1 |
call |
(telefonla) aramak |
v. |
|
- I'm busy at the moment. Can I call you tomorrow?
- Şu anda meşgulüm. Seni yarın arayabilir miyim?
- You did not call me either.
- Beni de aramadın.
- The first call was a complete success.
- İlk arama tam bir başarıydı.
- It's not like I didn't call to remind you.
- Hatırlatmak için seni aramadım da değil yani.
- Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself.
- O velet aradığından beri herkes arayıp kendimi öldürmemi söylüyor.
- Only my mother and people with warrants call me that.
- Sadece annem ve arama izni olan insanlar bana öyle seslenir.
- Please do not waste time on professional translation, and call us.
- Lütfen profesyonel çeviri için vakit kaybetmeyin ve bizi arayın.
- If you ever want to lose another election just give me a call.
- Eğer başka bir seçim daha kaybetmek istersen, beni araman kafi.
- Ever since that little kid called up everyone wants to call and tell me to kill myself.
- O küçük çocuk aradığından beri herkes beni arayıp kendimi öldürmemi istiyor.
- Esmaeel called me and slapped me again twice, like this.
- Esmaeel beni aradı ve iki kere daha tokat attı, bu şekilde.
- I thought maybe it would help you if you did want to call him.
- Onu aramak istersen sana yardımcı olabileceğini düşündüm.
- If you ever want to lose another election just give me a call.
- Bir seçim daha kaybetmek istersen beni araman yeterli.
- I thought maybe it would help you if you did want to call him.
- Onu aramak istersen belki sana yardımcı olur diye düşündüm.
- I'm going to call them.
- Onları arayacağım.
- I had Tom make the call to Mary.
- Mary'yi Tom'a arattım.
- Call 110 right now.
- Hemen 110'u arayın.
- Tom was supposed to call Mary last night, but he forgot.
- Tom'un dün gece Mary'yi araması gerekiyordu ama unuttu.
- Did anyone call you?
- Kimse seni aradı mı?
- I'll tell them you called.
- Aradığını onlara söyleyeceğim.
- I have clients to call.
- Aramam gereken müşterilerim var.
- Tom is going to call me around six.
- Tom beni altı civarında arayacak.
- Tom usually calls at this time.
- Tom genellikle bu saatlerde arar.
- Tom calls his karate teacher Sensei.
- Tom karate hocası Sensei'i aradı.
- I shouldn't have called.
- Aramamalıydım.
- I'll call her when I get there.
- Oraya gittiğimde onu arayacağım.
- Tom is waiting for Mary to call.
- Tom Mary'nin aramasını bekliyor.
- I ought to give Tom a call.
- Tom'u aramalıyım.
- I won't call you again.
- Seni tekrar aramayacağım.
- Tom hasn't called you, has he?
- Tom seni aramadı, değil mi?
- I want you to call her now.
- Şimdi onu aramanı istiyorum.
- I have to call them.
- Onları aramak zorundayım.
- I think we should call them.
- Sanırım onları aramalıyız.
- People don't know where to call.
- İnsanlar nereyi arayacaklarını bilmiyorlar.
- I called him from the hospital.
- Onu hastaneden aradım.
- Roy looks happy when his girlfriend calls him.
- Kız arkadaşı kendisini aradığında, Roy mutlu görünüyor.
- Is it too early to call Tom?
- Tom'u aramak için çok mu erken?
- You can call me whenever you want.
- Ne zaman istersen beni arayabilirsin.
- Should I tell her to call you?
- Ona seni aramasını söyleyeyim mi?
- Take a look at the FAQ before you call tech support.
- Teknik desteği aramadan önce Sıkça Sorulan Sorular'a göz atın.
- I'll call him tomorrow.
- Yarın onu arayacağım.
- You need to call me.
- Beni araman gerek.
- Why didn't you call me yesterday evening?
- Dün akşam beni neden aramadın?
- I wish you'd call them.
- Keşke onları arasan.
- I expected Tom to call, but he didn't.
- Tom'un aramasını bekledim ama aramadı.
- You can't call her.
- Onu arayamazsın.
- I'm the one who has to call Tom.
- Tom'u aramak zorunda olan kişi benim.
- Who should I call?
- Ben kimi aramalıyım?
- Nobody called.
- Hiç kimse aramadı.
- You can't call her.
- Sen onu arayamazsın.
- Why don't you call him up?
- Neden onu aramıyorsun?
- I'm going to call Tom later.
- Tom'u daha sonra arayacağım.
- Tom called the neighbors.
- Tom komşuları aradı.
- Tom called Mary back.
- Tom Mary'i geri aradı.
- Should I call 911?
- 911'i arayayım mı?
- I'll call him.
- Onu arayacağım. Onu arayacağım.
- I'm really glad you called.
- Aradığınız için gerçekten memnun oldum.
- Who can I call to fix my plumbing?
- Su tesisatımı tamir etmek için kimi arayabilirim?
- I forgot to call her.
- Onu aramayı unuttum.
- Should I tell him to call you?
- Ona seni aramasını söyleyeyim mi?
- I'll be in and out all day, so it might be best if you call around after dinner.
- Bütün gün eve girip çıkacağım, o yüzden akşam yemekten sonra ararsanız iyi olur.
- I tried to call them back.
- Onları tekrar aramaya çalıştım.
- Tom never even called me back.
- Tom beni geri aramadı bile.
- Should we call him?
- Onu aramalı mıyız?
- Tom called everybody.
- Tom herkesi aradı.
- You need to call Tom.
- Tom'u aramalısın.
- Tom called Mary to tell her he'd be late.
- Tom Mary'yi ona geç kalacağını söylemek için aradı.
- I called Tom first.
- Önce Tom'u aradım.
- Would you please call him back later?
- Lütfen onu daha sonra geri arar mısınız?
- If I'd known Tom's phone number, I'd have called him.
- Tom'un telefon numarasını bilseydim, onu arardım.
- Tom asked me to call Mary.
- Tom benden Mary'yi aramamı istedi.
- I'll call you soon.
- Seni yakında arayacağım.
- She was out when I called.
- Aradığımda dışarıdaydı.
- I'll call you back later.
- Ben sizi daha sonra tekrar arayacağım.
- If you see the cat in this picture, please call us.
- Bu resimdeki kediyi görürseniz, lütfen bizi arayın.
- I'm going to call her.
- Onu arayacağım.
- I'll call Tom tomorrow.
- Yarın Tom'u arayacağım.
- Remind me to tell Tom to call Mary.
- Hatırlat da Tom'a Mary'yi aramasını söyleyeyim.
- Could you ask her to call me?
- Ondan beni aramasını isteyebilir misin?
- He called me the following day.
- O ertesi gün beni aradı.
- We've got to call Tom.
- Tom'u aramalıyız.
- I'll call you when I need you.
- İhtiyacım olduğunda seni arayacağım.
- Maybe you should call him.
- Belki de onu aramalısın.
- I told you not to call me on weekends.
- Hafta sonları beni aramamanı söyledim.
- I called to thank him.
- Ona teşekkür etmek için aradım.
- You really need to call Tom.
- Gerçekten Tom'u araman gerekiyor.
- He called up his uncle as soon as he got to Matsuyama.
- Matsuyama'ya varır varmaz amcasını aradı.
- I can make a call.
- Ben arama yapabilirim.
- I'm going to have to call you back.
- Seni sonra aramak zorunda kalacağım.
- I called Tom to apologize to him, but he hung up on me.
- Ondan özür dilemek için Tom'u aradım ama o, telefonu kapattı.
- I'm glad you didn't call her.
- Onu aramadığına sevindim.
- I'll call you when I get to the station.
- İstasyona vardığımda seni arayacağım.
- I called her up.
- Onu aradım.
- I'll call you back in an hour.
- Seni bir saat sonra arayacağım.
- He said that he would call you later.
- Seni sonra arayacağını söyledi.
- I'll call you as soon as I get to Chicago.
- Şikago'ya varır varmaz seni arayacağım.
- I've already called him.
- Zaten onu aradım.
- I had been reading a book for some time when he called.
- O aradığında bir süredir kitap okuyordum.
- Tom calls his mother three or four times a week.
- Tom annesini haftada üç ya da dört kez arar.
- Please remind me to call John at nine.
- Lütfen bana John'u dokuzda aramamı hatırlat.
- He will either come or call me.
- O, ya gelecek ya da beni arayacaktır.
- Let's hope they call you if something goes wrong.
- Bir şey yanlış giderse onların aramasını umalım.
- I was going to call and tell Tom everything.
- Tom'u arayıp her şeyi anlatacaktım.
- You're going to have to call Tom.
- Tom'u araman gerekecek.
- Why doesn't he call me anymore?
- Neden artık o beni aramıyor?
- I am sorry, but he didn't call.
- Üzgünüm ama aramadı.
- She called to tell me that her husband would be out of town for the weekend.
- O, kocasının hafta sonunda şehir dışında olacağını bana söylemek için aradı.
- You're supposed to call them.
- Onları araman gerekiyordu.
- Mayuko called me back.
- Mayuko beni geri aradı.
- Tom called Mary every ten minutes.
- Tom her on dakikada bir Mary'yi aradı.
- She called him every other day.
- Onu her gün aradı.
- I'm going to call Tom right now.
- Hemen Tom'u arayacağım.
- Tell Tom that I'll call him back.
- Tom'a onu geri arayacağımı söyle.
- Tom should've called Mary.
- Tom'un Mary'yi araması gerekiyordu.
- I need to call them.
- Onları aramalıyım.
- You called?
- Sen aradın mı?
- I was watching TV when she called.
- Aradığında televizyon izliyordum.
- If you don't leave, I'm going to call the cops.
- Eğer gitmezsen polisleri arayacağım.
- Tom called Mary three times this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra üç kez Mary'yi aradı.
- Tom called Mary and asked her to meet him for a drink at the bar across from his office.
- Tom Mary'yi aradı ve ofisinin karşısındaki barda bir şeyler içmek için buluşmak istediğini söyledi.
- I call her very often.
- Onu çok sık ararım.
- I was going to call her today.
- Bugün onu arayacaktım.
- I called a guy I know in the FBI and requested help.
- FBI'da tanıdığım bir adamı aradım ve yardım istedim.
- How come you didn't call me?
- Niçin beni aramadın?
- When are you going to call?
- Ne zaman arayacaksın?
- Tom called me just after midnight.
- Tom gece yarısından sonra beni aradı.
- I called Tom, but his number's been disconnected.
- Tom'u aradım ama numarası kapatılmış.
- We have to call Tom.
- Tom'u aramalıyız.
- Can you call my mom, please?
- Annemi arayabilir misin lütfen?
- Dan tried to call Linda several times.
- Dan Linda'yı birkaç kez aramaya çalıştı.
- Is there anybody you want me to call?
- Aramamı istediğiniz birisi var mı?
- You only have to call Jean.
- Sadece Jean'i aramak zorundasın.
- I'm so glad you called.
- Aradığına çok sevindim.
- Don't forget to call Tom.
- Tom'u aramayı unutma.
- Did you ever call her?
- Onu hiç aradın mı ki?
- My dad just called.
- Az önce babam aradı.
- I'll call you up around eight this evening.
- Bu akşam sekiz civarında seni arayacağım.
- I never called Tom back.
- Tom'u hiç geri aramadım.
- Should I call her?
- Onu aramalı mıyım?
- I wanted to call you.
- Sizi aramak istedim.
- I called them from the hospital.
- Onları hastaneden aradım.
- Tom called Mary from John's house.
- Tom, John'un evinden Mary'yi aradı.
- When was the last time you called Tom?
- En son ne zaman Tom'u aradın?
- Did Tom call you?
- Tom seni aradı mı?
- Don't forget to call Luc.
- Luc'u aramayı unutma.
- Tom is going to call you soon.
- Tom yakında sizi arayacak.
- They called me.
- Beni aradılar.
- Is it cheaper to call after nine?
- Dokuzdan sonra aramak daha mı ucuz?
- I didn't call Tom.
- Ben Tom'u aramadım.
- I'll call Tom before I leave for Boston.
- Boston'a gitmeden önce Tom'u arayacağım.
- He called his mother up from the airport.
- Havaalanından annesini aradı.
- Sami called Layla and told her what happened.
- Sami, Leyla'yı aradı ve ne olduğunu ona anlattı.
- Can you call me later?
- Beni sonra arayabilir misin?
- Don't you ever call Tom?
- Hiç Tom'u aramıyor musun?
- I had a call from her for the first time in a long time.
- Uzun zamandır ilk kez beni aradı.
- I'll call if I hear anything.
- Bir şey duyarsam ararım.
- I'll call him tonight.
- Bu akşam onu arayacağım.
- Nobody called.
- Kimse aramadı.
- Please call before you come.
- Lütfen gelmeden önce arayın.
- We've got to call Tom.
- Tom'u aramak zorundayız.
- Let me call my wife and tell her I won't be home for dinner.
- Karımı arayıp akşam yemeğinde evde olmayacağımı söyleyeyim.
- Wasn't Tom the first person we called?
- İlk aradığımız kişi Tom değil miydi?
- Why don't you give me a call later?
- Neden beni daha sonra aramıyorsun?
- Do you think Tom will call?
- Sence Tom arayacak mı?
- Tom didn't intend to call Mary.
- Tom Mary'yi aramak niyetinde değildi.
- I'm the one who called 911.
- 911'i arayan bendim.
- I can call Tom.
- Tom'u arayabilirim.
- Mary hasn't called.
- Mary aramadı.
- I can call them if you want.
- İstersen onları arayabilirim.
- Thank you for your call.
- Aradığınız için teşekkürler.
- I called Tom up from Boston.
- Tom'u Boston'dan aradım.
- When did she call?
- O ne zaman aradı?
- I never called him back.
- Onu hiç geri aramadım.
- Tom called me out of the blue one day.
- Tom beni bir gün aniden aradı.
- If you need anything, you can call, alright?
- Herhangi bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin, tamam mı?
- Would you mind if I gave Tom a call?
- Tom'u aramamın bir sakıncası var mı?
- Tom never forgets to call his mother on her birthday.
- Tom annesini doğum gününde aramayı asla unutmaz.
- I want you to call Tom now.
- Tom'u hemen aramanı istiyorum.
- Could you tell me how to call this number?
- Bu numarayı nasıl arayacağımı söyleyebilir misiniz?
- I'll get Tom to call you.
- Tom'a seni aratacağım.
- I hope Tom will call me.
- Umarım Tom beni arar.
- Sami called Layla the killer.
- Sami katil Layla'yı aradı.
- I'll call you some other time.
- Seni başka bir zaman arayacağım.
- I haven't called them yet.
- Henüz onları aramadım.
- Did you ever call him?
- Hiç onu aradın mı?
- I want you to call him.
- Onu aramanı istiyorum.
- Tom promised that he'd call.
- Tom arayacağına söz verdi.
- I should've called you.
- Seni aramalıydım.
- Do you want me to call her?
- Onu aramamı ister misin?
- What did Mary say when she called?
- Mary aradığı zaman ne söyledi?
- I asked them to call you.
- Onların seni aramasını istedim.
- I'll give her a call.
- Onu arayacağım.
- He said he would call tomorrow.
- Yarın arayacağını söyledi.
- I called at his house yesterday.
- Dün evini aradım.
- She called him.
- Onu aradı.
- Tom will call.
- Tom arayacak.
- She says she will call you later.
- Seni daha sonra arayacağını söyledi.
- I think you need to call her.
- Bence onu aramalısın.
- Sami is not legally allowed to call or e-mail Layla.
- Sami'nin yasal olarak Layla'yı arama ya da e-posta gönderme izni yok.
- Dan tried to call Linda numerous times.
- Dan, Linda'yı sayısız kez aramaya çalıştı.
- Maybe you'd better call Tom.
- Belki de Tom'u arasan iyi olur.
- Call 1-800 TATOEBA now for a free sentence.
- Ücretsiz cümle için hemen 1-800 TATOEBA'yı arayın.
- Who called you?
- Seni kim aradı?
- He called a lot of people.
- Bir sürü kişiyi aradı.
- We'll call you later.
- Seni sonra ararız.
- Is it true that you called Taninna in the middle of the night?
- Gecenin bir yarısı Taninna'yı aradığınız doğru mu?
- I'll give him a call.
- Onu arayacağım.
- Please tell Tom to call me.
- Lütfen Tom'a beni aramasını söyle.
- Tom called me in the middle of the night.
- Tom gecenin ortasında beni aradı.
- Layla called Sami a couple of times.
- Layla birkaç kez Sami'yi aradı.
- I'll call you tomorrow.
- Yarın sizi arayacağım.
- Please don't call him again.
- Lütfen onu tekrar arama.
- I was going to call them today.
- Onları bugün arayacaktım.
- I called Tom last night around midnight.
- Dün gece yarısı Tom'u aradım.
- Tom called Mary and had her pick him up at the station.
- Tom Mary'i aradı ve onu istasyondan almasını istedi.
- We're going to call Tom.
- Tom'u arayacağız.
- Can you tell Tom that I called?
- Tom'a aradığımı söyleyebilir misiniz?
- I've told you not to call me, Tom.
- Sana beni aramamanı söyledim Tom.
- Fadil called his brother and they planned a robbery.
- Fadıl erkek kardeşini aradı ve bir soygun planladılar.
- I want you to call them now.
- Onları derhal aramanı istiyorum.
- Call me when you can.
- Arayabildiğin zaman beni ara.
- Tom will call you.
- Tom seni arayacak.
- Call your congressman.
- Milletvekilinizi arayın.
- If anyone calls me up while I'm away, tell them I'll be back by five.
- Eğer ben yokken biri beni ararsa, beş gibi döneceğimi söyleyin.
- Did Tom call Mary?
- Tom, Mary'i aradı mı?
- Should I tell Tom to call you?
- Tom'a seni aramasını söylemeli miyim.
- A guy named Tom called here yesterday.
- Dün Tom adında bir adam burayı aradı.
- I can't believe Tom hasn't called.
- Tom'un aramadığına inanamıyorum.
- Tom called Mary to ask her out.
- Tom ona çıkma teklif etmek için Mary'yi aradı.
- I think we should call him.
- Sanırım onu aramalıyız.
- Tom called to say he'd be late.
- Tom geç kalacağını söylemek için aradı.
- If I find your passport, I'll call you.
- Eğer pasaportunu bulursam, ben seni arayacağım.
- Call us toll-free at 1-800-446-2581.
- Bizi 1-800-446-2581'den ücretsiz arayın.
- Should I tell Tom to call you?
- Tom'a seni aramasını söylemem gerekiyor mu?
- Don't forget to call me back.
- Beni tekrar aramayı unutma.
- I'll call you in an hour.
- Seni bir saat içinde arayacağım.
- Last night I stayed home to be able to receive your phone call.
- Dün gece aramana cevap verebilmek için evde kaldım.
- Sami called Layla and wished her a happy birthday.
- Sami, Layla'yı aradı ve ona mutlu yıllar diledi.
- Tom said not to call.
- Tom aramamasını söyledi.
- Tom called Mary in the middle of the night.
- Tom gecenin bir yarısı Mary'yi aradı.
- Have you called her yet?
- Onu aradın mı?
- Tom would've called Mary if he'd had her phone number.
- Tom, Mary'nin telefon numarasını almış olsaydı onu arardı.
- When you called, I was already awake.
- Sen aradığında zaten uyanıktım.
- Did anyone call me up?
- Beni arayan oldu mu?
- I'll call them tomorrow.
- Yarın onları arayacağım.
- What did Tom say when he called?
- Sen aradığında Tom ne dedi?
- Tom called tech support for help.
- Tom yardım için teknik desteği aradı.
- I think you should call them.
- Sanırım onları aramalısın.
- Tom told me he called you.
- Tom bana seni aradığını söyledi.
- Tell him to call me tomorrow at noon.
- Yarın öğlen beni aramasını söyle.
- I'll call you when it's done.
- Bitince seni ararım.
- Call us toll-free at 1-800-446-2581.
- Bizi ücretsiz olarak 1-800-446-2581'den arayın.
- Have you called Tom yet?
- Tom'u aradın mı?
- I'll call you tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra seni arayacağım.
- Don't forget to call me up tonight.
- Bu gece beni aramayı unutma.
- Why don't you call her?
- Sen neden onu aramıyorsun?
- I tried to call him, but the line was busy, and I couldn't get through.
- Onu aramayı denedim, ama hat meşguldü ve başaramadım.
- I have to call him.
- Onu aramak zorundayım.
- Tom should've called me.
- Tom aramalıydı beni.
- He answers us whenever we call him.
- Biz onu her ne zaman arasak bize cevap verir.
- He called her every other day.
- Onu gün aşırı arardı.
- She waited for him to call.
- Onun aramasını bekledi.
- Tom called the office to say that he'd be late.
- Tom ofisi arayıp geç kalacağını söyledi.
- Tom didn't call Mary like he promised he would.
- Tom söz verdiği gibi Mary'yi aramadı.
- Why haven't you called?
- Neden aramadın?
- I called you yesterday.
- Seni dün aradım.
- Why don't you call her?
- Niye onu aramıyorsun?
- Call Tom and tell him we're on our way.
- Tom'u arayın ve ona yolda olduğumuzu söyleyin.
- Should I call 911?
- Ben 911'i arayayım mı?
- I promise I'll call.
- Arayacağıma söz veriyorum.
- Did you just call me?
- Az önce beni mi aradın?
- I wish I'd called you.
- Keşke seni arasaydım.
- I'll call them back.
- Onları geri arayacağım.
- Don't forget to call them.
- Onları aramayı unutma.
- Tom said he'd call me back.
- Tom beni tekrar arayacağını söyledi.
- I can't call Tom.
- Tom'u arayamam.
- Call the firefighters.
- İtfaiyecileri arayın.
- I'll call you as soon as I can.
- En kısa zamanda seni arayacağım.
- I'll call him for you.
- Onu senin için arayacağım.
- Nobody called her.
- Kimse onu aramadı.
- Tom came as soon as we called him.
- Tom biz onu arar aramaz geldi.
- If Tom calls, tell him we're on our way.
- Tom ararsa, ona yolda olduğumuzu söyle.
- You need to call me immediately.
- Hemen beni aramanız gerekiyor.
- Tom told me I could call you.
- Tom seni arayabileceğimi söyledi.
- He calls me often.
- Beni sık sık arar.
- Why don't you just call Tom and tell him you can't do that?
- Neden Tom'u arayıp bunu yapamayacağını söylemiyorsun?
- Sami called every restaurant in the city.
- Sami şehirdeki her restoranı aradı.
- If I had known your telephone number, I would have called you.
- Telefon numaranı bilseydim seni arardım.
- I get a busy signal when I try to call Tom.
- Tom'u aramaya çalıştığımda bir meşgul sinyali alıyorum.
- Why don't you respond when I call?
- Neden aradığımda cevap vermiyorsun?
- I'm not here if anybody calls.
- Biri ararsa ben burada değilim.
- Could you call me back a bit later?
- Beni biraz sonra tekrar arayabilir misin?
- Tom calls Mary once in a while.
- Tom arada bir Mary'yi arar.
- I'll call security.
- Güvenliği arayacağım.
- I'll call Tom.
- Tom'u arayacağım.
- I'll call you when I need you.
- Sana ihtiyacım olduğunda seni ararım.
- I'll call you at seven.
- Seni yedide ararım.
- I used to call Tom a lot.
- Ben Tom'u çok arardım.
- Tom was attending an earthquake conference when Mary called him.
- Mary onu aradığında Tom bir deprem konferansına katılıyordu.
- Leave a message and I'll call you.
- Mesaj bırakın, ben sizi ararım.
- Tom called home.
- Tom evi aradı.
