| 1 |
beat |
yenmek |
v. |
|
- She beat diabetes with a strict diet and regular exercise.
- Sıkı bir diyet ve düzenli egzersizle diyabeti yendi.
- The aim is to beat ETA, but the fundamental commitment is to defend democracy throughout the whole of Europe.
- Amaç Avrupa Teknik Değerlendirmesini yenmektir ancak temel taahhüt tüm Avrupa'da demokrasiyi savunmaktır.
- When you have a cold, you need bed rest to beat the infection.
- Eğer nezleyseniz enfeksiyonu yenmek için yatak istirahatine ihtiyacınız vardır.
- Well that explains why you almost always beat me.
- Bu neden beni neredeyse her zaman yendiğini açıklıyor.
- When you have a cold, you need bed rest to beat the infection.
- Soğuk algınlığınız olduğunda enfeksiyonu yenmek için yatak istirahatine ihtiyacınız vardır.
- In order to beat them, we practice very hard.
- Onları yenmek için çok sıkı alıştırma yapıyoruz.
- In order to beat them, we practice very hard.
- Onları yenmek için çok sıkı antrenman yapıyoruz.
- When you have a cold, you need bed rest to beat the infection.
- Soğuk algınlığı geçirdiğinizde, enfeksiyonu yenmek için yatak istirahatine ihtiyacınız vardır.
- In order to beat them, we practice very hard.
- Onları yenmek için, çok sıkı antrenman yaparız.
- Well that explains why you almost always beat me.
- Bu neden neredeyse her zaman beni yendiğini açıklıyor.
- Tom has never beaten Mary at chess.
- Tom, Mary'yi satrançta hiç yenemedi.
- Deep Blue beat chess grandmaster Gary Kasparov in 1997.
- Deep Blue 1997'de satranç ustası Gary Kasparov'u yendi.
- Do you think Tom can beat John?
- Sence Tom John'u yenebilir mi?
- I can beat you.
- Seni yenebilirim.
- Where's the guy who beat her?
- Onu yenen adam nerede?
- We need to band together to beat the enemy.
- Düşmanı yenmek için bir araya gelmeliyiz.
- I finally beat the odds.
- Sonunda şansımı yendim.
- He beat them.
- Onları yendi.
- Ken beat me at chess.
- Ken satrançta beni yendi.
- Nobody can beat Tom except Mary.
- Mary dışında kimse Tom'u yenemez.
- Did you beat them all?
- Hepsini yendin mi?
- Tom has beaten me three times.
- Tom beni üç kez yendi.
- He won't beat me.
- O beni yenemez.
- If you can't beat them, join them.
- Onları yenemiyorsan, onlara katıl.
- The pen always beats the sword.
- Kalem her zaman kılıcı yener.
- When it comes to sports, I can't beat Tom.
- Spor söz konusu olduğunda, Tom'u yenemem.
- Do you think that you can beat me?
- Beni yenebileceğini düşünüyor musun?
- I can't beat Tom.
- Tom'u yenemem.
- She's beating cancer.
- Kanseri yeniyor.
- I've never been able to beat Tom at chess.
- Tom'u satrançta hiç yenemedim.
- I can beat anybody at chess.
- Satrançta herkesi yenebilirim.
- You've beaten me six times.
- Beni altı kez yendin.
- We haven't beaten them all year.
- Tüm yıl boyunca onları yenemedik.
- Come on, I will beat you.
- Hadi, seni yeneceğim.
- The English team beat the Brazilian team in the international football tournament.
- Uluslararası futbol turnuvasında İngiliz takımı Brezilya takımını yendi.
- I think it's impossible for us to beat him.
- Onu yenmemizin imkansız olduğunu düşünüyorum.
- Iceland beat England in the round of 16.
- İzlanda son 16'da İngiltere'yi yendi.
- We can beat them.
- Biz onları yenebiliriz.
- We'll probably beat them there.
- Muhtemelen onları orada yeneceğiz.
- Tom beat me at chess.
- Tom beni satrançta yendi.
- Tom is the only one who can beat Mary at chess.
- Tom, Mary'yi satrançta yenebilen tek kişidir.
