| 1 |
seal |
mühürlemek |
v. |
|
- We were ordered to seal the building.
- Bize binayı mühürlememiz emredildi.
- He placed the lamp in a box and sealed it.
- Lambayı bir kutuya koyarak mühürledi.
- I had the chance to seal it.
- Mühürleme şansım vardı.
- After writing the letter, Tom put it in an envelope and sealed it.
- Tom mektubu yazdıktan sonra onu bir zarfa koydu ve onu mühürledi.
- Please be sure to sign and seal the form.
- Formu imzaladığınızdan ve mühürlediğinizden emin olun.
- I had the chance to seal it.
- Onu mühürleme şansım oldu.
- Tom sealed the deal.
- Tom anlaşmayı mühürledi.
- Add a few words before I seal the letter.
- Mektubu mühürlemeden önce birkaç kelime ekle.
- Tom sealed the room.
- Tom odayı mühürledi.
- Add a few words before I seal the letter.
- Ben mektubu mühürlemeden önce birkaç kelime ekleyin.
- Please be sure to sign and seal the form.
- Lütfen formu imzalayıp mühürlediğinizden emin olun.
- After writing the letter, Tom put it in an envelope and sealed it.
- Tom mektubu yazdıktan sonra bir zarfa koydu ve mühürledi.
- Tom sealed the envelope.
- Tom zarfı mühürledi.
Show More (10)
|
| 2 |
seal |
fok |
n. |
|
- A seal was spotted on the rocks enjoying the warm sunshine.
- Kayalıklarda sıcak güneşin tadını çıkaran bir fok görüldü.
- What, for example, would it mean for seals and for the fishing industry?
- Örneğin foklar ve balıkçılık endüstrisi için bu ne anlama geliyor?
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Neredeyse açlıktan ölüyorduk, çünkü tüm zaman boyunca sadece iki fok yakaladı.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Bütün bu süre boyunca sadece iki fok yakaladığı için neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- We nearly starved to death, since the whole time he caught only two seals.
- Onca zaman sadece iki fok yakaladığı için neredeyse açlıktan ölüyorduk.
- Fish and even whales and seals feed on the krill.
- Balıklar ve hatta balinalar ve foklar krille beslenirler.
- Seals are clumsy and ponderous on land, but very graceful in the water.
- Foklar karada sakar ve hantal, suda ise çok zariftir.
- Fish and even whales and seals feed on the krill.
- Balıklar ve hatta balinalar ve foklar krillerle beslenir.
- There was a seal on the shore.
- Kıyıda bir fok vardı.
- Seals are clumsy and awkward on land, but very graceful in the water.
- Foklar karada sakar ve beceriksizdirler ama suda çok zariftirler.
- Seals are clumsy and ponderous on land, but very graceful in the water.
- Foklar karada beceriksiz ve hantaldırlar ama suda çok zariftirler.
- Atuqtuaq eats the seal blubber uncooked.
- Atuqtuaq fok yağını pişmeden yiyor.
Show More (9)
|
| 3 |
seal |
mühür |
n. |
|
- The 'Seal of Majesty' is used to authenticate documents of the highest importance.
- Majestelerinin Mührü' çok yüksek öneme sahip belgeleri doğrulamak için kullanılır.
- The letter came with a nostalgic wax seal.
- Mektup üzerinde nostaljik bir balmumu mühürle geldi.
- I believe we should set the seal on this point at tomorrow's vote.
- Yarınki oylamada mührü bu noktaya vurmamız gerektiğine inanıyorum.
- The seal has been symbol of the emperor's power since Genghis Khan.
- Mühür, Cengiz Han'dan beri imparatorluğun gücünün simgesi.
- The seal has been symbol of the emperor's power since Genghis Khan.
- Mühür, Cengiz Han'dan bu yana imparatorun gücünün sembolü olmuştur.
- The seal has been symbol of the emperor's power since Genghis Khan.
- Mühür, Cengiz Han'dan beri imparatorun gücünün sembolüdür.
Show More (3)
|
| 4 |
seal |
kapatmak |
v. |
|
- We sealed the door shut.
- Kapıyı sıkıca kapattık.
- Seal the doors.
- Kapıları kapat.
- Seal the room.
- Odayı kapatın.
- Seal the doors.
- Kapıları kapatın.
- I can seal the leak.
- Sızıntıyı kapatabilirim.
Show More (2)
|
| 5 |
seal |
fok balığı |
n. |
|
- There was a seal on the shore.
- Kıyıda bir fok balığı vardı.
- Seals eat fish.
- Foklar balık yer.
- Polar bears hunt seals.
- Kutup ayıları fok balıklarını avlarlar.
- Seals are clumsy and awkward on land, but very graceful in the water.
- Fok balıkları karada sakar ve gariptir, ancak suda çok zariftir.
Show More (1)
|
| 6 |
seal |
kaplamak |
v. |
|
- We sealed the hardwood floors just in case.
- Her ihtimale karşı parke zeminleri kapladık.
Show More (-2)
|
| 7 |
seal |
damga |
adj. |
|
- Be that as it may, this report sets the seal on the task.
- Her ne olursa olsun, bu rapor bu göreve damgasını vurmaktadır.
Show More (-2)
|
| 8 |
seal |
conta |
n. |
|
- Preserves must be stored in a jar with an airtight seal.
- Konserveler hava geçirmez bir conta ile kavanozda saklanmalıdır.
Show More (-2)
|
