|
- The hospitality and geniality of the local population have always stayed with me.
- Yerel halkın misafirperverliği ve güler yüzlülüğü hep aklımda kaldı.
- That has always been the case down the centuries.
- Yüzyıllar boyunca bu hep böyle olmuştur.
- Why are we always taken hostage for this little City of London?
- Neden hep bu küçük Londra şehri için rehin alınıyoruz?
- Why are these specific contracts always concluded here?
- Neden bu özel sözleşmeler hep burada imzalanıyor?
- That has always, to date, been the way we have conducted ourselves.
- Bugüne kadar hep bu şekilde hareket ettik.
- Up to now we have always put the emphasis on the quantitative side of this.
- Şimdiye kadar hep bu işin niceliksel yönüne vurgu yaptık.
- I sometimes dream about this, but I always wake up screaming.
- Bazen rüyamda bunu görüyorum ama hep çığlık atarak uyanıyorum.
- This always happened at the same time of year, one week, and it was just a very isolated incident.
- Bu hep yılın aynı zamanında, bir hafta içinde oldu ve sadece çok münferit bir olaydı.
- See, Mom, she always bullied me and nothing's changed.
- Gördün mü anne, bana hep zorbalık etti ve hiçbir şey değişmedi.
- This hospital has always had a co-ed locker room.
- Bu hastanede hep karma soyunma odası olmuştur.
- We always eat breakfast in the kitchen.
- Biz kahvaltıyı hep mutfakta yapıyoruz.
- Some people wonder why they always sleep better in a hotel.
- Bazı insanlar neden hep otelde daha iyi uyuduklarını merak ederler.
- I always wondered what a bigger family would be like.
- Daha büyük bir ailenin nasıl olacağını hep merak etmiştim.
- You always seemed like a nice lady behind the crazy and the hate.
- Çılgınlığının ve nefretinin ardında hep iyi bir kadın gibi görünüyordun.
- Bob is always accusing me of being too too nice.
- Bob beni hep, çok fazla kibar davranmakla suçlar.
- You always seemed like a nice lady behind the crazy and the hate.
- Deliliğin ve nefretinin arkasında hep nazik bir kadın var gibiydi.
- See, Mom, she always bullied me and nothing's changed.
- Bak anne, bana hep zorbalık yaptı ama hiçbir şey değişmedi.
- Bob is always accusing me of being too too nice.
- Bob beni hep çok ama çok kibar olmakla suçluyor.
- And he was always so fast locating the bodies.
- Cesetlerin yerini bulmakta hep çok hızlıydı.
- You always seemed like a nice lady behind the crazy and the hate.
- Çılgınlığın ve nefretin ardında hep hoş bir kadın gibi görünürdün.
- It is always so hard to say see you later.
- Sonra görüşürüz demek hep çok zordur.
- People always said I was a cold person.
- Birçok kişi soğukkanlı olduğumu söyledi hep.
- See, Mom, she always bullied me and nothing's changed.
- Gördün mü anne, bana hep zorbalık yaptı ve durum hiç değişmedi.
- Greek statues are almost always naked.
- Yunan heykelleri genellikle hep çıplaktır.
- She always has time in the afternoon.
- Öğleden sonraları hep vakti oluyor.
- I always go to school by bus.
- Ben hep otobüsle okula giderim.
- I've always liked your hair that way.
- Saçlarını hep böyle sevmişimdir.
- He always has luck with the ladies.
- Kadınlar konusunda hep şanslıdır.
- Do you always listen to my phone calls?
- Telefonlarımı hep dinler misin?
- As a boy, I always used to get up early.
- Çocukken hep erken kalkardım.
- I've always wanted to be a mother.
- Ben hep bir anne olmak istedim.
- Tom always sings out of tune.
- Tom hep akortsuz şarkı söyler.
- He's always at home on Sundays.
- Pazar günleri hep evde olur.
- Why does he always run his son down?
- Neden hep oğlunu eziyor?
- I'll always remember the first time I saw him.
- Onu ilk gördüğüm zamanı hep hatırlayacağım.
- I always eat lunch at two.
- Öğle yemeğini hep ikide yerim.
- I always knew you were a nice guy.
- İyi biri olduğunu hep biliyordum.
- Why is Tom always having money problems?
- Tom neden hep para sorunu yaşıyor?
- Tom almost always eats lunch with us.
- Tom öğle yemeğini genelde hep bizimle yer.
- Tom says his dreams always come true.
- Tom rüyalarının hep çıktığını söylüyor.
- Those cats always sleep on the carpet.
- Bu kediler hep halının üzerinde uyur.
- Why is it that you're always late?
- Neden hep geç kalıyorsun?
- Tom always had pets when he was growing up.
- Tom'un büyürken hep evcil hayvanları vardı.
- I've always been afraid that this would happen.
- Bunun olmasından hep korkmuşumdur.
- Why are you always whining?
- Neden hep sızlanıyorsun?
- I have always liked the mountains.
- Dağları hep sevmişimdir.
- You always leave early.
- Sen hep erken ayrılırsın.
- She always paints her nails red.
- O, tırnaklarını hep kırmızıya boyar.
- I always hated this place.
- Buradan hep nefret etmişimdir.
- I always knew that Tom was a troublemaker.
- Tom'un baş belası olduğunu hep biliyordum.
- It's always the fault of other people.
- Hep başkalarının suçu.
- I'm always home on Sunday.
- Pazarları hep evdeyimdir.
- I've always told you the truth.
- Sana hep doğruyu söyledim.
- I've always considered myself lucky.
- Kendimi hep şanslı gördüm.
- That's what Tom always says.
- Tom hep böyle der.
- Tom always eats something before going to work.
- Tom işe gitmeden önce hep bir şeyler yer.
- They always talk about the same things.
- Hep aynı şeylerden bahsediyorlar.
- You'll always love me, I hope.
- Beni hep seveceksin, umarım.
- When I was a university student, I always pulled an all-nighter before a test.
- Üniversite öğrencisiyken, sınavlardan önce hep bütün gece çalışırdım.
- Tom is always at home on Mondays.
- Tom pazartesileri hep evdedir.
- Why are you always so pessimistic?
- Neden hep bu kadar kötümsersin?
- Why do you always blame me?
- Neden hep beni suçluyorsun?
- Tom has always been very good to me.
- Tom bana karşı hep çok iyi olmuştur.
- You always make excuses for not doing your share of the work.
- Kendi payınıza düşen işi yapmamak için hep mazeretler üretiyorsunuz.
- I feel always restricted here.
- Burada kendimi hep kısıtlanmış hissediyorum.
- Tom is always on time for appointments.
- Tom randevularına hep zamanında gelir.
- I always want to sleep after dinner.
- Akşam yemeğinden sonra, hep uyumak isterim.
- They’re always arguing.
- Onlar hep tartışıyorlar.
- Why are you always so jealous?
- Neden hep bu kadar kıskançsın?
- Why are you always so quiet?
- Neden hep bu kadar sessizsin?
- Tom had always wanted to live by the sea.
- Tom hep deniz kenarında yaşamak istiyordu.
- I always thought Tom was funny.
- Tom'un hep komik olduğunu düşünmüşümdür.
- I've always been overweight.
- Ben hep kiloluydum.
- I always feel tense.
- Kendimi hep gergin hissediyorum.
- He always avoids talking about his wife's death.
- Karısının ölümü hakkında konuşmaktan hep kaçınır.
- I'm always on your side.
- Ben hep senin yanındayım.
- He always repeats the same error.
- Hep aynı hatayı tekrarlıyor.
- When I was in elementary school, my mother always fetched me from school.
- Ben ilkokuldayken, annem beni hep okuldan alırdı.
- You always surprise me.
- Beni hep şaşırtıyorsun.
- A new year always brings hope.
- Yeni bir yıl hep umut getirir.
- She is shy and always remains in the background.
- Utangaçtır ve hep arka planda kalır.
- We always see Tom when we go to Boston.
- Boston'a gittiğimizde Tom'u hep görürüz.
- Tom and Mary always seem to be hanging out together.
- Tom ve Mary hep birlikte takılıyor gibi görünüyorlar.
- He was always on the people's side.
- O hep halktan yanaydı.
- Political systems change, but people always stay the same.
- Politik sistemler değişir ama insanlar hep aynı kalır.
- We're always thinking about it.
- Hep o konuda düşünüyoruz.
- Tom and I are the ones who always do that.
- Bunu hep Tom ve ben yaparız.
- I've always wanted to be a professional musician.
- Ben hep profesyonel bir müzisyen olmak istedim.
- Why are you always so suspicious?
- Neden hep bu kadar şüphecisin?
- I always love the idea of Tatoeba.
- Tatoeba fikrini hep sevmişimdir.
- I've always loved doing that.
- Bunu yapmayı hep sevmişimdir.
- Tired of always having the same style?
- Hep aynı tarza sahip olmaktan bıktınız mı?
- Why do you always have to get so personal when we have an argument?
- Tartıştığımızda neden hep kişiselleştiriyorsun?
- We're always waiting for something.
- Hep bir şeyleri bekliyoruz.
- I've always been a slow learner.
- Hep yavaş bir öğrenciydim.
- Why do you always avoid that topic?
- Bu konudan niye hep kaçıyorsun?
- I always shout when I am angry.
- Ben kızgın olduğumda hep bağırırım.
- I'm always living in the world of dreams.
- Ben hep hayal dünyasında yaşıyorum.
- Tom is always singing.
- Tom hep şarkı söylüyor.
- They always shout when they are angry.
- Kızgın olduklarında hep bağırırlar.
- She is always with me.
- O hep benimle.
- These two friends are always together.
- Bu iki arkadaş hep beraberler.
- I've always paid the rent.
- Ben hep kirayı ödedim.
- Do you always do that on Mondays?
- Bunu hep pazartesileri mi yaparsın?
- They always complain.
- Hep şikayet ederler.
- The clocks have always been too fast for as long as I can remember.
- Kendimi bildim bileli saatler hep çok hızlıdır.
- Is she always like that?
- O hep böyle midir?
- Tom always helps me when I need help.
- Tom yardıma ihtiyacım olduğu zaman hep bana yardım eder.
- I've always liked antiques.
- Antikaları hep sevmişimdir.
- It's always been like that.
- Hep böyleydi.
- Tom is always busy on Monday.
- Tom pazartesi günleri hep meşguldür.
- We've always been told to do what's best for us.
- Bize hep bizim için en iyi olanı yapmamız söylendi.
- Tom always wanted to do that.
- Tom hep bunu yapmak isterdi.
- I've always wondered what it would be like to kiss Tom.
- Tom'u öpmenin nasıl bir şey olduğunu hep merak etmişimdir.
- You always get up early, don't you?
- Hep erken kalkıyorsun, değil mi?
- Tom always pays his rent early.
- Tom kirasını hep erken öder.
- I always thought so.
- Hep öyle düşünmüştüm.
- She always shouts when she is angry.
- Kızgın olduğunda hep bağırır.
- It always happens like this.
- Hep böyle olur.
- You always talk back to me, don't you?
- Bana hep karşı gelirsin, değil mi?
- Do you always greet people that way?
- İnsanları hep böyle mi selamlarsın?
- I've always hated her.
- Ben de ondan hep nefret ettim.
- I've always dreamed of going to Australia.
- Hep Avustralya'ya gitmeyi hayal etmişimdir.
- We always arrive late.
- Biz hep geç geliriz.
- She was always staring at me for the time being.
- Şimdilik hep bana bakıyordu.
- He always does this.
- O hep bunu yapar.
- I've always liked football.
- Futbolu hep sevmişimdir.
- I always wanted to see an Esperanto convention before I die.
- Ölmeden önce hep bir Esperanto kongresi görmek istemişimdir.
- My sister always makes fun of me.
- Kız kardeşim hep benimle dalga geçer.
- Unlike his father, he was always smiling.
- Babasının aksine, o hep gülümsüyordu.
- You always lie to me.
- Bana hep yalan söylüyorsun.
- I've always been honest with you.
- Sana karşı hep dürüst oldum.
- I always laugh at funerals.
- Cenazelerde hep gülerim.
- I'm always losing things.
- Hep bir şeyler kaybediyorum.
- I've always fought to survive.
- Hep hayatta kalmak için mücadele ettim.
- I am always leaving my umbrella on the train.
- Şemsiyemi hep trende bırakıyorum.
- Are you always at home in the evening?
- Akşamları hep evde misin?
- I've always wanted to get my hands on one of these.
- Hep bunlardan birine sahip olmak istemişimdir.
- He's annoyed because she always gets there late.
- Adam, kız hep geç geldiği için sinirleniyor.
- Mary is always very busy and never has any free time.
- Mary hep çok meşgul ve hiç boş zamanı yok.
- That woman always cheated on her husband.
- O kadın kocasını hep aldatırdı.
- I always wanted to be a professional singer.
- Şarkıcılığı hep meslek olarak yapmak istemişimdir.
- Tom has always hated me.
- Tom hep benden nefret etti.
- The train is always on time.
- Tren, hep zamanında gelir.
- Tom always talks about work.
- Tom hep iş hakkında konuşur.
- I used to always walk to school.
- Eskiden okula hep yürüyerek giderdim.
- I wonder why Tom always does that.
- Tom'un bunu neden hep yaptığını merak ediyorum.
- I've always been like this.
- Ben hep böyleydim.
- I always have to multitask here.
- Burada hep birden fazla iş yapmak zorundayım.
- Tom always orders the same thing.
- Tom hep aynı şeyi sipariş eder.
- I've always distrusted her.
- Ona hep güvenmedim.
- I always think of him when I'm alone.
- Yalnız kaldığımda hep onu düşünüyorum.
- I have always wanted to become a teacher, but it didn't happen.
- Hep öğretmen olmak istemiştim ama olmadı.
- Tom is always very nice to me.
- Tom bana karşı hep çok naziktir.
- You've always known this would eventually happen.
- Bunun eninde sonunda olacağını hep biliyordun.
- I always read books out loud before sleeping.
- Yatmadan önce hep sesli kitap okurum.
- I've always thought you weren't very smart.
- Ben de hep senin pek zeki olmadığını düşünmüşümdür.
- Tom is always scowling.
- Tom hep kaşlarını çatıyor.
- Tom always seems to be doing something illegal.
- Tom hep yasadışı bir şeyler yapıyormuş gibi.
- I've always liked you, Tom.
- Seni hep sevdim, Tom.
- They always played tennis here.
- Hep burada tenis oynarlardı.
- I always wanted to see you.
- Seni hep görmek istemiştim.
- Is Mary always like this?
- Mary hep böyle midir?
- Why are they always fighting?
- Neden hep kavga ediyorlar?
- Tom is always laughing.
- Tom hep güler.
- He is always working from morning till night.
- Sabahtan akşama kadar hep çalışır.
- When I was a boy, I always got up early.
- Ben çocukken, hep erken kalktım.
- I always walk to school if it's not raining.
- Yağmur yağmıyorsa okula hep yürüyerek giderim.
- We always lock our doors.
- Kapılarımızı hep kilitleriz.
- Why are you always so early?
- Neden hep bu kadar erkencisin?
- Why are you always bothering Tom?
- Neden hep Tom'u rahatsız ediyorsun?
- I've always believed that.
- Buna hep inandım.
- I've always taken care of you, haven't I?
- Sana hep göz kulak oldum, değil mi?
- Always keep that in mind.
- Bunu hep aklında tut.
- I always have fun when I go to Boston.
- Boston'a gittiğimde hep eğlenirim.
- I always do the same thing.
- Hep aynı şeyi yapıyorum.
- He's always here between five and six o'clock.
- Saat beş ile altı arasında hep burada olur.
- Tom always plays it safe.
- Tom hep tedbirli davranır.
- Tom is always blaming himself.
- Tom hep kendini suçluyor.
- Tom's neighbors always complain about the noise whenever he has a party.
- Tom'un komşuları o ne zaman bir parti verse hep gürültüden şikayet eder.
- I've always wanted to write a novel.
- Hep bir roman yazmak istemişimdir.
- His actions always contradicted his word.
- Onun eylemleri hep sözleriyle çelişiyordu.
- I always sleep on the floor.
- Ben hep yerde uyurum.
- My mother always gets up early in the morning.
- Annem sabahları hep erken kalkar.
- Tom always arrives on time.
- Tom hep zamanında gelir.
- We always had fun.
- Hep eğlendik.
- Why do you always have to be so mean?
- Neden hep böyle kaba olmak zorundasın?
- He always sings while taking a shower.
- Duş alırken hep şarkı söyler.
- My friends always say that I'm too quiet, but my family says I'm too dull.
- Arkadaşlarım hep çok sessiz olduğumu söyler, ama ailem çok sıkıcı olduğumu söyler.
- Tom has always helped me.
- Tom bana hep yardım etti.
- I always wanted a daughter.
- Hep bir kız istiyordum.
- Why do you always do that?
- Neden hep böyle yapıyorsun?
- Sami will probably always remember that.
- Sami muhtemelen bunu hep hatırlayacak.
- Why does this kind of thing always happen when I'm on duty?
- Neden bu tür şeyler hep ben görevdeyken oluyor?
- I've always been lucky with things like this.
- Böyle şeylerde hep şanslıydım.
- She always smiles.
- O hep gülümser.
- I always do that when I'm scared.
- Korktuğum zaman hep onu yaparım.
- He always hums while working.
- Çalışırken hep mırıldanır.
- I always thought Tom could swim.
