1 |
him |
onu |
pron. |
|
- They did not succeed in forcing him out of that job but it was extraordinary that this should occur in this day and age.
- Onu bu işten uzaklaştırmayı başaramadılar ama bu çağda böyle bir şeyin olması olağanüstü bir durumdu.
- Well, the British Government did not endorse or commend him.
- İngiliz Hükûmeti onu desteklemedi ya da takdir etmedi.
- If the President-in-Office of the Council wants to tell you anything else, however, I am not going to stop him.
- Konsey Dönem Başkanı size başka bir şey söylemek isterse, onu durdurmayacağım.
- What practical method do we have for locating him or her?
- Onu bulmak için hangi pratik yönteme sahibiz?
- Mr Putin is a friend of ours, and we should encourage him.
- Sayın Putin bizim dostumuzdur ve onu teşvik etmeliyiz.
- Unforeseen circumstances have forced him to return to the UK this evening.
- Öngörülemeyen koşullar onu bu akşam Birleşik Krallık'a dönmek zorunda bıraktı.
- Mr Putin is a friend of ours, and we should encourage him.
- Sayın Putin bizim dostumuzdur ve onu cesaretlendirmeliyiz.
- If that is so, we must disabuse him of that notion.
- Eğer öyleyse, onu bu fikirden vazgeçirmeliyiz.
- Unfortunately, the Egyptian Government is refusing to move him to Greece.
- Ne yazık ki Mısır Hükûmeti onu Yunanistan'a götürmeyi reddediyor.
- I would urge colleagues not to follow him on the substance, although he is right on the procedure.
- Meslektaşlarıma, prosedür konusunda haklı olsa da içerik konusunda onu takip etmemelerini tavsiye ediyorum.
- In Italy, when we select the Finance Minister, we give him a medical examination.
- İtalya'da Maliye Bakanını seçerken onu tıbbi muayeneden geçiririz.
- I shall spare him that.
- Onu bu konudan uzak tutacağım.
- I should like to stress straight away that I shall be backing him during the vote.
- Oylama sırasında onu destekleyeceğimi hemen vurgulamak isterim.
- We expect him sometime soon.
- Onu da yakın bir zamanda bekliyoruz.
- It would seem that the legal system cannot defend him, although he has done no wrong.
- Görünen o ki, yanlış bir şey yapmamış olmasına rağmen hukuk sistemi onu savunamıyor.
- The military junta in Burma refused permission for him to see her.
- Burma'daki askeri cunta onu görmesine izin vermedi.
- Or, for that matter, attempts to drive him into exile.
- Ya da bu konuda onu sürgüne gönderme girişimlerinde bulunacak mıyız?
- We do not need to isolate him, but we must make it clear where Europe's sympathies lie.
- Onu izole etmemize gerek yok ancak Avrupa'nın sempatisinin nerede yattığını açıkça ortaya koymalıyız.
- Mr Harbour has reminded me of our confrontation but I can assure him that our confrontations are always exciting.
- Bay Harbour bana yüzleşmemizi hatırlattı ama onu temin ederim ki yüzleşmelerimiz her zaman heyecan vericidir.
- We do not need to isolate him, but we must make it clear where Europe's sympathies lie.
- Onu izole etmemize gerek yok, ancak Avrupa'nın sempatisinin nerede yattığını açıkça ortaya koymalıyız.
- We in the European Parliament should support him in his role.
- Bizler Avrupa Parlamentosu olarak onu bu rolünde desteklemeliyiz.
- Strong and combined international pressure of this kind is the only thing that can induce him to respond.
- Bu türden güçlü ve birleşik uluslararası baskı, onu yanıt vermeye teşvik edebilecek tek şeydir.
- I would like to ask you to pay tribute to him by observing a minute's silence.
- Sizden bir dakikalık saygı duruşunda bulunarak onu anmanızı rica ediyorum.
- We must therefore take care not to reproach him if the terrorist attacks continue.
- Bu nedenle, terör saldırıları devam ederse onu suçlamamaya özen göstermeliyiz.
- His mother is currently travelling to Burma, hoping to see him.
- Annesi şu anda onu görmek umuduyla Burma'ya seyahat ediyor.
- It would seem that the legal system cannot defend him, although he has done no wrong.
- Görünen o ki, hiçbir yanlış yapmamış olmasına rağmen hukuk sistemi onu savunamaz.
- Unfortunately, the Egyptian Government is refusing to move him to Greece.
- Ne yazık ki Mısır Hükümeti onu Yunanistan'a götürmeyi reddediyor.
- They grabbed him with no explanation whatsoever and they let him go with no explanation whatsoever.
- Hiçbir açıklama yapmadan onu yakaladılar ve yine hiçbir açıklama yapmadan bıraktılar.
- Because, quite simply, when the person who asked the question is over there, I cannot see him.
- Çünkü, oldukça basit bir şekilde, soruyu soran kişi oradayken onu göremiyorum.
- They forecast all the things which seem to frighten him today.
- Bugün onu korkutuyor gibi görünen her şeyi öngörüyorlar.
- My thanks - for I must not forget him - to the rapporteur for his excellent cooperation!
- Mükemmel işbirliği için raportöre teşekkürlerimi sunuyorum, çünkü onu unutmamalıyım!
- The surest way to ensure that outcome would be for Israel to make a martyr out of him.
- Bu sonucu sağlamanın en kesin yolu İsrail'in onu şehit etmesi olacaktır.
- The EU must encourage and back him in this as well.
- AB bu konuda da onu teşvik etmeli ve desteklemelidir.
- We expect him sometime soon.
- Onu yakın bir zamanda bekliyoruz.
- I would like to congratulate him.
- Onu tebrik etmek istiyorum.
- They need a mediator and I think that we have now identified him.
- Bir arabulucuya ihtiyaçları var ve sanırım şimdi onu belirledik.
- But I can assure him that we are not that stupid.
- Ama onu temin ederim ki biz o kadar aptal değiliz.
- I have every confidence that if we and the politicians of Europe support him we will see the kind of reform we need.
- Eğer biz ve Avrupa'daki siyasetçiler onu desteklersek ihtiyacımız olan reformu göreceğimize inancım tam.
- I listened to him and hope that what he said is right.
- Onu dinledim ve söylediklerinin doğru olduğunu umuyorum.
- I very much admire him for keeping his spirits up at a time when he was inundated with so many amendments.
- Bu kadar çok değişiklik önergesi ile boğuştuğu bir dönemde moralini yüksek tuttuğu için onu çok takdir ediyorum.
- Well, the British Government did not endorse or commend him.
- İngiliz Hükümeti onu desteklemedi ya da takdir etmedi.
- If they were to continue to back him, that would be a blot on the European Parliament's green escutcheon.
- Eğer onu desteklemeye devam ederlerse bu Avrupa Parlamentosu'nun yeşil arması için bir leke olacaktır.
- I should like to pay tribute to him.
- Onu saygıyla anmak isterim.
- We in this Parliament should urge him further along the path he has chosen to take.
- Biz bu Parlamento'da onu seçtiği yolda ilerlemeye teşvik etmeliyiz.
- Do you think we should bring him in on this project?
- Sizce onu bu projeye dahil etmeli miyiz?
- As soon as you can, get over there and cool him out.
- Mümkün olduğunca çabuk oraya git ve onu sakinleştir.
- No, I haven't seen him since this afternoon.
- Hayır, bu öğleden beridir onu görmedim.
- Maybe some nice neighbour shoved him down the garbage chute.
- Belki de kibar bir komşu onu çöp kanalına itmiştir.
- His presence was very powerful and we will all miss him.
- Varlığı çok etkiliydi ve hepimiz onu özleyeceğiz.
- That year, when we got married, I forced myself to like him.
- O yıl, evlendiğimizde, kendimi onu sevmeye zorladım.
- We haven't been tracking him since LA.
- Los Angeles'tan beri onu izlemiyoruz.
- No weapons will be powerful enough to stop him.
- Hiçbir silahın gücü onu durdurmaya yetmeyecektir.
- We'd better get over there and find him, like, fast.
- En iyisi oraya gidip onu bulalım, çabucak.
- I've watched him kill more than once and done nothing.
- Onu birden fazla kez cinayet işlerken izledim ve hiçbir şey yapmadım.
- The judge will only see him as a two-bit drug addict, not much more.
- Yargıç onu sadece iki paralık bir uyuşturucu bağımlısı olarak görecektir, daha fazlası değil.
- Barca's star player is missing, and they need to find him fast.
- Barça'nın yıldız oyuncusu kayıp ve onu bir an önce bulmaları gerekiyor.
- We never had a normal life since you chose him.
- Onu seçtiğinden beri hiç normal bir hayatımız olmadı.
- You didn't kill him like a peace officer.
- Onu bir polis memuru gibi öldürmediniz.
- I've worked real hard to keep him locked up.
- Onu kilit altında tutmak için çok çalıştım.
- For in that place, all of Israel had gathered to appoint him as king.
- Çünkü bütün İsrail halkı onu kral olarak tahta geçirmek için o yerde toplanmıştı.
- A few men fleet upon horse could overtake him.
- Atlı birkaç adam onu geçebilirdi.
- We haven't been tracking him since LA.
- Los Angeles'tan beri onu takip etmiyoruz.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Bak evlat, annesi onu yemeden önce hemen al şunu.
- As if all the people in the world should know him.
- Sanki dünyadaki tüm insanların onu tanıması gerekiyormuş gibi.
- Well, that would explain how my husband knew him.
- Bu, kocamın onu nasıl tanıdığını açıklıyor.
- All at once, she remembers why she loves him.
- Bir anda onu neden sevdiğini hatırlıyor.
- I saw him first when I was a child of two years.
- Onu ilk defa iki yaşında bir çocuk iken gördüm.
- You didn't kill him like a peace officer.
- Onu bir asayiş görevlisi gibi öldürmedin.
- The local medicine man made him better.
- Yerel büyücü onu iyileştirdi.
- Feel like a witch doctor put a curse on him.
- Büyücü onu lanetlemiş gibi hissediyorum.
- I've worked real hard to keep him locked up.
- Onu hapis tutmak için çok çaba sarf ettim.
- Because one of the cleverest killers since the Borgias knows that you just tried to kill him.
- Çünkü Borgias'tan bu yana en zeki katillerden biri onu öldürmeye çalıştığınızı biliyor.
- For in that place, all of Israel had gathered to appoint him as king.
- Çünkü bütün İsrailliler onu kral ilan etmek için orada toplanmışlardı.
- Because one of the cleverest killers since the Borgias knows that you just tried to kill him.
- Çünkü Borgiaslardan bu yana en zeki katillerden biri senin onu öldürmeye çalıştığını biliyor.
- I'm sure I never want to see him again, no.
- Onu bir daha asla görmek istemediğime eminim, hayır.
- I present him to you now as a simple human being.
- Şimdi size onu basit bir insan olarak sunuyorum.
- Trey said these fell out of your pocket when you robbed him.
- Trey, onu soyarken bunların senin cebinden düştüğünü söyledi.
- I've worked real hard to keep him locked up.
- Onu orada kilitli tutmak için çok çalıştım.
- None of them have any idea why somebody would shoot him.
- Hiç kimsenin, birinin niçin onu vurduğuna ilişkin bir fikri yok.
- Release him, and I'll go at once.
- Onu serbest bırakın, ben de hemen gideyim.
- We'd better get over there and find him, like, fast.
- Oraya gidip onu bulsak iyi olur, hem de hemen.
- I still love him and would do anything for him, though.
- Yine de onu hala seviyorum ve onun için her şeyi yaparım.
- She should move fast and snap him up.
- Hızlı hareket edip onu yakalamalı.
- My job was simple, fast him out and get him.
- Görevim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalamak.
- I've watched him kill more than once and done nothing.
- Onu birden fazla kez insan öldürürken izledim ve hiçbir şey yapmadım.
- William, tell the French king I'll see him in the parlor.
- William, Fransa kralına onu salonda beklediğimi söyle.
- Walker's out there, we need to find him fast.
- Walker dışarıda, onu hemen bulmamız gerek.
- I'm sure I never want to see him again, no.
- Onu bir daha görmek istemediğime eminim, hayır.
- His sickness struck him very hard and very fast.
- Hastalığı onu çok ağır ve çok hızlı etkiledi.
- I'm sure I never want to see him again, no.
- Onu bir daha görmek mi, şöyle dursun.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Bak evlat, annesi onu yemeden önce alsana şunu.
- We'd better get over there and find him, like, fast.
- İyisi mi oraya gidip onu bulalım, hemen.
- Pray they find him; he has this flash drive you say is so valuable.
- Dua edin onu bulsunlar; çok değerli olduğunu söylediğiniz bu flaş bellek onda.
- Send warriors and have him brought back at once.
- Savaşçıları gönder ve onu hemen geri getirsinler.
- His presence was very powerful and we will all miss him.
- Varlığı çok güçlüydü ve hepimiz onu özleyeceğiz.
- I saw him first when I was a child of two years.
- Onu ilk kez iki yaşında bir çocukken gördüm.
- But at least please tell us how you know him.
- Ama en azından lütfen bize onu nasıl tanıdığınızı söyleyin.
- I went to see him now because I wanted part two.
- Şimdi onu görmeye gittim çünkü ikinci bölümü istedim.
- Today, many reject him and the truth he proclaimed as well.
- Bugün pek çok kişi onu ve ilan ettiği gerçeği reddediyor.
- We haven't been tracking him since LA.
- L.A.'den beri onu takip etmiyormuşuz.
- Because one of the cleverest killers since the Borgias knows that you just tried to kill him.
- Çünkü Borgiaslardan bu yana en akıllı katillerden biri, onu öldürmeye çalıştığını biliyor.
- Barca's star player is missing, and they need to find him fast.
- Barca'nın yıldız oyuncusu kayıp ve onu acilen bulmaları gerekiyor.
- If you want to catch the guy who killed him, check out his neighbor.
- Onu öldüren adamı yakalamak istiyorsanız, komşusunu kontrol edin.
- Has not seen or heard from him since his last class ended.
- Son dersi bittiğinden beri onu ne gördü ne de haber aldı.
- His sickness struck him very hard and very fast.
- Hastalığı onu çok ağır ve hızlı bir şekilde vurdu.
- Clu was too powerful and left him for dead.
- Clu çok güçlüydü ve onu ölüme terk etti.
- Today, many reject him and the truth he proclaimed as well.
- Bugün birçok kişi onu ve onun ilan ettiği gerçeği reddediyor.
- Walker's out there, we need to find him fast.
- Walker dışarıda bir yerde, onu hemen bulmamız lazım.
- I went to see him now because I wanted part two.
- Şimdi onu görmeye gittim çünkü ikinci bölümü istiyordum.
- Today, many reject him and the truth he proclaimed as well.
- Bugün çoğu kişi onu ve açıkladığı gerçeği reddediyor.
- Look, kid, just take him before his mother eats him.
- Baksana evlat, annesi onu yemeden önce onu al.
- She should move fast and snap him up.
- Hızlı hareket etmeli ve onu kapıvermeli.
- Walker's out there, we need to find him fast.
- Walker dışarıda bir yerde, ve onu derhal bulmalıyız.
- No weapons will be powerful enough to stop him.
- Hiçbir silah onu durduracak güçte olamayacak.
- My job was simple, fast him out and get him.
- Benim işim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalamak.
- No weapons will be powerful enough to stop him.
- Hiçbir silah onu durduracak kadar güçlü olamaz.
- Maybe some nice neighbour shoved him down the garbage chute.
- Belki iyi bir komşu onu çöp kanalından aşağıya itmiştir.
- Inspector, your job isn't to like my husband but to protect him.
- Müfettiş, göreviniz kocamdan hoşlanmak değil, onu korumak.
- We never had a normal life since you chose him.
- Onu seçtiğinden beridir normal bir hayat yaşayamadık.
- Bring him to me at once.
- Onu derhâl bana getir.
- Maybe some nice neighbour shoved him down the garbage chute.
- Belki de kibar bir komşu, onu çöp kanalından aşağı itmiştir.
- For in that place, all of Israel had gathered to appoint him as king.
- Çünkü bütün İsrail onu kral olarak atamak için orada toplanmıştı.
- We never had a normal life since you chose him.
- Sen onu seçtiğinden beri hiç normal bir hayatımız olmadı.
- Barca's star player is missing, and they need to find him fast.
- Barça'nın yıldız oyuncusu kayıp ve onu ivedilikle bulmaları gerekiyor.
- No, I haven't seen him since this afternoon.
- Hayır, öğleden beri onu görmedim.
- My job was simple, fast him out and get him.
- İşim basitti, onu hızlıca dışarı çıkarıp yakalayacaktım.
- She should move fast and snap him up.
- Aceleyle hareket ederek onu kapmalı.
- No, I haven't seen him since this afternoon.
- Hayır, onu öğleden beri görmedim.
- Tom said I made him cry.
- Tom onu ağlattığımı söyledi.
- Two high school boys beat him black and blue.
- İki liseli çocuk onu feci şekilde dövmüş.
- I called him up yesterday.
- Dün onu aradım.
- She'll love him forever.
- Onu sonsuza dek sevecek.
- Will they elect him for four more years?
- Onu dört yıl daha seçecekler mi?
- People could see him.
- İnsanlar onu görebilir.
- You'll recognize him.
- Onu tanıyacaksın.
- Did you murder him?
- Onu siz mi öldürdünüz?
- The police decided to arrest him.
- Polis onu tutuklamaya karar verdi.
- Tom's dog is still waiting for him just outside the front door.
- Tom'un köpeği hâlâ onu tam ön kapının dışında onu bekliyor.
- We might never see him again.
- Onu bir daha göremeyebiliriz.
- I've got to get him home.
- Onu eve götürmeliyim.
- I have to love him.
- Ben onu sevmek zorundayım.
- Make him stop!
- Onu durdur!
- I've been hired to find him.
- Onu bulmak için işe alındım.
- Tom didn't intend to let Mary kiss him.
- Tom Mary'nin onu öpmesine izin vermek niyetinde değildi.
- Layla has found a new man and she's determined not to let him go.
- Leyla yeni bir adam buldu ve onu bırakmamaya kararlı.
- I haven't seen him since 1998.
- Onu 1998'den beri görmüyorum.
- We can't let them kill him.
- Onu öldürmelerine izin veremeyiz.
- Have you questioned him?
- Onu sorguladınız mı?
- Tom will never forgive those who abused him as a child.
- Tom çocukken onu istismar edenleri asla affetmeyecek.
- She still loved him.
- Onu hala seviyordu.
- I'm going to follow him.
- Onu takip edeceğim.
- Tell Tom I can't see him.
- Tom'a onu göremeyeceğimi söyle.
- Just listen to him.
- Sadece onu dinle.
- Tom won't let Mary kiss him.
- Tom, Mary'nin onu öpmesine izin vermez.
- We mistook him for an American.
- Onu bir Amerikalı sandık.
- I didn't find him.
- Onu ben bulmadım.
- Tom is afraid that someone might kill him in his sleep.
- Tom birinin onu uykusunda öldürebileceğinden korkuyor.
- She urged him to do the job.
- Onu işi yapmaya çağırdı.
- Something's bothering him.
- Onu rahatsız eden bir şey var.
- Nobody there knew him well.
- Orada kimse onu iyi tanımıyordu.
- His injury left him paralyzed.
- Yaralanması onu felç bıraktı.
- I know, but I love him!
- Biliyorum ama onu seviyorum!
- Comfort him.
- Onu rahatlatın.
- I saw him first.
- Onu ilk ben gördüm.
- We can't kill him.
- Onu biz öldüremeyiz.
- I had never seen him cry.
- Onu hiç ağlarken görmemiştim.
- Tom isn't the kind of person who would do what you're accusing him of.
- Tom onu suçlayacağın şeyi yapacak kişi türü değil.
- You know about him, don't you?
- Onu biliyorsun, değil mi?
- Even though Bob was in disguise, I recognized him as soon as I saw him.
- Bob kılık değiştirmiş olsa da onu görür görmez tanıdım.
- I saw him playing basketball.
- Onu basketbol oynarken gördüm.
- Let the devil take him!
- Onu şeytan götürsün!
- You should have seen him.
- Onu görmeliydin.
- Stop blaming him for your mistakes.
- Hataların için onu suçlamaktan vazgeç.
- She talked him into buying her a diamond ring.
- Onu elmas bir yüzük almaya ikna etti.
- I think Tom might actually want someone to kill him.
- Bence Tom gerçekten birinin onu öldürmesini istiyor olabilir.
- I only care about him.
- Sadece onu umursuyorum.
- Tom loves him.
- Tom onu sever.
- Tom asked Mary to visit him in prison.
- Tom, Mary'den onu hapishanede ziyaret etmesini istedi.
- I'm not jealous of him.
- Onu kıskanmıyorum.
- Do you want to see him again?
- Onu yeniden görmek istiyor musun?
- Shouldn't we wait for him?
- Onu beklememeli miyiz?
- We'll go visit him.
- Onu ziyarete gideriz.
- Tom wanted to kill Mary, but John stopped him.
- Tom Mary'yi öldürmek istedi ama John onu durdurdu.
- His perseverance and diligence in his youth have made him what he is today.
- Gençliğindeki azmi ve çalışkanlığı onu bugünkü haline getirdi.
- I've not seen him in a long time.
- Onu uzun bir süre görmedim.
- She made him rich.
- Onu zengin etti.
- We tied him up so that he wouldn't be able to escape.
- Kaçamasın diye onu bağladık.
- The doctor warned him of the dangers of smoking.
- Doktor, onu sigara içmenin tehlikeleri hakkında uyardı.
- Tom beckoned me to follow him.
- Tom onu izlememi işaret etti.
- The robber ran away when the policeman saw him.
- Polis onu görünce soyguncu kaçtı.
- Tom could've been there, but I didn't see him.
- Tom orada olabilirdi, ama onu görmedim.
- Please call him.
- Lütfen onu ara.
- Are you going to call him?
- Onu arayacak mısın?
- Tom thought Mary would remember him.
- Tom, Mary'nin onu hatırlayacağını düşündü.
- You can't accuse him of stealing unless you have proof.
- Kanıtın olmadıkça onu çalmakla suçlayamazsın.
- I found him lying on the bed.
- Onu yatakta uzanırken buldum.
- Tom was working at his desk the last time I saw him.
- Tom onu son gördüğümde masasında çalışıyordu.
- I didn't mean him.
- Onu kastetmek istemedim.
- Somebody has to stop him.
- Biri onu durdurmak zorunda.
- Let's go and get him.
- Onu almaya gidelim.
- Who will console him?
- Kim onu teselli edecek?
- What if we don't find him?
- Ya onu bulamazsak?
- She was looking forward to seeing him again.
- Onu tekrar görmeyi dört gözle bekliyordu.
- I suggest you let him go.
