1 |
ring |
çalmak |
v. |
|
- The church bell used to ring at three.
- Kilise çanı saat üçte çalardı.
- Tom rang the doorbell a couple more times.
- Tom kapı zilini birkaç kez daha çaldı.
- If the phone rings again, I will ignore it.
- Telefon tekrar çalarsa onu umursamayacağım.
- The phone rang when I was having lunch.
- Ben öğle yemeği yerken telefon çaldı.
- I had no sooner sat down than the telephone rang.
- Daha oturur oturmaz telefon çaldı.
- I was about to leave when the doorbell rang.
- Kapı çaldığında, gitmek üzereydim.
- If the phone rings again, I plan to ignore it.
- Eğer telefon tekrar çalarsa, görmezden gelmeyi planlıyorum.
- When the phone rang in the middle of the night, she immediately knew something was wrong.
- Gecenin bir yarısı telefon çaldığında, bir şeylerin ters gittiğini hemen anladı.
- He was about to go out when the telephone rang.
- Telefon çaldığında dışarı çıkmak üzereydi.
- The phone rang when I was having lunch.
- Öğle yemeği yerken telefon çaldı.
- Tom answered the phone as soon as it rang.
- Tom telefon çalar çalmaz açtı.
- My phone rang again.
- Telefonum yine çaldı.
- Sami's phone rang again.
- Sami'nin telefonu tekrar çaldı.
- Just then the phone rang.
- Tam o anda telefon çaldı.
- Tom heard the doorbell ring.
- Tom kapı zilinin çaldığını duydu.
- When I was taking a bath, the telephone rang.
- Banyo yapıyorken, telefon çaldı.
- The telephone rang while I was reading.
- Ben okuyorken telefon çaldı.
- I heard my phone ring once.
- Telefonumun bir kez çaldığını duydum.
- I was watching TV when the phone rang.
- Telefon çaldığında televizyon izliyordum.
- Tom's phone rang.
- Tom'un telefonu çaldı.
- Tom rang the doorbell a couple of times.
- Tom kapı zilini birkaç kez çaldı.
- The phone rings approximately fifty times an hour.
- Telefon saatte yaklaşık 50 kez çalıyor.
- Suddenly the telephone rang.
- Aniden telefon çaldı.
- I was having a bath when the phone rang.
- Telefon çaldığında banyo yapıyordum.
- I was taking a bath when the telephone rang.
- Telefon çaldığında banyo yapıyordum.
- The doorbell rang.
- Kapı zili çaldı.
- Sami's phone rang again.
- Sami'nin telefonu yine çaldı.
- The phone rang, but I didn't answer.
- Telefon çaldı ama yanıt vermedim.
- The phone rang again.
- Telefon yine çaldı.
- She was taking a shower when the phone rang.
- Telefon çaldığında duş alıyordu.
- Her cellphone rang during class.
- Ders sırasında cep telefonu çaldı.
- He was about to go out when the telephone rang.
- O, telefon çaldığında dışarı çıkmak üzereydi.
- I had hardly fallen asleep when the telephone rang.
- Telefon çaldığında uykuya dalmak üzereydim.
- Just then the phone rang.
- Tam o sırada telefon çaldı.
- I had hardly gone to bed when the telephone rang.
- Telefon çaldığında daha yeni yatmıştım.
- When one takes a bath, the telephone rings.
- Biri banyo yaptığında, telefon çalar.
- The telephone rang repeatedly.
- Telefon defalarca çaldı.
- Tom was halfway out the door when the phone rang.
- Telefon çaldığında Tom neredeyse kapının dışındaydı.
- I was having a bath when the phone rang.
- Telefon çaldığında banyo oluyordum.
- The alarm rang.
- Alarm çaldı.
- He rang the doorbell.
- O, kapı zilini çaldı.
- When the phone rang, Tom already knew who was calling.
- Telefon çaldığında, Tom kimin aradığını zaten biliyordu.
- I was about to go out when the telephone rang.
- Telefon çaldığında dışarı çıkmak üzereydim.
- I was having my lunch, when the phone rang.
- Telefon çaldığında öğle yemeğimi yiyordum.
- If the alarm rings, walk, don't run.
- Alarm çalarsa yürü, koşma.
- As I was having lunch, the phone rang.
- Öğle yemeği yerken, telefon çaldı.
- I was about to leave home when the telephone rang.
- Telefon çaldığında evi terk etmek üzereydim.
- When I was taking a bath, the telephone rang.
- Ben banyo yaparken telefon çaldı.
- Listening to the radio, I heard the telephone ring.
- Radyoyu dinlerken, telefonun çaldığını duydum.
- I was eating lunch when the phone rang.
- Telefon çaldığında öğle yemeği yiyordum.
- No sooner had I sat down and relaxed than the phone rang.
- Ben oturup rahatlar rahatlamaz, telefon çaldı.
- Tom's cellphone rang.
- Tom'un cep telefonu çaldı.
- Tom was sitting at the counter reading a magazine when the phone rang.
- Telefon çaldığında Tom tezgahta oturuyor ve bir dergi okuyordu.
- The telephone rang.
- Telefon çaldı.
- I rang the bell several times.
- Zili birkaç kez çaldım.
- Where were you when the doorbell rang?
- Kapı zili çaldığında neredeydin?
- The doorbell rang.
- Kapı çaldı.
- If the telephone rings, can you answer it?
- Eğer telefon çalarsa cevap verebilir misin?
- I was just about to go out when the phone rang.
- Telefon çaldığında dışarı çıkmak üzereydim.
- Have you already rung the doorbell?
- Kapı zilini çoktan çaldınız mı?
- She was taking a shower when the phone rang.
- Telefon çaldığında o bir duş alıyordu.
- Several minutes later, the telephone rang.
- Birkaç dakika sonra telefon çaldı.
- Has the bell rung yet?
- Zil henüz çaldı mı?
- I heard the phone ring.
- Telefonun çaldığını duydum.
- Tom's doorbell rang.
- Tom'un kapı zili çaldı.
- As soon as I got home, the telephone rang.
- Eve varır varmaz, telefon çaldı.
- Scarcely had I reached home before the telephone rang.
- Telefon çalmadan hemen önce eve varmıştım.
- Your cell phone rang a minute ago.
- Bir dakika önce cep telefonunuz çaldı.
- The doorbell rang during the meal.
- Yemek sırasında kapı zili çaldı.
- The phone rang, but nobody answered it.
- Telefon çaldı ama kimse cevap vermedi.
- It rang loudly.
