leading - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
leading önde gelen adj.
  • In terms of trade, the Union is already on an equal footing with the other leading players on the world stage.
  • Ticaret açısından Birlik halihazırda dünya sahnesindeki diğer önde gelen oyuncularla eşit bir konumdadır.
  • Of course, sustainable fishing is one of the leading principles of the common fisheries policy.
  • Elbette sürdürülebilir balıkçılık, ortak balıkçılık politikasının önde gelen ilkelerinden biridir.
  • Nevertheless, the EU remains Turkey's leading trading partner.
  • Bununla birlikte, AB Türkiye'nin önde gelen ticaret ortağı olmaya devam etmektedir.
Show More (29)
leading önemli adj.
  • We are determined to continue to take a leading role in carrying forward this important initiative.
  • Bu önemli girişimin ileriye taşınmasında öncü bir rol üstlenmeye devam etmeye kararlıyız.
  • He never forgot his ambition to become a leading politician.
  • O önemli bir politikacı olma hırsını asla unutmadı.
Show More (-1)
leading yönlendirme n.
  • In which case they are leading everybody up the garden path.
  • Bu durumda herkesi bahçe yoluna yönlendiriyorlar.
Show More (-2)
leading liderlik n.
  • I now understand what Tony Blair means by Labour leading in Europe.
  • Tony Blair'in İşçi Partisi'nin Avrupa'da liderlik yapmasından ne kastettiğini şimdi anlıyorum.
Show More (-2)
leading ana adj.
  • Tom is the band's lead singer.
  • Tom, grubun ana şarkıcısıdır.
Show More (-2)
leading yol açan adj.
  • The World Health Organization says alcohol abuse is the third leading cause of death and disability in the world.
  • Dünya Sağlık Örgütü alkol bağımlılığının dünyada ölüm ve sakatlığa yol açan nedenler arasında üçüncü sırada yer aldığını belirtmektedir.
Show More (-2)