- Onu bırakmanızı öneririm.
- While I was coming home I saw him, but he pretended that he hadn't seen me.
- Eve gelirken onu gördüm ama beni görmemiş gibi davrandı.
- I never saw him.
- Onu hiç görmedim.
- If Tom had been speaking French, I would have been able to understand him.
- Tom Fransızca konuşsaydı onu anlayabilirdim.
- I'm on my way to see him.
- Onu görmeye gidiyorum.
- I recognized him at a glance.
- Onu bir bakışta tanıdım.
- Why can't we go and see him?
- Neden gidip onu göremiyoruz?
- They accused him of being in the classroom in order to cause trouble.
- Onu sorun çıkarmak için sınıfta bulunmakla suçladılar.
- Tom knows how much Mary loves him.
- Tom, Mary'nin onu ne kadar çok sevdiğini biliyor.
- They caught him stealing.
- Onu hırsızlık yaparken yakaladılar.
- They aren't happy to see him.
- Onu gördükleri için mutlu değiller.
- None of Tom's classmates waited for him.
- Tom'un sınıf arkadaşlarından hiçbiri onu beklemedi.
- If Tom could speak French, I'd hire him.
- Eğer Tom Fransızca konuşabilseydi onu işe alırdım.
- Tom went to bed very late last night, so don't wake him up yet.
- Tom dün gece çok geç yatmış, bu nedenle onu daha uyandırmayın.
- They lifted him carefully into the ambulance.
- Onu dikkatlice ambulansa bindirdiler.
- I love him.
- Onu seviyorum.
- All my friends like him.
- Bütün arkadaşlarım onu sever.
- No reason could convince him.
- Hiçbir sebep onu ikna edemezdi.
- You'll never see him again.
- Onu bir daha asla göremeyeceksin.
- Dan's investigation led him to an address in London.
- Dan'in araştırması onu Londra'da bir adrese götürdü.
- We all loved him.
- Hepimiz onu sevdik.
- The accident left him permanently paralyzed.
- Kaza onu kalıcı olarak felç bıraktı.
- I'll call him on Friday.
- Onu cuma günü ararım.
- What happened freaked him out.
- Olanlar onu dehşete düşürdü.
- I have to see him.
- Onu görmek zorundayım.
- I don't like him in there.
- Onu orada sevmiyorum.
- She didn't pay him any visit.
- Onu hiç ziyaret etmedi.
- Even though Tom is my neighbor, I don't know him very well.
- Tom benim komşum olmasına rağmen, onu çok iyi tanımıyorum.
- I haven't seen much of him recently.
- Son zamanlarda onu pek görmedim.
- The people praised him for his courage.
- İnsanlar onu cesaretinden dolayı övdü.
- Don't ever underestimate him.
- Onu asla hafife alma.
- Should we get him?
- Onu yakalamalı mıyız?
- Tell him you love him before it's too late!
- Çok geç olmadan onu sevdiğini söyle!
- I didn't know him then.
- Onu o zaman tanımıyordum.
- We're not going to catch him.
- Onu yakalamayacağız.
- I need to check on him.
- Onu kontrol etmeliyim.
- Actually I know him, I just can't remember where from.
- Aslında onu tanıyorum, sadece nereden olduğunu hatırlayamıyorum.
- Send him to me!
- Onu bana gönder!
- You're not going to catch him.
- Sen onu yakalamayacaksın.
- I picked him up from school.
- Onu okuldan aldım.
- At first, I took him for your brother.
- İlk başta, onu kardeşiniz sandım.
- John spoke in such a loud voice that I could hear him upstairs.
- John o kadar yüksek bir sesle konuştu ki onu üst kattan duyabildim.
- I'm seeing him this afternoon.
- Bu öğleden sonra onu göreceğim.
- I'd like to see him now.
- Onu şimdi görmek istiyorum.
- Let him try it.
- Onu denemesine izin verin.
- I'll wait for him for an hour.
- Onu bir saat bekleyeceğim.
- By chance we saw him coming out of the shop.
- Şans eseri onu dükkandan çıkarken gördük.
- We can't find him.
- Onu bulamıyoruz.
- The judge sentenced him to a year in prison.
- Hakim onu bir yıl hapis cezasına çarptırdı.
- She went to the station to see him off.
- Onu uğurlamak için istasyona gitti.
- Let's forget about him.
- Onu unutalım.
- She caught him looking at her.
- Onu kendisine bakarken yakaladı.
- I think you both know him.
- Sanırım ikiniz de onu tanıyorsunuz.
- We'll find him sooner or later.
- Onu er ya da geç bulacağız.
- I am familiar with him.
- Onu tanıyorum.
- She scolded him for being late.
- Geç kaldığı için onu azarladı.
- I know him from work.
- Onu iş yerinden tanıyorum.
- Please don't listen to him.
- Lütfen onu dinlemeyin.
- And then she slapped him.
- Ve sonra onu tokatladı.
- Don't disturb him.
- Onu rahatsız etmeyin.
- And you encourage him?
- Ya siz onu teşvik ediyor musunuz?
- She accused him and her of theft.
- Onu ve onu hırsızlıkla suçladı.
- If the student had known his lesson better, the teacher would not have punished him.
- Eğer öğrenci dersini daha iyi bilseydi, öğretmen onu cezalandırmazdı.
- Tom hoped that Mary would forgive him.
- Tom, Mary'nin onu affedeceğini umuyordu.
- I asked you to leave him alone.
- Onu yalnız bırakmanı istedim.
- Tell Tom I want to see him first thing in the morning.
- Tom'a sabah ilk iş onu görmek istediğimi söyle.
- Please call him up.
- Lütfen onu arayın.
- The audience gave him an ovation for ten minutes.
- Seyirciler onu on dakika boyunca alkışladı.
- Have you forgiven him?
- Onu affettin mi?
- Tom's wife must be missing him.
- Tom'un karısı onu özlüyor olmalı.
- We've got to get him to bed.
- Onu yatağa götürmeliyiz.
- Tom loves Mary and she loves him.
- Tom Mary'yi seviyor ve Mary onu seviyor.
- I'm the one who rescued him.
- Onu kurtaran benim.
- Tom looked well when I last saw him.
- Onu son gördüğümde Tom iyi görünüyordu.
- Get him out of there.
- Onu oradan çıkar.
- Tom's father disowned him.
- Tom'un babası onu evlatlıktan reddetti.
- I need to impress him.
- Onu etkilemeliyim.
- His girlfriend cheated on him over and over again.
- Kız arkadaşı onu defalarca aldattı.
- Can you see him?
- Onu görebiliyor musun?
- She walked around looking for him.
- Onu arayarak etrafta gezindi.
- I often listened to him playing the melody on the trumpet.
- Trompette melodi çalarken onu sık sık dinledim.
- Call him immediately.
- Derhal onu ara.
- Tom wanted the job, but they didn't hire him.
- Tom işi istedi ama onu işe almadılar.
- I could hardly hear him.
- Onu güçlükle duyabiliyordum.
- Tom's wife divorced him.
- Tom'un karısı onu boşadı.
- Tom loves me and I love him.
- Tom beni seviyor ve ben onu seviyorum.
- Let's get him out of here.
- Onu buradan çıkaralım.
- Would you please tell Tom why you want him to do that?
- Lütfen Tom'a neden onu yapmasını istediğini söyler misiniz?
- I know you don't know him.
- Onu tanımadığını biliyorum.
- I have to visit him.
- Onu ziyaret etmek zorundayım.
- Tom's family must miss him.
- Tom'un ailesi onu özlüyor olmalı.
- You must help me save him.
- Onu kurtarmama yardım etmelisin.
- You may see him there.
- Onu orada görebilirsin.
- Encourage him to do it.
- Onu bunu yapmaya teşvik et.
- Bring him here immediately.
- Onu derhal buraya getir.
- Tom would've waited if you'd called him.
- Onu arasaydın Tom beklerdi.
- You must encourage him to try again.
- Tekrar denemesi için onu teşvik etmelisin.
- Go find him.
- Git onu bul.
- Fadil's mother characterized him as a good boy.
- Fadıl'ın annesi onu iyi bir çocuk olarak tanımlıyordu.
- I didn't mean to wake him up.
- Onu uyandırmak istemedim.
- I heard they found him guilty.
- Onların onu suçlu bulduğunu duydum.
- I was just thinking about him.
- Tam da onu düşünüyordum.
- They don't want him back.
- Onu geri istemiyorlar.
- You shouldn't listen to him.
- Onu dinlememelisiniz.
- This is the first time I've seen him smile.
- Onu ilk kez gülümserken görüyorum.
- I watched him from afar.
- Onu uzaktan izledim.
- I haven't seen him in a month.
- Onu bir aydır görmedim.
- You can't judge a person if you don't know him well.
- Bir insanı iyi tanımıyorsanız, onu yargılayamazsınız.
- I do like watching him when he is asleep.
- O uyurken onu izlemekten hoşlanıyorum.
- I don't want him here.
- Onu burada istemiyorum.
- I've known him a long time.
- Onu uzun bir zamandır tanıyorum.
- I will follow him.
- Onu takip edeceğim.
- Tom's girlfriend saw him with another girl.
- Tom'un kız arkadaşı onu başka bir kızla görmüş.
- She pulled him out of the mud.
- Onu çamurdan çıkardı.
- She ignored him all day.
- Bütün gün onu görmezden geldi.
- I don't want you to harass him.
- Onu rahatsız etmeni istemiyorum.
- The whole village came out to welcome him.
- Bütün köy onu karşılamak için dışarı çıktı.
- I lost sight of him on the way.
- Yolda onu gözden kaybettim.
- Tom asked Mary to forgive him for what he'd done.
- Tom, Mary'den yaptığı şey için onu affetmesini istedi.
- An aura of light surrounds him.
- Bir ışık aurası onu çevreliyor.
- She allowed him to kiss her.
- Onu öpmesine izin verdi.
- I want him here.
- Onu burada istiyorum.
- Tom is still just a kid, so let's forgive him.
- Tom hâlâ sadece bir çocuk, bu nedenle onu bağışlayalım.
- Tom never did anything Mary had to forgive him for.
- Tom, Mary'nin onu affetmesi gereken hiçbir şey yapmadı.
- You have to call him.
- Onu aramak zorundasın.
- If I'd known Tom's address, I could've visited him.
- Tom'un adresini bilseydim, onu ziyaret edebilirdim.
- That doctor may cure him of his cancer.
- Şu doktor onu kanserinden kurtarabilir.
- Don't deceive him.
- Onu kandırmayın.
- The guests caught him in his pajamas.
- Misafirler onu pijamalarıyla yakaladı.
- Do you think I should stop him?
- Sence onu durdurmalı mıyım?
- She tried in vain to please him.
- Onu memnun etmek için boşuna çalıştı.
- I haven't seen him for a while.
- Bir süredir onu görmedim.
- No one has seen him since then.
- O zamandan beri kimse onu görmemiş.
- You frightened him.
- Sen onu korkuttun.
- You will have to apologize when you see him.
- Onu gördüğünde özür dilemek zorunda kalacaksın.
- Seeing him with his girlfriend puts me in a bad mood.
- Onu kız arkadaşıyla görmek beni kötü bir ruh haline soktu.
- I just need to find him.
- Onu bulmam gerekiyor işte.
- We thought that we wouldn't be able to stop him.
- Onu durduramayacağımızı düşündük.
- The last time when I saw him, he was quite well.
- Onu son gördüğümde gayet iyiydi.
- Tom didn't want Mary to kiss him.
- Tom, Mary'nin onu öpmesini istemedi.
- She got him drunk.
- Onu sarhoş etti.
- All my friends like him.
- Bütün arkadaşlarım onu seviyor.
- Apart from his parents, no one knows him well.
- Anne ve babası dışında, hiç kimse onu iyi tanımıyor.
- I know what killed him.
- Onu neyin öldürdüğünü biliyorum.
- You can't accuse him of stealing unless you have proof.
- Kanıtınız olmadan onu hırsızlıkla suçlayamazsınız.
- Tom wanted Mary to call him.
- Tom Mary'nin onu aramasını istedi.
- I kind of miss him.
- Onu özlüyor gibiyim.
- They murdered him.
- Onu öldürdüler.
- Tom forced me to follow him to his room.
- Tom odasına kadar onu takip etmem için beni zorladı.
- Please tell Tom that I don't want to see him again.
- Lütfen Tom'a onu bir daha görmek istemediğimi söyle.
- Tom got Mary to take him to the zoo.
- Tom, Mary'nin onu hayvanat bahçesine götürmesini sağladı.
- Don't you know him?
- Onu bilmiyor musunuz?
- How did they find out about him?
- Onu nasıl öğrendiler?
- How do we stop him?
- Onu nasıl durduracağız?
- The company turned him down for no apparent reason.
- Şirket belirgin bir sebep olmadan onu geri çevirdi.
- It's not too late to tell him that you love him.
- Onu sevdiğini söylemek için çok geç değil.
- I must ask you about him.
- Sana onu sormalıyım.
- Tom asked me to pick him up at the station.
- Tom onu istasyondan almamı rica etti.
- If you meet the Buddha on the road, kill him.
- Buda'ya yolda rastlarsan onu öldür.
- Why should she have sent for him?
- Neden onu çağırması gerekti?
- Tom got Mary to drive him home.
- Tom, Mary'nin onu eve bırakmasını sağladı.
- We lost sight of him in the crowd.
- Kalabalıkta onu kaybettik.
- I couldn't get hold of him at his office.
- Onu ofisinde bulamadım.
- What made him mad?
- Onu ne kızdırdı?
- She scolded him because he left the door open.
- Kapıyı açık bıraktığı için onu azarladı.
- Tom started to say something, but Mary shushed him.
- Tom bir şey söylemeye başladı ama Mary onu susturdu.
- Tom knew that someone was following him.
- Tom birisinin onu takip ettiğini biliyordu.
- I don't think Tom loves Mary as much as she loves him.
- Tom'un Mary'yi, Mary'nin onu sevdiği kadar sevdiğini sanmıyorum.
- I already miss him.
- Ben zaten onu özlüyorum.
- I just found out that he's sick, so I'll visit him later.
- Hasta olduğunu yeni öğrendim, o yüzden onu daha sonra ziyaret edeceğim.
- We all love him.
- Hepimiz onu seviyoruz.
- I'll be back to check on him before I head out today.
- Bugün yola çıkmadan önce onu kontrol etmek için döneceğim.
- Even though Bob was in disguise, I recognized him as soon as I saw him.
- Bob maskeli olsa bile onu görür görmez tanıdım.
- I want him on my team.
- Onu takımımda istiyorum.
- I'll see him next Friday.
- Önümüzdeki cuma onu göreceğim.
- She followed him home; then killed him.
- Onu evine kadar takip etmiş, sonra da öldürmüş.
- I wish I could have persuaded him to join us.
- Keşke onu bize katılmaya ikna edebilseydim.
- Have you seen him today?
- Bugün onu gördünüz mü?
- I don't think Tom likes you the way you like him.
- Senin onu sevdiğin şekilde Tom'un seni sevdiğini sanmıyorum.
- Do you want him back or not?
- Onu geri istiyor musunuz yoksa istemiyor musunuz?
- She said that she would follow him no matter where he went.
- Nereye giderse gitsin onu takip edeceğini söyledi.
- I was happy to see him.
- Onu gördüğüme sevinmiştim.
- I saw him once.
- Ben onu bir kez gördüm.
- Did Tom know I didn't want him to do that?
- Tom onu yapmasını istemediğimi biliyor muydu?
- Where did you ever find him?
- Onu nereden buldun?
- We don't even know him.
- Onu tanımıyoruz bile.
- Everybody knows him here.
- Burada herkes onu bilir.
- What made him angry?
- Onu kızdıran neydi?
- The committee elected him chairperson.
- Komite onu başkan seçti.
- It's an honor to know him.
- Onu tanımak bir onur.
- Tom loves Mary, but she doesn't love him.
- Tom Mary'yi seviyor ama Mary onu sevmiyor.
- Tom asked Mary not to wake him up before seven.
- Tom, Mary'den onu yediden önce uyandırmamasını istedi.
- I've seen him around.
- Onu etrafta gördüm.
- She described him as handsome.
- Onu yakışıklı olarak tanımladı.
- I know him personally.
- Onu şahsen tanıyorum.
- I know who killed him.
- Onu kimin öldürdüğünü biliyorum.
- Fadil's parents enrolled him in a prestigious school in Cairo.
- Fadıl'ın ailesi onu Kahire'de prestijli bir okula kaydettirdi.
- Shouldn't we go look for him?
- Gidip onu aramayalım mı?
- Who sent him?
- Onu kim gönderdi?
- Don't make him angry.
- Onu kızdırma.
- It's for that reason that I phoned him.
- Bu yüzden onu aradım.
- I don't want to lose him.
- Onu kaybetmek istemiyorum.
- The doctor called him back.
- Doktor, onu geri aradı.
- I like his personality, but I don't find him attractive.
- Ben onun kişiliğini seviyorum, ama onu çekici bulmuyorum.
- You love him more than I do.
- Sen onu benim sevdiğimden daha çok seviyorsun.
- I'd like to tell Tom that I love him.
- Tom'a onu sevdiğimi söylemek istiyorum.
- I'd like to see him now.
- Şimdi onu görmek istiyorum.
- I'd better go find him.
- Gidip onu bulsam iyi olur.
- I can't protect him.
- Onu koruyamam.
- I wish I could see him again.
- Keşke onu tekrar görebilseydim.
- It's not known what or who killed him.
- Onu neyin ya da kimin öldürdüğü bilinmiyor.
- The police caught up with him.
- Polis onu yakaladı.
- I now represent him.
- Şimdi onu temsil ediyorum.
- The professor spoke too fast for anyone to understand him.
- Profesör, kimsenin onu anlayamayacağı kadar hızlı konuştu.
- The medicine relieved him of his stomach-ache.
- İlaç, onu mide ağrısından kurtardı.
- I need to see him right now.
- Onu derhal görmem gerekiyor.
- Tom didn't want to eat and Mary couldn't persuade him to.
- Tom yemek yemek istemedi ve Mary onu yemesi için ikna edemedi.
- The pressures of supporting a big family are beginning to catch up with him.
- Büyük bir aileyi geçindirmenin getirdiği baskılar onu ele geçirmeye başladı.
- I will never see him.
- Onu asla görmeyeceğim.
- Your words made him feel much better.
- Sözleriniz onu çok daha iyi hissettirdi.
- I'll give him a call tonight.
- Bu gece onu arayacağım.
- Tom told Mary not to kiss him in public again.
- Tom, Mary'ye herkesin önünde onu bir daha öpmemesini söyledi.
- Bring him with you.
- Onu yanında getir.
- Call him tonight.
- Bu gece ara onu.
- When would you like to see him?
- Onu ne zaman görmek istersin?
- I hope Tom doesn't think we've forgotten him.
- Umarım Tom onu unuttuğumuzu düşünmez.
- Jimmy insisted on my taking him to the zoo.
- Jimmy, benim onu hayvanat bahçesine götürmem konusunda ısrar etti.
- I'll go and see him.
- Onu görmeye gideceğim.
- The news paralyzed him.
- Haber onu felç etti.
- If Tom spoke a little slower, people would be able to understand him better.
- Tom biraz daha yavaş konuşsaydı, insanlar onu daha iyi anlayabilirdi.
- You must know him very well.
- Onu çok iyi bir şekilde tanımalısın.
- Tom said that Mary waited for him.
- Tom, Mary'nin onu beklediğini söyledi.
- I don't want to interrupt him.
- Onu bölmek istemiyorum.
- We should listen to him.
- Onu dinlemeliyiz.
- We have to follow him.
- Onu takip etmek zorundayız.
- I saw him with Mary.
- Onu Mary'le gördüm.
- We have to save him immediately.
- Onu hemen kurtarmalıyız.
- I know him, but you don't.
- Onu tanıyorum, ama sen tanımazsın.
- I've been hired to find him.
- Onu bulmak için tutuldum.
- I love him anyway.
- Ben yine de onu seviyorum.
- I consider him a friend.
- Ben onu bir arkadaş görüyorum.
- Why don't you call him?
- Neden onu aramıyorsun?
- I cannot tell him from his brother.
- Onu kardeşinden ayırt edemiyorum.
- I still remember him.
- Ben hâlâ onu hatırlıyorum.
- Tom began to suspect Mary would leave him.
- Tom, Mary'nin onu terk edeceğinden şüphelenmeye başladı.
- Can't we fire him?
- Onu kovamaz mıyız?
- The company rewarded him with promotion.
- Şirket onu terfi ile ödüllendirdi.
- I can hardly see him.
- Onu zor görüyorum.
- Tom told the police that three men had mugged him.
- Tom polise üç adamın onu soyduğunu söyledi.
- Don't bother him.
- Onu rahatsız etmeyin.
- I wake him up at 6 every morning.
- Onu her sabah 6'da uyandırırım.
- Tom wanted Mary to wait for him at the library.
- Tom Mary'nin onu kütüphanede beklemesini istedi.
- Tom is still where we left him.
- Tom hala onu bıraktığımız yerde.
- Let me call him.
- Onu arayayım.
- She looks on him as her master.
- Onu efendisi olarak görür.
- You shouldn't have swindled him.
- Onu dolandırmamalıydın.
- I can't believe you're defending him.
- Onu savunduğuna inanamıyorum.
- Don't pay attention to him.
- Onu dinlemeyin.
- Charlie was a mere child when I saw him last.
- Charlie, onu son gördüğümde sadece bir çocuktu.
- Who found him?
- Onu kim buldu?
- We'll bring him home.
- Onu eve getireceğiz.
- Tom has gained weight since we last saw him, to say the least.
- Kısaca söylemek gerekirse, Tom onu son gördüğümüzden beri kilo aldı.
- Tom asked me to wake him up at six.
- Tom onu altıda uyandırmamı istedi.
- We regard him as the best player on the team.
- Onu takımdaki en iyi oyuncu olarak görüyoruz.
- I haven't seen him for about three years.
- Yaklaşık üç saattir onu görmedim.
- We've got to go warn him.
- Onu uyarmak için gitmek zorundayız.
- We can't judge him; he did what he could.
- Onu yargılayamayız; elinden geleni yaptı.
- Listening to him exhausts me.
- Onu dinlemek beni yoruyor.
- At first, I mistook him for your brother.
- Önce onu erkek kardeşinle karıştırdım.
- We've got one hour to find him.
- Onu bulmak için bir saatimiz var.
- The policeman arrested him for speeding.
- Polis, aşırı hızdan onu tutukladı.
- I congratulated him on passing the entrance exam.
- Giriş sınavını geçtiği için onu tebrik ettim.
- I called him today.
- Onu bugün aradım.
- I recognize him.
- Onu tanıdım.
