1 |
rock |
kaya |
n. |
|
- Magma must break rock in order to move through the earth's crust, or take advantage of existing cracks.
- Magmanın yerkabuğunda ilerleyebilmesi için kayayı kırması ya da mevcut çatlaklardan yararlanması gerekir.
- Magma must break rock in order to move through the earth's crust, or take advantage of existing cracks.
- Magma, yer kabuğundan geçebilmek için kayaları kırmalı veya mevcut çatlaklardan yararlanmalıdır.
- Magma must break rock in order to move through the earth's crust, or take advantage of existing cracks.
- Magmanın yerkabuğunda hareket edebilmesi veya mevcut çatlaklardan yararlanabilmesi için kayaları kırması şarttır.
- Tom hid behind a rock.
- Tom bir kayanın arkasına saklandı.
- You're a rock.
- Sen bir kayasın.
- Tom hid himself behind a large rock.
- Tom kendini büyük bir kayanın arkasına sakladı.
- The lizard escaped from under the rock.
- Kertenkele kayanın altından kaçtı.
- Tom found a worm hiding behind the rock.
- Tom kayanın arkasında saklanan bir solucan buldu.
- Something green and slimy was on the rock.
- Kayanın üzerinde yeşil ve yapışkan bir şey vardı.
- Between a rock and a hard place.
- Bir kaya ve sert bir yer arasında.
- Be careful not to trip over this rock.
- Bu kayaya takılmamaya dikkat edin.
- They lifted the rock by means of a lever.
- Kayayı bir kaldıraç yardımıyla kaldırdılar.
- No matter how hard I try, I can't swim to that rock.
- Ne kadar denersem deneyeyim, o kayaya yüzemiyorum.
- The bread is as hard as a rock.
- Ekmek bir kaya kadar sert.
- Comets are made from ice and rock.
- Kuyruklu yıldızlar buz ve kayadan oluşur.
- He sat on a small rock and looked out to sea.
- O küçük bir kaya üzerine oturdu ve denize baktı.
- The rock rolled down the hillside.
- Kaya yamaçtan aşağıya yuvarlandı.
- There were no holds for hand or foot on the rock.
- Kayanın üzerinde el ya da ayak için bir tutamak yoktu.
- I accidentally kicked a large rock and broke my toe.
- Yanlışlıkla büyük bir kayaya tekme attım ve ayak parmağımı kırdım.
- The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel genç kız kayanın tepesine oturdu ve güneşte altın rengi saçlarını taradı.
- Mary sat alone on a rock.
- Mary bir kayanın üzerinde tek başına oturuyordu.
- Please, move this rock from here to there.
- Bu kayayı buradan şuraya taşı lütfen.
- This old bread is as hard as a rock.
- Bu eski ekmek bir kaya kadar sert.
- Not five minutes after he started running, he tripped on a rock.
- Koşmaya başladıktan beş dakika sonra ayağı bir kayaya takıldı.
- Seen from distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya bir insan yüzüne benziyordu.
- Seen from a distance, that rock looks like a human face.
- Uzaktan görüldüğünde, o kaya bir insan yüzü gibi görünüyor.
- I accidentally kicked a large rock and broke my toe.
- Yanlışlıkla büyük bir kayaya tekme attım ve baş parmağımı kırdım.
- Tom felt like crawling under a rock.
- Tom bir kayanın altında sürünüyor gibi hissetti.
- There were no holds for hand or foot on the rock.
- Kayanın üzerinde el ya da ayak için tutunacak yerler yoktu.
- Seen from distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya insan yüzü gibi görünüyordu.
- She's going up the rock.
- O, kayaya tırmanıyor.
- Between a rock and a hard place.
- Bir kaya ile sert bir yer arasında.
- Seen from a distance, the big rock looks like an old castle.
- Uzaktan bakıldığında, büyük kaya eski bir kaleye benziyor.
- Tom felt like crawling under a rock.
- Tom bir kayanın altında sürünmek istedi.
- Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure.
- Uzaktan bakıldığında kaya çömelmiş bir insan figürüne benziyor.
- Be careful, the bullet can ricochet off the rock and come towards you.
- Dikkatli ol, mermi kayadan sekip sana doğru gelebilir.
- The rock rolled down the hill.
- Kaya tepeden aşağı yuvarlandı.
- He hit his head against a rock.
- Kafasını bir kayaya çarptı.
- An asteroid is a bit of rock.
- Asteroit bir kaya parçasıdır.
- Tom crossed the river by jumping from rock to rock.
- Tom kayadan kayaya atlayarak nehri geçti.
- Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.
- It's nothing but a stupid rock.
- Aptal bir kayadan başka bir şey değil.
- Tom is attempting to climb the rock.
- Tom kayaya tırmanmaya çalışıyor.
- What does this rock look like?
- Bu kaya neye benziyor?
- Tom hid behind a large rock.
- Tom büyük bir kayanın arkasına saklandı.
- A monster lay on a rock near the top of the mountain.
- Bir canavar dağın zirvesine yakın bir kayanın üzerinde yatıyordu.
- He fell and hit his head on a rock.
- Düştü ve kafasını bir kayaya çarptı.
- Tom crossed the river by jumping from rock to rock.
- Tom, kayadan kayaya atlayarak nehri geçti.
- Mars is a large rock with a thin atmosphere.
- Mars ince atmosferli büyük bir kayadır.
- Tom sat alone on a rock.
- Tom bir kayanın üzerine tek başına oturdu.
- Three climbers were killed in a rock fall.
- Bir kaya çığında üç dağcı öldü.
- The inscription carved into the rock is from the sixth century B.C.
- Kayaya oyulmuş yazıt M.Ö. 6. yüzyıldan kalma.
- Tom lives in a rock house.
- Tom bir kaya evinde yaşıyor.
- The astronauts had to use special tools to collect rock samples on the Moon because they could not bend over in their spacesuits.
- Astronotlar Ay'da kaya örnekleri toplamak için özel aletler kullanmak zorundaydı çünkü uzay giysilerinin içinde eğilemiyorlardı.
- We blew up a huge rock with dynamite.
- Dinamitle kocaman bir kayayı havaya uçurduk.
- He hit his head against a rock.
- O, kafasını bir kayaya çarptı.
- He built his house on rock.
- O, evini kaya üzerine inşa etti.
- An asteroid is a bit of rock.
- Bir asteroid bir kaya parçasıdır.
- He was hit by a falling rock and died instantly.
- Düşen bir kaya ona çarptı ve anında öldü.
- Something green and slimy was on the rock.
- Kayanın üzerinde yeşil ve sümüksü bir şey vardı.
- I sat down on a rock.
- Bir kayanın üzerine oturdum.
- It was as hard as rock.
- O, kaya kadar sertti.
- Tom is caught between a rock and a hard place.
- Tom bir kaya ve sert bir yer arasına sıkıştı.
- He built his house on rock.
- Evini kaya üzerine inşa etti.
- Tom sat down on a rock and removed a stone from his shoe.
- Tom bir kayanın üzerine oturdu ve ayakkabısından bir taş çıkardı.
- I have a rock collection.
- Bir kaya koleksiyonum var.
- The inscription carved into the rock is from the sixth century B.C.
- Kayaya oyulmuş yazıt milattan önce altıncı yüzyıldandır.
- This old bread is as hard as a rock.
- Bu bayat ekmek bir kaya kadar sert.
- Tom hid himself behind a large rock.
- Tom büyükçe bir kayanın arkasına saklandı.
- The beautiful maiden sat on the top of the rock and combed her golden hair in the sunshine.
- Güzel bakire kayanın tepesine oturdu ve güneş ışığında altın saçlarını taradı.
- Tom is caught between a rock and a hard place.
- Tom bir kaya ile sert bir yer arasında sıkışmış durumda.