- Yüksek sesle çalıyordu.
- Just then, I heard the telephone ring.
- Tam o anda, telefonun çaldığını duydum.
- When the phone rang, he ran to answer it.
- Telefon çaldığında cevap vermek için ona koştu.
- The bell had already rung when I got to school.
- Okula vardığımda zil çoktan çalmıştı.
- I was about to leave when the doorbell rang.
- Kapı zili çaldığında, ayrılmak üzereydim.
- I was having a bath when the telephone rang.
- Telefon çaldığında banyo yapıyordum.
- The phone rang and Tom answered it.
- Telefon çaldı ve Tom onu yanıtladı.
- I was about to leave for work when the telephone rang.
- Telefon çaldığında işe gitmek üzereydim.
- At last, the bells of victory rang out.
- Sonunda zafer çanları çaldı.
- Tom rang one of the bells.
- Tom zillerden birini çaldı.
- When the doorbell rang, Tom closed the book he was reading and got up to see who it was.
- Kapı çaldığında Tom okuduğu kitabı kapattı ve kim olduğunu görmek için ayağa kalktı.
- Just then, the telephone rang.
- Tam o sırada, telefon çaldı.
- Sami's phone rang in the middle of the night.
- Gece yarısı Sami'nin telefonu çaldı.
- I was just about to go out when the phone rang.
- Telefon çaldığında tam dışarı çıkmak üzereydim.
- I had hardly fallen asleep when the telephone rang.
- Telefon çaldığında neredeyse uykuya dalmıştım.
- I was about to leave for work when the telephone rang.
- İşe gitmek üzereydim ki telefon çaldı.
- The phone rang, but I didn't answer.
- Telefon çaldı ama cevap vermedim.
- The doorbell just rang.
- Az önce kapı zili çaldı.
- Tom's cellphone rang and he answered it.
- Tom'un cep telefonu çaldı ve cevap verdi.
- The phone rang again.
- Telefon tekrar çaldı.
- While I was reading, the phone rang.
- Ben okurken telefon çaldı.
- Tom was about to take a bath when the doorbell rang.
- Kapı zili çaldığında Tom bir duş almak üzereydi.
- The phone rang, but nobody answered it.
- Telefon çaldı, ama kimse onu yanıtlamadı.
- Tom answered the phone as soon as it rang.
- Tom çalar çalmaz telefona cevap verdi.
- My father was about to leave when the phone rang.
- Telefon çaldığında babam gitmek üzereydi.
- Suddenly the telephone rang.
- Birden telefon çaldı.
- They were getting ready to go to bed when I rang their doorbell at 11pm.
- Saat 11'de kapılarını çaldığında yatmaya hazırlanıyorlardı.
- Tom was eating his dessert when the phone rang.
- Tom telefon çaldığında tatlısını yiyordu.
- The door bell has rung.
- Kapı çaldı.
- When I was reading a book, the telephone rang.
- Ben kitap okurken telefon çaldı.
- I was still eating when the doorbell rang.
- Kapı çaldığında hâlâ yemek yiyordum.
- The doorbell just rang.
- Az önce kapı çaldı.
- Tom answered his phone on the second ring.
- Tom telefonunu ikinci çalışında açtı.
- Tom was sitting at the counter reading a magazine when the phone rang.
- Telefon çaldığında Tom tezgâhta oturmuş dergi okuyordu.
- I heard my phone ring.
- Telefonumun çaldığını duydum.
- I was just about to go to bed when the phone rang.
- Telefon çaldığında yatağa gitmek üzereydim.
- I was about to go out, when the telephone rang.
- Telefon çaldığında, dışarı çıkmak üzereydim.
- I ran to school, but the bell had already rung.
- Okula koştum, ama zil çoktan çalmıştı.
- The phone rang while I was taking a shower.
- Ben duş alırken telefon çaldı.
- When the telephone rings, you must answer right away.
- Telefon çaldığında hemen cevap vermelisiniz.
- Tom was fast asleep when the telephone rang.
- Telefon çaldığında Tom derin bir uykudaydı.
- The phone rang.
- Telefon çaldı.
- The telephone rang a few minutes later.
- Birkaç dakika sonra telefon çaldı.
- I was about to go out, when the telephone rang.
- Dışarı çıkmak üzereydim ki telefon çaldı.
- Your phone rang several times while you were in the shower.
- Sen duştayken telefonun birkaç kez çaldı.
- I was watching television when the telephone rang.
- Telefon çaldığında televizyon izliyordum.
- I ran to school, but the bell had already rung.
- Okula koştum ama zil çoktan çalmıştı.
- We were all set to leave when the phone rang.
- Telefon çaldığında, hepimiz evden ayrılmak üzereydik.
- The telephone rang again.
- Telefon yine çaldı.
- The telephone rang while I was reading.
- Ben okurken telefon çaldı.
- When the phone rang, Tom already knew who was calling.
- Telefon çaldığında Tom kimin aradığını zaten biliyordu.
- The bells started to ring.
- Çanlar çalmaya başladı.
- I was in the bath when the phone rang.
- Telefon çaldığında banyodaydım.
- I had no sooner sat down than the telephone rang.
- Ben oturur oturmaz telefon çaldı.
- If the phone rings again, I plan to ignore it.
- Eğer telefon yine çalarsa, görmezden gelmeyi planlıyorum.
- I had hardly fallen asleep when the telephone rang.
- Telefon çaldığında henüz uykuya dalmıştım.
- Your cell phone rang a minute ago.
- Bir dakika önce cep telefonun çaldı.
- Tom was eating his dessert when the phone rang.
- Telefon çaldığında Tom tatlısını yiyordu.
- I was in the basement when the doorbell rang, so I didn't hear it.
- Kapı zili çaldığında bodrumdaydım, bu yüzden onu duymadım.
- The bell rang again.
- Çan tekrar çaldı.
- Layla's phone rang at four o'clock in the morning.
- Sabah saat dörtte Layla'nın telefonu çaldı.
- Someone rang the doorbell.
- Birisi kapı zilini çaldı.
- Tom rang the bell again.
- Tom zili tekrar çaldı.
- He rang the doorbell.
- Kapı zilini çaldı.
- I rang the bell six times.
- Zili altı kez çaldım.
- I was in the middle of my dinner when the phone rang.
- Telefon çaldığında yemeğimin ortasındaydım.
- I was just about to leave the house when the telephone rang.
- Telefon çaldığında evi terk etmek üzereydim.
- Did you ring the bell?
- Zili sen mi çaldın?
