Tureng - get to - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	get to	varmak	v.
	When she got to the airport she was subjected to a full body search. Havaalanına vardığında tüm vücudu arandı. I hope they recover their negotiating skills by the time we get to Copenhagen. Umarım Kopenhag'a vardığımızda müzakere becerilerini geri kazanırlar. Once I got to the hospital, everything happened so fast. Hastaneye vardığımda her şey çok hızlı gelişti. Be sure to drop us a line as soon as you get to London. Londra'ya varır varmaz bize iki satır yazmayı unutma. You're surely going to forget it before we get to the house. Biz eve varmadan önce sen kesinlikle bunu unutacaksın. I walked along the river until I got to the iron bridge. Demir köprüye varana kadar nehir boyunca yürüdüm. We should get to Chicago by lunchtime. Biz öğle yemeği saatine kadar Chicago'ya varmalıyız. I don't know when Bob got to Japan. Tom'un ne zaman Japonya'ya vardığını bilmiyorum. When he got to the station, the train had already left. İstasyona vardığında tren çoktan kalkmıştı. The train had already left when they got to the station. İstasyona vardıklarında tren çoktan kalkmıştı. Will I get to the station if I take this road? Bu yoldan gidersem istasyona varabilir miyim? We finally got to the lake. Biz sonunda göle vardık. The soldiers got to the foot of the hill before dawn. Askerler şafaktan önce tepenin eteklerine vardılar. If you get to my house before I do, help yourself to a drink. Eğer evime benden önce varırsan, kendine bir içki al. Call me when you get to Boston. Boston'a vardığında beni ara. The bus had already left when I got to the bus stop. Otobüs durağına vardığımda, otobüs çoktan gitmişti. The bell had already rung when I got to school. Okula vardığımda zil çoktan çalmıştı. He made an effort to get to the station early. İstasyona erken varmak için çaba harcadı. We will get to Tokyo Station at noon. Öğleyin Tokyo İstasyonu'na varacağız. It was after dark when we got to the village. Köye vardığımızda hava kararmıştı. If you take this bus, you will get to the village. Bu otobüse binerseniz, köye varırsınız. It'll be dark by the time we get to Boston. Biz Boston'a varmadan önce karanlık olacak. It took five minutes to get to the station. İstasyona varmam beş dakika sürdü. Will I get to the station if I take this road? Bu yoldan gidersem, istasyona varır mıyım? I need to get to work on time. İşe zamanında varmam lazım. He called up his uncle as soon as he got to Matsuyama. Matsuyama'ya varır varmaz amcasını aradı. As soon as I get to Hokkaido, I'll drop you a line. Hokkaido'ya varır varmaz sana yazacağım. The train had already left when they got to the station. Onlar istasyona vardığında tren zaten gitmişti. If you get to my house before I do, help yourself to a drink. Ben varmadan önce evime varırsan, bir içki iç. When we got to the station, the train had already left. İstasyona vardığımızda tren çoktan kalkmıştı. How long did it take you to get to Boston? Boston'a varmak ne kadar zamanını aldı? What time will you get to Tokyo? Saat kaçta Tokyo'ya varacaksın? The cave is easy to get to. Mağaraya varmak kolay. We finally got to Boston around midnight. Nihayet gece yarısı Boston'a vardık. He should get to the office in an hour. Bir saat içinde ofise varmalı. Please make sure you get to the station on time. Lütfen istasyona zamanında vardığınızdan emin olun. Telegraph us when you get to Boston. Boston'a vardığında bize telgraf çek. What time does Tom think we should leave in order to get to the airport on time? Tom havaalanına zamanında varmak için ne zaman çıkmamız gerektiğini düşünüyor? What time do we get to San Francisco? Saat kaçta San Fransisko'ya varırız? We finally got to the summit. Sonunda zirveye vardık. I got to the station this morning. Bu sabah istasyona vardım. We don't even know if Tom got to Boston or not. Tom'un Boston'a varıp