- Sami called Layla in the middle of the night.
- Sami gecenin ortasında Leyla'yı aradı.
- I called Tom to apologize to him, but he hung up on me.
- Özür dilemek için Tom'u aradım ama telefonu yüzüme kapattı.
- I called to thank them.
- Onları teşekkür etmek için aradım.
- Tom called Mary just before midnight.
- Tom gece yarısından hemen önce Mary'yi aradı.
- Tom often calls Mary.
- Tom Mary'yi sıkı sık arar.
- Why don't you give me your number and I'll call you?
- Neden bana numaranı vermiyorsun, ben de seni aramıyorum?
- Tom is going to call you soon.
- Tom yakında seni arayacak.
- Tom sometimes calls Mary in the morning before breakfast.
- Tom bazen Mary'yi sabah kahvaltıdan önce arar.
- I called Tom today.
- Bugün Tom'u aradım.
- She called the campus police.
- Kampüs polisini aradı.
- Have you called her yet?
- Henüz onu aramadın mı?
- Tom called while you were out.
- Sen dışarıdayken Tom aradı.
- You can call us at any time.
- Bizi istediğin zaman arayabilirsin.
- Tom called me from Boston yesterday.
- Tom dün beni Boston'dan aradı.
- You didn't call me.
- Beni aramadın.
- Sami could call Layla at any time.
- Sami, Layla'yı istediği zaman arayabilirdi.
- You can't call him.
- Onu arayamazsın.
- We have to call him.
- Onu aramalıyız.
- Sami called me and told me to come over.
- Sami beni aradı ve gelmemi söyledi.
- Can you tell Tom that I called?
- Tom'a aradığımı söyler misiniz?
- That's why I called you.
- Seni bu yüzden aradım.
- I almost called Tom.
- Neredeyse Tom'u arıyordum.
- It was a friend of mine who called.
- Arayan bir arkadaşımdı.
- I'll call Tom and let him know we'll be late.
- Tom'u arayacağım ve ona geç kalacağımızı bildireceğim.
- I'll call if we need you.
- Size ihtiyacımız olursa ararım.
- Tom told Mary to give him a call after dinner.
- Tom, Mary'ye yemekten sonra kendisini aramasını söyledi.
- Sami called his brother and they planned a robbery.
- Sami kardeşini aradı ve bir soygun planladılar.
- I did not call you.
- Ben sizi aramadım.
- Are you going to call Tom again?
- Tom'u tekrar arayacak mısın?
- He called her cell phone.
- Cep telefonunu aradı.
- I can call anyone I want on my car-phone.
- Araba telefonumla istediğim herkesi arayabilirim.
- Tom wants you to call him back as soon as possible.
- Tom onu en kısa zamanda geri aramanı istiyor.
- I'll call her myself.
- Onu kendim arayacağım.
- I want you to call them now.
- Şimdi onları aramanı istiyorum.
- Why don't you give me your number and I'll call you?
- Neden bana numaranı vermiyorsun ve ben seni ararım?
- Can I call you tomorrow?
- Seni yarın arayabilir miyim?
- She grabbed her cellphone and called her husband.
- O, cep telefonunu kaptı ve kocasını aradı.
- Tom called Mary this morning.
- Tom, bu sabah Mary'i aradı.
- Tom said that he will call you later.
- Tom seni daha sonra arayacağını söyledi.
- Does he often call his parents at home?
- Memleketteki ebeveynlerini sık sık arar mı?
- Tom wanted Mary to call him.
- Tom Mary'nin onu aramasını istedi.
- Sami has called me about Layla.
- Sami beni Layla için aradı.
- Tom called the office.
- Tom büroyu aradı.
- We'll call you if we need you.
- Sana ihtiyacımız olursa seni ararız.
- You should call him.
- Onu aramalısın.
- Tom called up his friend.
- Tom arkadaşını aradı.
- I called her this afternoon.
- Bu öğleden sonra onu aradım.
- Why don't you call her?
- Neden onu aramıyorsun?
- I asked him to call you.
- Onun seni aramasını istedim.
- I'll call him in a few minutes.
- Birkaç dakika içerisinde onu arayacağım.
- I told you never to call me again.
- Beni bir daha aramamanı söyledim.
- I'll call you soon.
- Seni birazdan arayacağım.
- I just got a call from my office.
- Az önce ofisimden aradılar.
- Tom called to say he couldn't attend the meeting.
- Tom toplantıya katılamayacağını söylemek için aradı.
- I don't know who called you yesterday.
- Dün seni kimin aradığını bilmiyorum.
- Tom won't call Mary.
- Tom'un Mary'yi arayacağı yok.
- Bob was on the point of leaving when I called him.
- Onu aradığımda Bob gitmek üzereydi.
- Tom wants to call his lawyer.
- Tom avukatını aramak istiyor.
- Tom called Mary to say he'd be late.
- Tom geç kalacağını söylemek için Mary'yi aradı.
- Can I make an outside call by this phone?
- Bu telefonla dış arama yapabilir miyim?
- Get him to call me.
- Ona beni arattır.
- I forgot to call her last night.
- Dün gece onu aramayı unuttum.
- Mary will call her mother-in-law.
- Mary kayınvalidesini arayacak.
- I called you last night to give you the good news.
- Dün gece iyi haberi vermek için seni aradım.
- Sami called the authorities.
- Sami yetkilileri aradı.
- I almost called Tom.
- Neredeyse Tom'u arayacaktım.
- He said he'd call me back.
- Beni geri arayacağını söyledi.
- I almost called them.
- Neredeyse onları arıyordum.
- We'll call you.
- Sizi arayacağız.
- When was the last time you called Tom?
- Tom'u en son ne zaman aradın?
- Is it more expensive to call in the morning?
- Sabah aramak daha pahalı mıdır?
- You may call me anytime.
- İstediğin zaman beni arayabilirsin.
- I'll call you tomorrow, OK?
- Seni yarın arayacağım, tamam mı?
- Why didn't you call me earlier?
- Neden beni daha önce aramadın?
- Get her to call me.
- Beni aramasını sağla.
- Tom called Mary to ask if everything was OK.
- Tom her şeyin iyi olup olmadığını sormak için Mary'yi aradı.
- I didn't call the police.
- Polisi ben aramadım.
- Should I call you tonight?
- Seni bu gece arayayım mı?
- Tom is the one who called 911.
- 911'i arayan kişi Tom'dur.
- Tom said that he'd call me back.
- Tom beni geri arayacağını söyledi.
- I'll let Tom know you called.
- Tom'a aradığını söylerim.
- Tom called his lawyer.
- Tom avukatını aradı.
- Tell me your phone number and I'll call you back.
- Bana telefon numaranı söyle ve seni tekrar arayacağım.
- If you have any questions, feel free to call.
- Herhangi bir sorunuz varsa, aramaktan çekinmeyin.
- They called.
- Onlar aradı.
- Tom called and said he would be late.
- Tom aradı ve geç kalacağını söyledi.
- The first thing you should do is call a lawyer.
- Yapman gereken ilk şey bir avukatı aramak.
- I think I'd better call him.
- Sanırım onu arasam iyi olur.
- Tom calls Mary every night.
- Tom her gece Mary'yi arar.
- We'll call them.
- Onları ararız.
- You used to call me.
- Eskiden beni arardın.
- Tom didn't call Mary.
- Tom Mary'i aramadı.
- Let me call them.
- Onları aramama izin ver.
- Tom called me to tell me that he has a flat tire.
- Tom lastiğinin patladığını söylemek için beni aradı.
- Has Tom called?
- Tom aradı mı?
- Tom says he'll call you later.
- Tom seni daha sonra arayacağını söylüyor.
- I'll give Tom a call tonight.
- Bu gece Tom'u arayacağım.
- I want them to call every day.
- Onların her gün aramasını istiyorum.
- You should know better than to call at midnight.
- Gece yarısı aramaman gerektiğini bilmeliydin.
- She called me many a time.
- O beni birçok kez aradı.
- I've forgotten to call brother Marko.
- Kardeş Marko'yu aramayı unuttum.
- Can you call me later?
- Beni daha sonra arayabilir misin?
- I'll call him on Friday.
- Onu cuma günü ararım.
- Please don't call me again.
- Lütfen beni tekrar aramayın.
- I should've called first.
- Önce ben aramalıydım.
- Tom called Mary from the airport.
- Tom havaalanından Mary'yi aradı.
- You should call more often.
- Daha sık aramalısın.
- I'll call for you at three.
- Saat üçte sizi arayacağım.
- Someone called him.
- Biri onu aramış.
- He never fails to call his mother on her birthday.
- O, doğum gününde annesini aramayı asla unutmaz.
- Tom told me he'd call you.
- Tom bana seni arayacağını söyledi.
- Why don't you give us a call?
- Neden bizi aramıyorsun ki?
- I was so happy to get your call.
- Aradığında çok mutlu olmuştum.
- Please tell her that I called.
- Lütfen ona aradığımı söyleyin.
- I think I'd better call Tom.
- Sanırım Tom'u arasam iyi olacak.
- I called him this afternoon.
- Bu öğleden sonra onu aradım.
- Why didn't somebody call us?
- Neden kimse bizi aramadı?
- I'll give Tom a call.
- Tom'u arayacağım.
- I'll give you a call when I get to Boston.
- Boston'a gittiğimde seni ararım.
- Haven't I told you never to call me here?
- Beni asla buradan arama demedim mi?
- I want you to call her now.
- Onu derhal aramanı istiyorum.
- Have you called him yet?
- Onu aramadın mı daha?
- They call each other almost every day.
- Neredeyse her gün birbirlerini ararlar.
- Has Lucy called yet?
- Lucy aradı mı?
- Tell Tom I'll call him back.
- Onu tekrar arayacağımı Tom'a söyle.
- Tom called Mary in the middle of the night.
- Tom gecenin ortasında Mary'yi aradı.
- My ex-boyfriend's ex just called me out of the blue.
- Eski erkek arkadaşımın eski sevgilisi durup dururken beni aradı.
- I'd better call her first.
- Önce onu arasam iyi olur.
- We have to call Tom.
- Tom'u aramak zorundayız.
- I'd like to call my family.
- Ailemi aramak istiyorum.
- He calls her up every night.
- Her gece onu arar.
- She called me in the afternoon.
- O, öğleden sonra beni aradı.
- I'll call you tomorrow, OK?
- Seni yarın ararım, tamam mı?
- Tom called me out of the blue one day.
- Tom bir gün durup dururken beni aradı.
- You should call home now.
- Şimdi evi araman gerek.
- I called my mother up from the station.
- İstasyondan annemi aradım.
- Sami made only one call to Layla that day.
- Sami o gün Layla'yı sadece bir kez aradı.
- I haven't tried to call Tom yet.
- Henüz Tom'u aramaya çalışmadım.
- Nobody called Mary.
- Hiç kimse Mary'yi aramadı.
- We will call you when your package arrives.
- Paketiniz ulaştığında sizi arayacağız.
- We tried to call you.
- Seni aramaya çalıştık.
- I almost called you.
- Neredeyse seni arayacaktım.
- You don't need to call me.
- Beni aramana gerek yok.
- If he calls, tell him I will get in touch with him later.
- Eğer o ararsa, daha sonra onunla irtibat kuracağımı söyle.
- She called me at an unearthly hour last night.
- Dün gece uygunsuz bir zamanda beni aradı.
- It happened that I was out when you called yesterday.
- Dün aradığında çıkmıştım ben.
- Tom often calls Mary.
- Tom sık sık Mary'yi arar.
- I thought you'd never call.
- Hiç aramayacaksın sandım.
- If something happens, feel free to call me.
- Eğer bir şey olursa, beni aramaktan çekinme.
- Sami called Layla back.
- Sami Layla'yı geri aradı.
- This is the first time I've ever called Marika back.
- Marika'yı ilk kez geri arıyorum.
- I didn't call Tom like I promised I would.
- Söz verdiğim üzere Tom'u aramadım.
- Give them a call.
- Onları arayın.
- I am going to call my old teacher.
- Eski öğretmenimi arayacağım.
- Why not just call Tom and tell him that?
- Neden sadece Tom'u arayıp ona söylemiyorsun?
- Tom was supposed to call Mary last night, but he forgot.
- Dün gece Tom'un Mary'yi araması gerekiyordu ama unuttu.
- I'll call you this afternoon.
- Bu öğleden sonra seni arayacağım.
- Why don't you call Tom?
- Neden Tom'u aramıyorsun ki?
- May I ask you to call me back later?
- Beni daha sonra tekrar aramanı rica edebilir miyim?
- I called Susan to apologize to her, but she hung up on me.
- Susan'dan özür dilemek için aradım ama telefonu yüzüme kapattı.
- The doctor called him back.
- Doktor, onu geri aradı.
- Why didn't you just call?
- Neden aramadın?
- Someone called him.
- Biri onu aradı.
- No one called for you!
- Hiç kimse sizi aramadı.
- I'm going to call her later.
- Onu sonra arayacağım.
- You should've called them.
- Onları aramalıydın.
- Can you tell Tom that I'll call him later?
- Tom'a onu daha sonra arayacağımı söyleyebilir misin?
- Tom will call you later.
- Tom seni daha sonra arayacak.
- I've called the hospital.
- Hastaneyi aradım.
- Tom called to ask how everything was going.
- Tom her şeyin nasıl gittiğini sormak için aradı.
- Tom called to ask if he should bring anything.
- Tom bir şey getirmesi gerekip gerekmediğini sormak için aradı.
- Tom tried to call Mary numerous times.
- Tom defalarca Mary'i aramaya çalıştı.
- I haven't called.
- Aramadım.
- Tell Tom that I'll call him back.
- Tom'a onu tekrar arayacağımı söyle.
- He called to say he'd be late.
- Geç kalacağını söylemek için aradı.
- I'm glad you didn't call them.
- Onları aramadığına sevindim.
- It was Tom who made the call.
- Aramayı yapan Tom'du.
- As suggested, I'll call them.
- Önerildiği gibi, onları arayacağım.
- I must call him sometimes during the morning.
- Ben sabah saatlerinde bazen onu aramalıyım.
- I think Tom is going to call you.
- Bence Tom seni arayacak.
- I need to call the security guard.
- Güvenlik görevlisini aramam lazım.
- I really wish you'd call me.
- Beni aramanı gerçekten çok isterdim.
- I told Tom that he should call Mary.
- Tom'a Mary'yi aramasını söyledim.
- Let's call him.
- Onu arayalım.
- It happened that I was out when you called yesterday.
- Dün aradığınızda ben dışarıdaydım.
- Why didn't Tom call?
- Tom niçin aramadı?
- I will call you without fail.
- Seni mutlaka arayacağım.
- I think I'd better call them.
- Sanırım onları arasam iyi olur.
- I'm glad you didn't call Tom.
- Tom'u aramadığına sevindim.
- I'll call you when I'm ready.
- Hazır olduğumda seni ararım.
- My office called.
- Ofisimden aradılar.
- Tom says he'll call you later.
- Tom seni sonra arayacağını söyledi.
- I had intended to call Tom yesterday.
- Tom'u dün arayacaktım.
- Could you call him?
- Onu arayabilir misin?
- Let's call Tom and tell him we need to reschedule.
- Tom'u arayıp yeniden planlamamız gerektiğini söyleyelim.
- Is there anyone I can call to fix my leaky ceiling?
- Sızdıran tavanımı tamir etmesi için arayabileceğim biri var mı?
- I haven't called Tom yet.
- Henüz Tom'u aramadım.
- Please don't call me that.
- Lütfen beni arama.
- I couldn't call you.
- Seni arayamadım.
- Let's hope they call you if something goes wrong.
- Umalım da bir şeyler ters giderse seni arasınlar.
- Can I call you back?
- Seni tekrar arayabilir miyim?
- Tom called the hotline.
- Tom yardım hattını aradı.
- He was supposed to call her at ten.
- Onu saat onda araması gerekiyordu.
- I'll give you a call.
- Seni arayacağım.
- Tom doesn't know why Mary called the police.
- Tom Mary'nin polisi neden aradığını bilmiyor.
- Tom's office called.
- Tom'un ofisinden aradılar.
- Tom said he'd call back as soon as he could.
- Tom en kısa zamanda arayacağını söyledi.
- Who did you call?
- Kimi aradın?
- We have to call them.
- Onları aramak zorundayız.
- Is it too early to call them?
- Onları aramak için çok mu erken?
- I'll call you up around eight this evening.
- Bu akşam sekiz gibi seni ararım.
- Tom called to say he wouldn't be at today's meeting.
- Tom bugünkü toplantıda olmayacağını söylemek için aradı.
- We should call her.
- Onu aramalıyız.
- May I ask you to call me back later?
- Beni daha sonra aramanı isteyebilir miyim?
- I'll call you tonight.
- Sizi bu gece arayacağım.
- Please don't call me again.
- Lütfen beni tekrar arama.
- Your student called me.
- Öğrencin beni aradı.
- I called him yesterday.
- Onu dün aradım.
- Can we call Tom now?
- Tom'u şimdi arayabilir miyiz?
- Dan stopped at a petrol station to call his mother.
- Dan annesini aramak için bir petrol istasyonunda durdu.
- Why don't you give me a call later?
- Beni daha sonra arasan olmaz mı?
- I'll call Tom Monday evening.
- Pazartesi akşamı Tom'u arayacağım.
- I disliked the idea of the necessary call, but it had to be done.
- Gerekli arama fikrinden hoşlanmadım ama yapılması gerekiyordu.
- I wanted to call you.
- Seni aramak istedim.
- Please tell him that I called.
- Lütfen ona aradığımı söyleyin.
- Detective Dan Anderson called in the FBI.
- Dedektif Dan Anderson FBI'ı aradı.
- You may call me anytime.
- Beni istediğin zaman arayabilirsin.
- I used to call Tom a lot.
- Tom'u çok arardım.
- Do you ever call Tom?
- Tom'u hiç arıyor musun?
- I don't have to call anybody.
- Kimseyi aramak zorunda değilim.
- I want to call my lawyer.
- Avukatımı aramak istiyorum.
- Tom's wife called.
- Tom'un karısı aradı.
- Have you called Tom yet?
- Tom'u aramadın mı daha?
- I'm sorry I didn't return your call right away.
- Aramana hemen cevap vermediğim için özür dilerim.
- We were about to call you.
- Biz seni aramak üzereydik.
- I called my mother up from the station.
- Ben istasyondan annemi aradım.
- You should call her right now.
- Onu hemen aramalısın.
- I just have to make a call.
- Bir arama yapmam gerekiyor.
- Tom called to say he wouldn't be at today's meeting.
- Tom bugünkü toplantıya gelemeyeceğini söylemek için aradı.
- Ask her to call me.
- Ona beni aramasını söyle.
- He had wanted to call earlier he said, but he had been so busy at work.
- Söylediğine göre daha önce aramak istemiş ama iş yerinde çok meşgulmüş.
- Sami always called.
- Sami hep arardı.
- If you need help, feel free to call us.
- Yardıma ihtiyacın olursa, bizi aramaktan çekinme.
- Tom called Mary up from the airport.
- Tom Mary'yi havaalanından aradı.
- Let's call Tom and tell him we need to reschedule.
- Tom'u arayalım ve ona yeniden program yapmamız gerektiğini söyleyelim.
- You can call me anytime you like.
- Beni istediğin zaman arayabilirsin.
- I called 911 and the paramedics came.
- 911'i aradım ve sağlık görevlileri geldi.
- Whoever calls, tell him I'm out.
- Her kim ararsa, ona dışarıda olduğumu söyle.
- Tom called Mary up and asked her what her schedule was.
- Tom Mary'yi aradı ve ona proğramının ne olduğunu sordu.
- I never called Tom.
- Tom'u hiç aramadım.
- Sami always called.
- Sami her zaman aradı.
- Tom asked Mary to call him after dinner.
- Tom, Mary'den yemekten sonra onu aramasını istedi.
- Tom will call you every day.
- Tom sizi her gün arayacak.
- They are continuing to call.
- Onlar aramaya devam ediyor.
- I'll give you a call when I get to Boston.
- Boston'a vardığımda seni arayacağım.
- Tom called the wrong number.
- Tom yanlış numara aradı.
- Call 1-800-828-6322 for a free brochure.
- Ücretsiz bir broşür için 1-800-828-6322'yi arayın.
- Have there been any phone calls for me?
- Beni arayan oldu mu?
- I'll call you when it's done.
- Bu yapıldığında seni arayacağım.
- I'll call you when I get to the station.
- İstasyona gittiğimde seni ararım.
- He said he would call tomorrow.
- O yarın arayacağını söyledi.
- If Tom calls you, don't answer it.
- Tom seni ararsa telefonu açma.
- Tom told me he'd call me.
- Tom beni arayacağını söyledi.
- Why don't I call Tom and ask him to help?
- Neden Tom'u arayıp yardım etmesini istemiyorum?
- Tom said he'd call me.
- Tom beni arayacağını söyledi.
- I think you should call him.
- Bence onu aramalısın.
- Tom told me he'd call you.
- Tom seni arayacağını söyledi.
- If he calls, tell him I will get in touch with him later.
- Eğer ararsa, ona daha sonra ulaşacağımı söyle.
- Why would Dan call me at this time?
- Dan beni neden bu saatte arasın ki?
- Did you manage to call Tom?
- Tom'u aramayı başarabildin mi?
- I've got to call Tom.
- Tom'u aramalıyım.
- Tom wanted to call Mary.
- Tom Mary'i aramak istedi.
- I'll call you again.
- Tekrar arayacağım.
- If you would like some help, why don't you call Tom?
- Yardıma ihtiyacın varsa, neden Tom'u aramıyorsun?
- It happened that I was out when you called yesterday.
- Dün aradığında dışarıdaydım.
- Tom finally called me yesterday.
- Tom nihayet dün beni aradı.
- Tom didn't call the cops.
- Tom polisleri aramadı.
- I think you know why I called you.
- Seni neden aradığımı bildiğini düşünüyorum.
- He called me the following day.
- Ertesi gün beni aradı.
- Why doesn't he call me anymore?
- Neden artık beni aramıyor?
- I'll tell Tom to call you later.
- Tom'a seni sonra aramasını söylerim.
- I made several calls to Mr Yamada's residence, but no one answered the calls.
- Birkaç defa Bay Yamada'nın evini aradım fakat hiç kimse telefona cevap vermedi.
- I was just going to call you.
- Sadece seni arayacaktım.
- Did you call anyone else?
- Başka birini aradın mı?
- Why didn't you answer me when I called?
- Ben aradığımda neden bana cevap vermedin?
- Tom tried to call Mary numerous times.
- Tom Mary'yi defalarca aramaya çalıştı.
- Who should I call to fix my plumbing?
- Su tesisatımı tamir etmek için kimi aramalıyım?
- Are you the guy who called?
- Arayan adam sen misin?
- I had to call Tom to get permission to do that.
- Bunu yapmak için Tom'u arayıp izin almam gerekti.
- If by some chance Jason calls me, tell him I'm not here.
- Eğer bir ihtimal Jason beni ararsa, ona burada olmadığımı söyle.
- If only she had been home when I called yesterday!
- O, dün aradığımda keşke evde olsaydı.
- I called Tom from the police station.
- Tom'u karakoldan aradım.
- The last time I called her she told me that she wants to get back to Italy.
- Onu son aradığımda bana İtalya'ya dönmek istediğini söyledi.
- I'd better call you back.
- Seni sonra arasam iyi olur.
- People called Reverend Dan Anderson for his advice.
- İnsanlar tavsiyesi için Rahip Dan Anderson'ı aradı.
- Why don't you just call them?
- Neden onları aramıyorsun ki?
- I'm glad you didn't call her.
- Onu aramadığına memnun oldum.