- I had barely got into the house when the phone rang.
- Telefon çaldığında daha eve yeni girmiştim.
- Tom's phone rang, but he ignored it.
- Tom'un telefonu çaldı ama o aldırmadı.
- When the telephone rings, you must answer right away.
- Telefon çaldığı zaman, derhal cevap vermelisin.
- I was having my lunch, when the phone rang.
- Telefon çaldığında, öğle yemeğimi yiyordum.
- I was in the middle of my dinner when the phone rang.
- Telefon çaldığında ben akşam yemeğimin ortasındaydım.
- I was watching television when the telephone rang.
- Telefon çaldığında, ben televizyon izliyordum.
- The telephone rang several times.
- Telefon birkaç kez çaldı.
- Tom woke up when the telephone rang.
- Tom telefon çaldığında uyandı.
- As soon as the alarm rings I need to get up.
- Alarm çalar çalmaz kalkmam gerek.
- Layla's phone rang at four o'clock in the morning.
- Leyla'nın telefonu sabah saat dörtte çaldı.
- Although the alarm rang I failed to wake up.
- Alarm çalmasına rağmen uyanamadım.
- The doorbell rang during the meal.
- Yemek sırasında kapı çaldı.
- Tom was just about to go out when the phone rang.
- Telefon çaldığında Tom tam dışarı çıkmak üzereydi.
- I had hardly gone to bed when the telephone rang.
- Telefon çaldığında daha yeni yatmaya gitmiştim.
- The fire alarm rang.
- Yangın alarmı çaldı.
- The bell had already rung when I got to school.
- Okula gittiğimde zil çoktan çalmıştı.
- The phone rang while I was taking a shower.
- Duş alırken telefon çaldı.
- The alarm rang and everyone rushed out.
- Alarm çaldı ve herkes dışarı fırladı.
- Sami's phone rang.
- Sami'nin telefonu çaldı.
- The door bell has rung.
- Kapı zili çaldı.
- Who rang the bell?
- Çanı kim çaldı?
- The doorbell rang when I was in the shower.
- Duştayken kapı çaldı.
- Tom rang the doorbell.
- Tom kapı zilini çaldı.
- I was almost asleep when the phone rang.
- Telefon çaldığında neredeyse uyuyordum.
- I was about to leave when the phone rang.
- Telefon çaldığında gitmek üzereydim.
- The worried housewife heard the telephone ring and quickly picked up the receiver.
- Endişeli ev kadını telefonun çaldığını duydu ve hemen ahizeyi kaldırdı.
- I rang the doorbell.
- Kapı zilini çaldım.
- It rang loudly.
- Yüksek sesle çalıyor.
- I was watching TV when the telephone rang.
- Telefon çaldığında televizyon izliyordum.
- Tom rang the doorbell a couple of times.
- Tom zili birkaç kez daha çaldı.
- Just after putting away the dishes, Joan heard the doorbell ring.
- Bulaşıkları kaldırdıktan hemen sonra Joan, kapı zilinin çaldığını duydu.
- I had just finished eating lunch when my doorbell rang.
- Kapı çaldığında öğle yemeğimi yeni bitirmiştim.
- The telephone rang repeatedly.
- Telefon tekrar tekrar çaldı.
- I won't wake up even if the alarm rings.
- Alarm çalsa bile uyanmayacağım.
- My father was about to leave when the telephone rang.
- Babam gitmek üzereyken telefon çaldı.
- The bell rang again.
- Zil yine çaldı.
- When the phone rang, he ran to answer it.
- Telefon çaldığında, cevap vermek için koştu.
- My father was about to leave when the telephone rang.
- Telefon çaldığında babam çıkmak üzereydi.
- If the phone rings again, I plan to ignore it.
- Telefon tekrar çalarsa, onu duymazdan gelmeyi planlıyorum.
- I was about to leave home when the telephone rang.
- Telefon çaldığında evden çıkmak üzereydim.
- If the phone rings again, I will ignore it.
- Eğer telefon tekrar çalarsa, görmezden geleceğim.
- I had barely got in the house when the phone rang.
- Telefon çaldığında eve girmek üzereydim.
- Tom was asleep when the doorbell rang.
- Kapı çaldığında Tom uyuyordu.
- The thief ran away when the alarm rang.
- Alarm çaldığında hırsız kaçtı.
- I was about to leave when the phone rang.
- Telefon çaldığında çıkmak üzereydim.
- He persistently rang my house's doorbell.
- O ısrarla evimin kapı zilini çaldı.
- Sami's phone rang again.
- Sami'nin telefonu bir daha çaldı.
- My phone rang again.
- Telefonum tekrar çaldı.
- The telephone rang several times.
- Telefon birçok kez çaldı.
- I'd just come in the door when the phone rang.
- Tam kapıdan girmiştim ki telefon çaldı.
- I was in the basement when the doorbell rang, so I didn't hear it.
- Kapı çaldığında bodrumdaydım, o yüzden duymadım.
- The doorbell rang when I was in the shower.
- Ben duştayken kapı çaldı.
- I was just about to go to bed when the phone rang.
- Tam yatmak üzereydim ki telefon çaldı.
- Tom woke up when the telephone rang.
- Telefon çaldığında Tom uyandı.
- The bell rang again.
- Çan yine çaldı.
- I was watching TV when the phone rang.
- Telefon çaldığında televizyon seyrediyordum.
- As soon as the alarm rings I need to get up.
- Alarm çalar çalmaz kalkmam gerekiyor.
- Scarcely had I reached home before the telephone rang.
- Telefon çalmadan önce güç bela eve varmıştım.
- The phone rang and Tom answered it.
- Telefon çaldı ve Tom açtı.
- I was about to go out when the phone rang.
- Telefon çaldığında dışarı çıkmak üzereydim.
- We were all set to leave when the phone rang.
- Telefon çaldığında hepimiz gitmeye hazırdık.
- The telephone rang, but no one answered.
- Telefon çaldı ama kimse cevap vermedi.
- The phone rang for a long time.
- Telefon uzun süre çaldı.
- I had barely got in the house when the phone rang.
- Daha eve yeni girmiştim ki telefon çaldı.
- I was about to go to bed when the phone rang.
- Telefon çaldığında yatmak üzereydim.
- Where were you when the doorbell rang?
- Kapı çaldığında neredeydin?
- The bell rang again.
- Zil tekrar çaldı.
- No sooner had I sat down and relaxed than the phone rang.
- Tam oturup rahatlamıştım ki, telefon çaldı.