varmadığını bile bilmiyoruz. Tom knew that he wouldn't be able to get to school on time. Tom okula zamanında varamayacağını biliyordu. We got to London yesterday. Dün Londra'ya vardık. Let's wait till we get to Boston. Boston'a varana kadar bekleyelim. It's doubtful that Tom will still be alive when his children get to the hospital. Çocukları hastaneye vardığında Tom'un hâlâ hayatta olacağı şüpheli. Tom won't be able to get to the airport on time. Tom zamanında havaalanına varamayacak. How long does it take to get to Boston? Boston'a varmak ne kadar sürer? As soon as we got to the lake, we started swimming. Göle varır varmaz yüzmeye başladık. The last bus had already gone when I got to the bus stop. Otobüs durağına vardığımda son otobüs çoktan gitmişti. When we got to the bus stop, the bus had already left. Otobüs durağına vardığımızda, otobüs çoktan gitmişti. Whichever way you may take, you can get to the station. Hangi yoldan giderseniz gidin, istasyona varabilirsiniz. It'll be dark by the time we get to Boston. Boston'a vardığımızda hava kararmış olacak. It took Tom an hour to get to school. Tom'un okula varması bir saat sürdü. When he got to the station, the train had already left. O, istasyona vardığında, tren çoktan gitmişti. When I got to the airport, there was a strong wind. Havaalanına vardığımda şiddetli bir rüzgar vardı. Whichever way you may take, you can get to the station in about ten minutes. Hangi yoldan giderseniz gidin, yaklaşık on dakika içinde istasyona varabilirsiniz. We got to the station at six. İstasyona altıda vardık. I'll call you when I get to Boston. Boston'a vardığımda sizi ararım. They got to the hotel after dark. Karanlıktan sonra otele vardılar. Tom was afraid that he wouldn't get to school on time. Tom okula zamanında varamayacağından korkuyordu. The sky had become threatening before I got to the station. İstasyona varmadan önce, gökyüzü bulutlarla kaplanmıştı. As soon as I get to Boston, I'll call you. Boston'a varır varmaz seni ararım. It's possible that we won't be able to get to Boston in time for the wedding. Düğün için Boston'a zamanında varamayabiliriz. Tom didn't get to school in time. Tom okula zamanında varmadı. We should get to Chicago by lunchtime. Öğle yemeğine kadar Chicago'ya varmalıyız. What time will you get to Tokyo? Tokyo'ya ne zaman varacaksın? Call me after you get to Mexico. Meksika'ya vardıktan sonra beni ara. By the time I got to the station, my train had already left. İstasyona vardığımda trenim çoktan kalkmıştı. The train was just on the point of starting when I got to the station. İstasyona vardığımda tren tam hareket etmek üzereydi. It took us two hours to get to Athens. Atina'ya varmamız iki saat sürdü. How long do you think it'll take to get to Boston? Sence Boston'a varmak ne kadar sürer? I'm pretty sure the first thing you'll want to do when you get to Boston is call home. Boston'a vardığında yapmak isteyeceğin ilk şeyin evi aramak olacağından eminim. Call me as soon as you get to your hotel. Otele varır varmaz beni ara. We'll never get to Boston before dark. Hava kararmadan Boston'a varamayız. The train had already left by the time I got to the station. Ben istasyona vardığımda tren çoktan kalkmıştı. It's possible that we won't be able to get to Boston in time for the wedding. Düğün için zamanında Boston'a varamayacağımız olasıdır. You'll find the way all right once you get to the station. İstasyona vardığında yolu bulacaksın. I'll call you back when I get to the bus stop. Otobüs durağına vardığımda seni tekrar arayacağım. The train had already left when I got to the station. İstasyona vardığımda tren çoktan kalkmıştı. If he wanted to get to London today, he should leave now. Bugün Londra'ya varmak istiyorsa, şimdi gitmeli. It took me two hours to get to Yokohama. Yokohama'ya varmak iki saatimi aldı. I'll call you as soon as I get to Chicago. Şikago'ya varır