- Tom'un yüzebildiğini hep düşünmüşümdür.
- We're always home with the kids.
- Biz hep çocuklarla birlikte evdeyiz.
- You were always on my mind.
- Hep aklımdaydın.
- Tom always eats fruit for dessert.
- Tom tatlı niyetine meyve yer hep.
- You always said you wanted to become a teacher.
- Hep öğretmen olmak istediğini söylerdin.
- I always fall for the wrong guy.
- Hep yanlış adama aşık oluyorum.
- This is what I've always wanted to do.
- Hep yapmak istediğim şey buydu.
- Tom's friends are always on their phones.
- Tom'un arkadaşları hep telefonlarıyla oynuyor.
- Did you always sleep with the window open?
- Hep pencere açık mı uyurdun?
- Why do you always seem to want to argue?
- Neden hep tartışmak istiyor gibisin?
- I think that women always do things like that.
- Bence kadınlar hep böyle şeyler yapar.
- He always forgets to say goodbye to people when leaving.
- Ayrılırken insanlara veda etmeyi hep unutur.
- I always keep promises.
- Verdiğim sözleri hep tutarım.
- This is what I've always wanted.
- Hep istediğim şey buydu.
- There are always so many unwanted gifts in the house after Christmas.
- Noel'den sonra evde hep bir sürü istenmeyen hediye olur.
- You were always too busy to talk to me.
- Benimle konuşmak için hep çok meşguldün.
- We always take it easy on Sundays.
- Pazar günleri hep ağırdan alırız.
- We always had to struggle.
- Hep mücadele etmek zorundaydık.
- Tom always has trouble sleeping the night before a big exam.
- Tom büyük bir sınavdan önceki gece uyumakta hep zorlanır.
- Do you have a sunburn, or are you always this hot?
- Güneş yanığınız mı var yoksa hep bu kadar sıcak mısınız?
- Tom is always at home on Mondays.
- Tom pazartesi günleri hep evde olur.
- My mother always wears lipstick.
- Annem hep ruj sürer.
- Tom has always been kind to me.
- Tom bana karşı hep nazik olmuştur.
- I've always wanted to live in a place like this.
- Hep böyle bir yerde yaşamak istemişimdir.
- I've always wondered about this.
- Bunu hep merak etmişimdir.
- It doesn't matter who pitches, that team always loses.
- Kimin düşeceği önemli değil, o takım hep kaybeder.
- We're always busy at this time of the year.
- Yılın bu zamanlarında hep meşgul oluruz.
- Tom always makes me angry.
- Tom beni hep kızdırır.
- I've always liked Tom.
- Tom'u hep sevmişimdir.
- I always wanted to see that play.
- Hep o oyunu görmek istemiştim.
- I wonder why people always want to know the truth.
- İnsanların neden hep gerçeği bilmek istediklerini merak ediyorum.
- I've always dreamed of living abroad.
- Hep yurtdışında yaşamayı hayal etmişimdir.
- People always assume the worst.
- İnsanlar hep en kötüsünü düşünür.
- I always thought doctors don't get sick.
- Hep doktorların hastalanmadığını düşünürdüm.
- I try to always be nice to Tom, even though he's not nice to me.
- O bana karşı kibar olmamasına rağmen Tom'a karşı hep nazik olmaya çalışıyorum.
- Tom always blames others for his mistakes.
- Tom hataları için hep başkalarını suçlar.
- I've always admired them.
- Ben onlara hep hayranlık duydum.
- When I was a teenager, my parents would never allow me to go out with boys so I was always sad.
- Gençken ailem erkeklerle çıkmama asla izin vermezdi, bu yüzden hep üzülürdüm.
- Tom is always helping me out.
- Tom hep bana yardımcı oluyor.
- You've always known that eventually everyone would find out.
- Eninde sonunda herkesin öğreneceğini hep biliyordun.
- I've always wanted children.
- Ben hep çocuk istedim.
- Tom is always making the same mistakes.
- Tom hep aynı hataları yapıyor.
- I am always pleased when I find a reason to say hello to you.
- Sana merhaba demek için bir neden bulduğumda hep memnun oluyorum.
- Why do you always ask me the same questions?
- Neden bana hep aynı soruları soruyorsun?
- That's what we always wanted.
- Hep istediğimiz şey buydu.
- I always felt emotionally abused.
- Kendimi hep duygusal olarak kötüye kullanılmış hissettim.
- It's always the same story.
- Hep aynı hikaye.
- I love you and I will always love you.
- Seni seviyorum ve hep seveceğim.
- I always speak French with her.
- Onunla hep Fransızca konuşurum.
- I always stay with Tom in Boston.
- Boston'da hep Tom'la kalırım.
- It's always the same voice.
- Hep aynı ses.
- It's always your fault.
- Hep senin hatan.
- You always win, don't you?
- Hep sen kazanıyorsun, değil mi?
- He was always finding fault with me.
- Bana hep kusur bulurdu.
- Mary always yells when she's angry.
- Kızgın olduğunda Mary hep bağırır.
- I always forget that I already logged in.
- Zaten hesaba giriş yapmış olduğumu hep unutuyorum.
- Tom was always mean to Mary.
- Tom Mary'ye karşı hep kötü davranıyordu.
- Tom is always making me laugh.
- Tom beni hep güldürüyor.
- Tom says that I always talk about myself.
- Tom hep kendimden bahsettiğimi söylüyor.
- I've always been a Republican.
- Ben hep bir Cumhuriyetçi oldum.
- He was always hungry.
- O hep açtı.
- Do you always have such a hoarse voice?
- Sesin hep böyle kısık mı?
- I always do that for Tom.
- Bunu Tom için hep yaparım.
- He always went fishing on the river when he was young.
- Gençken hep nehirde balık tutmaya giderdi.
- I was always wondering, but why do you talk like that?
- Hep merak ediyordum, neden böyle konuşuyorsun?
- I've always admired you a lot.
- Ben de seni hep takdir etmişimdir.
- She always does this.
- Bunu hep yapar.
- Tom always does that for me.
- Tom bunu benim için hep yapar.
- I've always liked you.
- Ben de seni hep sevdim.
- Have you wondered why Tom is always late?
- Tom'un neden hep geç kaldığını merak ettiniz mi?
- Have you always lived with your parents?
- Hep ailenle mi yaşadın?
- I've always thought you knew how to speak French.
- Ben hep senin Fransızca bildiğini düşünmüştüm.
- I've always liked baseball.
- Beyzbolu hep sevmişimdir.
- This song always reminds me of my school days.
- Bu şarkı bana hep okul günlerimi hatırlatır.
- I'll always remember the first time I saw you.
- Seni ilk gördüğüm zamanı hep hatırlayacağım.
- He always texted me.
- Bana hep mesaj atardı.
- They always extend kindness to their neighbors.
- Onlar komşularına hep iyilikte bulunurlar.
- I've always trusted you.
- Sana hep güvendim.
- I can't understand why James always finds fault with his wife.
- James'in neden hep karısına kusur bulduğunu anlayamıyorum.
- I've always loved history.
- Tarihi hep sevmişimdir.
- I always wear a blue shirt.
- Ben hep mavi bir gömlek giyerim.
- I've always wanted a pet.
- Hep bir evcil hayvan istedim.
- Why do you always wear white shirts?
- Neden hep beyaz gömlek giyiyorsun?
- I was always a loner.
- Ben hep yalnızdım.
- I've always had trouble pronouncing that word.
- Bu kelimeyi telaffuz etmekte hep zorlanmışımdır.
- I always wanted to be a mother.
- Hep anne olmak istemiştim.
- I always thought Tom was raised by wolves.
- Tom'un hep kurtlar tarafından yetiştirildiğini düşünmüşümdür.
- I always figured Tom would become a teacher.
- Tom'un hep öğretmen olacağını düşünmüşümdür.
- Tom was always shy around girls.
- Tom kızların yanında hep utangaçtı.
- I'm always gonna be with you.
- Ben hep seninle olacağım.
- My brothers are always joking around.
- Kardeşlerim hep şakalaşır.
- Your dog always barks at me.
- Köpeğiniz bana hep havlıyor.
- You're the man of my life and I want to make you happy always.
- Sen benim hayatımın erkeğisin ve ben seni hep mutlu etmek istiyorum.
- He always leaves the window open when he sleeps.
- O, uyurken pencereyi hep açık bırakır.
- And she is always a troublemaker.
- Ve o hep bir baş belası olmuştur.
- I'm the one who always does that.
- Bunu yapan hep ben oluyorum.
- I've always hated biology.
- Biyolojiden hep nefret etmişimdir.
- That's something I've always wanted to do.
- Bu hep yapmak istediğim bir şeydi.
- He's always been on the side of the weak and oppressed since he was a child.
- Çocukluğundan beri hep zayıfların ve ezilenlerin yanında oldu.
- My friends always say I'm too reserved, but my family always says I'm too boring.
- Arkadaşlarım, çok çekingen olduğumu söylerler iken; ailem ise hep, çok sıkıcı olduğumu iddia eder.
- I love this game, and I warn you, I always win.
- Bu oyunu seviyorum ve seni uyarıyorum, hep ben kazanıyorum.
- Aren't you always at home in the evening?
- Akşamları hep evde değil misin?
- I've always admired you, Tom.
- Sana hep hayran olmuşumdur, Tom.
- I'll always love you, no matter what you do.
- Ne yaparsan yap, seni hep seveceğim.
- I've always wanted to play tennis with Tom.
- Ben hep Tom'la tenis oynamak istemişimdir.
- They're always fighting among themselves.
- Hep kendi aralarında kavga ediyorlar.
- You always try to blame somebody else.
- Hep başkasını suçlamaya çalışıyorsun.
- I always think of my father when I look at this picture.
- Bu resme baktığımda hep babamı düşünürüm.
- The artist always painted alone.
- Sanatçı hep yalnız resim yapardı.
- Tom is always bothering me.
- Tom beni hep rahatsız ediyor.
- I always thought Tom and Mary were married to each other.
- Ben hep Tom ve Mary'nin evli olduğunu düşünmüştüm.
- You always make a mistake.
- Hep hata yapıyorsun.
- Why are the longest sentences always the last ones to be translated?
- Neden en uzun cümleler hep en son çevrilenler oluyor?
- Tom is always confused, isn't he?
- Tom'un kafası hep karışıktır, değil mi?
- Tom is always gossiping.
- Tom hep dedikodu yapar.
- When I was a boy, I always got up early.
- Çocukken hep erken kalkardım.
- We've always had a good relationship.
- Biz hep iyi bir ilişki yaşadık.
- That's the way we've always done things around here.
- Biz burada işleri hep böyle yaptık.
- Tom always wants to argue.
- Tom hep tartışmak ister.
- Is Tom always here on Monday?
- Tom pazartesi günleri hep burada mı olur?
- She was always late.
- O hep geç kalırdı.
- Tom always blames somebody else for his mistakes.
- Tom hataları için hep başka birini suçlar.
- We're always here.
- Biz hep buradayız.
- Tom always made us do that.
- Tom bize hep bunu yaptırırdı.
- Why are you always defending him?
- Neden hep onu savunuyorsun?
- I'm always late.
- Ben hep gecikirim.
- Do you always come to school this early?
- Okula hep bu kadar erken mi gelirsin?
- Tom is always tired.
- Tom hep yorgundur.
- Why do you always get into trouble?
- Neden hep başın derde girer?
- Hasn't it always been this way?
- Hep böyle değil miydi?
- I always laugh when someone tells a joke.
- Biri fıkra anlattığında hep gülerim.
- He is always here between 5 and 6 o'clock.
- Saat 5 ile 6 arasında hep burada olur.
- In Germany, we have always paid with travelers checks.
- Almanya'da ödemelerimizi hep seyahat çekleriyle yapardık.
- He always makes fun of her because of her dialect.
- Onunla aksanından dolayı hep dalga geçer.
- I've always loved horses.
- Atları hep sevmişimdir.
- His father always comes home late.
- Babası eve hep geç geliyor.
- That's what people always say.
- İnsanlar hep böyle söyler.
- This always makes me chuckle.
- Bu beni hep güldürür.
- Why is it that you're always late for school?
- Neden okula hep geç kalıyorsun?
- Why do you always talk about Tatoeba?
- Neden hep Tatoeba hakkında konuşuyorsun?
- I always go to work by bus.
- Ben hep otobüsle işe giderim.
- I've always distrusted you.
- Sana hep güvenmedim.
- Tom always forgets Mary's birthday.
- Tom, Mary'nin doğum gününü hep unutuyor.
- You're always lying.
- Hep yalan söylüyorsun.
- Tom has always been jealous of me.
- Tom beni hep kıskanmıştır.
- I think we'll always be here.
- Sanırım hep burada olacağız.
- She's always finding fault in him.
- Onda hep bir kusur buluyor.
- Do you always take so long to answer a question?
- Bir soruya cevap vermen hep bu kadar uzun sürer mi?
- Music is, and will likely always be, Tom's greatest joy in life.
- Müzik Tom'un hayattaki en büyük eğlencesi ve muhtemelen hep öyle kalacak.
- I thought you always played football on Saturday.
- Cumartesi günleri hep futbol oynadığını sanıyordum.
- He always flies economy class to save money.
- Paradan tasarruf etmek için hep ekonomi sınıfında uçar.
- Do you always sing this song in this key?
- Bu şarkıyı hep bu anahtarda mı söylüyorsun?
- We've always protected you.
- Seni hep koruduk.
- Tom is always talking about Mary.
- Tom hep Mary hakkında konuşuyor.
- Tom always keeps me waiting.
- Tom beni hep bekletiyor.
- Why do you always scream?
- Neden hep çığlık atıyorsun?
- Tom always says nice things about Mary.
- Tom, Mary hakkında hep güzel şeyler söyler.
- I've always wanted to do that.
- Bunu hep yapmak istemişimdir.
- You always blame me for your unhappiness.
- Mutsuzluğun için hep beni suçluyorsun.
- Tom was always with me.
- Tom hep yanımdaydı.
- He always gets bullied at school.
- Okulda hep zorbalığa uğruyor.
- Why are you always so grouchy?
- Neden hep böyle huysuzsun?
- I'll always remember Tom.
- Tom'u hep hatırlayacağım.
- Why is Tom always so pessimistic?
- Tom neden hep bu kadar karamsar?
- I always do this.
- Bunu hep yaparım.
- I always do that.
- Bunu hep yaparım.
- Are you always like this?
- Hep böyle misin?
- Tom always does that in the evening.
- Tom akşamları hep bunu yapar.
- The song always reminds of my childhood.
- Bu şarkı bana hep çocukluğumu hatırlatıyor.
- Do you always speak French?
- Hep Fransızca mı konuşursun?
- Tom and Mary are always fighting.
- Tom ve Mary hep kavga ediyorlar.
- I've always had a thing for Mary.
- Mary'ye karşı hep bir şeyler hissettim.
- You were always like that.
- Sen hep böyleydin.
- We are disturbing Tom because he always disturbs us.
- Tom'u rahatsız ediyoruz çünkü o bizi hep rahatsız ediyor.
- I've always been here.
- Ben hep buradaydım.
- It doesn't matter what I say, she always contradicts me.
- Ne söylersem söyleyeyim, hep benimle çelişiyor.
- That's what my dad always says.
- Babam hep böyle der.
- Tom has always hated me.
- Tom benden hep nefret etti.
- Why are you always so nice to everybody?
- Neden herkese karşı hep bu kadar iyisin?
- Maria always drinks milk at breakfast.
- Maria kahvaltıda hep süt içer.
- I always said no.
- Ben hep hayır dedim.
- We always fight over silly things.
- Hep aptalca şeyler yüzünden kavga ediyoruz.
- The teacher taught us that we should always do our best.
- Öğretmen bize hep en iyisini yapmamız gerektiğini öğretti.
- Why are you always defending Tom?
- Neden hep Tom'u savunuyorsun?
- I wish Tom wouldn't always be late.
- Keşke Tom hep geç kalmasa.
- I've always distrusted him.
- Ona hep güvenmedim.
- Why does Tom always have money problems?
- Neden Tom'un hep para sorunu var?
- I've always had a problem with the way Tom behaves.
- Tom'un davranışlarıyla ilgili hep bir sorunum olmuştur.
- We always eat dinner at home.
- Akşam yemeklerini hep evde yeriz.
- You're always anticipating trouble.
- Hep sorun bekliyorsun.
- Tom always seems to be wrong.
- Tom hep hatalı gibi görünüyor.
- Why do you always bring that up?
- Neden hep bu konuyu açıyorsun?
- I always knew that one day this would happen.
- Bir gün bunun olacağını hep biliyordum.
- Tom had always wanted to live by the sea.
- Tom hep deniz kenarında yaşamak istemişti.
- Tom is always smiling.
- Tom hep gülümser.
- Tom always wears shades.
- Tom hep güneş gözlüğü takar.
- Tom always does that.
- Tom bunu hep yapar.
- Tom and I are always busy.
- Tom ve ben hep meşgulüz.
- I always thought that a heart attack was nature's way of telling you you're going to die.
- Kalp krizlerinin doğanın size öleceğinizi söyleme şekli olduğunu hep düşünürdüm.
- That's what I'm always telling Tom.
- Tom'a ben hep bunu söylüyorum.
- This old car is always broken.
- Bu eski araba hep bozulur.
- I've always wanted to be a professional basketball player.
- Ben hep profesyonel bir basketbol oyuncusu olmak istedim.
- Tom is always great.
- Tom hep harika.