- If he calls, tell him I am busy.
- Ararsa, meşgul olduğumu söyle.
- Call the FBI.
- FBI'ı arayın.
- I called Tom this afternoon.
- Bu öğleden sonra Tom'u aradım.
- I called you, on the one hand to invite you out to eat, and on the other to tell you my son is going to get married.
- Seni bir yandan yemeğe davet etmek, diğer yandan da oğlumun evleneceğini söylemek için aradım.
- Can you tell Tom that I called?
- Tom'a aradığımı söyleyebilir misin?
- Don't call your father.
- Babanı arama.
- I can make a call.
- Ben bir arama yapabilirim.
- Please call me at my hotel later.
- Lütfen beni daha sonra otelimden arayın.
- Tom forgot to tell Mary that John had called.
- Tom, John'un aradığını Mary'ye söylemeyi unuttu.
- Sami was at work when Layla called him.
- Leyla onu aradığında Sami iş yerindeydi.
- I'll call you if I hear anything.
- Bir şey duyarsam, seni arayacağım.
- I want you to call every day.
- Her gün aramanı istiyorum.
- I called him up.
- Ben onu aradım.
- Tom called Mary a couple of days later.
- Tom birkaç gün sonra Mary'yi aradı.
- Don't you ever call her?
- Onu hiç aramadın mı ki?
- Tom never called Mary to apologize.
- Tom özür dilemek için Mary'yi asla aramadı.
- Do you have anyone who you can call if you need to talk?
- Konuşmaya ihtiyacınız olduğunda arayabileceğiniz biri var mı?
- Don't call Tom.
- Tom'u arama.
- I'll call you when I get to Boston.
- Boston'a vardığımda sizi ararım.
- As suggested, I'll call Tom.
- Önerildiği gibi, Tom'u arayacağım.
- Give me your phone number and I'll call you back.
- Bana telefon numaranı ver, seni sonra ararım.
- Is it too early to call her?
- Onu aramak için çok mu erken?
- Why don't you give Tom a call?
- Neden Tom'u aramıyorsun?
- Tom will call you soon.
- Tom yakında seni arayacak.
- Should I call you or will you call me?
- Sizi arayayım mı yoksa beni arayacak mısınız?
- Where did you call them?
- Onları nerede aradın?
- Why did Tom call?
- Tom neden aradı?
- Don't forget to call her.
- Onu aramayı unutma.
- Maybe you should call them.
- Belki de onları aramalısın.
- I'll call when I'm done with work.
- İşim bitince ararım.
- A gentleman called in your absence, sir.
- Yokluğunuzda bir beyefendi aradı, efendim.
- Give me your phone number and I'll call you back.
- Bana telefon numaranızı verin ve ben sizi geri ararım.
- If you need something, just call.
- Bir şeye ihtiyacın olursa araman yeterli.
- I call her pretty often.
- Onu oldukça sık arıyorum.
- I'll call him myself.
- Onu kendim arayacağım.
- Will you call me when you get there?
- Oraya vardığında beni arayacak mısın?
- I'll call her immediately.
- Onu derhal arayacağım.
- Should we call room service?
- Oda servisini aramalı mıyız?
- The call is free of charge.
- Arama ücretsizdir.
- In case of trouble, please call me.
- Sorun çıkarsa, lütfen beni arayın.
- Tom called me in the middle of the night.
- Tom gecenin bir yarısı beni aradı.
- Are you going to call her?
- Onu arayacak mısın?
- Tom called Mary to tell her he'd be late.
- Tom, Mary'yi geç kalacağını söylemek için aradı.
- I called her to tell her that she had forgotten her phone at my house, but she didn't answer.
- Telefonunu evimde unuttuğunu söylemek için onu aradım ama cevap vermedi.
- Sami pressed the call button.
- Sami arama düğmesine bastı.
- I'll call you when I get to Boston.
- Boston'a vardığımda seni arayacağım.
- I think it's time for me to call a doctor.
- Sanırım bir doktor aramamın zamanıdır.
- I called her, but the line was busy.
- Onu aradım, ancak hat meşguldü.
- Is it all right if I call you Tom?
- Seni arayabilir miyim, Tom?
- Why not just call Tom and tell him that?
- Neden Tom'u arayıp bunu ona söylemiyorsun?
- Tom isn't the only one I called.
- Tom aradığım tek kişi değil.
- He said that he would call you later.
- O daha sonra seni arayacağını söyledi.
- Would you ask Tom to call me back, please?
- Lütfen, Tom'un beni geri aramasını rica eder misin?
- Have Tom call me.
- Tom beni arasın.
- I will have her call you as soon as she comes back.
- O geri gelir gelmez ona seni aratacağım.
- Tom calls every night.
- Tom her gece arar.
- Did you ever call them?
- Onları hiç aradın mı ki?
- You can call me any time.
- Beni her zaman arayabilirsin.
- Call me immediately if anything happens.
- Bir şey olursa hemen beni arayın.
- Sami called Layla's mom.
- Sami, Leyla'nın annesini aradı.
- Have you called Lucy yet?
- Lucy'yi aradın mı?
- I'm not going to call you.
- Seni aramayacağım.
- I've called ahead.
- Önceden aramıştım.
- Tom called Mary continuously.
- Tom Mary'yi sürekli aradı.
- Sami called Layla and explained her the matter.
- Sami Layla'yı aradı ve durumu anlattı.
- We will call you when your order arrives.
- Siparişiniz ulaştığında sizi arayacağız.
- You should call the dentist for an appointment.
- Randevu için dişçiyi aramalısın.
- Tom called me yesterday at nine in the morning.
- Tom beni dün sabah dokuzda aradı.
- They continue to call.
- Onlar aramaya devam ediyor.
- Call us if you think of anything.
- Aklınıza gelen herhangi bir şey olursa bizi arayın.
- Why do you not call her up?
- Neden onu aramıyorsun?
- Tom called three days ago.
- Üç gün önce Tom aradı.
- Don't call me up after ten o'clock.
- Saat ondan sonra beni arama.
- You need to call me.
- Beni araman gerekiyor.
- Maybe we should call them.
- Belki de onları aramalıyız.
- I'll call him back.
- Onu geri arayacağım.
- Why doesn't she call me anymore?
- Neden artık beni aramıyor?
- I haven't called her back.
- Onu geri aramadım.
- I tried to call him up, but the line was busy.
- Onu aramaya çalıştım ama hat meşguldü.
- Why don't you call Tom up?
- Niçin Tom'u aramıyorsun?
- I'll call you when I leave.
- Giderken seni arayacağım.
- I'll call you every night.
- Ben her gece seni arayacağım.
- You need to call Tom.
- Tom'u araman gerekiyor.
- I'll call you this evening.
- Seni bu akşam arayacağım.
- Tom promised to call Mary.
- Tom Mary'yi arayacağına söz verdi.
- You should've called us.
- Bizi aramalıydın.
- Did Tom call Mary?
- Tom Mary'yi aradı mı?
- I told him to give me a call.
- Ona beni aramasını söyledim.
- Why don't you give me a call?
- Neden beni aramıyorsun ki?
- Tom said he'd call tomorrow.
- Tom yarın arayacağını söyledi.
- If something happens, I'll call you.
- Bir şey olursa seni ararım.
- If he really liked me, he would have called me last night.
- Beni gerçekten sevse dün gece beni arardı.
- Tom should've called Mary.
- Tom Mary'yi aramalıydı.
- I'm sure Tom will call.
- Tom'un arayacağından eminim.
- Can you tell Tom I called?
- Tom'a aradığımı söyleyebilir misin?
- I'll call Tom in a few minutes.
- Birkaç dakika içinde Tom'u arayacağım.
- I was about to go to bed when he called me up.
- O beni aradığında yatmak üzereydim.
- I wonder whether or not Tom will call me.
- Tom'un beni arayıp aramayacağını merak ediyorum.
- Tell Tom to call me back.
- Tom'a beni geri aramasını söyle.
- Nobody called us.
- Kimse bizi aramadı.
- I forgot to call you.
- Seni aramayı unuttum.
- He called her mobile.
- Onun cep telefonunu aradı.
- I'll call Tom for you.
- Senin için Tom'u ararım.
- I'll call you as soon as I know anything.
- Bir şey öğrenir öğrenmez seni arayacağım.
- Dan tried to call Linda numerous times.
- Dan, Linda'yı defalarca aramaya çalıştı.
- She had just come home when I called.
- Aradığımda eve yeni gelmişti.
- Could you ask Tom to call me?
- Tom'a beni aramasını söyler misin?
- Tom called Mary to ask if everything was OK.
- Tom her şeyin yolunda olup olmadığını sormak için Mary'yi aradı.
- I think you should call Tom.
- Bence Tom'u aramalısın.
- She called me.
- O beni aradı.
- I'll give you a call later.
- Seni sonra ararım.
- Why don't you call Tom again?
- Neden Tom'u tekrar aramıyorsun?
- I want you to call Tom.
- Tom'u aramanı istiyorum.
- I want him to call every day.
- Onun her gün aramasını istiyorum.
- Should I tell her to call you?
- Ona seni aramasını söylemeli miyim?
- They called the vet, since there was no other doctor in the village.
- Köyde başka doktor olmadığı için veterineri aradılar.
- Call me if there's anything I can do.
- Yapabileceğim bir şey olursa beni arayın.
- You don't need to give me a call.
- Beni aramana gerek yok.
- Why don't you call Tom and remind him?
- Neden Tom'u arayıp hatırlatmıyorsun?
- Can you tell Tom I called?
- Tom'a aradığımı söyler misin?
- Tom will call the cops.
- Tom polisleri arayacak.
- I called my attorney.
- Avukatımı aradım.
- I will give you a call as soon as I get home.
- Eve varır varmaz seni arayacağım.
- I'm the one who called you guys.
- Sizi arayan benim.
- We will call you when your package has arrived.
- Paketiniz geldiği zaman sizi arayacağız.
- If Tom wants our help, he should call.
- Tom bizim yardımımızı istiyorsa, o aramalı.
- Please tell her to call me back.
- Lütfen ona beni geri aramasını söyle.
- I think you need to call them.
- Onları araman gerektiğini düşünüyorum.
- I think you ought to give Tom a call.
- Bence Tom'u aramalısın.
- They called the psychiatrist and asked what they should do.
- Psikiyatristi aradılar ve ne yapmaları gerektiğini sordular.
- You haven't called, have you?
- Aramadın, değil mi?
- I don't know when Tom called, but it was either yesterday or the day before.
- Tom'un ne zaman aradığını bilmiyorum ama ya dündü ya da önceki gündü.
- Ask him to call me.
- Beni aramasını söyle.
- I had intended to call Tom yesterday.
- Dün Tom'u aramaya niyet etmiştim.
- I was about to go to bed when he called me up.
- Beni aradığında yatmak üzereydim.
- He received an urgent message to call his wife.
- Karısını acilen araması için bir mesaj aldı.
- He knows I'll call you.
- O seni arayacağımı bilir.
- You really need to call Tom.
- Tom'u gerçekten aramalısın.
- Could you ask her to call me?
- Ona beni aramasını rica eder misin?
- Why don't I call you?
- Neden seni aramıyorum?
- I wish you'd called me earlier.
- Keşke beni daha önce arasaydın.
- I need to call my supervisor.
- Amirimi aramalıyım.
- Tom has called me many times this past week.
- Tom geçen hafta beni birçok kez aradı.
- I'm going to call you tomorrow.
- Seni yarın arayacağım.
- She grabbed her cellphone and called her husband.
- Cep telefonunu aldı ve kocasını aradı.
- I will call her tonight.
- Bu gece onu arayacağım.
- He's just called from Kabylie.
- Az önce Kabiliye'den aradı.
- I'll call when I've finished the work.
- İşi bitirdiğimde ararım.
- José is not in a position to speak right now; please call later.
- José şu anda konuşabilecek durumda değil; lütfen daha sonra arayın.
- Tom called Mary before breakfast.
- Tom kahvaltıdan önce Mary'i aradı.
- Tom called me the other day.
- Tom geçen gün beni aradı.
- A stupid boy called me.
- Aptal bir çocuk beni aradı.
- I'll call tomorrow morning.
- Yarın sabah ararım.
- I'll call Sami.
- Sami'yi arayacağım.
- Tom called the fire brigade when his kitten got stuck up a tree.
- Tom, yavru kedisi ağaçta mahsur kalınca itfaiyeyi aradı.
- I'd better call them first.
- Önce onları arasam iyi olur.
- Sami called every restaurant in the city.
- Sami kentteki her lokantayı aradı.
- He will either come or call me.
- Ya gelecek ya da beni arayacak.
- Don't call the cops.
- Polisleri arama.
- Maria called her Brasilian mother.
- Maria Brezilyalı annesini aradı.
- Who called the cops?
- Polisleri kim aradı?
- I was going to call her today.
- Ben bugün onu arayacaktım.
- Sami called Layla and explained her the matter.
- Sami, Leyla'yı aradı ve ona konuyu açıkladı.
- Tom said Mary would call.
- Tom, Mary'nin arayacağını söyledi.
- If you have any more questions, please don't hesitate to call.
- Eğer daha fazla sorunuz varsa, aramakta tereddüt etmeyiniz.
- I'll call the cops.
- Polisleri arayacağım.
- Someone called.
- Birisi aradı.
- I'm glad you called.
- Aradığına sevindim.
- Tom wondered why Mary never called.
- Tom, Mary'nin neden hiç aramadığını merak ederdi.
- Don't forget to call your parents.
- Ebeveynlerini aramayı unutma.
- I'm waiting for a phone call from that friend of mine.
- Şu arkadaşımdan bir arama bekliyorum.
- If you need anything, I hope you'll give me a call.
- Bir şeye ihtiyacınız olursa, umarım beni ararsınız.
- Tom called the office three times.
- Tom ofisi üç kez aradı.
- You're supposed to call him.
- Onu araman lazımdı.
- I want to know the moment Tom calls.
- Tom'un aradığı anı bilmek istiyorum.
- Who called you?
- Sizi kim aradı?
- Don't call me anymore.
- Artık beni arama.
- You'd better call him up.
- Onu arasan iyi olur.
- Tom called Mary, and there was no answer.
- Tom Mary'yi aradı, ve cevap yoktu.
- We'll call if we have any further questions.
- Başka sorularımız olursa ararız.
- Did Tom call you last night?
- Tom dün gece seni aradı mı?
- I'll give you a call when I get home.
- Eve gidince seni ararım.
- We should call Tom and see if he needs any help.
- Tom'u arayıp yardıma ihtiyacı olup olmadığını öğrenmeliyiz.
- If it gets dangerous, give me a call.
- İşler tehlikeli bir hal alırsa beni arayın.
- Would you mind if I gave Tom a call?
- Tom'u arasam sorun olur mu?
- Tom gave Mary a call.
- Tom Mary'i aradı.
- Sami picked up the phone and called Layla.
- Sami telefonu aldı ve Layla'yı aradı.
- I was just about to call Tom.
- Tom'u aramaya hazırlanıyordum.
- Sami called that number.
- Sami o numarayı aradı.
- Tom called me almost every day while he was in Boston.
- Tom Boston'dayken beni neredeyse her gün aradı.
- I should call you.
- Seni aramalıyım.
- I called the Jacksons.
- Ben Jackson'ları aradım.
- I should give him a call.
- Onu aramalıyım.
- Tom decided to call Mary.
- Tom, Mary'yi aramaya karar verdi.
- Why didn't you call me last night?
- Dün gece niçin beni aramadın?
- Tom said that he will call you later.
- Tom seni sonra arayacağını söyledi.
- Does Tom ever call Mary?
- Tom hiç Mary'i aradı mı?
- Tom promised to call Mary back later.
- Tom, Mary'yi daha sonra tekrar arayacağına söz verdi.
- I had hardly checked in at the hotel when he called me.
- Beni aradığında otele yeni giriş yapmıştım.
- Dan will call Linda next week.
- Dan gelecek hafta Linda'yı arayacak.
- Sami didn't answer Layla's call.
- Sami, Layla'nın aramasına cevap vermedi.
- Tom calls me all the time.
- Tom beni her zaman arar.
- Paula left the room to call her mother.
- Paula annesini aramak için odadan çıktı.
- Tom will be waiting for your call.
- Tom aramanı bekliyor olacak.
- Don't you ever call Tom?
- Tom'u hiç aramaz mısın?
- Please call me at nine AM.
- Lütfen beni sabah 9'da arayın.
- We've got to call them.
- Onları aramalıyız.
- Tom gave Mary a call.
- Tom Mary'yi aradı.
- If you have any questions, don't hesitate to call.
- Eğer herhangi bir sorununuz varsa, aramak için tereddüt etmeyin.
- Shall I ask Tom to call you back?
- Tom'un seni geri aramasını isteyeyim mi?
- We haven't called.
- Biz aramadık.
- I tried to call him.
- Onu aramaya çalıştım.
- Let's call them.
- Hadi onları arayalım.
- Tom called yesterday morning.
- Tom dün sabah aradı.
- I think we should call them.
- Bence onları aramalıyız.
- Tom called me.
- Tom beni aradı.
- The last time I called him, he was out.
- Onu son kez aradığımda, dışardaydı.
- I suggest that you call Tom.
- Tom'u aramanı öneririm.
- If Tom calls, tell him we're on our way.
- Tom ararsa ona yolda olduğumuzu söyle.
- You have to call him.
- Onu aramalısın.
- Sami had killed Layla and waited for hours before he called 911.
- Sami, Layla'yı öldürmüş ve 911'i aramadan önce saatlerce beklemişti.
- I called Tom from the police station.
- Tom'u polis karakolundan aradım.
- Tom didn't call.
- Tom aramadı.
- Tom called Mary, but he got no answer.
- Tom, Mary'yi aradı ama cevap alamadı.
- Please tell them that I called.
- Lütfen onlara aradığımı söyle.
- Tom called Mary, but the line was busy.
- Tom Mary'yi aradı ama hat meşguldü.
- Tom suggested that we call Mary.
- Tom, Mary'yi aramamızı önerdi.
- When was the last time you called Mary?
- En son ne zaman Mary'i aradın?
- You can't call them.
- Onları arayamazsın.
- He called me up from Tokyo.
- Beni Tokyo'dan aradı.
- I tried to call you, but I couldn't.
- Seni aramaya çalıştım ama arayamadım.
- Should I call 112?
- 112'yi aramam gerekir mı?
- Sami made a call from a shopping mall.
- Sami bir alışveriş merkezinden arama yaptı.
- Tom hasn't called the fire department yet.
- Tom henüz itfaiyeyi aramadı.
- I'll give you a call when I've decided what to do.
- Ne yapacağıma karar verdiğimde seni arayacağım.
- I'll give you a call when I decide what to do.
- Ne yapacağıma karar verdiğimde seni ararım.
- I'll call Tom tomorrow.
- Tom'u yarın arayacağım.
- I'll call you after lunch.
- Öğle yemeğinden sonra seni ararım.
- If something happens, I'll call you.
- Bir şey olursa, seni ararım.
- You can call me anytime you want.
- Beni istediğin zaman arayabilirsin.
- The ambulance arrived soon after we called.
- Ambulans, aramamızın hemen ardından geldi.
- Would you ask Tom to call me back, please?
- Tom'a beni aramasını söyler misin, lütfen?
- Don't call him back.
- Onu geri arama.
- I can't come here every time you call.
- Her aradığında buraya gelemem.
- You're the only one I called.
- Sen aradığım tek kişisin.
- You should know better than to call at midnight.
- Gece yarısı arama yapılmayacağını bilecek kadar akıllı olmalısın.
- Someone called her.
- Biri onu aradı.
- He hasn't called.
- O aramadı.
- She calls me often.
- O beni sık sık arar.
- He gave me a call.
- Beni aradı.
- I called to thank her.
- Onu teşekkür etmek için aradım.
- I'm going to call them later.
- Onları daha sonra arayacağım.
- Tom told Mary not to call him at work.
- Tom Mary'ye onu iş başında aramamasını söyledi.
- Dan didn't even intend to call Linda.
- Dan, Linda'yı aramak niyetinde bile değildi.
- How come you didn't call me last night?
- Dün gece beni neden aramadın?
- I wonder why Tom didn't call me.
- Tom'un neden beni aramadığını merak ediyorum.
- Could you call me later?
- Beni sonra arayabilir misin?
- I meant to call.
- Aramak istedim.
- Wasn't Tom the first person we called?
- Tom aradığımız ilk kişi değil miydi?
- Who called 911?
- 911'i kim aradı?
- Should we call room service?
- Oda servisini arayalım mı?
- Tom asked his roommate to call 911.
- Tom oda arkadaşından 911'i aramasını istedi.
- I was watching TV when she called.
- O aradığında ben TV izliyordum.
- I'll call if we need you.
- Sana ihtiyacımız olursa ararım.
- You should call the dentist for an appointment.
- Bir randevu için dişçiyi aramalısın.
- I've told you not to call me, Tom.
- Beni aramamanı söylemiştim, Tom.
- I just got a call from your school.
- Az önce okulundan aradılar.
- I forgot to call.
- Aramayı unuttum.
- Fadil was waiting for Layla to call him.
- Fadıl Leyla'nın kendisini aramasını bekliyordu.
- Did Tom call you last night?
- Dün gece Tom seni aradı mı?
- Call me Monday morning to check on the status.
- Durumu kontrol etmek için pazartesi sabahı beni arayın.
- Tom immediately called 911.
- Tom hemen 911'i aradı.
- I will have her call you as soon as she comes back.
- Döner dönmez sizi aramasını söyleyeceğim.
- Arriving at the airport, I called her up.
- Havaalanına vardığımda onu aradım.
- Why didn't somebody call me?
- Neden kimse beni aramadı?
- Sami immediately called authorities.
- Sami hemen yetkilileri aradı.
- Tom wants me to call Mary and make it clear that he never wants to see her again.
- Tom, Mary'yi aramamı ve onu bir daha görmek istemediğini açıkça belirtmemi istiyor.
- Can I call you back later?
- Seni sonra geri arasam olur mu?
- I'll call Tom and tell him we won't be coming.
- Tom'u arayacağım ve ona gelmeyeceğimizi söyleyeceğim.
- Tom received an urgent message to call his wife.
- Tom karısını araması için acil bir mesaj aldı.
- She may have called me up while I was out.
- Ben dışarıdayken beni aramış olabilir.
- Maybe we should call her.
- Belki de onu aramalıyız.
- Let me call them.
- Bırak onları arayayım.
- I called you because I need a favor.
- Seni aradım çünkü bir iyiliğe ihtiyacım var.
- If you see the cat in this photo, please call.
- Bu fotoğraftaki kediyi görürseniz, lütfen arayın.
- You should've called me sooner.
- Beni daha önce aramalıydın.
- Maybe we should call her.
- Belki de onu aramamız gerekir.
- I can't call her.
- Onu arayamam.
- I need to call Tom.
- Tom'u aramalıyım.
- Mary had been knitting for an hour when I called.
- Ben aradığımda Mary, bir saattir örgü örüyordu.
- I tried to call you from Boston.
- Seni Boston'dan aramaya çalıştım.
- I'll tell him you called.
- Aradığını ona söyleyeceğim.
- Fadil used another number to call Layla.
- Fadıl, Layla'yı aramak için bir diğer numarayı kullandı.
- Call me if you have any problems.
- Bir sorununuz olursa beni arayın.
- I didn't know what to say, but I called her anyway.
- Ne söyleyeceğimi bilmiyordum ama yine de onu aradım.
- Dan tried to call Linda several times.
- Dan, Linda'yı birkaç kez aramaya çalıştı.
- I need to call my parents and tell them I'll be late for dinner.