- I want to beat her.
- Ben onu yenmek istiyorum.
- I've never been able to beat Tom.
- Ben Tom'u asla yenemedim.
- I hope we beat Tom.
- Tom'u yeneceğimizi umuyorum.
- Let's beat Japan!
- Haydi Japonya'yı yenelim!
- Tom can't beat me.
- Tom beni yenemez.
- We haven't beaten them all year.
- Onları bütün yıl boyunca yenmedik.
- Tom beat Mary at checkers.
- Tom damada Mary'yi yendi.
- I couldn't beat Tom.
- Tom'u yenemedim.
Show More (46)
|
| 2 |
beat |
dövmek |
v. |
|
- On 28 August masked men kidnapped and severely beat his public defender, Surat Ikramov.
- 28 Ağustos'ta maskeli adamlar kamu avukatı Surat İkramov'u kaçırdı ve ağır şekilde dövdü.
- The whole time it's beating me, I'm like this.
- Bütün bu zaman boyunca beni dövüyor, ben böyleyim.
- The neighbors say that Tom beats his wife.
- Komşular Tom'un karısını dövdüğünü söylüyor.
- Tom beat Mary to death with a baseball bat.
- Tom Mary'yi beyzbol sopasıyla öldüresiye dövdü.
- Tom beat Mary to within an inch of her life.
- Tom, Mary'yi öldüresiye dövdü.
- Tom beats his girlfriend.
- Tom kız arkadaşını döver.
- I'm the guy who beat Tom.
- Tom'u döven adam benim.
- This should not be told but Tom is an alcoholic and he beats Mary, his wife.
- Bunu söylememek lazım ama Tom alkoliktir ve karısı Mary'yi döver.
- Tom's alcoholic father often beat him up.
- Tom'un alkolik babası onu sık sık döverdi.
- Tom threatened to beat me up.
- Tom beni dövmekle tehdit etti.
- Tom beat Mary in the kitchen.
- Tom, Mary'yi mutfakta dövdü.
- Fadil frequently beat Layla.
- Fadıl sık sık Leyla'yı dövdü.
- The sheriff beat the suspect until he was almost dead.
- Şerif şüpheliyi öldüresiye dövmüş.
- Layla beat herself up and blamed Fadil for it.
- Leyla kendini dövdü ve bunun için Fadıl'ı suçladı.
- One beats the bush, and another catches the bird.
- Biri çalıyı döver, diğeri kuşu yakalar.
- She beat them.
- Mary onları dövdü.
- He beat the dog with a stick.
- Köpeği bir sopayla dövdü.
- Fadil frequently beat Layla.
- Fadıl Leyla'yı sık sık dövüyordu.
- Who beat you up?
- Kim dövdü seni?
Show More (16)
|
| 3 |
beat |
çırpmak |
v. |
|
- I prefer to beat eggs with a fork rather than a scrambler.
- Yumurtaları çırpıcı yerine çatalla çırpmayı tercih ediyorum.
- In short, we must stop beating about the bush where sustainable development is concerned and take practical action.
- Kısacası, sürdürülebilir kalkınma söz konusu olduğunda çalıyı çırpmayı bırakmalı ve pratik adımlar atmalıyız.
- In short, we must stop beating about the bush where sustainable development is concerned and take practical action.
- Kısacası sürdürülebilir kalkınma söz konusu olduğunda çalıyı çırpmayı bırakmalı ve pratik adımlar atmalıyız.
- Beat two eggs.
- İki yumurta çırp.
- Please beat the rug, first.
- Lütfen ilk önce halıyı çırp.
Show More (2)
|
| 4 |
beat |
atmak |
v. |
|
- A donor should, in most cases, be brain-dead, but their heart must still be beating.
- Bir donörün çoğu durumda beyin ölümü gerçekleşmiş olmalı, ancak kalbi hala atıyor olmalıdır.
- She felt her heart beat quickly.
- Kalbinin hızla attığını hissetti.
- Tom's heart was beating fast.
- Tom'un kalbi hızlı atıyordu.
- My heart began to beat fast.
- Kalbim hızlı atmaya başladı.
