism.
- Öfke bir savunma mekanizmasıdır.
- Can there be so much anger in celestial hearts?
- Göksel kalplerde bu kadar öfke olabilir mi?
- Tom was trying to control his anger.
- Tom öfkesini kontrol etmeye çalışıyordu.
- Susan broke the dish on purpose to show her anger.
- Susan, öfkesini göstermek için tabağı kasıtlı olarak kırdı.
- He could no longer contain his anger.
- O artık öfkesini tutamadı.
- In spite of his anger, he listened to me patiently.
- Öfkesine rağmen, sabırla beni dinledi.
- Her anger is completely justified.
- Öfkesi tamamen haklı.
- She broke the dish on purpose just to show her anger.
- Sadece öfkesini göstermek için tabağı kasten kırmış.
- I want to relieve his anger.
- Öfkesini dindirmek istiyorum.
- Your anger is understandable.
- Senin öfken anlaşılabilir.
- He recoiled before his master's anger.
- O, efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
- His face turned red with anger.
- Yüzü öfkeden kıpkırmızı oldu.
- He suppressed his anger.
- Öfkesini bastırdı.
- Tom took his anger out on Mary.
- Tom öfkesini Mary'den çıkardı.
- Tom felt nothing except anger.
- Tom öfkeden başka bir şey hissetmedi.
- He could not control his anger.
- O, öfkesini kontrol edemedi.
- Tom tried to conceal his anger.
- Tom öfkesini gizlemeye çalıştı.
- Jim was able to hold back his anger.
- Jim, öfkesini dizginleyebildi.
- He took a class to learn how to manage his anger.
- Öfkesini nasıl yöneteceğini öğrenmek için bir ders aldı.
- Sami's anger is not about you.
- Sami'nin öfkesi seninle ilgili değil.
- We were shocked by the intensity of our mother's anger.
- Annemizin öfkesinin yoğunluğu karşısında şok olmuştuk.
- Tom tried to hide his anger.
- Tom öfkesini saklamaya çalıştı.
- I was just venting my anger.
- Sadece öfkemi boşaltıyordum.
- Bob could not control his anger.
- Bob, öfkesini kontrol edemedi.
- His anger hurt their marriage.
- Öfkesi evliliklerine zarar verdi.
- We understand your anger.
- Biz öfkeni anlıyoruz.
- The anger in her face was unmistakeable.
- Yüzündeki öfke açıkça belli oluyordu.
- Tom's face turned red with anger.
- Tom'un yüzü öfkeden kızardı.
- I am thankful for anger and disappointment.
- Öfke ve hayal kırıklığı için minnettarım.
- He tried to restrain his anger.
- Öfkesini dizginlemeye çalıştı.
- He concealed his anger from the audience.
- Öfkesini dinleyicilerden gizledi.
- Tom concealed his anger from Mary.
- Tom öfkesini Mary'den gizledi.
- Her anger was genuine.
- Onun öfkesi gerçekti.
- Her anger has gone out of my control.
- Öfkesi benim kontrolümden çıktı.
- Tom suppressed his anger.
- Tom öfkesini bastırdı.
- He often shows his anger.
- O sık sık öfkesini gösterir.
- It is truly said that time is anger's medicine.
- Gerçekten de zamanın öfkenin ilacı olduğu söylenir.
- Tom took out his anger on Mary.
- Tom öfkesini Mary'den çıkardı.
- Tom managed to control his anger.
- Tom öfkesini kontrol etmeyi başardı.
- There was a trace of anger in her voice.
- Sesinde bir öfke belirtisi vardı.
- Tom didn't express any anger.
- Tom hiçbir öfke göstermedi.
- Tone of voice can indicate anger and irony.
- Ses tonu öfke ve ironiyi gösterebilir.
- There was a suggestion of anger in his voice.
- Onun sesinde bir öfke önerisi vardı.
- We've done nothing to deserve your anger.
- Öfkeni hak edecek hiçbir şey yapmadık.
- Vent your anger on someone else, will you?
- Öfkeni başkasından çıkar, olur mu?
- Sami wanted to handle his anger.
- Sami öfkesini kontrol etmek istedi.
- Her anger was genuine.
- Öfkesi gerçekti.
- In spite of his anger, he listened to me patiently.
- Öfkesine rağmen beni sabırla dinledi.
- Your anger is completely justified.
- Öfken tamamen haklı.
- He tried to hold back his anger.
- Öfkesini tutmaya çalıştı.
- Tom's anger faded.
- Tom'un öfkesi azaldı.
- Sami started taking his anger out on Layla's children.
- Sami öfkesini Layla'nın çocuklarından çıkarmaya başladı.
- Her voice was quivering with anger.
- Sesi öfkeyle titriyordu.
- Tom couldn't hold back his anger.
- Tom öfkesini tutamadı.
- He could not control his anger.
- Öfkesini kontrol edemedi.
- Takeda always shows his anger openly.
- Takeda her zaman öfkesini açıkça gösterir.
- Mary couldn't contain her anger.