- You always shout when you are angry, don't you?
- Sen sinirlendiğinde hep bağırırsın, değil mi?
- I've always been there for you.
- Senin için hep orada oldum.
- You always criticise me.
- Beni hep eleştiriyorsun.
- Why is Tom always late?
- Tom neden hep geç kalıyor?
- You're always saying that.
- Hep bunu söylüyorsun.
- Why is your immediate reaction always so negative?
- Neden ilk tepkiniz hep olumsuz oluyor?
- My students are always studying.
- Öğrencilerim hep ders çalışıyor.
- Why are you two always fighting?
- Neden siz ikiniz hep kavga ediyorsunuz?
- I always have rice for lunch.
- Öğle yemeğinde hep pilav yerim.
- I always knew that you could do that.
- Bunu yapabileceğini hep biliyordum.
- Why are you always talking about Tom?
- Neden hep Tom hakkında konuşuyorsun?
- I'm always losing my keys.
- Anahtarlarımı hep kaybediyorum.
- Why do you always talk about Tatoeba?
- Neden hep Tatoeba hakkında konuşuyorsunuz?
- Why are you always so nice to me?
- Neden bana karşı hep bu kadar iyisiniz?
- Tom is always doing things like that.
- Tom hep böyle şeyler yapar.
- Tom is always breaking things.
- Tom hep bir şeyleri kırıyor.
- People always want to blame someone else for all their problems.
- İnsanlar tüm sorunları için hep başkalarını suçlamak isterler.
- I always want to sleep after dinner.
- Akşam yemeğinden sonra hep uyumak isterim.
- Tom always looks busy.
- Tom hep meşgul görünüyor.
- I always do that when I'm in Boston.
- Boston'dayken bunu hep yaparım.
- I've always wanted to go to Australia.
- Ben hep Avustralya'ya gitmek istedim.
- We always take it easy on Sundays.
- Pazar günleri hep ense yaparız.
- Tom always does that for Mary.
- Tom bunu hep Mary için yapar.
- Mary always travels with her small black suitcase.
- Mary hep küçük siyah bavuluyla yolculuk eder.
- I've always wanted to meet you.
- Hep seninle tanışmak istemiştim.
- He always bowed when he greeted someone.
- Biriyle selamlaştığında hep eğilirdi.
- Tom and Mary even always wear the same color clothes.
- Hatta Tom ve Mary hep aynı renk kıyafetler giyerler.
- I always wanted to do this.
- Bunu hep yapmak istemiştim.
- Mary always yells when she's angry.
- Mary sinirlendiğinde hep bağırır.
- I've always been on my own.
- Ben hep kendi başımaydım.
- We always want what we don't have.
- Hep sahip olmadığımız şeyleri isteriz.
- You always take the lion's share!
- Aslan payını hep sen alıyorsun!
- I've always wanted to try that.
- Bunu hep denemek istemişimdir.
- I've always wanted to wear a tux.
- Ben hep smokin giymek istedim.
- I always wanted to be rich and famous.
- Hep zengin ve ünlü olmak istedim.
- You will always remember me.
- Sen beni hep hatırlayacaksın.
- Political systems change, but people always stay the same.
- Siyasi sistemler değişir, ama insanlar hep aynı kalır.
- I always knew Tom would succeed.
- Tom'un başarılı olacağını hep biliyordum.
- I always wanted to say that.
- Hep bunu söylemek istemişimdir.
- Is this the Tom you're always talking about?
- Hep bahsettiğin Tom bu mu?
- My team is always losing.
- Takımım hep kaybediyor.
- I always wonder what happened to him.
- Ona ne olduğunu hep merak etmişimdir.
- I always lock my room.
- Odamı hep kilitlerim.
- You always repeat the same thing.
- Hep aynı şeyi tekrarlıyorsun.
- Always watch your back.
- Hep arkana dikkat et.
- When I was young, people always told me I was ugly.
- Gençken insanlar bana hep çirkin olduğumu söylerdi.
- I would always go swimming in the sea when I was little.
- Küçükken hep denizde yüzmeye giderdim.
- What if you were able to buy the house you've always dreamed of?
- Ya hep hayalini kurduğun evi alabilseydin?
- I've always been on my own.
- Ben hep tek başımaydım.
- Tom always thinks about food.
- Tom hep yemek düşünür.
- You were always there and I never knew.
- Sen hep oradaydın ve ben hiç bilmiyordum.
- You're like a dog if you always expect reward from others.
- Eğer ödülü hep başkalarından bekliyorsanız bir köpek gibisiniz demektir.
- You always forget my name.
- Adımı hep unutuyorsun.
- Tom always leaves for school too late.
- Tom okula hep çok geç gider.
- He always sings while having a shower.
- Duş alırken hep şarkı söyler.
- My parents always compare me to my older brother.
- Ailem beni hep ağabeyimle kıyaslar.
- Tom said that's what he always wanted.
- Tom hep bunu istediğini söyledi.
- I've always known it.
- Bunu hep biliyordum.
- Sami always wondered about that.
- Sami bunu hep merak etmişti.
- I always do that by myself.
- Bunu hep tek başıma yaparım.
- You always say the same thing.
- Hep aynı şeyi söylüyorsun.
- Tom is always hungry, isn't he?
- Tom hep açtır, değil mi?
- I've always been impressed by how well you speak French.
- Fransızcayı bu kadar iyi konuşmandan hep etkilenmişimdir.
- Good boys always tell the truth.
- İyi oğlanlar hep doğruyu söylerler.
- I always liked soccer.
- Futbolu hep sevmişimdir.
- This girl is always smiling, but she's not happy.
- Kız hep gülümsüyor ama mutlu değil.
- I've always wanted to ask you something.
- Sana hep bir şey sormak istemiştim.
- I think I'll always love you.
- Sanırım seni hep seveceğim.
- I've always loved you, Tom.
- Seni hep sevdim, Tom.
- Tom has always been very nice to me.
- Tom bana karşı hep çok nazik olmuştur.
- I've always known that someday Tom would leave us.
- Tom'un bir gün bizi terk edeceğini hep biliyordum.
- Tom always helps me when I need help.
- Yardıma ihtiyacım olduğunda Tom bana hep yardım eder.
- Why are you always getting in trouble?
- Neden senin hep başın belaya giriyor?
- He is always preparing.
- O hep hazırlanıyor.
- I always wash my clothes on week ends.
- Giysilerimi hep hafta sonları yıkarım.
- Tom often says he won't be late, but he always is.
- Tom sık sık geç kalmayacağını söyler ama hep geç kalır.
- I always said that Croatia is the country of marvels.
- Hırvatistan'ın mucizeler ülkesi olduğunu hep söylerim.
- I always obeyed the rules.
- Ben hep kurallara uydum.
- I've always wanted to kiss you.
- Seni hep öpmek istemişimdir.
- Tom always does that with me.
- Tom bunu hep benimle yapar.
- Tom always encouraged me.
- Tom beni hep cesaretlendirdi.
- People always disappoint you.
- İnsanlar seni hep hayal kırıklığına uğratır.
- Have you always given up so easily?
- Hep bu kadar kolay mı pes edersin?
- People are always telling me to do that.
- İnsanlar hep bana onu yapmamı söylüyor.
- Why are Tom and I always the ones who have to suffer?
- Neden hep Tom ve ben acı çekmek zorundayız?
- Tom is always making fun of me.
- Tom hep benimle dalga geçer.
- I always brush my teeth after eating sweets.
- Tatlı yedikten sonra hep dişlerimi fırçalarım.
- I always wear a tie to work.
- İşe giderken hep kravat giyerim.
- I'm always on time for appointments.
- Randevulara hep zamanında giderim.
- I'm always broke by the end of the month.
- Ay sonuna kadar hep meteliksiz kalmış olurum.
- Tom isn't always busy, is he?
- Tom hep meşgul değil, değil mi?
- Alive or dead, I'll always love you.
- Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.
- This picture always reminds me of my hometown.
- Bu resim bana hep memleketimi hatırlatıyor.
- They always shout when they are angry.
- Onlar kızgın olduklarında hep bağırırlar.
- They were always late.
- Hep geç kalırlardı.
- He is an honest man and will always remain so.
- O dürüst bir adamdır ve hep öyle kalacaktır.
- I always thought Tom was raised by wolves.
- Ben hep Tom'un kurtlar tarafından büyütüldüğünü düşündüm.
- I've always been a salesman.
- Ben hep bir satış elemanıydım.
- Sami has always been like that.
- Sami hep böyleydi.
- That's what you always say.
- Hep böyle diyorsun.
- Do you have a sunburn, or are you always this hot?
- Güneş yanığın mı var, yoksa hep böyle sıcak mısın?
- Tom always says the same thing.
- Tom hep aynı şeyi söyler.
- I always wondered what was in your attic.
- Tavan arasında ne olduğunu hep merak ettim.
- He's always complaining.
- Hep şikayet eder.
- I finally have enough money to buy the kind of car I've always wanted.
- Sonunda hep istediğim arabayı alacak kadar param oldu.
- Tom said that Mary always does that.
- Tom, Mary'nin bunu hep yaptığını söyledi.
- I always feel like sleeping because I'm pregnant.
- Hamile olduğum için hep uyuyor gibi hissediyorum.
- Tom and Mary have always been friends.
- Tom ve Mary hep arkadaştı.
- Why is your first reaction to anything always negative?
- Neden her şeye verdiğin ilk tepki hep olumsuz oluyor?
- Why do you always arrive so late?
- Neden hep bu kadar geç geliyorsun?
- Nobody believed Kevin because he always makes up stories.
- Kimse Kevin'a inanmadı çünkü o hep hikayeler uydurur.
- We always treated you well.
- Sana hep iyi davrandık.
- I always wanted to learn toki pona.
- Hep toki pona öğrenmek istemişimdir.
- Why do you guys always fight?
- Neden hep dövüşüyorsunuz?
- I finally have enough money to buy the kind of car I've always wanted.
- Sonunda hep istediğim araba türünü satın almak için yeterli param var.
- Why do you always take his side?
- Neden hep onun tarafını tutuyorsun?
- These kids are always restless.
- Bu çocuklar hep huzursuz.
- Why is Tom always so pessimistic?
- Tom neden hep bu kadar kötümser?
- Why do I always get up at this time?
- Neden hep bu saatte kalkıyorum?
- I've always wanted to visit another planet.
- Hep başka bir gezegeni ziyaret etmek istemişimdir.
- She is always busy.
- O hep meşgul.
- She always got out of washing-up.
- Bulaşık yıkamaktan hep kaçardı.
- When I was a child, I was always drinking milk.
- Çocukken hep süt içiyordum.
- Tom always wanted to join the air force.
- Tom hep hava kuvvetlerine katılmak isterdi.
- You always reserve the same room.
- Hep aynı odayı rezerve ediyorsun.
- I always just took it for granted.
- Bunu hep hafife aldım.
- She's always late.
- Hep geç kalıyor.
- I always wanted to be a writer.
- Hep yazar olmak istemişimdir.
- Tom is always saying that.
- Tom hep bunu söylüyor.
- Tom has always been alone.
- Tom hep yalnızdı.
- I've always liked those people.
- O insanları hep sevmişimdir.
- Why am I always the one who has to suffer?
- Neden hep acı çeken ben oluyorum?
- I always forget people's names.
- İnsanların isimlerini hep unuturum.
- Tom always walks to school when it isn't raining.
- Tom yağmur yağmadığı zamanlarda okula hep yürüyerek gider.
- Tom's friends are always on their phones.
- Tom'un arkadaşları hep telefonla konuşuyor.
- Have you always wanted to be a police officer?
- Hep polis olmak istedin mi?
- Why are you always so evil?
- Neden hep bu kadar kötüsün?
- Why do you always arrive late?
- Neden hep geç geliyorsun?
- He always thinks he's right.
- O hep haklı olduğunu düşünür.
- Layla was always helping Sami.
- Layla hep Sami'ye yardım ederdi.
- Tom is always saying that.
- Tom onu hep söylüyor.
- Apart from on rainy days, I always ride my bike to work.
- Yağmurlu günler dışında işe hep bisikletle giderim.
- I always wear a helmet when I ride my motorcycle.
- Motosikletimi sürerken hep kask takarım.
- I always told Tom the truth.
- Tom'a hep doğruyu söyledim.
- I've always hated the dark.
- Karanlıktan hep nefret ettim.
- Why do I always have to put up with these things?
- Neden hep bu şeylere katlanmak zorundayım?
- I always eat breakfast cereal without sugar.
- Kahvaltılık gevreği hep şekersiz yerim.
- I'm always looking at you.
- Hep sana bakıyorum.
- Whatever happens, we'll always be friends.
- Ne olursa olsun, hep arkadaş kalacağız.
- My mother always says she's going to visit me soon.
- Annem hep, yakında beni ziyaret edeceğini söyler.
- She always turns a deaf ear to my advice.
- Tavsiyelerime hep kulak tıkadı.
- You always seem to be watching TV.
- Hep televizyon izliyor gibisin.
- Is he always like this?
- Hep böyle midir?
- You've always underestimated Tom.
- Tom'u hep hafife aldın.
- I don't like this teacher; he always ignores my questions.
- Bu öğretmeni sevmiyorum; sorularımı hep görmezden geliyor.
- It's always someone else's fault.
- Hep başkasının suçu.
- I always cry when I see this picture.
- Bu resmi gördüğümde hep ağlarım.
- Why are you always the one deciding everything for us?
- Neden bizim için her şeye karar veren hep sen oluyorsun?
- I've always loved learning languages.
- Dil öğrenmeyi hep sevdim.
- I have always kept my promises.
- Verdiğim sözleri hep tuttum.
- Fadil has always wanted more.
- Fadıl hep daha fazlasını istemiştir.
- I always put off doing my homework and get into trouble.
- Ödevlerimi yapmayı hep erteliyorum ve başıma iş açılıyor.
- I've always wanted a dog.
- Hep bir köpeğim olsun istemişimdir.
- I always wear a hat in the summer.
- Yazları hep şapka takarım.
- Tom is always being a nuisance.
- Tom hep başa bela oluyor.
- I always confuse which side is port and which starboard.
- Hangi tarafın iskele, hangi tarafın sancak olduğunu hep karıştırırım.
- I've always loved plants.
- Bitkileri hep sevmişimdir.
- Whenever I see you, I always think of my younger brother.
- Ne zaman seni görsem, aklıma hep küçük kardeşim geliyor.
- I always drive at a moderate speed.
- Hep makul bir hızda sürerim.
- Tom always looks sleepy.
- Tom hep uykulu görünür.
- Tom always does that when he's in Boston.
- Tom Boston'dayken bunu hep yapar.
- Tom always pays for dinner whenever we go out together.
- Ne zaman birlikte dışarı çıksak akşam yemeğini hep Tom öder.
- I've always remembered that.
- Ben hep onu hatırlarım.
- I've always wanted to jam with Tom.
- Ben hep Tom'la doğaçlama yapmak istemişimdir.
- I always think about that.
- Hep bunu düşünüyorum.
- I always drink a glass of milk before going to sleep.
- Uyumadan önce hep bir bardak süt içerim.
- You were always a little strange.
- Sen hep biraz gariptin.
- We always shout when we are angry.
- Öfkelendiğimizde hep bağırırız.
- As a child I was always very excited the day before a school trip and couldn't sleep.
- Çocukken okul gezilerinden bir gün önce hep çok heyecanlanırdım ve uyuyamazdım.
- Do you always sing this song in this key?
- Bu şarkıyı hep bu tonda mı söylersin?
- I always read books out loud before sleeping.
- Uyumadan önce hep yüksek sesle kitap okurum.
- You always shout when you are angry, don't you?
- Kızdığın zaman hep bağırırsın, değil mi?
- He always brought problems to his classmates.
- Sınıf arkadaşlarına hep sorun çıkarırdı.
- Why are you always so grumpy?
- Sen neden hep böyle huysuzsun?
- I'm always happy to see you.
- Seni görmekten hep mutluluk duyarım.
- You're always smiling.
- Hep gülümsüyorsun.
- He always swims with the current.
- O hep akıntıyla yüzer.
- Tom says Mary always eats lunch at noon.
- Tom, Mary'nin öğle yemeğini hep öğlen yediğini söyledi.
- Why do you always do that that way?
- Neden hep böyle yapıyorsun?
- I always feel blue on Mondays.
- Pazartesi günleri kendimi hep hüzünlü hissederim.
- I always have trouble sleeping the night before a big concert.
- Büyük bir konserden önceki gece uyumakta hep zorlanırım.
- I always liked her.
- Ondan hep hoşlandım.
- Why do I always have to do all the work around here?
- Neden buradaki bütün işleri hep ben yapmak zorundayım?
- I always wanted to hear that piece.
- Hep o parçayı dinlemek istedim.
- Why do you always bring that up?
- Neden hep bunu gündeme getiriyorsun?
- Tom always seems to be tired.
- Tom hep yorgun görünüyor.
- Is Tom always like this?
- Tom hep böyle midir?
- They always go skiing in winter.
- Kışın hep kayak yapmaya giderler.
- I always do that when I'm nervous.
- Gergin olduğumda bunu hep yaparım.
- Tom always does this.
- Tom bunu hep yapar.
- Tom always does that in the evening.
- Tom bunu hep akşamları yapar.
- I've always liked playing football.
- Futbol oynamayı hep sevmişimdir.
- People are always dying.
- İnsanlar hep ölüyor.