- I was just about to leave the house when the telephone rang.
- Telefon çaldığında tam evden çıkmak üzereydim.
- As soon as I got home, the telephone rang.
- Eve gider gitmez telefon çaldı.
- Tom was halfway out the door when the phone rang.
- Telefon çaldığında Tom kapıdan çıkmak üzereydi.
- Tom was about to take a bath when the doorbell rang.
- Kapı çaldığında Tom banyo yapmak üzereydi.
- The bell has not rung yet.
- Zil henüz çalmadı.
- The telephone rang again.
- Telefon tekrar çaldı.
- As I was having lunch, the phone rang.
- Öğle yemeği yerken telefon çaldı.
- Tom's phone rang, but he ignored it.
- Tom'un telefonu çaldı ama duymazdan geldi.
- I heard the school bell ring.
- Okul zilinin çaldığını duydum.
- I was watching TV when the telephone rang.
- Telefon çaldığında, ben televizyon izliyordum.
- In case of fire, ring the bell.
- Yangın durumunda, çanı çal.
- I'd just come in the door when the phone rang.
- Telefon çaldığında kapıdan yeni girmiştim.
- If the phone rings, don't answer.
- Telefon çalarsa, cevap verme.
Show More (217)
|
2 |
ring |
yüzük |
n. |
|
- The ring arrived the next day in a nice box.
- Yüzük ertesi gün şık bir kutu içinde geldi.
- The ring arrived the next day in a nice box.
- Yüzük ertesi gün güzel bir kutuda elime ulaştı.
- We were able to make a detailed analysis through the ring.
- Yüzük vasıtasıyla, detaylı bir inceleme yapma imkânımız oldu.
- The ring arrived the next day in a nice box.
- Yüzük ertesi gün şık bir kutuda geldi.
- We were able to make a detailed analysis through the ring.
- Yüzük üzerinden detaylı bir tahlil yapabilmemiz mümkün oldu.
- Tom's acknowledgement that he stole the ring cleared the maid of suspicion.
- Tom'un yüzüğü çaldığını kabul etmesi hizmetçinin şüphelerini giderdi.
- Tom gave me this ring.
- Bu yüzüğü bana Tom verdi.
- Tom gave Mary the ring he'd bought for her.
- Tom onun için aldığı yüzüğü Mary'ye verdi.
- This ring is of no use.
- Bu yüzük hiçbir işe yaramaz.
- Tom should eventually have enough money to buy Mary a diamond ring.
- Tom'un sonunda Mary'ye elmas bir yüzük alacak kadar parası olmalıydı.
- I have a ring.
- Bir yüzüğüm var.
- Give me back my ring.
- Yüzüğümü geri ver.
- Tom gave Mary the ring he'd bought for her.
- Tom Mary'ye onun için aldığı yüzüğü verdi.
- The diamond in this ring is polished.
- Bu yüzükteki elmas parlatılmış.
- Layla kept the ring.
- Leyla yüzüğü tuttu.
- You're going to wear this ring for many years.
- Bu yüzüğü yıllarca takacaksın.
- She took her ring off and threw it at him.
- Yüzüğünü çıkardı ve ona fırlattı.
- Where is my ring?
- Yüzüğüm nerede?
- Whose ring is that?
- Bu kimin yüzüğü?
- Whose ring is that?
- O kimin yüzüğü?
- I'll give you a ring.
- Sana bir yüzük vereceğim.
- Her fiancé gave her a very big ring.
- Nişanlısı ona büyük bir yüzük verdi.
- This ring has been in the family for over 300 years.
- Bu yüzük 300 yılı aşkın bir süredir aileye aittir.
- She was eyeing the girl's beautiful ring.
- Kızın güzel yüzüğünü izliyordu.
- Sami bought a ring for Layla.
- Sami Layla için bir yüzük aldı.
- This ring is the one Tom gave me.
- Bu yüzük Tom'un bana verdiği yüzük.
- Is that ring made of real gold?
- Bu yüzük gerçek altından mı yapılmış?
- If I die, I want to keep this ring.
- Eğer ölürsem, bu yüzüğü saklamak isterim.
- Tom stole his ring.
- Tom onun yüzüğünü çaldı.
- Where's my ring?
- Yüzüğüm nerede?
- He proposed to his girl friend with a ring he had stolen from a local jewelry.
- Kız arkadaşına yerel bir kuyumcudan çaldığı yüzükle evlenme teklif etmiş.
- I will find you your lost ring.
- Sana kayıp yüzüğünü bulacağım.
- If I die, I want to keep this ring.
- Eğer ölürsem, bu yüzüğü saklamak istiyorum.
- They took my ring.
- Onlar benim yüzüğümü aldı.
- That's a nice ring.
- Bu güzel bir yüzük.
- Sami didn't buy a ring.
- Sami yüzük almadı.
- Tom stole your ring.
- Tom sizin yüzüğünüzü çaldı.
- He has a ring.
- Yüzüğü var.
- Layla kept the ring.
- Layla yüzüğü sakladı.
- Tom stole her ring.
- Tom yüzüğünü çaldı.
- She has a ring.
- Kızın yüzüğü var.
- Tom tried to put the ring on Mary's finger, but she wouldn't let him.
- Tom yüzüğü Mary'nin parmağına takmaya çalıştı ama Mary buna izin vermedi.
- Is that a ring?
- Bu bir yüzük mü?
- This is a ring my grandmother wore.
- Bu, anneannemin taktığı yüzük.
- She was eyeing the girl's beautiful ring.
- Kızın güzel yüzüğüne bakıyordu.
- He was very attached to the ring that his father had given him.
- Babasının kendisine verdiği yüzüğe çok bağlıydı.
- I'm going to buy a diamond ring for Mary.
- Mary için elmas bir yüzük satın alacağım.
- This ring has been in the family for over 300 years.
- Bu yüzük 300 yıldan daha fazla bir süredir ailede.
- Could I get my ring back?
- Yüzüğümü geri alabilir miyim?
- You're still wearing the ring Tom gave you.
- Tom'un sana verdiği yüzüğü hâlâ takıyorsun.
- Mary had a ring on every finger of her left hand.
- Mary'nin sol elinin her parmağında bir yüzük vardı.
- Tom bought an eternity ring for Mary, as a token of his undying love for her.
- Tom ona duyduğu ölümsüz aşkın bir simgesi olarak Mary'ye bir sonsuzluk yüzüğü satın aldı.
- I gave him back his ring.
- Ona yüzüğünü geri verdim.
- Tom found Mary's ring behind that couch.