Show More (1)
|
| 5 |
beat |
ritim |
n. |
|
- This DJ is known for his unique beats.
- Bu DJ eşsiz ritimleriyle tanınıyor.
- We danced to the beat of the drum.
- Davulun ritmiyle dans ettik.
- No, see, this entire space sector is my beat.
- Hayır, tüm bu uzay sektörü benim ritmim.
Show More (0)
|
| 6 |
beat |
dolandırmak |
v. |
|
- Don't beat about the bush.
- Lafı dolandırma.
- I think Tom is beating around the bush.
- Bence Tom lafı dolandırıyor.
Show More (-1)
|
| 7 |
beat |
vurmak |
v. |
|
- Tom began to beat his daughter.
- Tom kızına vurmaya başladı.
- Tom beat the rug with his old racket.
- Tom eski raketiyle halıya vurdu.
Show More (-1)
|
| 8 |
beat |
(kalp) atmak |
v. |
|
- Seeing an actual heart beating outside of the body is mesmerizing.
- Vücudun dışında atan gerçek bir kalp görmek büyüleyici oluyor.
Show More (-2)
|
| 9 |
beat |
yerini tutmak |
v. |
|
- Nothing beats your mother's soup when you are feeling ill.
- Kendinizi hasta hissediyorsanız hiçbir şey annenizin çorbasının yerini tutamaz.
Show More (-2)
|
| 10 |
beat |
çarpmak |
v. |
|
- She woke up to the sound of rain beating against the window.
- Pencereye çarpan yağmurun sesiyle uyandı.
Show More (-2)
|
| 11 |
beat |
(rekor) kırmak |
v. |
|
- Jerry beat his own record by eating 50 hotdogs in 10 minutes.
- Jerry 10 dakikada 50 hotdog yiyerek kendi rekorunu kırdı.
Show More (-2)
|
| 12 |
beat |
devriye |
n. |
|
- As an officer who is new to the force, he spent most of his time on the beat.
- Teşkilatta yeni olan bir memur olarak zamanının çoğunu devriyede geçiriyordu.
Show More (-2)
|
| 13 |
beat |
tempo |
n. |
|
- Make sure not to miss the beat of the music during the performance.
- Performans sırasında sakın müziğin temposunu kaçırayım demeyin.
Show More (-2)
|
| 14 |
beat |
haklamak |
v. |
|
- I can easily beat you in a game of poker.
- Seni pokerde kolayca haklayabilirim.
Show More (-2)
|
| 15 |
beat |
-den önce davranmak |
v. |
|
- I was going to tell her the news, but Tom beat me to it.
- Ona haberi ben verecektim ama Tom benden önce davranmış.
Show More (-2)
|
| 16 |
beat |
atım |
n. |
|
- Your pulse must be at least 135 beats a minute to burn calories.
- Kalori yakmak için nabzınız dakikada en az 135 atım yapmalıdır.
Show More (-2)
|
| 17 |
beat |
(kanat) çırpmak |
v. |
|
- The seagull beat its wings and flew into the sunset.
- Martı kanatlarını çırparak gün batımına doğru uçtu.
Show More (-2)
|
| 18 |
beat |
(davul) vurmak |
v. |
|
- I could hear drums beating from afar.
- Uzakta vuran davul seslerini duyabiliyordum.
Show More (-2)
|
| 19 |
beat |
kurtulmak |
v. |
|
- We're leaving on Friday to beat the weekend traffic.
- Hafta sonu trafiğinden kurtulmak için yola Cumadan çıkıyoruz.
Show More (-2)
|
| 20 |
beat |
bitap |
adj. |
|
- I'm totally beat from running around the house.
- Evin içinde koşturmaktan bitap düştüm.
Show More (-2)
|
| 21 |
beat |
yenilmiş |
adj. |
|
Show More (-2)
|
| 22 |
beat |
çalmak (davul) |
v. |
|
- The drums of war are beating.
- Savaş tamtamları çalıyor.
Show More (-2)
|
| 23 |
beat |
çarpma |
n. |
|
- Tom felt his heart beat faster.
- Tom, kalbinin daha hızlı çarptığını hissetti.
Show More (-2)
|