- Tom's wife always stays home with the kids.
- Tom'un karısı çocuklarla hep evde kalır.
- Tom has always been faithful to Mary.
- Tom, Mary'ye hep sadık kaldı.
- You two were always so cute together.
- Siz ikiniz birlikte hep çok sevimliydiniz.
- That's what my dad always said.
- Babam hep böyle derdi.
- Why are you always so secretive?
- Neden hep bu kadar ketumsun?
- She always comforted herself with music when she was lonely.
- Yalnız kaldığında kendini hep müzikle rahatlatırdı.
- That's what I've always said.
- Ben de hep öyle derdim.
- Tom always wears the same hat.
- Tom hep aynı şapkayı takar.
- Tom has always been nice to me.
- Tom bana hep iyi davrandı.
- I've always remembered that.
- Bunu hep hatırladım.
- I've always wanted to see Boston.
- Hep Boston'u görmek istemişimdir.
- When I was a college student, I always pulled all-nighters before tests.
- Üniversite öğrencisiyken, sınavlardan önce hep sabahlardım.
- Heroes always arrive late.
- Kahramanlar hep geç gelir.
- I've always dreamed of going to Australia.
- Ben hep Avustralya'ya gitmeyi hayal ettim.
- I always do the dishes.
- Ben hep bulaşıkları yıkarım.
- I've always liked football.
- Futbolu hep sevdim.
- I seem to always have headaches.
- Hep başım ağrıyor gibi.
- I've always wanted to own a sports car.
- Hep bir spor arabam olsun istemişimdir.
- I always say that.
- Bunu hep söylerim.
- Tom's car is always dirty.
- Tom'un arabası hep kirli.
- I've always wanted to write a children's book.
- Hep bir çocuk kitabı yazmak istemişimdir.
- I wonder why John is always late for school.
- John'un neden okula hep geç kaldığını merak ediyorum.
- You're always playing computer games.
- Hep bilgisayar oyunları oynuyorsun.
- I always thought that was weird.
- Hep tuhaf olduğunu düşünmüşümdür.
- If you don't like each other, why do you always hang out together?
- Eğer birbirinizi sevmiyorsanız, neden hep birlikte takılıyorsunuz?
- I always knew Tom was no good.
- Tom'un iyi biri olmadığını hep biliyordum.
- Bad things always happen to Tom.
- Tom'un başına hep kötü şeyler gelir.
- Tom always goes fishing by himself.
- Tom balığa hep tek başına gider.
- You've always liked Tom, haven't you?
- Tom'dan hep hoşlandın, değil mi?
- I always liked him.
- Ondan hep hoşlandım.
- Mary always dreamed of meeting a tall, dark, and handsome man.
- Mary hep uzun boylu, esmer ve yakışıklı bir adamla tanışmayı hayal ederdi.
- He always makes fun of her because of her dialect.
- Onunla şivesi yüzünden hep alay ediyor.
- We always take it easy on Sundays.
- Pazar günleri hep rahat takılırız.
- Tom's mother always told him he should eat more vegetables.
- Tom'un annesi ona hep daha fazla sebze yemesi gerektiğini söylerdi.
- I always thought Tom was a Canadian.
- Tom'un hep Kanadalı olduğunu düşünmüştüm.
- I've always thought that.
- Bunu hep düşünmüşümdür.
- The truth is I've always liked Boston.
- Gerçek şu ki Boston'u hep sevmişimdir.
- You always seem to be tired.
- Hep yorgun görünüyorsun.
- I always leave my bicycle filthy.
- Bisikletimi hep kirli bırakırım.
- Dan will always be here.
- Dan hep burada olacak.
- I always catch colds in the winter.
- Kışın hep soğuk algınlığına yakalanırım.
- This song always reminds me of my school days.
- Bu şarkı bana hep okul günlerimi hatırlatıyor.
- Do you always have coffee with your breakfast?
- Kahvaltının yanında hep kahve mi içersin?
- The song always reminds me of my childhood.
- Bu şarkı bana hep çocukluğumu hatırlatıyor.
- I have always wanted to live in Rome.
- Ben de hep Roma'da yaşamak istemişimdir.
- I've always wondered what it'd be like to have siblings.
- Hep kardeş sahibi olmanın nasıl bir şey olduğunu merak etmişimdir.
- Tom says Mary has always lived in Boston.
- Tom, Mary'nin hep Boston'da yaşadığını söylüyor.
- I always pay the rent on time.
- Kirayı hep zamanında öderim.
- Why do you always take Tom's side?
- Neden hep Tom'un tarafını tutuyorsun?
- Tom thinks I'm always putting myself in danger.
- Tom kendimi hep tehlikeye attığımı düşünüyor.
- People will always be unhappy.
- İnsanlar hep mutsuz olacak.
- Tom and I've always been friends.
- Tom ve ben hep arkadaştık.
- The scene is always the same.
- Sahne hep aynı.
- Tom is always blaming things on me.
- Tom hep beni suçluyor.
- When I was a young girl, I always wanted to live underwater.
- Genç bir kızken hep su altında yaşamak isterdim.
- I've always had that problem.
- Ben hep o problemi yaşamıştım.
- We always help each other out.
- Birbirimize hep yardım ederiz.
- I am disturbing Mary because she always disturbs me.
- Mary'yi rahatsız ediyorum çünkü o beni hep rahatsız ediyor.
- It's always hard to say goodbye.
- Elveda demek hep zordur.
- I always was inspired by Tom.
- Ben hep Tom'dan esinlendim.
- It always happens this way.
- Hep böyle olur.
- Tom and Mary were always fighting when they were younger.
- Tom ve Mary gençken hep kavga ederlerdi.
- I'm the one who always causes problems.
- Hep soruna neden olan kişi benim.
- I always thought it was weird.
- Hep garip olduğunu düşünmüştüm.
- Tom always works alone.
- Tom hep tek başına çalışır.
- I've always known this would happen eventually.
- Bunun eninde sonunda olacağını hep biliyordum.
- We'll always remember that.
- Bunu hep hatırlayacağız.
- Were you always this strange?
- Hep böyle tuhaf mıydın?
- I always liked Tom better.
- Tom'u hep daha çok sevmişimdir.
- I've always wanted to do it.
- Bunu hep yapmak istemişimdir.
- Why are they always fighting?
- Neden onlar hep kavga ediyor?
- You always tell me that.
- Bana hep bunu söylüyorsun.
- Why are people always so cynical?
- İnsanlar neden hep bu kadar alaycı?
- He's always clowning in class.
- Sınıfta hep palyaçoluk yapıyor.
- My feet are always cold.
- Ayaklarım hep soğuk.
- We always spend our vacation by the sea.
- Tatilimizi hep deniz kenarında geçiririz.
- Tom always remained poor.
- Tom hep yoksul kaldı.
- I've always thought you were from Australia.
- Senin hep Avustralyalı olduğunu düşünmüştüm.
- Tom is always looking at you.
- Tom hep sana bakıyor.
- Tom told me that Mary was always late.
- Tom bana Mary'nin hep geç kaldığını söyledi.
- Tom always sits in the back.
- Tom hep arkada oturur.
- He is always laughing.
- O hep güler.
- My kid is shy around strangers and always hides behind me.
- Çocuğum yabancıların yanında utangaçtır ve hep arkama saklanır.
- Memories of the accident are always with me.
- Kazanın anıları hep benimle.
- He always kept his promises.
- Verdiği sözleri hep tutardı.
- Tom always speaks French to me.
- Tom benimle hep Fransızca konuşur.
- Do you always wear a tie to work?
- İşe giderken hep kravat takar mısın?
- I used to always walk to school.
- Ben hep okula yürürdüm.
- It's always raining.
- Hep yağmur yağıyor.
- I always get nervous in her presence.
- Onun yanında hep gergin olurum.
- They're always laughing.
- Hep gülüyorlar.
- I've always lived in Boston.
- Ben hep Boston'da yaşıyorum.
- I always go to work by bus.
- İşe hep otobüsle giderim.
- She always believes me.
- Bana hep inanır.
- He always finds fault with her.
- Onda hep kusur buluyor.
- I'm always suspicious of men like him.
- Onun gibi adamlardan hep şüphelenmişimdir.
- Tom is always so nice to me.
- Tom bana hep çok iyi davranır.
- I'm always home at night.
- Ben hep geceleri evdeyim.
- I always wanted to go there.
- Hep oraya gitmek istemişimdir.
- Is she always like that?
- Hep böyle midir?
- He always wanted to join the air force.
- Hep havacı olmak istiyordu.
- Tom always hums that tune when he's washing dishes.
- Tom bulaşık yıkarken hep bu melodiyi mırıldanır.
- The Jacksons are always home on Mondays.
- Jackson'lar pazartesi günleri hep evde olurlar.
- Tom always speaks French.
- Tom hep Fransızca konuşur.
- I'm always here.
- Ben hep buradayım.
- Tom and Mary are always hungry.
- Tom ve Mary hep açtır.
- Tom always pays his rent on time.
- Tom kirasını hep zamanında öder.
- We always play tennis on Saturday morning.
- Cumartesi sabahları hep tenis oynarız.
- I had always wanted a son.
- Ben hep bir erkek çocuk istemiştim.
- I've always been interested by politics.
- Hep siyasetle ilgilenmişimdir.
- You always underestimate people.
- İnsanları hep küçümsüyorsun.
- I always get lost.
- Ben hep kaybolurum.
- He is always speaking to her in whisper.
- Onunla hep fısıltıyla konuşuyor.
- When I was a young girl, I always wanted to live underwater.
- Ben genç bir kızken hep sualtında yaşamak istedim.
- Tom always drinks tea in the morning.
- Tom sabahları hep çay içer.
- I'm always eager.
- Ben hep hevesliyim.
- Why do people always say that?
- Neden insanlar hep böyle söylüyor?
- She always finds fault in everything.
- O hep her şeyde hata bulur.
- Layla always dressed to impress.
- Leyla hep etkilemek için giyiniyordu.
- She always speaks English.
- O hep İngilizce konuşur.
- He always does this.
- Bunu hep yapar.
- I'll always be here to help you.
- Sana yardım etmek için hep burada olacağım.
- Does Tom always behave like that?
- Tom hep böyle mi davranır?
- No matter what I do, Tom always complains.
- Ne yaparsam yapayım, Tom hep şikayet eder.
- I have always wanted to live in Rome.
- Roma'da yaşamayı hep istemişimdir.
- I always thought that Tom would become a teacher.
- Ben hep Tom'un öğretmen olacağını düşünmüştüm.
- Tom always gets nervous just before he goes on stage.
- Tom sahneye çıkmadan hemen önce hep gergin olur.
- Why are you always so mean to Tom?
- Neden Tom'a hep kötü davranıyorsun?
- Why do you always avoid that topic?
- Neden bu konudan hep kaçıyorsun?
- People always ask me that.
- İnsanlar bana hep bunu soruyor.
- Why do you guys always ask me that?
- Neden siz beyler bana hep onu soruyorsunuz?
- I've always been nice to Tom.
- Tom'a hep iyi davranmışımdır.
- Tom and Mary always talk to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle hep Fransızca konuşurlar.
- You're always wasting your money.
- Paranı hep boşa harcıyorsun.
- The Italians always drink wine.
- İtalyanlar hep şarap içerler.
- You're always around.
- Sen hep buralardasın.
- Something always happens.
- Hep bir şeyler oluyor.
- Why are you always so rude to Tom?
- Neden Tom'a karşı hep bu kadar kabasın?
- Do you always listen to my phone calls?
- Hep benim telefon konuşmalarımı mı dinliyorsun?
- He always connects to his childhood in his books.
- Kitaplarında hep çocukluğuyla bağlantı kurar.
- I always wondered what that noise was.
- O sesin ne olduğunu hep merak ettim.
- Beginners always have trouble doing this.
- Yeni başlayanlar bunu yapmakta hep zorlanır.
- You are always wrong.
- Hep hatalısın.
- You've always had problems with Tom.
- Tom'la hep sorun yaşadın.
- I don't like cars, so I always ride a bike.
- Arabaları sevmiyorum, o yüzden hep bisiklete biniyorum.
- I'm always bored on Monday evenings.
- Ben pazartesi akşamları hep sıkkınımdır.
- I always arrived late.
- Ben hep gecikmişimdir.
- You always repeat the same thing.
- Sen hep aynı şeyi tekrarlıyorsun.
- He always treats me like a child.
- Bana hep çocukmuşum gibi davranır.
- I’ve always wanted to have a pet squirrel.
- Ben de hep evcil bir sincabım olsun istemişimdir.
- Why does your mother always wear sunglasses?
- Annen neden hep güneş gözlüğü takıyor?
- Tom always flies economy class to save money.
- Tom tasarruf etmek için hep ekonomi sınıfında uçar.
- It's always been like this.
- Bu hep böyle olagelmiştir.
- I'm always bored on Monday evenings.
- Pazartesi akşamları hep sıkılırım.
- You will always remember me.
- Beni hep hatırlayacaksın.
- Why do you always wear that hat?
- Neden hep o şapkayı takıyorsun?
- I'm always hungry.
- Ben hep açım.
- I'm always busy on Mondays.
- Pazartesileri hep meşgulüm.
- You always leave your bikes filthy.
- Bisikletlerini hep kirli bırakıyorsun.
- We always eat breakfast in the kitchen.
- Kahvaltıyı hep mutfakta yaparız.
- Tom has always wanted to do that.
- Tom hep bunu yapmak istemiştir.
- I've always done it that way.
- Ben hep böyle yaptım.
- He always asks the same question.
- Hep aynı soruyu sorar.
- My house always shakes when a truck goes by.
- Bir kamyon geçtiğinde evim hep sallanır.
- Why do I always need to struggle with such problems?
- Neden hep böyle sorunlarla boğuşmak zorundayım?
- Tom is always home on Monday.
- Tom pazartesi günleri hep evde olur.
- Her father always comes home late.
- Babası eve hep geç gelir.
- Tom is always free in the afternoon.
- Tom öğleden sonra hep boştur.
- I've always had a problem doing that.
- Bunu yapmakta hep sorun yaşadım.
- Tom always looked busy, but never was.
- Tom hep meşgul görünürdü ama hiç meşgul olmazdı.
- Sami has always wanted more.
- Sami hep daha fazlasını istedi.
- Tom always wanted to be a doctor.
- Tom hep doktor olmak isterdi.
- Tom was always working.
- Tom hep çalışırdı.
- You're always nagging me.
- Hep başımın etini yiyorsun.
- When women are together, they always laugh.
- Kadınlar birlikteyken hep gülerler.
- You'll always be remembered.
- Hep hatırlanacaksın.
- My father always discusses his problems with my mother.
- Babam, sorunlarını hep annemle tartışır.
- Sad movies always make me cry.
- Hüzünlü filmler beni hep ağlatır.
- Do you always have to be so dramatic?
- Hep bu kadar dramatik olmak zorunda mısın?
- I've always thought you were from Boston.
- Hep Boston'dan olduğunu düşünmüştüm.
- Why are you always so serious?
- Neden hep çok ciddisiniz?
- I'll always remember the first time I saw her.
- Onu gördüğüm ilk zamanı hep hatırlayacağım.
- The first days are always hard.
- İlk günler hep zordur.
- I always wanted to go into show business.
- Hep gösteri dünyasına girmek istedim.
- Tom is always reading.
- Tom hep kitap okuyor.
- I've always wanted a child.
- Hep bir çocuğum olsun istemişimdir.
- The Russians copy the French ways, but always fifty years later.
- Ruslar Fransız yöntemlerini taklit ediyor, ama hep elli yıl sonra.
- On Mondays, he's always at home.
- Pazartesi günleri hep evde olur.
- I'm always bored with films that have little action.
- Aksiyonu az olan filmlerden hep sıkılırım.
- You're always in Boston.
- Sen hep Boston'dasın.
- I'm always working.
- Ben hep çalışıyorum.
- I always leave my umbrella on the train.
- Şemsiyemi hep trende bırakırım.
- He always eats breakfast here.
- Kahvaltısını hep burada yapar.
- Bad things always happen to Tom.
- Kötü şeyler hep Tom'un başına geliyor.
- He always told me the truth.
- Bana hep doğruyu söylerdi.
- Tom always asks the same three questions.
- Tom hep aynı üç soruyu sorar.
- Tom's farts always smell like potatoes.
- Tom'un osuruğu hep patates gibi kokar.
- These things always remain the same.
- Bu şeyler hep aynı kalır.
- He always cries when he is drunk.
- Sarhoşken hep ağlar.
- He always wanted to go to L.A.
- Hep Los Angeles'a gitmek isterdi.
- I'm always at home on Mondays.
- Pazartesi günleri hep evdeyim.
- He always shouts when he is angry.
- Kızdığında hep bağırır.
- He always makes cynical remarks to me.
- Bana hep alaycı sözler söyler.
- From that time on, she always waited on him.
- O zamandan beri, hep ona eşlik etti.
- We'll always be here.
- Biz hep burada olacağız.
- They're always there.
- Hep oradalar.
- I always knew this could happen.
- Bunun olabileceğini hep biliyordum.
- Tom always lies to me.
- Tom bana hep yalan söyler.
- You're always doing that.
- Hep onu yapıyorsun.
- I wish I wasn't always so busy.
- Keşke hep bu kadar meşgul olmasaydım.
- He always puts his arm around me.
- Kolunu hep bana doluyor.
- The dog always barks at me.
- Köpek, bana hep havlıyor.