varmaz seni arayacağım. How soon can you get to my house? Ne kadar sürede evime varabilirsin? As soon as we got to the lake, we started swimming. Biz göle varır varmaz yüzmeye başladık. How long does it take for the airport shuttle to get to the airport? Havaalanı servisinin havaalanına varması ne kadar sürer? Tom drove all night to get to Boston in time for today's meeting. Bugünkü toplantı için zamanında Boston'a varmak için Tom bütün gece araba sürdü. In spite of the heavy traffic, I managed to get to the airport in time. Yoğun trafiğe rağmen havaalanına zamanında varmayı başardım. I want to make sure I get to the station early enough to buy a newspaper before getting on the train. Trene binmeden önce bir gazete almak için istasyona yeterince erken varacağımdan emin olmak istiyorum. He called up his uncle as soon as he got to Matsuyama. O, Matsuyama'yavarır varmaz amcasını aradı. We're trying to get to Boston. Boston'a varmaya çalışıyoruz. When did you get to London? Londra'ya ne zaman vardınız? What time do we get to Boston? Boston'a ne zaman varıyoruz? Can we get to the moon in the near future? Yakın gelecekte aya varabilir miyiz? The train had already left when I got to the station. Ben istasyona vardığımda tren çoktan gitmişti. If you don't hurry up, you'll never get to the village. Acele etmezsen, köye asla varamazsın. Text me after you get to your destination. Gideceğin yere vardıktan sonra mesaj at. Finally, we got to Boston. Nihayet Boston'a varmıştık. What time do we get to San Francisco? San Francisco'ya ne zaman varırız? When we got to the station, the train had already left. İstasyona vardığımızda, tren çoktan gitmişti. When Tom got to Mary's house, she was already sleeping. Tom Mary'nin evine vardığında o çoktan uykudaydı. Whichever way you may take, you can get to the station. Hangi yoldan gidersen git, istasyona varabilirsin. He was a sick man when he got to New Orleans. O, New Orleans'a vardığında hasta bir adamdı. When we got to the bus stop, the bus had already left. Otobüs durağına vardığımızda otobüs zaten ayrılmıştı. It took us over three hours to get to Boston. Boston'a varmamız üç saatten fazla zamanımızı aldı. We got to Washington in time for the cherry blossoms. Kiraz çiçekleri için Washington'a zamanında vardık. We'll get to Boston before dark. Karanlık çökmeden Boston'a varacağız. Finally, we got to the Mississippi. Sonunda Mississippi'ye vardık. Please get in touch with me as soon as you get to Boston. Lütfen Boston'a varır varmaz benimle temasa geçin. I'll call you as soon as I get to Chicago. Şikago'ya varır varmaz sizi arayacağım. It takes about 15 minutes to get to my office. Ofisime varmak yaklaşık on beş dakika alır. I can get to the station before you do. İstasyona senden önce varabilirim. It was dark by the time we got to the sea. Denize vardığımızda hava kararmıştı. It took us two hours to get to Athens. Atina'da varmak iki saatimizi aldı. Text me after you get to your destination. Gidilecek yere vardıktan sonra bana mesaj at. Wake me up when we get to Tom's. Tom'un evine vardığımızda beni uyandır. It doesn't take three hours to get to Rome. Roma'ya varmak üç saat sürmez. I'll call you when I get to Boston. Boston'a vardığımda seni arayacağım. What time do we get to Boston? Boston'a ne zaman varırız? I'm sure she has got to the village by this time. Eminim bu zamana kadar köye varmıştır. They got to the station only a few minutes apart. Birkaç dakika arayla istasyona vardılar. When will we get to Sydney? Sydney'e ne zaman varacağız? I got to the bus stop just after the bus had left. Otobüs ayrıldıktan hemen sonra otobüs durağına vardım. Call me as soon as you get to your hotel. Oteline varır varmaz beni ara. I can get to the station before you. İstasyona senden önce varabilirim. When they got to the station, the train had already left. İstasyona vardığında tren çoktan ayrılmıştı. As soon