|
- In other words, poverty, unemployment and the serious crisis situation are not the whole story.
- Diğer bir deyişle, yoksulluk, işsizlik ve ciddi kriz durumu hikayenin tamamı değildir.
- In other words, poverty, unemployment and the serious crisis situation are not the whole story.
- Başka bir deyişle, yoksulluk, işsizlik ve ciddi kriz durumu hikayenin tamamı değildir.
- The stories of the so-called terminator gene, which prevents the growth of descendants, are very worrying indeed.
- Soyunun büyümesini engelleyen sözde terminatör geni ile ilgili hikayeler gerçekten de çok endişe vericidir.
- We know the story about salmonella normally being killed off at 67 degrees.
- Salmonella'nın normalde 67 derecede öldürüldüğüne dair hikayeyi biliyoruz.
- This is a long story.
- Bu uzun bir hikaye.
- Why has this been a never-ending story?
- Bu neden hiç bitmeyen bir hikaye olmuştur?
- It is worth reminding ourselves that the polluter pays principle is only half the story.
- Kirleten öder ilkesinin hikayenin sadece yarısı olduğunu kendimize hatırlatmakta fayda var.
- As was also pointed out, management interests are obviously very important, but these are not the whole story.
- Ayrıca belirtildiği üzere, yönetimin çıkarları elbette çok önemlidir, ancak bunlar hikayenin tamamı değildir.
- The latter in fact deals wholesale in the most fantastic anti-Israeli and anti-Western stories and/or accusations.
- Sonuncusu aslında en fantastik İsrail ve Batı karşıtı hikayeler ve/veya suçlamalarla toptan ilgilenmektedir.
- We must emphasise the good-news stories of when we help the citizen.
- Vatandaşa yardım ettiğimiz iyi haber hikayelerini vurgulamalıyız.
- We are dealing with a never-ending story here.
- Burada hiç bitmeyen bir hikaye ile karşı karşıyayız.
- There are many Margots in the UK and across the EU with similar stories concerning problems with silicone.
- Birleşik Krallık'ta ve AB genelinde silikon sorunlarıyla ilgili benzer hikayeleri olan pek çok Margot var.
- There is a very simple way to deal with those stories.
- Bu hikayelerle başa çıkmanın çok basit bir yolu var.
- This is also part of the story and should not be concealed.
- Bu da hikayenin bir parçasıdır ve gizlenmemelidir.
- Let me cut a long story short.
- Uzun bir hikayeyi kısa kesmeme izin verin.
- We clearly find these historic moments difficult, but that is another story.
- Bu tarihi anları zor bulduğumuz açık ama bu başka bir hikaye.
- The stories of the so-called terminator gene, which prevents the growth of descendants, are very worrying indeed.
- Soyun büyümesini engelleyen sözde terminatör geni ile ilgili hikayeler gerçekten çok endişe vericidir.
- The moral of the story is, I think, quite clear.
- Hikayenin kıssadan hissesi bence oldukça açık.
- I am aware that I am going to repeat what the previous speaker said, because it is the same old story.
- Bir önceki konuşmacının söylediklerini tekrarlayacağımın farkındayım, çünkü bunlar hep aynı hikaye.
- Very briefly, this is a very sorry story.
- Çok kısaca, bu çok üzücü bir hikaye.
- Now, these stories are not just topical background to this debate.
- Şimdi bu hikayeler sadece bu tartışmanın güncel arka planı değil.
- Sometimes, I feel like the little girl in the story "The Emperor's New Clothes" .
- Bazen kendimi "İmparatorun Yeni Giysileri" hikayesindeki küçük kız gibi hissediyorum.
- But this is only half the story.
- Ancak bu hikayenin sadece yarısı.
- We could now bring this never-ending story to a close.
- Artık bu bitmek bilmeyen hikayeyi sona erdirebiliriz.
- It was the rather traditional story of doling out prizes to Member States.
- Bu, Üye Devletlere ödül dağıtma biçimindeki oldukça geleneksel bir hikayeydi.
- This parliamentary resolution refreshes the political story of the Charter.
- Bu parlamento kararı Şart'ın siyasi hikayesini tazelemektedir.
- How we get there is another story.