- I want to hide under a rock.
- Bir kayanın altına saklanmak istiyorum.
- We blew up a huge rock with dynamite.
- Dinamitle büyük bir kayayı havaya uçurduk.
- I hid behind a rock.
- Bir kayanın arkasına saklandım.
- The woman is in front of a big rock.
- Kadın büyük bir kayanın önünde.
- No matter how hard I try, I can't swim to that rock.
- Ne kadar çok denersem deneyeyim o kayaya kadar yüzemiyorum.
- He sat on a small rock and looked out to sea.
- Küçük bir kayanın üzerine oturdu ve denize baktı.
- Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
- Tom has a rock collection.
- Tom'un bir kaya koleksiyonu var.
- Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya bir insan yüzüne benziyordu.
- Tom lives in a rock house.
- Tom bir kaya evde yaşıyor.
- She's going up the rock.
- Kayaya çıkıyor.
- Their ship struck a rock.
- Gemi bir kayaya çarptı.
- Tom lifted up a rock and looked under it.
- Tom bir kayayı kaldırdı ve altına baktı.
- A monster lay on a rock near the top of the mountain.
- Dağın tepesine yakın bir kayanın üzerinde bir canavar yatıyordu.
- Tom is caught between a rock and a hard place.
- Tom bir kaya ve sert bir yerin arasında sıkıştı.
- Mary sat alone on a rock.
- Mary bir kayanın üzerinde tek başına oturdu.
- Tom is attempting to climb the rock.
- Tom kayaya tırmanma girişiminde bulunuyor.
- I sat down on a rock.
- Bir kayaya oturdum.
- He hid himself behind a large rock.
- Büyük bir kayanın arkasına saklandı.
- Seen from a distance, that rock looks like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, bu kaya bir insan yüzüne benziyor.
- Tom hid under a huge rock.
- Tom büyük bir kayanın altına saklandı.
- He hid himself behind a large rock.
- Kendini büyük bir kayanın arkasına sakladı.
- The astronauts had to use special tools to collect rock samples on the Moon because they could not bend over in their spacesuits.
- Astronotlar Ay'da kaya örnekleri toplamak için özel araçlar kullanmak zorunda kaldılar çünkü uzay elbiseleri ile eğilemezlerdi.
- He fell and hit his head on a rock.
- Düştü ve bir kayaya başını çarptı.
- There's a rock on the floor.
- Yerde bir kaya var.
- Their ship struck a rock.
- Gemileri bir kayaya çarptı.
- Tom is caught between a rock and a hard place.
- Tom bir kaya ile zor bir yer arasında kaldı.
- Seen from a distance, the big rock looks like an old castle.
- Uzaktan bakıldığında, büyük kaya eski bir kale gibi görünüyor.
- Seen from a distance, the rock looked like an old castle.
- Uzaktan bakıldığında, kaya eski bir kale gibi görünüyordu.
- Mars is a large rock with a thin atmosphere.
- Mars ince bir atmosferi olan büyük bir kayadır.
- Tom is lying on a large rock.
- Tom büyük bir kayanın üzerinde yatıyor.
- The rock rolled down the hillside.
- Kaya yamaçtan aşağı yuvarlandı.
- Tom sat down on a rock.
- Tom bir kayanın üzerine oturdu.
- He is attempting to climb the rock.
- Kayaya tırmanmaya çalışıyor.
- Tom sat alone on a rock.
- Tom kayanın üstüne yalnız oturdu.
Show More (103)
|
2 |
rock |
taş |
n. |
|
- A group of anarchists vandalized shops and threw rocks and Molotov cocktails at police.
- Bir grup anarşist dükkanları tahrip edip polise taş ve molotof attı.
- I told Tom not to throw rocks.
- Tom'a, taş atmamasını söyledim.
- Be careful, the bullet can ricochet off the rock and come towards you.
- Dikkat edin, mermi taştan sekip size gelebilir.
- Tom shouldn't have thrown rocks at those cats.