as I get to Boston, I'll call you. Boston'a varır varmaz seni arayacağım. What time do we get to Boston? Biz ne zaman Boston'a varırız? I'll give you a call when I get to Boston. Boston'a vardığımda seni arayacağım. We got to London yesterday. Biz Londra'ya dün vardık. It began to rain heavily just as we got to the gate. Tam kapıya vardığımızda şiddetli bir yağmur başladı. Tom managed to get to school on time. Tom okula zamanında varabildi. I'll call Tom when I get to Boston. Boston'a vardığımda Tom'u arayacağım. When will I get to Tokyo? Tokyo'ya ne zaman varacağım? The sky had become threatening before I got to the station. Hava ben istasyona varmadan bozmuştu. Tom opens the windows every morning as soon as he gets to his office. Tom her sabah ofise varır varmaz pencereleri açar. When did you get to Kyoto? Kyoto'ya ne zaman vardın. We will get to Tokyo before it gets dark. Hava kararmadan Tokyo'ya varacağız. She should get to the school in an hour. O bir saat içinde okula varmalı. How long does it take for the airport bus to get to the airport? Havaalanı otobüsünün havaalanına varması ne kadar sürer? I'm sure she has got to the village by this time. Onun bu zamana kadar köye vardığından eminim. I'll drop you a line when I get to Tokyo. Tokyo'ya vardığımda sana iki satır yazarım. It takes 10 minutes to get to the station. İstasyona varmak 10 dakika sürer. I got to the station only to find that the train had just left. İstasyona vardığımda trenin yeni kalkmış olduğunu gördüm. I'll phone you as soon as I get to the airport. Havaalanına varır varmaz sana telefon edeceğim. Finally, we got to Boston. Sonunda Boston'a vardık. We'll get to Boston before dark. Hava kararmadan önce Boston'a varırız. I walked along the river until I got to the iron bridge. Demir köprüye varıncaya kadar nehir boyunca yürüdüm. How long does it take to get to Vienna on foot? Vienna'ya yürüyerek varmak ne kadar sürer? When will we get to Boston? Boston'a ne zaman varacağız? I'll call you when I get to the station. İstasyona vardığımda seni arayacağım. He was a sick man when he got to New Orleans. New Orleans'a vardığında hasta bir adamdı. You're surely going to forget it before we get to the house. Biz eve varana kadar kesin unutacaksın. I'm pretty sure the first thing you'll want to do when you get to Boston is call home. Boston'a vardığınızda yapmak istediğiniz ilk şeyin evi aramak olduğundan oldukça eminim. I managed to get to the station on time. İstasyona zamanında varmayı başardım. Whichever way you go, you can get to the station. Hangi yoldan gidersen git istasyona varırsın. We will get to Tokyo Station at noon. Öğlen Tokyo İstasyonu'na varırız. We've got to get over there. Oraya varmak zorundayız. The bus had already left when I got to the bus stop. Ben durağa vardığımda, otobüs zaten gitmişti. I'll call you as soon as I get to Boston. Boston'a varır varmaz seni arayacağım. Whichever way you may take, you can get to the station in about ten minutes. Hangi yoldan giderseniz gidin, istasyona yaklaşık on dakikada varabilirsiniz. They got to the hotel after dark. Hava karardıktan sonra otele vardılar. This train gets to Chicago at 9 o'clock tonight. Bu tren bu gece saat 9.00'da Şikago'ya varacak. His airplane had already left when I got to Narita Airport. Onun uçağı, Narita Havaalanına vardığımda zaten ayrılmıştı. Do you think we'll get to the station in time? Sence istasyona zamanında varabilecek miyiz? The train had already left by the time I got to the station. Ben istasyona varmadan önce tren zaten gitmişti. Tom told us that we would eat as soon as we got to the cabin. Tom bize kulübeye varır varmaz yemek yiyeceğimizi söyledi. His airplane had already left when I got to Narita Airport. Narita Havaalanı'na vardığımda uçağı çoktan kalkmıştı. I got to the bus stop just after the bus had left. Otobüs durağına otobüs kalktıktan hemen sonra vardım. When