- Oraya nasıl ulaşacağımız başka bir hikaye.
- It is perhaps a little like the story of the Sybilline Books.
- Bu belki de biraz Sybilline Kitapları'nın hikayesine benziyor.
- I will just mention the story of the school in Oene, where performance at primary level declined.
- İlkokul düzeyinde performansın düştüğü Oene'deki okulun hikayesinden bahsedeceğim.
- That story is repeated across the European Union.
- Bu hikaye Avrupa Birliği genelinde tekrarlanmaktadır.
- So that was the end of the story of Frankenstein's monster.
- Frankenstein'ın canavarı hikayesinin sonu buydu.
- We clearly find these historic moments difficult, but that is another story.
- Bu tarihi anları zor bulduğumuz açıktır, ancak bu başka bir hikaye.
- Sometimes I feel that the debate we are holding is a little reminiscent of this very story.
- Bazen yürüttüğümüz tartışmanın tam da bu hikayeyi anımsattığını hissediyorum.
- It was the rather traditional story of doling out prizes to Member States.
- Bu, Üye Devletlere ödül dağıtmanın oldukça geleneksel bir hikayesiydi.
- Every week we hear across the EU story after story about this issue.
- Her hafta AB genelinde bu konuyla ilgili hikaye üstüne hikaye duyuyoruz.
- So that was the end of the story of Frankenstein's monster.
- Böylece Frankenstein'ın canavarının hikâyesi sona ermiş oldu.
- A real part of the story is that quite an impressive amount of money has not been well utilised.
- Hikayenin gerçek bir kısmı, oldukça yüklü miktarda paranın iyi kullanılmamış olmasıdır.
- These stories no longer make sense, which makes them depressing.
- Bu hikayeler artık bir anlam ifade etmiyor, bu da onları iç karartıcı hale getiriyor.
- Of course, what I am saying is true, but it is only half the story.
- Elbette söylediklerim doğru, ancak bu hikayenin sadece yarısı.
- This is a story that keeps coming back, whatever facts are produced to refute it.
- Bu, çürütmek için ne kadar gerçek üretilirse üretilsin, tekrar tekrar gündeme gelen bir hikaye.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Bu da hayatta çok çabalayanlarla ilgili bir hikaye işte.
- Stop the presses, I've got a story for you.
- Baskıyı durdurun, sizin için bir hikayem var.
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- İsraillilerin hikayesi yalan olduğu için mi üzüldü sizce?
- This second story is, like the first one, dangerous.
- Bu ikinci hikaye de ilki gibi tehlikeli.
- Stop the press, I've got a story for you.
- Baskıyı durdur, senin için çok iyi bir hikâyem var.
- All my romantic stories are a scrambled version of that first one.
- Bütün aşk hikayelerim ilkinin karıştırılmış versiyonu.
- I believe that in every legend or story has some truth.
- Her efsanede veya hikayede bir miktar gerçeklik payı olduğuna inanıyorum.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Hayatta çok çaba sarf edenler üzerine bir hikâye işte.
- Okay, let's assume that there is some truth to this story.
- Tamam, bu hikayede bazı gerçekler olduğunu varsayalım.
- There's a story about how he got his name.
- Adını nasıl aldığına dair bir hikaye var.
- I want to hear the whole story, and don't skip any details.
- Hikâyenin tamamını dinlemeyi ve hiçbir ayrıntıyı atlamamanı istiyorum.
- Okay, let's assume that there is some truth to this story.
- Pekala, bu hikayede bir doğruluk payı olduğunu varsayalım.
- Hours later, the disturbing story was heard across the world.
- Saatler sonra, rahatsız edici hikaye tüm dünyada duyuldu.
- We've built this story and world together.
- Bu hikayeyi ve dünyayı birlikte inşa ettik.
- Scott Murphy was hired as story editor, although he only wrote two episodes in the first half of the season.
- Scott Murphy hikaye editörü olarak işe alındı, ancak sezonun ilk yarısında sadece iki bölüm yazdı.
- You two check out the victim's story, not a word to anybody.
- Siz ikiniz kurbanın hikayesini kontrol edin, kimseye tek kelime etmeyin.
- Stop the press, I've got a story for you.
