Tureng - for an hour - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	for an hour	bir saattir	adv.
	Usually, when voting time starts at midday it lasts for an hour. Genellikle oy verme zamanı öğlen başladığında bir saat sürer. The monk prays for an hour, while the nun boils the herb in the kitchen. Rahibe mutfakta ot kaynatırken keşiş bir saattir dua ediyor. He left me waiting for an hour. Beni bir saat bekletti. I walked for an hour. Bir saat yürüdüm. I spoke with her for an hour. Onunla bir saat konuştum. I was with them for an hour. Bir saattir onlarla birlikteydim. We've been waiting for an hour and the line has barely moved. Bir saattir bekliyoruz ve sıra neredeyse hiç hareket etmedi. They have been here for an hour. Onlar bir saattir burdalar. We rested there for an hour. Biz orada bir saat dinlendik. I always rest for an hour after dinner. Ben akşam yemeğinden sonra her zaman bir saat dinlenirim. They kept me waiting for an hour. Beni bir saat beklettiler. He has been talking on the phone for an hour. Bir saattir telefonla konuşuyor. Tom studies French for an hour every day before dinner. Tom her gün akşam yemeğinden önce bir saat Fransızca çalışıyor. He kept me waiting for an hour. O beni bir saat bekletti. I've been waiting for Tom for an hour. Tom'u bir saattir bekliyorum. I want to borrow your car for an hour. Bir saat için arabanı ödünç almak istiyorum. Tom walked on the treadmill for an hour. Tom bir saat koşu bandında yürüdü. I had been reading for an hour when he came in. O içeri geldiğinde, bir saattir kitap okuyordum. Tom and Mary have been standing in front of the mirror for an hour already. Tom ve Mary bir saattir aynanın karşısında duruyorlardı zaten. A homeless man and a three-year-old boy argued for an hour about whether or not Batman has superpowers, which he does not. Evsiz bir adam ve üç yaşında bir erkek çocuğu Batman'in süper güçleri olup olmadığı hakkında bir saat tartıştı, ki o sahip değil. We rested there for an hour. Orada bir saat dinlendik. After walking for an hour, we stopped to take a rest. Bir saat yürüdükten sonra dinlenmek için durduk. We've been waiting for you for an hour. Bir saattir seni bekliyoruz. Tom kept me waiting for an hour. Tom beni bir saat bekletti. He very often takes a nap for an hour after lunch. Çoğu zaman öğle yemeğinin ardından bir saat kestirir. I waited for an hour, but he didn't appear. Bir saat bekledim ama gelmedi. I waited for an hour, but he didn't show up. Bir saat bekledim ama gelmedi. When I have finished my lunch, I will lie down for an hour. Öğle yemeğimi bitirdiğimde, bir saat uzanacağım. I waited for him at the station for an hour, but he didn't show up. Ben onu bir saat istasyonda bekledim, ama o gelmedi. His phone has been busy for an hour. Telefonu bir saattir meşgul. Tom and Mary have been standing in front of the mirror for an hour already. Tom ve Mary zaten bir saattir aynanın önünde duruyorlar. Tom and Mary have been standing in front of the mirror for an hour already. Tom ve Mary bir saat kadar aynanın karşısında durdular zaten. When I have finished my lunch, I will lie down for an hour. Öğle yemeğimi bitirdiğimde bir saat uzanacağım. Tom and Mary have been standing in front of the mirror for an hour already. Tom ve Mary zaten bir saattir aynanın önünde dikiliyorlar. We've been waiting for an hour and the line has barely moved. Bir saattir bekliyoruz ve sıra çok az ilerledi. He kept me waiting for an hour. Beni bir saat bekletti. Tom very often takes a nap for an hour after lunch. Tom genellikle öğle yemeğinden sonra bir saat kestirir. They have been here for an hour. Bir saattir buradalar. Tom kept Mary waiting for an hour. Tom Mary'yi bir saat bekletti. Mary had been knitting for an hour when I called. Ben aradığımda Mary, bir saattir örgü örüyordu. Tom kept Mary waiting for an hour. Tom, Mary'yi bir saat bekletti. He has been waiting for an hour. Bir saattir bekliyor. Tom studies French for an hour every day before supper. Tom, akşam yemeğinden önce her gün bir saat Fransızca çalışmaktadır. Tom and Mary have been standing in front of the mirror for an hour already. Tom ve Mary bir saattir aynanın önünde duruyor. The train was delayed for an hour. Tren bir saat ertelendi. I've been here for an hour. Bir saattir buradayım. Will you lend me your bicycle for an hour? Bana bisikletini bir saatliğine ödünç verir misin? She stood in line for an hour. Bir saat sırada bekledi. Tom stayed there