raise - İngilizce Türkçe Cümleler
İngilizce Türkçe
raise kaldırmak v.
  • Raise your hand if you know the answer.
  • Cevabı biliyorsanız elinizi kaldırın.
  • Don't raise your head! The officers may identify us; look down until they leave.
  • Kaldırmasana kafanı! Polisler bizi tanıyabilir, onlar gidene kadar yere bak.
  • Hungary was the first country to raise the Iron Curtain and to start intensive preparations for full membership.
  • Macaristan, Demir Perde'yi kaldıran ve tam üyelik için yoğun hazırlıklara başlayan ilk ülke oldu.
Show More (142)
raise yetiştirmek v.
  • Her stepfather left his job to raise chickens on a farm.
  • Üvey babası bir çiftlikte tavuk yetiştirmek için işini bıraktı.
  • Families must be able to raise their children in societies free from hatred, violence, bloodshed and fear.
  • Aileler çocuklarını nefret, şiddet, kan dökme ve korkudan arınmış toplumlarda yetiştirebilmelidir.
  • They rescued her from a hard life and raised her.
  • Onu zor bir hayattan kurtardılar ve yetiştirdiler.
Show More (132)
raise yükseltmek v.
  • You should raise your standards by choosing healthier foods because you deserve it.
  • Daha sağlıklı gıdalar seçerek standartlarınızı yükseltmelisiniz, çünkü siz buna değersiniz.
  • This would also raise the EU's standing in the world.
  • Bu aynı zamanda AB'nin dünyadaki konumunu da yükseltecektir.
  • Now we want to raise the level of our relations with the other subregional groupings as well.
  • Şimdi diğer alt bölge gruplarıyla da ilişkilerimizin seviyesini yükseltmek istiyoruz.
Show More (83)
raise büyütmek (çocuk) v.
  • Since my parents died in an accident when I was three, my aunt raised me on her own.
  • Ailem ben üç yaşındayken bir kazada öldüğü için beni teyzem tek başına büyüttü.
  • Most women now have a paid job, while men do not work fewer hours to look after and raise the children.
  • Artık kadınların çoğunun ücretli bir işi var, erkekler ise çocuklara bakmak ve büyütmek için daha az saat çalışmıyor.
  • They rescued her from a hard life and raised her.
  • Onu zorlu bir hayattan kurtarıp büyüttüler.
Show More (68)
raise zam n.
  • I think I deserve a raise.
  • Bir zammı hak ettiğimi düşünüyorum.
  • I'd like a raise.
  • Bir zam istiyorum.
  • Tom asked his boss for a raise.
  • Tom patronundan zam istedi.
Show More (61)
raise toplamak (para) v.
  • An effective way to raise money fast is to sell personal belongings on the Internet.
  • Hızlı şekilde para toplamanın etkili bir yolu da şahsi eşyalarınızı internet üzerinden satmaktır.
  • The president hadn't been so afraid until the protesters raised a violent army.
  • Başkan, protestocular kuvvetli bir ordu toplayıncaya kadar pek de korkmuyordu.
  • You will help her raise money, perhaps an army.
  • Para, belki de bir ordu toplamasına yardım edeceksin.
Show More (26)
raise artırmak v.
  • That is essential if we are truly going to integrate the market for capital raising.
  • Sermaye artırımı için piyasayı gerçekten bütünleştireceksek bu çok önemlidir.
  • There is also a pressing need to raise environmental awareness in Russia.
  • Rusya'da çevre bilincinin artırılmasına da acil ihtiyaç vardır.
  • Your visit raised their hopes that in such a case, the EU would intervene.
  • Ziyaretiniz, böyle bir durumda AB'nin müdahale edeceğine dair umutlarını artırdı.
Show More (26)
raise maaş zammı n.
  • I asked my boss for a pay raise.
  • Patronumdan maaşıma zam istedim.
  • That young man deserves a raise in his wages.
  • Bu genç adam maaşına zam yapılmasını hak ediyor.
  • Mary said that she would reveal all of her employer's secrets if he did not raise her wage.