they got to the station, the train had already left. İstasyona vardıklarında tren çoktan gitmişti. It took us over three hours to get to Boston. Boston'a varmamız üç saatten fazla sürdü. Give us a call as soon as you get to Boston. Boston'a varır varmaz bizi ara. I'll bet you thirty dollars I can get to Boston faster than you can. Boston'a senden daha hızlı varabileceğime dair seninle otuz dolara bahse girerim. It takes an hour to get to the station. İstasyona varmak bir saat sürer. We got to the station at six. Biz altıda istasyona vardık. We finally got to the lake. Sonunda göle vardık. As soon as I get to London, I'll drop you a line. Ben Londra'ya varır varmaz sana iki satır yazacağım. Tom left his work half done so he could get to the station in time. Tom istasyona zamanında varabilmek için işini yarım bıraktı. It took only about five minutes to get to my uncle's house from the station by car. Arabayla istasyondan amcamın evine varmak yaklaşık sadece beş dakika aldı. Show More (176)
2	get to	gerekmek	v.
	Sometimes it requires a bit of knowledge to get to the bottom of the problem. Bazen sorunun kaynağına inmek için biraz bilgi sahibi olmak gerekir. I've got to take two with me this afternoon. Bu öğleden sonra yanıma iki tane almam gerekiyor. All we got to do is stay out of his way, and he'll lead us right to the truth. Tek yapmamız gereken onun yolundan çekilmek, o da bizi gerçeğe yönlendirecek. All we got to do is stay out of his way, and he'll lead us right to the truth. Tek yapmamız gereken yolundan uzak durmak, o bizi gerçeğe götürecektir. Maybe he was injured and needed to get to the hospital. Belki de yaralandı ve hastaneye gitmesi gerekiyordu. Maybe he was injured and needed to get to the hospital. Belki yaralanmıştı ve hastaneye gitmesi gerekiyordu. Maybe he was injured and needed to get to the hospital. Belki de yaralanmıştı ve hastaneye gitmesi gerekiyordu. All we got to do is stay out of his way, and he'll lead us right to the truth. Tek yapmamız gereken onun yolundan uzak durmak, o bizi doğruya götürecektir. Tom knows he's got to keep working. Tom, çalışmaya devam etmesi gerektiğini biliyor. Somebody's got to tell Tom what to do. Birinin Tom'a ne yapması gerektiğini söylemesi lazım. You've got to try it. Bunu denemen gerekiyor. You've got to get rid of it. Bundan kurtulman gerekiyor. I've got to check something out. Bir şeyi kontrol etmem gerekiyor. I've got to take a make-up test. Telafi sınavına girmem gerekiyor. We've just got to get better. Daha iyi olmamız gerekiyor. A man's got to do what a man's got to do. Bir erkek, bir erkeğin yapması gerekeni yapmalı. You've got to stop this. Bunu durdurman gerekiyor. Tom needs to get to the hospital right away. Tom'un hemen hastaneye gitmesi gerekiyor. Tom knows what he's got to do. Tom ne yapması gerektiğini biliyor. I've got to leave early. Erken ayrılmam gerekiyor. My friend got to ride a stretch limousine to prom! Arkadaşımın balo için bir streç limuzine binmesi gerekiyor. I've got to finish this. Bunu bitirmem gerekiyor. There are some things you've got to understand. Anlaman gereken bazı şeyler var. I've got to get this fixed. Bunu tamir ettirmem gerekiyor. You've got to call me tomorrow. Yarın beni araman gerekiyor. I've got to go to church tomorrow. Yarın kiliseye gitmem gerekiyor. Tom needs to get to the hospital right away. Tom'un derhal hastaneye gitmesi gerekiyor. You've got to set the alarm clock before you go to bed. Yatmadan önce alarmı kurmanız gerekiyor. I thought I told you that you should get to the concert early. Sana konsere erken gitmen gerektiğini söylediğimi sanıyordum. You've got to come back. Dönmen gerekiyor. We've got to get to the hospital. Hastaneye gitmemiz gerekiyor. I know what I've got to do. Ne yapmam gerektiğini biliyorum. I've got to make supper now. Şimdi akşam yemeği yapmam gerekiyor. Tom needs to get to the hospital