- Baskıyı durdurun, sizin için bir hikayem var.
- Stop the presses, I've got a story for you.
- Baskıyı durdur, senin için çok iyi bir hikâyem var.
- Who can tell me the story of Tom Thumb?
- Parmak Çocuğun hikayesini bana kim anlatabilir?
- If you have a story, always begin with it.
- Eğer bir hikayeniz varsa, her zaman onunla başlayın.
- With these stories, nature welcomes us with a much more powerful space energy.
- Bu hikayelerle doğa bizi çok daha güçlü bir mekan enerjisiyle karşılıyor.
- The whole story came out at the trial.
- Tüm hikaye mahkemede ortaya çıktı.
- I want to hear the whole story, and don't skip any details.
- Tüm hikayeyi duymak istiyorum, hiçbir detayı atlama.
- And I've been telling that story since.
- O zamandan beri bu hikayeyi anlatıyorum.
- Tomorrow may be another story, but we'll wait and see.
- Yarın başka bir hikaye olabilir, ama bekleyip göreceğiz.
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- İsrail'in hikayesinin yalan olması nedeniyle mi üzüldüğünü düşünüyorsunuz?
- All my romantic stories are a scrambled version of that first one.
- Tüm aşk hikayelerim bu ilk hikayenin karışık bir versiyonudur.
- It's just a story on those trying very hard in life.
- Bu da hayatta çok çaba gösterenler üzerine bir hikaye işte.
- I believe that in every legend or story has some truth.
- Ben her efsane ya da hikayenin içinde bir gerçek olduğuna inanıyorum.
- No matter how old you are, this story will touch your heart.
- Kaç yaşında olursanız olun, bu hikaye yüreğinize dokunacak.
- Israel is the villain, not the hero, of his own story.
- İsrail kendi hikâyesinin kahramanı değil kötü adamıdır.
- Scott Murphy was hired as story editor, although he only wrote two episodes in the first half of the season.
- Scott Murphy ekibe hikâye editörü olarak alınmıştır, ancak sezonun ilk yarısı boyunca sadece iki bölüm yazmıştır.
- Although we doubted it at first, the suspect's story checked out.
- Her ne kadar ilk başta şüphe etsek de şüphelinin hikayesi doğru çıktı.
- The story shows the hard social detail of such lives.
- Hikâye bu tür hayatların sosyal yönden zorlu detaylarını gösteriyor.
- Israel is the villain, not the hero, of his own story.
- İsrail kendi hikâyesinin kahramanı değil, kötü adamıdır.
- The story shows the hard social detail of such lives.
- Hikaye bu tür yaşamların sosyal açıdan zorlu ayrıntılarını gösteriyor.
- All my romantic stories are a scrambled version of that first one.
- Aşk hikayelerimin tümü o ilk hikayenin farklı bir versiyonudur.
- I do have a story about two other young marrieds.
- Diğer iki evli genç hakkında bir hikayem var.
- And I've been telling that story since.
- Ve o zamandan beri bu hikayeyi anlatıyorum.
- It's a story of the biggest wiring job on the planet.
- Bu, gezegendeki en büyük kablolama işinin hikâyesi.
- The whole story came out at the trial.
- Bütün hikaye mahkemede ortaya çıktı.
- With these stories, nature welcomes us with a much more powerful space energy.
- Bu hikayelerle doğa bizi çok daha güçlü bir mekan enerjisi ile karşılar.
- Stories, much like life, are determined by decisions.
- Hikayeler, tıpkı hayat gibi, kararlarla belirlenir.
- I believe that in every legend or story has some truth.
- Her masal veya hikayenin gerçek bir yanı olduğuna inanıyorum.
- Surprisingly, her story checks out, she really was at the library until midnight last night.
- Şaşırtıcı bir şekilde, hikayesi doğru çıktı, gerçekten de dün gece yarısına kadar kütüphanedeymiş.
- Okay, let's assume that there is some truth to this story.
- Pekâlâ, bu hikayede bir doğruluk payı var diyelim.
- Anyone who experiences pain over time has stories like these.
- Zaman içinde acı çeken herkesin buna benzer hikayeleri vardır.
- Scott Murphy was hired as story editor, although he only wrote two episodes in the first half of the season.