- Tom, Mary'nin yüzüğünü kanepenin arkasında buldu.
- I don't want the ring.
- Yüzüğü istemiyorum.
- He found the ring he lost while traveling.
- O, seyahat esnasında kaybettiği yüzüğü buldu.
- Tom hid the stolen ring in a sock.
- Tom çalınan yüzüğü bir çorapta sakladı.
- The ring is cursed.
- Yüzük lanetli.
- Sami gave that ring to Layla.
- Sami o yüzüğü Leyla'ya verdi.
- Her fiancé gave her a very big ring.
- Nişanlısı ona çok büyük bir yüzük verdi.
- You must not part with the ring.
- Yüzüğü elden çıkarmamalısın.
- How much is this ring worth?
- Bu yüzüğün ederi ne?
- You must not part with the ring.
- Yüzükten vazgeçmemelisin.
- The ring couldn't be found anywhere.
- Yüzük hiçbir bir yerde bulunamadı.
- Tom didn't have a wedding ring.
- Tom'un bir düğün yüzüğü yoktu.
- What a beautiful ring!
- Ne güzel bir yüzük!
- This is not the ring I bought you last year.
- Bu sana geçen sene satın aldığım yüzük değil.
- That's a beautiful ring.
- Güzel bir yüzük.
- Tom bought a ring for Mary.
- Tom Mary için bir yüzük aldı.
- Tom has promised to give me a ring.
- Tom bana bir yüzük vereceğine söz verdi.
- Where did you get this ring?
- Bu yüzüğü nereden aldın?
- How much is this ring worth?
- Bu yüzüğün değeri ne kadar?
- My ring is gone.
- Yüzüğüm kayboldu.
- Tom gave me this ring.
- Tom bana bu yüzüğü verdi.
- I stole the ring.
- Yüzüğü ben çaldım.
- He has a ring.
- Onun bir yüzüğü var.
- Where is my ring?
- Benim yüzüğüm nerede?
- The ring was not to be found anywhere.
- Yüzük hiçbir yerde bulunamadı.
- Tom gave Mary a very expensive ring.
- Tom, Mary'e çok pahalı bir yüzük verdi.
- Sami showed Layla the ring.
- Sami Layla'ya yüzüğü gösterdi.
- Sami found Layla's ring.
- Sami, Layla'nın yüzüğünü buldu.
- I'm going to buy Mary a diamond ring.
- Mary'ye elmas bir yüzük alacağım.
- The ring is ringing.
- Yüzük çalıyor.
- Can you exchange this watch for a ring?
- Bu saati bir yüzükle takas eder misin?
- Whose ring is it?
- Bu kimin yüzüğü?
- Tom bought a ring for Mary.
- Tom, Mary için bir yüzük aldı.
- She looked for her ring earnestly.
- Ciddiyetle yüzüğünü aradı.
- Sami gave that ring to Layla.
- Sami o yüzüğü Layla'ya verdi.
- They took my ring.
- Yüzüğümü aldılar.
- Tom bought Mary a ring.
- Tom, Mary'ye bir yüzük aldı.
- Can you exchange this watch for a ring?
- Bu saati bir yüzükle değiştirebilir misin?
- I bought this coral ring at the Flea Market.
- Bu mercan yüzüğü bit pazarından aldım.
- I never take this ring off.
- Bu yüzüğü hiç çıkarmıyorum.
- This ring is too expensive.
- Bu yüzük fazla pahalı.
- That's a beautiful ring.
- O güzel bir yüzük.
- Layla doesn't want this ring.
- Leyla bu yüzüğü istemiyor.
- Tom gave Mary a diamond ring.
- Tom, Mary'ye elmas bir yüzük verdi.
- This ring has lost its glitter.
- Bu yüzük parlaklığını kaybetti.
- Sami showed Layla the ring.
- Sami yüzüğü Leyla'ya gösterdi.
- I'd like to see that ring, please.
- O yüzüğü görmek istiyorum, lütfen.
- Buy me a ring.
- Bana bir yüzük al.
- I talked my boyfriend into buying me a ring.
- Erkek arkadaşımı bana bir yüzük alması için ikna ettim.
- Don't you have the ring?
- Yüzük sende değil mi?
- I don't know what happened to my ring.
- Yüzüğüme ne olduğunu bilmiyorum.
- She found the ring that she had lost during the journey.
- O, yolculuk sırasında kaybettiği yüzüğü buldu.
- She took her ring off and threw it at him.
- Yüzüğünü çıkarıp ona fırlattı.
- Is this ring made of pure gold?
- Bu yüzük saf altından mı yapılmış?
- Mother gave the girl a ring.
- Annesi kıza bir yüzük verdi.
- How much is this ring?
- Bu yüzük ne kadar?
- He was very attached to the ring that his father had given him.
- Babasının kendisine verdiği yüzüğe çok düşkündü.
- The ring couldn't be found anywhere.
- Yüzük hiçbir yerde bulunamadı.
- I gave him back his ring.
- Ben yüzüğünü ona geri verdim.
- I stole the ring.
- Ben yüzüğü çaldım.
- You have a ring, don't you?
- Bir yüzüğün var, değil mi?
- Sami's ring finally turned up.
- Sami'nin yüzüğü sonunda ortaya çıktı.
- Buy me a ring.
- Bana bir yüzük satın al.
- How much is this ring worth?
- Bu yüzük ne eder?
- She has a ring worth more than she can imagine.
- Hayal edebileceğinden çok daha değerli bir yüzüğü var.
- Tom looked at the ring John gave Mary.
- Tom John'un Mary'ye verdiği yüzüğe baktı.
- My ring is gone.
- Yüzüğüm gitmiş.
- I never take this ring off.
- Bu yüzüğü asla çıkarmam.
- You're going to wear this ring for many years.
- Bu yüzüğü uzun yıllar takacaksın.
- Is that a ring?
- O bir yüzük mü?
- Tom hid the stolen ring in a sock.
- Tom çalıntı yüzüğü bir çorabın içine saklamış.
- Tom noticed the ring on Mary's finger.
- Tom, Mary'nin parmağındaki yüzüğü fark etti.
- Tom looked at the ring John gave Mary.
- Tom, John'un Mary'ye verdiği yüzüğe baktı.
- He put the ring on Mary's finger.
- Yüzüğü Mary'nin parmağına taktı.
- Tom stole your ring.
- Tom yüzüğünüzü çaldı.
- That's a nice ring.
- O güzel bir yüzük.
- She found the ring that she had lost during the journey.