- Tom o kedilere taş atmamalıydı.
- There are plenty of rocks.
- Bir sürü taş var.
- What does this rock look like?
- Bu taş neye benziyor?
- What rock have you been hiding under?
- Hangi taşın altında saklanıyorsun?
- I have a rock in my shoe.
- Ayakkabıma taş girmiş.
- Tom watched Mary throwing rocks into the water.
- Tom, Mary'nin suya taş atmasını izledi.
- Don't throw rocks into the river.
- Nehre taş atmayın.
- Feed me the rock.
- Taşı bana ver.
- Tom has a rock collection.
- Tom'un bir taş koleksiyonu var.
- Tom is throwing rocks into the pond.
- Tom gölete taş atıyor.
- Tom threw a rock at the dog.
- Tom köpeğe bir taş fırlattı.
- There's a rock on the floor.
- Yerde bir taş var.
- Tom shouldn't have thrown rocks at those cats.
- Tom şu kedilere taşlar atmamalıydı.
- Some people actually collect rocks.
- Bazı insanlar gerçekten taş topluyor.
- I hung the laundry out to dry last night and by morning it had frozen hard as a rock.
- Dün gece çamaşırları kuruması için astım ve sabaha kadar taş gibi donmuştu.
- Tom was throwing rocks into the water.
- Tom suya taş atıyordu.
- Tom threw a rock at the bottle, hit it and broke it.
- Tom şişeye bir taş fırlattı, şişeye çarptı ve kırdı.
- Tom picked up a rock and threw it.
- Tom bir taş aldı ve fırlattı.
- There's no shortage of rocks.
- Taş sıkıntısı yok.
- What rock have you been hiding under?
- Hangi taşın altında saklanıyordun?
- I have a rock collection.
- Taş koleksiyonum var.
- Don't throw rocks!
- Taş atma!
- This bread is hard as a rock.
- Bu ekmek bir taş kadar sert.
- Tom leaned down and picked up a rock.
- Tom eğildi ve bir taş aldı.
- Some people started throwing rocks.
- Bazı insanlar taş atmaya başladı.
- Tom was killed with this rock.
- Tom bu taşla öldürüldü.
- Beware of falling rocks!
- Düşen taşlara dikkat edin!
- Mary was killed with this rock.
- Mary bu taşla öldürüldü.
- The mattress felt like rocks.
- Yatak taş gibiydi.
- Tom examined the rock with a magnifying glass.
- Tom büyüteçle taşı inceledi.
- Tom is throwing rocks into the pond.
- Tom gölete taşlar atıyor.
- A group of anarchists vandalized shops and threw rocks and Molotov cocktails at police.
- Bir grup anarşist dükkanları tahrip etti ve polise taş ve molotof kokteyli attı.
- I have a rock in my shoe.
- Ayakkabımda bir taş var.
- It's nothing but a stupid rock.
- Aptal bir taştan başka bir şey değil.
- Please, move this rock from here to there.
- Lütfen, bu taşı buradan oraya taşıyın.
- Be careful not to trip over this rock.
- Dikkat et de şu taşa takılma.
- Tom threw a rock at the frog.
- Tom kurbağaya bir taş fırlattı.
- Tom hid the house key under a rock in the garden.
- Tom evin anahtarını bahçedeki bir taşın altına sakladı.
- I saw Tom throwing rocks at your dog.
- Tom'u köpeğinize taş atarken gördüm.
- He threw a rock at the dog.
- Köpeğe bir taş fırlattı.
- Some people started throwing rocks.
- Bazı insanlar taş atmaya başladılar.
- Tom has a rock collection.
- Tom'un taş koleksiyonu var.
- We collected some samples of rocks from the area for a geological survey.
- Jeolojik araştırma yapmak için bölgeden bazı taş örnekleri topladık.
- I told Tom not to throw rocks.
- Tom'a taş atmamasını söyledim.
- I have a rock in my shoe.
- Ayakkabıma taş kaçmış.