- Scott Murphy, sezonun ilk yarısında yalnızca iki bölüm yazmasına rağmen hikaye editörü olarak işe alındı.
- Do you think he was upset because Israel's story was a lie?
- Sizce İsrail'in hikayesi yalan olduğu için mi üzgündü?
- And I've been telling that story since.
- Ve bu hikayeyi o zamandan beri hep anlatırım.
- Stories link cause and effect making the conclusions that you want to present seem almost inevitable.
- Hikayeler neden ve sonuç arasında ilişki kurarak sunmak istediğiniz sonuçların neredeyse kaçınılmaz görünmesini sağlar.
- With these stories, nature welcomes us with a much more powerful space energy.
- Bu hikâyelerle doğa, bizi çok daha güçlü bir mekân enerjisiyle karşılar.
- Stories link cause and effect making the conclusions that you want to present seem almost inevitable.
- Hikayeler neden-sonuç ilişkisi kurar ve sunmak istediğiniz sonuçların neredeyse kaçınılmaz görünmesini sağlar.
- The story got more and more exciting.
- Hikaye gittikçe daha heyecanlı hale geldi.
- If you come to my house, I will tell you the story in detail.
- Eğer benim evime gelirsen, hikayeyi sana ayrıntılı olarak anlatacağım.
- The refugees' stories are heartbreaking.
- Mültecilerin hikayeleri yürek parçalayıcı.
- What is your favorite story?
- En sevdiğin hikaye nedir?
- This story belongs clearly to no genre.
- Bu hikaye kesinlikle hiçbir türe ait değil.
- He spoke about the unpleasant story for two hours.
- İki saat boyunca tatsız hikayeden bahsetti.
- The story ends with his death.
- Hikaye, onun ölümü ile sona erer.
- Olivia couldn't give an ending to the story.
- Olivia hikayeye bir son veremedi.
- You'll have to tell me the rest of the story some other time.
- Bana hikayenin geriye kalan kısmını başka bir zaman anlatman gerekecek.
- Sami began to tell his story.
- Sami hikayesini anlatmaya başladı.
- I can hardly believe his story.
- Hikayesine inanmakta güçlük çekiyorum.
- The story seems true.
- Hikâye doğru görünüyor.
- Tom wanted me to read him a story.
- Tom ona bir hikaye okumamı istedi.
- That's the end of the story.
- Bu, hikayenin sonu.
- Tom told us a sad story about an old man and his dog.
- Tom bize yaşlı bir adam ve köpeği hakkında üzücü bir hikaye anlattı.
- I read an academic article in that language and understood almost everything, but when I tried reading a story for beginners I understood nothing.
- Bu dilde akademik bir makale okudum ve neredeyse her şeyi anladım ancak yeni başlayanlar için bir hikaye okumayı denediğimde hiçbir şey anlamadım.
- Would you like to tell the next story?
- Bir sonraki hikayeyi anlatmak ister misin?
- The story appears true.
- Hikaye doğru görünüyor.
- The story reminds me of an experience I had long ago.
- Bu hikâye bana çok uzun zaman önce yaşadığım bir tecrübeyi hatırlatıyor.
- Tom knew that the story wasn't true.
- Tom hikayenin doğru olmadığını biliyordu.
- That's a beautiful story.
- O güzel bir hikaye.
- This isn't the whole story.
- Bu, hikayenin tamamı değil.
- The drama differs from the original story.
- Oyun, orijinal hikayeden farklı.
- We didn't know the whole story at that time.
- O zamanlar hikayenin tamamını bilmiyorduk.
- I wish you'd let Tom finish his story.
- Keşke Tom'un hikayesini bitirmesine izin versen.
- Tom read a story to his children.
- Tom çocuklarına bir hikaye okudu.
- He made up a story about the dog.
- Köpek hakkında bir hikaye uydurdu.
- Your story reminded me of my younger days.
- Senin hikâyen bana gençlik günlerimi hatırlattı.
- This story is especially interesting.
- Bu hikaye özellikle ilginç.
- I remember hearing the story once.
- Bu hikayeyi bir kez dinlediğimi hatırlıyorum.
- That's a very funny story!
- Bu çok komik bir hikaye!