- I wanted to surprise him.
- Onu şaşırtmak istedim.
- I'd caught him red-handed.
- Onu suçüstü yakalamıştım.
- She loves him, not me.
- Onu seviyor, beni değil.
- His ambition made him work hard.
- Hırsı onu çok çalışmaya itti.
- A crowd waited to see him.
- Bir kalabalık onu görmek için bekledi.
- We are expecting him any moment.
- Onu her an bekliyoruz.
- I've got to warn him.
- Onu uyarmak zorundayım.
- She slapped him silly.
- Onu aptalca tokatladı.
- I saw him go into the toilet a few minutes ago.
- Birkaç dakika önce onu tuvalete girerken gördüm.
- The accident robbed him of his best friend.
- Kaza onu en iyi arkadaşından mahrum bıraktı.
- What did you say to Tom that made him cry?
- Tom'a onu ağlatacak ne söyledin?
- I always think of him when I'm alone.
- Yalnız kaldığımda hep onu düşünüyorum.
- I don't even know him.
- Onu tanımıyorum bile.
- I see him once in a while.
- Onu arada bir görürüm.
- I persuaded him to give up the idea.
- Fikrinden vazgeçmesi için onu ikna ettim.
- I'm going to miss him.
- Onu özleyeceğim.
- I asked him to introduce her to me.
- Onu bana tanıtmasını istedim.
- She tried to persuade him to go with her.
- Onu kendisiyle gelmesi için ikna etmeye çalıştı.
- Take him back.
- Onu geri götür.
- Don't let him down.
- Onu yarı yolda bırakma.
- You're the only person that can persuade him.
- Onu ikna edebilecek tek kişi sizsiniz.
- It's been two years since I saw him last.
- Onu görmeyeli iki yıl oldu.
- I miss him terribly.
- Onu fena halde özlüyorum.
- Get him away from me.
- Onu benden uzak tut.
- I have not seen him since then.
- O zamandan beri onu görmedim.
- Tom became depressed after Mary left him.
- Mary onu terk ettikten sonra Tom depresyona girdi.
- I haven't called him back.
- Onu tekrar aramadım.
- His wealth has not made him happy.
- Onun serveti onu mutlu etmedi.
- Sami's mother abandoned him when he was just six.
- Sami'nin annesi onu henüz altı yaşındayken terk etti.
- They're bringing him in for questioning now.
- Şimdi sorgulamak için onu içeri getiriyorlar.
- I like him better.
- Onu daha çok seviyorum.
- I planned to introduce him to Beatrice.
- Onu Beatrice'e tanıtmayı planladım.
- Put him in a psychiatric hospital!
- Onu psikiyatri hastanesine yatırın!
- I think I impressed him.
- Onu etkilediğimi düşünüyorum.
- Dan felt like his mother no longer wanted him.
- Dan annesi artık onu istemiyor gibi hissetti.
- I saw him doing it.
- Onu yaparken gördüm.
- Unfortunately, you cannot bring him along.
- Ne yazık ki onu yanınızda getiremezsiniz.
- I was dreaming about him.
- Onu hayal ediyordum.
- Do you even remember him?
- Onu hatırlıyor musun ki?
- Get him back here.
- Onu buraya geri getir.
- Everybody loves him.
- Onu herkes sever.
- The man seized him by the neck.
- Adam onu boynundan yakaladı.
- Tom is an honest person, so I like him.
- Tom dürüst bir insan, bu yüzden onu seviyorum.
- I misled him.
- Onu yanlış yönlendirdim.
- Tom wants to forgive his father for abandoning him.
- Tom, onu terkettiği için babasını affetmek istiyor.
- Don't invite him to the party.
- Onu partiye davet etme.
- Hans Christian Andersen's stories made him the most famous Dane in the world.
- Hans Christian Andersen'in hikayeleri onu dünyanın en ünlü Danimarkalısı yaptı.
- I didn't kill him.
- Ben onu öldürmedim.
- Everybody liked him.
- Herkes onu severdi.
- Tom was wearing a bulletproof vest, so the bullet didn't kill him.
- Tom kurşun geçirmez yelek giyiyordu, bu yüzden kurşun onu öldürmedi.
- I saw Tom and could barely recognize him.
- Tom'u gördüm ve onu güçlükle tanıyabildim.
- We invited him to our house.
- Biz onu evimize davet ettik.
- The judge condemned him to death.
- Yargıç onu ölüm cezasına çarptırdı.
- I'll get him for you.
- Senin için onu alacağım.
- I really don't know him.
- Ben onu gerçekten tanımıyorum.
- Tom will come if you ask him.
- Eğer onu istersen Tom gelecek.
- Tom thanked me for rescuing him.
- Tom onu kurtardığım için bana teşekkür etti.
- The police released him.
- Polisler onu serbest bıraktılar.
- I want to know who killed him.
- Onu öldürenin kim olduğunu bilmek istiyorum.
- I have to fire him.
- Onu kovmak zorundayım.
- After I found out where Tom went, I went to look for him.
- Tom'un nereye gittiğini öğrendikten sonra onu aramaya gittim.
- She understands him.
- Onu anlıyor.
- We're embarrassing him.
- Biz onu utandırıyoruz.
- The audience gave him an ovation for ten minutes.
- Seyirci on dakika boyunca onu alkışladı.
- Tom was at home when Mary called him.
- Mary onu aradığında Tom evdeydi.
- We didn't manage to convince him.
- Onu ikna edemedik.
- They regarded him as a national hero.
- Onu ulusal bir kahraman olarak gördüler.
- I saw him a short time ago.
- Onu kısa bir süre önce gördüm.
- Tom knows you'll never forgive him.
- Tom onu asla affetmeyeceğini biliyor.
- When John's neighbor saw John selling drugs, she blew the whistle on him.
- John'un komşusu, John'un uyuşturucu sattığını görünce onu ihbar etti.
- Tom let Mary kiss him.
- Tom Mary'nin onu öpmesine izin verdi.
- That's the last time I saw him.
- Bu onu son görüşümdü.
- I'm not blaming him.
- Onu suçlamıyorum.
- They accused him of manslaughter.
- Onu adam öldürmekle suçladılar.
- The cold air revived him.
- Soğuk hava onu canlandırdı.
- Let's go find him.
- Gidip onu bulalım.
- Why are you calling him?
- Neden onu arıyorsun?
- His face looks familiar, but I don't think I know him.
- Yüzü tanıdık geliyor ama onu tanıdığımı sanmıyorum.
- She couldn't convince him to ask for a loan.
- Bir kredi istemesi için onu ikna edemedim.
- We must punish him severely.
- Onu ağır bir şekilde cezalandırmalıyız.
- Tom has been nice to me, but I still don't like him.
- Tom bana güzel davrandı, ama yine de onu sevmiyorum.
- I don't want you to wake him up.
- Onu uyandırmanızı istemiyorum.
- Throw him in the water!
- Onu suya atın!
- I punished him.
- Ben onu cezalandırdım.
- I think we'll find him.
- Bence onu bulacağız.
- Take him for a swim.
- Onu yüzmeye götür.
- Nothing bothers him.
- Hiçbir şey onu rahatsız etmez.
- I did try to warn him.
- Onu uyarmaya çalıştım.
- If you see Tom, tell him I'm looking for him.
- Eğer Tom'u görürsen, onu aradığımı söyle.
- Should we get him?
- Onu almalı mıyız?
- I now represent him.
- Şimdi onu ben temsil ediyorum.
- I want him to know that.
- Onun onu bilmesini istiyorum.
- Tell Tom I'm coming to see him.
- Tom'a onu görmek için geldiğimi söyle.
- How do we find him?
- Onu nasıl bulacağız?
- Tom asked me to wake him at six-thirty.
- Tom onu altı buçukta uyandırmamı istedi.
- Don't you want to see him?
- Onu görmek istemiyor musun?
- We were surprised when we saw him in the office this morning.
- Bu sabah onu ofiste görünce şaşırdık.
- Tom asked Mary to wake him up in time to catch the first train.
- Tom Mary'den onu ilk trene yetişmesi için vaktinde uyandırmasını istedi.
- Nobody's seen him in a month.
- Bir ay içinde hiç kimse onu görmedi.
- What she said made him angry.
- Söyledikleri onu kızdırdı.
- I'll try to find him for you.
- Senin için onu bulmaya çalışacağım.
- I'm ready to forgive him.
- Onu affetmeye hazırım.
- I entered Tom's bedroom and saw him asleep in his bed.
- Tom'un yatak odasına girdim ve onu yatağında uyurken gördüm.
- The allergic reaction made him angry.
- Alerjik reaksiyon onu sinirlendirdi.
- Nothing scares him.
- Hiçbir şey onu korkutmaz.
- She wanted him to tell her that he loved her.
- Onu sevdiğini söylemesini istedi.
- Don't forget to go see him tomorrow.
- Yarın onu görmeye gitmeyi unutma.
- Did you see him often?
- Onu sık sık gördün mü?
- She doesn't listen to him.
- Onu dinlemiyor.
- I need to see him.
- Onu görmem gerekiyor.
- I told Tom I'd pick him up after school.
- Tom'a okuldan sonra onu alacağımı söyledim.
- His wife screened him from reporters.
- Karısı onu gazetecilerden korudu.
- Do we have to protect him?
- Onu korumak zorunda mıyız?
- I've known him my whole life.
- Onu bütün hayatım boyunca tanıyorum.
- I could never make him believe what I said.
- Söylediklerime, onu asla inandıramazdım.
- I found him honest.
- Onu dürüst buldum.
- To tell the truth, she no longer loves him.
- Doğruyu söylemek gerekirse, artık onu sevmiyor.
- We can't wait for him.
- Onu bekleyemeyiz.
- Kate glanced at Chris and then ignored him, making him feel miserable.
- Kate Chris'e baktı ve sonra onu görmezden geldi, bu onu perişan etti.
- I'm looking for him.
- Ben onu arıyorum.
- I simply don't love him.
- Onu sevmiyorum işte.
- The rioters beat him badly.
- İsyancılar onu fena dövmüştü.
- Do you see him often?
- Onu sık sık görüyor musun?
- I found him a genius at chemistry.
- Onu kimyada bir dahi olarak gördüm.
- I hope we'll see him again.
- Umarım onu tekrar görürüz.
- They tortured the prisoner first and then killed him.
- Onlar, tutukluya önce işkence ettiler ve sonra onu öldürdüler.
- Take him home.
- Onu eve götürün.
- Tom had no idea that Mary liked him.
- Tom'un Mary'nin onu sevdiği konusunda hiçbir fikri yoktu.
- Tom wanted Mary to invite him to her party.
- Tom, Mary'nin onu partisine davet etmesini istedi.
- You beat him.
- Onu yenersin.
- I want to see him in an hour.
- Bir saat içinde onu görmek istiyorum.
- She saw him smile.
- Onu gülümserken gördü.
- Nothing will stop him.
- Hiçbir şey onu durduramaz.
- We have to stop him.
- Onu durdurmalıyız.
- We were unable to rescue him.
- Onu kurtaramadık.
- Tom wondered if Mary really loved him.
- Tom, Mary'nin onu gerçekten sevip sevmediğini merak ediyordu.
- Tell Tom that you love him before it's too late.
- Çok geç olmadan Tom'a onu sevdiğini söyle.
- Isn't this the wrong time to visit him?
- Onu ziyaret etmek için yanlış zaman değil mi?
- Don't call him for the party.
- Sakın onu partiye çağırma.
- You can't leave him behind.
- Onu geride bırakamazsın.
- Tom couldn't believe that Mary actually kissed him.
- Tom, Mary'nin onu gerçekten öptüğüne inanamadı.
- I can't find him either.
- Onu da bulamıyorum.
- Nakagawa was on the point of going out when I called on him.
- Nakagawa onu aradığımda dışarı çıkmak üzereydi.
- Please, call him.
- Lütfen, ara onu.
- I was trying to impress him.
- Onu etkilemeye çalışıyordum.
- You'll be seeing him soon.
- Yakında onu görüyor olacaksın.
- The kidnappers gagged Tom and locked him up in a closet.
- Kaçıranlar Tom'un ağzını kapatıp onu bir dolaba kilitlediler.
- I saw him go inside.
- Onu içeri girerken gördüm.
- Don't make an enemy of him.
- Onu düşman edinmeyin.
- Tom beckoned me to follow him.
- Tom onu takip etmem için bana işaret etti.
- Does anybody know him?
- Onu tanıyan var mı?
- I don't want to disappoint him.
- Onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.
- We haven't seen him anywhere.
- Onu hiçbir yerde görmedik.
- We're not going to catch him.
- Onu yakalayamayacağız.
- They awarded him a gold medal for his achievement.
- Başarısından dolayı onu altın madalya ile ödüllendirdiler.
- She started kissing him as soon as he got home.
- Eve gelir gelmez onu öpmeye başladı.
- What do you want him for?
- Onu ne için istiyorsunuz?
- A passenger fainted, but the stewardess brought him round.
- Bir yolcu bayıldı ama hostes onu ayılttı.
- His wife would probably leave him if she knew the truth.
- Karısı gerçeği bilse muhtemelen onu terk eder.
- Call him this evening.
- Onu bu akşam ara.
- We don't really know him.
- Onu gerçekten tanımıyoruz.
- Tom was sure that everybody saw him.
- Tom herkesin onu gördüğünden emindi.
- I don't want you to wake him up.
- Onu uyandırmanı istemem.
- They agreed to elect him as president.
- Onu başkan olarak seçmeyi uygun buldular.
- That serves him right.
- Bu onu haklı çıkarır.
- All we can do is to wait for him.
- Tek yapabileceğimiz onu beklemek.
- Tom told me to meet him in front of the theater.
- Tom onu tiyatronun önünde karşılamamı söyledi.
- No one went to the station to see him off when he left for Tokyo.
- O, Tokyo'ya giderken hiç kimse onu uğurlamak için istasyona gitmedi.
- That surprised him.
- Bu onu şaşırttı.
- I don't want to see him again.
- Onu bir daha görmek istemiyorum.
- We disturbed him.
- Onu rahatsız ettik.
- I'd better go check on him.
- Gidip onu kontrol etsem iyi olur.
- Power has driven him mad.
- İktidar onu çıldırtmış.
- Don't let him take it.
- Onu almasına izin verme.
- You didn't see him.
- Onu görmedin.
- I never thought I'd see him there.
- Onu orada göreceğimi hiç düşünmedim.
- We number him among our closest friends.
- Onu en yakın arkadaşlarımız arasında sayıyoruz.
- I found listening to him very interesting.
- Ben onu dinlemeyi çok ilginç buldum.
- Leave him alone.
- Onu yalnız bırakın.
- Tom said the gunshots woke him up.
- Tom silah seslerinin onu uyandırdığını söyledi.
- I searched, but I didn't find him.
- Aradım ama onu bulamadım.
- Everyone around here likes him.
- Bu civarda herkes onu seviyor.
- Capture him alive.
- Onu canlı yakalayın.
- You kissed him, didn't you?
- Sen onu öptün, değil mi?
- Just leave him alone.
- Onu rahat bırak.
- I left him behind.
- Ben onu arkada bıraktım.
- Tom is going to do that unless someone stops him.
- Biri onu durdurmazsa Tom bunu yapacak.
- What made him so angry?
- Onu bu kadar ne sinirlendirmişti?
- We tried to warn him.
- Onu uyarmaya çalıştık.
- I invited him to the party and he accepted.
- Onu partiye davet ettim ve o kabul etti.
- I believe you all know him.
- Hepinizin onu tanıdığına inanıyorum.
- Tom's dog woke him up a little after midnight.
- Tom'un köpeği onu gece yarısından biraz sonra uyandırdı.
- I could not convince him of his mistake.
- Hatasıyla ilgili onu ikna edemedim.
- I can't even blame him.
- Onu suçlayamam bile.
- Why don't we take him there?
- Neden onu oraya götürmüyoruz.
- I need to get him home.
- Onu eve götürmem gerekiyor.
- Tom doesn't know I like him.
- Tom onu sevdiğimi bilmiyor.
- Why are we listening to him?
- Neden onu dinliyoruz?
- We regard him as our hero.
- Biz onu bir kahraman olarak görüyoruz.
- They do like him.
- Onu seviyorlar.
- Let's fire him.
- Onu kovalım.
- Tom's mother forced him to eat his vegetables.
- Tom'un annesi onu sebze yemeye zorladı.
- No one took notice of him.
- Kimse onu dikkate almadı.
- As suggested, I'll call him.
- Önerildiği gibi, onu arayacağım.
- We were surprised when we saw him in the office this morning.
- Bu sabah onu ofiste gördüğümüzde çok şaşırdık.
- Sami called Layla to come and get him.
- Sami gelip onu alması için Layla'yı aradı.
- When they finally found him, it was too late.
- Sonunda onu bulduklarında çok geçti.
- Tom got up to go, but Mary stopped him.
- Tom gitmek için ayağa kalktı ama Mary onu durdurdu.
- We're here to see him.
- Onu görmeye geldik.
- I wanted to warn him.
- Onu uyarmak istedim.
- Tom was afraid someone would see him.
- Tom birinin onu görmesinden korkuyordu.
- Let's not invite him.
- Onu davet etmeyelim.
- How long have you been watching him?
- Ne kadar süredir onu izliyorsun?
- We'd better leave him alone.
- Biz onu yalnız bıraksak iyi olur.
- You must encourage him to try again.
- Tekrar denemesi için onu cesaretlendirmelisiniz.
- You just saw him, didn't you?
- Onu demin gördün, değil mi?
- Tom doesn't know if Mary remembers him.
- Tom, Mary'nin onu hatırlayıp hatırlamadığını bilmiyor.
- I can't understand why you are so critical of him.
- Onu neden bu kadar eleştirdiğini anlayamıyorum.
- We made him go there.
- Onu oraya gitmeye zorladık.
- I haven't seen him in months.
- Onu aylardır görmedim.
- You don't know him.
- Onu tanımıyorsunuz.
- I should go warn him.
- Gidip onu uyarmalıyım.
- I didn't criticize him.
- Ben onu eleştirmedim.
- I'll call him.
- Onu çağırırım.
- No sooner had the monkey caught sight of him than it jumped up to his shoulders.
- Maymun onu görür görmez onun omuzlarına sıçradı.
- I didn't realize you knew him.
- Senin onu tanıdığını fark etmedim.
- Tom has lost a lot of weight since the last time I saw him.
- Tom onu son gördüğümden beri çok kilo verdi.
- You'd better call him up.
- Onu arasan iyi olur.
- Despite his weak faith, the priest blessed him.
- Zayıf inancına rağmen, rahip onu kutsadı.
- Maybe Tom thought you wouldn't want to see him.
- Belki Tom onu görmek istemeyeceğinizi düşünmüştür.
- She encouraged him to write a novel.
- Onu bir roman yazması için cesaretlendirdi.
- I'm the one who rescued him.
- Onu kurtaran kişi benim.
- Tom's coach likes him.
- Tom'un koçu onu seviyor.
- She felt happy to see him.
- Onu gördüğü için mutlu hissetti.
- Don't worry, I don't want to hurt him.
- Merak etme, onu incitmek istemiyorum.
- I caught him stealing the money.
- Onu parayı çalarken yakaladım.
- I haven't seen him here before.
- Daha önce onu burada görmedim.
- I saw him last week.
- Geçen hafta onu gördüm.
- I think you still love him.
- Bence onu hâlâ seviyorsun.
- Please find him.
- Lütfen onu bul.
- I've only seen him once.
- Ben onu sadece bir defa gördüm.
- We're going to see him.
- Biz onu görmeye gideceğiz.
- I saw him after ten years.
- Onu on yıl sonra gördüm.
- I used the mistletoe as an excuse to kiss him.
- Onu öpmek için bir mazeret olarak ökse otu kullandım.
- Mary decided never to see him any more.
- Mary onu bir daha görmemeye karar verdi.
- Tom hasn't slept well since Mary left him.
- Tom Mary onu terk ettiğinden beri iyi uyumadı.
- I can't get him out of my mind.
- Onu aklımdan çıkaramıyorum.
- Tom wanted to fire Mary, but John stopped him.
- Tom Mary'yi kovmak istedi ama John onu durdurdu.
- He's not perfect, but I love him anyway.
- Mükemmel biri değil, ama yine de onu seviyorum.
- Tom tried to leave, but Mary stopped him.
- Tom gitmeye çalıştı ama Mary onu durdurdu.
- The men followed him.
- Adamlar onu takip etti.
- I've known him ever since he was a child.
- Çocukluğundan beri onu tanıyorum.
- She spied on him while he was bathing.
- O banyo yaparken onu gözetledi.
- People could see him.
- İnsanlar onu görebiliyordu.
- Capture him alive.
- Onu canlı yakala.
- Did you actually see him?
- Gerçekten onu gördün mü?
- Sami's lawyer was not surprised when the jury found him not guilty.
- Sami'nin avukatı, jüri onu suçsuz bulduğunda şaşırmadı.
- I was hoping Tom wouldn't ask me to help him do that.
- Tom'un onu yapmasına yardım etmemi istemeyeceğini umuyordum.
- Tom is stupid, but I love him anyway.
- Tom aptalın teki ama yine de onu seviyorum.
- Tom asked Mary to visit him in prison.
- Tom, Mary'den onu hapiste ziyaret etmesini istedi.
- I'll see him.
- Onu göreceğim.
- The college accepted him as a student.
- Üniversite onu bir öğrenci olarak kabul etti.
- Should I get him for you?
- Onu senin için getireyim mi?
- She started kissing him as soon as he got home.
- Eve varır varmaz onu öpmeye başladı.
- I'll always remember the first time I saw him.
- Onu ilk gördüğüm zamanı hep hatırlayacağım.
- I never really liked him.
- Onu gerçekten sevmedim.
- My husband passed away three years ago, and my hands are still looking for him at night.
- Kocam üç yıl önce öldü ve ellerim hala geceleyin onu arıyor.
- Did you kiss him?
- Onu öptün mü?
- Did Tom find him?
- Tom onu buldu mu?
- Tom will never understand why people don't like him.
- Tom insanların onu neden sevmediğini asla anlamayacak.
- Tom was aiming his pistol at Mary when John shot him.
- John onu vurduğunda Tom tabancasını Mary'ye doğrultmuştu.
- I need to see him again.
- Onu tekrar görmem gerek.
- Tom didn't really know why Mary didn't like him.
- Tom gerçekten Mary'nin onu neden sevmediğini bilmiyordu.
- I don't think your seeing him is good for you.
- Onu görmenin senin için iyi olacağını sanmıyorum.
- Should I include him?
- Onu da dahil etmeli miyim?
- No wonder they have elected him chairman.
- Onu başkan seçmelerine şaşmamalı.
- I have to get him home.
- Onu eve götürmek zorundayım.