- Doesn't love always begin that way?
- Aşk hep böyle başlamaz mı?
- I had always wanted a son.
- Hep bir oğlum olsun istemiştim.
- I've always wanted to read that book.
- Hep o kitabı okumak istemişimdir.
- I always drink a glass of milk before going to bed.
- Yatmadan önce hep bir bardak süt içerim.
- That's what my mom always says.
- Annem hep böyle der.
- The problem with the neighbor's kids is that they're always noisy late at night.
- Komşunun çocuklarıyla ilgili sorun, gece geç saatlerde hep gürültü yapmaları.
- One thing I don't like about Tom is that he's always late.
- Tom'un sevmediğim bir yanı da hep geç kalması.
- At home, he always read lying down.
- Evdeyken hep yatarak okurdu.
- Why do you guys always fight?
- Neden siz hep kavga ediyorsunuz?
- Tom and I always quarrel.
- Tom ve ben hep kavga ederiz.
- Why is Tom always having money problems?
- Neden Tom hep para sorunları yaşıyor?
- My wife is always complaining about something.
- Karım hep bir şeylerden şikayet ediyor.
- You're always drinking alone.
- Hep yalnız içiyorsun.
- She always walks to school.
- Okula hep yürüyerek gider.
- Why are you always so restless?
- Neden hep bu kadar huzursuzsun?
- It's always interesting in Boston.
- Boston hep ilginçtir.
- Tom always seems to be wrong.
- Tom hep yanılıyor gibi görünüyor.
- I've always known that.
- Bunu hep biliyordum.
- We were always together.
- Hep beraberdik.
- That's something I've always wanted.
- Bu hep istediğim bir şeydi.
- I feel like I'm always walking on eggshells when I'm with Tom.
- Tom'la beraberken kendimi hep züccaciye dükkânındaki fil gibi hissediyorum.
- I always hitchhike.
- Ben hep otostop çekerim.
- My friend, whose dream had always been to own a country home, has just bought a nice house in a small village.
- Hayali hep bir kır evi sahibi olmak olan arkadaşım, küçük bir köyde güzel bir ev satın aldı.
- He's always late to meetings.
- Toplantılara hep geç kalır.
- That's what my mom always says.
- Annem de hep böyle der.
- You were always too easy on Tom.
- Tom'a karşı hep çok yumuşaktın.
- Tom is always grumpy in the morning.
- Tom sabahları hep huysuzdur.
- I always take the bus.
- Ben hep otobüse binerim.
- Tom always eats lunch with Mary.
- Tom öğle yemeğini hep Mary ile yer.
- Tom was always secretive.
- Tom hep sıkı ağızlıydı.
- You've always been so good to me.
- Bana karşı hep çok iyiydin.
- He always makes fun of her because of her dialect.
- Şivesi yüzünden onunla hep dalga geçiyor.
- She always cries when he is drunk.
- Tom sarhoş olduğunda hep ağlıyor.
- Tom is always broke by the end of the month.
- Tom ay sonuna kadar hep meteliksiz kalır.
- My son always interrupts me when I'm talking.
- Oğlum ben konuşurken hep sözümü kesiyor.
- He's always late for class.
- Derse hep geç kalır.
- There are always questions.
- Sorular hep vardır.
- The girl coming in at the door now is always late.
- Kapıdan giren kız artık hep geç kalıyor.
- Tom always encouraged me.
- Tom hep beni teşvik etti.
- You were always on my mind.
- Sen hep benim aklımdaydın.
- My sister always keeps her room clean.
- Kız kardeşim odasını hep temiz tutar.
- Tom always says nice things about you.
- Tom senin hakkında hep güzel şeyler söylüyor.
- I've always dated older women.
- Hep yaşlı kadınlarla çıktım.
- You always seem to be in a hurry.
- Hep aceleniz var gibi görünüyorsunuz.
- I always got up early when I was a student.
- Öğrenciyken hep erken kalkardım.
- I always wanted to help Tom.
- Ben hep Tom'a yardım etmek istedim.
- Tom always does that by himself.
- Tom bunu hep kendi başına yapar.
- Is he always like this?
- O hep böyle mi?
- He goes very often to the theater, but always by himself.
- Tiyatroya çok sık gider, ama hep tek başına.
- Tom always helps us.
- Tom bize hep yardım eder.
- I always enjoy parties.
- Partileri hep sevmişimdir.
- I always do that in the afternoon.
- Bunu hep öğleden sonra yaparım.
- Tom always does that for us.
- Tom bunu bizim için hep yapar.
- She always remembers us at holidays.
- Bayramlarda bizi hep hatırlar.
- You're always complaining!
- Hep şikayet ediyorsun!
- Of course, I always lose.
- Tabii ki, ben hep kaybederim.
- He's always kept these rules in mind.
- Bu kuralları hep aklında tuttu.
- He always cries when he is drunk.
- İçince hep nara atar.
- She always mistook the sugar for salt.
- Şekeri hep tuz sanırdı.
- Tom always makes a face when I point my camera at him.
- Kameramı ona doğrulttuğumda Tom hep suratını buruşturuyor.
- My friend always jokes when I am not in the right mood.
- Havamda olmadığım zaman arkadaşım hep espriler yapar.
- She will always be there.
- O hep orada olacak.
- She always arrives on time.
- O hep zamanında gelir.
- The discussions were always constructive.
- Tartışmalar hep yapıcıydı.
- I always meant to give this back to you.
- Bunu hep sana geri vermek istemiştim.
- That woman always cheated on her husband.
- O kadın, kocasını hep aldattı.
- Tom wondered why he always felt so tired in the morning.
- Tom sabahları neden hep yorgun hissettiğini merak ederdi.
- I always kept my promises.
- Ben hep sözlerimi tuttum.
- I'm always busy these days.
- Bugünlerde hep meşgulüm.
- I've always been generous to you.
- Sana karşı hep cömert oldum.
- I'm always home on Sunday.
- Pazar günleri hep evdeyim.
- That's what we've always used.
- Hep bunu kullandık.
- Tom is always making me angry.
- Tom beni hep kızdırıyor.
- I'm always forgetting people's names.
- İnsanların adlarını hep unuturum.
- Has Mary always been fat?
- Mary hep şişman mıydı?
- We're always cautious.
- Biz hep temkinliyiz.
- I've always hated the cold.
- Soğuktan hep nefret etmişimdir.
- She always forgets my telephone number.
- Telefon numaramı hep unutuyor.
- I always wonder what happened to Tom.
- Tom'a ne olduğunu hep merak etmişimdir.
- Tom always speaks French to Mary.
- Tom, Mary ile hep Fransızca konuşur.
- You're always on vacation.
- Sen hep tatildesin.
- Tom was always one step ahead of me.
- Tom hep benden bir adım öndeydi.
- I love you and always will love you.
- Seni seviyorum ve hep seveceğim.
- I always knew I was adopted.
- Evlatlık olduğumu hep biliyordum.
- I always eat something before going to school.
- Okula gitmeden önce hep bir şeyler yerim.
- I've always been this way.
- Ben hep böyleydim.
- She's always busy on weekdays.
- Hafta içi hep meşguldür.
- I've always trusted them.
- Onlara hep güvendim.
- I always knew that was what you wanted.
- İstediğinin bu olduğunu hep biliyordum.
- I always thought that Tom was a bit strange.
- Tom'un hep biraz tuhaf olduğunu düşünmüşümdür.
- Tom is always speaking French.
- Tom hep Fransızca konuşuyor.
- Tom is always staring at me.
- Tom hep bana bakıyor.
- I always dreamed of having many children.
- Hep çok çocuk sahibi olmayı hayal ederdim.
- Tom always surprises me.
- Tom beni hep şaşırtır.
- They were always together.
- Hep birlikteydiler.
- Tom always wears a suit to work.
- Tom işe giderken hep takım elbise giyiyor.
- I've always wanted to adopt a puppy.
- Hep bir köpek yavrusu evlat edinmek istemişimdir.
- I've always loved your work.
- Çalışmalarını hep sevmişimdir.
- Why do you always do that to me?
- Neden bunu bana hep yapıyorsun?
- Tom and I are always fighting.
- Tom ve ben hep kavga ediyoruz.
- My brother's room is always untidy.
- Kardeşimin odası hep dağınıktır.
- Tom always takes notes in class.
- Tom derste hep not alır.
- We're always complaining.
- Hep şikayet ediyoruz.
- She always wanted love.
- O hep aşkı istemişti.
- You've always been very good to me.
- Bana karşı hep çok iyi oldun.
- Why are you always so busy?
- Neden hep bu kadar meşgulsün?
- When I see that play, I always cry.
- O oyunu izlediğimde hep ağlarım.
- Our section chief always makes a face at me when I ask him for something.
- Bölüm şefimiz ondan bir şey istediğimde bana hep surat yapıyor.
- Why do you always look so tired?
- Neden hep bu kadar yorgun görünüyorsun?
- Tom is always late for work.
- Tom işe hep geç kalır.
- You're always laughing.
- Sen hep gülüyorsun.
- I always think about it.
- Hep bunu düşünüyorum.
- Tom always exaggerates.
- Tom hep abartır.
- She always finds fault with the way I do things.
- Yaptığım şeylerde hep bir hata buluyor.
- Tom said Mary has always lived in Boston.
- Tom, Mary'nin hep Boston'da yaşadığını söyledi.
- She always cries when she chops onions.
- Soğan doğrarken hep ağlar.
- Tom used to always be here on Mondays.
- Tom eskiden pazartesileri hep burada olurdu.
- I've always had that problem.
- Bu sorunu hep yaşamışımdır.
- He's always the scapegoat.
- Hep günah keçisi o oluyor.
- Tom always wanted a daughter.
- Tom hep bir kızı olsun isterdi.
- I've always lived in Boston.
- Ben hep Boston'da yaşadım.
- I've always been this way.
- Ben hep bu şekilde oldum.
- I have always wanted to read War and Peace.
- Hep Savaş ve Barış'ı okumak istemişimdir.
- I thought you always won.
- Hep sen kazanırsın sanıyordum.
- I always drink a cup of coffee in the morning.
- Sabahları hep bir fincan kahve içerim.
- I always wanted to be a professional singer.
- Hep profesyonel şarkıcı olmayı istemişimdir.
- Why is Tom always so grouchy?
- Tom neden hep böyle huysuz?
- It's what we've always dreamed of.
- Hep hayalini kurduğumuz şey.
- I always forget my umbrella when it rains hard.
- Şiddetli yağmur yağdığında şemsiyemi hep unuturum.
- She always orders the same thing.
- Hep aynı şeyi sipariş eder.
- Tom is always spacing out in class.
- Tom sınıfta hep dalgın.
- Tom and Mary always speak to each other in French.
- Tom ve Mary birbirleriyle hep Fransızca konuşurlar.
- Tom had always wanted a daughter.
- Tom hep bir kızı olsun istemişti.
- I'm sick of always hearing the same thing.
- Hep aynı şeyi duymaktan bıktım.
- Tom says that I always talk about myself.
- Tom hep kendim hakkımda konuştuğumu söylüyor.
- I always eat well.
- Ben hep iyi yerim.
- Do you always come to work this early?
- İşe hep bu kadar erken mi gelirsin?
- That's what my mom always said.
- Annem de hep böyle derdi.
- I've always believed in you.
- Sana hep inandım.
- Tom always smiles at me.
- Tom bana hep gülümser.
- Is it always this cold?
- Hava hep böyle soğuk mudur?
- She always seems to be smiling.
- O hep gülümsüyor gibi görünüyor.
- He was always different.
- O hep farklıydı.
- That's what I've always loved about you.
- Sende hep sevdiğim şey buydu.
- Tom always made me laugh.
- Tom beni hep güldürürdü.
- Tom always liked me.
- Tom benden hep hoşlandı.
- He is always here between 5 and 6 o'clock.
- Saat 5 ile 6 arası hep buradadır.
- Tom always wanted to help me.
- Tom hep bana yardım etmek isterdi.
- I always walk to school.
- Okula hep yürüyerek giderim.
- Tom is always friendly to me.
- Tom bana karşı hep dostça davranır.
- Tom was always working.
- Tom hep çalışıyordu.
- Mary has always wanted to be a nurse.
- Mary hep hemşire olmak istemişti.
- I wish you weren't always so rude to Tom.
- Keşke Tom'a karşı hep bu kadar kaba olmasaydın.
- Tom always wears goggles when he rides his motorcycle.
- Tom motosiklet sürerken hep gözlük takar.
- People always complain about the weather.
- İnsanlar hep havadan şikayet eder.
- You were always in my thoughts.
- Siz hep aklımdaydınız.
- It always happens the same way.
- Hep aynı şekilde oluyor.
- Jim's father always comes home late.
- Jim'in babası eve hep geç gelir.
- Why do you always get lost?
- Neden hep kayboluyorsun?
- I've always wanted to wear a tux.
- Hep smokin giymek istemişimdir.
- I love Tom and I always will.
- Tom'u seviyorum ve hep seveceğim.
- He's always at home on Mondays.
- Pazartesi günleri hep evde olur.
- There's always a woman in between.
- Arada hep bir kadın var.
- Tom always makes fun of John because of his dialect.
- Tom lehçesi yüzünden John'la hep dalga geçer.
- I've always wanted to see if I could do that.
- Hep bunu yapıp yapamayacağımı görmek istemişimdir.
- Tom always leaves dirty dishes in the sink.
- Tom kirli bulaşıkları hep lavaboda bırakır.
- When I was a child, I was always drinking milk.
- Çocukken hep süt içerdim.
- He always forgets his money.
- Parasını hep unutur.
- I always knew this day would come.
- Bu günün geleceğini hep biliyordum.
- Tom said that no matter what happened, he'd always love Mary.
- Tom ne olursa olsun Mary'yi hep seveceğini söyledi.
- Tom always waits until the last minute to do anything.
- Tom bir şey yapmak için hep son dakikayı bekler.
- I've always been stubborn.
- Ben hep inatçı oldum.
- I always go to school by bus.
- Okula hep otobüsle giderim.
- He seems to always be busy.
- Hep meşgul görünüyor.
- You always sing.
- Hep şarkı söylüyorsun.
- He always drives his car too fast.
- Arabasını hep çok hızlı kullanır.
- I always find him whistling while working on his paintings.
- Tabloları üzerinde çalışırken onu hep ıslık çalarken buluyorum.
- Grandpa always said there'd be days like this.
- Büyükbabam hep böyle günler olacağını söylerdi.
- Tom always gives the same old excuse for being late for school.
- Tom okula geç kalmak için hep aynı mazereti öne sürer.
- You're always telling jokes.
- Sen hep fıkra anlatıyorsun.
- I always win.
- Ben hep kazanırım.
- Tom is always free on Monday.
- Tom pazartesi günleri hep boştur.
- Tom is always busy this time of the year.
- Tom yılın bu zamanlarında hep meşgul olur.
- Tom always sat here.
- Tom hep burada otururdu.
- In Ukraine I always speak Ukrainian.
- Ukrayna'da, ben hep Ukraynaca konuşurum.
- I've always liked this restaurant.
- Bu restoranı hep sevmişimdir.
- He was always getting in trouble with the Old Bill.
- İhtiyar Bill'le başı hep derde girerdi.
- When I see you, you always remind me of my brother.
- Seni gördüğümde, bana hep kardeşimi hatırlatıyorsun.
- You've always loved Tom, haven't you?
- Tom'u hep sevdin, değil mi?
- We're always complaining.
- Biz hep şikayet ediyoruz.
- Tom always makes the same mistakes.
- Tom hep aynı hataları yapar.
- I always eat before going to school.
- Okula gitmeden önce hep yemek yerim.
- I always try to stay optimistic.
- Hep iyimser kalmaya çalışırım.
- You were always such a happy boy.
- Sen hep mutlu bir çocuktun.
- Tom and Mary were always fighting.
- Tom ve Mary hep kavga ediyorlardı.
- Everyone always asks me that.
- Herkes bana hep bunu soruyor.
- I always wonder what happened to Tom.
- Tom'a ne olduğunu hep merak ettim.
- I always get nervous before I go on stage.
- Sahneye çıkmadan önce hep gergin olurum.
- You always forget my name.
- Sen hep adımı unutursun.
- It doesn't matter who pitches, that team always loses.
- Kimin attığı önemli değil, o takım hep kaybeder.
- Esperanto adjectives always end in a.
- Esperanto sıfatlar hep a ile sona erer.
- Dad's always encouraging him.
- Babam onu hep cesaretlendiriyor.
- Tom was always there.
- Tom hep oradaydı.
- I've always treated you with kindness.
- Ben sana hep kibarca davrandım.
- Why always me?
- Niye hep ben?
- That song always reminds me of my childhood.
- O şarkı bana hep çocukluğumu hatırlatıyor.
- I've always liked that about Tom.
- Tom'un bu yönünü hep sevmişimdir.
- She's always kept these rules in mind.
- Kadın bu kuralları hep aklında tuttu.
- Women are always buying hats.
- Kadınlar hep şapka alır.
- Are you always that busy?
- Hep o kadar meşgul müsün?
- That's what my dad always says.
- Babam da hep böyle der.
- He always wants to have the last word.
- Son sözü hep kendisi söylemek ister.
- I've always liked horror movies.
- Korku filmlerini hep sevmişimdir.
- I've always wanted to do this.
- Bunu hep yapmak istemişimdir.
- I always forget to breathe.
- Nefes almayı hep unutuyorum.