  • Mary, maaşına zam yapmazsa işvereninin tüm sırlarını açıklayacağını söyledi.
Show More (15)
raise para toplamak v.
  • His students were arrested when they tried to raise the money.
  • Öğrencileri para toplamaya çalıştıklarında tutuklandılar.
  • His students were arrested when they tried to raise the money.
  • Öğrencileri para toplamaya çalıştıklarında tutuklanmışlardı.
  • You will help her raise money, perhaps an army.
  • Para toplamasına yardım edeceksin, belki de bir ordu.
Show More (13)
raise arttırmak v.
  • We must also push economic and social policies to raise the purchasing power of low-income families.
  • Ayrıca düşük gelirli ailelerin satın alma gücünü arttırmak için ekonomik ve sosyal politikaları zorlamalıyız.
  • However, I believe that the concern is that two or three years raises the problem, as does four years.
  • Bununla birlikte, iki ya da üç yılın, dört yıl gibi sorunu arttırdığı yönünde bir endişe olduğuna inanıyorum.
  • The amendment proposed to Article 10 raises concerns in this respect.
  • Madde 10'da önerilen değişiklik bu açıdan endişeleri arttırmaktadır.
Show More (9)
raise ücret artışı n.
  • Peter applied to his boss for a raise.
  • Peter ücret artışı için patronuna başvurdu.
  • Tom asked his boss for a pay raise.
  • Tom patronundan ücret artışı istedi.
  • I got a big pay raise.
  • Ben büyük bir ücret artışı aldım.
Show More (4)
raise yol açmak v.
  • The spread of the virus has raised concerns for public health.
  • Virüsün yayılması halk sağlığı açısından endişelere yol açtı.
  • The provisions of the system of contingents, which vary according to categories, would also raise difficulties.
  • Kategorilere göre değişen birlikler sisteminin hükümleri de zorluklara yol açacaktır.
  • I believe that this amendment would raise similar difficulties in law.
  • Bu değişikliğin hukuk alanında da benzer zorluklara yol açacağına inanıyorum.
Show More (3)
raise çıkarmak v.
  • Secondly, the setting of quantitative thresholds raises the problem of their revision and updating.
  • İkinci olarak, nicel eşiklerin belirlenmesi, bunların gözden geçirilmesi ve güncellenmesi sorununu ortaya çıkarmaktadır.
  • That is why we propose that it be raised to two billion.
  • Bu nedenle bu rakamın iki milyara çıkarılmasını öneriyoruz.
  • Following a new wave of recruitment in March 2000, this number should be further raised to 10,347.
  • Mart 2000'deki yeni işe alım dalgasının ardından bu sayının 10,347'ye çıkarılması gerekmektedir.
Show More (3)
raise yükselmek v.
  • The Pope was recently in Ukraine and voices were raised both for and against him.
  • Papa kısa bir süre önce Ukrayna'daydı ve hem lehinde hem de aleyhinde sesler yükseldi.
  • It was at that stage that expectations were raised amongst the citizens.
  • Bu aşamada vatandaşlar arasında beklentiler yükselmiştir.
  • Well then, it is good to hear a voice raised in the explanations of vote on behalf of the Radical Party too.
  • O halde, Radikal Parti adına da oylama açıklamalarında bir sesin yükseldiğini duymak güzel.
Show More (2)
raise neden olmak v.
  • Finally, the point which raised more questions for our delegation than any other concerns Natura 2000.
  • Son olarak, delegasyonumuz için diğerlerinden daha fazla soru işaretine neden olan nokta Natura 2000 ile ilgilidir.
  • Cloning people raises serious ethical problems.
  • İnsanları klonlamak ciddi etik sorunlara neden olur.
  • This raises many concerns.
  • Bu birçok kaygıya neden oluyor.
Show More (0)
raise üretmek v.
  • We are still not able to raise questions about how we produce our food in general.
  • Genel olarak gıdamızı nasıl ürettiğimizle ilgili soruları hala gündeme getiremiyoruz.