- Yolculuk sırasında kaybettiği yüzüğü buldu.
- Tom opened the box and took out a beautiful ring.
- Tom kutuyu açtı ve güzel bir yüzük çıkardı.
- Tom stole her ring.
- Tom onun yüzüğünü çaldı.
- Let me see your ring.
- Yüzüğüne bakayım.
- Tom gave Mary a ring.
- Tom Mary'ye bir yüzük verdi.
- Tom found Mary's ring behind that couch.
- Tom, Mary'nin yüzüğünü o kanepenin arkasında buldu.
- Tom slid the ring on Mary's finger.
- Tom yüzüğü Mary'nin parmağına taktı.
- How much is this ring worth?
- Bu yüzük ne kadar eder?
- You have a ring, don't you?
- Yüzüğün var, değil mi?
- Don't you have the ring?
- Yüzük sizde değil mi?
- His acknowledgement that he stole the ring cleared the maid of suspicion.
- Onun yüzüğü çaldığını itiraf etmesi hizmetçiyi akladı.
- Tom bought Mary a diamond ring.
- Tom, Mary'e elmas bir yüzük aldı.
- Tom stole his ring.
- Tom yüzüğünü çaldı.
- Whose ring is it?
- Kimin yüzüğü bu?
- She looked pleased with her new ring.
- Yeni yüzüğünden memnun görünüyordu.
- If I were a rich man, I would buy you a diamond ring.
- Zengin bir adam olsaydım, sana elmas bir yüzük alırdım.
- I'm going to buy Mary a diamond ring.
- Mary'ye elmas bir yüzük satın alacağım.
- Tom bought an eternity ring for Mary, as a token of his undying love for her.
- Tom, Mary'ye olan sonsuz aşkının bir simgesi olarak ona sonsuzluk yüzüğü aldı.
- Tom stole your ring.
- Tom yüzüğünü çaldı.
- Mary has a ring.
- Mary'nin yüzüğü var.
- Tom gave Mary a very expensive ring.
- Tom, Mary'ye çok pahalı bir yüzük verdi.
- She talked him into buying her a diamond ring.
- Onu elmas bir yüzük almaya ikna etti.
- Give me back my ring.
- Yüzüğümü bana geri ver.
- Where did Tom get this ring?
- Tom bu yüzüğü nereden aldı?
- Tom bought Mary an expensive ring.
- Tom, Mary'e pahalı bir yüzük aldı.
- Sami gave the ring to Layla.
- Sami yüzüğü Layla'ya verdi.
- Tom stole the ring.
- Tom yüzüğü çaldı.
- He was very attached to the ring that his father had given him.
- Babasının ona verdiği yüzüğe çok bağlıydı.
- The ring Tom is wearing is very valuable.
- Tom'un taktığı yüzük çok değerli.
- If I die, I want you to keep this ring.
- Eğer ölürsem, bu yüzüğün sende kalmasını istiyorum.
- I'd like to see that ring, please.
- Şu yüzüğü görmek istiyorum, lütfen.
- Mary looked at the ring Tom gave her.
- Mary, Tom'un ona verdiği yüzüğe baktı.
- What happened to your ring?
- Yüzüğüne ne oldu?
- Tom put the ring on Mary's finger.
- Tom yüzüğü Mary'nin parmağına taktı.
- Mary has a ring.
- Mary'nin bir yüzüğü var.
- Tom gave Mary a ring that once belonged to his grandmother.
- Tom, Mary'ye bir zamanlar büyükannesine ait olan bir yüzük verdi.
- Layla doesn't want this ring.
- Layla bu yüzüğü istemedi.
- Tom gave Mary a ring.
- Tom, Mary'e bir yüzük verdi.
- This is not the ring I bought you last year.
- Bu sana geçen sene aldığım yüzük değil.
- I'm going to buy a diamond ring for Mary.
- Mary için elmas bir yüzük alacağım.
- His acknowledgement that he stole the ring cleared the maid of suspicion.
- Yüzüğü çaldığını kabul etmesi hizmetçinin şüphelerini ortadan kaldırdı.
- Is that ring made of real gold?
- O yüzük gerçek altından mı yapılmıştır?
- He proposed to his girl friend with a ring he had stolen from a local jewelry.
- O yerel bir kuyumcudan çaldığı bir yüzükle kız arkadaşına evlenme teklif etti.
- This ring has lost its glitter.
- Bu yüzük parıltısını kaybetmiş.
- The mother gave the girl a ring.
- Annesi kıza bir yüzük verdi.
- Sami found a ring in Layla's lingerie.
- Sami, Layla'nın iç çamaşırında bir yüzük buldu.
- This ring is too expensive.
- Bu yüzük çok pahalı.
- A ring and some cash are missing.
- Bir yüzük ve biraz para kayıp.
- Where did Tom get this ring?
- Tom bu yüzüğü nereden bulmuş?
- Tom pulled the ring off his finger.
- Tom parmağındaki yüzüğü çıkardı.
- Her ring fell into a river and sank to the bottom.
- Yüzüğü bir nehre düştü ve dibe battı.
- He found the ring he lost while traveling.
- Seyahat ederken kaybettiği yüzüğü buldu.
- A ring and some cash are missing.
- Bir yüzük ve biraz nakit kayıp.
- Where's Mary's ring?
- Mary'nin yüzüğü nerede?
- Tom stole your ring.
- Tom senin yüzüğünü çaldı.
- Tom gave Mary a ring that once belonged to his grandmother.
- Tom bir zamanlar büyük annesine ait olan bir yüzüğü Mary'ye verdi.
- She has a ring.
- Onun bir yüzüğü var.
- This ring is very expensive.
- Bu yüzük çok pahalı.
- Tom noticed Mary wasn't wearing the ring he'd given her.
- Tom ona verdiği yüzüğü Mary'nin takmadığını fark etti.
- If I were a rich man, I would buy you a diamond ring.
- Zengin bir adam olsaydım sana elmas bir yüzük alırdım.
- This is a ring my grandmother wore.
- Bu büyükannemin taktığı bir yüzük.
- Let me see your ring.
- Yüzüğünü göreyim.
- Tom didn't tell anyone that he'd bought a diamond ring for Mary.
- Tom, Mary'ye elmas bir yüzük aldığını kimseye söylemedi.
- Tom gave Maria a diamond ring.
- Tom, Maria'ya elmas bir yüzük verdi.
- Hey, where's your ring?
- Hey, yüzüğün nerede?