- The story continues.
- Hikaye devam ediyor.
- This story you're telling is unbelievable.
- Anlattığın bu hikaye inanılmaz.
- Her story is true.
- Onun hikayesi doğru.
- It's an incredibly moving story.
- İnanılmaz etkileyici bir hikaye.
- I want to hear the rest of your story.
- Hikayenin devamını duymak istiyorum.
- What's the story about?
- Hikaye ne hakkında?
- If I tell you a story, will you go to sleep?
- Sana bir hikaye anlatsam, uyuyacak mısın?
- My father used to read me stories when I was a little girl.
- Ben küçük bir kızken babam bana hikayeler okurdu.
- You've already told me this story.
- Sen bu hikayeyi zaten bana anlattın.
- Betty read four stories during the vacation.
- Betty, tatil sırasında dört hikaye okudu.
- I love that story.
- O hikayeyi severim.
- Do you really believe that story?
- Bu hikayeye gerçekten inanıyor musun?
- I read the story in a book.
- Hikayeyi bir kitapta okudum.
- Father told us a very interesting story.
- Baba bize çok ilginç bir hikaye anlattı.
- This is a story of love and betrayal.
- Bu bir aşk ve ihanet hikayesi.
- Apocryphal stories are the most fun variety of bullshit.
- Apokrif hikayeler saçmalıkların en eğlenceli türüdür.
- When they heard the story, they burst into laughter.
- Onlar hikayeyi duyunca, kahkahaya boğuldular.
- It's the same old story.
- Aynı eski hikaye.
- This is another story.
- Bu başka bir hikaye.
- What kind of stories do you not like?
- Ne tür hikayeleri sevmezsin?
- Tom was sitting in front of a group of children, telling them a story.
- Tom bir grup çocuğun önünde oturmuş onlara bir hikaye anlatıyordu.
- Finish the story.
- Hikayeyi bitir.
- Does the story have a happy ending?
- Hikayenin mutlu bir sonu var mı?
- Everyone believes his story since there is no evidence to the contrary.
- Aksine kanıt olmadığı için herkes onun hikayesine inanıyor.
- Tom wanted Mary to read him a story.
- Tom, Mary'den ona bir hikaye okumasını istedi.
- That was a really scary story.
- Gerçekten korkutucu bir hikayeydi.
- He likes stories.
- O, hikayeleri seviyor.
- I liked your story.
- Hikayen hoşuma gitti.
- I think that's an amazing story.
- Bence bu şaşırtıcı bir hikaye.
- Tom told us all a story.
- Tom hepimize bir hikaye anlattı.
- The fisherman's story is fishy.
- Balıkçının hikayesi şüpheli.
- Tom doubts Mary's story is true.
- Tom, Mary'nin hikayesinin doğru olduğundan şüphe ediyor.
- I have heard the story.
- Hikayeyi duydum.
- I think I have heard that story before.
- Sanırım bu hikayeyi daha önce duymuştum.
- Some believed his story, and others did not.
- Bazıları onun hikayesini inandı ve diğerleri inanmadı.
- Don't expect me to believe such a tall story.
- Bu kadar uzun bir hikayeye inanmamı bekleme.
- There is an old story about a Persian cat.
- Bir İran kedisi hakkında eski bir hikaye vardır.
- It was Lao Zhang that told me this story.
- Bana bu hikayeyi anlatan Lao Zhang'dı.
- Tom's story is preposterous.
- Tom'un hikayesi çok saçma.
- That's a good story, Tom.
- Bu iyi bir hikaye, Tom.
- His story will be more and more interesting.
- Onun hikayesi gittikçe ilginç olacaktır.
- Her story excited curiosity in the children.
- Hikayesi çocuklarda merak uyandırdı.
- Would you like to hear the story about Paul Bunyan?
- Paul Bunyan hakkındaki hikayeyi dinlemek ister misiniz?
- That's a different story.
- O farklı bir hikaye.
- Hey, it's just a story.
- Hey, o sadece bir hikaye.
- What a beautiful story!
- Ne güzel bir hikaye!
- This story is worth reading.
- Bu hikaye okunmaya değer.
- The story revolves around a love triangle.