- Ailemi arayıp yemeğe geç kalacağımı söylemem gerek.
- Which of you people called me?
- Hanginiz beni aradı?
- Can we call Tom now?
- Şimdi Tom'u arayabilir miyiz?
- Hey, I was going to call you.
- Hey, seni arayacaktım.
- Did you ever call her?
- Hiç onu aradın mı?
- Let me call you back in a minute.
- Bir dakika içinde seni tekrar arayayım.
- I call her very often.
- Onu çok sık arıyorum.
- Let's call each other in a day or two.
- Bir iki gün içinde birbirimizi arayalım.
- You could've called and let me know you were going to be late.
- Arayabilirdin ve geç kalacağını bana bildirebilirdin.
- Please tell Tom that I called.
- Lütfen Tom'a aradığımı söyleyin.
- I called you yesterday.
- Dün seni aradım.
- We will call you when your order arrives.
- Siparişiniz geldiğinde sizi arayacağız.
- I need to call my lawyer.
- Avukatımı aramam gerekiyor.
- I called my friend after arriving at the station.
- İstasyona vardıktan sonra arkadaşımı aradım.
- Tom called to say that he'll be late.
- Tom geç kalacağını söylemek için aradı.
- Don't bother to call me.
- Beni aramaya zahmet etme.
- Let's call each other in a day or two.
- Bir ya da iki gün içinde birbirimizi arayalım.
- If I were abroad and I ran out of money, I would call my parents to ask for more.
- Yurtdışında olsaydım ve param bittiyse, daha fazla para istemek için ailemi arardım.
- Mayuko called me back.
- Mayuko, beni tekrar aradı.
- I was planning to call him, but changed my mind and didn't.
- Onu aramayı planlıyordum ama fikrimi değiştirdim ve aramadım.
- I called Tom for advice.
- Tavsiye için Tom'u aradım.
- She never even called me back.
- Beni asla bir daha aramadı bile.
- Mary had been knitting for an hour when I called.
- Mary, ben aradığımda bir saattir örgü örüyordu.
- Tom didn't call Mary.
- Tom Mary'yi aramadı.
- Is that why you called?
- Bu yüzden mi aradın?
- Tom just called to thank us.
- Tom sadece bize teşekkür etmek için aradı.
- Tom asked Mary to call him after dinner.
- Tom Mary'nin onu akşam yemeğinden sonra aramasını söyledi.
- My office called.
- Ofisim aradı.
- Tom called me late last night.
- Tom dün gece geç saatlerde beni aradı.
- I'll call you up this evening.
- Bu akşam seni arayacağım.
- I called Tom and told him about my problem.
- Tom'u aradım ve ona sorunumu anlattım.
- You're going to have to call Tom.
- Tom'u aramak zorunda kalacaksın.
- Can you call ahead?
- Önceden arayabilir misin?
- You can't call Tom.
- Tom'u arayamazsın.
- Tom is going to call me around six.
- Tom beni altı gibi arayacak.
- I forgot I was supposed to call Tom.
- Tom'u aramam gerektiğini unuttum.
- Tom called Mary on the phone.
- Tom telefonla Mary'yi aradı.
- Tom doesn't know why I called you.
- Seni niçin aradığımı Tom bilmiyor.
- She called me up very late last night.
- Dün gece çok geç saatlerde beni aradı.
- Tom will call you every day.
- Tom seni her gün arayacak.
- I think Tom will call you.
- Bence Tom seni arayacak.
- I called her, but the line was busy.
- Onu aradım ama hat meşguldü.
- Do you think Tom will call tonight?
- Sence Tom bu gece arayacak mı?
- We were about to call you.
- Biz de seni aramak üzereydik.
- You can call me at any time.
- Beni istediğin zaman arayabilirsin.
- I decided to call Tom.
- Ben Tom'u aramaya karar verdim.
- I'm sorry I haven't called you in a while.
- Kısa süre içinde seni aramadığım için üzgünüm.
- I tried to call Tom again.
- Tom'u tekrar aramaya çalıştım.
- I'll call you in a week.
- Bir hafta içinde seni arayacağım.
- Don't forget to call us.
- Bizi aramayı unutma.
- Tom called you.
- Tom seni aradı.
- You should call.
- Aramalısın.
- Can we call them now?
- Onları şimdi arayabilir miyiz?
- Sami called my mom.
- Sami annemi aradı.
- Tell Tom I'll call later this afternoon.
- Tom'a onu sonra bu akşamüstü arayacağımı söyle.
- Let me call my lawyer.
- Avukatımı arayayım.
- If you need anything, send me an e-mail or call me.
- Bir şeye ihtiyacınız olursa, bana bir e-posta gönderin veya beni arayın.
- Will you call Tom today?
- Bugün Tom'u arayacak mısın?
- I called them yesterday.
- Onları dün aradım.
- Let's try to make the call once more.
- Bir kez daha aramayı deneyelim.
- Why must you call me at such ungodly hours?
- Beni böyle münasebetsiz saatlerde araman şart mı?
- If things get out of hand, you should call me at the number I gave you yesterday.
- Eğer işler kontrolden çıkarsa beni dün sana verdiğim numaradan aramalısın.
- I'm glad you didn't call us.
- Bizi aramadığına sevindim.
- I can't call them at home.
- Onları evde arayamam.
- Tom called 911 for help.
- Tom yardım için 911'i aradı.
- Can you call him?
- Onu arayabilir misin?
- I'll call you in the evening.
- Seni akşam arayacağım.
- I'll call you when I get the results of the examination.
- Sınav sonuçlarını aldığımda seni ararım.
- How many times did she call?
- O kaç kere aradı?
- Why don't you call Tom and remind him about the party on Friday?
- Niçin Tom'u aramıyorsun ve ona cuma günkü partiyi hatırlatmıyorsun?
- Tom called Mary and found out she wasn't planning on coming.
- Tom Mary'yi aradı ve gelmeyi planlamadığını öğrendi.
- I’ll call him before he goes out.
- Dışarı çıkmadan önce onu arayacağım.
- I called Tom right away.
- Derhal Tom'u aradım.
- Who called me?
- Beni kim aradı?
- Tom is waiting for your call.
- Tom senin aramanı bekliyor.
- Please forget I called.
- Lütfen aradığımı unut.
- I have to make a call.
- Bir telefon araması yapmam lazım.
- Wait till I call.
- Ben arayana kadar bekle.
- Tom called me very late last night.
- Tom beni dün gece çok geç aradı.
- If you have any questions, please call.
- Sorunuz varsa, lütfen arayın.
- Are you going to call Tom or do you want me to?
- Tom'u arayacak mısın yoksa ben mi arayayım?
- Please don't call us again.
- Lütfen bizi bir daha aramayın.
- I can't call him at home.
- Onu evde arayamam.
- I'll give you a call sometime.
- Seni bazen arayacağım.
- I forgot to call him today.
- Ben bugün onu aramayı unuttum.
- If you have any problem, just call.
- Bir sorununuz olursa, aramanız yeterli.
- She called me many a time.
- Beni birçok kez aradı.
- Should I call you tonight?
- Bu gece seni aramalı mıyım?
- I think you should call her.
- Onu araman gerektiğini düşünüyorum.
- I'd like to call my parents.
- Ailemi aramak istiyorum.
- I called Tom this morning.
- Tom'u bu sabah aradım.
- Can I call you?
- Seni arayabilir miyim?
- Do you want me to just call Tom up and tell him that we can't come?
- Sadece Tom'u aramamı ve ona gelemeyeceğimizi söylememi ister misin?
- Would you please tell her to give me a call later on?
- Lütfen ona beni daha sonra aramasını söyler misiniz?
- Tom never called me.
- Tom beni hiç aramadı.
- Did anybody call you?
- Kimse sizi aradı mı?
- She forgot that she had promised to call him last night.
- Dün gece onu arayacağına söz verdiğini unuttu.
- Sami asked Layla to call him.
- Sami, Leyla'dan onu aramasını istedi.
- Did you ever call them?
- Hiç onları aradın mı?
- I'll call someone.
- Birini arayacağım.
- Tom almost never calls Mary.
- Tom Mary'yi neredeyse hiç aramaz.
- I wish I'd called them.
- Keşke onları arasaydım.
- Tom has been getting a busy signal every time he tries to call Mary.
- Tom, Mary'yi her aramaya çalıştığında meşgul sinyali alıyor.
- I think I'd better call her.
- Sanırım onu arasam iyi olur.
- Lalita called.
- Lalita aradı.
- Tom called to tell Mary that he'd be late.
- Tom geç kalacağını Mary'ye söylemek için aradı.
- I wish I'd called you earlier.
- Keşke seni daha önce arasaydım.
- I had been reading a book for some time when he called.
- Aradığında bir süredir kitap okuyordum.
- That's why I called.
- Bu yüzden aradım.
- You said you were going to call.
- Arayacağını söyledin.
- In case anything happens, call me immediately.
- Bir şey olursa, hemen beni arayın.
- I want her to call every day.
- Onun her gün aramasını istiyorum.
- Holy crap, who's the asshole who dares call me in the middle of the night?
- Kahretsin, gecenin bir yarısında beni aramaya cesaret eden pislik kim?
- You should call them right now.
- Onları hemen aramalısın.
- I called my father.
- Babamı aradım.
- Tom called Mary, but the line was busy.
- Tom Mary'yi aradı, fakat hat meşguldü.
- As suggested, I'll call him.
- Önerildiği gibi onu arayacağım.
- Please don't call me anymore.
- Lütfen artık beni arama.
- If Tom wants our help, he should call.
- Tom yardımımızı istiyorsa, aramalı.
- I can call them if you want.
- İstiyorsan onları arayabilirim.
- Tom called me today.
- Tom bugün beni aradı.
- I'll call you back soon.
- Yakında seni tekrar arayacağım.
- I haven't called Tom back yet.
- Henüz Tom'u geri aramadım.
- Sami called me.
- Sami beni aradı.
- We'll give you a call.
- Seni arayacağız.
- She recognized immediately the voice of the young man that she had called.
- O aradığı genç adamın sesini derhal tanıdı.
- I'd like to call you sometime.
- Bir ara seni aramak istiyorum.
- Ask him to call me.
- Onun beni aramasını isteyin.
- Who can I call to fix my plumbing?
- Tesisatımı tamir ettirmek için kimi arayabilirim?
- Why didn't Tom call?
- Tom neden aramadı?
- Tom still hasn't called.
- Tom hâlâ aramadı.
- I called my mother.
- Annemi aradım.
- My dad just called.
- Babam aradı.
- I'll call him.
- Onu arayacağım.
- I know who to call when I need help.
- Yardıma ihtiyacım olduğunda kimi arayacağımı biliyorum.
- Tom didn't call Mary from Boston.
- Tom Boston'dan Mary'yi aramadı.
- Tell her to call me.
- Ona beni aramasını söyle.
- He called a hotel for accommodations.
- O, konaklama için bir otel aradı.
- I can call her.
- Ben onu arayabilirim.
- Did you call Tom this morning?
- Bu sabah Tom'u aradın mı?
- I thought you'd never call.
- Hiç aramayacağını sanmıştım.
- I'll give you a call tomorrow.
- Yarın seni ararım.
- You need not have called me.
- Beni aramana gerek yoktu.
- Get out of here before I call the cops.
- Ben polisi aramadan önce git buradan.
- Tom calls his mother at least once a week.
- Tom haftada en az bir kez annesini arar.
- Someone finally called 911.
- Biri nihayet 911'i aradı.
- We can call for free on the weekend.
- Hafta sonu ücretsiz arayabiliriz.
- Please call the fire department.
- Lütfen itfaiyeyi arayın.
- Tom was waiting for Mary to call him.
- Tom, Mary'nin onu aramasını bekliyordu.
- Why don't you call them?
- Neden onları aramıyorsun?
- I always call my mother on her birthday.
- Annemi hep doğum gününde ararım.
- I've already called Tom.
- Zaten Tom'u aradım.
- I already called him.
- Onu çoktan aradım.
- Why don't you call Tom and see if he wants to come over for dinner?
- Neden Tom'u arayıp akşam yemeğine gelmek isteyip istemediğini sormuyorsun?
- Tom hasn't called Mary lately.
- Tom son zamanlarda Mary'yi aramadı.
- You'll call me, won't you?
- Beni arayacaksın, değil mi?
- Tom called Mary to tell her that he might need her help later in the afternoon.
- Tom Mary'yi öğleden sonra geç saatlerde onun yardımına ihtiyacı olabileceğini söylemek için aradı.
- Dan will call Linda next week.
- Dan haftaya Linda'yı arayacak.
- I called him up.
- Onu aradım.
- I was going to call her.
- Onu arayacaktım.
- He will call for me about six.
- Saat altı gibi beni arayacak.
- Don't forget to call Luc.
- Luk'u aramayı unutma.
- I will call you in a few minutes.
- Birkaç dakikaya seni arayacağım.
- Why didn't you call us?
- Neden bizi aramadınız?
- We'll call them.
- Onları arayacağız.
- Fadil used another number to call Layla.
- Fadıl, Leyla'yı aramak için başka bir numara kullandı.
- They call each other almost every day.
- Neredeyse her gün birbirlerini arıyorlar.
- Were you the one who called the cops?
- Polisleri arayan kişi sen miydin?
- Call us when you get there.
- Oraya vardığınızda bizi arayın.
- I'm happy you called.
- Aradığın için mutluyum.
- Don't call us, we'll call you.
- Bizi aramayın, biz sizi ararız.
- Did anybody call you?
- Herhangi biri seni aradı mı?
- Nobody called Tom.
- Kimse Tom'u aramadı.
- Hi, my name is Tom, but you can call me tonight.
- Merhaba, benim adım Tom ama bu gece beni arayabilirsiniz.
- Her mother called her.
- Annesi onu aradı.
- I think you should give Tom a call.
- Sanırım Tom'u aramalısın.
- Why didn't you call earlier?
- Neden daha önce aramadınız?
- Tom called to say you can't stay with him next week when you visit Boston.
- Tom arayıp gelecek hafta Boston'a gittiğinizde onunla kalamayacağınızı söyledi.
- He asked her to call him later.
- Onu daha sonra aramasını istedi.
- I was so happy to get your call.
- Aramana çok sevindim.
- Did you call your friend in Canada?
- Kanada'da arkadaşını aradın mı?
- I tried to call him, but the line was busy, and I couldn't get through.
- Onu aramaya çalıştım ama hat meşguldü ve ulaşamadım.
- Tom wants to know why you didn't call him back.
- Tom onu neden geri aramadığını bilmek istiyor.
- Please don't call her again.
- Lütfen onu bir daha arama.
- I've been trying to call you for the past 2 hours.
- Son iki saattir seni aramaya çalışıyorum.
- I wish you'd call him.
- Keşke onu arasaydın.
- I didn't call Tom back.
- Tom'u geri aramadım.
- I'll call you back in an hour.
- Bir saat içinde seni geri arayacağım.
- José is not in a position to speak right now; please call later.
- Jose şu anda konuşacak bir durumda değil; daha sonra arayın.
- Tom called his wife to say he'd be late.
- Tom geç kalacağını söylemek için karısını aradı.
- I hung up and called her again.
- Telefonu kapattım ve onu tekrar aradım.
- We need to call someone.
- Birini aramalıyız.
Show More (1082)
|
2 |
call |
demek |
v. |
|
- His name is Michael, but his friends call him Mikey.
- Adı Michael ama arkadaşları ona Mikey diyor.
- Don't call me a liar; I'm telling the truth.
- Bana yalancı deme; ben doğruyu söylüyorum.
- That is scarcely what you would call a responsible social policy.
- Buna sorumlu bir sosyal politika demek pek mümkün değildir.
- This is what I would call an extension in favour of family life.
- Ben buna aile yaşamı lehine bir genişleme diyebilirim.
- Its name is irrelevant, but let us call it Echelon for the sake of convenience.
- İsmi önemsiz ancak kolaylık olması açısından Echelon diyelim.
- The time has come to call a spade, a spade, as you say yourself, and therefore to talk about European laws.
- Sizin de söylediğiniz gibi, maça maça demenin ve dolayısıyla Avrupa yasaları hakkında konuşmanın zamanı geldi.
- Burning waste and calling it recovery is stretching the imagination to the extreme.
- Atık yakmak ve buna geri kazanım demek hayal gücünü aşırı derecede zorlamaktır.
- There is no point in grading them on a scale of evilness and calling Fidel Castro's dictatorship 'benign'.
- Fidel Castro'nun diktatörlüğüne "iyi huylu" diyerek onları kötülük skalasında derecelendirmenin bir anlamı yoktur.
- That is what people call 'peace-enforcing', the imposition of peace.
- İnsanlar buna 'barışın uygulanması' diyorlar, daha doğrusu bu barışın dayatılması.
- I could use old-fashioned language and call it daft.
- Eski moda bir dil kullanabilir ve buna aptallık diyebilirim.
- Whatever its content they are happy to call this product chocolate.
- İçeriği ne olursa olsun bu ürüne çikolata demekten mutluluk duyuyorlar.
- Let me make one last comment on what we call civil society.
- Sivil toplum dediğimiz şey hakkında son bir yorum yapmama izin verin.
- What in Catalan we call , that is, disenchantment, is today the general dynamic.
- Katalancada hayal kırıklığı dediğimiz şey bugün genel dinamiktir.
- The third line of approach is very broad and covers everything we call space applications.
- Üçüncü yaklaşım çizgisi çok geniştir ve uzay uygulamaları dediğimiz her şeyi kapsar.
- Is this what you call sustainable development?
- Sürdürülebilir kalkınma dediğiniz şey bu mu?
- This is like calling a crash involving several cars or lorries on a motorway a natural disaster.
- Bu, otoyolda birkaç araba veya kamyonun karıştığı bir kazaya doğal afet demek gibi bir şey.
- We have come to depend in the 21st century on what we call a knowledge based economy and the information society.
- 21. yüzyılda bilgiye dayalı ekonomi ve bilgi toplumu dediğimiz kavramlara bağımlı hale geldik.
- That is what we call frontloading.
- Önden yükleme dediğimiz şey budur.
- What do we do when someone, with the provocation of our public in mind, wants to call his child Osama Bin Laden?
- Birisi halkımızı kışkırtarak çocuğuna Usame Bin Ladin demek istediğinde ne yapacağız?
- Now we have moved on a bit, and I call that progress.
- Şimdi biraz yol aldık ve ben buna ilerleme diyorum.
- Yet, where is the European nation when it lacks what Renan called a desire to live together?
- Yine de, Renan'ın birlikte yaşama arzusu dediği şeyden yoksun olan Avrupa ulusu nerede?
- Let us call them the first three subjects of the IGC.
- Bunlara IGC'nin ilk üç konusu diyelim.
- However, let us call all of these laws because they are laws.
- Ancak, tüm bunlara yasa diyelim çünkü bunlar yasadır.
- We would not even call the men from these countries 'macho' .
- Bu ülkelerden gelen erkeklere 'maço' bile demeyiz.
- That is what I called - and still call - 'stupid'.
- Ben buna 'aptalca' dedim ve hala da diyorum.
- That is what we should call them, because the European Union should not back faits accomplis.
- Onlara böyle demeliyiz çünkü Avrupa Birliği faits accomplis'i desteklememelidir.
- That is what people call 'peace-enforcing', the imposition of peace.
- İnsanların 'barışın uygulanması' dediği şey de budur, yani barışın dayatılması.
- But in the case of the intelligence services, they call it an infringement of human rights.
- Ancak istihbarat servisleri söz konusu olduğunda buna insan hakları ihlali diyorlar.
- That is what I called - and still call - 'stupid'.
- İşte ben buna 'aptallık' dedim ve hala da diyorum.
- We were at what one could call the conceptual stage.
- Kavramsal aşama diyebileceğimiz bir aşamadaydık.
- A social policy is not something we should be ashamed of, but we should call a spade a spade.
- Sosyal politika utanmamız gereken bir şey değildir, ancak eğriye eğri, doğruya doğru demeliyiz.
- Unfortunately, in my case, he did not provide what I would call a satisfactory answer.
- Ne yazık ki benim durumumda, tatmin edici diyebileceğim bir cevap vermedi.
- It made me start talking about what I call the ‘other Afghanistan’.
- Benim 'diğer Afganistan' dediğim şey hakkında konuşmaya başlamamı sağladı.
- I could use old-fashioned language and call it daft!
- Eski moda bir dil kullanabilir ve buna aptallık diyebilirim!
- Now we have moved on a bit, and I call that progress.
- Şimdi biraz ilerledik ve ben buna ilerleme diyorum.
- That is what we call frontloading.
- Biz buna peşinen azami çabayı göstermek diyoruz.
- To look the other way is to throw away our own rights and our claim to call ourselves civilised.
- Bunu görmezden gelmek, kendi haklarımızı ve kendimize medeni deme iddiamızı bir kenara atmak demektir.
- This is what I call harassment in the workplace.
- İşte ben buna işyerinde taciz diyorum.
- I have seen an Iraqi baby's lacerated head, lacerated by the weapons of those who call themselves liberators.
- Kendilerine kurtarıcı diyenlerin silahlarıyla parçalanmış Iraklı bir bebeğin parçalanmış kafasını gördüm.
- There are those who say that we should now call it a day.
- Artık buna bir gün dememiz gerektiğini söyleyenler var.
- Yet, where is the European nation when it lacks what Renan called a desire to live together?
- Ancak Renan'ın birlikte yaşama arzusu dediği şeyden yoksun olan Avrupa ulusu nerededir?
- We call inherited property what in fact is an elective administration.
- Miras kalan mülk dediğimiz şey aslında seçimli bir yönetimdir.
- We cannot simply call what we have done so far success and move on to the next failed state.
- Şimdiye kadar yaptıklarımıza başarı deyip bir sonraki başarısız devlete geçemeyiz.
- What in Catalan we call , that is, disenchantment, is today the general dynamic.
- Katalanca'da hayal kırıklığı dediğimiz şey bugün genel dinamiktir.
- We must continue to call a spade a spade.
- Maçaya maça demeye devam etmeliyiz.
- Let us call all of these laws, however, because they are laws.
- Ancak tüm bunlara yasa diyelim, çünkü bunlar yasadır.
- And this place has island status, so we shall call it an island region!
- Ve burası ada statüsünde, bu yüzden buraya bir ada bölgesi diyeceğiz!
- Is this now a licence, as some fellow MEPs call it, for every country to do as they like?
- Bazı milletvekili arkadaşların dediği gibi, bu artık her ülkenin istediğini yapabilmesi için bir ruhsat mı?
- The framework of preparations presents a situation which I would call unequal.
- Hazırlıklar çerçevesi, eşitsiz diyebileceğim bir durum ortaya koymaktadır.
- Is this now a licence, as some fellow MEPs call it, for every country to do as they like?
- Bazı AP üyesi arkadaşlarımızın dediği gibi, bu artık her ülkenin istediğini yapmasına izin veren bir ruhsat mı?
- There is no point in grading them on a scale of evilness and calling Fidel Castro's dictatorship 'benign'.
- Fidel Castro'nun diktatörlüğüne 'iyi huylu' diyerek onları kötülük skalasında derecelendirmenin bir anlamı yoktur.
- These days, one could no doubt call it a benchmarking exercise.
- Bugünlerde buna hiç şüphesiz bir kıyaslama çalışması denebilir.
- Those who call it cultural policy are referring to the debate or dispute that we could have.
- Buna kültür politikası diyenler, yapabileceğimiz tartışma veya anlaşmazlığa atıfta bulunuyorlar.
- We call these home automation scenarios, and here are some examples.
- Bunlara ev otomasyonu senaryoları diyoruz ve işte birkaç örnek.
- Who's called you a witch doctor?