Show More (191)
|
3 |
ring |
çalmak (telefon/zil) |
v. |
|
- This report, though, sets alarm bells ringing.
- Ancak bu rapor alarm zillerini çaldırıyor.
- The alarm bells are ringing, the Gordian knot has not yet been hacked in two, but Parliament, I hope, is not giving up.
- Alarm zilleri çalıyor, Gordion düğümü henüz ikiye ayrılmadı ancak Parlamento umarım pes etmiyordur.
- The church bells are ringing.
- Kilise çanları çalıyor.
- I hear a phone ringing.
- Telefonun çaldığını duyuyorum.
- That bell rings at eight.
- O zil saat sekizde çalar.
- The telephone is ringing, but nobody is answering.
- Telefon çalıyor ama hiç kimse yanıtlamıyor.
- Your phone is ringing again.
- Telefonun yine çalıyor.
- Anne was just about to leave the house when the phone began ringing.
- Anne tam evden çıkmak üzereydi ki telefon çalmaya başladı.
- Layla heard her cellphone ringing.
- Leyla cep telefonunun çaldığını duydu.
- Was that my phone ringing?
- Çalan benim telefonum muydu?
- No sooner had I hung up than the phone started ringing again.
- Telefonu kapatır kapatmaz tekrar çalmaya başladı.
- The bell rings at eight.
- Zil sekizde çalıyor.
- My phone is ringing.
- Telefonum çalıyor.
- The phone is ringing.
- Telefon çalıyor.
- I heard the telephone ringing.
- Ben telefonun çaldığını duydum.
- Tom could hear the phone ringing.
- Tom telefonun çaldığını duyabiliyordu.
- Anne was just about to leave the house when the phone began ringing.
- Telefon çalmaya başladığında, Anne evden ayrılmak üzere idi.
- My cellphone is ringing.
- Cep telefonum çalıyor.
- They're ringing the doorbell.
- Kapı zilini çalıyorlar.
- Tom heard his phone ringing.
- Tom telefonunun çaldığını duydu.
- Is the phone ringing?
- Telefon mu çalıyor?
- Tom's phone started ringing.
- Tom'un telefonu çalmaya başladı.
- The phone keeps ringing today!
- Bugün telefon durmadan çalıyor!
- I heard the telephone ringing.
- Telefonun çaldığını duydum.
- That bell rings at eight.
- Zil sekizde çalıyor.
- Someone's ringing the doorbell.
- Biri kapı zilini çalıyor.
- Someone's ringing the doorbell.
- Birisi kapı zilini çalıyor.
- Tom heard his phone ringing.
- Tom onun telefonunun çaldığını duydu.
- All the phones were ringing.
- Tüm telefonlar çalıyordu.
- The bells were ringing.
- Çanlar çalıyordu.
- Who's ringing at the door?
- Kapıyı kim çalıyor?
- The bell rings at eight.
- Zil saat sekizde çalar.
- My phone's ringing.
- Telefonum çalıyor.
- The phone was ringing, but there was no one to answer it.
- Telefon çalıyordu ama yanıtlayacak kimse yoktu.
- The bells are ringing.
- Çanlar çalıyor.
- The silence in the library was disturbed by the ringing of a cell phone.
- Kütüphanedeki sessizlik bir cep telefonunun çalmasıyla bozuldu.
- The busy woman ignored the ringing telephone.
- Meşgul kadın çalan telefonu duymazdan geldi.
- Layla heard her cellphone ringing.
- Layla cep telefonunun çaldığını duydu.
- My phone is ringing!
- Benim telefonum çalıyor.
- Tom could hear the phone ringing.
- Tom telefonun çaldığını duyabilir.
- I hear a phone ringing.
- Bir telefonun çaldığını duyuyorum.
- The phone keeps ringing today!
- Bugün telefon sürekli çalıyor!
- Your cellphone's ringing.
- Cep telefonun çalıyor.
- All the phones were ringing.
- Bütün telefonlar çalıyordu.
- The phone is ringing!
- Telefon çalıyor!
- The phone stopped ringing.
- Telefon çalmayı kesti.
- The telephone is ringing, but nobody is answering.
- Telefon çalıyor ama kimse cevap vermiyor.
- Who's ringing at the door?
- Kapıda zili kim çalıyor?
- The church bell is ringing.
- Kilise çanı çalıyor.
- Tom heard his telephone ringing.
- Tom telefonunun çaldığını duydu.
- My phone is ringing!
- Telefonum çalıyor!
- They're ringing the doorbell.
- Onlar kapı zilini çalıyorlar.
- The telephone is ringing.
- Telefon çalıyor.
- All the church bells started ringing together.
- Bütün kilise çanları beraber çalmaya başladı.
- Your telephone's ringing, Tom.
- Telefonun çalıyor, Tom.
- The phone was ringing, but there was no one to answer it.
- Telefon çalıyordu ama cevap verecek kimse yoktu.
- The phone kept ringing.
- Telefon çalmaya devam etti.
- Your telephone's ringing.
- Telefonun çalıyor.
- The phone continued ringing.
- Telefon çaldı durdu.
- No sooner had I hung up than the phone started ringing again.
- Ben kapatır kapatmaz telefon yine çalmaya başladı.
- As soon as I hung up, the phone started ringing again.
- Telefonu kapatır kapatmaz tekrar çalmaya başladı.
- Tom's phone is ringing.
- Tom'un telefonu çalıyor.
- The bell rings at noon.
- Zil, öğle saatinde çalar.
- The busy woman ignored the ringing telephone.
- Meşgul kadın çalan telefonu görmezden geldi.
- Your phone is ringing.
- Telefonun çalıyor.
- The doorbell is ringing.
- Kapı zili çalıyor.
- The phone started ringing.
- Telefon çalmaya başladı.
- The alarm started ringing.
- Alarm çalmaya başladı.
- The telephone was just ringing, wasn't it?
- Telefon çalıyordu, değil mi?
- I heard Tom's cellphone ringing.
- Tom'un cep telefonunun çaldığını duydum.
- As soon as I hung up, the phone started ringing again.
- Telefonu kapatır kapatmaz, tekrar çalmaya başladı.
- The telephone was just ringing, wasn't it?
- Az önce telefon çalıyordu, değil mi?
- The bell rings at noon.
- Zil, öğlen çalıyor.
- Your phone is ringing again.
- Telefonun tekrar çalıyor.
Show More (71)
|
4 |
ring |
halka |
n. |
|
- We must therefore see the Union as a ring of concentric circles which are interconnected.