- I've always dreamed of owning my own business.
- Hep kendi işimin sahibi olmayı hayal etmişimdir.
- Tom is always wrong.
- Tom hep yanılıyor.
- Why is Tom always so sleepy?
- Tom neden hep uykulu?
- I love you and I always will.
- Seni seviyorum ve hep seveceğim.
- Tom said that's what he's always wanted.
- Tom hep bunu istediğini söyledi.
- I hope you and I will always be friends.
- Umarım sen ve ben hep arkadaş kalırız.
- You've always been there for me.
- Sen hep benim yanımdaydın.
- Mary always has a smile on her face.
- Mary'nin yüzünde hep bir gülümseme vardır.
- We've always lived in Boston.
- Hep Boston'da yaşadık.
- She always gets up early.
- O hep erken kalkar.
- It doesn't matter whether I'm sleeping or awake, I'm always thinking about you.
- Uyurken ya da uyanıkken fark etmez, hep seni düşünüyorum.
- Why do I always get lost?
- Neden hep kayboluyorum?
- Tom always expects me to help him.
- Tom hep ona yardım etmemi bekler.
- I was always wondering, but why do you talk like that?
- Hep merak etmişimdir, sen neden böyle konuşuyorsun?
- We always looked down on him.
- Ona hep tepeden bakardık.
- Tom always carries his camera with him.
- Tom fotoğraf makinesini hep yanında taşır.
- I always do that when I'm in Boston.
- Ben Boston'dayken onu hep yaparım.
- Why is Tom always so early?
- Tom neden hep bu kadar erken geliyor?
- I've always hated Tom.
- Tom'dan hep nefret ettim.
- You're always wearing the same clothes.
- Hep aynı kıyafetleri giyiyorsun.
- Why do you always do that to Tom?
- Neden onu Tom'a hep yapıyorsun?
- She was always very secretive.
- O hep gizemliydi.
- We always pay the same amount.
- Hep aynı miktarı ödüyoruz.
- He always says that.
- Hep bunu söyler.
- I always thought that you and Tom were married.
- Ben hep Tom'la evli olduğunuzu sanıyordum.
- Tom was always good to his kids.
- Tom çocuklarına karşı hep iyiydi.
- Tom always wants to do that.
- Tom hep bunu yapmak ister.
- I always walk.
- Ben hep yürürüm.
- St Mark's Square in Venice is always swarming with tourists in the summer.
- Venedik'teki San Marco meydanı yazın hep turist kaynıyor.
- She always says no.
- Hep hayır diyor.
- She is always annoying me with her complaints.
- O hep şikayetleri ile benim canımı sıkar.
- I always eat junk food when I'm depressed.
- Depresyondayken hep abur cubur yerim.
- I've always wanted to live in another country.
- Hep başka bir ülkede yaşamak istemişimdir.
- Why is Tom always so busy?
- Tom neden hep çok meşgul?
- Tom always hums that tune when he's washing dishes.
- Tom bulaşık yıkarken hep bu ezgiyi mırıldanır.
- You're always complaining about something.
- Hep bir şeylerden şikayet ediyorsun.
- Tom used to always wear a watch, but now he just looks at his smart phone.
- Tom eskiden hep saat takardı, ama şimdi sadece akıllı telefonuna bakıyor.
- Why are you always complaining?
- Neden hep şikayet ediyorsun?
- I love this game, and I warn you, I always win.
- Bu oyunu seviyorum ve seni uyarıyorum, ben hep kazanırım.
- I've always been lucky with things like this.
- Böyle şeylerle ilgili hep şanslıydım.
- Does Tom always do that by himself?
- Tom bunu hep kendi başına mı yapar?
- I've always wanted to learn how to skate.
- Hep paten kaymayı öğrenmek istemişimdir.
- Why do you always do that that way?
- Neden bunu hep bu şekilde yapıyorsun?
- I always carry it in my pocket.
- Hep cebimde taşırım.
- You're always singing.
- Hep şarkı söylüyorsun.
- I always keep an eye on Tom.
- Gözüm hep Tom'un üzerinde.
- Why does Tom always do that?
- Tom neden hep böyle yapıyor?
- How is it that you are always late for school?
- Nasıl oluyor da okula hep geç kalıyorsun?
- You always say that.
- Hep bunu söylüyorsun.
- I always wanted a sports car.
- Ben hep bir spor araba istedim.
- She always wore trendy clothes.
- O hep modaya uygun elbiseler giydi.
- Tom has always loved doing that.
- Tom bunu yapmayı hep sevmiştir.
- You're always wrong.
- Hep hatalısın.
- I have always trusted her.
- Ben ona hep güvendim.
- Tom always seem to be in trouble.
- Tom'un başı hep belada gibi görünüyor.
- Boys always want to play football after school.
- Oğlanlar okuldan sonra hep futbol oynamak isterler.
- Do you always do that?
- Hep bunu mu yaparsın?
- I've always helped Tom.
- Tom'a hep yardım ettim.
- Tom is always late, isn't he?
- Tom hep geç kalır, değil mi?
- Why do you always butt in?
- Neden hep burnunu sokuyorsun?
- Tom is always complaining about something, isn't he?
- Tom hep bir şeylerden şikayet ediyor, değil mi?
- The Wedding March always reminds me of the music played when soldiers go into battle.
- Düğün Marşı bana hep askerler savaşa girerken çalınan müziği hatırlatır.
- Tom's summaries are always full of misprints.
- Tom'un özetleri hep yanlış yazımlarla dolu.
- I was always different.
- Ben hep farklıydım.
- I always thought Tom was so cool.
- Tom'un hep çok havalı olduğunu düşünmüşümdür.
- I always got up early in my childhood.
- Çocukluğumda hep erken kalkardım.
- I've always known something like this might happen.
- Böyle bir şeyin olabileceğini hep biliyordum.
- You've always helped me.
- Bana hep yardım ettin.
- I was always terrified.
- Ben hep korkardım.
- I always had the feeling that Tom and Mary were hiding something.
- Tom ve Mary'nin bir şeyler sakladığını hep hissetmişimdir.
- Tom's always been there.
- Tom hep oradaydı.
- Why do people always say that?
- Neden insanlar hep bunu söylüyor?
- I've always liked Boston.
- Boston'u hep sevmişimdir.
- His favorite singer is always changing.
- En sevdiği şarkıcı hep değişiyor.
- It's always been one of my dreams to live near a brook.
- Bir derenin yakınında yaşamak hep hayallerimden biri olmuştur.
- I always eat breakfast.
- Ben hep kahvaltı ederim.
- Everyone always speaks well of Tony.
- Herkes Tony hakkında hep iyi konuşur.
- Why is there always so much drama around you?
- Neden senin etrafında hep bu kadar drama var?
- Why are you always here?
- Neden hep buradasın?
- Did you always sleep with the window open?
- Hep pencere açıkken mi uyudun?
- Why do you always talk about Tom?
- Neden hep Tom hakkında konuşuyorsun?
- People are always saying that.
- İnsanlar hep bunu söylüyor.
- Tom and Mary were always together.
- Tom ve Mary hep birlikteydi.
- Tom always wears black.
- Tom hep siyah giyer.
- People are always telling me to do that.
- İnsanlar bana hep bunu yapmamı söylüyor.
- I've always paid the rent on time.
- Kirayı hep zamanında öderim.
- You've always liked Tom, haven't you?
- Tom'u hep sevdin, değil mi?
- Seeing you always makes me think about my father.
- Seni görünce hep babam aklıma geliyor.
- You always excuse your faults by blaming others.
- Kendi hatalarınızı hep başkalarını suçlayarak mazur gösteriyorsunuz.
- I'm tired of always listening to the same kind of music.
- Hep aynı tür müziği dinlemekten bıktım.
- Is he always like that?
- O hep böyle midir?
- They always wake up early, even on Sundays.
- Pazar günleri bile hep erken uyanırlar.
- She is always annoying me with her complaints.
- Şikayetleriyle beni hep rahatsız ediyor.
- I've always had trouble reading between the lines.
- Satır aralarını okumakta hep zorlanmışımdır.
- This photograph always reminds me of my father.
- Bu fotoğraf bana hep babamı hatırlatır.
- I've always trusted her.
- Ona hep güvendim.
- I always shout when I am angry.
- Kızgın olduğumda hep bağırırım.
- Why are you always defending her?
- Neden hep onu savunuyorsun?
- Tom had always wanted a son.
- Tom hep bir oğul istemişti.
- We always walk by the post office on the way to work.
- İşe giderken hep postanenin önünden geçeriz.
- Tom always leaves all his curtains closed.
- Tom bütün perdelerini hep kapalı bırakır.
- You're always finding fault with me.
- Hep bende hata buluyorsun.
- Tom always looks sleepy.
- Tom hep uykulu görünüyor.
- I always wanted to learn toki pona.
- Ben hep Toki Pona öğrenmek istedim.
- Why always me?
- Neden hep ben?
- Why are Tom and Mary always fighting?
- Tom ve Mary neden hep kavga ediyor?
- I've always loved you.
- Ben seni hep sevdim.
- I always wondered whether you'd come back.
- Geri dönüp dönmeyeceğini hep merak etmişimdir.
- He was always late.
- O hep geç kalırdı.
- He always leaves the window open when he sleeps.
- Uyurken pencereyi hep açık bırakır.
- I've always loved Christmas.
- Noel'i hep sevmişimdir.
- That's the way Tom always does it.
- Tom hep böyle yapar.
- He is always at home on Mondays.
- Pazartesi günleri hep evde olur.
- Why do you always wear blue?
- Neden hep mavi giyiyorsun?
- I have always trusted her.
- Ona hep güvendim.
- They always say that.
- Hep böyle derler.
- I've always had that problem.
- Ben hep o problemi yaşadım.
- Tom always talks fast.
- Tom hep hızlı konuşur.
- I always forget my umbrella when it rains hard.
- Yağmur çok kötü yağınca hep şemsiyemi unuturum.
- I always wear a helmet when I ride my bicycle.
- Bisikletimi sürerken hep kask takarım.
- Tom is always getting in trouble.
- Tom'un başı hep belada.
- Why are you always so angry?
- Neden hep böyle sinirlisin?
- I was always busy back then.
- O zamanlar hep meşguldüm.
- My little brother always sleeps with his teddy bear.
- Küçük erkek kardeşim hep oyuncak ayısı ile yatıyor.
- She always has time in the afternoon.
- Öğleden sonra onun hep zamanı vardır.
- Mary had always wanted to be a nurse.
- Mary hep hemşire olmak istemişti.
- Jamal is always so nice to me.
- Jamal bana hep çok iyi davranır.
- Your mother has always loved you.
- Annen seni hep sevdi.
- Mary and Alice always wear similar clothes.
- Mary ve Alice hep benzer kıyafetler giyerler.
- She always bowed when she greeted someone.
- O da biriyle selamlaştığında hep eğilirdi.
- Ken always plays soccer.
- Ken hep futbol oynar.
- Tom always looks tired.
- Tom hep yorgun görünür.
- Have you always been a comedian?
- Hep komedyen miydiniz?
- Your smile always makes me happy.
- Gülüşün beni hep mutlu ediyor.
- Wouldn't you want to remember Tom always in this fashion?
- Tom'u hep bu şekilde hatırlamak istemez misiniz?
- Tom is always using his smartphone.
- Tom hep telefonunı kullanır.
- I always do the dishes.
- Bulaşıkları hep ben yıkarım.
- You always twist what I say.
- Söylediklerimi hep çarpıtıyorsun.
- His ties were always wrinkled.
- Kravatları hep buruşuktu.
- They were always together.
- Onlar hep birlikteydiler.
- Tom is always late.
- Tom hep geç kalır.
- I always laugh when someone tells a joke.
- Biri espri yapınca hep gülerim.
- He always stands off when people are enthusiastic.
- İnsanlar coşkuluyken o hep uzak durur.
- When I see this picture, I always think of the old days.
- Bu resmi görünce, ben hep eski günleri düşünürüm.
- When the weather was nice, Tom always left his windows open.
- Hava güzel olduğunda, Tom pencerelerini hep açık bırakırdı.
- Tom always wears a tie to work.
- Tom işe giderken hep kravat takar.
- Do you always travel first-class?
- Hep birinci sınıfta mı seyahat edersin?
- I've always loved languages.
- Dilleri hep sevdim.
- Tom is always sleeping.
- Tom hep uyuyor.
- I've always been overweight.
- Hep fazla kiloluydum.
- I always felt like Tom was hiding something.
- Ben hep Tom bir şey saklıyor gibi hissettim.
- That's what I always do.
- Ben hep öyle yaparım.
- People are always telling me I have beautiful eyes.
- İnsanlar bana hep çok güzel gözlerim olduğunu söyler.
- Tom is always talking about Mary.
- Tom hep Mary'den bahseder.
- After work, Tom is always tired.
- İşten sonra Tom hep yorgun olur.
- Tom always wanted to be rich and famous.
- Tom hep zengin ve ünlü olmak istedi.
- On Mondays, he's always at home.
- Pazartesileri, o hep evdedir.
- Tom always tells the same stories.
- Tom hep aynı hikayeleri anlatır.
- Unlike his father, he was always smiling.
- Babasının aksine, o hep gülümserdi.
- I've always treated you with respect.
- Ben hep sana saygı ile davrandım.
- He is always annoying me with his complaints.
- Şikayetleriyle beni hep rahatsız ediyor.
- He always makes cynical remarks to me.
- O bana hep alaycı yorumlar yapıyor.
- He always yells at me when he is angry.
- Kızdığı zaman bana hep bağırır.
- I have trouble falling asleep because I always have a lot on my mind.
- Uykuya dalmakta güçlük çekiyorum çünkü aklımda hep bir sürü şey var.
- I always wanted to do that.
- Hep bunu yapmak istedim.
- She always shows up for taco Tuesdays.
- Salı günleri hep taco yemeye gelir.
- Why are you always so happy?
- Neden hep bu kadar mutlusun?
- I always get to school on time.
- Okula hep zamanında giderim.
- I've always distrusted them.
- Onlara hep güvenmedim.
- I always buy expensive items on credit.
- Pahalı şeyleri hep kredi kartıyla alırım.
- You always make the same mistake.
- Sen hep aynı hatayı yapıyorsun.
- Why are you always so unlucky?
- Neden hep bu kadar şanssızsın?
- Is Tom always like that?
- Tom hep böyle midir?
- He always repeats the same mistake.
- O hep aynı hatayı tekrarlar.
- You always get me wrong.
- Beni hep yanlış anlıyorsun.
- He's always late to class.
- Derslere hep geç kalır.
- I always try to drink milk at breakfast.
- Kahvaltıda hep süt içmeye çalışırım.
- He's always smiling.
- O hep gülümser.
- I've always been generous to you.
- Ben sana hep cömert oldum.
- Why is Tom always so aggressive?
- Tom neden hep bu kadar agresif?
- I always wanted to be a father.
- Hep baba olmak istemişimdir.
- Why do you always do that to Tom?
- Neden Tom'a hep bunu yapıyorsun?
- Is Tom always so helpful?
- Tom hep böyle yardımsever midir?
- She always adapted to new circumstances.
- O hep yeni koşullara uyum sağladı.
- María has always wanted to be a nurse.
- Maria hep hemşire olmak istemişti.
- I always knew you could do it.
- Bunu yapabileceğini hep biliyordum.
- I always loved you so much.
- Seni hep çok sevdim.
- I always wanted a daughter.
- Hep bir kızım olsun istemiştim.
- I always wondered what that smell was.
- O kokunun ne olduğunu hep merak ettim.
- You always cheat.
- Hep hile yapıyorsun.
- Tom always seems to do that.
- Tom bunu hep yapar.
- Tom is always helping me out.
- Tom bana hep yardım ediyor.
- I think I've always loved Mary.
- Sanırım Mary'i hep sevdim.
- I've always hated you.
- Senden hep nefret ettim.
- I always visit Tom when I go to Boston.
- Boston'a gittiğimde hep Tom'u ziyaret ederim.
- Tom always eats lunch with Mary.
- Tom öğle yemeğini hep Mary'yle yer.
- I always wanted to hear that piece.
- O parçayı hep dinlemek istemişimdir.
- I'm always bored with films that have little action.
- Çok fazla aksiyon içermeyen filmlerden hep sıkılırım.
- I'm tired of always eating the same thing.
- Hep aynı şeyi yemekten bıktım.
- I thought I'd always be alone.
- Hep yalnız kalacağımı düşündüm.
- How come you're always so energetic?
- Nasıl oluyor da hep böyle enerjiksin?
- Do you always help Tom with his homework?
- Tom'a ödevlerinde hep yardım eder misin?
- He is always scared.
- O hep korkar.
- I've always admired you.
- Sana hep hayran olmuşumdur.
- I always liked Tom.
- Tom'u hep sevdim.
- You're always making mistakes.
- Hep hata yapıyorsun.
- I'm always busy on Mondays.
- Pazartesi günleri hep meşgulüm.
- I've always loved Egyptian culture.
- Mısır kültürünü hep sevmişimdir.
- I always says no.
- Ben hep hayır derim.
- I always sit in the back of the classroom.
- Ben hep sınıfın arkasında otururum.
- I always go home for lunch.
- Öğle yemeği için hep eve giderim.
- I feel like I'm always walking on eggshells when I'm with Tom.
- Tom'un yanındayken kendimi hep diken üstünde hissediyorum.
- Why do you always wear blue shirts?