- Sana kim büyücü dedi?
- This is what we call an army ant.
- İşte 'asker karınca' dediğimiz şey bu.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık evimiz dediğimiz gezegenin neredeyse aynısı.
- I guess you can call that a fair trade.
- Sanırım buna adil bir alışveriş diyebilirsiniz.
- We call this ability to perceive everything at once intensity.
- Biz bu her şeyi aynı anda algılama yeteneğine yoğunluk diyoruz.
- What you call genocide, I call a day's work.
- Senin soykırım dediğin şeye, ben günlük işler derim.
- And that is what you call a French toast.
- İşte buna Fransız tostu derler.
- I can't even see why it's called a wall.
- Buna nasıl duvar diyorlar, anlamadım bile.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o çocuk hediyeni çöpe attı, ve sana gösterişçi dedi, ve herkes güldü.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bak, o velet hediyeni çöpe atıp sana özenti dedi, sonra herkes güldü.
- Look, that kid threw your present in the garbage, and he called you a poser, and everyone laughed.
- Bakın, o çocuk hediyenizi çöpe attı, size sahtekâr dedi ve herkes güldü.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste kötü bir gün diye buna derim işte.
- I believe this is why they call it an irrational number.
- Sanırım bu yüzden ona irrasyonel sayı diyorlar.
- Donnie, you're the only one who calls me that.
- Donnie, bana öyle diyen tek kişi sensin.
- Legally, we call these mental or emotional damages.
- Hukukta buna genelde zihinsel veya duygusal zararlar diyoruz.
- This correspondence with the real external world we call truth.
- Hakikat dediğimiz şey, gerçek dış dünya ile olan bu örtüşme.
- I can't even see why it's called a wall.
- Buna neden duvar dendiğini bile anlayamıyorum.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık evimiz dediğimiz gezegenle neredeyse aynı.
- I'd call it a hard day in the office.
- Ofiste geçen zor bir gün diye işte buna derim ben.
- What you call genocide, I call a day's work.
- Sizin soykırım dediğinize ben bir günlük iş diyorum.
- This is what we call an army ant.
- Biz buna asker karınca diyoruz.
- The Earth is now almost identical to the planet we call home.
- Dünya artık neredeyse yuva dediğimiz gezegenle aynı.
- What you call genocide, I call a day's work.
- Sizin soykırım dediğiniz şeye ben bir günlük iş derim.
- This correspondence with the real external world we call truth.
- Gerçek dış dünyayla olan bu örtüşmeye hakikat diyoruz.
- Tom calls his karate teacher Sensei.
- Tom karate hocasına "sensei" diyor.
- Don't call Tom that.
- Tom'a öyle deme.
- I wish you wouldn't call me that.
- Keşke bana öyle demeseydin.
- Don't call me a moron.
- Bana moron deme.
- You may call him a fool, but you cannot call him a coward.
- Ona aptal diyebilirsiniz ama korkak diyemezsiniz.
- What would you call it?
- Buna ne diyorsun?
- Do not call him master.
- Ona efendi deme.
- She called me a stupid bitch.
- Bana aptal sürtük dedi.
- I wish you'd stop calling me Tom.
- Keşke bana Tom demeyi bıraksanız.
- Why's everyone calling me Tom?
- Neden herkes bana Tom diyor?
- What do they call you?
- Sana ne diyorlar?
- Don't call me an idiot!
- Bana aptal deme!
- The Romans call Zeus Jupiter.
- Romalılar Zeus'a Jüpiter der.
- What does one call you?
- Birisi sana ne der?
- What do you call them?
- Onlara ne diyorsunuz?
- We call him Mike.
- Ona Mike diyoruz.
- Why do you call me that?
- Neden bana öyle diyorsun?
- Don't call me a freak.
- Bana ucube deme.
- Sami called that prostitution.
- Sami buna fahişelik dedi.
- Tom asked me to call him John from now on.
- Tom bundan sonra ona John dememi istedi.
- Some might call that convenient.
- Bazıları buna uygun diyebilir.
- He called me Ichiro.
- Bana Ichiro derdi.
- We call New York the Big Apple.
- Biz New York'a Büyük Elma deriz.
- No one had ever called me a coward before.
- Daha önce hiç kimse bana bir korkak dememişti.
- They're calling it a homicide.
- Ona cinayet diyorlar.
- My mother calls me Thomas, but everyone else calls me Tom.
- Annem bana Thomas der ama herkes beni Tom diye çağırır.
- Everybody calls him Tom.
- Herkes ona Tom der.
- You can call me Tom if you want.
- İstersen bana Tom diyebilirsin.
- Everyone called me Tom.
- Herkes bana Tom dedi.
- They call him Jim.
- Ona Jim derler.
- Don't call her a freak.
- Ona ucube deme.
- I don't know what you call this.
- Sizin buna ne dediğinizi bilmiyorum.
- That's what most of my friends call me.
- Arkadaşlarımdan çoğunun bana dediği budur.
- What do they call him?
- Ona ne diyorlar?
- You can call a cat a small tiger, and a tiger a big cat.
- Bir kediye küçük bir kaplan, bir kaplana da büyük bir kedi diyebilirsiniz.
- Don't ever call me that again.
- Bana bir daha asla öyle deme.
- Tom called Mary fat.
- Tom, Mary'ye şişman dedi.
- What do you call it?
- Buna ne diyorsunuz?
- What do you call these?
- Bunlara ne diyorsunuz?
- How dare you call me skinny and ugly!
- Bana sıska ve çirkin demeye nasıl cesaret edersin!
- You call this easy?
- Buna kolay mı diyorsun?
- I call a fig a fig, a spade a spade.
- Ben göte göt derim.
- I do wish Tom would stop calling me that.
- Keşke Tom bana öyle demeyi bıraksa.
- Would you stop calling me that?
- Bana öyle demeyi bırakır mısın?
- What do you call this bird?
- Bu kuşa ne diyorsunuz?
- The other children call him Fatty.
- Diğer çocuklar ona Şişko diyor.
- Did you just call me Tom?
- Az önce bana Tom mu dedin?
- Jim is what is called an absent-minded student.
- Jim, dalgın dediğimiz öğrenci türünden.
- I'll still call Boston home.
- Boston'a hâlâ evim diyeceğim.
- He is what we call a scholar.
- Ona bilgin deriz.
- How dare you call me stupid!
- Bana aptal demeye nasıl cüret edersin!
- How dare you call me stupid?
- Ne cüretle bana aptal diyorsun?
- Tom called me a liar.
- Tom bana yalancı dedi.
- Did you just call me a chicken?
- Az önce bana korkak tavuk mu dedin sen?
- Do you know what this thing's called?
- Bu şeye ne dendiğini biliyor musun?
- That's what I call smart.
- İşte ben buna akıllı derim.
- You can call me Bob please.
- Lütfen bana Bob diyebilirsin.
- Since the bridge looks like a pair of glasses, they call it Meganebashi.
- Köprü bir çift gözlüğe benzediği için ona Meganebashi diyorlar.
- I called Tom a fat pig.
- Tom'a şişman domuz dedim.
- I make graphics, but I wouldn't call myself an artist.
- Grafik yapıyorum ama kendime sanatçı diyemem.
- Are you calling me fat?
- Bana şişman mı diyorsun?
- I don't know what you call this.
- Buna ne diyorsunuz bilmiyorum.
- Mike calls him Ned.
- Mike, ona Ned der.
- He is a type of a person who calls a spade a spade.
- Göte göt diyebilecek türden biridir.
- Everybody calls me Tom.
- Herkes bana Tom der.
- Why do you call me an angel?
- Neden bana melek diyorsun?
- That's what I call smart.
- İşte ben buna akıllıca derim.
- They are much more savage than those they call barbarians.
- Barbar dedikleri insanlardan çok daha vahşiler.
- In general my friends call me Freddy.
- Genel olarak arkadaşlarım bana Freddy derler.
- Why did you call him that?
- Neden ona böyle dedin?
- Do you know why spring rolls are called spring rolls?
- Çin böreğine neden Çin böreği dendiğini biliyor musun?
- What do you call this vegetable in English?
- Bu sebzeye İngilizce'de ne diyorsunuz?
- How dare you call me a criminal?
- Ne cüretle bana sabıkalı diyorsun?
- Don't call me that.
- Bana öyle deme.
- What do you call this insect in English?
- İngilizce'de bu böceğe ne diyorsunuz?
- What do you call this flower?
- Bu çiçeğe ne diyorsunuz?
- Do you know what they call a quarter pounder with cheese in Paris?
- Paris'te peynirli çeyrek pounder'a ne dediklerini biliyor musun?
- We call this mountain Tsurugidake.
- Biz bu dağa Tsurugidake diyoruz.
- Everyone calls me Tom.
- Herkes bana Tom der.
- My friends call me Tom.
- Arkadaşlarım bana Tom der.
- I called Tom a fat pig.
- Tom'a şişko domuz dedim.
- Everyone is going to call me a liar.
- Herkes bana yalancı diyecek.
- Do you mind if I call you Tom?
- Sana Tom dememin bir sakıncası var mı?
- What kind of person looks up to a genocide and calls it a hero?
- Ne tür bir insan bir soykırımı örnek alır ve ona kahraman der?
- What does he want you to call him?
- O senin ona ne demeni istiyor?
- I wish you would start calling me Tom.
- Keşke bana Tom demeye başlasan.
- Layla was called a whore.
- Layla'ya fahişe dediler.
- What'll we call it?
- Buna ne diyeceğiz?
- No one is calling you a thief.
- Kimse sana hırsız demiyor.
- Are you calling me an idiot?
- Bana bir aptal mı diyorsun?
- People call him Dave.
- İnsanlar ona Dave diyor.
- She called her a slut.
- Ona sürtük dedi.
- You can just call me Taro.
- Bana Taro diyebilirsiniz.
- She called herself a deist.
- Kendine deist diyordu.
- What do you call that contraption?
- Bu alete ne diyorsun?
- I make graphics, but I wouldn't call myself an artist.
- Grafik tasarım yapıyorum, ama kendime sanatçı diyemem.
- What do you want me to call you?
- Size ne dememi istiyorsunuz?
- We call our language Tamazight.
- Dilimize Tamazight diyoruz.
- Everyone calls him Jeff.
- Herkes ona Jeff der.
- The last time we met, Tom called me a liar.
- Son karşılaşmamızda Tom bana yalancı dedi.
- Mike calls him Ned.
- Mike ona Ned diyor.
- How dare you call me stupid?
- Bana aptal demeye nasıl cüret edersin?
- Mary called me a stupid bitch.
- Mary bana aptal bir fahişe dedi.
- Never call someone a terrorist.
- Asla birine terörist deme.
- Stop calling me Miss Smarty-pants.
- Bana Bayan Ukala demeyi kes.
- What do they call it?
- Ona ne diyorlar?
- He went so far as to call you a fool.
- O, sana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- People call me Tom.
- İnsanlar bana Tom der.
- He's what society calls a real lover of music.
- Toplum ona gerçek bir müzik aşığı diyor.
- I never called her an idiot.
- Ona hiçbir zaman aptal demedim.
- What am I supposed to call you?
- Sana ne demem gerekiyor?
- What do I call you?
- Sana ne diyeyim?
- Do you know what it's called?
- Ne dendiğini biliyor musun?
- Did you just call me lazy?
- Az önce bana tembel mi dedin?
- Tom still calls French fries Freedom fries.
- Tom, French kızartmasına hala Freedom kızartması diyor.
- People call her Yotchan.
- İnsanlar ona Yotchan diyorlar.
- Tom calls no man mister.
- Tom hiçbir erkeğe bayım demez.
- I never called him an idiot.
- Ona asla aptal demedim.
- We call our dog Johnnie.
- Köpeğimize Johnnie diyoruz.
- She's my half-sister, but I call her my sister.
- O benim üvey kız kardeşim ama ben ona kız kardeşim diyorum.
- He is what we call a pioneer.
- Biz ona öncü diyoruz.
- Don't call Tom an idiot.
- Tom'a aptal deme.
- I don't even know what you are called, mate.
- Sana ne dendiğini bile bilmiyorum, dostum.
- I'm sorry I called you a liar.
- Sana yalancı dediğim için üzgünüm.
- He was called Ted by his friends.
- Arkadaşları ona Ted derdi.
- What do you call this animal in Japanese?
- Bu hayvana Japonca ne diyorsunuz?
- I'm not exaggerating when I call him a prodigy.
- Ona dâhi dediğimde abartmıyorum.
- I'm sorry I called you a liar.
- Sana yalancı dediğim için özür dilerim.
- Are you calling me a coward?
- Bana korkak mı diyorsun?
- Will you please call me Tom?
- Lütfen bana Tom der misin?
- He is what you might call a bookworm.
- Ona kitap kurdu diyebilirsiniz.
- They don't deserve to call themselves Europeans!
- Kendilerini bir Avrupalı demeyi hak etmiyorlar!
- And he calls himself a sniper!
- Bir de kendine keskin nişancı diyor!
- Tom is mad at Mary for calling him stupid.
- Tom, Mary'ye ona aptal dediği için kızgın.
- What do you call this insect in English?
- Bu böceğe İngilizce ne diyorsunuz?
- Don't call them freaks.
- Onlara ucube deme.
- She called him a liar.
- Ona bir yalancı dedi.
- What else would you call it?
- Başka ne diyebilirdiniz ki?
- Berbers call their language Tamazight.
- Berberiler dillerine Tamazight derler.
- Please stop calling me that.
- Lütfen bana öyle demeyi bırak.
- People call the sea the Mediterranean.
- İnsanlar, o denize Akdeniz diyor.
- She called me a stupid bitch.
- O bana aptal sürtük dedi.
- Stop calling me that.
- Bana öyle demeyi kes.
- Are you calling me a liar?
- Sen bana yalancı mı diyorsun?
- Tom doesn't know what this is called in English.
- Tom İngilizcede buna ne dendiğini bilmiyor.
- Everybody calls him Mac.
- Herkes ona Mac der.
- You can call me Tom.
- Bana Tom diyebilirsin.
- Why do we call Hanukkah The Festival of Lights?
- Hanuka'ya neden Işık Bayramı diyoruz?
- Sami called Layla's mama a bitch.
- Sami Leyla'nın anasına orospu dedi.
- Why don't we call it a night?
- Neden bu gecelik bu kadar yeter demiyoruz?
- Can I call you Tom?
- Sana Tom diyebilir miyim?
- We call each other brother.
- Birbirimize kardeşim diyoruz.
- They're calling it a homicide.
- Buna cinayet diyorlar.
- Tom calls a spade a spade.
- Tom göte göt der.
- They called the boy Tom.
- Çocuğa Tom dediler.
- I called Tom stupid.
- Tom'a aptal dedim.
- The locals call this river the man-eating river and fear it.
- Yerliler bu nehre adam yiyen nehir diyorlar ve ondan korkuyorlar.
- You call this hard?
- Buna zor mu diyorsun?
- I didn't call them vigilantes.
- Onlara kanunsuz demedim.
- Tom called me stupid.
- Tom bana aptal dedi.
- What do you call it when water freezes?
- Suyun donmasına ne diyorsunuz?
- Don't call him an idiot.
- Ona aptal deme.
- What do you call that?
- Buna ne diyorsun?
- Don't call him my father!
- Öyle deme, babam falan değil o benim!
- Why did you call him that?
- Ona neden öyle dedin?
- What'll we call it?
- Biz ona ne diyeceğiz?
- He went so far as to call me a fool.
- Bana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- All my friends call me Tom.
- Bütün arkadaşlarım bana Tom der.
- I can't believe you called Tom an idiot.
- Tom'a aptal dediğine inanamıyorum.
- I can't believe you called Tom fat.
- Tom'a şişman dediğine inanamıyorum.
- Tom's friends called him Money Bags.
- Tom'un arkadaşları ona Money Bags derdi.
- They call him Tom.
- Ona Tom diyorlar.
- Americans call football soccer.
- Amerikalılar futbola soccer derler.
- Tom called me a stupid jerk.
- Tom bana aptal dedi.
- If you call him a clever man, he may be happy.
- Ona akıllı bir adam derseniz, o mutlu olabilir.
- I am ashamed to call you my friend.
- Sana arkadaşım demekten utanç duyuyorum.
- My parents used to call me Tom.
- Ailem bana Tom derdi.
- Let's just call it a day, shall we?
- Bir gün diyelim, olur mu?
- How dare you call me poor?
- Ne cüretle bana yoksul diyorsun?
- We call him Goro-san.
- Ona Goro-san diyoruz.
- Can you stop calling me that?
- Bana öyle demeyi keser misin?
- They called the boy Tom.
- Onlar çocuğa Tom dediler.
- What do you call your dog?
- Köpeğine ne diyorsun?
- I still call my mother Mama.
- Anneme hâlâ anne diyorum.
- I never called them idiots.
- Onlara asla aptal demedim.
- We used to call him Tom.
- Ona Tom derdik.
- The police called Tom a hero.
- Polis Tom'a kahraman dedi.
- We call her the general.
- Biz ona general diyoruz.
- What should we call this?
- Buna ne diyelim?
- What do you call it?
- Siz ne diyorsunuz?
- That's what I call smart.
- Ben buna akıllıca derim.
- What does he want you to call him?
- Ona ne demenizi istiyor?
- How about if I call you Tom?
- Sana Tom dememe ne dersin?
- Perpetual devotion to what a man calls his business, is only to be sustained by perpetual neglect of many other things.
- Bir adamın işim dediği şeye sürekli bağlılığı, ancak birçok başka şeyin sürekli ihmali ile sürdürülebilir.
- Tom just called me a loser.
- Tom bana ezik dedi.
- I call him Tom.
- Ona Tom derim.
- What do you call that contraption?
- Bu alete ne diyorsunuz?
- They call me Bob.
- Onlar bana Bob diyorlar.
- Would you stop calling me that?
- Bana böyle demeyi keser misin?
- I don't know what this tree is called, but there are a lot of them around here.
- Bu ağaca ne dendiğini bilmiyorum ama buralarda onlardan çok var.
- I wish you'd stop calling me a liar.
- Keşke bana yalancı demeyi bıraksaydın.
- My father calls me Tom.
- Babam bana Tom der.
- She called her bear Ted.
- Ayısına Ted dedi.
- Don't call him a freak.
- Ona ucube deme.
- Don't call him an idiot.
- Ona aptal demeyin.
- Everybody calls him Tom.
- Herkes ona Tom diyor.
- I call the computer Tim.
- Bilgisayara Tim diyorum.
- I didn't call them vigilantes.
- Ben onlara kanunsuzlar demedim.
- We call our English teacher E.T.
- Biz İngilizce öğretmenimize E.T. diyoruz.
- Tom called me lazy.
- Tom bana tembel dedi.
- You don't deserve to call yourself a European!
- Kendine bir Avrupalı demeyi hak etmiyorsun!
- People used to call me lazy, but now all of a sudden I'm a responsible citizen.
- İnsanlar bana tembel derdi, ama şimdi birdenbire sorumlu bir vatandaş oldum.
- He went so far as to call me a fool.
- O bana aptal diyecek kadar ileri gitti.
- We call our dog Pochi.
- Köpeğimize Pochi diyoruz.
- We usually call him Tom.
- Ona genelde Tom deriz.
- I would not go so far as to call Finland a paradise.
- Finlandiya'ya cennet diyecek kadar ileri gitmezdim.
Show More (291)
|
3 |
call |
çağırmak |
v. |
|
- I saw him standing alone and called him over.
- Tek başına durduğunu gördüm ve onu çağırdım.
- I call upon each and every Member to vote for the proposal to postpone all the reports to the next part-session.
- Her bir Üyeyi, tüm raporların bir sonraki oturuma ertelenmesine ilişkin öneriye oy vermeye çağırıyorum.
- The European Parliament now calls upon the Commission, in my person, to take further action in this field.
- Avrupa Parlamentosu şimdi benim şahsımda Komisyonu bu alanda daha fazla adım atmaya çağırıyor.
- It also calls on plenary to accept our motion for a resolution.
- Aynı zamanda genel kurulu bizim karar önergemizi kabul etmeye çağırıyor.
- I call upon each and every Member to vote for the proposal to postpone all the reports to the next part-session.
- Her bir Üyeyi, tüm raporların bir sonraki oturuma ertelenmesi önerisine oy vermeye çağırıyorum.
- We call upon Russia finally to take the necessary steps.
- Rusya'yı nihayet gerekli adımları atmaya çağırıyoruz.
- We call upon the Commission and the Council of Ministers to facilitate this and to make it happen.
- Komisyon ve Bakanlar Kurulu'nu bunu kolaylaştırmaya ve gerçekleştirmeye çağırıyoruz.
- I call upon everyone to seize this historic opportunity to reunite a Europe that was previously divided.
- Herkesi, daha önce bölünmüş olan Avrupa'yı yeniden birleştirmek için bu tarihi fırsatı değerlendirmeye çağırıyorum.
- We call upon the Council to take up the proposal from Parliament and the Commission and make it a resolution.
- Konsey'i Parlamento ve Komisyon'dan gelen öneriyi ele almaya ve bir karar haline getirmeye çağırıyoruz.
- The Environment Council also called upon other countries to engage in a dialogue on this question last week.
- Çevre Konseyi de geçen hafta diğer ülkeleri bu konuda diyalog kurmaya çağırdı.
- We too call upon Europe to make a contribution, but not towards further barricading the coastlines.
- Biz de Avrupa'yı katkıda bulunmaya çağırıyoruz, ama kıyı şeridini daha fazla barikatla kapatmaya değil.
- Resolution 1441 calls us also to witness and to relieve the sufferings of the Iraqi people.
- 1441 sayılı Karar bizi aynı zamanda Irak halkının acılarına tanıklık etmeye ve bu acıları dindirmeye çağırmaktadır.
- The reports quite rightly call upon the candidate countries to adopt more rigorous anti-corruption measures.
- Raporlar haklı olarak aday ülkeleri daha sıkı yolsuzlukla mücadele tedbirleri almaya çağırmaktadır.
- We therefore call upon the Council to consider these proposals as a matter of urgency.
- Bu nedenle Konsey'i bu teklifleri acil olarak değerlendirmeye çağırıyoruz.
- It is in this spirit that I call upon you to approve the present report.
- İşte bu ruhla sizleri bu raporu onaylamaya çağırıyorum.
- I therefore call upon the Members to vote against Amendment No 17.
- Bu nedenle Üyeleri 17 No'lu Değişikliğe karşı oy kullanmaya çağırıyorum.
- To whom? And above all, please, please call things by their real name.
- Kime karşı? Ve her şeyden önemlisi, lütfen, lütfen her şeyi gerçek adıyla çağırın.
- It is a disgrace, and the EU must call upon the world community to accept responsibility for stopping the destruction.
- Bu bir utanç kaynağıdır ve AB, dünya toplumunu bu yıkımı durdurma sorumluluğunu üstlenmeye çağırmalıdır.
- We call upon the terrorists to cease their acts of terror and upon the Israeli army to halt its excessive use of force.
- Teröristleri terör eylemlerine son vermeye ve İsrail ordusunu da aşırı güç kullanımını durdurmaya çağırıyoruz.
- I call upon the European Parliament and its President to ask for more detailed information from the Italian Government.
- Avrupa Parlamentosu'nu ve Başkanını İtalyan Hükümetinden daha detaylı bilgi talep etmeye çağırıyorum.
- I call upon you to make every effort to bring this about.
- Bunu gerçekleştirmek için her türlü çabayı göstermeye çağırıyorum.
- Therefore, we must call upon the Algerian authorities to make good their past mistakes.
- Bu nedenle Cezayir makamlarını geçmişteki hatalarını telafi etmeye çağırmalıyız.
