1 |
guilt |
suç |
n. |
|
- This is not about an admission of guilt.
- Bu, suçun kabulü ile ilgili değildir.
- So without any guilt whatsoever it is impossible to apply such sanctions.
- Yani herhangi bir suç olmadan bu tür yaptırımların uygulanması mümkün değildir.
- So without any guilt whatsoever it is impossible to apply such sanctions.
- Dolayısıyla herhangi bir suç olmadan bu tür yaptırımların uygulanması mümkün değildir.
- I'm afraid he will never admit his guilt.
- Korkarım o suçunu asla itiraf etmeyecek.
- The defendant admitted her guilt.
- Davalı suçunu itiraf etti.
- Tom has admitted his guilt.
- Tom suçunu kabul etti.
- Tom's guilt could not be proven without the murder weapon.
- Tom'un suçu cinayet silahı olmadan ispatlanamadı.
- The fingerprints on the knife attest to her guilt.
- Bıçaktaki parmak izleri onun suçunu ortaya çıkardı.
- It doesn't matter whether she admits her guilt or not.
- Suçunu kabul edip etmemesinin hiçbir önemi yok.
- Sami admitted guilt.
- Sami suçunu itiraf etti.
- She frankly admitted her guilt.
- Açıkça suçunu kabul etti.
- I still think it's unlikely that we'll find any evidence to prove Tom's guilt.
- Tom'un suçunu kanıtlayacak bir delil bulma ihtimalimizin hâlâ düşük olduğunu düşünüyorum.
- During the interrogation he admitted his guilt.
- Sorgu sırasında suçunu itiraf etti.
- He was unconscious of his guilt.
- O, suçunun bilincinde değildi.
- Tom admitted his guilt.
- Tom suçunu kabul etti.
- During the interrogation he admitted his guilt.
- Sorgulama sırasında suçunu itiraf etti.
- Tom has denied any guilt.
- Tom suçu reddetti.
- He admitted his guilt.
- Suçunu kabul etti.
- He confessed his guilt.
- Suçunu itiraf etti.
- The thief reluctantly admitted his guilt.
- Hırsız isteksizce suçunu kabul etti.
- Tom denied any guilt.
- Tom suçunu inkar etti.
- The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt.
- Polis Dan'in suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorunda kaldı.
- It doesn't matter whether she admits her guilt or not.
- Suçunu kabul edip etmemesi önemli değil.
- The thief reluctantly admitted his guilt.
- Hırsız istemeyerek suçunu itiraf etti.
- Tom has denied any guilt.
- Tom suçunu inkar etti.
- Tom admitted his guilt.
- Tom suçunu itiraf etti.
- I'm afraid he will never admit his guilt.
- Maalesef suçunu asla kabul etmeyecek.
- Dan proved Linda's guilt with an audio recording.
- Dan bir ses kaydı ile Linda'nın suçunu kanıtladı.
- The defendant admitted her guilt.
- Sanık suçunu kabul etti.
- I'm afraid he will never admit his guilt.
- Suçunu asla kabul etmeyeceğinden korkuyorum.
- He was unconscious of his guilt.
- Suçunun farkında değildi.
- I'm afraid he will never admit his guilt.
- Korkarım suçunu asla kabul etmeyecek.
- Tom confessed his guilt.
- Tom suçunu itiraf etti.
- She frankly admitted her guilt.
- Suçunu açıkça itiraf etti.
- The police had to retrieve the murder weapon to prove Dan's guilt.
- Polis Dan'ın suçunu kanıtlamak için cinayet silahını geri almak zorundaydı.
- The thief admitted his guilt.
- Hırsız, suçunu itiraf etti.
- He admitted his guilt.
- O suçunu itiraf etti.
- Tom tried to prove Mary's guilt.
- Tom Mary'nin suçunu kanıtlamaya çalıştı.
Show More (35)
|
2 |
guilt |
suçluluk |
n. |
|
- The question of guilt or innocence was raised in one of the contributions but those are issues for courts.