- Neden hep mavi gömlek giyiyorsun?
- Tom always does that when he's scared.
- Tom korkunca bunu hep yapar.
- You always tell me to think for myself.
- Bana hep kendi adıma düşünmemi söylersin.
- He always listens to the news on the radio.
- O hep radyodaki haberleri dinler.
- You always said you wanted to live in Boston.
- Hep Boston'da yaşamak istediğini söylerdin.
- She always reminds me of her mother.
- Bana hep annesini hatırlatır.
- I always wanted to be a writer.
- Ben hep bir yazar olmak istedim.
- You're always late.
- Hep geç kalıyorsun.
- I always knew you were going to be successful one day.
- Bir gün başarılı olacağını hep biliyordum.
- Tom always seems to be between jobs.
- Tom hep iki iş arasında gibi görünüyor.
- Why are you always so cynical?
- Sen neden hep bu kadar alaycısın?
- Why does Tom always eat by himself?
- Tom neden hep tek başına yemek yiyor?
- He is always watching television.
- Hep televizyona bakıyor.
- Does Tom always help you clean your room?
- Tom odanı temizlemene hep yardım eder mi?
- I've always admired them.
- Onlara hep hayran oldum.
- I've always hated that color.
- Bu renkten hep nefret etmişimdir.
- Those cats always sleep on the carpet.
- Bu kediler hep halının üzerinde uyuyor.
- I always thought Tom was good.
- Tom'un hep iyi olduğunu düşünmüşümdür.
- People always say I'm very friendly.
- İnsanlar hep çok arkadaş canlısı olduğumu söyler.
- I always worry about money.
- Para konusunda hep endişelenirim.
- Tom has always been like that.
- Tom hep böyleydi.
- I always felt like Tom was hiding something.
- Tom'un hep bir şeyler sakladığını hissederdim.
- Why are you always so impatient?
- Neden hep bu kadar sabırsızsın?
- Isn't that what you always wanted?
- Hep istediğin o değil mi?
- That's what my mom always said.
- Annem hep böyle der.
- You always do that.
- Bunu hep yapıyorsun.
- Did you always sleep with the window open?
- Hep açık pencere ile mi uyudun?
- Is Tom always here on Mondays?
- Tom pazartesileri hep burada mı olur?
- Tom always goes to school by bicycle.
- Tom okula hep bisikletle gider.
- When I go to see my grandson, I always give him something.
- Torunumu görmeye gittiğimde ona hep bir şey veririm.
- The scene is always the same.
- Manzara hep aynıdır.
- You always excuse your faults by blaming others.
- Diğerlerini suçlayarak hep hatalarını mazur görüyorsun.
- That is how he always treats me.
- O bana hep böyle davranır.
- That's why you were always healthy.
- Bu yüzden hep sağlıklıydın.
- Tom always lies.
- Tom hep yalan söyler.
- Tom always gets lost.
- Tom hep kaybolur.
- I always rely on him in case there's a problem.
- Bir sorun olduğunda hep ona güvenirim.
- I always stay at home on Sundays.
- Pazar günleri hep evde kalırım.
- My son always gets sick when he rides a bus.
- Oğlum otobüse bindiğinde hep hasta olur.
- The clothes she wears are always plain.
- Giydiği kıyafetler hep sade.
- She always wanted love.
- O hep aşk istedi.
- My father always sent me to school when I was little.
- Babam küçükken beni hep okula gönderirdi.
- He is always talking big.
- O hep büyük konuşuyor.
- Why are you always so aggressive?
- Neden hep bu kadar agresifsin?
- Everyone always speaks well of him.
- Ondan herkes hep olumlu söz eder.
- I always liked strange personalities.
- Tuhaf kişilikleri hep sevmişimdir.
- When I was younger, I always travelled as a hitchhiker.
- Gençken hep otostopçu olarak seyahat ederdim.
- Whether I'm sleeping or awake, this subject is always in my mind.
- Uyusam da uyanık olsam da bu konu hep aklımda.
- Why are you always laughing?
- Neden hep gülüyorsun?
- Tom always seems to be in a big hurry.
- Tom'un hep acelesi varmış gibi görünüyor.
- Why do I always have to do that?
- Neden hep bunu yapmak zorundayım?
- I've always been there for you.
- Ben hep senin yanında oldum.
- She always asks the same question.
- Hep aynı soruyu soruyor.
- I'm always surprised at the way he talks to girls.
- Kızlarla konuşma şekline hep şaşırmışımdır.
- He is always playing video games.
- Hep video oyunu oynuyor.
- I always obey the rules.
- Ben hep kurallara uyarım.
- I always suspected that Tom was a little paranoid.
- Tom'un biraz paranoyak olduğundan hep şüphelenmişimdir.
- I always cry when I see this picture.
- Bu resmi görünce hep ağlarım.
- Tom says Mary always wins.
- Tom, Mary hep kazanır diyor.
- I always do that when I'm scared.
- Korktuğumda hep bunu yaparım.
- Has Tom always been overweight?
- Tom hep kilolu muydu?
- She always mistook the sugar for salt.
- Hep şekerle tuzu karıştırırdı.
- Do you still always speak to Tom in French?
- Tom'la hala hep Fransızca mı konuşuyorsun?
- Tom is always busy on Monday.
- Tom pazartesi günleri hep meşgul oluyor.
- Tom and Mary always wear matching clothes.
- Tom ve Mary hep birbiriyle uyumlu giysiler giyerler.
- I always thought Tom knew how to speak French.
- Tom'un Fransızca konuşmayı bildiğini sanırdım hep.
- You always ruin everything.
- İşleri hep berbat ediyorsun.
- You're always happy.
- Sen hep mutlusun.
- But when the monkey came back, the tin cup was always empty.
- Ama maymun geri döndüğünde, teneke bardak hep boş olurdu.
- Tom is always late to meetings.
- Tom toplantılara hep geç kalır.
- Tom told me Mary has always done that that way.
- Tom bana Mary'nin bunu hep böyle yaptığını söyledi.
- She is always scared.
- O da hep korkar.
- He always sees beauty in the little things.
- Güzelliği hep küçük şeylerde görür o.
- You are always making excuses for not doing your share of the work.
- Kendi payınıza düşen işi yapmamak için hep mazeretler üretiyorsunuz.
- Ninety-nine always makes me laugh.
- Doksan dokuz beni hep güldürür.
- You always make the same mistake.
- Hep aynı hatayı yapıyorsun.
- I always say goodbye, and I stay.
- Ben hep elveda derim ve kalırım.
- I always wanted to be a cowboy.
- Hep kovboy olmak istemişimdir.
- Tom is always around, isn't he?
- Tom hep buralarda, değil mi?
- I've always trusted him.
- Ona hep güvendim.
- Why are you always getting in trouble?
- Neden başın hep derde giriyor.
- Tom is always free in the afternoon.
- Tom öğleden sonraları hep boştur.
- Tom is always busy on Monday.
- Tom pazartesi günleri hep yoğun olur.
- Tom always misunderstands me.
- Tom beni hep yanlış anlıyor.
- I always knew it was important.
- Bunun mühim olduğunu hep biliyordum.
- You're always doing that.
- Bunu hep yapıyorsun.
- Tom always used to be here on Mondays.
- Tom eskiden pazartesileri hep burada olurdu.
- Always brush your teeth.
- Dişlerini hep fırçala.
- Always look on the bright side of life.
- Hayatın hep iyi tarafından bak.
- Tom is always busy on Monday.
- Tom pazartesileri hep meşgul.
- He says you should always tell the truth.
- Hep doğruyu söylemen gerektiğini söylüyor.
- I'm always forgetting people's names.
- İnsanların isimlerini hep unutuyorum.
- I've always wanted to ride a horse.
- Hep ata binmeyi istemişimdir.
- He is always complaining about his low salary.
- O hep düşük maaşından yakınıyor.
- I've always liked her.
- Ondan hep hoşlandım.
- Tom is always late for class.
- Tom derse hep geç kalır.
- I've always hated this place.
- Buradan hep nefret etmişimdir.
- Why do I always have to put up with these things?
- Neden hep böyle şeylere katlanmak zorundayım?
- I try to always be nice to Tom, even though he's not nice to me.
- Bana iyi davranmasa da Tom'a hep iyi davranmaya çalışırım.
- Me and Fadil are alike, always thinking of other people.
- Ben ve Fadıl birbirimize benziyoruz, hep başkalarını düşünüyoruz.
- I've always been fat.
- Ben hep şişmandım.
- Why are people always called Tom in random sentences?
- Neden rastgele cümlelerde insanlara hep Tom deniyor?
- Why am I always so boring?
- Neden hep bu kadar sıkıcıyım?
- In any case, it's always my fault.
- Her durumda, hep benim hatam.
- You're always so pessimistic?
- Hep böyle karamsar mısın?
- She always looks pale.
- O hep soluk görünüyor.
- She always runs away from her responsabilities.
- O hep sorumluluklarından kaçar.
- I hope you and I will always be friends.
- Umarım sen ve ben hep arkadaş oluruz.
- You always fight!
- Sen hep kavga ediyorsun!
- A part of me will always love you.
- Bir parçam seni hep sevecek.
- This old car is always broken.
- Bu eski araba hep bozuluyor.
- I always call my mother on her birthday.
- Annemi hep doğum gününde ararım.
- Why do you always have to be so cruel?
- Neden hep bu kadar acımasız olmak zorundasın?
- Has Tom always been fat?
- Tom hep şişman mıydı?
- I've always wanted a pet.
- Hep bir evcil hayvan istemişimdir.
- I always listen to this song.
- Hep bu şarkıyı dinlerim.
- I always wanted to go to Boston.
- Hep Boston'a gitmek istemişimdir.
- Why do you always do it that way?
- Neden hep böyle yapıyorsun?
- I've always wondered about that.
- Bunu hep merak etmişimdir.
- Do you always have such a hoarse voice?
- Sesin hep böyle kısık mı çıkar?
- They always made us do that.
- Bize hep bunu yaptırırlardı.
- I always went to Miami in the summer.
- Yazları hep Miami'ye giderdim.
- I always knew I was born to do this work.
- Bu işi yapmak için doğduğumu hep biliyordum.
- You always object when I try to do things my way.
- Bir şeyleri kendi yöntemimle yapmaya çalıştığımda hep itiraz ediyorsun.
- Tom is always worrying about something.
- Tom hep bir şeyler için endişeleniyor.
- Why are you always so impatient?
- Niye hep böyle sabırsızsın?
- My father always took me to school when I was young.
- Ben gençken, babam beni hep okula götürüyordu.
- Why does Tom always have to do that?
- Tom neden hep bunu yapmak zorunda?
- My feet are always cold.
- Ayaklarım hep üşür.
- I've always wanted to jam with Tom.
- Hep Tom'la çalmak istemişimdir.
- I always go to school on foot.
- Okula hep yürüyerek giderim.
- I always want to read that book.
- Hep o kitabı okumak istiyorum.
- Has it always been this way?
- Hep böyle miydi?
- I don't like cars, so I always ride a bike.
- Arabaları sevmem, bu yüzden hep bisiklet kullanırım.
- I've always been very proud of that.
- Onunla hep gurur duydum.
- Muslims always pray facing toward Mecca.
- Müslümanlar hep Mekke'ye doğru namaz kılarlar.
- I always thought Tom was good.
- Hep Tom'un iyi olduğunu düşündüm.
- They're always fighting.
- Hep kavga ediyorlar.
- My father always took me to school when I was young.
- Küçükken babam beni hep okula götürürdü.
- I've always liked volleyball.
- Voleybolu hep sevmişimdir.
- Why are you always so serious?
- Neden hep bu kadar ciddisin?
- He's always broke at the end of the month.
- Ay sonunda hep beş parasızdır.
- She is always complaining of her small salary.
- O hep maaşının düşüklüğünden yakınıyor.
- I always have trouble remembering names.
- İsimleri hatırlamakta hep zorlanırım.
- I've always been lucky.
- Ben hep şanslıydım.
- We're always busy at this time of the year.
- Yılın bu zamanında hep yoğunuz.
- Tom was always doing that.
- Tom bunu hep yapıyordu.
- Tom always wanted to be a doctor.
- Tom hep bir doktor olmayı istemişti.
- He always repeats the same error.
- O hep aynı hatayı yineler.
- I've always admired Tom.
- Tom'a hep hayranlık duymuşumdur.
- Tom always deceives us; I don't trust him.
- Tom bizi hep kandırıyor, ona güvenmiyorum.
- He always mistakes me for my sister.
- Beni hep kız kardeşimle karıştırır.
- My friend always runs away from spiders.
- Arkadaşım örümceklerden hep kaçar.
- Tom is always like that.
- Tom hep böyledir.
- I'm always under pressure.
- Ben hep baskı altındayım.
- I have always wanted to try it.
- Hep bunu denemek istemişimdir.
- We were all always hungry.
- Hepimiz hep açtık.
- I always get up at six-thirty.
- Ben hep saat altı buçukta kalkarım.
- We always went in opposite directions.
- Hep zıt yönlere giderdik.
- I'll always love you, no matter what happens.
- Ne olursa olsun seni hep seveceğim.
- I thought this was what you always wanted.
- Hep istediğin şeyin bu olduğunu düşündüm.
- Tom and John always wear ties to work.
- Tom ve John işe giderken hep kravat takarlar.
- When I was a child, I always went to the sea to swim.
- Çocukken yüzmek için hep denize giderdim.
- I thought you'd always wanted to see this movie.
- Bu filmi hep görmek istediğini sanıyordum.
- I've always wanted to see London.
- Hep Londra'yı görmek istemişimdir.
- Tom always looks tired.
- Tom hep yorgun görünüyor.
- I always dreamed of being a billionaire.
- Hep milyarder olmayı hayal ettim.
- He's always worrying about his daughter.
- Kızı için hep endişelenir.
- Tom always wondered why Mary hated John.
- Tom, Mary'nin John'dan neden nefret ettiğini hep merak etmiştir.
- Why are you always late for school?
- Neden okula hep geç kalıyorsun?
- We always worked together.
- Biz hep birlikte çalıştık.
- If you don't like each other, why do you always hang out together?
- Madem birbirinizden hoşlanmıyorsunuz, neden hep birlikte takılıyorsunuz?
- Have you always had that hairstyle?
- Hep bu saç stiline mi sahiptin?
- I'll always remember the first time I saw Tom.
- Tom'u ilk gördüğüm zamanı hep hatırlayacağım.
- When I read this book, I always find something new in it.
- Bu kitabı okuduğumda, içinde hep yeni bir şeyler buluyorum.
- Why is Tom always so mean to Mary?
- Tom neden Mary'ye hep böyle kötü davranıyor?
- Why are you always taking Tom's side?
- Neden hep Tom'un tarafını tutuyorsun?
- I've always loved languages.
- Dilleri hep sevmişimdir.
- We're always home with the kids.
- Çocuklarla hep evdeyiz.
- Tom always helps me out.
- Tom bana hep yardım eder.
- You always believe me.
- Sen hep bana inanırsın.
- Why does Tom always have to do that?
- Tom neden hep onu yapmak zorunda?
- I always knew you were going to become famous.
- Ünlü olacağını hep biliyordum.
- You always seem to be broke by the end of the month.
- Ay sonuna kadar hep beş parasız kalıyor gibisin.
- I've always admired him.
- Ben ona hep hayranlık besledim.
- Sami always called.
- Sami hep arardı.
- That's what my dad always said.
- Babam da hep böyle derdi.
- She is always finding fault with her neighbors.
- Komşularında hep bir kusur bulur.
- Why are you always shouting?
- Neden hep bağırıyorsun?
- I always carry a knife.
- Ben hep bir bıçak taşırım.
- Why's Tom always here?
- Tom neden hep burada?
- I always listen to you.
- Ben hep seni dinlerim.
- I always sit in the front row.
- Hep ön sırada otururum.
- I've always trusted your judgment.
- Senin kararına hep güvendim.
- You always leave early.
- Hep erken çıkıyorsun.
- We always knew Tom was no good.
- Tom'un iyi biri olmadığını hep biliyorduk.
- Why do you always do this?
- Neden hep böyle yapıyorsun?
- I always get nervous just before a match.
- Maçın hemen öncesinde hep gergin olurum.
- That's what we've always wanted.
- Hep istediğimiz şey buydu.
- I'm always up early.
- Hep erken kalkıyorum.
- He always comes here at this time.
- Buraya hep bu saatlerde gelir.
- Tom always makes the same mistakes.
- Tom hep aynı hataları yapıyor.
- You are always hearing but not listening.
- Hep duyuyor ama dinlemiyorsun.
- My mother always gets up earlier in the morning.
- Annem sabahları hep erken kalkar.
- We're always thinking about it.
- Hep bunu düşünüyoruz.
- There's always a catch.
- Hep bir bit yeniği var.
- I wish we weren't always so busy.
- Keşke hep bu kadar meşgul olmasaydık.
- Why is it always my responsibility to pay the bills?
- Neden faturaları ödemek hep benim sorumluluğumda?
- You've always been easy to get along with.
- Seninle geçinmek hep kolay olmuştur.
- I've always liked playing football.
- Futbol oynamayı hep sevdim.
- I've always been a little curious about how Tom became so rich.
- Tom'un nasıl bu kadar zengin olduğunu hep merak etmişimdir.
- I've always been able to beat Tom at chess.
- Tom'u satrançta hep yenmişimdir.
- Isn't that what you always wanted?
- Hep istediğin bu değil miydi?
