|
- The rich countries buy cheap agricultural produce and sell expensive industrial goods, including medicines.
- Zengin ülkeler ucuz tarım ürünleri satın alıp, ilaçlar da dahil olmak üzere pahalı sanayi malları satmaktadır.
- We must see safeguarding measures brought in to prevent a flood of cheap imports from damaging our own industry.
- Ucuz ithalat selinin kendi sanayimize zarar vermesini önlemek için koruma tedbirlerinin getirildiğini görmeliyiz.
- The USA is very keen to have a friendly regime that guarantees the continued supply of cheap oil.
- ABD, ucuz petrol tedarikinin devamını garanti eden dostane bir rejime sahip olmaya çok heveslidir.
- We do not need any cheap seats in the front row, as long as the ultimate performance is worth watching.
- Nihai performans izlemeye değer olduğu sürece ön sırada ucuz koltuklara ihtiyacımız yok.
- The Third World had to supply cheap raw materials, and subsequently buy expensive industrial products from Europe.
- Üçüncü Dünya ucuz hammadde tedarik etmek ve ardından Avrupa'dan pahalı sanayi ürünleri satın almak zorundaydı.
- Surely it is not just a matter of cheap domestic help?
- Mesele sadece ucuz ev işlerine yardım meselesi değildir.
- At the same time, however, these tools must be cheap and accessible to everyone.
- Ancak aynı zamanda bu araçlar ucuz ve herkes için erişilebilir olmalıdır.
- This results in the same tools being cheap in one country and expensive in another.
- Bu da aynı araçların bir ülkede ucuz, diğerinde pahalı olması sonucunu doğurmaktadır.
- What production could be so cheap that you could compete with that?
- Hangi üretim bu kadar ucuz olabilir ki bununla rekabet edebilesiniz?
- It is a project that is relatively cheap from a budgetary point of view, because the railway lines are already in place.
- Bütçe açısından nispeten ucuz bir proje çünkü demiryolu hatları zaten mevcut.
- They are virtually saying "no" to cheap, affordable generics for very sick people in poor countries.
- Yoksul ülkelerdeki çok hasta insanlar için ucuz, uygun fiyatlı jenerik ilaçlara neredeyse "hayır" diyorlar.
- I had hoped this issue would be treated as more important than one subject to cheap political point-scoring.
- Bu konunun ucuz bir siyasi puanlama konusu olmaktan çok daha önemli bir konu olarak ele alınacağını umuyordum.
- In this House, there is no room for cheap populism.
- Bu Meclis'te ucuz popülizme yer yoktur.
- Cheap services with wage costs around 60% lower will be a tremendous challenge for SMEs and craft trades.
- Ücret maliyetleri yaklaşık %60 daha düşük olan ucuz hizmetler, KOBİ'ler ve zanaatkarlar için büyük bir zorluk olacaktır.
- The summit in Lisbon called for cheap, high-speed networks for accessing the Internet.
- Lizbon'daki zirvede internete erişim için ucuz, yüksek hızlı ağlar kurulması çağrısında bulunuldu.
- It is a cheap form of armchair socialism.
- Bu, koltuk sosyalizminin ucuz bir biçimidir.
- As you have already heard, set-aside areas have been provided, together with cheap grain for animal fodder.
- Daha önce de duyduğunuz gibi, hayvan yemi için ucuz tahıl ile birlikte ekim alanları sağlanmıştır.
- The cheap smuggled tobacco has produced new smokers among the young people in the United Kingdom.
- Ucuz kaçak tütün, Birleşik Krallık'taki gençler arasında yeni sigara tiryakileri yaratmıştır.
- In this House, there is no room for cheap populism.
- Bu Mecliste ucuz popülizme yer yoktur.
- I had hoped this issue would be treated as more important than one subject to cheap political point-scoring.
- Bu konunun ucuz siyasi puanlama konusu olmaktan çok daha önemli bir konu olarak ele alınacağını umuyordum.
- We must, for example, lend support to those poor countries which are endeavouring to produce cheap AIDS medication.
- Örneğin ucuz AIDS ilacı üretmeye çalışan yoksul ülkelere destek vermeliyiz.
- Inside though, it was very obviously a nice cheap hotel.
- Ama içerisi çok açık bir şekilde ucuz bir oteldi.
- Inside though, it was very obviously a nice cheap hotel.
- İçerisi çok açık ki güzel ve ucuz bir oteldi.
- Inside though, it was very obviously a nice cheap hotel.
- İçerisi ise açık bir şekilde iyi ve ucuz bir oteldi.
- But to put the two together, you needed very cheap labour.
- Ama ikisini bir araya getirmek için çok ucuz iş gücüne ihtiyacınız vardı.
- Tom bought a pair of cheap shoes, but they didn't last very long.
- Tom bir çift ucuz ayakkabı aldı, ama çok uzun süre dayanmadılar.
- Apartments here are very cheap.
- Buradaki daireler çok ucuz.
- I am looking for a cheap hotel.
- Ben ucuz bir otel bakıyorum.
- Goods at the food and clothing stalls were very cheap.
- Gıda ve giyim tezgahlarındaki ürünler çok ucuz.
- It's a cheap knock-off.
- Ucuz bir çakma bu.
- The price is very cheap.
- Fiyatı çok ucuz.
- Everything's really cheap.
- Her şey gerçekten çok ucuz.
- These aren't cheap.
- Bunlar ucuz değiller.
- Mushrooms are in season now, so they are cheap.