- Bu nedenle Birliği birbirine bağlı eşmerkezli dairelerden oluşan bir halka olarak görmeliyiz.
- Ring vaccination did prove effective as a way of containing the disease.
- Halka aşılama, hastalığı kontrol altına almanın bir yolu olarak etkili olduğunu kanıtladı.
- The Baltic Ring must be involved in the programme.
- Baltık Halkası programa dahil edilmelidir.
- Has the Commission urged Britain, for example, to use ring vaccination?
- Komisyon, örneğin İngiltere'yi halka aşısı kullanmaya teşvik etti mi?
- Ring vaccination has to be the way in which we look at trying to control it.
- Halka aşılama, hastalığı kontrol altına almak için izleyeceğimiz yol olmalıdır.
- Ring vaccination has to be the way in which we look at trying to control it.
- Halka aşılama, bu hastalığı kontrol altına almak için izleyeceğimiz yol olmalıdır.
- As I travel around British universities speaking to students, I see a rash of ring of stars flags and EU literature.
- İngiliz üniversitelerini dolaşıp öğrencilerle konuşurken, yıldız halkası bayrakları ve AB literatürü görüyorum.
- Mr Von Wogau referred to the ring of friends.
- Sayın Von Wogau dostlar halkasına atıfta bulundu.
- Has the Commission urged Britain for example to use ring vaccination?
- Komisyon, örneğin İngiltere'yi halka aşısı kullanmaya teşvik etti mi?
- We were able to make a detailed analysis through the ring.
- Halka üzerinden detaylı bir inceleme yapabildik.
- Does Saturn have a ring?
- Satürn'ün bir halkası var mı?
- Does Saturn have a ring?
- Satürn'ün halkası var mı?
- Tom has a nose ring.
- Tom'un bir burun halkası var.
- Tall pine trees make a ring around the lake.
- Uzun çam ağaçları, gölün etrafında bir halka oluşturur.
- I rarely wear my nose ring.
- Burun halkamı nadiren takarım.
- Tom has a nose ring.
- Tom'un burnunda halka var.
Show More (13)
|
5 |
ring |
zil çalmak |
v. |
|
- Pavlov rang a bell just before he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini beslemeden hemen önce zil çalardı.
- Pavlov rang a bell whenever he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini her beslediğinde bir zil çalardı.
- He persistently rang my house's doorbell.
- Israrla evimin zilini çaldı.
- He came five minutes after the bell had rung.
- Zil çaldıktan beş dakika sonra geldi.
- The bells were ringing.
- Ziller çalıyordu.
- The bell is ringing.
- Zil çalıyor.
- The bells are ringing.
- Ziller çalıyor.
- Pavlov rang a bell just before he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini beslemeden hemen önce bir zil çaldı.
- When the doorbell rang, Tom closed the book he was reading and got up to see who it was.
- Zil çaldığında, Tom okuduğu kitabı kapadı ve onun kim olduğunu görmek için kalktı.
- Tom came into the classroom three minutes after the bell had rung.
- Tom zil çaldıktan üç dakika sonra sınıfa girdi.
- Pavlov rang a bell whenever he fed his dogs.
- Pavlov köpeklerini her ne zaman beslese zil çaldı.
- Tom was asleep when the doorbell rang.
- Tom zil çaldığında uyuyordu.
Show More (10)
|
6 |
ring |
çınlamak |
v. |
|
- My ears are ringing.
- Kulaklarım çınlıyor.
- My ear is ringing.
- Kulağım çınlıyor.
- I have a ringing in my ears.
- Kulaklarım çınlıyor.
- My ears were ringing from being beaten.
- Dayak yemekten kulaklarım çınlıyordu.
- My ears are still ringing.
- Kulaklarım hâlâ çınlıyor.
- My ear is ringing.
- Kulaklarım çınlıyor.
- My ears didn't stop ringing.
- Kulaklarımın çınlaması geçmemişti.
- My ears were ringing from being beaten.
- Dövülmekten kulaklarım çınlıyordu.
- My ears didn't stop ringing.
- Kulaklarımın çınlaması durmadı.
Show More (6)
|
7 |
ring |
ring |
n. |
|
- Miss Europe, dressed in a miniskirt, was the ring girl, holding a board bearing the words 'First round'.
- Mini etek giymiş olan Avrupa Güzeli, elinde 'Birinci Raunt' yazılı bir pano tutan ring kızıydı.
- Miss Europe, dressed in a miniskirt, was the ring girl, holding a board bearing the words 'First round'.
- Mini etek giymiş olan Avrupa Güzeli ringin kızıydı ve elinde 'İlk tur' yazılı bir pano tutuyordu.
- There's a whole world outside the ring.
- Ringin dışında koca bir dünya var.
- There's a whole world outside the ring.
- Ringin dışında koskoca bir dünya var.
- The bull escaped from the ring.
- Boğa ringden kaçtı.
Show More (2)
|
8 |
ring |
zili çalmak |
v. |
|
- The ring is ringing.
- Zil çalıyor.
- Someone rang the doorbell, it's the maid.
- Biri zili çaldı, hizmetçidir.
- The bells started to ring.
- Ziller çalmaya başladı.
- Did you hear someone ring the doorbell?
- Birinin kapı zilini çaldığını duydun mu?
Show More (1)
|
9 |
ring |
(telefonla) aramak |
v. |
|
- The hotel telephone is in the hall and Harriet is trying to ring the police now.
- Otel telefonu koridorda ve Harriet şu anda polisi aramaya çalışıyor.
- Tom rang Mary with some great news.
- Tom harika bir haberle Mary'yi telefonla aradı.
- Don't forget to give us a ring when you arrive in Kyoto.
- Kyoto'ya vardığında bizi aramayı unutma.
Show More (0)
|
10 |
ring |
telefon etmek |
v. |
|
- At what time should she ring?
- Kaçta telefon etsin?
- I'll ring them tomorrow when I come home.
- Eve geldiğimde yarın onlara telefon edeceğim.
- At what time should he ring?
- Kaçta telefon etsin?
Show More (0)
|
11 |
ring |
çalınmak (zil/çan) |
v. |
|
- Could we request that the bells be rung a little bit earlier?
- Zillerin biraz daha erken çalınmasını talep edebilir miyiz?
Show More (-2)
|
12 |
ring |
zil sesi |
n. |
|
- We listened to the bell ring.
- Zil sesini dinledik.
Show More (-2)
|
13 |
ring |
daire |
n. |
|
- We sat in a ring.
- Biz daire şeklinde oturduk.
Show More (-2)
|