| 1 |
smell |
koku |
n. |
|
- It must be said that our fellow citizens can detect a strong smell of oil in this matter.
- Yurttaşlarımızın bu konuda güçlü bir petrol kokusu algılayabileceklerini söylemek gerekir.
- Last month the Quaestors told us that the reason for this smell then was that an animal had died in one of the drains.
- Geçen ay Quaestors bize bu kokunun nedeninin kanalizasyonlardan birinde bir hayvanın ölmesi olduğunu söyledi.
- Ensure you look for cleaning products containing enzymes since they break down the urine and neutralize the smell.
- İdrarı parçaladıkları ve kokuyu etkisiz hale getirmek için enzim içeren temizlik ürünlerini aradığınızdan emin olun.
- Yes, a strong perfume smell can cause me pain.
- Evet, güçlü bir parfüm kokusu bana ızdırap verebilir.
- Yes, a strong perfume smell can cause me pain.
- Evet, güçlü bir parfüm kokusu bana acı çektirebilir.
- Yes, a strong perfume smell can cause me pain.
- Evet, güçlü bir parfüm kokusu bana acı verebilir.
- Tom will probably be annoyed by the smell.
- Tom muhtemelen kokudan rahatsız olacak.
- Do I smell cookies?
- Kurabiye kokusu mu alıyorum?
- The spoiled meat had a nasty smell.
- Çürümüş etin iğrenç bir kokusu vardı.
- That flower has a powerful smell.
- Bu çiçeğin güçlü bir kokusu var.
- There is a bad smell in the meeting room.
- Toplantı odasında kötü bir koku var.
- The smell was unpleasant.
- Koku hoş değildi.
- Sami noticed the horrible smell, too.
- Sami de korkunç kokuyu fark etti.
- Tom says he can't ignore the smell any longer.
- Tom kokuyu daha fazla görmezden gelemeyeceğini söylüyor.
- I thought that I smelled something burning.
- Burnuma yanık kokusu geldiğini sandım.
- The smell of the flowers came in through the open windows of the bus.
- Çiçeklerin kokusu otobüsün açık pencerelerinden içeri giriyordu.
- A smell of lilies filled the room.
- Zambak kokusu, odayı doldurdu.
- The smell is persistent.
- Koku inatçı.
- Tom complained about the smell.
- Tom kokudan şikayet etti.
- The smell of fermented soybeans sickens him.
- Fermente soya fasulyesi kokusu onu hasta ediyor.
- The smell of macaroni and cheese makes me nauseous.
- Makarna ve peynir kokusu midemi bulandırıyor.
- The smell of nail polish is bad.
- Ojenin kokusu kötüdür.
- That flower has a powerful smell.
- O çiçeğin keskin bir kokusu var.
- Tom likes the smell of popcorn popping.
- Tom patlamış mısır kokusunu seviyor.
- That flower has a strong smell.
- Bu çiçeğin çok kötü bir kokusu var.
- Tom and Mary exchanged puzzled looks, wondering what the smell was.
- Tom ve Mary kokunun ne olduğunu merak ederek birbirlerine şaşkın şaşkın baktılar.
- I like the smell of pizza.
- Pizza kokusunu seviyorum.
- I love the smell of your hair.
- Senin saçının kokusunu seviyorum.
- The smell's making me sick.
- Bu koku beni hasta ediyor.
- Hey, what's that smell?
- Hey, bu koku ne?
- This smell disgusts me.
- Bu koku beni iğrendiriyor.
- That smell could be rotting meat.
- Bu koku çürüyen et olabilir.
Show More (29)
|
| 2 |
smell |
kokmak |
v. |
|
- This war smells of oil, and the majority in this House knows it.
- Bu savaş petrol kokuyor ve bu Meclis'teki çoğunluk da bunu biliyor.
- Money does not smell, as the Romans would say.
- Romalıların dediği gibi para kokmaz.
- This war smells of oil, and the majority in this House knows it.
- Bu savaş petrol kokuyor ve bu Meclisteki çoğunluk da bunu biliyor.
- Tom was cooking something in a large pot that smelled really good.
- Tom büyük bir tencerede gerçekten güzel kokan bir şey pişiriyordu.
- Tom's farts always smell like potatoes.
- Tom'un osuruğu hep patates gibi kokar.
- My cat's breath smells like cat food.
- Kedimin nefesi kedi maması gibi kokuyor.
- This flower smells sweet.
- Bu çiçek tatlı kokuyor.
- This rose smells so sweet.
- Bu gül çok tatlı kokuyor.
- It smells like gas.
- Gaz gibi kokuyor.
- It smells burnt.
- Yanık kokuyor.
- The fruit smells delicious.
- Meyve nefis kokuyor.
- This food smells rotten.
- Bu gıda çürük kokuyor.
- Even the air smelled different.
- Hava bile farklı kokuyordu.
- It smells strange here.
- Burası garip kokuyor.