- Hikaye bir aşk üçgeninin etrafında döner.
- It is a long story.
- Bu uzun bir hikaye.
- What a sad story this is!
- Bu ne üzücü bir hikâye!
- This story is worth reading.
- Bu okumaya değer bir hikayedir.
- Tom didn't find Mary's story very interesting.
- Tom, Mary'nin hikayesini pek ilginç bulmadı.
- This is a very funny story.
- Bu çok komik bir hikaye.
- I remember hearing a very similar story to that.
- Ona çok benzer bir hikaye duyduğumu hatırlıyorum.
- Do I have to repeat the story for you?
- Hikayeyi senin için tekrarlamak zorunda mıyım?
- We like stories.
- Biz hikayeleri severiz.
- The story revolves around a mysterious adventure.
- Hikaye, gizemli bir macera etrafında gelişiyor.
- Tom likes stories.
- Tom hikayeleri seviyor.
- His story was interesting to us all.
- Onun hikayesi hepimiz için ilginçti.
- Sami told his story on tape.
- Sami hikayesini kasede anlattı.
- A friend told me that story.
- Bu hikayeyi bana bir arkadaşım anlattı.
- Let's hear the rest of the story.
- Hikayenin gerisini duyalım.
- This is a story about Tom.
- Bu Tom hakkında bir hikaye.
- His story may sound false, but it is true for all that.
- Hikayesi kulağa yanlış gelebilir, ama her şeye rağmen doğru.
- I wondered if her story was true.
- Hikayesinin doğru olup olmadığını merak ettim.
- You will have heard this story before.
- Bu hikayeyi daha önce duymuş olacaksın.
- I want to hear both sides of the story.
- Hikayenin iki tarafını da duymak istiyorum.
- It's just another story.
- Bu da başka bir hikaye.
- It was a nice story.
- Güzel bir hikayeydi.
- I wrote a beautiful story.
- Güzel bir hikaye yazdım.
- My parents told me the same stories that Tom's parents told him.
- Ailem bana Tom'un ailesinin ona anlattığı hikayelerin aynısını anlattı.
- Sami was interested in writing a book about Layla's story.
- Sami, Layla'nın hikâyesi hakkında bir kitap yazmakla ilgileniyordu.
- You told Mary the whole story.
- Mary'e tüm hikayeyi anlattın.
- One of my favourite fairytales when I was a child was the story of a mischievous fox spirit.
- Çocukken en sevdiğim masallardan biri yaramaz bir tilki ruhunun hikayesiydi.
- That's the end of the story.
- Hikayenin sonu bu.
- Go ahead with your story.
- Hikayenize devam edin.
- The story ends well.
- Hikaye iyi bitiyor.
- I hate your stupid stories.
- Aptal hikayelerinden nefret ediyorum.
- I don't believe Tom's story.
- Tom'un hikayesine inanmıyorum.
- If walls could talk, what stories would they tell us?
- Duvarlar dile gelseydi, bize ne hikayeler anlatırdı.
- He kept on telling the same story over and over.
- Aynı hikayeyi tekrar tekrar anlatıp durdu.
- He told his son the story about a monster that ate children.
- Oğluna çocukları yiyen bir canavar hakkındaki hikayeyi anlattı.
- No one will trust his story.
- Kimse hikayesine güvenmeyecek.
- This story doesn't have a happy ending.
- Bu hikayenin mutlu bir sonu yok.
- That's not the end of the story.
- Bu, hikayenin sonu değil.
- I read Tom a story.
- Tom'a bir hikaye okudum.
- Read this story!
- Bu hikayeyi oku!
- I believe that story.
- Ben o hikayeye inanıyorum.
- He, like most Incas, believed this story.
- Çoğu İnka gibi o da bu hikayeye inanıyordu.
- It's always the same story.
- Her zaman aynı hikaye.
- It's the story of a boy, a girl, and a cat.
- O, bir oğlan, bir kız ve bir kedinin hikayesi.
- Tom told Mary an astonishing story.
- Tom, Mary'ye şaşırtıcı bir hikaye anlattı.
- The story was handed down from father to son.
- Hikaye babadan oğula geçti.
- It was a sad story.
- O üzücü bir hikayeydi.