- Mary öfkesini tutamadı.
- Her face was bright red with anger.
- Yüzü öfkeden kıpkırmızıydı.
- He recoiled before his master's anger.
- Efendisinin öfkesi karşısında geri çekildi.
- Tom has difficulty controlling his anger.
- Tom öfkesini kontrol etmekte zorlanıyor.
- Sami wanted to handle his anger.
- Sami öfkesinin üstesinden gelmek istedi.
Show More (175)
|
2 |
anger |
kızdırmak |
v. |
|
- His behavior angered the policeman.
- Onun davranışı polisi kızdırdı.
- They angered me.
- Onlar beni kızdırdılar.
- They anger us with their behavior.
- Davranışlarıyla bizi kızdırıyorlar.
- He angers us with his comments.
- O yorumlarıyla bizi kızdırır.
- That's what really angered me.
- Beni gerçekten kızdıran şey bu.
- I like to anger Tom.
- Tom'u kızdırmayı severim.
- Do you anger your parents?
- Ebeveynlerini kızdırır mısın?
- His behavior angered the policeman.
- Davranışları polisi kızdırdı.
- His actions greatly angered Mexican leaders.
- Eylemleri Meksikalı liderleri çok kızdırdı.
- Try not to anger him.
- Onu kızdırmamaya çalış.
- She angers us with her remarks.
- Sözleriyle bizi kızdırıyor.
- We should not have angered Tom.
- Tom'u kızdırmamalıydık.
- You anger us.
- Sen bizi kızdırıyorsun.
- They angered me.
- Beni kızdırdılar.
- You anger us.
- Bizi kızdırıyorsun.
- I like to anger Tom.
- Tom'u kızdırmayı seviyorum.
- Her words angered him.
- Onun sözleri onu kızdırdı.
- If you anger the cat, it will certainly scratch you.
- Eğer kediyi kızdırırsanız, kesinlikle sizi tırmalar.
- I don't wish to anger you.
- Seni kızdırmak istemem.
- I don't wish to anger you.
- Seni kızdırmak istemiyorum.
- That's what really angered me.
- Beni gerçekten kızdıran buydu.
- If you anger the cat, it will certainly scratch you.
- Kediyi kızdırırsan o seni kesinlikle tırmalar.
- Her words angered him.
- Sözleri onu kızdırdı.
- He angers us with his comments.
- Yorumlarıyla bizi kızdırıyor.
- Do you anger your parents?
- Anne babanızı kızdırıyor musunuz?
Show More (22)
|
3 |
anger |
kızgınlık |
n. |
|
- Mr Verheugen, I understand your anger with the media.
- Bay Verheugen, medyaya olan kızgınlığınızı anlıyorum.
- Tom couldn't control his anger anymore.
- Tom kızgınlığını daha fazla kontrol edemedi.
- Tom didn't express any anger.
- Tom kızgınlığını belli etmedi.
- I understand his anger.
- Kızgınlığını anlıyorum.
- A frown may express anger or displeasure.
- Kaş çatmak, kızgınlık veya hoşnutsuzluk ifade edebilir.
- Her anger is understandable.
- Kızgınlığı anlaşılabilir.
- His anger is understandable.
- Onun kızgınlığı anlaşılabilirdir.
Show More (4)
|
4 |
anger |
öfkelendirmek |
v. |
|
- It angers me to hear that it is scandalous for the Union to devote 45% of its budget to agriculture.
- Birliğin bütçesinin %45'ini tarıma ayırmasının skandal olduğunu duymak beni öfkelendiriyor.
- However, we were particularly angered by the imposition of the Thorp nuclear reprocessing plant in 1993.
- Bununla birlikte, 1993 yılında Thorp nükleer yeniden işleme tesisinin dayatılması bizi özellikle öfkelendirmiştir.
- The speaker aroused the anger of the audience.
- Konuşmacı seyircileri öfkelendirdi.
- His constant insults aroused my anger.
- Sürekli hakaret etmesi beni öfkelendirdi.
- He was angered by the murder of their comrades.
- Yoldaşlarının öldürülmesi onu öfkelendirdi.
- When you feel anger - just don't react.
- Öfkelendiğin zaman tepki verme.
Show More (3)
|
5 |
anger |
sinir |
n. |
|
- Tom can't seem to control his anger.
- Tom sinirlerine hâkim olamıyor.
- The speaker aroused the anger of the audience.
- Konuşmacı seyircinin sinirini ayağa kaldırdı.
- His face turned red with anger.
- Yüzü sinirden kızardı.
- He was red with anger.
- Sinirden kıpkırmızı olmuştu.
Show More (1)
|
6 |
anger |
sinirlendirmek |
v. |
|
- They anger us with their behavior.
- Onlar bizi davranışlarıyla sinirlendiriyor.
- She angers us with her remarks.
- O, yorumlarıyla bizi sinirlendiriyor.
Show More (-1)
|
7 |
anger |
kızma |
n. |
|
- You have no cause for anger.
- Kızmak için nedenin yok.
Show More (-2)
|