- It smells wonderfully of börek.
- Mis gibi börek kokuyor.
- What's it smell like?
- O nasıl kokuyor?
- What's it smell like?
- Nasıl kokuyor?
- You smell like a drunk.
- Bir sarhoş gibi kokuyorsun.
- Yuck, that smells like shit!
- İğrenç, bok gibi kokuyor!
- Vegans smell better.
- Veganlar daha hoş kokar.
- Yuck, that smells like shit!
- Iyyy, bu bok gibi kokuyor!
- Your hair smells like spring.
- Saçların ilkbahar gibi kokuyor.
- I know what it smells like.
- Nasıl koktuğunu biliyorum.
- Daddy, you smell like you've been drinking.
- Baba, içmiş gibi kokuyorsun.
- You smell like shit.
- Bok gibi kokuyorsun.
- Money does not smell.
- Para kokmaz.
- The stew smells delicious.
- Yahni nefis kokuyor.
- Those flowers smell sweet.
- Bu çiçekler miss gibi kokuyor.
- Lilies smell sweet.
- Zambaklar, mis gibi kokar.
- It really smells like coffee.
- Bu gerçekten kahve gibi kokuyor.
Show More (27)
|
| 3 |
smell |
kokusunu almak |
v. |
|
- I can smell the ocean.
- Okyanusun kokusunu alabiliyorum.
- We smell with our noses.
- Burnumuzla koku alırız.
- My mother caught a cold and couldn't smell.
- Annem üşüttü ve koku alamıyor.
- Do you smell something?
- Bir koku alıyor musun?
- Tom's squirrel can smell hazelnuts from a mile away.
- Tom'un sincabı bir mil öteden fındık kokusunu alabiliyor.
- Does anybody smell smoke?
- Duman kokusu alan var mı?
- Don't you smell something unusual?
- Alışılmadık bir koku almıyor musun?
- I can smell gas.
- Gaz kokusu alabiliyorum.
- I could smell beer on Tom's breath.
- Tom'un nefesinde bira kokusu alabiliyordum.
- I think I smell smoke.
- Sanırım duman kokusu alıyorum.
- Tom couldn't smell anything.
- Tom hiçbir şeyin kokusunu alamadı.
- My mother caught a cold and couldn't smell.
- Annem soğuk aldı ve koku alamadı.
- I can smell fried food.
- Kızarmış yemek kokusu alabiliyorum.
- Does anybody smell smoke?
- Herhangi biri duman kokusu alıyor mu?
- Tom could smell something cooking.
- Tom pişen bir şeyin kokusunu alıyordu.
- Do you smell something funny?
- Tuhaf bir koku alıyor musun?
- It is said that vultures can smell death.
- Akbabaların ölünün kokusunu alabildikleri söylenir.
- I don't smell anything.
- Hiçbir koku almıyorum.
- Do you smell anything?
- Bir koku alıyor musunuz?
Show More (16)
|
| 4 |
smell |
koklamak |
v. |
|
- Tom smelled it.
- Tom onu kokladı.
- Let me smell your breath.
- Senin nefesini koklayayım.
- Smell this flower.
- Bu çiçeği kokla.
- Tom picked a flower and smelled it.
- Tom bir çiçek aldı ve kokladı.
- Why do people like to smell their own farts?
- Neden insanlar kendi osuruklarını koklamayı sever?
- We smell with our noses.
- Burunlarımızla koklarız.
- It is impolite, or even gross, to smell food in Tanzania.
- Tanzanya'da yemek koklamak kabalıktır, hatta iğrençtir.
- He is smelling the soup.
- O çorbayı kokluyor.
- The last time that I smelled something similar to this tea was in the giraffe house at the zoo.
- Bu çaya benzer bir şeyi en son hayvanat bahçesindeki zürafa evinde koklamıştım.
- You need to stop and smell the roses.
- Durup gülleri koklamalısın.
- I am smelling the roses.
- Ben gülleri kokluyorum.
- I smelled the flower.
- Ben çiçeği kokladım.
- We see with our eyes, we hear with our ears, we touch with our skin, we smell with our nose, and we taste with our tongue.
- Biz gözlerimizle görürüz, kulaklarımız ile duyarız, derimiz ile temas ederiz, burnumuz ile koklarız ve dilimizle tadarız.
Show More (10)
|
| 5 |
smell |
kötü kokmak |
v. |
|
- The spoiled meat had a nasty smell.
- Bozulmuş et çok kötü kokuyordu.
- Tom smells awful.
- Tom kötü kokuyor.
- Although natto smells awful, it is delicious.
- Natto kötü kokmasına rağmen, lezzetlidir.
- This smells terrible.
- Bu çok kötü kokuyor.
Show More (1)
|
| 6 |
smell |
koku almak |
v. |
|
- I smelled gas.
- Gaz kokusu aldım.
- I thought that I smelled bacon.
- Pastırma kokusu aldığımı sandım.
Show More (-1)
|
