1 |
reckless |
pervasız |
adj. |
|
- On the other hand, I regret the European Council's reckless step in respect of Turkey.
- Öte yandan, Avrupa Konseyi'nin Türkiye konusunda attığı pervasız adımdan ötürü esef duyuyorum.
- Saddam Hussein has shown a reckless disregard, not just for his international obligations, but for his own people.
- Saddam Hüseyin sadece uluslararası yükümlülüklerini değil, kendi halkını da pervasızca hiçe saymıştır.
- On the other hand, I regret the European Council's reckless step in respect of Turkey.
- Öte yandan, Avrupa Konseyi'nin Türkiye ile ilgili olarak attığı pervasız adımı esefle karşılıyorum.
- However, a sense of relief should not be attended by reckless carelessness.
- Ancak, rahatlama duygusuna pervasız bir dikkatsizlik eşlik etmemelidir.
- Tom is reckless, isn't he?
- Tom pervasız, değil mi?
- Tom was very reckless.
- Tom çok pervasızdı.
- You're reckless.
- Sen pervasızsın.
- Tom said that I was reckless.
- Tom pervasız olduğumu söyledi.
- They were reckless.
- Onlar pervasızdı.
- You were reckless.
- Pervasızdınız.
- They were reckless.
- Pervasızdılar.
- Tom is very reckless, isn't he?
- Tom çok pervasız, değil mi?
- Tom is reckless.
- Tom pervasız.
- Tom is a reckless young fellow.
- Tom pervasız genç bir adamdır.
- Tom is a reckless driver, isn't he?
- Tom pervasız bir sürücü, değil mi?
- The reckless girl climbed the tree regardless of danger.
- Pervasız kız, tehlikeye aldırmadan ağaca tırmandı.
- Tom said that Mary was a reckless driver.
- Tom, Mary'nin pervasız bir şoför olduğunu söyledi.
- The reckless girl climbed the tree regardless of danger.
- Pervasız kız, tehlikeyi önemsemeden ağaca tırmandı.
Show More (15)
|
2 |
reckless |
umursamaz |
adj. |
|
- My own government is taking a reckless approach to it.
- Benim hükümetim bu konuda umursamaz bir yaklaşım sergiliyor.
- My own government is taking a reckless approach to it.
- Benim hükûmetim bu konuda umursamaz bir yaklaşım sergiliyor.
- I know that Tom is reckless.
- Tom'un umursamaz olduğunu biliyorum.
- Tom is very reckless, isn't he?
- Tom çok umursamaz, değil mi?
- Tom is reckless.
- Tom umursamaz.
- Tom was very reckless, wasn't he?
- Tom çok umursamazdı, değil mi?
- Tom is being reckless, isn't he?
- Tom umursamaz davranıyor, değil mi?
- Tom is a reckless young fellow.
- Tom umursamaz genç bir adam.
- Tom is reckless, isn't he?
- Tom umursamaz, değil mi?
- Tom said that I was reckless.
- Tom umursamaz biri olduğumu söylerdi.
- You're reckless.
- Sen umursamazsın.
Show More (8)
|
3 |
reckless |
dikkatsiz |
adj. |
|
- Second births at forty weeks are often quick, if not reckless.
- Kırk haftalık ikinci doğumlar dikkatsizce olmasa da genellikle hızlıdır.
- Tom is a reckless driver.
- Tom dikkatsiz bir sürücü.
- Tom is a reckless driver, isn't he?
- Tom dikkatsiz bir sürücü, değil mi?
- Tom admitted that he'd been reckless.
- Tom dikkatsiz davrandığını itiraf etti.
- Tom said that Mary was a reckless driver.
- Tom, Mary'nin dikkatsiz bir sürücü olduğunu söyledi.
- He gets a kick out of reckless driving.
- Dikkatsiz araba kullanmaktan zevk alıyor.
- He had his license taken away because of reckless driving.
- Dikkatsiz araba kullandığı için ehliyetine el konuldu.
- You're a reckless driver.
- Sen dikkatsiz bir sürücüsün.
- Tom is a reckless driver.
- Tom dikkatsiz bir sürücüdür.
- The policeman gave Tom a ticket for reckless driving.
- Polis Tom'a dikkatsiz araba kullandığı için ceza kesti.
- She is always critical of reckless drivers.
- Dikkatsiz şoförleri her zaman eleştirir.
Show More (8)
|
4 |
reckless |
tedbirsiz |
adj. |
|
- You're a reckless driver.
- Tedbirsiz bir şoförsün.
Show More (-2)
|
5 |
reckless |
düşüncesiz |
adj. |
|
- You were reckless.
- Düşüncesizdin.
Show More (-2)
|
6 |
reckless |
gözü kara |
adj. |
|
- Tom is a reckless driver, isn't he?
- Tom gözü kara bir sürücü, değil mi?
Show More (-2)
|