- For all these reasons, we call upon the Commission to take a number of measures.
- Tüm bu nedenlerle, Komisyon'u bir dizi tedbir almaya çağırıyoruz.
- I call upon you to be prompt in submitting decisions based on it and to delay no longer.
- Sizleri, bu bilgilere dayanarak karar alma konusunda hızlı davranmaya ve daha fazla gecikmemeye çağırıyorum.
- I call upon Parliament and the Commission to address this issue and to produce a directive on the matter without delay.
- Parlamento ve Komisyonu bu konuyu ele almaya ve gecikmeksizin konuyla ilgili bir yönerge hazırlamaya çağırıyorum.
- We must therefore call upon the Pakistan Government to comply with the international treaties.
- Bu nedenle Pakistan Hükümetini uluslararası anlaşmalara uymaya çağırmalıyız.
- I call upon you to be prompt in submitting decisions based on it and to delay no longer.
- Sizi, buna dayalı kararları sunmakta acele etmeye ve daha fazla gecikmemeye çağırıyorum.
- It calls upon researchers to participate in setting up private businesses.
- Araştırmacıları özel işletmelerin kurulmasına katılmaya çağırmaktadır.
- We call upon you not to implement this measure.
- Sizi bu tedbiri uygulamamaya çağırıyoruz.
- It is better to call things by their own name, both now and in future.
- Hem şimdi hem de gelecekte her şeyi kendi adıyla çağırmak daha iyidir.
- I call upon the Council to be equally courageous.
- Konsey'i de aynı derecede cesur olmaya çağırıyorum.
- I call upon MEPs to vote in favour of this amendment.
- Avrupa Parlamentosu üyelerini bu değişiklik lehinde oy kullanmaya çağırıyorum.
- We also call upon the Heads of State and Government to make a declaration of intent at the summit in Copenhagen.
- Ayrıca Devlet ve Hükümet Başkanlarını Kopenhag'daki zirvede bir niyet beyanında bulunmaya çağırıyoruz.
- This report calls on the Council of Ministers to be more open in its decision process.
- Bu rapor Bakanlar Konseyi'ni karar alma sürecinde daha açık olmaya çağırmaktadır.
- I therefore call upon the Commission to take action in this area.
- Bu nedenle Komisyon'u bu alanda harekete geçmeye çağırıyorum.
- I call upon the UK Government to abandon its previous resistance to taking part in such a process.
- Birleşik Krallık Hükümeti'ni böyle bir sürece katılma konusundaki önceki direncini terk etmeye çağırıyorum.
- Moreover, I call upon Parliament as of now to strengthen our joint action in the field of the Mediterranean.
- Ayrıca, Parlamento'yu şu andan itibaren Akdeniz alanındaki ortak eylemlerimizi güçlendirmeye çağırıyorum.
- I call upon the Irish Government to make this a priority for its presidency of the European Union.
- İrlanda Hükümeti'ni bu konuyu Avrupa Birliği dönem başkanlığı için bir öncelik haline getirmeye çağırıyorum.
- And above all, please, please call things by their real name.
- Ve hepsinden önemlisi, lütfen, lütfen her şeyi gerçek adıyla çağırın.
- I call upon the European Parliament and its President to ask for more detailed information from the Italian Government.
- Avrupa Parlamentosu ve Başkanını İtalyan Hükümetinden daha ayrıntılı bilgi talep etmeye çağırıyorum.
- We call upon the bank to make a start with this.
- Bankayı bu konuda bir başlangıç yapmaya çağırıyoruz.
- Moreover, I call upon Parliament as of now to strengthen our joint action in the field of the Mediterranean.
- Ayrıca şu andan itibaren Parlamento'yu Akdeniz alanında ortak eylemimizi güçlendirmeye çağırıyorum.
- I therefore call upon Parliament not to adopt the amendments and to stay with the Council's common position.
- Bu nedenle Parlamentoyu değişiklikleri kabul etmemeye ve Konseyin ortak tutumunda kalmaya çağırıyorum.
- We call upon the Ministers of the Interior and of Justice to act with speed.
- İçişleri ve Adalet Bakanlarını süratle harekete geçmeye çağırıyoruz.
- What is ridiculous is that this Chamber, which is a political organisation, calls a state by an acronym.
- Gülünç olan, siyasi bir kuruluş olan bu Meclisin bir devleti kısaltmasıyla çağırmasıdır.
- It is a disgrace, and the EU must call upon the world community to accept responsibility for stopping the destruction.
- Bu bir utanç kaynağıdır ve AB dünya toplumunu bu yıkımı durdurma sorumluluğunu üstlenmeye çağırmalıdır.
- He said that Andreas called him into a marketing meeting.
- Söylediğine göre Andreas onu bir satış toplantısına çağırmış.
- He said that Andreas called him into a marketing meeting.
- Andreas'ın onu bir pazarlama toplantısına çağırdığını söyledi.
- I want to check out; could you call the bellboy?
- Çıkış yapmak istiyorum, komiyi çağırabilir misiniz?
- He said that Andreas called him into a marketing meeting.
- Andreas'ın onu bir satış toplantısına çağırdığını söyledi.
- The teacher called the pupil to the blackboard.
- Öğretmen öğrenciyi tahtaya çağırdı.
- All of my students call me by my first name.
- Öğrencilerimin hepsi beni ilk adımla çağırır.
- He found a public telephone and called a taxi.
- Bir ankesörlü telefon buldu ve bir taksi çağırdı.
- Sami called security for Layla.
- Sami, Leyla için güvenliği çağırdı.
- Call the doctor in immediately.
- Derhal doktor çağırın.
- She called him back to give him something he had left behind.
- Geride bıraktığı bir şeyi vermek için onu geri çağırdı.
- He found a public telephone and called a taxi.
- Halka açık bir telefon buldu ve bir taksi çağırdı.
- Why didn't you call earlier?
- Neden daha önce çağırmadın?
- That's why I called you.
- Seni bu yüzden çağırdım.
- They called the same witness to court.
- Onlar mahkemeye aynı tanığı çağırdılar.
- Call up him right away.
- Onu hemen çağırın.
- Could you do me a favor and call a doctor?
- Bana bir iyilik yapıp bir doktor çağırabilir misin?
- Duty calls.
- Görev çağırıyor.
- I will call a policeman.
- Bir polis çağıracağım.
- I'd call a doctor if I were you.
- Yerinde olsam bir doktor çağırırım.
- What does your mother call you?
- Annen seni nasıl çağırır?
- I should've called a doctor.
- Ben bir doktor çağırmam gerekirdi.
- Who called a police officer?
- Polis memurunu kim çağırdı?
- As soon as she is ready, give me a call.
- O hazır olur olmaz beni çağır.
- We had to call the locksmith.
- Çilingir çağırmak zorunda kaldık.
- To call the elevator, push the button.
- Asansörü çağırmak için düğmeye bas.
- He called to her across the street.
- Sokağın karşısından onu çağırdı.
- Call your next witness.
- Bir sonraki tanığını çağır.
- Should I call you a cab?
- Sana bir taksi çağırayım mı?
- I did not call you.
- Ben sizi çağırmadım.
- Where did you call them?
- Onları nereye çağırdın?
- You'd better call the doctor.
- Doktor çağırsan iyi olur.
- How come I didn't call Mary?
- Neden Mary'i çağırmadım?
- He called me a cab.
- Bana bir taksi çağırdı.
- On his arrival at the station, he called a taxi.
- İstasyona vardığında, o bir taksi çağırdı.
- Tom called Mary to the telephone.
- Tom Mary'yi telefona çağırdı.
- Someone called them.
- Biri onları çağırdı.
- She called Tom out, but he didn't answer.
- Tom'u dışarı çağırmıştı ama o cevap vermedi.
- He called a taxi for me.
- Benim için bir taksi çağırdı.
- Why don't you call her?
- Sen neden onu çağırmıyorsun?
- I'd rather call a taxi for you.
- Senin için bir taksi çağırmayı tercih ederim.
- Do you want us to call you a taxi?
- Sana bir taksi çağırmamızı ister misin?
- The doorman will call a taxi for us.
- Kapıcı bizim için bir taksi çağıracak.
- Let's call a bus.
- Bir otobüs çağıralım.
- How do you call your dog?
- Köpeğini nasıl çağırırsın?
- Mary hasn't called the fire department yet.
- Mary henüz itfaiyeyi çağırmadı.
- Nobody called them.
- Hiç kimse onları çağırmadı.
- She called to him across the street.
- Sokağın karşısından onu çağırdı.
- I should've called a doctor.
- Bir doktor çağırmalıydım.
- You called?
- Sen mi çağırdın?
- Don't call the devil, because he can appear.
- Şeytanı çağırma, çünkü ortaya çıkabilir.
- The teacher will call us when he's ready.
- Öğretmen hazır olduğunda bizi çağıracak.
- She went on working till he called her.
- O çağırana kadar çalışmaya devam etti.
- Her mother calls her.
- Annesi onu çağırıyor.
- I'd rather call a taxi for you.
- Senin için taksi çağırmayı tercih ederim.
- I called Tom a taxi.
- Tom'a bir taksi çağırdım.
- You can't call her.
- Sen onu çağıramazsın.
- I've called a doctor.
- Bir doktor çağırdım.
- Is there anyone I can call to fix my leaky ceiling?
- Sızdıran tavanımı onarmak için çağırabileceğim biri var mı?
- Have you called a doctor?
- Doktor çağırdın mı?
- Would you be able to call a doctor for me?
- Benim için bir doktor çağırabilir misin?
- He called a taxi for me.
- O benim için bir taksi çağırdı.
- Do you want me to call you a taxi?
- Sana bir taksi çağırmamı istiyor musun?
- If I were you I would call the doctor.
- Yerinde olsam doktoru çağırırdım.
- I could call a taxi for you.
- Senin için bir taksi çağırabilirim.
- I'll call you my boss.
- Seni patronum diye çağıracağım.
- I called him here in order to help me.
- Bana yardım etmesi için onu buraya çağırdım.
- I call the boy and he comes.
- Çocuğu çağırdım ve geldi.
- What did you call me in here for?
- Beni buraya neden çağırdın?
- Tom pushed the elevator call button.
- Tom asansör çağırma düğmesine bastı.
- Sami called his brother and they planned a robbery.
- Sami erkek kardeşini çağırdı ve bir soygun planladılar.
- Tom called Mary over.
- Tom Mary'yi çağırdı.
- Tom will come if you call him.
- Tom'u çağırırsan gelir.
- If I were you, I'd call a doctor.
- Senin yerinde olsaydım, bir doktor çağırırdım.
- Why didn't you call me?
- Neden beni çağırmadın?
- On his arrival at the station, he called a taxi.
- İstasyona vardığında bir taksi çağırdı.
- I should call a doctor.
- Bir doktor çağırmalıyım.
- I'll call you a taxi.
- Size taksi çağıracağım.
- Jim called me a cab.
- Jim, bana bir taksi çağırdı.
- Why didn't you call us?
- Neden bizi çağırmadınız?
- Call a taxi to pick us.
- Bizi alması için bir taksi çağır.
- Why didn't you call us?
- Neden bizi çağırmadın?
- Could you do me a favour and call a doctor?
- Bana bir iyilik yapıp bir doktor çağırabilir misin?
- She called everybody together for another party.
- Herkesi başka bir parti için bir araya çağırdı.
- Tom called me in.
- Tom beni çağırdı.
- Please call a taxi.
- Lütfen bir taksi çağırın.
- There's no need to call a doctor.
- Doktor çağırmaya gerek yok.
- Did you call a tow truck?
- Çekici çağırdınız mı?
- He called me a cab.
- O, bana bir taksi çağırdı.
- Should I call you a taxi?
- Sana bir taksi çağırayım mı?
- Do I need to call security?
- Güvenliği çağırmalı mıyım?
- Call the doctor in immediately.
- Hemen doktoru çağırın.
- Tom will call you a taxi.
- Tom size bir taksi çağıracak.
- To call the elevator, push the button.
- Asansörü çağırmak için tuşa bas.
- When you're ready to order, please call using this button.
- Sipariş için hazır olduğunuzda, lütfen bu düğmeyi kullanarak çağırın.
- Is this why you called me here?
- Beni bu yüzden mi çağırdın?
- Call a doctor immediately.
- Hemen bir doktor çağırın.
- Sami called Layla to a secluded cemetery.
- Sami, Layla'yı tenha bir mezarlığa çağırdı.
- I called my dog.
- Köpeğimi çağırdım.
- Call me Harry, if you don't mind.
- Sakıncası yoksa beni Harry diye çağır.
- If I were in your place, I would call the doctor.
- Senin yerinde olsaydım, doktoru çağırırdım.
- Why didn't you call a doctor?
- Neden bir doktor çağırmadın?
- We'd better call the doctor.
- Doktoru çağırsak iyi olur.
- Do you want me to call a doctor?
- Bir doktor çağırmamı ister misin?
- I didn't call the cops.
- Polisleri ben çağırmadım.
- We can't call her as a witness.
- Onu tanık olarak çağıramayız.
- Call him up if you want him.
- İstersen onu çağır.
- We can't call him as a witness.
- Onu tanık olarak çağıramayız.
- Sami called the authorities.
- Sami yetkilileri çağırdı.
- Could you call a doctor?
- Bir doktor çağırır mısınız?
- Would you call me for your wedding party?
- Düğün partin için beni çağırır mısın?
- Call a policeman.
- Bir polis çağırın.
- Go and call the guests!
- Gidip misafirleri çağır!
- Jim called me a cab.
- Jim, bana taksi çağırdı.
- Go and call the guests!
- Git ve konukları çağır!
- Which of you people called me?
- Hanginiz beni çağırdınız?
- We can't call them as witnesses.
- Onları tanık olarak çağıramayız.
- If I were you, I'd call a doctor.
- Yerinde olsam bir doktor çağırırım.
- Who called them?
- Onları kim çağırdı?
- The prosecution called thirteen witnesses.
- Savcılık on üç tanık çağırdı.
- I called Tom a cab.
- Tom'a bir taksi çağırdım.
- I need to call a tow truck.
- Bir çekici çağırmam lazım.
Show More (165)
|
4 |
call |
ara |
expr. |
|
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Bana güzel bir şey seç ve gelmeden önce beni ara.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Benim için güzel bir şey seç ve gelmeden önce de beni ara.
- If you ever want to lose another election just give me a call.
- Bir seçim daha kaybetmek istersen beni ara yeter.
- Choose something nice for me and call me before you come.
- Benim için güzel bir şey seç, gelmeden önce de beni ara.
- You ever want to do this again, call me.
- Bunu bir daha yapmak istersen, beni ara.
- Call Tom immediately.
- Hemen Tom'u ara.
- If something happens, call me.
- Eğer bir şey olursa, beni ara.
- If you want any help, just call me.
- Yardıma ihtiyacın olursa beni ara.
- If you want to, call me this afternoon.
- Eğer istersen beni bu öğleden sonra ara.
- Call me up when you get there.
- Oraya vardığında beni ara.
- Call them this evening.
- Bu akşam onları ara.
- Tom, call security right now!
- Tom, hemen güvenliği ara!
- Call me if anything happens.
- Bir şey olursa beni ara.
- Call me before you leave.
- Gitmeden önce beni ara.
- Call Tom and tell him we're on the way.
- Tom'u ara ve yolda olduğumuzu söyle.
- Call us this evening.
- Bu akşam bizi ara.
- Please call me later.
- Lütfen beni sonra ara.
- If Tom gives you any trouble, just call me.
- Tom sana herhangi bir sıkıntı verirse hemen beni ara.
- Call me when you arrive at home.
- Eve vardığında beni ara.
- Call me if you have a problem.
- Bir sorunun olursa beni ara.
- Call me if there's anything I can do.
- Yapabileceğim bir şey olursa beni ara.
- When Tom gets here, give me a call.
- Tom buraya geldiğinde beni ara.
- Give me a call when you get a chance.
- Fırsat bulduğunda beni ara.
- Call me one of these days.
- Bugünlerde beni ara.
- Call me Tom.
- Beni ara Tom.
- Be sure and call me tonight.
- Gece beni mutlaka ara.
- If Tom gives you any trouble, just call me.
- Eğer Tom sana sorun çıkarırsa beni ara.
- Should this happen again, call me.
- Tekrar olursa beni ara.
- Call me if you want to do something together tomorrow.
- Yarın birlikte bir şey yapmak istiyorsan, beni ara.
- Please call me as soon as possible when you arrive in London.
- Londra'ya geldiğinde lütfen beni mümkün olduğunca çabuk ara.
- Call me after you talk to Tom.
- Tom'la konuştuktan sonra beni ara.
- Call me when you get to Boston.
- Boston'a vardığında beni ara.
- Call me when you're ready to go.
- Gitmeye hazır olduğunda beni ara.
- Please call me back in an hour.
- Lütfen bir saat içinde beni geri ara.
- Call me if you feel any worse?
- Daha kötü hissedersen beni ara.
- Call me up whenever you need my help.
- Her ne zaman yardımıma ihtiyacın olursa beni ara.
- Call me when you know something.
- Bir şey bildiğinde beni ara.
- Call me when you are in Paris.
- Paris'te olduğun zaman beni ara.
- Call me later.
- Beni sonra ara.
- If this happens again, call me.
- Eğer bu tekrar olursa, beni ara.
- Please call me before you come.
- Lütfen gelmeden önce beni ara.
- Please call if you find out anything.
- Lütfen bir şey öğrenirsen ara.
- Call me after you've spoken with Tom.
- Tom'la konuştuktan sonra beni ara.
- Call me if you need help.
- Yardıma ihtiyacın olursa beni ara.
- Call me after you get back home.
- Eve döndükten sonra beni ara.
- Please, call him.
- Lütfen, ara onu.
- Call me after you talk to her.
- Onunla konuştuktan sonra beni ara.
- Call me when Tom gets home.
- Tom eve geldiğinde beni ara.
- Call me if you have a problem.
- Bir sorunun varsa beni ara.
- Should this happen again, call me.
- Bu tekrar olursa, beni ara.
- Give us a call when you arrive.
- Vardığında bizi ara.
- Give me a call tomorrow.
- Yarın beni ara.
- Call me tonight.
- Beni bu gece ara.
- Please call me up tonight at my office.
- Lütfen bu gece beni ofisimden ara.
- Call your brother.
- Erkek kardeşini ara.
- You call me if anything else happens.
- Bir şey olursa beni ara.
- If that happens, call me.
- Olursa beni ara.
- Anytime you need a favor, call me.
- Bir iyiliğe ihtiyacın olduğunda, beni ara.
- Call security!
- Güvenliği ara!
- If you want to, call me this afternoon.
- İstersen öğleden sonra beni ara.
- Please call me back in an hour.
- Lütfen beni bir saat içinde ara.
- Call me if you want to do something together tomorrow.
- Yarın birlikte bir şey yapmak istersen beni ara.
- Call me Ismaël.
- Beni ara Ismaël.
- Call the hospital.
- Hastaneyi ara.
- If it rains, call me.
- Yağmur yağarsa beni ara.
- Call me after you get back home.
- Eve döndükten sonra ara.
- If anything happens, call me right away.
- Bir şey olursa derhal beni ara.
- Please call him up.
- Lütfen onu ara.
- Give me a call if you need help.
- Yardıma ihtiyacın olursa beni ara.
- Please call me tonight.
- Lütfen beni bu gece ara.
- Call me up whenever you need my help.
- Yardımıma ihtiyacın olduğunda beni ara.
- Call and tell Tom we're running late.
- Tom'u ara ve geç saatlere kadar çalıştığımızı söyle.
- Call me when you can.
- Müsait olduğunda beni ara.
- If this happens again, call me.
- Bu tekrar olursa beni ara.
- Give me a call tonight.
- Beni bu gece ara.
- Call me after you talk to him.
- Onunla konuştuktan sonra beni ara.
- Call me again in two days.
- İki gün içinde beni yeniden ara.
- Call me if there's a change.
- Bir değişiklik olursa beni ara.
- Call me when you get there, so I know you're safe.
- Oraya vardığında beni ara ki güvende olduğunu bileyim.
- If you need my help, call me.
- Yardımıma ihtiyacın olursa beni ara.
- Call her this evening.
- Bu akşam onu ara.
- If there are problems, call me.
- Sorun olursa beni ara.
- Call me when you get there, so I know you're safe.
- Oraya vardığında beni ara, böylece güvende olduğunu bileyim.
- Please call me as soon as you arrive in Boston.
- Lütfen Boston'a varır varmaz beni ara.
- Just give him a call.
- Onu ara.
- Give me a call later, OK?
- Beni sonra ara, tamam mı?
- Call me if there's any change.
- Herhangi bir değişiklik olursa beni ara.
- Call me back.
- Beni geri ara.
- If anything goes wrong, give me a call.
- Ters giden bir şey olursa beni ara.
- Call Tom and tell him I can't meet him this afternoon.
- Tom'u ara ve bu öğleden sonra onunla buluşamayacağımı söyle.
- Please call after 6 pm.
- Lütfen akşam altıdan sonra ara.
- Give me a call, will you?
- Beni ara, olur mu?
- Call up him right away.
- Onu hemen ara.
- Give me a call later.
- Beni sonra ara.
- Call Mary this evening.
- Bu akşam Mary'yi ara.
- Call me tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra beni ara.
- Call me later.
- Beni daha sonra ara.
- In case anything happens, call me immediately.
- Herhangi bir şey olması durumunda, derhal beni ara.
- Call me tonight.
- Bu akşam beni ara.
- Call Tom and tell him where we are.
- Tom'u ara ve nerede olduğumuzu söyle.
- Call me when you arrive in Boston.
- Boston'a vardığında beni ara.
- Please, call him.
- Lütfen, onu ara.
- Just give her a call.
- Onu bir ara.
- Call me Ishmael.
- Beni ara İsmail.
- Call me if you find Tom.
- Tom'u bulursan beni ara.
- Give Emet and the others a call.
- Emet ve diğerlerini ara.
- If you need someone to talk to, call me.
- Konuşacak birine ihtiyacın olursa beni ara.
- The manager will be out of the office all morning so call him back in the end of the day.
- Yönetici bütün sabah ofis dışında olacak bu yüzden onu günün sonunda tekrar ara.
- Call me if you need me.
- Bana ihtiyacın olursa ara.
- Call up Tom right away.
- Derhal Tom'u ara.
- Call Tom and tell him you're here.
- Tom'u ara ve burada olduğunu söyle.
- Call the coast guard.
- Sahil güvenliği ara.
- If something goes wrong, call me.
- Bir şeyler yanlış giderse beni ara.
- If you want to come over, call first.
- Gelmek istersen, öncelikle ara.
- If problems come up, call me.
- Eğer sorun çıkarsa, beni ara.
- Call me when you get off of work.
- İşten çıkınca beni ara.
- Call me again in two days.
- Beni iki gün sonra tekrar ara.
- Please call Tom.
- Lütfen Tom'u ara.
- Call me later in the week.
- Daha sonra hafta içinde beni ara.
- Call me at the office.
- Beni ofisten ara.
- Call me when you get home.
- Eve gittiğinde beni ara.
- Please call me at your earliest convenience.
- Lütfen uygun olan en erken zamanında beni ara.
- If that happens again, call me.
- Bu bir daha olursa, beni ara.
- Call me back when you find it.
- Bulduğunda beni ara.
- If you need something, just call me.
- Bir şeye ihtiyacın olursa beni ara.
Show More (127)
|
5 |
call |
çağrı |
n. |
|
- Hundreds of demonstrators continued their call for justice.
- Yüzlerce gösterici adalet çağrılarına devam etti.
- Lastly, I disagree with the rapporteur's call for the codecision procedure to be extended to this field.