- Mantar şu an mevsiminde; o yüzden ucuz.
- Fadil was looking for a cheap house in Cairo.
- Fadıl Kahire'de ucuz bir ev arıyordu.
- I want to buy a cheap dictionary.
- Ucuz bir sözlük almak istiyorum.
- It's not cheap.
- Ucuz değil.
- That's a cheap store.
- Ucuz bir mağaza.
- Gasoline isn't as cheap as it was when I first started driving.
- Benzin ilk araba sürmeye başladığım zamanda olduğu kadar ucuz değil.
- The paper bowl is cheap.
- Kağıt kase ucuzdur.
- Everything is cheap.
- Her şey ucuz.
- Motorcycles are very cheap.
- Motorsikletler çok ucuz.
- It isn't cheap.
- Bu ucuz değil.
- It was really cheap.
- Gerçekten ucuzdu.
- This dress is cheap.
- Bu elbise ucuzdur.
- I bought the book which was very cheap.
- Çok ucuz olan kitabı satın aldım.
- It wasn't as cheap as I thought it'd be.
- Düşündüğüm kadar ucuz değildi.
- It is strange that he should be put up at such a cheap hotel.
- Bu kadar ucuz bir otele yerleştirilmesi garip.
- Tom checked into a cheap motel.
- Tom ucuz bir motele yerleştirildi.
- The motorcycles are very cheap.
- Motosikletler çok ucuz.
- Heating is cheap here.
- Burada ısıtma ucuzdur.
- Carrots are cheap!
- Havuçlar ucuzdur!
- Tom checked into a cheap motel.
- Tom ucuz bir motele yerleşti.
- If there's a cheap kanji dictionary in Japan, I will buy it.
- Japonya'da ucuz bir kanji sözlüğü varsa, onu satın alacağım.
- A cheap drink makes you ill.
- Ucuz bir içki seni hasta eder.
- This car was so cheap that he could afford it.
- Bu araba o kadar ucuzdu ki bunu karşılayabilirdi.
- Everything in this store is really cheap.
- Bu dükkandaki her şey gerçekten ucuz.
- Every rare thing is expensive, besides a cheap horse is rare, therefore a cheap horse is expensive.
- Her nadir şey pahalıdır, ayrıca ucuz bir at nadirdir, bu nedenle ucuz bir at pahalıdır.
- Fish is cheap today.
- Bugün balık ucuz.
- This car was so cheap that he could afford it.
- Bu araba o kadar ucuz ki onun buna gücü yetebilir.
- I know a good store that's cheap.
- Ucuz olan iyi bir mağaza biliyorum.
- Motorcycles are very cheap.
- Motosikletler çok ucuz.
- Gold isn't cheap.
- Altın ucuz değil.
- It's cheap.
- Ucuz bir şey.
- A beard doesn't make a philosopher, nor does wearing a cheap coat.
- Sakal insanı filozof yapmaz, ucuz palto giymek de öyle.
- Everything's very cheap.
- Her şey çok ucuz.
- Tom stayed at a cheap hotel when he visited Boston.
- Tom Boston'u ziyaret ettiğinde ucuz bir otelde kaldı.
- It isn't cheap enough for me to buy.
- Satın alabileceğim kadar ucuz değil.
- It seemed to be cheap.
- O, ucuz görünüyordu.
- I saw Tom standing outside a cheap motel.
- Tom'u ucuz bir motelin dışında dururken gördüm.
- Her clothes were made of very cheap material.
- Onun elbiseleri çok ucuz malzemeden yapılmıştır.
- Oh, It's cheap!
- Oo, bu ucuz.
- My food is cheap.
- Benim yiyeceğim ucuz.
- It's a cheap restaurant.
- O ucuz bir restoran.
- Her clothes were made of very cheap material.
- Kıyafetleri çok ucuz malzemeden yapılmış.
- Do you have a cheap flight ticket on a domestic line?
- İç hatlarda ucuz bir uçak biletiniz var mı?
- Gasoline isn't as cheap as it was when I first started driving.
- Benzin, ilk araba kullanmaya başladığım zamanki kadar ucuz değil.
- Her dress looked cheap.
- Onun elbisesi ucuz görünüyordu.
- It looks cheap.
- Ucuz görünüyor.
- This meal is healthy, delicious and cheap.
- Bu yemek sağlıklı, lezzetli ve ucuz.
- Is food cheap in Australia?
- Avustralya'da yemek ucuz mu?
- Oranges aren't as cheap as bananas.
- Portakallar muzlar kadar ucuz değil.
- This article is cheap.
- Bu eşya ucuz.
- Everything in this store is really cheap.
- Bu dükkanda her şey gerçekten ucuz.
- It's a cheap restaurant.
- Ucuz bir restoran.
- That's cheap, isn't it?
- O ucuz, değil mi?
- She doesn't wear the cheap stuff.
- Ucuz şey giymez.
- The apartment is cheap, but it only has communal bathrooms.
- Daire ucuz ama sadece ortak banyoları var.
- Tom bought some cheap reading glasses at the local drugstore.
- Tom yerel eczaneden ucuz bir okuma gözlüğü aldı.
- This kind of cloth is both cheap and sturdy.
- Bu tür kumaşlar hem ucuz hem de sağlamdır.
- It's not cheap to eat here.
- Burada yemek ucuz değil.
- Tom is looking for a cheap place to live in Boston.
- Tom Boston'da yaşamak için ucuz bir yer arıyor.
Show More (93)
|