immediately. Tom'un acilen hastaneye gitmesi gerekiyor. There's something I've got to say. Söylemem gereken bir şey var. There's someone I've got to see. Görmem gereken biri var. It's what I've got to do. Yapmam gereken bu. She should get to the school in an hour. Bir saat içinde okula gitmesi gerekiyor. You should get to bed early tonight. Bu gece erken yatman gerekir. A girl's got to do what a girl's got to do. Bir kız, bir kızın yapması gerekeni yapmalı. That's just the way it's got to be. Olması gereken bu. Tom will do what he's got to do. Tom yapması gerekeni yapacak. You've got to hear me out. Beni dinlemen gerekiyor. Tom needs to get to the hospital immediately. Tom'un hemen hastaneye gitmesi gerekiyor. You know that's got to be done today, don't you? Bunun bugün yapılması gerektiğini biliyorsun, değil mi? I've got something you've got to see. Görmeniz gereken bir şey var. Tom is going to do what he's got to do. Tom ne yapması gerekiyorsa onu yapacak. I've got to come in. İçeri girmem gerekiyor. I've got to go back to Australia next month. Gelecek ay Avustralya'ya geri dönmem gerekiyor. There's something I've got to show you. Sana göstermem gereken bir şey var. We've got to get out of here right now. Hemen buradan çıkmamız gerekiyor. There are lots of things we've got to fix. Düzeltmemiz gereken bir sürü şey var. We've got to get you to the hospital. Seni hastaneye götürmemiz gerekiyor. You've got to fix it. Onu tamir etmen gerekiyor. I've got to get out of here. Buradan çıkmam gerekiyor. I've got to get to the bank. Bankaya gitmem gerekiyor. Tom needs to get to work on time. Tom'un işe zamanında gitmesi gerekiyor. Tell Tom which bus he should take to get to the station. Tom'a istasyona gitmek için hangi otobüse binmesi gerektiğini söyle. We've got to find it. Onu bulmamız gerekiyor. Tom knows he's got to keep working. Tom çalışmaya devam etmesi gerektiğini biliyor. Let's hear what you've got to say for yourself. Kendin için söylemen gerekenleri duyalım. You've got to see Tom. Tom'u görmen gerekiyor. I've got to get to a meeting. Bir toplantıya gitmem gerekiyor. You've got to tell me what's going on. Ne olduğunu bana söylemen gerekiyor. You've got to come back. Geri gelmen gerekiyor. There's something I've got to tell you. Sana anlatmam gereken bir şey var. You've got to go. Gitmen gerekiyor. There's something I've got to tell you. Sana söylemem gereken bir şey var. I've got to get some sleep. Biraz uyumam gerekiyor. I'm supposed to get to school early tomorrow morning. Yarın sabah erkenden okula gitmem gerekiyor. I've got to leave early. Erken çıkmam gerekiyor. I'm supposed to make sure Tom gets to school on time. Tom'un okula zamanında gittiğinden emin olmam gerekiyor. We know what we've got to do. Ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. It's a chance we've got to take. Bu almamız gereken bir risk. We have a meeting to get to. Gitmemiz gereken bir toplantı var. I thought I told you that you should get to the concert early. Konsere erken gitmen gerektiğini söylediğimi sanıyordum. Tom needs to get to a hospital. Tom'un hastaneye gitmesi gerekiyor. Tell Tom which bus he should take to get to the station. İstasyona gitmek için hangi otobüse binmesi gerektiğini Tom'a söyle. Tom, you've got to wake up. Tom, uyanman gerekiyor. You've got to go faster. Daha hızlı gitmen gerekiyor. By the way, I've got to tell you something. Bu arada, sana söylemem gereken bir şey var. There are lots of things we've got to fix. Düzeltmemiz gereken çok şey var. My computer has got to be useful for something. Bilgisayarımın bir işe yaraması gerekiyor. Please tell me which bus to take to get to the station. Lütfen bana istasyona gitmek için hangi otobüse binmem gerektiğini söyleyin. I've got to do that today. Onu bugün yapmam gerekiyor. There's something I've got to do. Yapmam gereken bir şey var. Show More (83)
3	get to	başlamak	v.