- Tom's girlfriend cheered him on.
- Tom'un kız arkadaşı onu neşelendirdi.
- I've only seen him twice.
- Onu sadece iki kez gördüm.
- They recognized him.
- Onu tanıdılar.
- Some even accused him of treason.
- Hatta bazıları onu ihanetle suçladı.
- I'm just waiting for him.
- Onu bekliyorum.
- Did you ever kiss him?
- Onu hiç öptün mü?
- I've got to try to find him.
- Onu bulmaya çalışmalıyım.
- They congratulated him on his marriage.
- Evliliği için onu tebrik ettiler.
- Tom wants you to wait for him.
- Tom onu beklemeni istiyor.
- Do you want to see him?
- Onu görmek istiyor musun?
- I don't want to insult him.
- Ben onu aşağılamak istemiyorum.
- His father died in the war and his mother raised him and his siblings by herself.
- Babası savaşta öldü ve annesi onu ve kardeşlerini tek başına büyüttü.
- Tom has gained weight since I last saw him.
- Tom onu son gördüğümden beri kilo almış.
- She took him to the store.
- Onu markete götürdü.
- Apparently, Tom had a lot on his mind, so I just left him alone.
- Görünüşe göre, Tom'un aklında çok şey vardı, bu yüzden onu yalnız bıraktım.
- I sent him out of the room.
- Onu odadan gönderdim.
- Have you seen him anywhere?
- Onu hiç gördün mü?
- Did you kiss him back?
- Sen de onu öptün mü?
- Could you call him?
- Onu arayabilir misin?
- She greeted him cheerfully.
- Onu neşeyle selamladı.
- I just got him to sleep.
- Onu yeni uyuttum.
- I'll tell Tom you're looking for him.
- Tom'a onu aradığınızı söyleyeceğim.
- I kind of liked him.
- Onu biraz seviyordum.
- I think you need to see him.
- Sanırım onu görmelisin.
- The executive committee appointed him the president of the company.
- Yürütme komitesi onu şirketin başkanlığına atadı.
- Thomas didn't consider him very intelligent.
- Thomas onu pek zeki bulmuyordu.
- Tom started to walk away, but Mary stopped him.
- Tom uzaklaşmaya başladı ama Mary onu durdurdu.
- Bruce was terribly upset when his girlfriend left him, but he soon got over it.
- Bruce, kız arkadaşı onu terk ettiğinde son derece üzülmüştü ama kısa sürede atlattı.
- Tom motioned to Mary to follow him.
- Tom Mary'ye onu izlemesini işaret etti.
- I've let him down.
- Onu hayal kırıklığına uğrattım.
- This doesn't affect him at all.
- Bu onu hiç etkilemiyor.
- Don't you ever call him?
- Onu hiç aramıyor musun?
- I'll see him around.
- Onu göreceğim.
- Let's find out who killed him.
- Onu kimin öldürdüğünü bulalım.
- Tom thought no one saw him.
- Tom kimsenin onu görmediğini düşündü.
- I saw somebody kiss him.
- Birinin onu öptüğünü gördüm.
- We don't know how to find him.
- Onu nasıl bulacağımızı bilmiyoruz.
- I want to bring him here.
- Onu buraya getirmek istiyorum.
- I never see him but I am happy.
- Onu hiç görmedim ama mutluyum.
- They branded him as a liar.
- Onu yalancı olarak damgaladılar.
- There's no way I can catch him.
- Onu yakalamamın imkanı yok.
- We have to follow him.
- Onu takip etmeliyiz.
- Don't cheat him.
- Onu kandırmayın.
- I think you like him.
- Onu sevdiğini düşünüyorum.
- I thought you liked him.
- Onu sevdiğini düşündüm.
- Sami's mother abandoned him when he was six.
- Sami altı yaşındayken annesi onu terk etti.
- Tom didn't know Mary had decided to leave him.
- Tom, Mary'nin onu terk etmeye karar verdiğini bilmiyordu.
- Sami asked Layla to stop following him.
- Sami, Leyla'dan onu izlemeyi bırakmasını istedi.
- Tom probably thought I didn't like him.
- Tom muhtemelen onu sevmediğimi düşündü.
- They don't like him.
- Onu sevmiyorlar.
- His friends were waiting for him at the station.
- Arkadaşları onu istasyonunda bekliyorlardı.
- Can you watch him?
- Onu izleyebilir misin?
- She tried to comfort him, but he kept crying.
- Onu rahatlatmaya çalıştı ama o sürekli ağlayıp durdu.
- I could not persuade him that it was true.
- Onun doğru olduğu konusunda onu ikna edemedim.
- I invited him to the party and he accepted.
- Onu partiye davet ettim ve o da kabul etti.
- I have to convince him to come.
- Onu gelmeye ikna etmeliyim.
- I followed him.
- Onu takip ettim.
- Someone saw him wash his car.
- Birisi onu arabasını yıkarken görmüş.
- I had to protect him.
- Onu korumak zorundaydım.
- Please telephone him.
- Lütfen onu arayın.
- I'm going to call him right now.
- Onu hemen arayacağım.
- I saw him a minute ago.
- Bir dakika önce onu gördüm.
- She embarrassed him.
- Onu utandırdı.
- I cautioned him against being late.
- Geç kalmaması için onu uyardım.
- Who defends him?
- Kim savunuyor onu?
- I'm wondering if I love him.
- Ben onu sevip sevmediğimi merak ediyorum.
Show More (821)
|
2 |
him |
ona |
pron. |
|
- We join him in welcoming the European Union's campaign programme.
- Avrupa Birliği'nin kampanya programını memnuniyetle karşılama hususunda ona katılıyoruz.
- I am indebted to him for this.
- Bunun için ona minnettarım.
- According to him, operating at international level was more fun and more exciting.
- Ona göre uluslararası düzeyde faaliyet göstermek daha eğlenceli ve daha heyecan vericiydi.
- We should protect the hunter's right to hunt but we should not guarantee him an unprotected route into retail outlets.
- Avcının avlanma hakkını korumalıyız, ancak ona perakende satış noktalarına korumasız bir yol garanti etmemeliyiz.
- They are the ones who provided him with weapons and encouraged him in the war against Iran.
- Ona silah sağlayanlar ve İran'a karşı savaşta onu cesaretlendirenler de onlardır.
- The rapporteur gives me no option but to disagree with him.
- Raportör bana ona katılmamaktan başka seçenek bırakmıyor.
- A number of tributes were paid to him.
- Ona bir dizi saygı ifadesinde bulunuldu.
- On this, I cannot do other than agree with him.
- Bu konuda ona katılmaktan başka bir şey yapamam.
- We can only fully agree with him.
- Ona tümüyle katılmadan edemiyoruz.
- I shall spare him that.
- Bunu ona bırakıyorum.
- I hope that you can give him the opportunity to give me a reply.
- Umarım bana cevap vermesi için ona bir fırsat verebilirsiniz.
- This is what I wanted to say to him.
- Ben de ona bunu söylemek istiyordum.
- I shall tell him what has changed.
- Ona neyin değiştiğini anlatacağım.
- We have provided him with superb publicity.
- Ona mükemmel bir tanıtım sağladık.
- I want to pay a particularly warm tribute to him for his courage and steadfastness and wise advice.
- Cesareti, kararlılığı ve akıllıca tavsiyeleri için ona özellikle içten bir saygı sunmak istiyorum.
- However, on one point I disagree with him.
- Ancak bir noktada ona katılmıyorum.
- But I have to ask him another question.
- Ama ona başka bir soru sormam gerekiyor.
- We could of course ask him what innovation? What innovation is most in demand at the moment?
- Elbette ona hangi yeniliği sorabiliriz? Şu anda en çok talep gören yenilik nedir?
- I entirely agree with him.
- Ona tamamen katılıyorum.
- If the Chinese emperor is not wearing any clothes, then we should tell him.
- Eğer Çin imparatoru kıyafet giymiyorsa, bunu ona söylemeliyiz.
- I followed this up with a letter to him this week.
- Bunu bu hafta ona yazdığım bir mektupla takip ettim.
- I told him that Parliament did indeed want to see the programme wound up.
- Ona Parlamentonun gerçekten de programın sona erdiğini görmek istediğini söyledim.
- Let us give him those resources, then he can get on with his job and we all stand to gain.
- Ona bu kaynakları verelim, o zaman işine devam edebilir ve hepimiz kazançlı çıkarız.
- I would agree with him that ideally subsidies should support structural change.
- İdeal olarak sübvansiyonların yapısal değişimi desteklemesi gerektiği konusunda ona katılıyorum.
- We look to him as the man to root out cartels.
- Ona kartellerin kökünü kazıyacak adam olarak bakıyoruz.
- Overall, I agree with him.
- Genel olarak ona katılıyorum.
- I can only say to him that it was not the Belgian government that has precluded an amendment to the article.
- Ona sadece maddede değişiklik yapılmasını engelleyenin Belçika hükûmeti olmadığını söyleyebilirim.
- I tried to ask him what he thought of the regulation.
- Ona yönetmelik hakkında ne düşündüğünü sormaya çalıştım.
- I shall tell him what has changed.
- Ona nelerin değiştiğini anlatacağım.
- I cannot but agree with him that education is crucial to success.
- Eğitimin başarı için çok önemli olduğu konusunda ona katılmamak mümkün değil.
- Mr Gil-Robles termed this work intelligent and I agree with him.
- Sayın Gil-Robles bu çalışmayı akıllıca olarak nitelendirdi ve ben de ona katılıyorum.
- We owe him our thanks.
- Ona teşekkür borçluyuz.
- Let us give him the political responsibility to do the job.
- Ona bu işi yapması için siyasi sorumluluk verelim.
- This is the same argument which has been made by others and, as I have said, I can only agree with him.
- Bu, başkaları tarafından da yapılan aynı argümandır ve söylediğim gibi, ona sadece katılabilirim.
- We do not know what tasks you, the Council, have given him.
- Konsey olarak ona hangi görevleri verdiğinizi bilmiyoruz.
- I join him in offering my condolences to his family and friends.
- Ailesine ve dostlarına başsağlığı dileklerimi sunarken ona katılıyorum.
- According to him, people have been dissatisfied with the European Union for years.
- Ona göre insanlar yıllardır Avrupa Birliği'nden memnun değil.
- I agree with him that we are moving in the right direction, but we still have a long way to go.
- Doğru yönde ilerlediğimiz konusunda ona katılıyorum ancak daha gidecek çok yolumuz var.
- There was a curfew, so no doctor went out to him, and he therefore died.
- Sokağa çıkma yasağı vardı, bu yüzden hiçbir doktor ona gitmedi ve bu nedenle öldü.
- I would say to him that we still do not know where this outbreak originated.
- Ona bu salgının nereden kaynaklandığını hala bilmediğimizi söylerdim.
- A lot of people derided him or laughed at him because of what he had said.
- Söyledikleri nedeniyle pek çok insan onunla alay etti ya da ona güldü.
- That must've been hard to make a case against him.
- Ona dava açmak zor olmuştur herhalde.
- Whatever Simon showed him, he understood at once, and after three days, he worked as if he had sewn boots all his life.
- Simon ona ne gösterdiyse anında anladı ve üç gün sonra sanki bütün hayatı boyunca çizme dikmiş gibi çalıştı.
- In fact, I don't know if the governor would want me to help him.
- Açıkçası, vali ona yardım etmemi ister mi bilmiyorum.
- Get inside, hit him hard, get out fast.
- İçeri gir, ona sertçe vur ve hemen dışarı çık.
- Get inside, hit him hard, get out fast.
- İçeri girin, ona sert bir şekilde vurun ve hızla dışarı çıkın.
- She just gave him the flash drive that she used last night.
- Dün gece kullandığı flaş belleği ona verdi.
- And then I asked him why he felt so sure about this revolution.
- Sonra ona, bu devrimden nasıl bu kadar emin olduğunu sordum.
- Prayers and peace, for him and those he will wait on.
- Sonsuz salat ve selam olsun Ona ve Onun izinden gidenlere.
- Now at look at him - enjoying lunch like nothing happened.
- Şimdi ona bakın, hiçbir şey olmamış gibi öğle yemeğinin tadını çıkarıyor.
- Give him the opportunity to consider what he gave up.
- Ona nelerden vazgeçtiğini düşünme şansı tanıyın.
- Prayers and peace, for him and those he will wait on.
- Ona ve beklediği kimselere dua edin ve esenlik dileyin.
- I should at least get him something nice for his birthday.
- En azından doğum gününde ona güzel bir şey almalıyım.
- In fact, I don't know if the governor would want me to help him.
- Aslında valinin ona yardım etmemi isteyip istemediğini bilmiyorum.
- All France believes your husband guilty, hates him as a traitor.
- Tüm Fransa kocanızın suçlu olduğuna inanıyor, ona bir hain gözüyle bakarak nefret ediyor.
- Give him the opportunity to consider what he gave up.
- Ona nelerden vazgeçtiğini düşünme fırsatı verin.
- I guess I just waited too long to tell him how I felt.
- Sanırım ona nasıl hissettiğimi söylemek için çok bekledim.
- They gave him the name of Tom Thumb.
- Ona parmak çocuk adını verdiler.
- She came to bring him a gift that would hopefully help him get over this rough phase.
- Ona, bu zor dönemi atlatmasına yardımcı olacağını umduğu bir hediye getirmeye geldi.
- I trusted him with my life, with the whole planet.
- Ona hayatım pahasına, tüm gezegen pahasına güvendim.
- Believers, invoke blessings and peace on him.
- İman edenler, ona bereket ve selam getirin.
- By the way, the army would be good for him.
- Bu arada asker olmak ona iyi gelirdi.
- And then I asked him why he felt so sure about this revolution.
- Sonra ona bu devrimden neden bu kadar emin olduğunu sordum.
- I trusted him with my life, with the whole planet.
- Ona hayatım ve tüm gezegen pahasına güvendim.
- His mother was angry at him for taking the risk.
- Annesi bu riski aldığı için ona kızgındı.
- She helped him get over his bad mood.
- Kötü ruh halini atlatması için ona yardım etti.
- O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace.
- Ey iman edenler, siz de ona salat ve selam getirin.
- O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace.
- Ey inananlar, siz de ona salat ve selam getirin.
- O believers, do you also bless him, and pray him peace.
- Ey inananlar, siz de onu kutsayın ve ona barış için dua edin.
- We'll give him an opportunity and see how it goes.
- Ona bir fırsat vereceğiz ve bakalım nasıl olacak.
- O believers, you also should invoke blessings on him and give him greetings of peace.
- Ey inananlar, siz de ona salât ve selam getirin.
- Betty, I've left him three messages since yesterday.
- Betty, dünden beri ona üç tane mesaj bıraktım.
- Believers, invoke blessings and peace on him.
- Ey inananlar, ona bereket ve esenlik dileyin.
- I guess I just waited too long to tell him how I felt.
- Sanırım ona ne hissettiğimi söylemek için çok bekledim.
- Claire, just give him the flash drive.
- Claire, flash belleği ona ver.
- In fact, I don't know if the governor would want me to help him.
- Aslında, valinin ona yardım etmemi isteyip istemeyeceğini bilmiyorum.
- If he's sick like us, they better help him fast.
- O da bizim gibi hastaysa ona hemen yardım etseler iyi olur.
- A few men fleet upon horse could overtake him.
- Atlı birkaç adam ona yetişebilirdi.
- And then I asked him why he felt so sure about this revolution.
- Ben de ona bu devrim konusunda neden bu kadar emin olduğunu sordum.
- I really believe this period of peace will help him.
- Bu huzurlu dönemin ona faydası olacağına samimiyetle inanıyorum.
- O believers, do you also bless him, and pray him peace.
- Ey iman edenler, onu da kutsayın ve ona selam dileyin.
- Now at look at him - enjoying lunch like nothing happened.
- Şimdi ona bakın, sanki hiçbir şey olmamış gibi öğle yemeğinin tadını çıkarıyor.
- Go to him at once and tell him everything.
- Hemen ona git ve her şeyi anlat.
- O believers, do you also bless him, and pray him peace.
- Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve ona selâm verin.
- Tom spilled his drink, so I bought him another one.
- Tom içkisini döktü, ben de ona bir tane daha aldım.
- Then I asked him how he came by these goods.
- Sonra ona bu malları nasıl bulduğunu sordum.
- I asked him how far his jurisdiction extended.
- Ona yetki alanının ne kadar geniş olduğunu sordum.
- I really believe this period of peace will help him.
- Bu barış döneminin ona yardımcı olacağına gerçekten inanıyorum.
- And not just him, but all those who obey him.
- Ve sadece o değil, ona itaat eden herkes.
- Then I asked him how he came by these goods.
- Sonra ona bu malları nasıl elde ettiğini sordum.
- We'll give him an opportunity and see how it goes.
- Ona bir şans vereceğiz ve nasıl gittiğini göreceğiz.
- Choose your enemy wisely, for you eventually become him.
- Düşmanını seçerken dikkatli ol, çünkü sonunda ona dönüşürsünüz.
- I'll tell you why not, because we don't need him.
- Neden olmayacağını söyleyeyim, çünkü ona ihtiyacımız yok.
- I really believe this period of peace will help him.
- Bu huzur döneminin ona gerçekten faydası olacağına inanıyorum.
- This is a pretty hard lesson for him.
- Bu ona acı bir ders olmuştur.
- We'll give him an opportunity and see how it goes.
- Ona bir şans vereceğiz ve nasıl gideceğine bakacağız.
- That submission may have earned him a degree of freedom.
- Bu teslim oluş ona bir derece serbestlik kazandırmış olabilir.
- This is a pretty hard lesson for him.
- Bu ona fena bir ders oldu.
- If he's sick like us, they better help him fast.
- Eğer bizim gibi hastaysa ona hemen yardım etseler iyi olur.
- Tom spilled his drink, so I bought him another one.
- Tom içkisini döktü, bu yüzden ona bir tane daha aldım.
- Now at look at him - enjoying lunch like nothing happened.
- Ona bir bak, hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yiyor.
- I should at least get him something nice for his birthday.
- En azından doğum günü için ona güzel bir şey almam gerek.
- I asked him why he'd want to do something like that.
- Ona neden böyle bir şey yapmak istediğini sordum.
- I should at least get him something nice for his birthday.
- En azından doğum günü için ona güzel bir şey almalıyım.
- Then I asked him how he came by these goods.
- Sonra ona bu mallar nereden geliyor diye sordum.
- If he's sick like us, they better help him fast.
- Eğer o da bizim gibi hastaysa, ona hemen yardım etseler iyi olur.
- Yes, tell him anything, like his mother is in hospital.
- Evet, ona her şeyi söyle, mesela annesinin hastanede olduğunu.
- I'll tell you why not, because we don't need him.
- Nedenini söyleyeyim, çünkü ona ihtiyacımız yok.
- I asked him why he'd want to do something like that.
- Ona neden böyle bir şeyi yapmak istediğini sordum.
- Betty, I've left him three messages since yesterday.
- Betty, dünden beri ona üç mesaj bıraktım.
- Show him what our lives were like before he came along.
- O gelmeden önce hayatımızın nasıl olduğunu göster ona.
- Mom, you cannot give in to him, okay?
- Anne, ona boyun eğemezsin, tamam mı?
- That submission may have earned him a degree of freedom.
- Bu teslimiyet ona bir dereceye kadar serbestlik kazandırmış olabilir.
- I promise you I'll help him.
- Söz veriyorum ona yardım edeceğim.
- I lent him a magazine.
- Ona bir dergi ödünç verdim.
- But the farmer was kind to him and taught him a lot.
- Fakat çiftçi ona karşı nazikti ve ona çok şey öğretti.
- Are you thinking of telling him about that?
- Bunu ona söylemeyi düşünüyor musun?
- This is confidential, I can only tell him personally.
- Bu gizli, sadece ona kişisel olarak söyleyebilirim.
- Tell him to leave.
- Ona terk etmesini söyle.
- Say hello to him for me.
- Ona benden selam söyle.
- If a porter carries your luggage, don't forget to tip him.
- Bir oda görevlisi bagajını taşıyorsa, ona bahşiş vermeyi unutma.
- They walked slowly towards him.
- Yavaşça ona doğru yürüdüler.
- I had intended to hand the document to him, but I forgot to.
- Ben belgeyi ona vermek istemiştim ama unuttum.
- I didn't tell him you were coming.
- Senin geldiğini ona söylemedim.
- I've got to give him something.
- Ona bir şey vermeliyim.
- We'll help him, but not now.
- Ona yardım edeceğiz ama şimdi değil.
- That's what I said to him.
- Ona dediğim bu.
- Tom never read the book that Mary gave him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği kitabı asla okumadı.
- You mean you didn't tell him anything?
- Yani ona hiçbir şey söylemedin mi?
- I can't trust him anymore.
- Artık ona güvenemem.
- I told him what time to come.
- Ona ne zaman geleceğimi söyledim.
- I'll stay here and help him.
- Burada kalacağım ve ona yardım edeceğim.
- I gave him the book.
- Kitabı ona verdim.
- People in the town came to help him.
- Kasabadaki insanlar ona yardım etmek için geldi.
- I didn't tell him that.
- Ona bunu söylemedim.
- Tell him you'd like to leave.
- Ona gitmek istediğini söyle.
- I almost told Tom what you told me not to tell him.
- Ona söylemememi söylediğin şeyi neredeyse Tom'a söylüyordum.
- The business brings him in 8000 dollars a year.
- Bir yıl içinde iş ona 8000 dolar getiriyor.
- Tom asked Mary to wave to him from the balcony.
- Tom Mary'nin balkondan ona el sallamasını istedi.
- Tell him I won't do that.
- Ona bunu yapmayacağımı söyle.
- Please give my best regards to him.
- Lütfen ona en iyi dileklerimi iletin.
- We told him.
- Biz ona söyledik.
- Tom never received the money Mary sent him.
- Tom, Mary'nin ona gönderdiği parayı hiç almadı.
- Tell him to get ready to leave.
- Ona gitmeye hazırlanmasını söyle.
- I would like to give him a present for his birthday.
- Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum.
- I don't want to insult him.
- Ona hakaret etmek istemiyorum.
- Tom wanted Mary to bring him a cup of coffee.
- Tom, Mary'den ona bir fincan kahve getirmesini istedi.
- I'll tell him to call you back.
- Ona sizi geri aramasını söyleyeceğim.
- What exactly did you do to him?
- Ona tam olarak ne yaptın?
- Tell him I'm coming back.
- Ona geri döneceğimi söyle.
- I thanked him from the bottom of my heart.
- Ona kalbimin derinliklerinden teşekkür ettim.
- I haven't asked him.
- Ona sormadım.
- Everyone looked over at him.
- Herkes ona şöyle bir baktı.
- Tell him not to be late for school.
- Ona okula geç kalmamasını söyle.
