life - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
life hayat n.
  • Regrettably, the harsh truth is that the developed world does not place the same value on human life in Africa.
  • Maalesef acı gerçek şu ki gelişmiş dünya Afrika'daki insan hayatına aynı değeri vermiyor.
  • That is true, and it did not make anyone's life any easier.
  • Bu doğru ve kimsenin hayatını kolaylaştırmadı.
  • My own wife and family have also been subject to three attacks, which cost the life of a policeman.
  • Kendi eşim ve ailem de bir polisin hayatına mal olan üç saldırıya maruz kaldı.
Show More (1621)
life yaşam n.
  • We roundly condemn the patenting and commercialisation of life, of the human being and of all natural heritage.
  • Yaşamın, insanın ve tüm doğal mirasın patentlenmesini ve ticarileştirilmesini şiddetle kınıyoruz.
  • The EU Convention comes at a very important moment in the life of the European Union.
  • AB Kongresi, Avrupa Birliği'nin yaşamında çok önemli bir döneme denk gelmektedir.
  • We have different commercial systems and a different tempo of life.
  • Farklı ticari sistemlerimiz ve farklı bir yaşam tempomuz var.
Show More (296)
life can n.
  • On the other hand, quite specific action has been called for on the subject of safety of life.
  • Öte yandan, can güvenliği konusunda oldukça belirgin bir eylem çağrısında bulunulmuştur.
  • Nowadays, however, the weapons that take most lives are light weapons.
  • Ancak günümüzde en çok can alan silahlar hafif silahlardır.
  • They claimed numerous lives and inflicted massive physical damage.
  • Çok sayıda cana mal olmuş ve büyük fiziksel hasara yol açmışlardır.
Show More (32)
life ömür n.
  • The relationship is delicate and it does not end with the use or end, so to speak, of the product's life.
  • Bu ilişki hassastır ve tabiri caizse ürünün kullanımıyla ya da ömrünün bitmesiyle sona ermez.
  • However, the Council decision was amended to extend the life of Tempus II for a further two years.
  • Bununla birlikte, Konsey kararı Tempus II'nin ömrünün iki yıl daha uzatılması yönünde değiştirilmiştir.
  • However, the Council decision was amended to extend the life of Tempus II for a further two years.
  • Bununla birlikte, Konsey kararı Tempus II'nin ömrünü iki yıl daha uzatacak şekilde değiştirilmiştir.
Show More (14)
life ömür boyu hapis n.
  • Layla was immediately sentenced to life in prison.
  • Layla hemen ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.
  • Dan's death sentence was commuted to life in prison without parole.
  • Dan'in idam cezası şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapse çevrildi.
  • Tom was sentenced to life.
  • Tom, ömür boyu hapse mahkûm edildi.
Show More (9)
life yaşam süresi n.
  • Society cannot be said to be progressing if greater life expectancy is not matched by improvements in quality of life.
  • Yaşam süresinin artması, yaşam kalitesindeki iyileşmelerle eşleşmediği sürece, toplum ilerleme kaydetmiş sayılamaz.
  • The average length of working life is to be extended by five years.
  • Ortalama çalışma yaşamı süresi beş yıl uzatılacak.
  • Seventy or eighty years is the normal span of a man's life.
  • Yetmiş ya da seksen yıl bir erkeğin normal yaşam süresidir.
Show More (3)
life yaşantı n.
  • Tom asked Mary many questions about life in Boston.
  • Tom Mary'ye Boston'daki yaşantı hakkında birçok soru sordu.
  • Sami thought he had regained control of his complicated life.
  • Sami karışık yaşantısının kontrolünü ele geçirdiğini düşünüyordu.
  • My life is complete.
  • Yaşantım dört dörtlük.
Show More (1)
life süre n.
  • The escalation in violence has claimed over 2,500 lives in less than six months.
  • Şiddetin tırmanması altı aydan kısa bir süre içinde 2.500'den fazla can aldı.
Show More (-2)
life canlı n.
  • A fund was set up to preserve endangered marine life.
  • Nesli tükenmekte olan deniz canlılarını korumak için bir fon oluşturuldu.
Show More (-2)
life ömür boyu adj.
  • Sami could face life behind bars.
  • Sami ömür boyu parmaklıklar ardında kalabilir.
Show More (-2)