  • We are still not able to raise questions about how we produce our food in general.
  • Hala genel olarak gıdalarımızı nasıl ürettiğimiz konusunda soru soramıyoruz.
Show More (-1)
raise zam yapmak v.
  • It's unlikely that the boss would consider giving Tom a raise.
  • Patronun Tom'a zam yapmayı düşünmesi olası değil.
  • The management finally succumbed to the demand of the workers and gave them a raise.
  • Yönetim sonunda işçilerin talebine boyun eğdi ve onlara zam yaptı.
Show More (-1)
raise (anıt vb.) dikmek v.
  • One day, this country will raise a monument to her memory.
  • Bir gün bu ülke onun hatırasına bir anıt dikecektir.
Show More (-2)
raise telsizle bağlanmak v.
  • Could you raise the headquarters on the radio? We can't get through as the connection is terrible here.
  • Telsizden merkeze bağlanabilir misiniz? Burada bağlantı berbat olduğu için irtibat kuramıyoruz.
Show More (-2)
raise doğrulmak v.
  • I know you are so in pain, but please raise yourself from the pillow so that I can at least help you to eat.
  • Biliyorum çok canın yanıyor ama ne olur yastıktan doğrul da yemek yemene bari yardım edebileyim.
Show More (-2)
raise hayata geri dönmek v.
  • According to the New Testament, Lazarus was miraculously raised from the dead four days after the entombment.
  • Yeni Ahit'e göre, Lazarus toprağa gömüldükten dört gün sonra mucizevi bir şekilde hayata dönmüştür.
Show More (-2)
raise yataktan kaldırmak v.
  • No matter how hard she tried, she couldn't raise her father.
  • Ne kadar uğraştıysa da babasını yatağından kaldıramadı.
Show More (-2)
raise gündeme getirmek v.
  • They did not raise the subject again.
  • Bir daha da konuyu gündeme getirmediler.
Show More (-2)
raise bahis artırmak v.
  • When she raised me $200, I threw my cards on the table without hesitation.
  • Bana karşı bahsi 200 dolar artırdığında, hiç tereddüt etmeden kartlarımı masaya koydum.
Show More (-2)
raise oluşturmak v.
  • Health officials try to raise awareness about Covid 19.
  • Sağlık yetkilileri Covid-19 konusunda farkındalık oluşturmaya çalışıyor.
Show More (-2)
raise ortaya atmak v.
  • It does not raise any questions concerning the incineration of animal-based meals.
  • Hayvansal gıdaların yakılmasıyla ilgili herhangi bir soru ortaya atmamaktadır.
Show More (-2)
raise konusunu açmak v.
  • Since you raise the subject, I should tell you that we were faced with some very difficult incidents yesterday.
  • Madem konuyu açtınız, dün çok zor olaylarla karşı karşıya kaldığımızı söylemeliyim.
Show More (-2)
raise artış n.
  • That young man deserves a raise in his wages.
  • O genç adam, maaşındaki bir artışı hak ediyor.
Show More (-2)
raise kabartmak v.
  • Blind people read by touching, using a system of raised dots called Braille.
  • Görme engelli insanlar Braille denilen kabartılmış noktalardan oluşan bir sistem kullanarak, dokunarak okurlar.
Show More (-2)
raise beslemek v.
  • They also raised animals for meat and milk.
  • Onlar ayrıca eti ve sütü için hayvanlar besledi.
Show More (-2)
raise uyandırmak v.
  • Fadil's death raised suspicions.
  • Fadıl'ın ölümü kuşku uyandırıyordu.
Show More (-2)
raise (sesini)duyurmak v.
  • To raise one's name in later generations and thereby glorify one's parents, this is the greatest expression of filial piety.
  • Birinin adını sonraki nesillere duyurmak ve böylece ebeveynlerini yüceltmek, evlat sevgisinin en büyük ifadesidir.
Show More (-2)
raise artmak v.
  • Prices raise from day to day.
  • Fiyatlar günden güne artıyor.
Show More (-2)