- Son olarak, raportörün kod karar prosedürünün bu alana genişletilmesi yönündeki çağrısına katılmıyorum.
- I support the call to end the payment of export refunds in respect of live animals for slaughter.
- Kesimlik canlı hayvanlara ilişkin ihracat iadelerinin ödenmesine son verilmesi çağrısını destekliyorum.
- This call comes both from United States society and this House itself, which I hope will adopt the resolution.
- Bu çağrı hem Birleşik Devletler toplumundan hem de kararı kabul edeceğini umduğum bu Meclisin kendisinden gelmektedir.
- The call to lower the age of animals to be tested from thirty months to twenty-four months is hardly relevant.
- Test edilecek hayvanların yaşının otuz aydan yirmi dört aya indirilmesi çağrısının konuyla pek ilgisi yok.
- I also expect the Commission to be proactive in supporting us in our call for codecision in legislative procedures.
- Ayrıca Komisyonun, yasama usullerinde ortak karar çağrımızda bizi destekleme konusunda proaktif olmasını bekliyorum.
- I repeat my call on them to lift unnecessary and unjustified restrictions.
- Gereksiz ve haksız kısıtlamaları kaldırmaları yönündeki çağrımı yineliyorum.
- I also believe in the benefits of the call for the Commission to create databases.
- Komisyon'un veri tabanları oluşturması çağrısının faydalarına da inanıyorum.
- Animals suffer as a result, and the call must now go out for animals to be slaughtered at the nearest abattoir.
- Sonuç olarak hayvanlar acı çekmektedir ve artık hayvanların en yakın mezbahada kesilmesi için çağrı yapılmalıdır.
- They have given us an important wake-up call to look at these issues more seriously.
- Bu konulara daha ciddi bir şekilde bakmamız için bize önemli bir uyandırma çağrısı yaptılar.
- I support the rapporteur's call for such a committee in his Amendment No 11.
- Raportörün 11 No'lu değişiklik önergesinde böyle bir komite için yaptığı çağrıyı destekliyorum.
- We must support the call for research, which unfortunately was not highlighted within the committee report.
- Ne yazık ki komisyon raporunda vurgulanmayan araştırma çağrısını desteklemeliyiz.
- I hope it will go further and accept our call for a comprehensive directive on workplace ergonomics.
- Umarım daha da ileri gider ve işyeri ergonomisine ilişkin kapsamlı bir yönerge çağrımızı kabul eder.
- I hope that no coastal Member State will fail to answer that call.
- Umarım hiçbir kıyı Üye Devlet bu çağrıya cevap vermekte başarısız olmaz.
- This report, and the Commission proposal that lies behind it, certainly echo this call.
- Bu rapor ve onun arkasında yatan Komisyon önerisi kesinlikle bu çağrıyı yansıtmaktadır.
- This is called for in the FOA plan of action on illegal, unregulated and unreported fishing.
- FOA'nın yasadışı, düzenlenmemiş ve bildirilmemiş balıkçılıkla ilgili eylem planında bu yönde çağrı yapılmaktadır.
- Where is the call for political solidarity and enhanced cooperation among all the democracies?
- Tüm demokrasiler arasında siyasi dayanışma ve güçlendirilmiş işbirliği çağrısı nerede?
- We call for peace and cooperation, not war.
- Biz savaş değil, barış ve iş birliği çağrısı yapıyoruz.
- President Prodi, I endorse the call for specific answers.
- Başkan Prodi, belirli cevaplar verilmesine yönelik çağrıyı destekliyorum.
- I would like to join them in that call.
- Bu çağrıda onlara katılmak istiyorum.
- The Prestige tragedy has been a real wake-up call for all the Member States of the Union.
- Prestige trajedisi, Birliğin tüm Üye Devletleri için gerçek bir uyandırma çağrısı olmuştur.
- Lastly, the call for all meats to be treated equally under the new rules is also welcome.
- Son olarak, tüm etlerin yeni kurallar kapsamında eşit muamele görmesi çağrısı da memnuniyetle karşılanmıştır.
- Following a call to tender, a contractor was appointed in 2001.
- İhale çağrısının ardından 2001 yılında bir yüklenici atanmıştır.
- This call for reconciliation and coexistence must be welcomed by all interested parties.
- Uzlaşma ve bir arada yaşamaya yönelik bu çağrı ilgili tüm taraflarca memnuniyetle karşılanmalıdır.
- After all, that is where the call for independence is louder.
- Ne de olsa bağımsızlık çağrısının en yüksek olduğu yer burası.
- We call for peace and cooperation, not war.
- Biz savaş değil, barış ve işbirliği çağrısı yapıyoruz.
- To bolster this, the call for the involvement for the European Parliament is also vital.
- Bunu desteklemek için Avrupa Parlamentosu'na yapılan katılım çağrısı da hayati önem taşımaktadır.
- Our second call on the Commission is to map the cultural industries at European level.
- Komisyon'a ikinci çağrımız, Avrupa düzeyinde kültür endüstrilerinin haritasını çıkarmasıdır.
- I would like to join them in that call.
- Bu çağrıda ben de onlara katılmak istiyorum.
- I welcome the call for a better EU human rights strategy towards third countries and candidate countries.
- Üçüncü ülkeler ve aday ülkelere yönelik daha iyi bir AB insan hakları stratejisi çağrısını memnuniyetle karşılıyorum.
- I support the call for more research and development on vaccines.
- Aşılar konusunda daha fazla araştırma ve geliştirme yapılması çağrısını destekliyorum.
- On the other hand, I can fully support the call for decentralisation.
- Öte yandan adem-i merkeziyetçilik çağrısını tamamen destekleyebilirim.
- Mr President, I support the call for urgent procedure.
- Sayın Başkan, acil prosedür çağrısını destekliyorum.
- Our second call on the Commission is to map the cultural industries at European level.
- Komisyona ikinci çağrımız, Avrupa düzeyinde kültür endüstrilerinin haritasını çıkarmasıdır.
- That has been called for before - I called for it myself in 1988.
- Bu çağrı daha önce de yapılmıştı, 1988 yılında ben de bu çağrıyı yapmıştım.
- The call for certain legislative measures to be speeded up should therefore be addressed primarily to the Council.
- Bu nedenle belirli yasal tedbirlerin hızlandırılması çağrısı öncelikle Konsey'e yapılmalıdır.
- As regards practical action, I am taking up the call made again this morning by the Supreme Pontiff.
- Pratik eylem konusunda ise, bu sabah Yüce Papa tarafından yapılan çağrıyı tekrarlıyorum.
- That is why I will vote against the Duff report and I will call upon my group to do the same.
- Bu nedenle Duff raporuna karşı oy kullanacağım ve grubuma da aynı çağrıyı yapacağım.
- We also support the call for clear definitions of employment status to be used.
- Ayrıca, istihdam statüsünün net tanımlarının kullanılması çağrısını da destekliyoruz.
- We can also call a new Convention, as I have just said.
- Az önce söylediğim gibi yeni bir Konvansiyon çağrısı da yapabiliriz.
- The call to make a cultural U-turn and embrace a culture of responsibility seems to me a very fundamental one.
- Kültürel bir U dönüşü yapma ve sorumluluk kültürünü benimseme çağrısı bana çok temel bir çağrı gibi görünüyor.
- I call for reorganisation now.
- Şimdi yeniden örgütlenme çağrısı yapıyorum.
- Thirdly, we have launched a call for proposals to support non-governmental organisation projects.
- Üçüncü olarak, sivil toplum kuruluşlarının projelerini desteklemek üzere bir teklif çağrısı başlattık.
- I heard the call of Aung San Suu Kyi last week for a European Union common policy on Burma.
- Geçen hafta Aung San Suu Kyi'nin Burma konusunda Avrupa Birliği ortak politikası çağrısını duydum.
- The Commission strongly supported - and continues to support - that call.
- Komisyon bu çağrıyı kuvvetle desteklemiştir ve desteklemeye devam etmektedir.
- This is known as the FRIACO principle, which means Flat Rate Internet Access Call Origination.
- Bu, FRIACO prensibi olarak bilinir ve Sabit Ücretli İnternet Erişimi Çağrı Başlangıcı anlamına gelir.
- I also have concerns about the call for reforms of the UN.
- BM'ye yönelik reform çağrısı konusunda da endişelerim var.
- These were women issuing a call to action and not only victims.
- Bunlar sadece mağdurlar değil, harekete geçme çağrısı yapan kadınlardı.
- Indeed, we support the call for a shift of emphasis in European Union policy away from purely commercial considerations.
- Nitekim Avrupa Birliği politikasında vurgunun tamamen ticari kaygılardan uzaklaştırılması çağrısını destekliyoruz.
- Perhaps it needs us to call openly for action.
- Belki de açıkça eylem çağrısı yapmamıza ihtiyacı vardır.
- We also support the call for clear definitions of employment status to be used.
- İstihdam statüsünün net tanımlarının kullanılması çağrısını da destekliyoruz.
- Lastly, I disagree with the rapporteur's call for the codecision procedure to be extended to this field.
- Son olarak, raportörün ortak karar prosedürünün bu alana genişletilmesi yönündeki çağrısına katılmıyorum.
- We particularly note the call on the Commission to draw up a proposal for a framework directive on this subject.
- Komisyon'a bu konuda bir çerçeve yönerge teklifi hazırlaması için yapılan çağrıyı özellikle not ediyoruz.
- The call for all food businesses to be registered is also apt.
- Tüm gıda işletmelerinin kayıt altına alınması çağrısı da yerinde bir çağrıdır.
- That, of course, is the first statement which with I opened the sitting today and I made precisely that call.
- Elbette bu, bugün oturumu açmamla birlikte yaptığım ilk açıklamaydı ve ben de tam olarak bu çağrıyı yaptım.
- Firstly, I fully support the call for the funds made available to the film-making industry to be increased.
- Öncelikle film yapım endüstrisine sağlanan fonların arttırılması çağrısını tamamen destekliyorum.
- This is why it is not so helpful that the interim government should call for military interventions.
- İşte bu nedenle geçici hükümetin askeri müdahale çağrısı yapması çok da faydalı değil.
- I welcome the call in the resolution for the appointment of an EU special representative for Nepal.
- Kararda Nepal için bir AB özel temsilcisinin atanmasına yönelik çağrıyı memnuniyetle karşılıyorum.
- These events have also acted as a wake-up call to our consciences.
- Bu olaylar aynı zamanda vicdanlarımız için de bir uyandırma çağrısı görevi görmüştür.
- The Commission must not be allowed to respond to this call.
- Komisyon'un bu çağrıya yanıt vermesine izin verilmemelidir.
- My second point concerns the resolution itself, which contained a call for new elections.
- İkinci husus, yeni seçim çağrısı içeren kararın kendisiyle ilgili.
- The first is the call for a restrictive interpretation of the exclusion clauses of the Geneva Convention on Refugees.
- İlki, Cenevre Mülteciler Sözleşmesi'nin hariç tutma maddelerinin kısıtlayıcı bir şekilde yorumlanması çağrısıdır.
- The second call in item 4 is a call for the Commission to reflect.
- 4. Maddedeki ikinci çağrı, Komisyonun düşünmesi için yapılan bir çağrıdır.
- I hope that no coastal Member State will fail to answer that call.
- Umarım hiçbir kıyı Üye Devleti bu çağrıya cevap vermekte başarısız olmaz.
- I do not endorse the call for an outright boycott and the cessation of all financial assistance.
- Açık bir boykot ve tüm mali yardımların durdurulması çağrısını desteklemiyorum.
- So that both the people on the call can talk at once.
- Böylece çağrıdaki her iki kişi de aynı anda konuşabilir.
- Because once you give in to darkness, it's almost impossible to resist its call.
- Çünkü bir kez karanlığa teslim olursanız, onun çağrısına direnmek neredeyse imkânsızdır.
- I'm expecting a call from Tom.
- Tom'dan bir çağrı bekliyorum.
- I've been waiting for this call.
- Bu çağrıyı bekliyordum.
- Joseph says he heard a call from death.
- Joseph ölümden bir çağrı duyduğunu söylüyor.
- Tom, there's a call for you.
- Tom, senin için bir çağrı var.
- Mary was annoyed with Tom, and wouldn't return his calls.
- Meryem Tom'a kızmıştı ve çağrılarına dönüş yapmadı.
- Tom pushed the elevator call button.
- Tom asansör çağrı düğmesine bastı.
- I've had a lot of calls today.
- Bugün bir sürü çağrı aldım.
- You could at least return her calls.
- En azından onun çağrılarına cevap verebilirsin.
- Tom got an emergency call and had to leave work.
- Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
- I waited for an important call all weekend.
- Tüm hafta sonu, önemli bir çağrı için bekledim.
- Sami won't answer my calls.
- Sami çağrılarıma yanıt vermeyecek.
- I must return his call.
- Onun çağrısına geri dönmeliyim.
- This is the final boarding call for Japan Airlines Flight 731.
- Bu, Japan Havayolları'nın 731 sayılı uçuşu için son çağrı.
- Layla didn't hear Sami's calls.
- Leyla, Sami'nin çağrılarını dinlemedi.
- Tom got an urgent call from Mary.
- Tom, Mary'den acil bir çağrı aldı.
- I'm expecting a call from him.
- Ondan bir çağrı bekliyorum.
- Mr Yamada, there's a call for you.
- Bay Yamada, sizin için bir çağrı var.
- It was the right call.
- Doğru çağrıydı.
- I'm waiting for a very important call.
- Çok önemli bir çağrı bekliyorum.
- Tom is waiting for Mary's call.
- Tom Mary'nin çağrısını bekliyor.
- I had a call from James out of the blue.
- Birdenbire James'ten bir çağrı aldım.
- That's Tom's call.
- Bu Tom'un çağrısı.
- I had a call from her for the first time in a long time.
- Uzun süredir ondan ilk kez bir çağrı aldım.
Show More (87)
|
6 |
call |
telefon |
n. |
|
- He got an emergency call and had to leave work.
- Acil bir telefon almış ve işten çıkmak zorunda kalmış.
- I just got a call from them.
- Az önce onlardan bir telefon aldım.
- She works in a call center.
- O bir telefonla destek hattında çalışıyor.
- I get a lot of these calls.
- Bu tür telefonları çok alıyorum.
- I just received a call from Tom.
- Tom'dan az önce bir telefon aldım.
- I got a call from a man named Tom Jackson last night.
- Dün gece Tom Jackson adındaki bir adamdan bir telefon aldım.
- Tom won't take my calls.
- Tom telefonlarıma cevap vermiyor.
- I'm waiting for a call from Tom.
- Tom'dan telefon bekliyorum.
- I've had a lot of calls today.
- Bugün bir sürü telefon aldım.
- I'm expecting a call.
- Bir telefon bekliyorum.
- I waited for an important call all weekend.
- Bütün hafta sonu önemli bir telefon bekledim.
- The other day, I got a call from her.
- Geçen gün ondan bir telefon aldım.
- Tom wouldn't return my calls.
- Tom telefonlarıma cevap vermedi.
- Fadil got a call from detectives.
- Fadıl dedektiflerden bir telefon aldı.
- Tom won't return my calls.
- Tom telefonlarıma cevap vermiyor.
- Finally you were able to answer my calls.
- Sonunda telefonlarıma cevap verebildin.
- Mary was annoyed with Tom, and wouldn't return his calls.
- Mary Tom'a kızgındı ve telefonlarına cevap vermiyordu.
- I just got a call from her.
- Az önce ondan bir telefon aldım.
- Tom wouldn't take my call.
- Tom telefonumu cevaplamazdı.
- Sami got a call from the FBI.
- Sami, FBI'dan bir telefon aldı.
- I can't work at all with all these useless calls coming in.
- Gelen bu gereksiz telefonlar yüzünden hiç çalışamıyorum.
- I'm returning your call.
- Telefonuna cevap veriyorum.
- Tom didn't return our call.
- Tom telefonumuza cevap vermedi.
- I was surprised to get a call from Tom.
- Tom'dan bir telefon aldığımda şaşırdım.
- I got a call about thirty minutes ago from Tom.
- Otuz dakika önce Tom'dan bir telefon aldım.
- We got a call from Tom about three hours ago.
- Yaklaşık üç saat önce Tom'dan bir telefon aldık.
- I just got a call from a man named Tom Jackson.
- Az önce Tom Jackson adında bir adamdan bir telefon aldım.
- I'm expecting a call from her.
- Ondan bir telefon bekliyorum.
- She didn't return my calls.
- Telefonlarıma cevap vermedi.
- Dan didn't even answer Linda's calls.
- Dan, Linda'nın telefonlarına bile cevap vermedi.
- You haven't been returning my calls, Tom.
- Telefonlarıma cevap vermiyorsun, Tom.
- He didn't return my calls.
- Telefonlarıma cevap vermedi.
- I got a call from her.
- Ondan bir telefon aldım.
- I had some calls to make.
- Yapmam gereken bazı telefon görüşmeleri vardı.
- I'll put your call through in a minute.
- Bir dakika içinde telefonunuzu bağlayacağım.
- I can't take any calls right now.
- Şu anda hiçbir telefona cevap veremem.
- It was not long before I got a call from him.
- Ondan bir telefon almam uzun sürmedi.
- Tom, you have a call!
- Tom, telefonun var!
- Thank you for returning my call.
- Telefonuma cevap verdiğiniz için teşekkür ederim.
- I got a call from Tom today.
- Bugün Tom'dan bir telefon aldım.
- Call when you want to be picked up.
- Ne zaman arabayla alınmak istersen telefon et.
- There's a call for you.
- Sana bir telefon var.
- I'm expecting a call from them.
- Onlardan bir telefon bekliyorum.
- We got a call from Tom about three hours ago.
- Üç saat önce Tom'dan bir telefon aldık.
- Sami got a call from that man.
- Sami o adamdan bir telefon aldı.
- Can you take this call for me?
- Telefonu benim yerime cevaplayabilir misin?
- I finally received the call I'd been waiting for for weeks.
- Haftalardır beklediğim telefon sonunda geldi.
- I finally received the call I'd been waiting for for weeks.
- Sonunda haftalardır beklediğim telefonu aldım.
- I received a call from Tom this afternoon.
- Bu öğleden sonra Tom'dan bir telefon aldım.
Show More (46)
|
7 |
call |
çağrıda bulunmak |
v. |
|
- I call on the Member States to give due consideration to this point.
- Üye Devletlere bu hususu dikkate almaları çağrısında bulunuyorum.
- I would call on my fellow MEPs and the Commission to support this initiative.
- AP üyesi arkadaşlarıma ve Komisyon'a bu girişimi desteklemeleri çağrısında bulunuyorum.
- It is crucial that we get the support of the people who call repeatedly in this House for transparency.
- Bu Mecliste defalarca şeffaflık çağrısında bulunan insanların desteğini almamız büyük önem taşımaktadır.
- Indeed, I call on the Commission this afternoon to state that this option could still be open.
- Nitekim bu öğleden sonra Komisyon'a bu seçeneğin hala açık olabileceğini belirtmesi çağrısında bulunuyorum.
- The key to improving employment cannot be found in the greater labour-market flexibility for which he calls.
- İstihdamı artırmanın anahtarı, çağrıda bulunduğu daha fazla işgücü piyasası esnekliğinde bulunamaz.
- We also call on the Commission to present a specific indicator for biodiversity by 2003.
- Ayrıca Komisyon'a 2003 yılına kadar biyolojik çeşitlilik için özel bir gösterge sunması çağrısında bulunuyoruz.
- They will be calling clearly for the TRIPS Agreement to be applied fairly.
- TRIPS Anlaşmasının adil bir şekilde uygulanması için açıkça çağrıda bulunacaklardır.
- I must also call upon the Brussels Summit to correct the figures.
- Ayrıca Brüksel Zirvesi'ne rakamları düzeltmesi için çağrıda bulunmalıyım.
- I call on the Intergovernmental Conference to take our concerns on board.
- Hükümetlerarası Konferansa endişelerimizi dikkate alması çağrısında bulunuyorum.
- I call upon her to give a clear indication tonight that there will be a positive response to this call.
- Bu gece bu çağrıya olumlu bir yanıt verileceğine dair açık bir işaret vermesi için kendisine çağrıda bulunuyorum.
- We will meet them with an offer of practical negotiations and call upon them to make the last crucial effort.
- Onlara pratik müzakere teklifinde bulunacağız ve son bir çaba göstermeleri için çağrıda bulunacağız.
- We will meet them with an offer of practical negotiations and call upon them to make the last crucial effort.
- Kendilerine pratik müzakere teklifinde bulunacağız ve son bir çaba göstermeleri için çağrıda bulunacağız.
- We have the right to call upon the Commission to make proposals already given to us in the Treaty.
- Antlaşma'da bize verilmiş olan önerileri yapması için Komisyon'a çağrıda bulunma hakkına sahibiz.
- This is why the Council on Monday called clearly for the dismantling of the terrorist networks of Hamas and Jihad.
- Bu nedenle Pazartesi günü Konsey, Hamas ve Cihad'ın terör ağlarının dağıtılması yönünde açık bir çağrıda bulunmuştur.
- We call on the Commission to produce a communication on basic products as a matter of urgency.
- Komisyon'a acil olarak temel ürünlerle ilgili bir tebliğ hazırlaması çağrısında bulunuyoruz.
- We must now call upon those parliaments to ratify the Treaty.
- Şimdi bu parlamentolara Antlaşmayı onaylamaları için çağrıda bulunmalıyız.
- We call on the rebels to lay down their arms and return to the negotiating table.
- İsyancılara silahlarını bırakmaları ve müzakere masasına dönmeleri çağrısında bulunuyoruz.
- I call on colleagues from all political parties and groups to vote this report through unanimously.
- Tüm siyasi parti ve gruplardan meslektaşlarıma bu raporu oybirliğiyle kabul etmeleri çağrısında bulunuyorum.
- We call on Ariel Sharon to withdraw and stop using armed force.
- Ariel Sharon'a geri çekilmesi ve silahlı güç kullanmayı bırakması çağrısında bulunuyoruz.
- We call on our American friends to share all the information they have with their European allies.
- Amerikalı dostlarımıza ellerindeki tüm bilgileri Avrupalı müttefikleriyle paylaşmaları çağrısında bulunuyoruz.
- I should like to call on the Council, the Ministers of the Fifteen Member States, to respect the spirit of the Charter.
- Konsey'e ve On Beş Üye Devletin Bakanlarına Şart'ın ruhuna saygı göstermeleri çağrısında bulunmak istiyorum.
- Again I urge caution and call again on sound scientific evidence.
- Bir kez daha dikkatli olunması ve sağlam bilimsel kanıtlara başvurulması çağrısında bulunuyorum.
- It is crucial that we get the support of the people who call repeatedly in this House for transparency.
- Bu Mecliste defalarca şeffaflık çağrısında bulunan insanların desteğini almamız çok önemlidir.
- We call on the government to ratify the International Criminal Court.
- Hükümete Uluslararası Ceza Mahkemesini onaylaması çağrısında bulunuyoruz.
- On that point, I should also like to call once more for particular attention to the shrimp sector.
- Bu noktada, bir kez daha karides sektörüne özel dikkat gösterilmesi çağrısında bulunmak istiyorum.
- We call on the government to ratify the International Criminal Court.
- Hükûmete Uluslararası Ceza Mahkemesi'ni onaylaması çağrısında bulunuyoruz.
- On that point, I should also like to call once more for particular attention to the shrimp sector.
- Bu noktada bir kez daha karides sektörüne özel dikkat gösterilmesi çağrısında bulunmak istiyorum.
- We call on the Indonesian government in our resolution to set up just such a committee of inquiry.