- Katkılardan birinde suçluluk ya da masumiyet konusu gündeme getirildi ancak bunlar mahkemelerin konusudur.
- The issue of guilt also needs to be examined, that is to say who bears responsibility for what.
- Suçluluk konusunun da, yani kimin ne için sorumluluk taşıdığı konusunun da incelenmesi gerekmektedir.
- Mr President, there is a difference between guilt and responsibility.
- Sayın Başkan, suçluluk ve sorumluluk arasında bir fark vardır.
- My guilt leaves no room for doubt.
- Suçluluğum şüpheye yer bırakmıyor.
- Dan proved Linda's guilt with an audio recording.
- Dan, Linda'nın suçluluğunu bir ses kaydıyla kanıtladı.
- Sociopaths rarely display remorse or feelings of guilt for their crimes.
- Sosyopatlar işledikleri suçlar için nadiren pişmanlık ya da suçluluk hissi duyarlar.
- Many working mothers are full of guilt.
- Birçok çalışan anneler suçluluk dolu.
- Fadil felt some guilt and anger.
- Fadıl biraz suçluluk ve öfke hissetti.
- Tom felt tremendous guilt.
- Tom muazzam bir suçluluk hissetti.
- Winners quit fast, quit often, and quit without guilt.
- Kazananlar suçluluk hissetmeden sıkça ve hızla bir şeyleri bırakmayı bilir.
- Tom's guilt could not be proven without the murder weapon.
- Cinayet silahı olmadan Tom'un suçluluğu kanıtlanamaz.
- My guilt leaves no room for doubt.
- Benim suçluluğum şüpheye yer bırakmaz.
- Sociopaths rarely display remorse or feelings of guilt for their crimes.
- Sosyopatlar işledikleri suçlar için nadiren pişmanlık ya da suçluluk hissi gösterirler.
- Winners quit fast, quit often, and quit without guilt.
- Kazananlar hızlı, sık ve suçluluk duymadan bırakanlardır.
- It's very unlikely that any evidence will turn up to prove Tom's guilt.
- Tom'un suçluluğunu kanıtlayacak herhangi bir delil ortaya çıkması pek olası değil.
- The detective found absolute proof of the man's guilt.
- Dedektif, adamın suçluluğuna dair kesin kanıtlar buldu.
- Guilt is written all over your face.
- Suçluluk yüzünüzden okunuyor.
Show More (14)
|
3 |
guilt |
suçluluk duygusu |
n. |
|
- This approach involves forced guilt, moral inquisition and permanent psychological conditioning.
- Bu yaklaşım zorla suçluluk duygusu, ahlaki sorgulama ve kalıcı psikolojik şartlandırmayı içerir.
- This approach involves forced guilt, moral inquisition and permanent psychological conditioning.
- Bu yaklaşım zorla suçluluk duygusu, ahlaki sorgulama ve kalıcı psikolojik şartlandırmayı içermektedir.
- Could this be a case, perhaps, of misplaced guilt in respect of the candidates left behind?
- Bu, belki de geride kalan adaylarla ilgili olarak yersiz bir suçluluk duygusu olabilir mi?
- He could not refrain from smiling, though with a slight sense of guilt.
- Hafif bir suçluluk duygusuyla da olsa gülümsemekten kendini alamadı.
- Many working mothers are full of guilt.
- Birçok çalışan anne suçluluk duygusuyla doludur.
- Sami was filled with guilt.
- Sami suçluluk duygusuyla doluydu.
- Winners quit fast, quit often, and quit without guilt.
- Suçluluk duygusuna kapılmadan sık sık ve hızla bir şeylerden vazgeçmesini bilen kazanır.
- He could not refrain from smiling, though with a slight sense of guilt.
- Hafif bir suçluluk duygusu olsa da o kendini gülmekten alamadı.
- Sami struggled with feelings of guilt.
- Sami suçluluk duygusuyla boğuşuyordu.
Show More (6)
|