	And, for heaven's sake, do not let us turn around and start blaming you for not actually getting to 2004 on time. Ve Tanrı aşkına, dönüp de 2004'e zamanında yetişemediğiniz için sizi suçlamaya başlamamıza izin vermeyin. You ought to get to work on time. İşe zamanında başlamalısın. We've got to start somewhere. Bir yerden başlamalıyız. You're getting to be a pain. Baş ağrısı gibi olmaya başladın. We've all got to start somewhere. Hepimiz bir yerden başlamak zorundayız. You've got to start somewhere. Bir yerden başlamalısın. We've got to unload this lorry before it starts to rain. Yağmur yağmaya başlamadan önce bu kamyonu boşaltmamız gerekiyor. We've all got to start somewhere. Hepimiz bir yerden başlamalıyız. I've got to start doing that. Onu yapmaya başlamak zorundayım. I'm getting to be a good cook. İyi bir aşçı olmaya başlıyorum. We've got to unload this lorry before it starts to rain. Yağmur başlamadan önce bu kamyonu boşaltmalıyız. Whoever starts working in their youth, gets to live lavishly when they're older. Kim gençken çalışmaya başlarsa, yaşlandıklarında cömertçe yaşarlar. I've got to start fighting back. Mücadele etmeye başlamalıyım. I've got to start working out. Çalışmaya başlamalıyım. Tom and Mary got to know each other. Tom ve Mary birbirlerini tanımaya başladılar. We've got to decide when we'll start. Ne zaman başlayacağımıza karar vermeliyiz. You're getting to be a pain. Başıma bela olmaya başladın. We've got to start doing that. Bunu yapmaya başlamalıyız. Whoever starts working in their youth, gets to live lavishly when they're older. Kim gençliğinde çalışmaya başlarsa, yaşlandığında cömertçe yaşar. I've got to start doing that. Bunu yapmaya başlamalıyım. Tom is getting to be an old man. Tom yaşlı bir adam olmaya başladı. It's getting to be frustrating. Sinir bozucu olmaya başladı. I was getting to that. Ona başlıyordum. We've got to start somewhere. Bizim bir yerden başlamamız lazım. I've got to start working out. Çalışmaya başlamak zorundayım. It began to rain heavily just as we got to the gate. Kapıya gittiğimizde çok yağmur yağmaya başladı. We've got to start doing that. Biz onu yapmaya başlamalıyız. Tom and Mary are getting to know each other. Tom ve Mary birbirlerini tanımaya başladılar. We're really just getting to know each other. Gerçekten şimdi birbirimizi tanımaya başlıyoruz. We've got to decide when we'll start. Ne zaman başlayacağımıza karar vermek zorundayız. Show More (27)
4	get to	etkilemek	v.
	Don't let it get to you. Seni etkilemesine izin verme. Tom really got to me. Tom gerçekten beni çok etkiledi. Don't let it get to you, Tom. Bunun seni etkilemesine izin verme, Tom. Don't let it get to you, Tom. Seni etkilemesine izin verme, Tom. Don't let them get to you. Sizi etkilemelerine izin vermeyin. I'm not going to let Tom get to me. Tom'un beni etkilemesine izin vermeyeceğim. Show More (3)