- Kararımızda Endonezya hükümetine böyle bir soruşturma komitesi kurması çağrısında bulunuyoruz.
- We therefore call again on the Iraqi regime to comply immediately with these resolutions.
- Bu nedenle Irak rejimine bir kez daha bu kararlara derhal uyması çağrısında bulunuyoruz.
- We call on the Commission to produce a communication on basic products as a matter of urgency.
- Komisyona acil olarak temel ürünlerle ilgili bir tebliğ hazırlaması çağrısında bulunuyoruz.
Show More (27)
|
8 |
call |
adlandırmak |
v. |
|
- The President we have with us in this House today is what we might call a tricoloured President.
- Bugün bu Meclis'te aramızda bulunan Başkan, üç renkli bir Başkan olarak adlandırabileceğimiz biridir.
- The President we have with us in this House today is what we might call a tricoloured President.
- Bugün bu Meclis'te aramızda bulunan Cumhurbaşkanı, üç renkli Cumhurbaşkanı olarak adlandırabileceğimiz bir kişidir.
- This debate will be conducted according to what we call the catch-the-eye procedure.
- Bu müzakere, bizim kısa süreli söz isteyerek tartışma olarak adlandırdığımız prosedüre göre yürütülecektir.
- That has everything to do with what I would call the perverse return of the warlords.
- Bu durum, askeri diktatörlerin sapkın dönüşü olarak adlandırdığım şeyle ilgilidir.
- The Committee on Budgets has backed what the Podestà Group calls controlled multilingualism.
- Bütçe Komitesi, Podestà Grubu'nun kontrollü çok dillilik olarak adlandırdığı uygulamayı desteklemiştir.
- What the report calls fair international trade does not exist.
- Raporun adil uluslararası ticaret olarak adlandırdığı şey mevcut değildir.
- He calls the Lamfalussy procedure the Lamfalussy-von Wogau process.
- Lamfalussy prosedürünü Lamfalussy-von Wogau süreci olarak adlandırmaktadır.
- Nevertheless, calling the current situation a serious crisis of democratic legitimacy strikes me as somewhat excessive.
- Bununla birlikte mevcut durumu ciddi bir demokratik meşruiyet krizi olarak adlandırmak bana biraz aşırı geliyor.
- Fourthly, there is what I might call the 'perversion of Schengen'.
- Dördüncü olarak, benim 'Schengen'in saptırılması' olarak adlandırabileceğim bir durum var.
- NEPAD bases its approach on three fundamental options that I shall call the long-term parameters.
- NEPAD yaklaşımını, uzun vadeli parametreler olarak adlandıracağım üç temel seçeneğe dayandırmaktadır.
- The Commission needs to encourage what I call a toolkit for digital authors.
- Komisyon, dijital yazarlar için bir araç seti olarak adlandırdığım şeyi teşvik etmelidir.
- That, surely, is a critical battle lost in what some call the 'war against terrorism'.
- Bu, bazılarının "terörizme karşı savaş" olarak adlandırdığı süreçte kaybedilen kritik bir mücadeledir.
- This is what we call social enterprising as a top-level sport.
- Sosyal girişimciliği üst düzey bir spor olarak adlandırdığımız şey budur.
- I believe it is right to call this regime part of the axis of evil.
- Bu rejimi şer ekseninin bir parçası olarak adlandırmanın doğru olduğuna inanıyorum.
- Why call it an 'Authority' when it has no legislative power?
- Yasama yetkisi olmadığı halde neden 'Otorite' olarak adlandırılıyor?
- You have expressed your intention to carry out what you call new economic reforms.
- Yeni ekonomik reformlar olarak adlandırdığınız reformları gerçekleştirme niyetinizi ifade ettiniz.
- Nevertheless, I will clearly say that I would not call a European arrest warrant 'oppressive legislation'.
- Bununla birlikte, Avrupa tutuklama emrini 'baskıcı mevzuat' olarak adlandırmayacağımı açıkça söyleyeceğim.
- Simply to call this fraud Nigerian fraud is unacceptable and an insult to the Nigerian population.
- Bu dolandırıcılığı Nijerya dolandırıcılığı olarak adlandırmak kabul edilemez ve Nijerya halkına hakarettir.
- The Davignon Report calls these reference rules.
- Davignon Raporu bu referans kuralları olarak adlandırmaktadır.
- That, surely, is a critical battle lost in what some call the 'war against terrorism'.
- Bu, bazılarının 'terörizme karşı savaş' olarak adlandırdığı süreçte kaybedilen kritik bir mücadeledir.
- Tom ate what many people call a healthy diet.
- Tom birçok insanın sağlıklı beslenme olarak adlandırdığı şekilde beslendi.
- Americans call it the Vietnam War; the Vietnamese call it the American War.
- Amerikalılar bunu Vietnam savaşı ; Vietnamlılar ise Amerikan savaşı olarak adlandırır.
- If you donate money to a charity or volunteer to help people in need, you can call your good deeds philanthropy.
- Bir hayır kurumuna para bağışlarsanız veya ihtiyacı olan insanlara yardım etmek için gönüllü olursanız, iyi niyetinizi hayırseverlik olarak adlandırabilirsiniz.
- One professor says that even if Alex is using words, it's wrong to call it a language.
- Bir profesör, Alex kelimeleri kullanıyor olsa bile, bunu bir dil olarak adlandırmanın yanlış olduğunu söylüyor.
Show More (21)
|
9 |
call |
(seçim/seferberlik) çağrısında bulunmak |
v. |
|
- It calls on Parliament to adopt criteria for the definition of sensitive information and documents.
- Parlamentoya, hassas bilgi ve belgelerin tanımlanmasına ilişkin kriterleri kabul etmesi çağrısında bulunmaktadır.
- We called on the Commission to examine the possibility of new ways of safeguarding repatriation.
- Komisyona, geri dönüşün güvence altına alınmasına yönelik yeni yöntemlerin incelenmesi çağrısında bulunduk.
- Finally, the report calls on the Commission to intensify dialogue with the European mining industry.
- Son olarak rapor, Komisyona Avrupa madencilik endüstrisi ile diyaloğu yoğunlaştırma çağrısında bulunmaktadır.
- The resolution also calls on the Commission to set up a strategic partnership.
- Kararda ayrıca Komisyon'a stratejik ortaklık kurma çağrısında bulunuluyor.
- The four articles are very clear in calling on you to desist.
- Dört madde çok açık bir şekilde vazgeçme çağrısında bulunuyor.
- Parliament too has called on the Commission to take initiatives in this area in a series of resolutions.
- Parlamento da bir dizi kararla Komisyona bu alanda girişimlerde bulunması çağrısında bulunmuştur.
- A ceasefire needs to be called without delay so that the negotiating process can be re-relaunched.
- Müzakere sürecinin yeniden başlatılabilmesi için gecikmeksizin ateşkes çağrısında bulunulmalıdır.
- It calls on the parties to stop what they are doing, and then nothing happens.
- Taraflara yaptıklarını durdurmaları çağrısında bulunur ve sonra hiçbir şey olmaz.
- The Council has called on the Commission to follow up the Green Paper as a matter of priority.
- Konsey, Komisyon'a Yeşil Kitap'ı öncelikli olarak takip etmesi çağrısında bulunmuştur.
- Parliament has regularly called, ever since the 1980s, for an improvement in the position of victims of crime.
- Parlamento 1980'lerden bu yana düzenli olarak suç mağdurlarının durumunun iyileştirilmesi çağrısında bulunmaktadır.
- Our delegation is calling on the aid organisations to get to the region quickly, safely and unimpeded.
- Heyetimiz yardım kuruluşlarına bölgeye hızlı, güvenli ve engelsiz bir şekilde ulaşmaları çağrısında bulunuyor.
- You have called on a specific political movement, namely the Italian left, to join forces.
- Belirli bir siyasi harekete, yani İtalyan soluna güçlerini birleştirme çağrısında bulundunuz.
- The Commission therefore calls on the Turkish government to make further efforts to comply with these standards.
- Bu nedenle Komisyon, Türk hükümetine bu standartlara uyum için daha fazla çaba göstermesi çağrısında bulunur.
- I called at that time for greater support for patrons, including through greater tax incentives.
- O dönemde daha fazla vergi teşviki de dahil olmak üzere müşterilere daha fazla destek verilmesi çağrısında bulunmuştum.
- In November, Parliament called emphatically for mandatory targets, but the Council was opposed.
- Kasım ayında Parlamento ısrarla zorunlu hedefler çağrısında bulundu ancak Konsey buna karşı çıktı.
- It also called on the Member States, the Commission and Parliament to develop strategies and a policy.
- Ayrıca Üye Devletlere, Komisyona ve Parlamentoya strateji ve politika geliştirme çağrısında bulunmuştur.
- The majority in this Parliament called two weeks ago for a suspension of the EU-Israel Association Agreement.
- Bu Parlamento'daki çoğunluk iki hafta önce AB-İsrail Ortaklık Anlaşmasının askıya alınması çağrısında bulundu.
- The Commission called on it, as an independent institution, to play an advisory role.
- Komisyon, bağımsız bir kurum olarak danışmanlık rolü oynaması çağrısında bulundu.
- The resolution also calls on the Commission to set up a strategic partnership.
- Kararda ayrıca Komisyona stratejik ortaklık kurma çağrısında bulunuluyor.
- It also calls on plenary to accept our motion for a resolution.
- Ayrıca genel kurula karar önergemizi kabul etmesi çağrısında bulunuyor.
- The majority in this Parliament called two weeks ago for a suspension of the EU-Israel Association Agreement.
- Bu Meclis'teki çoğunluk iki hafta önce AB-İsrail Ortaklık Anlaşması'nın askıya alınması çağrısında bulunmuştur.
- At any rate we should agree that Parliament will in this matter be calling uncompromisingly for a change.
- Her halükarda Parlamentonun bu konuda tavizsiz bir şekilde değişim çağrısında bulunacağı konusunda hemfikir olmalıyız.
- The Commission called on it, as an independent institution, to play an advisory role.
- Komisyon, bağımsız bir kurum olarak danışmanlık rolü oynaması çağrısında bulunmuştur.
Show More (20)
|
10 |
call |
karar |
n. |
|
- We could leave or stay another day. It's your call.
- Gidebilir veya bir gün daha kalabiliriz. Karar sizin.
- That was a tough call.
- Zor bir karardı.
- It's a tough call.
- Zor bir karar.
- It's my call, Tom.
- Bu benim kararım, Tom.
- I hope we made the right call.
- Umarım doğru karar vermişizdir.
- It was a good call.
- Bu iyi bir karardı.
- I know it's his call.
- Onun kararı olduğunu biliyorum.
- The referee made a bad call.
- Hakem kötü bir karar verdi.
- The large firms in the industry call all the shots.
- Sektördeki büyük firmalar tüm kararları veriyor.
- It's not an easy call.
- Bu kolay bir karar değil.
- Who calls the shots?
- Kararları kim veriyor?
- I think we made the right call.
- Bence doğru kararı verdik.
- That's Tom's call.
- Bu Tom'un kararı.
- Tom has a tough call to make.
- Tom'un önünde zorlu bir karar var.
- It was the wrong call.
- Yanlış karardı.
- That was a really good call.
- Bu gerçekten iyi bir karardı.
Show More (13)
|
11 |
call |
telefon etmek |
v. |
|
- How come you didn't call me last night?
- Niçin dün gece bana telefon etmediniz?
- Tom calls his mother three or four times a week.
- Tom haftada üç veya dört kez annesine telefon eder.
- I won't call Tom.
- Tom'a telefon etmeyeceğim.
- I called my father.
- Babama telefon ettim.
- You'd better call them up.
- Onlara telefon etsen iyi olur.
- People don't know where to call.
- İnsanlar nereye telefon edeceğini bilmiyor.
- Don't forget to call me.
- Bana telefon etmeyi unutma.
- Have you called the police?
- Polise telefon ettin mi?
- He won't call this evening.
- Bu akşam telefon etmez.
- Tom would've waited if you'd called him.
- Tom'a telefon etmiş olsaydın beklerdi.
- Tom called me and told me that I should come immediately.
- Tom bana telefon edip hemen gelmem gerektiğini söyledi.
- Fadil could have called the police.
- Fadıl polise telefon edebilirdi.
- You should've called me.
- Bana telefon etmeliydin.
- Can you call them?
- Ona telefon edebilir misiniz?
Show More (11)
|
12 |
call |
adlandırılmak |
v. |
|
- The fact is that, as yet, the Russian Federation cannot be called an entirely normal democracy.
- Gerçek şu ki, Rusya Federasyonu henüz tam anlamıyla normal bir demokrasi olarak adlandırılamaz.
- I think that can be called a success.
- Bunun bir başarı olarak adlandırılabileceğini düşünüyorum.
- We are not opposed to what might be called 'safety valves' .
- Emniyet supabı' olarak adlandırılabilecek şeylere karşı değiliz.
- The fact is that, as yet, the Russian Federation cannot be called an entirely normal democracy.
- Gerçek şu ki Rusya Federasyonu henüz tam anlamıyla normal bir demokrasi olarak adlandırılamaz.
- What I am not at all keen on is being called grey.
- Gri olarak adlandırılmasından hiç hoşlanmıyorum.
- Indeed some of us are somewhat fanatical and are often called anoraks by our colleagues.
- Aslında bazılarımız biraz fanatik ve meslektaşlarımız tarafından sık sık anorak olarak adlandırılıyoruz.
- It is a technically complex directive; Parliament cannot be called irresponsible for exercising its rights.
- Teknik açıdan karmaşık bir direktiftir; Parlamento, haklarını kullandığı için sorumsuz olarak adlandırılamaz.
- The new programme will be called IDABC.
- Yeni program IDABC olarak adlandırılacaktır.
- Indeed some of us are somewhat fanatical and are often called anoraks by our colleagues.
- Aslında bazılarımız biraz fanatiktir ve meslektaşlarımız tarafından sık sık anorak olarak adlandırılırız.
- Parliament has had what you might call a Swedish experience, and I think that it has been a good experience.
- Parlamento İsveç deneyimi olarak adlandırılabilecek bir deneyim yaşadı ve bence bu iyi bir deneyim oldu.
- Demonstrators, they cannot be called visitors, caused a lot of problems.
- Göstericiler, ziyaretçi olarak adlandırılamazlar, birçok soruna neden oldular.
- It is a complete misnomer that this ship should be called Prestige.
- Bu geminin Prestige olarak adlandırılması tamamen yanlış bir isimlendirmedir.
- Demonstrators, who cannot be called visitors, caused a lot of problems.
- Ziyaretçi olarak adlandırılamayacak olan göstericiler pek çok soruna yol açmıştır.
Show More (10)
|
13 |
call |
söylemek |
v. |
|
- I heard someone call my name from the other room.
- Diğer odadan birinin adımı söylediğini duydum.
- The United States calls the tune and we are merely supporting players.
- Sözü söyleyen Amerika Birleşik Devletleri ve bizler de sadece yardımcı oyuncularız.
- Tom called the accusations ridiculous.
- Tom suçlamaların saçma olduğunu söyledi.
- Tom has called in sick the last three days.
- Tom son üç gündür hasta olduğunu söyledi.
- Did you really call in sick?
- Gerçekten hasta olduğunu mu söyledin?
- Tom called in sick.
- Tom hasta olduğunu söyledi.
- Call it what you want.
- İstediğinizi söyleyin.
- I heard someone call my name.
- Birinin adımı söylediğini duydum.
- I heard someone call my name from behind.
- Birinin arkamdan adımı söylediğini duydum.
Show More (6)
|
14 |
call |
talep etmek |
v. |
|
- I would therefore call for a vote in favour of the amendment.
- Bu nedenle değişiklik lehinde oylama yapılmasını talep ediyorum.
- We call for a vote on our motion.
- Önergemizin oylanmasını talep ediyoruz.
- I would call for the proposal on freedom of movement for pet animals to be voted against.
- Evcil hayvanların hareket özgürlüğüne ilişkin teklifin ret oyu kullanmasını talep ediyorum.
- The Dutch fishermen are right to call for a European inspection and control structure.
- Hollandalı balıkçılar bir Avrupa denetim ve kontrol yapısı talep etmekte haklılar.
- The Dutch fishermen are right to call for a European inspection and control structure.
- Hollandalı balıkçılar bir Avrupa denetim ve kontrol yapısı talep etmekte haklıdır.
- They call for more technical and human resources.
- Daha fazla teknik ve insan kaynağı talep ediyorlar.
- Yes, we call for controls that are fairly and generally applied.
- Evet, adil ve genel olarak uygulanan kontroller talep ediyoruz.
- I call for a vote.
- Oylama talep ediyorum.
Show More (5)
|
15 |
call |
seslenmek |
v. |
|
- I called my dog.
- Köpeğime seslendim.
- Somebody called my name in the dark.
- Karanlıkta biri adımı seslendi.
- The teacher called each student by name.
- Öğretmen her öğrenciye adıyla seslendi.
- Sami called his mother.
- Sami annesine seslendi.
- The next morning the White Duck wandered round the pond, looking for her little ones; she called and she searched, but could find no trace of them.
- Ertesi sabah Beyaz Ördek, yavrularını arayarak göletin etrafında dolandı durdu; isimleriyle seslendi, aradı taradı ama onlara dair hiçbir ize rastlayamadı.
Show More (2)
|
16 |
call |
davet etmek |
v. |
|
- It gives me great pleasure to call upon the Prime Minister to make his opening statement.
- Başbakanı açılış konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet etmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
- We in the PPE-DE Group would like to expressly call upon the Commission not to let up in the area of its own reform.
- PPE-DE Grubu olarak Komisyon'u kendi reformu konusunda gevşememeye açıkça davet ediyoruz.
- I call upon you, ladies and gentlemen, to support these efforts.
- Bayanlar ve baylar, sizleri bu çabaları desteklemeye davet ediyorum.
- Each member was called upon.
- Her üye davet edildi.
Show More (1)
|
17 |
call |
telefon görüşmesi |
n. |
|
- I made a couple calls.
- Birkaç telefon görüşmesi yaptım.
- Fadil made numerous calls on the day he was murdered.
- Fadıl öldürüldüğü gün çok sayıda telefon görüşmesi yapmış.
- I'll make some calls.
- Birkaç telefon görüşmesi yapacağım.
- He said he had an important call to make.
- Önemli bir telefon görüşmesi olduğunu söyledi.
Show More (1)
|
18 |
call |
diye hitap etmek |
v. |
|
- What do we do when someone, with the provocation of our public in mind, wants to call his child Osama Bin Laden?
- Birisi, halkımızı da kışkırtarak, çocuğuna Usame Bin Ladin diye hitap etmek isterse ne yapacağız?
- I called him a fat pig.
- Ona şişman domuz diye hitap ettim.
- They call us Russians.
- Bize Rus diye hitap ediyorlar.
Show More (0)
|
19 |
call |
(maçı/müsabakayı) iptal etmek |
v. |
|
- Maybe we should call the whole thing off.
- Belki de her şeyi iptal etmeliyiz.
- I want you to call it off.
- İptal etmeni istiyorum.
- It's too late to call it off.
- İptal etmek için çok geç.
Show More (0)
|
20 |
call |
uğramak |
v. |
|
- He just called round to say hello.
- Sadece merhaba demek için uğramıştı.
- Few of the trippers called in at the ghost town of New York.
- New York'taki hayalet kasabaya gezginlerin pek azı uğramıştır.
Show More (-1)
|
21 |
call |
talep |
n. |
|
- Parliament and the Council must prove themselves able to provide what these communities are calling for.
- Parlamento ve Konsey, bu toplulukların taleplerini karşılayabileceklerini kanıtlamalıdır.
- We will nevertheless put before the Court of Auditors Parliament's call for a specific external audit.
- Yine de Parlamentonun özel bir dış denetim talebini Sayıştay'ın önüne koyacağız.
Show More (-1)
|
22 |
call |
küfür etmek |
v. |
|
- He called her bad names.
- Ona küfürler etti.
- Tom called Mary every bad name under the sun.
- Tom Mary'ye dünyadaki bütün küfürleri etti.
Show More (-1)
|
23 |
call |
seslenme |
n. |
|
- I heard someone call my name from behind.
- Ben, birinin arkadan adımı seslendiğini duydum.
- Did you hear me call your name?
- İsmini seslendiğimi mi duydun?
Show More (-1)
|
24 |
call |
telefon açmak |
v. |
|
- Tom called Mary from the airport.
- Tom Mary'ye havaalanından telefon açtı.
- I called him.
- Ona telefon açtım.
Show More (-1)
|
25 |
call |
telefonla aramak |
v. |
|
- Tom has never called me.
- Tom beni asla telefonla aramadı.
- I'll call Tom up in a few minutes.
- Birkaç dakika içinde Tom'u telefonla arayacağım.
Show More (-1)
|
26 |
call |
(bahsi) görmek |
v. |
|
- You can either fold your hand, call the bet or raise.
- Elinizi pas geçebilir, bahsi görebilir ya da arttırabilirsiniz.
Show More (-2)
|
27 |
call |
(toplantı) yapmak |
v. |
|
- We called a joint meeting with the other departments.
- Diğer departmanlarla ortak bir toplantı yaptık.
Show More (-2)
|
28 |
call |
(yazı-tura) demek |
v. |
|
- When I flip the coin, you call heads or tails.
- Ben bozuk parayı attığımda siz yazı ya da tura diyeceksiniz.
Show More (-2)
|
29 |
call |
vizite |
n. |
|
- Doctor Smith is out on a call this afternoon.
- Doktor Smith bu öğleden sonra vizitede olacaktır.
Show More (-2)
|
30 |
call |
adını söylemek |
v. |
|
- The teacher called my name last.
- Öğretmen en son benim adımı söyledi.
Show More (-2)
|
31 |
call |
ses |
n. |
|
- We could hear the call of the crows from the open window.
- Açık pencereden kargaların sesini duyabiliyorduk.
Show More (-2)
|
32 |
call |
çağrı (havaalanı) |
n. |
|
- This is the last call for flight LH1846 to Ibiza.
- LH1846 sefer sayılı Ibiza uçağı için son çağrı.
Show More (-2)
|
33 |
call |
ad koymak |
v. |
|
- We decided to call the kitten Skittles.
- Yavru kediye Skittles adını koymaya karar verdik.
Show More (-2)
|
34 |
call |
durmak |
v. |
|
- This train calls only at express stations.
- Bu tren sadece ekspres istasyonlarda duruyor.
Show More (-2)
|
35 |
call |
arama |
n. |
|
- He received a call from the police and stormed out.
- Polisten bir arama gelince hışımla dışarı çıktı.
Show More (-2)
|
36 |
call |
çağrılmak |
v. |
|
- They were called to give their testimony about the incident.
- Olayla ilgili ifade vermeleri için çağrılmışlardı.
Show More (-2)
|
37 |
call |
(zor/kolay) olduğunu düşünmek |
v. |
|
- I thought there was already a song called Kismet.
- Ben Kısmet adlı bir şarkının zaten olduğunu düşündüm.
Show More (-2)
|
38 |
call |
lakap takmak |
v. |
|
- John called me names.
- John bana lakap taktı.
Show More (-2)
|
39 |
call |
konuşma |
n. |
|
- It's impossible to make a long-distance call with this phone.
- Bu telefonla bir şehirler arası konuşma yapmak imkansızdır.
Show More (-2)
|
40 |
call |
telefon konuşması |
n. |
|
- Tom said he had an important call to make.
- Tom yapacak önemli bir telefon konuşması olduğunu söyledi.
Show More (-2)
|
41 |
call |
ziyaret |
n. |
|
- The doctor made six house calls in the afternoon.
- Doktor, öğleden sonra altı ev ziyareti yaptı.
Show More (-2)
|