- I haven't told him yet.
- Henüz ona söylemedim.
- I can't tell him that.
- Ona bunu söyleyemem.
- She asked him how to get to the station.
- Ona istasyona nasıl gideceğini sordu.
- Please give my best regards to him.
- Lütfen ona en içten selamlarımı iletin.
- We had to help him.
- Ona yardım etmek zorundaydık.
- I'll tell him you dropped by.
- Ona uğradığını söyleyeceğim.
- We'll notify him.
- Biz ona bildireceğiz.
- Please give him a chance.
- Lütfen ona bir şans ver.
- She bought him a nice birthday present.
- Karısı da ona güzel bir doğum günü hediyesi aldı.
- Tom said Mary hit him.
- Tom, Mary'nin ona vurduğunu söyledi.
- I used to tell him everything.
- Ona her şeyi söylerdim.
- Someone told him.
- Ona biri anlatmış.
- Tom wanted me to read him a story.
- Tom ona bir hikaye okumamı istedi.
- I ran into him yesterday at the airport.
- Dün havaalanında ona rastladım.
- Does your dog bark at him?
- Köpeğin ona havlar mı?
- Have you told him what to buy?
- Ona ne alacağını söyledin mi?
- I not only gave him some advice, I also gave him a blowjob.
- Ona sadece tavsiye vermekle kalmadım, oral seks de yaptım.
- Did you ask Tom who helped him with his homework?
- Ev ödevinde ona kimin yardım ettiğini Tom'a sordun mu?
- Why are you doing this to him?
- Bunu ona niçin yapıyorsun?
- You can trust him with any job.
- Ona her işte güvenebilirsin.
- I gave some money to him.
- Ona biraz para verdim.
- I'll tell him, if I don't forget.
- Unutmazsam ona söyleyeceğim.
- Tom won't go to sleep unless you read him a story.
- Tom, sen ona masal okumadıkça uyumayacak.
- All of Tom's teammates seem to respect him.
- Tom'un takım arkadaşlarının hepsi ona saygı duyuyor gibi görünüyor.
- Will you tell him about it when he comes home?
- Eve döndüğünde bundan ona bahseder misinn?
- Tom expected Mary to disagree with him, but she didn't.
- Tom, Mary'nin ona karşı çıkmasını bekledi ama Mary karşı çıkmadı.
- Tom is waiting for you to help him.
- Tom ona yardım etmenizi bekliyor.
- Why can't you tell him?
- Neden ona söyleyemiyorsun?
- Helping him was a mistake.
- Ona yardım etmek bir hataydı.
- She helped him.
- Ona yardım etti.
- One of the men asked me to show him the way to the train station.
- Adamlardan biri ona tren istasyonuna giden yolu göstermemi istedi.
- We need to tell him what to do.
- Ona ne yapacağını söylemeliyiz.
- I'm writing to him.
- Ona yazıyorum.
- Tom was glad when Mary offered to help him in the garden.
- Mary ona bahçede yardım etmeyi teklif ettiğinde Tom memnun oldu.
- I can't give him these.
- Bunları ona veremem.
- She wrote to him to tell him that she couldn't come to visit next summer.
- Ona gelecek yaz ziyarete gelemeyeceğini söylemek için yazdı.
- Go and ask him why he went to prison.
- Git ve ona neden hapse girdiğini sor.
- I never told him that.
- Ona hiç söylemedim.
- Should we tell him what we did?
- Ona ne yaptığımızı söylememiz gerekir mi?
- I told him a few jokes.
- Ona birkaç fıkra anlattım.
- I helped him once.
- Ona bir kez yardım ettim.
- I gave him the morning off.
- Ona sabahleyin izin verdim.
- I'm sorry I yelled at him.
- Ona bağırdığım için özür dilerim.
- I wouldn't want to tell him the truth.
- Ona gerçeği söylemek istemedim.
- Tom knew what Mary had told him wasn't true.
- Tom, Mary'nin ona söylediklerinin doğru olmadığını biliyordu.
- She told him that it would rain all day.
- Ona bütün gün yağmur yağacağını söyledi.
- Tom believed the story that Mary told him.
- Tom Mary'nin ona anlattığı hikayeye inandı.
- Did you show him your pictures?
- Ona resimlerini gösterdin mi?
- Tom didn't read any of the messages Mary sent to him.
- Tom, Mary'nin ona gönderdiği mesajların hiçbirini okumadı.
- I know you were close to him.
- Ona yakın olduğunu biliyorum.
- It's hard to keep up with him.
- Ona ayak uydurmak zor.
- Write to him right away.
- Ona hemen yaz.
- I want to know what happened to him.
- Ona ne olduğunu bilmek istiyorum.
- I told Tom that I would help him.
- Ona yardım edeceğimi Tom'a söyledim.
- Tom did what I told him to do.
- Tom ona yapmasını söylediğim şeyi yaptı.
- She stared at him in astonishment.
- Ona şaşkınlıkla baktı.
- She took pity on him.
- Ona acımış.
- Give him some privacy.
- Ona biraz mahremiyet ver.
- Tom thought Mary should go over to John's house and help him.
- Tom, Mary'nin John'un evine gidip ona yardım etmesi gerektiğini düşündü.
- She helped him tie his tie.
- Ona kravatını bağlaması için yardımcı oldu.
- I told him to stay in his room.
- Ona odasında kalmasını söyledim.
- We need to tell him about this.
- Ona bunu söylemeliyiz.
- Tom wondered what Mary was trying to say to him.
- Tom, Mary'nin ona ne söylemeye çalıştığını merak etti.
- Please tell him I'm sorry.
- Lütfen ona üzgün olduğumu söyle.
- Please serve him his meal first.
- Lütfen önce ona yemeğini servis edin.
- I gave him a hug.
- Ben ona sarıldım.
- She told him she wanted a divorce.
- Ona boşanmak istediğini söyledi.
- I found him the book.
- Ona kitabı buldum.
- She must have told him.
- Ona söylemiş olmalı.
- Let's get him something useful for his birthday.
- Ona doğum gününde işine yarayacak bir şey alalım.
- You should ask him.
- Ona sormalısın.
- Who do you think helped him?
- Sence ona kim yardım etti?
- You made him do it, didn't you?
- Bunu ona yaptırdın, değil mi?
- Every time I looked at him, he was yawning.
- Ona her baktığımda o esniyordu.
- Why are you helping him?
- Neden ona yardım ediyorsunuz?
- You can't count on him for financial help.
- Maddi yardım için ona güvenemezsin.
- She advised him that he should stay at home.
- Ona evde kalmasını tavsiye etti.
- Compassion is alien to him.
- Merhamet ona yabancıdır.
- I've got a message for him.
- Ona bir mesajım var.
- Did you look at him?
- Ona baktın mı?
- We owed him that.
- Bunu ona borçluyduk.
- Tom wants to ask you if you'll help him next weekend.
- Tom gelecek hafta sonu ona yardım edip etmeyeceğinizi sormak istiyor.
- Tom won't eat anything I give him.
- Tom ona verdiğim hiçbir şeyi yemeyecek.
- I knew I couldn't trust him.
- Ona güvenemeyeceğimi biliyordum.
- You kind of look like him.
- Sen ona biraz benziyorsun.
- Tom glanced at the note that Mary had handed to him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği nota baktı.
- I didn't give him anything.
- Ona bir şey vermedim.
- We made every effort to help him.
- Ona yardım etmek için her türlü çabayı gösterdik.
- I will have to tell him the truth tomorrow.
- Yarın ona gerçeği anlatmam gerekecek.
- Do you want me to help him?
- Ona yardım etmemi istiyor musun?
- I know better than to lend him money.
- Ona borç para vermemem gerektiğini biliyorum.
- Tom won't let me help him.
- Tom ona yardım etmeme izin vermeyecek.
- I didn't look at him.
- Ona bakmıyordum.
- Give my regards to him.
- Ona selamlarımı iletin.
- Should we tell him?
- Ona söylemeli miyiz?
- I'm still mad at him.
- Hala ona kızgınım.
- Tell him to hurry back.
- Ona acele etmesini söyle.
- I presented him with a gold watch.
- Ona altın bir saat hediye ettim.
- I know I've been a little tough on him.
- Ona karşı biraz sert davrandığımı biliyorum.
- I didn't say anything to him.
- Ona bir şey söylemedim.
- How to thank him in Turkish?
- Ona Türkçe olarak nasıl teşekkür edebiliriz?
- Tom says he'll do that even if Mary tells him not to.
- Mary ona yapmamasını söylese bile Tom bunu yapacağını söylüyor.
- She hit him again and again.
- Ona tekrar tekrar vurdu.
- Tom begged Mary to help him.
- Tom Mary'ye ona yardım etmesi için yalvardı.
- Despite his errors everyone respects him.
- Hatalarına rağmen herkes ona saygı duyuyor.
- Let him know what's happening.
- Ona neler olduğunu anlat.
- I made him tell the truth.
- Ona doğruyu söylettim.
- Give him something to drink.
- Ona içecek bir şeyler verin.
- You can't tell him not to go.
- Ona gitme diyemezsin.
- I'll make him do it.
- Bunu ona yaptıracağım.
- Tom wants to buy a motorcycle, but his parents won't let him.
- Tom bir motosiklet satın almak istiyor, ama anne ve babası ona izin vermeyecek.
- Tom has no one to help him.
- Tom'un ona yardım edecek kimsesi yok.
- Where's Tom when you need him?
- Ona ihtiyacın olduğunda Tom nerede?
- Don't tell him anything.
- Ona hiçbir şey söyleme.
- I voted for him last year.
- Geçen yıl ona oy verdim.
- I sent a message to him.
- Ona bir mesaj gönderdim.
- I don't know how to help him.
- Ona nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum.
- I wanted to hurt him.
- Ona zarar vermek istedim.
- I have to give him a chance.
- Ona bir şans vermeliyim.
- Tell him I'm coming over.
- Ona uğrayacağımı söyle.
- Why not ask him?
- Neden ona sormuyorsun?
- His misfortune gained him sympathy.
- Talihsizliği ona sempati kazandırdı.
- Are you attracted to him?
- Ona ilgin var mı?
- Did you tell him to do that?
- Ona bunu yapmasını sen mi söyledin?
- I'll give him a buzz.
- Ona telefon edeceğim.
- I remember giving him the key.
- Ona anahtarı verdiğimi hatırlıyorum.
- I can't believe you told him that.
- Bunu ona söylediğine inanamıyorum.
- I paid him four dollars.
- Ona dört dolar ödedim.
- Tom's friends called him Money Bags.
- Tom'un arkadaşları ona Money Bags derdi.
- Tom said Mary slapped him.
- Tom, Mary'nin ona tokat attığını söyledi.
- Don't oppose him.
- Ona karşı gelme.
- I know better than to lend him money.
- Ona borç para verecek kadar aptal değilim.
- I don't agree with him at all.
- Ona hiç katılmıyorum.
- I don't want you to tell him.
- Ona söylemeni istemiyorum.
- Mike calls him Ned.
- Mike ona Ned diyor.
- Give him time.
- Ona zaman ver.
- You can ask him yourself, Mary, if you want.
- İstersen ona kendin sorabilirsin, Mary.
- You shouldn't lie to him.
- Ona yalan söylememelisin.
- Everyone believed him.
- Herkes ona inandı.
- Tom wants to know what to do with all the stuff you left with him.
- Tom ona bıraktığın eşyalarla ne yapacağını bilmek istiyor.
- I think you should ask him.
- Bence ona sormalısın.
- What am I going to say to him?
- Ona ne söyleyeceğim?
- I've got to help him.
- Ona yardım etmek zorundayım.
- I didn't hurt him.
- Ben ona zarar vermedim.
- Tom wants the rest of the money we owe him.
- Tom ona borçlu olduğumuz paranın geri kalanını istiyor.
- The college granted him a scholarship.
- Üniversite ona bir burs verdi.
- She will haunt him.
- Ona musallat olacak.
- The mayor presented him with the key to the city.
- Belediye başkanı ona şehrin anahtarını sundu.
- Tom's mother read him a bedtime story.
- Tom'un annesi ona bir uyku öncesi masalı okudu.
- Tom said that Mary hit him.
- Tom, Mary'nin ona vurduğunu söyledi.
- Why did you do that to him?
- Bunu ona neden yaptın?
- I'll take him some food.
- Ona biraz yiyecek götüreceğim.
- What am I going to tell him?
- Ona ne söyleyeceğim?
- I told him to be careful.
- Ona dikkatli olmasını söyledim.
- Tom's mother packs him a lunch every day.
- Tom'un annesi ona her gün paket öğle yemeği hazırlıyor.
- Tom asked Mary if she would teach him French.
- Tom Mary'ye ona Fransızca öğretip öğretmeyeceğini sordu.
- She pleaded with him to not leave.
- Gitmemesi için ona yalvardı.
- If you have a question for Tom, ask him yourself.
- Tom için bir sorun varsa, ona kendin sor.
- Tom's doctor advised him not to eat between meals.
- Tom'un doktoru ona yemekler arasında yemek yememesini tavsiye etti.
- Jeff wore the tie Kim had given him for a birthday present.
- Jeff, Kim'in ona doğum günü hediyesi olarak verdiği kravatı taktı.
- She thanked him for all his help.
- Yardımları için ona teşekkür etti.
- Tom wants you to do him a favor.
- Tom ona bir iyilik yapmanı istiyor.
- Tom asked Mary not to hug him anymore.
- Tom, Mary'den artık ona sarılmamasını istedi.
- I have to tell him.
- Ona söylemek zorundayım.
- I still haven't paid him.
- Ona hâla ödeme yapmadım.
- I want to find out if Tom is going to wear the new shirt I gave him.
- Tom'un ona verdiğim yeni gömleği giyip giymeyeceğini öğrenmek istiyorum.
- She gave him a sweater.
- Ona bir kazak verdi.
- I still respect him.
- Ona hâlâ saygı duyuyorum.
- Tell him what's on your mind.
- Ona aklındakini söyle.
- How do I help him?
- Ona nasıl yardım edebilirim?
- Don't tell him that!
- Bunu ona söyleme!
- Tom knows we trust him.
- Tom ona güvendiğimizi biliyor.
- Tom knew Mary was no longer in love with him.
- Tom, Mary'nin artık ona aşık olmadığını biliyordu.
- Tom is wearing the shirt that Mary gave him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği gömleği giyiyor.
- I called him up, but he wasn't there.
- Ona telefon ettim fakat orada değildi.
- Can I trust him?
- Ona güvenebilir miyim?
- I don't know who Tom was with and I don't want to ask him.
- Tom'un kiminle olduğunu bilmiyorum ve ona sormak da istemiyorum.
- She advised him to take a long holiday, so he immediately quit work and took a trip around the world.
- Ona uzun bir tatile çıkmasını tavsiye etti, o da hemen işi bıraktı ve dünya turuna çıktı.
- You may depend on him to help you.
- Sana yardım edeceği konusunda ona güvenebilirsin.
- The bank lent him 500 dollars.
- Banka ona 500 dolar borç verdi.
- What did you gift him?
- Sen ona ne hediye aldın?
- Suddenly, Jack realized what had happened to him.
- Aniden, Jack ona ne olduğunu anladı.
- I can't keep up with him.
- Ona ayak uyduramam.
- I've got to get him a present.
- Ona bir hediye almalıyım.
- I told him what was going on.
- Ona neler olduğunu anlattım.
- Tom knew Mary was lying to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyordu.
- I wish Tom would eat what I give him without complaining.
- Keşke Tom ona ne verirsem şikayet etmeden yeseydi.
- Get him some food.
- Ona biraz yiyecek getirin.
- Tom caught Mary looking at him.
- Tom, Mary'yi ona bakarken yakaladı.
- We had him paint the fence light gray.
- Ona çitleri açık griye boyattık.
- When do you think Tom will want us to help him?
- Tom'un ona ne zaman yardım etmemizi isteyeceğini düşünüyorsun?
- I should've told him no.
- Ona hayır demeliydim.
- I went to him for advice.
- Tavsiye için ona gittim.
- Tell him I'm not in.
- Ona evde olmadığımı söyle.
- Take it to him.
- Ona götür.
- She complained to him about the food.
- Ona yemeklerden şikayet etti.
- Buy him a beer.
- Ona bir bira al.
- Tom knew who I was before I told him.
- Tom ben ona söylemeden önce kim olduğumu biliyordu.
- Tom hopes Mary won't laugh at him.
- Tom, Mary'nin ona gülmeyeceğini umuyor.
- Do you intend to help him?
- Ona yardım etmeye niyetin var mı?
- Tom glanced at the note that Mary had handed to him.
- Tom, Mary'nin ona uzattığı nota baktı.
- I telephoned him to come at once.
- Hemen gelmesi için ona telefon ettim.
- I gave him a choice.
- Ona bir tercih verdim.
- I want to help him.
- Ona yardım etmek istiyorum.
- Tom asked me to lend him some money.
- Tom ona biraz para ödünç vermemi istedi.
- How can I trust him?
- Ona nasıl güvenebilirim?
- I had nothing to say to him.
- Ona söyleyecek hiçbir şeyim yoktu.
- Tom does everything we tell him.
- Tom ona söylediğimiz her şeyi yapar.
- Tom says that Mary smiled at him.
- Tom, Mary'nin ona gülümsediğini söylüyor.
- Tom expects Mary to obey him.
- Tom, Mary'nin ona itaat etmesini bekliyor.
- Tom was shocked when I told him what had happened.
- Neler olduğunu ona söyleyince Tom şaşkına uğradı.
- Tom doesn't remember who told him that.
- Tom bunu ona kimin söylediğini hatırlamıyor.
- We should help him.
- Ona yardım etmeliyiz.
- We had to help him.
- Ona yardım etmeliyiz.
- I think I may have to go over to Tom's house and help him this afternoon.
- Sanırım bu öğleden sonra Tom'un evine gidip ona yardım etmem gerekebilir.
- Had I known more about his character, I would not have trusted him.
- Karakteri hakkında daha fazla şey bilseydim, ona güvenmezdim.
- You're stupid to trust him.
- Ona güvenmekle aptallık ediyorsun.
- Dan didn't even understand what Linda was telling him.
- Dan Linda'nın ona ne söylediğini bile anlamadı.
- Don't laugh at him for making a mistake.
- Hata yaptığı için ona gülmeyin.
- I'll give him a pen.
- Ona bir kalem vereceğim.
- How can you help him?
- Sen ona nasıl yardım edebilirsin?
- If I were you, I would trust him.
- Yerinde olsam ona güvenirim.
- I'm not sure Tom would let anyone help him.
- Tom'un kimsenin ona yardım etmesine izin vereceğinden emin değilim.
- I'll let you tell him.
- Ona söylemene izin vereceğim.
- The dog was running toward him.
- Köpek ona doğru koşuyordu.
- If you see Tom, could you give this to him?
- Tom'u görürsen bunu ona verir misin?
- I have to check with him first.
- Önce ona danışmak zorundayım.
- The child is opening the window even though his mother told him not to.
- Çocuk, annesi ona yapma demesine rağmen pencereyi açıyor.
- Tom forgot to buy what Mary asked him to buy.
- Tom Mary'in ona satın almasını istediği şeyi almayı unuttu.
- I don't have time to help him.
- Ona yardım etmek için zamanım yok.
- Give him time.
- Ona zaman verin.
- All you have to do is give him a little help.
- Tek yapman gereken ona biraz yardım etmek.
- I didn't say I was in love with him.
- Ben ona aşık olduğumu söylemedim.
- I gave him some candy.
- Ona biraz şeker verdim.
- I admire him for his courage.
- Onun cesareti için ona hayranım.
- A Mexican taught him Spanish.
- Bir Meksikalı ona İspanyolca öğretti.
- If I were you I'd give him a hand.
- Yerinde olsam ona yardım ederdim.
- Sami was Layla's first grandchild and she adored him.
- Sami, Layla'nın ilk torunuydu ve ona tapıyordu.
- I'm pretty sure I can help him.
- Ona yardım edebileceğimden oldukça eminim.
- Tom has no one to give him advice.
- Tom'un ona tavsiye verecek kimsesi yok.
- I offered him fifty pence and he accepted.
- Ona elli peni teklif ettim, o da kabul etti.
- He's a reliable man, you can reckon on him.
- O güvenilir bir adam, ona güvenebilirsin.
- She advised him against doing it.
- Ona bunu yapmamasını tavsiye etti.
- Please say hello to him for me.
- Lütfen ona benden selam söyleyin.
- Tom seemed surprised when I told him.
- Tom ona söylediğimde şaşırmış görünüyordu.
- Tom doesn't want Mary to touch him.
- Tom Mary'nin ona dokunmasını istemiyor.
- I'll tell him you said that.
- Ona bunu söylediğini söyleyeceğim.
- I lie to him all time.
- Ben ona her zaman yalan söylerim.
- Everyone looked at him.
- Herkes ona baktı.
- Don't tell him the answer.
- Cevabı ona söylemeyin.
- She advised him on what books to read.
- Ona hangi kitapları okuması gerektiği konusunda tavsiyelerde bulundu.
- You can't hurt him.
- Ona zarar veremezsin.
- I didn't give anything to him.
- Ona bir şey vermedim.
- Don't count on him.
- Ona güvenme.
- Don't touch him!
- Ona dokunmayın!
- With your connections, you should be able to find a job for him.
- Bağlantıların aracılığıyla ona bir iş bulabilmen gerek.
- Tom tried to get me to help him.
- Tom beni ona yardım ettirmeye çalıştı.
- You'll ask him, won't you?
- Ona soracaksınız, değil mi?
- That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine!
- Bu gerçekten güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap bahşedin!
- I wanted to say hello to him.
- Ona selam vermek istedim.
- Tom thought the watch Mary had given him was ugly.
- Tom, Mary'nin ona verdiği saatin çirkin olduğunu düşündü.
- Don't give him any sugar.
- Ona şeker vermeyin.
- We can help him now.
- Şimdi ona yardım edebiliriz.
- I think she's in love with him.
- Bence ona aşık.
- Do you think I should tell him?
- Ona söylemem gerektiğini düşünüyor musun?
- I thought Tom would like the gift Mary gave him.
- Tom'un Mary'nin ona verdiği hediyeyi seveceğini düşündüm.
- She seemed to be in love with him.
- Ona aşık gibi görünüyordu.
- Tom never thought Mary would hurt him.
- Tom Mary'nin ona zarar vereceğini düşünmemişti.
- Tom was happy that his daughter drew him a picture and he thought about it all day.
- Tom, kızı ona bir resim çizdiği için mutluydu ve bütün gün bunu düşündü.
- I told him not to tell anyone.
- Ona hiç kimseye söylememesini söyledim.
- Who did Tom think would lend him an umbrella?