- We played rock, paper, scissors to decide who would do the dishes.
- Bulaşıkları kimin yıkayacağına karar vermek için taş, kağıt, makas oynadık.
- There's a rock in my shoe.
- Ayakkabımın içinde bir taş var.
- Don't throw rocks!
- Taş atmayın!
- Dan finished the wounded dog off with a big rock.
- Dan büyük bir taşla yaralı köpeğin üstesinden geldi.
- That little boy likes to throw rocks on the neighbor's roof.
- O küçük çocuk komşunun çatısına taş atmayı seviyor.
- Dan finished the wounded dog off with a big rock.
- Dan yaralı köpeğin işini büyük bir taşla bitirdi.
- Tom picked up a rock and threw it.
- Tom bir taş aldı ve onu attı.
- There are more than enough rocks here.
- Burada gereğinden fazla taş var.
- That little boy likes to throw rocks on the neighbor's roof.
- Şu küçük çocuk komşunun çatısına taş atmayı seviyor.
- There's a rock in my shoe.
- Ayakkabımda bir taş var.
- They lifted the rock by means of a lever.
- Taşı bir manivela vasıtasıyla kaldırdılar.
- Rock, paper, scissors.
- Taş, kağıt, makas.
- Tom examined the rock with a magnifying glass.
- Tom taşı büyüteçle inceledi.
- Tom threw a rock at Mary, but it didn't hit her.
- Tom, Mary'ye bir taş fırlattı ama ona isabet etmedi.
Show More (59)
|
3 |
rock |
sallamak |
v. |
|
- It rocked the boat and people panicked.
- Tekneyi salladı ve insanlar panikledi.
- The bus rocked heavily up and down.
- Otobüs ağır bir şekilde aşağı yukarı sallandı.
- I rocked the baby in my arms.
- Bebeği kollarımda salladım.
- I rocked the baby on my knee.
- Bebeği dizimde salladım.
- Tom rocked back and forth in his chair.
- Tom sandalyesinde ileri geri sallandı.
- The kid rocked.
- Çocuk sallandı.
Show More (3)
|
4 |
rock |
kayalık |
n. |
|
- I also think that, without him, this tanker would have ended up on the rocks more than once.
- Ayrıca, o olmasaydı bu tankerin birden fazla kez kayalıklara oturacağını düşünüyorum.
- Turkey also challenges sovereignty over various islets and rocks.
- Türkiye, bazı adacıklar ve kayalıklar üzerinde de egemenlik iddiasında bulunmaktadır.
- The climber died after he was hit by rocks.
- Dağcı kayalıklara çarptıktan sonra yok oldu.
- The ship was wrecked on the rocks.
- Gemi kayalıklarda enkaza dönmüştü.
- The ship was wrecked on the rocks.
- Gemi kayalıklarda enkaz haline geldi.
Show More (2)
|
5 |
rock |
sarsmak |
v. |
|
- The death of the Nepalese royal family rocked the world.
- Nepal kraliyet ailesinin ölümü dünyayı sarstı.
- The events of the last few weeks have rocked the European Union to its foundation.
- Son birkaç haftadır yaşanan olaylar Avrupa Birliği'ni temelinden sarstı.
- My second point is that you do not voice any criticism to condemn the violent demonstrations that rocked the summit.
- İkinci husus ise zirveyi sarsan şiddet gösterilerini kınamak için herhangi bir eleştiride bulunmamanızdır.
Show More (0)
|
6 |
rock |
rock müziği |
n. |
|
- She belongs to the new generation of rock.
- O yeni nesil rock müziğine ait.
- A few months later he left the rock band.
- Birkaç ay sonra o rock müzik grubunu terk etti.
Show More (-1)
|
7 |
rock |
kayaç |
n. |
|
- Meteorites are generally heavier than earth rocks of the same size.
- Meteoritler aynı boyuttaki yeryüzü kayaçlarından genelde daha ağırdır.
Show More (-2)
|