for an hour. Tom orada bir saat kaldı. I was with him for an hour. Bir saattir onunla birlikteydim. I waited for an hour in the meeting room. Ben toplantı odasında bir saat bekledim. We've been ready for an hour. Bir saattir hazırız. Tom studies French for an hour every day before dinner. Tom, akşam yemeğinden önce her gün bir saat Fransızca çalışmaktadır. I had been reading for an hour when he came in. O içeri girdiğinde bir saattir kitap okuyordum. They spoke with her for an hour at school. Onunla okulda bir saat konuştular. Mary had been knitting for an hour when I called. Mary, ben aradığımda bir saattir örgü örüyordu. I had been reading for an hour. Ben bir saattir okuyordum. I was with her for an hour. Bir saat onunla birlikteydim. I was with her for an hour. Bir saattir onunla birlikteydim. He has been talking on the phone for an hour. Bir saattir telefonda konuşuyor. They spoke with her for an hour at school. Okulda onunla bir saat konuştular. I've been waiting for Tom for an hour. Bir saattir Tom'u bekliyorum. I had been reading for an hour. Bir saattir kitap okuyordum. I'll wait for him for an hour. Onu bir saat bekleyeceğim. I want to borrow your car for an hour. Arabanı bir saatliğine ödünç almak istiyorum. He has been speaking for an hour. Bir saattir konuşuyor. God knows what might happen for an hour! Bir saat içinde ne olacağını Tanrı bilir! He rests at home for an hour. Evde bir saat dinleniyor. I've been waiting for her for an hour. Onu bir saattir bekliyorum. I waited for my friend for an hour. Bir saat arkadaşımı bekledim. He has been waiting for an hour. O, bir saattir bekliyor. I was with him for an hour. Bir saat onunla birlikteydim. Tom cried for an hour. Tom bir saat ağladı. A growing boy can't sit quietly for an hour. Büyüyen bir çocuk sessizce bir saat oturamaz. I waited for an hour in the meeting room. Toplantı odasında bir saat bekledim. The man kept talking for an hour. Adam bir saat konuştu durdu. He rests at home for an hour. O, bir saat evde dinlenir. I waited for him at the station for an hour, but he didn't show up. Onu istasyonda bir saat bekledim fakat o gelmedi. I've been waiting for her for an hour. Bir saattir onu bekliyorum. I waited for him at the station for an hour, but he didn't show up. Onu istasyonda bir saat bekledim ama gelmedi. Show More (77)
2	for an hour	bir saat boyunca	adv.
	It is quite outrageous that we should sit for an hour voting on what should have been resolved by the committee. Komite tarafından karara bağlanması gereken bir konuda bir saat boyunca oturup oylama yapmamız oldukça çirkindir. We ate lunch together and then we chatted for an hour. Birlikte öğle yemeği yedik ve sonra bir saat boyunca sohbet ettik. Xiaoming cried for an hour while watching the movie. Xiaoming filmi izlerken bir saat boyunca ağladı. We ate lunch together and then we chatted for an hour. Öğle yemeğini birlikte yedik ve sonra bir saat boyunca sohbet ettik. I was with Tom for an hour. Ben bir saat boyunca Tom'la birlikteydim. Tom cried for an hour. Tom bir saat boyunca ağladı. Xiaoming cried for an hour while watching the movie. Filmi izlerken Xiaoming bir saat boyunca ağladı. She stood in line for an hour. Bir saat boyunca sırada bekledi. God knows what might happen for an hour! Bir saat boyunca neler olabileceğini Allah bilir! He looked for his book for an hour. O bir saat boyunca kitabını aradı. A homeless man and a three-year-old boy argued for an hour about whether or not Batman has superpowers, which he does not. Evsiz bir adam ve üç yaşındaki bir çocuk Batman'in süper güçleri olup olmadığı konusunda bir saat boyunca tartıştılar. Tom walked on the treadmill for an hour. Tom bir saat boyunca koşu bandında yürüdü. The man kept talking for an hour. Adam, bir saat boyunca konuşmaya devam etti. The monk prays for an hour, while the nun boils the herb in the kitchen. Rahip bir saat boyunca dua ederken, rahibe mutfakta ot kaynatıyor. A growing boy can't sit quietly for an hour. Büyümekte olan bir çocuk bir saat boyunca sessiz oturamaz. I was with them for an hour. Bir saat boyunca onlarla birlikteydim. I was with Tom for an hour. Bir saat boyunca Tom'la birlikteydim. I looked for the book for an hour. Bir saat boyunca kitabı aradım. He looked for his book for an hour. Bir saat boyunca kitabını aradı. Show More (16)
3	for an hour	bir saatten beri	adv.
	His phone has been busy for an hour. Telefonu bir saatten beri meşgul çalıyor. Show More (-2)