- Tom ona kimin bir şemsiye vereceğini düşündü?
- Compassion is alien to him.
- Merhamet ona yabancı.
- I should've phoned Tom before I went over to visit him.
- Tom'u ziyarete gitmeden önce ona telefon etmeliydim.
- I was trying to tell him that.
- Ona bunu anlatmaya çalışıyordum.
- Tom asked Mary if she could help him with his science homework.
- Tom Mary'ye fen bilgisi ödevinde ona yardım edip etmeyeceğini sordu.
- Tom realized that Mary had been lying to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini fark etti.
- Who doesn't admire him?
- Ona kim hayranlık duymaz?
- Tom wants you to buy him a ticket, too.
- Tom da ona bir bilet almanı istiyor.
- What else did you tell him?
- Ona başka ne söyledin?
- You can't give him that.
- Ona bunu veremezsin.
- Tom did that the way I told him to.
- Tom ona söylediğim gibi yaptı.
- She didn't know what to say to him.
- Ona ne söyleyeceğini bilemedi.
- Tom was pulled over by a policeman who gave him a ticket for speeding.
- Tom ona hız yapma cezası veren bir polis tarafından kenara çekildi.
- Why don't you ask him to do it?
- Neden ona sormuyorsun?
- You can't tell him what to do.
- Ona ne yapacağını söyleyemezsin.
- I think I'll go see Tom and ask him what he thinks.
- Sanırım Tom'u görmeye gideceğim ve ona ne düşündüğünü soracağım.
- I gave him all my money.
- Ona bütün paramı verdim.
- You can't rely on him.
- Ona güvenemezsiniz.
- I will help him tomorrow.
- Yarın ona yardım edeceğim.
- She showed him a picture of her high school.
- Ona lisesinin bir resmini gösterdi.
- I hope Tom likes the present I bought him.
- Umarım Tom ona satın aldığım hediyeyi beğenir.
- I have to help him no matter what.
- Ne olursa olsun ona yardım etmek zorundayım.
- I didn't tell him anything.
- Ona bir şey söylemedim.
- You are in love with him.
- Ona aşıksın.
- Show him how to do this.
- Bunu nasıl yapacağını ona göster.
- They regarded him as a national hero.
- Ona bir ulusal kahraman gözüyle bakıyorlardı.
- I'll tell him you said that.
- Bunu söylediğini ona söyleyeceğim.
- I've told him all about you.
- Ona senin hakkında her şeyi söyledim.
- Mary moved closer to him.
- Mary ona daha yaklaştı.
- She read one poem to him.
- Ona bir şiir okudu.
- Tom doesn't let Mary get near him.
- Tom, Mary'nin ona yaklaşmasına izin vermiyor.
- Tom answered all the questions that Mary asked him.
- Tom, Mary'nin ona sorduğu tüm soruları yanıtladı.
- Tom's mother told him not to talk with his mouth full.
- Tom'un annesi ona dolu ağızla konuşmamasını söyledi.
- The girls bought him a watch.
- Kızlar ona bir saat almış.
- We are giving him a birthday party.
- Ona doğum günü partisi veriyoruz.
- They fined him 5,000 yen for illegal parking.
- Yasadışı park ettiği için ona 5,000 yen ceza kestiler.
- I thought Tom wouldn't like the book Mary gave him.
- Tom'un Mary'nin ona verdiği kitabı beğenmeyeceğini düşündüm.
- We can't tell him.
- Ona söyleyemeyiz.
- If you want to tell Tom, tell him.
- Tom'a söylemek istiyorsan, ona söyle.
- You should thank him.
- Ona teşekkür etmen gerekir.
- She looked at him with a smile on her face.
- Yüzünde bir gülümsemeyle ona baktı.
- Tom tried to kiss Mary, but she wouldn't let him.
- Tom Mary'yi öpmeye çalıştı ama Mary ona izin vermedi.
- Tell Tom we have something to show him.
- Tom'a ona gösterecek bir şeyimiz olduğunu söyle.
- I haven't asked him yet.
- Henüz ona sormadım.
- Tell him I need some money.
- Ona biraz paraya ihtiyacım olduğunu söyle.
- Tom was lucky that Mary didn't hit him.
- Tom, Mary ona vurmadığı için şanslıydı.
- Thank him for the help.
- Yardımları için ona teşekkür et.
- None of Tom's friends would help him.
- Tom'un hiçbir arkadaşı ona yardım etmez.
- Tom will do that if you pay him to do it.
- Bunu yapmak için ona para verirsen Tom bunu yapacaktır.
- Ask him his name.
- Ona adını sor.
- Tom has lied to me in the past, so I don't trust him anymore.
- Tom geçmişte bana yalan söylemişti, bu yüzden artık ona güvenmiyorum.
- Tell him it's not my fault.
- Ona bunun benim hatam olmadığını söyle.
- I have no reason not to trust him.
- Ona güvenmemek için hiçbir nedenim yok.
- Thank him for the help.
- Yardım için ona teşekkür et.
- Give him a chance.
- Ona bir şans ver.
- I told him what the problem was.
- Ona sorunun ne olduğunu söyledim.
- I told him it wasn't mine.
- Ona benim olmadığını söyledim.
- Be patient with him.
- Ona karşı sabırlı ol.
- Tom's friends called him Money Bags.
- Tom'un arkadaşları ona Para Çantaları derdi.
- Tom convinced Mary to make him a sandwich.
- Tom, Mary'yi ona sandviç yapması için ikna etti.
- I'll buy him a beer.
- Ona bira alacağım.
- I regret having been rude to him.
- Ona kaba davrandığım için pişmanım.
- Did you tell him about it?
- Ona anlattın mı?
- When Tom tried to kiss Mary, she slapped him.
- Tom Mary'yi öpmeye çalıştığında Mary ona tokat attı.
- They told him he was sure to win.
- Ona kazanacağından emin olduğunu söylediler.
- Tom's mother didn't believe him.
- Tom'un annesi ona inanmadı.
- Tom's mother told him to quit jumping on his bed.
- Tom'un annesi ona yatağının üzerinde zıplamayı bırakmasın söyledi.
- You have taught him well.
- Ona iyi öğretmişsin.
- I can barely stand him.
- Ona zar zor dayanabiliyorum.
- The older boys are always playing tricks on him.
- Büyük çocuklar her zaman ona oyun oynuyorlar.
- I'd better ask him.
- Ona sorsam iyi olur.
- Don't pressure him.
- Ona baskı yapma.
- Should I ask him?
- Ona sormalı mıyım?
- I haven't told him anything.
- Ben ona bir şey söylemedim.
- I wish I hadn't believed him.
- Keşke ona inanmasaydım.
- She attacked him.
- Ona saldırdı.
- She presented him with the trophy.
- Ona ödülünü takdim etti.
- Tom pretended not to understand what Mary was trying to tell him.
- Tom, Mary'nin ona ne anlatmaya çalıştığını anlamamış gibi davrandı.
- Tom wanted to ask you if you'd help him next weekend.
- Tom gelecek hafta sonu ona yardım edip edemeyeceğinizi sormak istedi.
- I don't believe him any longer.
- Artık ona inanmıyorum.
- Tom didn't even look at the report that Mary gave him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği rapora bakmadı bile.
- I'm still mad at him.
- Ona hâlâ kızgınım.
- I admire him for his courage.
- Cesaretinden dolayı ona hayranım.
- Tom told me you hit him.
- Tom bana senin ona vurduğunu söyledi.
- Tom asked Mary to buy him a ticket.
- Tom Mary'den ona bir bilet almasını istedi.
- Tom began to open the present that Mary had given him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği hediyeyi açmaya başladı.
- If I were in your shoes, I would help him.
- Senin yerinde olsaydım, ona yardım ederdim.
- I'm pretty sure that Tom has already forgotten what I told him yesterday.
- Tom'un dün ona söylediklerimi çoktan unuttuğundan eminim.
- My father wants an efficient assistant to help him.
- Babam ona yardım etmesi için verimli bir asistan istiyor.
- The doctor gave him some drugs to relieve the pain.
- Doktor ağrıyı dindirmek için ona bazı ilaçlar verdi.
- Should we tell him?
- Ona söylememiz gerekiyor mu?
- Return the money to him at once.
- Derhal parayı ona geri getir.
- Ask him instead.
- Bunun yerine ona sor.
- I always have to give in to him.
- Ben her zaman ona boyun eğmek zorundayım.
- Tom still rides the bicycle that his parents gave him when he was thirteen years old.
- Tom hâlâ ebeveynlerinin ona on üç yaşındayken verdiği bisiklete biniyor.
- Tom asked me to teach him how to ski.
- Tom ona kayak yapmayı öğretmemi istedi.
- I just gave him 30 dollars.
- Ona az önce otuz dolar verdim.
- Tom knew Mary was going to be mad at him for doing that.
- Tom, Mary'nin bunu yaptığı için ona kızacağını biliyordu.
- Can I tell him?
- Ona söyleyebilir miyim?
- She explained to him how to solve the puzzle.
- Ona bulmacayı nasıl çözeceğini açıkladı.
- Tom won't let us help him.
- Tom ona yardım etmemize izin vermeyecek.
- I'm supposed to help him.
- Ona yardım etmem gerekiyor.
- I'm not going to lie to him.
- Ona yalan söylemeyeceğim.
- Did you get a birthday present for him this year?
- Bu yıl ona bir doğum günü hediyesi aldın mı?
- Tom told us about how nice you were to him.
- Tom bize senin ona ne kadar iyi davrandığını anlattı.
- I met him by chance in the city.
- Şehirde tesadüfen ona rastladım.
- She advised him where he should stay.
- Ona nerede kalması gerektiğini tavsiye etti.
- Will you have to tell him?
- Ona söylemek zorunda kalacak mısın?
- I'll tell him right now.
- Derhal ona söyleyeceğim.
- I told him not to use those.
- Ona bunları kullanmamasını söyledim.
- I was desperately in love with him.
- Ben umutsuzca ona aşıktım.
- I explained the procedures to him.
- Ona prosedürleri açıkladım.
- Please tell him to get rid of the dead leaves.
- Lütfen ona ölü yapraklardan kurtulmasını söyleyin.
- I owe him nothing.
- Ona hiçbir şey borçlu değilim.
- I have to tell him something.
- Ona bir şey söylemek zorundayım.
- The food disagreed with him.
- Yemek ona yaramadı.
- When are we going to tell him?
- Ona ne zaman söyleyeceğiz?
- I really want to help him.
- Ben gerçekten ona yardım etmek istiyorum.
- Don't even consider giving him the money.
- Parayı ona vermeyi aklından bile geçirme.
- She put him under a spell.
- Ona büyü yaptı.
- Tom is going to do what I tell him to do.
- Tom ona ne söylersem onu yapacak.
- Tell him to help us.
- Ona bize yardım etmesini söyle.
- She succeeded in getting him to tell the truth.
- Ona doğruyu söyletmeyi başardı.
- I'll show that to him.
- Bunu ona göstereceğim.
- What've I ever done to him?
- Ben ona ne yaptım?
- Tom knows that Mary lied to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyor.
- Tell him you don't need it.
- Ona ihtiyacın olmadığını söyle.
- Tell Tom that I'm too tired to help him.
- Tom'a ona yardım edemeyecek kadar yorgun olduğumu söyle.
- Tell him to stop staring at me.
- Ona bana bakmaktan vazgeçmesini söyle.
- They hugged him.
- Ona sarıldılar.
- Why don't you help him?
- Neden ona yardım etmiyorsun?
- Even though Tom is quite ugly, Mary still fell in love with him.
- Tom oldukça çirkin olsa da, Mary hala ona aşık.
- I explained him the procedures.
- Ona prosedürleri açıkladım.
- Does Tom seriously think anybody will vote for him?
- Tom cidden birilerinin ona oy vereceğini mi düşünüyor?
- I still don't trust him.
- Ona hâlâ güvenmiyorum.
- I'll tell him you helped out.
- Yardım ettiğini ona söyleyeceğim.
- She felt regret for having been rude to him.
- Ona karşı kaba davrandığı için pişmanlık duydu.
- I called him.
- Ona telefon açtım.
- Tom said he'd expected Mary to help him.
- Tom Mary'nin ona yardım etmesini beklediğini söyledi.
- Don't give fish to a poor man; teach him how to fish.
- Fakir bir adama balık verme; ona balık tutmayı öğret.
- Tom put the money Mary gave him in the bank.
- Tom, Mary'nin ona verdiği parayı bankaya koydu.
- Tell him that.
- Ona bunu söyle.
- Go wake Tom up and tell him breakfast is ready.
- Git Tom'u uyandır ve ona kahvaltının hazır olduğunu söyle.
- The man got mad when his wife called him names.
- Karısı ona küfürler edince adam çılgına döndü.
- Watch out for him.
- Ona dikkat et.
- Tom asked Mary to teach him how to do the waltz.
- Tom, Mary'den ona nasıl vals yapılacağını öğretmesini istedi.
- Stay close to him.
- Ona yakın dur.
- I pay him twice as much as his old boss did.
- Ona eski patronundan iki kat fazla maaş veriyorum.
- In order to give him a surprise on his birthday, I prepared a fantastic cake.
- Ona doğum gününde bir sürpriz yapmak için, ben harika bir pasta hazırladım.
- Tom was glad Mary helped him do that.
- Tom, Mary'nin ona bunu yapmada yardım etmesinden memnun oldu.
- What were you telling him?
- Ona ne söylüyordun?
- You should have helped him with his work.
- Ona işinde yardım etmeliydin.
- If you ask him, he will help you.
- Ona rica ederseniz, size yardımcı olacaktır.
- Tom didn't buy the dress Mary wanted him to buy her.
- Tom, Mary'nin ona almasını istediği elbiseyi almadı.
- They all just looked at him.
- Hepsi ona öylece baktı.
- What're you going to tell him?
- Ona ne söyleyeceksin?
- Tom knew Mary would help him.
- Tom, Mary'nin ona yardım edeceğini biliyordu.
- I wouldn't want to tell him the truth.
- Ona gerçeği söylemek istemezdim.
- She gave him all the money that she had.
- Sahip olduğu tüm parayı ona verdi.
- With your approval, I would like to offer him the job.
- Senin onayınla, işi ona teklif etmek istiyorum.
- The question is who is going to tell him.
- Asıl soru, ona kimin söyleyeceği.
- Tom does exactly what I tell him to do.
- Tom ona yapmasını söylediğim şeyi tam olarak yapar.
- I owe him a great deal because he saved my life.
- Ona çok şey borçluyum çünkü o benim hayatımı kurtardı.
- Tom will do that if you help him.
- Ona yardım edersen Tom bunu yapar.
- I'm not going to help him.
- Ona yardım etmeyeceğim.
- Return the money to him at once.
- Parayı hemen ona geri ver.
- How do I explain that to him?
- Bunu ona nasıl açıklarım?
- Let's call Tom and tell him we need to reschedule.
- Tom'u arayalım ve ona yeniden program yapmamız gerektiğini söyleyelim.
- The doctor advised him to stop working too much.
- Doktor ona çok fazla çalışmamasını tavsiye etti.
- I showed him my room.
- Ona odamı gösterdim.
- I'll give him this message the moment he arrives.
- Geldiğinde ona bu mesajı ileteceğim.
- I will tell him about it when he comes next time.
- Bir dahaki gelişinde ona bundan bahsedeceğim.
- Tom said no one could help him.
- Tom kimsenin ona yardım edemeyeceğini söyledi.
- I told him to clean his room.
- Ona odasını temizlemesini söyledim.
- Tom convinced Mary to loan him some money.
- Tom, Mary'yi ona biraz ödünç para vermesi için ikna etti.
- I wonder what has become of him.
- Ona ne olduğunu merak ediyorum.
- How did Tom react when you told him that?
- Ona bunu söylediğinde Tom nasıl tepki verdi?
- I think you should help him.
- Bence ona yardım etmelisiniz.
- Let's send him a birthday card this year.
- Bu yıl ona bir doğumgünü kartı gönderelim.
- Tom complained that Mary never helped him.
- Tom, Mary'nin ona hiç yardım etmediğinden şikayet etti.
- Shall I have him call you?
- Seni ona arattırayım mı?
- Tom knew that Mary was lying to him.
- Tom, Mary'nin ona yalan söylediğini biliyordu.
- Would you tell him we're back?
- Ona döndüğümüzü söyler misin?
- I'm here to help him.
- Ona yardım etmek için buradayım.
- What should I buy him for Valentine's Day?
- Sevgililer günü için ona ne almalıyım?
- Don't rely on him.
- Ona güvenme.
- She moved close to him.
- Ona yaklaştı.
- I still need to check with him.
- Yine de ona sormalıyım.
- You have to ask him first.
- Önce ona sormalısın.
- I asked him whether I could read it.
- Ona okuyup okuyamayacağımı sordum.
- Tom is only asking you to help him for a few hours.
- Tom sizden sadece birkaç saatliğine ona yardım etmenizi istiyor.
- Whatever happened to him?
- Ona ne oldu?
- She slid a little closer to him on the sofa.
- O, kanepede ona biraz daha yaklaştı.
- If I were you, I would not have asked him about it.
- Senin yanında olsaydım o konuyu ona sormazdım.
- Tom said Mary punched him.
- Tom, Mary'nin ona yumruk attığını söyledi.
- Tom was wearing the hat Mary gave him.
- Tom, Mary'nin ona verdiği şapkayı takıyordu.
- Have you told him how you feel?
- Ona nasıl hissettiğini söyledin mi?
- Tom could've done that if you'd helped him.
- Ona yardım etseydiniz Tom bunu yapabilirdi.
- In case you see him, give him my regards.
- Onu görürsen, ona selamlarımı ilet.
- Give him a chair.
- Ona bir sandalye verin.
- I think I should've helped him.
- Sanırım ona yardım etmeliydim.
- Tom's mother told him that he should ask Mary over for dinner.
- Tom'un annesi ona Mary'yi yemeğe davet etmesi gerektiğini söyledi.
- She showed him the letter from her father.
- Ona babasından gelen mektubu gösterdi.
- She bought a shirt for him.
- Ona bir gömlek aldı.
- Everybody looks up to him.
- Herkes ona hayran.
- I just need him for a minute.
- Sadece bir dakika için ona ihtiyacım var.
- Do we have to be nice to him?
- Ona karşı nazik olmak zorunda mıyız?
- Tom couldn't believe what Mary told him.
- Tom, Mary'nin ona söylediklerine inanamadı.
- Tom asked Mary to get him a cup of coffee.
- Tom Mary'nin ona bir fincan kahve getirmesini istedi.
- She gave him money as well as food.
- Ona yemeğin yanında para da vermiş.
- Telephone him if the message is important.
- Eğer mesaj önemliyse ona telefon et.
- I told him, but he didn't pay attention.
- Ona söyledim ama dikkat etmedi.
- Give him a day or two.
- Ona bir iki gün ver.
- She threw a pillow at him.
- Ona bir yastık attı.
- They believe him.
- Ona inanıyorlar.
- Tell him I didn't read it.
- Ona bunu okumadığımı söyle.
- Kate sympathized with him.
- Kate ona sempati duyuyordu.
- What've you done to him?
- Ona ne yaptın?
- Tom has asked Mary to help him.
- Tom Mary'nin ona yardım etmesini istedi.
- I couldn't understand why she frowned at him.
- Ona neden kaşlarını çattığını anlayamadım.
- I owe him nothing.
- Ona bir şey borçlu değilim.
- I told him to meet me here.
- Ona benimle burada buluşmasını söyledim.
- I don't believe him at all.
- Ona hiç inanmıyorum.
- I emailed Tom and told him I'd be busy next week.
- Tom'a e-posta gönderdim ve ona gelecek hafta meşgul olacağımı söyledim.
- I can't get a hold of him.
- Ona ulaşamıyorum.
- I wonder what became of him.
- Ona ne olduğunu merak ediyorum.
- I didn't plan to hit him.
- Ona vurmayı planlamadım.
- Could you tell him, please?
- Ona anlatır mısın lütfen?
- I had to tell him that myself.
- Bunu ona bizzat söylemek zorunda kaldım.
- Tom is trying to figure out why Mary is mad at him.
- Tom, Mary'nin ona neden kızgın olduğunu anlamaya çalışıyor.
- I thought Tom might ask Mary to help him.
- Tom Mary'nin ona yardım etmesini isteyebileceğini düşündü.
- She said something to him.
- Ona bir şey söyledi.
- Tom is trying to figure out why Mary is mad at him.
- Tom Mary'nin neden ona kızgın olduğunu anlamaya çalışıyor.
- Tom knew who I was before I told him.
- Tom ona söylemeden önce kim olduğumu biliyordu.
- Tom wants me to coach him.
- Tom ona koçluk yapmamı istiyor.
- I tried my best to help him.
- Ona yardım etmek için elimden geleni yaptım.
- I'm taking him some food.
- Ona yemek götüreceğim.
- That used to belong to him.
- Bu eskiden ona aitti.
- She assigned the work to him.
- İşi ona verdi.
- Why did you attack him?
- Neden ona saldırdınız?
- Keiko informed him of her safe arrival.
- Keiko ona kadının sağ salim vardığını haber verdi.
- Don't tell him the answer.
- Cevabı ona söylemeyiniz.
- Tom's mother told him to wash the dishes.
- Tom'un annesi ona bulaşıkları yıkamasını söyledi.
- I would never lie to him.
- Ona asla yalan söylemezdim.
- Tom knows why Mary doesn't trust him.
- Tom, Mary'nin ona neden güvenmediğini biliyor.
- She begged him not to go there.
- Oraya gitmemesi için ona yalvardı.
- Tom never does anything unless I tell him to.
- Ben ona yapmasını söylemedikçe Tom asla bir şey yapmaz.
- Don't you trust him?
- Ona güvenmiyor musun?
- I'll let him know.
- Ona bildireceğim.
- I shall return the books to him even though he doesn't need them.
- İhtiyacı olmadığı halde kitapları ona geri vereceğim.
- Because I admired his courage, I trusted him.
- Cesaretine hayran olduğum için ona güvendim.
- We treated him in the politest manner possible.
- Ona, olabilecek en kibar şekilde davrandık.
- Tom thanked Mary for the bottle of wine she gave him.
- Tom, Mary'ye ona verdiği bir şişe şarap için teşekkür etti.
- She advises him on how to stay healthy.
- Ona nasıl sağlıklı kalınacağına dair nasihat ediyor.
- I was totally in love with him.
- Ona büsbütün aşıktım.
- Did Tom really think we would help him?
- Tom gerçekten ona yardım edeceğimizi düşündü mü?
- Tom's divorce from Mary reportedly cost him more than a million dollars.
- Tom'un Mary'den boşanmasının ona bir milyon dolardan fazlaya mal olduğu söyleniyor.
- I have to help him.