- He always orders the same thing.
- Hep aynı şeyi sipariş eder.
- She is always free in the afternoon.
- Öğleden sonraları hep boştur.
- I always liked them.
- Ben onları hep sevdim.
- I always thought that Shirley and Alan would get together.
- Hep Shirley ve Alan'ın bir araya geleceğini düşünmüştüm.
- Why do these things always happen to Tom?
- Neden böyle şeyler hep Tom'un başına geliyor?
- He always wanted to join the air force.
- Hep hava kuvvetlerine katılmak isterdi.
- Tom always believes me.
- Tom bana hep inanır.
- He's always been kind to me.
- Bana karşı hep nazik olmuştur.
- He always sings while having a shower.
- Duş yaparken hep şarkı söyler.
- Toasts always fall on the buttered side.
- Tostlar hep tereyağlı tarafı üzerine düşer.
- I always leave the window open while I sleep.
- Uyurken pencereyi hep açık bırakırım.
- This is the way we always do this.
- Bunu hep böyle yaparız.
- My father always reads a newspaper before breakfast.
- Babam kahvaltıdan önce hep gazete okur.
- I always wanted to be a teacher.
- Hep öğretmen olmak istemişimdir.
- Tom can't drive a car so he always rides a bicycle.
- Tom araba kullanamıyor, bu yüzden hep bisiklete biniyor.
- Tom and I are always careful.
- Tom ve ben hep dikkatliyiz.
- Tom always sits in the front.
- Tom hep önde oturur.
- Tom says he's always wanted to do that.
- Tom bunu hep yapmak istediğini söylüyor.
- My friends always say that I'm too quiet, but my family says I'm too dull.
- Arkadaşlarım hep benim fazla sessiz olduğumu söylerler ama ailem benim çok sıkıcı olduğumu söylüyor.
- I've figured out why Tom is always late.
- Tom'un neden hep geç kaldığını anladım.
- We always shout when we are angry.
- Biz kızgın olduğumuzda hep bağırırız.
- Tom always works alone.
- Tom hep yalnız çalışır.
- I'll always remember the first time I saw her.
- Onu ilk gördüğüm zamanı hep hatırlayacağım.
- I'm always happy when I get email from you.
- Senden e-posta aldığımda hep mutlu oluyorum.
- You've always hated me.
- Benden hep nefret ettin.
- I love you and I'll always love you.
- Seni seviyorum ve hep seveceğim.
- I always go home for lunch.
- Ben hep öğle yemeği için eve giderim.
- I've always liked them.
- Ben onları hep sevdim.
- I always walk home.
- Eve hep yürüyerek giderim.
- He was always watching TV when he was a child.
- Çocukken hep televizyon izlerdi.
- This always makes me laugh.
- Bu beni hep güldürür.
- I guess I always knew there was a chance that Tom wouldn't come.
- Sanırım Tom'un gelmeme ihtimali olduğunu hep biliyordum.
- Why do you always take her side?
- Neden hep onun tarafını tutuyorsun?
- Damn you, you always have good luck!
- Lanet olsun sana, şansın hep yaver gidiyor!
- Sami always drinks.
- Sami hep içki içer.
- She always prides herself on her academic background.
- O, hep akademik geçmişiyle övünür.
- You always fight!
- Hep kavga ediyorsun!
- I've always been here for you.
- Senin için hep burada oldum.
- That's what you've always wanted.
- Hep istediğin buydu.
- My grandfather was always grumbling about something or other.
- Dedem hep bir şeylere homurdanırdı.
- Tom says he's always dreamed of doing that.
- Tom hep bunu yapmayı hayal ettiğini söyledi.
- Robert had always dreamed of becoming a pilot.
- Robert hep pilot olmayı hayal etmişti.
- Tom always does that when he's scared.
- Tom korktuğu zaman hep böyle yapar.
- Our clothes were always clean.
- Kıyafetlerimiz hep temizdi.
- Why does everyone always say that?
- Neden herkes hep bunu söylüyor?
- I've always been very nice to Tom.
- Ben Tom'a karşı hep kibarım.
- Tom always took things so seriously.
- Tom her şeyi hep çok ciddiye alırdı.
- I'm always home at night.
- Geceleri hep evdeyim.
- Tom will always want you around.
- Tom seni hep yanında isteyecek.
- He's always gossiping.
- Hep dedikodu yapar.
- That's the way we've always done it.
- Biz hep böyle yaptık.
- My dog always barks at the mailman.
- Köpeğim postacıya hep havlar.
- I always looked out for Tom.
- Tom'u hep kolladım.
- Tom is always busy on Mondays.
- Tom pazartesi günleri hep meşguldür.
- From that time on, she always waited on him.
- O zamandan beri, hep onu bekledi.
- Wouldn't you want to remember Tom always in this fashion?
- Tom'u hep böyle anımsamak istemez miydiniz?
- He always wanted to join the air force.
- Hep hava kuvvetlerine girmek istemişti.
- Why do I always wake up at this time?
- Neden hep bu saatte uyanıyorum?
- That's what they always say.
- Hep bunu söylüyorlar.
- It's always dark there.
- Orası hep karanlıktır.
- I've always liked soccer.
- Futbolu hep sevmişimdir.
- Tom has always been kind to me.
- Tom bana karşı hep nazikti.
- Why do these pills always have to have side effects?
- Neden bu hapların hep yan etkileri olmak zorunda?
- Tom always asks about you.
- Tom hep seni soruyor.
- She always says nice things about him, especially when he's around.
- Onun hakkında hep güzel şeyler söyler, özellikle de o etraftayken.
- I'm always very busy.
- Ben hep çok meşgulüm.
- The king always wears a crown.
- Kral, hep taç giyer.
- I've always been a musician.
- Ben hep bir müzisyen oldum.
- I always kept my promises.
- Sözlerimi hep tuttum.
- I always knew Tom was an idiot.
- Tom'un bir aptal olduğunu hep biliyordum.
- Steve and Jane always walk to school arm in arm.
- Steve ve Jane okula hep kol kola yürürler.
- She's always grumbling.
- O hep homurdanıyor.
- You're always talking about Tom.
- Hep Tom hakkında konuşuyorsun.
- Tom and Mary are always careful.
- Tom ve Mary hep dikkatlidirler.
- I always knew that you could do that.
- Onu yapabileceğinizi hep biliyordum.
- We're not always at home on Mondays.
- Pazartesi günleri hep evde değiliz.
- She always says the same thing.
- Hep aynı şeyi söylüyor.
- You are always wearing a loud necktie.
- Hep gösterişli bir kravat takıyorsun.
- Why are you always so nice to everyone?
- Neden herkese karşı hep bu kadar iyisin?
- I always knew Tom would come back.
- Tom'un geri döneceğini hep biliyordum.
- You've always hated me.
- Sen benden hep nefret ettin.
- I always knew you were going to be rich.
- Zengin olacağını hep biliyordum.
- I've always been careful to not say too much.
- Çok fazla konuşmamaya hep dikkat etmişimdir.
- Why does he always have to be late?
- Neden hep geç kalmak zorunda?
- I always knew you'd be back.
- Geri döneceğini hep biliyordum.
- He used to always wear a watch, but now he just looks at his smart phone.
- Eskiden hep saat takardı ama şimdi sadece akıllı telefonuna bakıyor.
- Tom always makes me wait.
- Tom beni hep bekletir.
- They've always been petting each other.
- Hep birbirlerini okşuyorlar.
- Children are always learning.
- Çocuklar hep öğreniyorlar.
- Why do you always get into trouble?
- Neden hep başın belaya giriyor?
- I've always hated doing that.
- Bunu yapmaktan hep nefret etmişimdir.
- Tom and I'll always be friends.
- Tom ve ben hep arkadaş olacağız.
- I always laugh when someone tells a joke.
- Biri şaka yaptığında hep gülerim.
- I always drink milk with my breakfast.
- Kahvaltımda hep süt içerim.
- When in Ukraine, I always speak Ukrainian.
- Ukrayna'dayken, ben hep Ukraynaca konuşurum.
- She always smiles at me.
- Bana hep gülümser.
- I always have trouble pronouncing that word.
- Bu kelimeyi telaffuz etmekte hep zorlanırım.
- Tom always comes home late.
- Tom eve hep geç gelir.
- Tom says Mary always does that.
- Tom, Mary'nin bunu hep yaptığını söylüyor.
- She always smiles.
- O, hep gülümser.
- Do you always get up before six?
- Hep altıdan önce mi kalkarsın?
- My mother is always complaining about me.
- Annem hep benden şikayet ediyor.
- Buses always come in threes.
- Otobüsler hep üçer üçer gelir.
- I feel like I'm always walking on eggshells when I'm with Tom.
- Tom'la birlikteyken hep yumurta kabuğunun üzerinde yürüyormuşum gibi hissediyorum.
- I'm always sneezing.
- Hep hapşırıyorum.
- He always persists in his errors.
- Hatalarında hep ısrar eder.
- We've always lived in Boston.
- Biz hep Boston'da yaşıyoruz.
- Is Tom always this helpful?
- Tom hep böyle yardımsever midir?
- I always liked that sweater.
- O kazağı hep sevmişimdir.
- Tom always shouts when he is angry.
- Tom sinirlendiğinde hep bağırır.
- I always do that alone.
- Bunu hep yalnız yaparım.
- Tom's teeth have always been crooked.
- Tom'un dişleri hep çarpıktı.
- His scores are always better than mine, even though he doesn't study very much.
- Çok çalışmamasına rağmen notları hep benimkinden iyi.
- You always criticise me.
- Sen beni hep eleştirirsin.
- Mary always shouts when she is angry.
- Mary sinirlendiğinde hep bağırır.
- I'll always protect you.
- Seni hep koruyacağım.
- Why is Tom always so grumpy?
- Tom neden hep böyle huysuz?
- Has Mary always been overweight?
- Mary hep kilolu muydu?
- I've always liked that name.
- Bu ismi hep sevmişimdir.
- That music always reminded me of you.
- O müzik bana hep seni hatırlattı.
- Tom always dreamed of being a multi-millionaire.
- Tom hep multimilyoner olmayı hayal ederdi.
- It isn't always cold in Boston.
- Boston'da hava hep soğuk olmaz.
- I always knew I could do it.
- Bunu yapabileceğimi hep biliyordum.
- You're always very neatly dressed.
- Hep çok düzgün giyiniyorsun.
- Tom always wears black clothes.
- Tom hep siyah kıyafetler giyer.
- Why do you guys always ask me that?
- Neden siz bana hep bunu soruyorsunuz?
- Do you always go shopping by yourself?
- Alışverişe hep tek başına mı çıkarsın?
- I've always thought you were a Canadian.
- Senin hep Kanadalı olduğunu düşünmüştüm.
- Does Tom always do that?
- Tom bunu hep yapar mı?
- She always paints her nails red.
- Tırnaklarını hep kırmızıya boyar.
- This song always reminds me of my childhood.
- Bu şarkı bana hep çocukluğumu hatırlatır.
- I've always helped Tom.
- Ben hep Tom'a yardımcı oldum.
- I've always known how this would end.
- Bunun nasıl biteceğini hep biliyordum.
- Tom said Mary always does that.
- Tom, Mary'nin bunu hep yaptığını söyledi.
- He always reads a magazine.
- O hep bir dergi okur.
- People are always telling me I have beautiful eyes.
- İnsanlar hep güzel gözlerim olduğunu söylüyorlar.
- I always got up early when I was a student.
- Öğrenciyken hep erken kalktım.
- I've always wanted to be a singer.
- Hep şarkıcı olmak istemişimdir.
- I've always wanted to follow in your footsteps.
- Hep senin izinden gitmek istemişimdir.
- That was always so.
- Bu hep böyleydi.
- This girl was always good and dutiful.
- Bu kız hep iyi ve saygılıydı.
- Mary's husband always wears the same hat.
- Mary'nin kocası hep aynı şapkayı takar.
- You always take things too easy.
- İşleri hep çok ağırdan alıyorsun.
- Tom and Mary were always rivals.
- Tom ve Mary hep rakipti.
- I've always wanted a red sports car.
- Hep kırmızı bir spor araba istemişimdir.
- We always leave that window closed.
- O pencereyi hep kapalı bırakırız.
- I've always wanted to meet them.
- Hep onlarla tanışmak istemişimdir.
- I've always been a little jealous of your friendship with Tom.
- Tom'la olan arkadaşlığını hep biraz kıskanmışımdır.
- I've always wanted one of these.
- Hep bunlardan bir tane istemişimdir.
- Everyone always speaks well of Tom.
- Herkes Tom'dan hep iyi bahseder.
- Tom is always late for appointments.
- Tom randevularına hep geç kalır.
- Tom is always winging it.
- Tom işlerini hep doğaçlama yapıyor.
- Why do you always contradict me?
- Neden hep benimle çelişiyorsun?
- Why is Tom always so secretive?
- Tom neden hep bu kadar ketum?
- I've always wanted to be a father.
- Hep baba olmak istemişimdir.
- Tom always said that.
- Tom hep böyle derdi.
- I've always wanted one of these.
- Hep bunlardan bir tane istedim.
- When I see this picture, I always think of the old days.
- Bu resmi gördüğümde, hep eski günler aklıma geliyor.
- She always remembers us at holidays.
- Bayramlarda hep bizi arayıp sorar.
- I always felt like she was hiding something.
- Hep bir şeyler sakladığını hissederdim.
- You always were good at math.
- Matematikte hep iyiydin.
- Have you always been so selfish?
- Hep böyle bencil miydin?
- I always encouraged Tom.
- Tom'u hep cesaretlendirdim.
- I always lied and now when I tell the truth, no one believes me.
- Hep yalan söyledim ve şimdi doğruyu söylediğimde kimse bana inanmıyor.
- I'm the one who always cooks dinner.
- Akşam yemeğini pişiren hep ben oluyorum.
- We always quarrel.
- Hep kavga ediyoruz.
- In many old movies the heroine is always the one to die.
- Birçok eski filmde ölen hep kadın kahraman olur.
- Tom always liked you.
- Tom seni hep sevdi.
- Why does this always happen?
- Neden bu hep oluyor?
- I always lose.
- Ben hep kaybederim.
- Thank you for always sticking up for me when necessary.
- Gerektiğinde hep yanımda olduğun için teşekkür ederim.
- I seem to always be busy nowadays.
- Bugünlerde hep işleri yoğun gibiyim.
- I always have to do that.
- Bunu hep yapmak zorundayım.
- I've always wanted to learn to cook like you.
- Hep senin gibi yemek yapmayı öğrenmek istemişimdir.
- Do you always help Tom clean his room?
- Tom'un odasını temizlemesine hep yardım ediyor musun?
- Music is, and will likely always be, Tom's greatest joy in life.
- Müzik Tom'un hayattaki en büyük eğlence kaynağı ve muhtemelen de hep öyle kalacak.
- Tom has always done that.
- Tom bunu hep yapmıştır.
- Tom always does that in the evening.
- Tom bunu hep akşamleyin yapar.
- I always confuse which side is port and which starboard.
- Hangi taraf iskele hangi taraf sancak hep karıştırıyorum.
- He always yells at me for not taking care of my shoes.
- Ayakkabılarıma dikkat etmediğim için bana hep bağırıyor.
- Tom always eats fruit for breakfast.
- Tom kahvaltıda hep meyve yer.
- I've always wanted to go to Turkey.
- Hep Türkiye'ye gitmek istemişimdir.
- Tom always talks about you.
- Tom hep senden bahsediyor.
- I always have fun.
- Ben hep eğlenirim.
- I have always been very passionate about biology.
- Biyoloji hakkında hep çok tutkulu oldum.
- I am always tense before I get on an airplane.
- Uçağa binmeden önce hep gergin olurum.
- Why are you always doing that?
- Neden hep bunu yapıyorsun?
- You're always so pessimistic?
- Sen hep bu kadar kötümser misin?
- Do you still always speak French to Tom?
- Tom'la hâlâ hep Fransızca mı konuşuyorsun?
- I have always loved you so much.
- Seni hep çok sevdim.
- You always leave your bike filthy.
- Bisikletini hep kirli bırakıyorsun.
- He is always a little irritable in the morning.
- Sabahları hep biraz sinirli olur.
- I always wanted to be rich and famous.
- Hep zengin ve ünlü olmak istemişimdir.
- Children always want to become adults.
- Çocuklar hep yetişkin olmak ister.
- Tom always yells when he's angry.
- Tom sinirlenince hep bağırır.
- Isn't that what you've always wanted?
- Hep istediğin bu değil miydi?
- Does Tom always talk this much?
- Tom hep bu kadar çok mu konuşur?
- I always leave my umbrella in the train.
- Şemsiyemi hep trende bırakıyorum.
- I always thought Tom was a Canadian.
- Ben hep Tom'un bir Kanadalı olduğunu düşünürdüm.
- Tom always takes a long time to get ready.
- Tom'un hazırlanması hep uzun sürer.
- Tom always blames somebody else for his mistakes.
- Tom hataları için hep başkalarını suçlar.
- Tom always treats me like a child.
- Tom bana hep çocukmuşum gibi davranır.
- She was always different.
- O hep farklıydı.
- Why are you always so tired?
- Neden hep bu kadar yorgunsun?
- Always the same.
- Hep aynı şey.
- He always leaves the window open while he sleeps.
- Uyurken pencereyi hep açık bırakır.
- He always borrows money from me.
- Benden hep borç para alır.
Show More (1660)
|