- Ona yardım etmek zorundayım.
- Who gave him that recipe book?
- O yemek tarifi kitabını ona kim verdi?
- Please don't tell him.
- Lütfen ona söyleme.
- Tom always makes a face when I point my camera at him.
- Kameramı ona doğrulttuğumda Tom hep suratını buruşturuyor.
- Don't tell him I told you that.
- Bunu sana söylediğimi ona söyleme.
- I have to agree with him.
- Ona katılmak zorundayım.
- I just told him the truth.
- Az önce ona gerçeği söyledim.
- She cannot persuade him to buy her a new car.
- Ona yeni bir araba alması için ikna edemiyor.
- We laughed at him.
- Ona güldük.
- She gave him some money.
- Ona biraz para verdi.
- I admire him, in spite of his faults.
- Kusurlarına rağmen ona hayranım.
- I'm still in love with him.
- Ben hala ona aşığım.
- Why do you keep giving him money?
- Neden ona para verip duruyorsun?
- She answered him with cold civility.
- Ona soğuk bir nezaketle cevap verdi.
- Would you tell him we're back?
- Ona geri döndüğümüzü söyler misin?
- I'm not sure we can trust him.
- Ona güvenebileceğimizden emin değiliz.
- She trusts him with her money.
- Parasıyla ona güveniyor.
- Don't even consider giving him the money.
- Ona para vermeyi aklından bile geçirme.
- Did you believe him?
- Ona inandın mı?
- Why you give him this gift?
- Neden ona bu hediyeyi veriyorsun?
- Mother is making him a cake.
- Annem ona pasta yapıyor.
- I handed a map to him.
- Ona bir harita uzattım.
- They don't trust him.
- Ona güvenmiyorlar.
- I gave him a fake name.
- Ona sahte bir isim verdim.
- Tom was there for Mary when she needed him.
- Tom, Mary ona ihtiyaç duyduğunda oradaydı.
- Tom asked Mary's father to buy him a ticket.
- Tom Mary'nin babasından ona bir bilet almasını istedi.
- Don't give him more money than is necessary.
- Ona gerekenden fazla para vermeyin.
- I don't need him when I have you.
- Sen varken ona ihtiyacım yok.
- We left him some cake.
- Biz ona biraz kek bıraktık.
- Why did you attack him?
- Neden ona saldırdın?
- I'm not really mad at him.
- Ona gerçekten kızgın değilim.
- She gave him a piece of paper.
- Ona bir parça kağıt verdi.
- Can you get a message to him?
- Ona bir mesaj iletebilir misin?
- Tom didn't know that Mary was in love with him.
- Tom, Mary'nin ona aşık olduğunu bilmiyordu.
- I have absolutely no intention of telling Tom what you've just asked me to tell him.
- Ona söylememi istediğin şeyi Tom'a söylemeye kesinlikle niyetim yok.
- Will you tell him?
- Ona söyler misin?
- You'll have to ask him yourself.
- Ona kendin sormak zorundasın.
- When you see Tom, please give this to him.
- Tom'u gördüğünde, lütfen bunu ona ver.
- Everybody had looked on him as a good-for-nothing.
- Herkes ona bir serseri olarak bakmıştı.
- Tom has finished reading the book that Mary gave him yesterday.
- Tom, Mary'nin ona dün verdiği kitabı okumayı bitirdi.
- She peeled him an apple.
- Ona bir elma soydu.
- You could ask him.
- Ona sorabilirsin.
- Tom was hoping that Mary would smile at him.
- Tom, Mary'nin ona gülümseyeceğini umuyordu.
- Tom soon realized that no one was paying any attention to him.
- Tom çok geçmeden kimsenin ona dikkat etmediğini fark etti.
- They told him.
- Ona söylediler.
- Even if he's very nice, I don't really trust him.
- Çok iyi biri olsa da ona güvenmiyorum.
- Tom has an old bicycle that Mary gave him.
- Tom'un Mary'nin ona verdiği eski bir bisikleti var.
- Look after him.
- Ona göz kulak ol.
- I didn't give him a choice.
- Ona bir seçenek vermedim.
- His ideas never earned him a dime.
- Fikirleri ona bir kuruş bile kazandırmadı.
- Tom does that the way Mary told him to do it.
- Tom bunu Mary'nin ona yapmasını söylediği şekilde yapıyor.
- All of the boys didn't laugh at him.
- Çocukların hepsi ona gülmedi.
- I'll tell him you came by.
- Ona uğradığını söyleyeceğim.
- I'll try to get a hold of him.
- Ona ulaşmaya çalışacağım.
- If I knew his address, I would write to him.
- Adresini bilseydim, ona yazardım.
- Tom won't believe a word you tell him.
- Tom ona söylediğin tek kelimeye bile inanmayacak.
- Have you told him this?
- Bunu ona söyledin mi?
- I'd rather tell him in person.
- Ona yüz yüze söylemeyi tercih ederdim.
- I asked him a few questions.
- Ona birkaç soru sordum.
- Tell him who you are.
- Kim olduğunu ona söyle.
- Tom's father, who is in prison, never writes to him.
- Tom'un hapiste olan babası asla ona yazmıyor.
- Tom asked Mary to teach him how to drive a car.
- Tom, Mary'den ona araba kullanmayı öğretmesini istedi.
- Tom didn't even read the message Mary sent him.
- Tom, Mary'nin ona gönderdiği mesajı okumadı bile.
- Tom told us you hit him.
- Tom bize, ona vurduğunu söyledi.
- If you hurry, you will catch up with him.
- Acele edersen, ona yetişirsin.
- Have you told him already?
- Önceden ona söyledin mi?
- I was like him once.
- Bir zamanlar ona benziyordum.
- You said you'd help him.
- Ona yardım edeceğini söylemiştin.
- I can trust him to a certain extent.
- Ona bir dereceye kadar güvenebilirim.
- I don't want to go near him.
- Ona yaklaşmak istemiyorum.
- Tom asked Mary to show him how to do that.
- Tom Mary'den ona nasıl yapacağını göstermesini istedi.
- I told him about you.
- Ona senden bahsettim.
- I will tell him about it when he comes next time.
- O bir dahaki sefere geldiğinde ona bundan bahsedeceğim.
- Somebody took a shot at him.
- Biri ona ateş etti.
- Mary told him.
- Mary ona söyledi.
- Tom wanted me to ask Mary if she liked him.
- Tom Mary'nin ondan hoşlanıp hoşlanmadığını ona sormamı istedi.
- Did you buy him a dog?
- Ona bir köpek satın aldın mı?
- Tom wants to know why you're mad at him.
- Tom senin ona neden kızdığını bilmek istiyor.
- Don't tell him about the party.
- Ona partiden bahsetme.
- In order to give him a surprise on his birthday, I prepared a fantastic cake.
- Doğum gününde ona bir sürpriz yapmak için harika bir pasta hazırladım.
- Tom has lied to me in the past, so I don't trust him anymore.
- Tom geçmişte bana yalan söyledi, bu nedenle artık ona güvenmiyorum.
- I lost patience with him.
- Ona karşı sabrımı kaybettim.
- I regretted lying to him.
- Ona yalan söylediğime pişman oldum.
- I was never in love with him.
- Asla ona aşık değildim.
- You tell him the truth.
- Ona gerçeği sen söyle.
- I wanted to help Tom understand what Mary was trying to tell him.
- Mary'nin ona ne söylemeye çalıştığını Tom'un anlamasına yardım etmek istedim.
- Tom expected Mary to wink at him, but she didn't.
- Tom, Mary'nin ona göz kırpmasını bekledi ama kırpmadı.
- Don't oppose him.
- Ona karşı gelmeyin.
- Even if I were rich, I wouldn't give him money.
- Zengin olsaydım bile ona para vermezdim.
- Let's check with him.
- Ona danışalım.
- Why should I give him money?
- Neden ona para vereyim?
- I wanted to say something to him, but I didn't.
- Ona bir şey söylemek istedim ama söylemedim.
- I never regretted having helped him.
- Ona yardım ettiğim için hiç pişman olmadım.
Show More (773)
|
3 |
him |
onun (eril) |
pron. |
|
- This has not stopped him putting the media out of action, meaning that any dissident is at his mercy.
- Bu durum medyayı devre dışı bırakmasını engellemedi, yani herhangi bir muhalif onun insafına kalmış durumda.
- Unfortunately, the Cuban authorities did not allow him to come.
- Ne yazık ki Kübalı yetkililer onun gelmesine izin vermedi.
- Who do they want to replace him with?
- Onun yerine kimi getirmek istiyorlar?
- I would expect him to decide how the problem should be dealt with.
- Sorunun nasıl ele alınması gerektiğine onun karar vermesini beklerdim.
- For him, it was a place to play, like any other.
- Onun için burası da diğerleri gibi oyun oynanacak bir yerdi.
- I do not want him to win and me to lose.
- Onun kazanmasını ve benim kaybetmemi istemiyorum.
- Many of you met him and were impressed by his intellect and his human qualities.
- Birçoğunuz onunla tanıştınız ve onun zekasından ve insani niteliklerinden etkilendiniz.
- It is, therefore, a pleasure to stand in for him today.
- Bu nedenle bugün onun yerine görev yapmaktan memnuniyet duyuyorum.
- Like him, having returned, I can today say, "I am back!"
- Onun gibi, geri döndükten sonra bugün "Geri döndüm!" diyebiliyorum.
- Like him, I very much hope that we can sort this out at first reading.
- Onun gibi ben de ilk okumada bunu çözebileceğimizi umuyorum.
- Unfortunately, this cost him his life.
- Ne yazık ki bu onun hayatına mal oldu.
- It would appear that we have had some influence on him.
- Görünüşe göre onun üzerinde biraz etkimiz olmuş.
- We cannot allow him to act as judge and jury here.
- Onun burada yargıç ve jüri gibi davranmasına izin veremeyiz.
- For example, thanks to him, teacher training has become one of the main objectives of the programme.
- Örneğin, onun sayesinde öğretmen eğitimi programın ana hedeflerinden biri haline geldi.
- Like him, I believe that we are working towards an excellent text.
- Ben de onun gibi mükemmel bir metin üzerinde çalıştığımıza inanıyorum.
- It is therefore a pleasure to stand in for him today.
- Bu nedenle bugün onun yerine vekalet etmekten memnuniyet duyuyorum.
- Like him, I believe that this version will be the authoritative one.
- Onun gibi ben de bu versiyonun yetkili versiyon olacağına inanıyorum.
- It would appear that we have had some influence on him.
- Görünüşe göre onun üzerinde biraz etkimiz var.
- That fact may help him and others to calm the excessive nerves they so often display.
- Bu gerçek, onun ve diğerlerinin sık sık sergiledikleri aşırı sinirlerini yatıştırmalarına yardımcı olabilir.
- We are now waiting for him to take vigorous action.
- Şimdi onun etkin bir şekilde harekete geçmesini bekliyoruz.
- Mr Fatuzzo is not alone here, which is nice for him.
- Bay Fatuzzo burada yalnız değil, bu da onun için iyi bir şey.
- Because of this, finding friends is quite hard for him.
- Bu nedenle arkadaş bulmak onun için oldukça zor.
- There's a whole world inside him.
- Onun içinde koca bir dünya var.
- Dorian heard him first stopping, and then hurrying after him.
- Dorian onun ilkin durduğunu, sonra da peşinden koştuğunu duydu.
- By the way, the army would be good for him.
- Bu arada askerlik onun için iyi olurdu.
- Next season will be a very important one for him.
- Önümüzdeki sezon, onun için bir hayli önemli olacak.
- Dorian heard him first stopping, and then hurrying after him.
- Dorian onun önce durduğunu, sonra da hızla peşinden geldiğini duydu.
- Then let's finish him off once and for all.
- O zaman onun işini kesin olarak bitirelim.
- Dorian heard him first stopping, and then hurrying after him.
- Dorian onun önce durduğunu, sonra da peşinden koştuğunu duydu.
- I've watched him kill more than once and done nothing.
- Onun birden fazla kez cinayet işlemesini izledim ve hiçbir şey yapmadım.
- The whole earth crawled with sad hurt people like him.
- Bütün dünya onun gibi acı çeken insanlarla doluydu.
- Next season is going to be very important for him.
- Gelecek sezon onun için çok önemli olacak.
- He's such a nice guy and I hope the best for him.
- Harika bir insan ve onun için en iyisini dilerim.
- He's such a nice guy and I hope the best for him.
- O çok iyi bir adam ve umarım onun için en iyisi olur.
- Good on him, as long as he doesn't give in.
- Pes etmediği sürece onun için iyi.
- He's such a nice guy and I hope the best for him.
- O harika bir adam ve umarım onun için en iyisi olur.
- Such a man is blessed, there is truth for him and ecstasy.
- Böyle bir insan kutsanmıştır, onun için hakikat ve vecd vardır.
- He also had a strong motive to want him dead.
- Onun ölmesini istemek için de güçlü bir nedeni vardı.
- Taking your child out to a nice restaurant will be an exciting adventure for him.
- Çocuğunuzu güzel bir restorana götürmek onun için heyecan verici bir macera olacaktır.
- Such a man is blessed, there is truth for him and ecstasy.
- Böyle bir adam kutludur, onun için hakikat ve vecd vardır.
- Helen was with him the whole time.
- Helen onca zaman onun yanındaydı.
- It'd be hard for him to change his stance overnight.
- Tutumunu bir gecede değiştirmesi onun için zor olurdu.
- There's a whole world inside him.
- Onun içinde kocaman bir dünya var.
- And Sammy refused to admit it was him although he'd spent a whole lot of time with Niels.
- Ve Sammy, Niels'le çok zaman geçirmesine rağmen onun yaptığını kabul etmedi.
- Because of this, finding friends is quite hard for him.
- Böyle olunca onun için arkadaş bulmak oldukça zor bir iştir.
- This is a pretty hard lesson for him.
- Bu onun için oldukça acı bir ders.
- The whole earth crawled with sad hurt people like him.
- Tüm dünya onun gibi üzgün ve incinmiş insanlarla doldu.
- I think those sounds are still too hard for him.
- Bence bu sesler onun için hala çok zor.
- Next season will be a very important one for him.
- Gelecek sezon onun için çok önemli olacak.
- Helen was with him the whole time.
- Helen her zaman onun yanındaydı.
- Because of this, finding friends is quite hard for him.
- Bu nedenle arkadaş bulmak onun için oldukça zordur.
- Next season will be a very important one for him.
- Gelecek sezon onun için çok önemli bir sezon olacak.
- The translation of the French novel took him more than three months.
- Fransızca romanın çevirisi onun üç aydan daha fazla süresini aldı.
- You go after him now, he'll give you nothing.
- Şimdi onun peşinden gidersen, sana hiçbir şey vermez.
- Next season is going to be very important for him.
- Önümüzdeki sezon, onun için bir hayli önemli olacak.
- The whole earth crawled with sad hurt people like him.
- Dünya onun gibi acı çeken üzgün insanlarla doluydu.
- Believers, invoke blessings and peace on him.
- Ey iman edenler, onun için rahmet ve esenlik dileyin.
- It'd be hard for him to change his stance overnight.
- Bir gecede tutumunu değiştirmek onun için zor olurdu.
- Prayers and peace, for him and those he will wait on.
- Onun ve bekleyecekleri için dualar ve selamlar.
- By the way, the army would be good for him.
- Bu arada, orduya girmek onun için iyi olacaktı.
- And Sammy refused to admit it was him although he'd spent a whole lot of time with Niels.
- Sammy, Neils ile onca zaman geçirmiş olmasına rağmen onun yaptığını itiraf etmedi.
- Taking your child out to a nice restaurant will be an exciting adventure for him.
- Çocuğunuzu şık bir restorana götürmek onun için eğlenceli bir macera olacaktır.
- Such a man is blessed, there is truth for him and ecstasy.
- Böyle bir adam kutsanmıştır, onun için hakikat ve vecd vardır.
- Can I sit next to him?
- Onun yanına oturabilir miyim?
- Tell me something about him.
- Onun hakkında bir şey söyle.
- I must ask you about him.
- Sana onun hakkında soru sormalıyım.
- I was deceived by him.
- Onun tarafından aldatıldım.
- Tom didn't drink the milk Mary poured for him.
- Tom, Mary'nin onun için doldurduğu sütü içmedi.
- I don't feel sorry for him.
- Onun için üzülmüyorum.
- I think Tom would like Mary to do that for him.
- Bence Tom, Mary'nin onun için bunu yapmasını isterdi.
- Today, I'm finally going to tell Tom what I really think of him.
- Bugün sonunda Tom'a onun hakkında gerçekten ne düşündüğümü söyleyeceğim.
- I'm behind him.
- Ben onun arkasındayım.
- He has a large staff working for him.
- Onun için çalışan büyük bir ekibi var.
- Tom is hoping we'll do that for him.
- Tom bunu onun için yapacağımızı umuyor.
- Tom kicked him in the face.
- Tom onun yüzüne tekme attı.
- I don't like him coming to me so often.
- Onun bana bu kadar sık gelmesinden hoşlanmıyorum.
- Why am I getting beaten up instead of him?
- Neden onun yerine ben dayak yiyorum?
- Five hundred dollars is a small sum for him.
- Beş yüz dolar onun için küçük bir meblağ.
- The news caused him to explode with anger.
- Haber onun öfkeyle patlamasına neden oldu.
- What do you think of him?
- Onun hakkında ne düşünüyorsun?
- It was impossible for him to solve the problem.
- Onun problemi çözmesi imkansızdı.
- Nobody wants to be around him.
- Kimse onun etrafında olmak istemiyor.
- How many of Tom's paintings have you sold for him?
- Tom'un tablolarından kaç tanesini onun için sattın?
- I'm genuinely happy for him.
- Ben onun için gerçekten mutluyum.
- Let him stay here.
- Onun burada kalmasına izin ver.
- Who makes breakfast for him?
- Onun için kim kahvaltı hazırlar?
- Don't let him climb on the bed.
- Onun yatağa tırmanmasına izin verme.
- She wanted him to sing her a song.
- Onun kendisine bir şarkı söylemesini istedi.
- I punched him in the face.
- Onun yüzüne yumruk attım.
- I can do that for him.
- Bunu onun için yapabilirim.
- She doesn't want to express an opinion about him.
- Onun hakkında fikir beyan etmek istemiyor.
- Everyone speaks well of him.
- Herkes onun hakkında iyi konuşuyor.
- Don't let him cross the street.
- Onun caddeyi geçmesine izin verme.
- I'm little worried about him.
- Onun için biraz endişeliyim.
- Tom expects Mary to do that for him.
- Tom, Mary'nin onun için bunu yapmasını bekliyor.
- She wants him to be just a friend.
- Onun sadece bir arkadaş olmasını istiyor.
- Don't let him run away.
- Onun kaçmasına izin verme.
- A crowd soon gathered around him.
- Kalabalık, kısa bir süre içinde onun etrafında toplandı.
- Why don't you ask him to do it?
- Neden bunu onun yapmasını istemiyorsun?
- You're after him.
- Sen onun peşindesin.
- I can do something for him, but you can't.
- Ben onun için bir şey yapabilirim ama sen yapamazsın.
- We don't want him to go.
- Onun gitmesini istemiyoruz.
- Tom told me to meet him at his apartment.
- Tom bana onunla onun dairesinde buluşmamı söyledi.
- Tom said you hit him on the head.
- Tom senin onun kafasına vurduğunu söyledi.
- The box was too heavy for him to lift.
- Kutu, onun kaldıramayacağı kadar ağırdı.
- Instead of him, my brother was arrested.
- Onun yerine kardeşim tutuklandı.
- I can't speak for him.
- Onun adına konuşamam.
- I'm going back for him.
- Onun için geri dönüyorum.
- The rain prevented him from coming here.
- Yağmur onun buraya gelmesini engelledi.
- It was for him.
- Bu onun içindi.
- You made him blush.
- Onun yüzünü kızarttın.
- I expect him to come.
- Onun gelmesini bekliyorum.
- Tom has finally finished doing everything we asked him to do.
- Tom sonunda onun yapmasını istediğimiz her şeyi yapmayı bitirdi.
- We saw him walk across the street.
- Onun caddeyi geçtiğini gördük.
- She heard him sing his favorite song.
- Onun en sevdiği şarkıyı söylediğini duymuş.
- Tom said that he doesn't care what other people think of him.
- Tom başkalarının onun hakkında ne düşündüklerinin umrunda olmadığını söyledi.
- I've asked him to stay.
- Onun kalmasını istedim.
- They consider him unfit for that job.
- O iş için onun yetersiz olduğunu düşünüyorlar.
- Her beauty cast a spell over him.
- Onun güzelliği onu büyüledi.
- Don't let him near my kids.
- Onun çocuklarıma yaklaşmalarına izin vermeyin.
- I know everything about him.
- Onun hakkında her şeyi biliyorum.
- I want to be here for him.
- Onun için burada olamak istiyorum.
- I watched him die.
- Onun ölmesini izledim.
- I saw him hold your hand.
- Onun senin elini tuttuğunu gördüm.
- The news had an impact on him.
- Haber onun üzerinde bir etki yarattı.
- Don't let him do that again.
- Onun bunu tekrar yapmasına izin verme.
- Thanks to him giving me a hand, I was able to finish the work.
- Onun bana yardım etmesi sayesinde işi bitirebildim.
- Tom worries too much about what people think about him.
- Tom insanların onun hakkında ne düşündüğü konusunda çok endişeleniyor.
- Getting rest had a wonderful effect on him.
- Dinlenmek onun üzerinde harika bir etki yarattı.
- Tom told Mary that he wouldn't be able finish the job in the amount of time she'd given him.
- Tom, Mary'ye işi onun ona verdiği zamanda bitiremeyeceğini söyledi.
- She cooks for him every day.
- Her gün onun için yemek yapıyor.
- I hit him on the chin.
- Onun çenesine vurdum.
- I have a question for him.
- Onun için bir sorum var.
- Don't let him scare you.
- Onun seni korkutmasına izin verme.
- I can ask him to help.
- Onun yardım etmesini isteyebilirim.
- Let's not talk about him.
- Onun hakkında konuşmayalım.
- You should've seen him run.
- Onun koştuğunu görmeliydin.
- Tom overheard what Mary said about him.
- Tom, Mary'nin onun hakkında söylediklerine kulak misafiri oldu.
- It didn't matter to him.
- Onun için önemli değildi.
- It was hard for him to live on his small pension.
- Ufacık emekli maaşıyla geçinmek onun için zordu.
- Don't talk to me about him.
- Benimle onun hakkında konuşma.
- I know nothing about him.
- Onun hakkında bir şey bilmiyorum.
- She allowed him to go alone.
- Onun yalnız gitmesine izin verdi.
- I believe him to get up early.
- Onun erken kalkacağına inanıyorum.
- What do you think of him?
- Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?
- I wrote that for him.
- Ben bunu onun için yazdım.
- I don't work for him.
- Onun için çalışmıyorum.
- We're waiting for Tom to finish doing what we asked him to do.
- Tom'un, onun yapmasını istediğimiz şeyi yapmayı bitirmesini bekliyoruz.
- Don't speak badly of him in his absence.
- Onun yokluğunda onun hakkında kötü konuşma.
- We'd like him to win the game.
- Onun oyunu kazanmasını istiyoruz.
- I'm not sure what's wrong with him.
- Onun nesi olduğundan emin değilim.
- They accept students like him.
- Onun gibi öğrencileri kabul ederler.
- I'm too old for him.
- Ben onun için çok yaşlıyım.
- There's something wrong with him.
- Onun bir sorunu var.
- Tom was touched that Mary was worried about him.
- Mary'nin onun için endişelenmesi Tom'u duygulandırmıştı.
- Mary has a crush on Tom and she wants him to notice her.
- Mary, Tom'a aşıktı ve onun kendisini fark etmesini istiyordu.
- I asked him to call you.
- Onun seni aramasını istedim.
- I'm not talking about him.
- Onun hakkında konuşmuyorum.
- I could never replace him.
- Asla onun yerine geçemem.
- Tom knew he couldn't do what Mary wanted him to do.
- Tom Mary'nin onun yapmasını istediği şeyi yapamayacağını biliyordu.
- I don't think Tom knows how Mary feels about him.
- Tom'un Mary'nin onun hakkında ne hissettiğini bildiğini sanmıyorum.
- I don't like him touching you.
- Onun sana dokunmasını sevmiyorum.
- Over the last 2 years we watched him change.
- Son iki yılda onun değişimini izledik.
- I've got something for him.
- Onun için bir şeyim var.
- Tom expects Mary to do that for him.
- Tom Mary'nin bunu onun için yapmasını bekliyor.
- I'd like to be as rich as him.
- Onun kadar zengin olmak istiyorum.
- I saw him get in a car.
- Onun arabaya bindiğini gördüm.
- Tom wants me to do that for him.
- Tom bunu onun için yapmamı istiyor.
- Tom's inattention at the wheel cost him his life.
- Tom'un direksiyondaki dikkatsizliği onun hayatına mal oldu.
- I have never heard him lie.
- Onun yalan söylediğini hiç duymadım.
- Tom thought Mary was going to do that for him.
- Tom, Mary'nin bunu onun için yapacağını düşünüyordu.
- It is impossible to get him to understand the new theory.
- Onun yeni teoriyi anlamasını sağlamak imkansız.
- What did you think of him?
- Onun hakkında ne düşündün?
- I want him kept away from here.
- Onun buradan uzak tutulmasını istiyorum.
- What don't you like about him?
- Onun neyini sevmiyorsun?
- I would rather quit than work under him.
- Onun emri altında çalışmaktansa işi bırakmayı tercih ederim.
- I'll be back for him later.
- Onun için sonra geri dönerim.
- Besides him, I'm simply a beginner.
- Onun yanında, ben sadece bir acemiyim.
- She was advised by him to lose weight.
- Onun tarafından kilo vermesi tavsiye edildi.
- Do you know why Tom doesn't want me to sit next to him?
- Tom'un neden onun yanında oturmamı istemediğini biliyor musun?
- I made that for him.
- Bunu onun için yaptım.
- Call Tom and ask him to come back.
- Tom'u ara ve onun geri gelmesini iste.
- I told him his services were no longer required.
- Onun hizmetlerinin artık gerekli olmadığını söyledim.
- We're done talking about him.
- Onun hakkında konuşmayı bitirdik.
- I saw him jump into the pool.
- Onun havuza atladığını gördüm.
- My wallet wasn't stolen by him.
- Benim cüzdanım onun tarafından çalınmadı.
- The room is being painted by him.
- Oda onun tarafından boyanıyor.
- That incident happened right in front of him.
- O olay onun tam önünde oldu.
- I want him to sing a song.
- Onun bir şarkı söylemesini istiyorum.
- I was worried sick about him.
- Onun için çok endişelendim.
- It is important for him to get the job.
- İşi alması onun için çok önemli.
- Did Tom know we didn't want him to win?
- Tom, onun kazanmasını istemediğimizi biliyor muydu?
- I'll be with him, Doctor.
- Onun yanında olacağım, Doktor.
- You're way too good for him.
- Sen onun için çok iyisin.
- The teacher allowed him to go home.
- Öğretmen onun eve gitmesi için izin verdi.
- I'm sure Tom appreciates what you do for him.
- Tom'un onun için yaptığını takdir ettiğinden eminim.
- The police have been after him for a long time.
- Polis uzun süredir onun peşinde.
- I expected him to fail the exam.
- Onun sınavda başarısız olmasını umuyordum.
- Tom tried on the shirt Mary made for him.
- Tom Mary'nin onun için yaptığı gömleği denedi.
- It was a very good experience for him.
- Bu, onun için çok iyi bir deneyimdi.
- I was so wrong about him.
- Onun hakkında çok yanılmışım.
- This box is light enough for him to carry.
- Bu kutu onun taşıyabileceği kadar hafif.
- Tom has refused to do what we've asked him to do.
- Tom onun yapmasını istediğimiz şeyi yapmayı reddetti.
- We started to make some things for him.
- Onun için de bir şeyler yapmaya başladık.
- The picture has already been finished by him.
- Resim, onun tarafından çoktan bitirilmiş.
- I don't worry about him.
- Onun hakkında endişelenmiyorum.
- I can't play basketball as well as him.
- Ben onun kadar iyi basketbol oynayamıyorum.
- What do we do about him?
- Onun hakkında ne yapacağız?
- I don't want to go near him.
- Onun yanına gitmek istemiyorum.
- Don't let him sleep.
- Onun uyumasına izin verme.
- The shoes I gave Tom were too small for him.
- Tom'a verdiğim ayakkabılar onun için fazla küçüktü.
- She is being blackmailed by him.
- Onun tarafından şantaja uğruyor.
- We have never heard him sing the song.
- Onun şarkı söylediğini asla duymadık.
- I never had to worry about him.
- Onun için hiç endişelenmedim.
- Getting fired was an unexpected shock for him.
- Kovulmak onun için beklenmedik bir şoktu.
- Who did Tom think would cook dinner for him?
- Tom, onun için kimin akşam yemeği pişireceğini düşündü?
- It seems I was wrong about him.
- Görünüşe göre onun hakkında yanılmışım.
- I don't want him to get sick.
- Onun hasta olmasını istemiyorum.
- I can't get him to help me.
- Onun bana yardım etmesini sağlayamıyorum.
- The fog prevented him from seeing very far ahead.
- Sis onun çok uzağı görmesini engelledi.
- I don't want him to hear.
- Onun duymasını istemiyorum.
- Tom is very satisfied with the work Mary did for him.
- Tom, Mary'nin onun için yaptığı işten çok memnun.
- I don't want him to worry.
- Onun endişelenmesini istemiyorum.
- The vase broken by him is my aunt's.
- Onun kırdığı vazo teyzemin.
- Tom had something important to say, but Mary kept interrupting him.
- Tom'un söyleyecek önemli bir şeyi vardı ama Mary sürekli onun sözünü kesiyordu.
- I smacked him on the ear.
- Onun kulağına vurdum.
- Don't let him distract you.
- Onun senin dikkatini dağıtmasına izin verme.
- I came to talk about him.
- Onun hakkında konuşmaya geldim.
- I want to be there for him.
- Onun için orada olmak istiyorum.
- I do not know who is good enough for him.
- Onun için kimin yeterince iyi olduğunu bilmiyorum.
- He was in a bad mood, which was rare for him.
- O kötü bir ruh hali içinde, bu onun için nadirdi.
- Don't talk about it in front of him.
- Onun önünde bu konuda konuşmayın.
- She sat next to him on the sofa.
- Kanepede onun yanına oturdu.
- Tom kicked him in the face.
- Tom onun suratına tekme attı.
- She witnessed him being killed.
- Onun öldürülmesine tanık oldu.
- I asked him to help out today.
- Onun bugün yardım etmesini istedim.
- Tom said he hoped that Mary would let him walk her home.
- Tom, Mary'nin onun evine yürümesine izin vereceğini umduğunu söyledi.
- You will get the better of him in the next election.
- Bir sonraki seçimde onun hakkından geleceksin.
- I found a nice tie for him.
- Onun için hoş bir kravat buldum.
- She stood by him.
- Onun yanında durdu.
- Have you ever seen him eat?
- Hiç onun yemek yediğini gördünüz mü?
- Many novels have been written by him.
- Birçok roman onun tarafından yazıldı.
- I know it means a lot to him.
- Bunun onun için çok şey ifade ettiğini biliyorum.
- Tell Tom that Mary doesn't want him to come over.
- Tom'a Mary'nin onun gelmesini istemediğini söyle.
- I let him have it.
- Onun almasına izin verdim.
- I can't stand him suffering so much.
- Onun bu kadar acı çekmesine dayanamıyorum.
- We surrounded him.
- Onun etrafını sardık.
- I want to talk about him.
- Onun hakkında konuşmak istiyorum.
- I don't want him to be angry.
- Onun kızgın olmasını istemiyorum.
- I asked him to unlock the door.
- Onun kapıyı açmasını istedim.
- The kidnappers blindfolded him.
- Kaçıranlar onun gözlerini bağladı.
- I'm happy for him.
- Onun adına mutluyum.
- Tom didn't feel he could do what Mary was asking him to do.
- Tom Mary'nin onun yapmasını istediği şeyi yapabileceğini hissetmiyordu.
- She bought a shirt for him.
- Onun için bir gömlek satın aldı.
- She expected him to buy her an expensive gift.
- Onun kendisine pahalı bir hediye almasını bekledi.
- She couldn't help feeling sorry for him.
- Onun için üzülmemek elinde değildi.
- I want him out of my house.
- Onun evimden gitmesini istiyorum.
- The decision was made for him.
- Onun için karar verildi.
- I'm wondering if I love him.
- Onun sevip sevmediğimi merak ediyorum.
- What can you tell us about him?
- Bize onun hakkında ne söyleyebilirsin?
- I'd like him to rest.
- Onun dinlenmesini isterdim.
- Sami loved to hang out with billionaires like him.
- Sami onun gibi milyarderlerle takılmayı severdi.
- She was impatient for him to return.
- Onun dönmesi için sabırsızlanıyordu.
- Tom doesn't care what other people say about him.
- Tom başkalarının onun hakkında ne dediğini umursamaz.
- I have a small gift for him.
- Onun için küçük bir hediyem var.
- I looked him straight in the eye.
- Doğrudan onun gözlerine baktım.
- Don't talk to me about him.
- Onun hakkında benimle konuşma.
- Does Tom know how Mary feels about him?
- Tom, Mary'nin onun hakkında ne hissettiğini biliyor mu?
- There is no need for him to work.
- Onun çalışmasına gerek yok.
- I want to help him carry the packages.
- Onun paketleri taşımasına yardımcı olmak istiyorum.
- Let me go in place of him.
- Onun yerine gideyim.
- I have a package for him.
- Onun için bir paketim var.
- I want him arrested for murder.
- Onun cinayetten tutuklanmasını istiyorum.
- With relatives like him, who needs enemies?
- Onun gibi akrabalar varken, kimin düşmana ihtiyacı olur ki?
- I helped him do some chores.
- Onun bazı ev işlerini yapmasına yardım ettim.
- I can't just let him kill me.
- Onun beni öldürmesine izin veremem.
- I don't like to talk about him.
- Onun hakkında konuşmaktan hoşlanmıyorum.
- No one respected men like him.
- Onun gibi adamlara kimse saygı duymazdı.
- You can't let him suffer.
- Onun acı çekmesine izin veremezsin.
- Don't lie about him.
- Onun hakkında yalan söyleme.
- It was careless of him to make such a mistake.
- Böyle bir hata yapması onun düşüncesizliğiydi.
- You were right about him.
- Onun konusunda haklıydın.
- I want him off this ship.
- Onun bu gemiden çıkmasını istiyorum.
- I want him left alone.
- Onun yalnız kalmasını istiyorum.
- I'm always suspicious of men like him.
- Onun gibi erkekler hakkında her zaman kuşkuluyum.
- Get your hands off him.
- Çek ellerini onun üzerinden.
- I'll never be like him.
- Asla onun gibi olmayacağım.
- I want him gone by noon.
- Onun öğleye kadar gitmesini istiyorum.
- Tom doesn't know what Mary wants him to say.
- Tom, Mary'nin onun ne söylemesini istediğini bilmiyor.
- I don't want him to see that.
- Onun bunu görmesini istemiyorum.
- Today, I'm finally going to tell Tom what I really think of him.
- Onun hakkında gerçekten ne düşündüğümü bugün nihayet Tom'a söyleyeceğim.
- So, what do you think of him?
- Peki onun hakkında ne düşünüyorsun?
- I'm not like him.
- Ben onun gibi değilim.
- Let him get some rest.
- Onun biraz dinlenmesine izin ver.
- What did you think of him?
- Onun hakkında ne düşünüyorsun?
- Have you ever seen him dance?
- Hiç onun dans ettiğini gördün mü?
- The shoes you bought for Tom are too small for him.
- Tom için aldığın ayakkabılar onun için çok küçük.
- Shopping around has become a burden to him.
- Çevrede alışveriş onun için bir yük haline gelmiştir.
- He was angry with me because I did not want to know more about him.
- Onun hakkında daha fazla şey öğrenmek istemediğim için bana kızgındı.
- I didn't do it for him.
- Bunu onun için yapmadım.
- Sports cured him of his inferiority complex.
- Spor onun aşağılık kompleksini tedavi etti.
- For someone like him, it will be easy to win the presidential election.
- Onun gibi biri için başkanlık seçimini kazanmak kolay olacak.
- It is impossible for him to give up smoking.
- Sigarayı bırakmak onun için olanaksızdır.
- I'll let him tell you.
- Onun sana söylemesine izin vereceğiz.
Show More (301)
|
4 |
him |
onunla (eril) |
pron. |
|
- In America, the down-and-out who passes by the tycoon's lavish mansion will aspire to match him.
- Amerika'da bir iş adamının lüks malikanesinin önünden geçen bir yoksul, onunla boy ölçüşmeyi arzulayacaktır.
- When I first met him he was an Ulivo representative.
- Onunla ilk tanıştığımda Ulivo temsilcisiydi.
- I actually met him on Tuesday 11 September when I was in Italy attending a meeting of 500 young people in Rome.
- Aslında onunla 11 Eylül Salı günü İtalya'dayken Roma'da 500 gencin katıldığı bir toplantıda tanıştım.
- William, tell the French king I'll see him in the parlor.
- William, Fransız kralına onunla salonda görüşeceğimi söyle.
- You have some new projects involving him, I believe.
- Onunla ilgili yeni projeleriniz var sanırım.
- We are going to meet him tonight.
- Biz bu akşam onunla görüşeceğiz.
- I met him on my way home.
- Eve dönerken onunla karşılaştım.
- I will meet him some other time.
- Günün birinde onunla karşılaşacağım.
- Is this about him?
- Onunla mı ilgili?
- I really want you to meet him.
- Onunla tanışmanı gerçekten istiyorum.
- I would rather die than marry him.
- Onunla evlenmektense ölmeyi tercih ederim.
- I met him in the city centre.
- Onunla şehir merkezinde tanıştım.
- I'll look after him.
- Ben onunla ilgileneceğim.
- We were disappointed to hear that she had married him.
- Onunla evlendiğini duyunca hayal kırıklığına uğradık.
- Did you ever date him?
- Hiç onunla çıktın mı?
- Tom was wearing a black hat when I first met him.
- Onunla ilk karşılaştığımda Tom siyah bir şapka takıyordu.
- I don't want to meet him.
- Onunla tanışmak istemiyorum.
- I haven't met him before.
- Daha önce onunla karşılaşmadım.
- He even asked me if I would marry him.
- Hatta bana onunla evlenip evlenmeyeceğimi bile sordu.
- I don't wanna think about him.
- Onunla ilgili düşünmek istemiyorum.
- She said that she had met him three months before.
- Onunla üç ay önce buluştuğunu söyledi.
- I haven't met him.
- Onunla tanışmadım.
- Do you want to marry him?
- Onunla evlenmek istiyor musun?
- I don't meet him so often.
- Onunla çok sık görüşmem.
- I'll meet him.
- Onunla buluşacağım.
- I don't want to marry him.
- Onunla evlenmek istemiyorum.
- It is not good to ridicule him in public.
- Toplum içinde onunla alay etmek iyi değil.
- You can't marry him.
- Onunla evlenemezsin.
- I married him.
- Onunla evlendim.
- I couldn't meet him at the station because my car ran out of gas.
- Arabamın benzini bittiği için onunla istasyonda buluşamadım.
- Tom was really skinny when I first met him.
- Onunla ilk tanıştığımda Tom gerçekten sıskaydı.
- We met him on the way there.
- Onunla oraya giderken karşılaştık.
- I haven't met him before.
- Onunla daha önce tanışmadım.
- Where can I meet him?
- Onunla nerede buluşabilirim?
- What else do you know about him?
- Onunla ilgili başka ne biliyorsun?
- I met him about noon.
- Onunla öğlen buluştum.
- Where on earth did you meet him?
- Onunla nerede tanıştın allah aşkına?
- How much did you bet him?
- Onunla ne kadar bahse girdin?
- One day I will meet him.
- Bir gün onunla tanışacağım.
- She wants to meet him again.
- Onunla tekrar buluşmak istiyor.
- I met him at a dinner party.
- Onunla bir akşam yemeği partisinde tanıştık.
- I met him last year at a party.
- Onunla geçen sene bir partide tanışmıştım.
- She is reluctant to marry him.
- Onunla evlenmeye isteksiz.
- This isn't about him.
- Bu onunla ilgili değil.
- You can meet him tonight.
- Onunla bu gece tanışabilirsin.
- My father did not let me marry him.
- Babam onunla evlenmeme izin vermedi.
- I can't remember where I first met him.
- Onunla ilk kez nerede karşılaştığımı hatırlayamıyorum.
- I thought you were dating him.
- Onunla çıktığını sanıyordum.
- Every time I meet him, I think of my father.
- Onunla her karşılaştığımda babamı düşünüyorum.
- As expected, Tom asked Mary to marry him.
- Beklendiği gibi, Tom Mary'den onunla evlenmesini istemiş.
- I met him only once.
- Onunla sadece bir kez tanıştım.
- I'm meeting him for dinner.
- Akşam yemeği için onunla buluşuyorum.
- I wish you could've met him.
- Keşke onunla tanışabilsen.
- I had a chance to meet him in Paris.
- Paris'te onunla buluşma şansım oldu.
- Do you really want to marry him?
- Onunla gerçekten evlenmek istiyor musun?
- She first met him in Boston.
- Onunla ilk kez Boston'da tanıştı.
- I first met him three years ago.
- Onunla ilk kez üç yıl önce karşılaştım.
- It was I who met him.
- Onunla tanışan bendim.
- They only wrote good things about him in the newspaper.
- Gazetede onunla ilgili yalnızca iyi şeyler yazdılar.
- When did she promise to meet him?
- Onunla buluşmak için ne zaman söz verdi?
- I'll help you fight him.
- Onunla savaşmana yardım edeceğim.
- When did you meet him?
- Onunla ne zaman tanıştın?
- I think you've already met him.
- Bence onunla çoktan tanıştın.
- I'm not eager to meet him.
- Onunla tanışmaya hevesli değilim.
- Sami wanted Layla to marry him.
- Sami, Leyla'nın onunla evlenmesini istedi.
- I met him on the previous day.
- Onunla önceki gün tanıştım.
- I've been dying to meet him.
- Onunla tanışmak için can atıyorum.
- Tom was married to Mary when I first met him.
- Onunla tanıştığımda Tom, Mary ile evliydi.
- She married him.
- Onunla evlendi.
- I met him when I was a student.
- Onunla öğrenciyken tanıştım.
- I think it's necessary for you to see him.
- Sanırım onunla görüşmelisin.
- I'll meet him there.
- Onunla orada buluşacağım.
- I must contact him.
- Onunla irtibat kurmalıyım.
- He's been saying the same things since I first met him.
- Onunla ilk tanıştığımdan beri aynı şeyleri söylüyor.
- Reader, I married him.
- Okuyucu, onunla evlendim.
- I finally met him today.
- Nihayet bugün onunla buluştum.
- Have you met him yet?
- Onunla görüştün mü?
Show More (74)
|
5 |
him |
o (eril) |
pron. |
|
- Believers, invoke blessings and peace on him.
- Ey iman edenler, O'na salat ve selam getirin.
- To become like Him, they must first know Him.
- O'na benzemek için önce O'nu tanımaları gerekir.
- The seven heavens, the earth, and whosoever in them, exalt Him.
- Yedi gök, yer ve bunlarda yer alanlar O'nu tesbih ederler.
- To become like Him, they must first know Him.
- O'nun gibi olmak için önce O'nu tanımaları gerekir.
- And as we wait upon Him, He promises to renew our strength so that we will be ready for the next season.
- Biz O'nu beklerken, O da bir sonraki mevsime hazır olabilmemiz için gücümüzü yenileyeceğini vaat ediyor.
- The seven heavens, the earth, and whosoever in them, exalt Him.
- Yedi gök, ve onların içindekiler O'nu yücelterek anarlar.
- The seven heavens, the earth, and whosoever in them, exalt Him.
- Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar O'nu yüceltirler.
- And as we wait upon Him, He promises to renew our strength so that we will be ready for the next season.
- Ve biz O'nu beklerken O da gelecek döneme hazır olmamız için gücümüzü yenileme sözü veriyor.
- Why him and not me?
- Neden ben değil de o?
- Let him take a look at it.
- Bırakın o baksın.
- Let him answer.
- O cevap versin.
- Let him do that.
- Bırakın o yapsın.
- We'll let him decide.
- Bırakalım da o karar versin.
- Let's let him decide.
- Bırakalım o karar versin.
Show More (11)
|
6 |
him |
adam |
n. |
|
- Then dump him fast and meet some new men.
- Sonra onu hemen terk et ve yeni adamlarla tanış.
- I watched him leave.
- Adamın gidişini izledim.
- Everybody knows she married him for his money.
- Herkes onun, o adamla parası için evlendiğini biliyor.
- She phoned him several times but he was too busy to return her call.
- Kadın onu birkaç kez aradı ama adam çok meşgul olduğu için telefonuna cevap veremedi.
Show More (1)
|
7 |
him |
erkek |
n. |
|
- The Leo woman doesn't give in to him too quickly.
- Aslan kadını erkeğe çok çabuk teslim olmaz.
Show More (-2)
|