- That story turned out to be a hoax.
- O hikâye kolpa çıktı.
- I can write good stories when I feel like it.
- Canım istediği zaman güzel hikayeler yazabilirim.
- They like stories.
- Onlar hikayeleri sever.
- Hello Giada, tell us your story, we'll listen to you.
- Merhaba Giada, bize hikayeni anlat, seni dinleyeceğiz.
- My father used to read me stories when I was a little boy.
- Ben küçük bir çocukken babam bana hikayeler okurdu.
- Tom had no time to finish the story.
- Tom'un hikayeyi bitirecek zamanı yoktu.
- I want to hear the whole story.
- Tüm hikayeyi duymak istiyorum.
- That is a very interesting story.
- O çok ilginç bir hikaye.
- This story cannot be true.
- Bu hikaye gerçek olamaz.
- The story takes place in Lisbon.
- Hikaye Lizbon'da geçiyor.
- I wondered if her story was true.
- Onun hikayesinin gerçek olup olmadığını merak ettim.
- There are so many stories I've never told you.
- Sana anlatmadığım o kadar çok hikaye var ki.
- Tom paused for a moment before continuing with the story.
- Tom hikayeye devam etmeden önce bir an durakladı.
- This story may sound strange, but it's absolutely true.
- Bu hikaye kulağa acayip gelebilir ama tamamen gerçektir.
- Dan's version of the story didn't match the evidence.
- Dan'ın hikaye versiyonu kanıtla eşleşmedi.
- Mary sat on the edge of the bed and told Tom a story until he felt asleep.
- Mary yatağın kenarına oturdu ve Tom uyuyana kadar ona bir hikaye anlattı.
- The photo he showed added color to his story.
- Onun gösterdiği fotoğraf onun hikayesine renk kattı.
- The stories written by Amy Church are all interesting.
- Amy Church tarafından yazılmış hikayeler ilginçtir.
- You've told me this story before tons of times.
- Sen daha önce bana bu hikayeyi defalarca anlattın.
- He told me a long story.
- O bana uzun bir hikaye anlattı.
- She knew the story already.
- Hikayeyi zaten biliyordu.
- Fadil told us a crazy story.
- Fadıl bize çılgın bir hikaye anlattı.
- This is a very entertaining story.
- Bu çok eğlenceli bir hikaye.
- We can't publish this story.
- Bu hikayeyi yayınlayamayız.
- That's a great story.
- Bu harika bir hikaye.
- The story is very interesting to me.
- Hikaye benim için çok ilginç.
- Did you guess the end of the story?
- Hikayenin sonunu tahmin ettin mi?
- Sami is so bad at telling stories.
- Sami hikaye anlatmakta çok kötüdür.
- I've never heard such a thing, just an extraordinary story.
- Hiç böyle bir şey duymamıştım, sıra dışı bir hikaye.
- This story is about Tom.
- Bu hikaye Tom hakkında.
- Based on the information that I've given you, what story would you come up with?
- Size verdiğim bilgilere dayanarak, nasıl bir hikâye uydururdunuz?
- It's the same old story.
- Bu aynı eski hikaye.
- Tomás enjoyed Máire's story.
- Tomás, Máire'in hikâyesini beğendi.
- Their story was made up.
- Hikayeleri uydurmaydı.
- No one's going to buy your story.
- Kimse senin hikayeni yutmayacak.
- The following story is true.
- Aşağıdaki hikaye doğru.
- His story excited everyone's curiosity.
- Hikayesi herkesin merakını uyandırdı.
- Tell me the whole story.
- Bana bütün hikayeyi anlat.
- Tom will tell you a story.
- Tom sana bir hikaye anlatacak.
- Tom knows how to tell a good story.
- Tom iyi bir hikaye anlatmayı biliyor.
- Would you like to hear a scary story?
- Korkunç bir hikaye dinlemek ister misin?
- She got me to believe that story.
- Beni bu hikayeye inandırdı.
- Tom always tells the same stories.
- Tom hep aynı hikayeleri anlatır.
- His story is highly colored.
- Hikayesi oldukça renkli.
- Sami read the story.
- Sami hikayeyi okudu.
- Tom wasn't the one who wrote this story.
- Tom bu hikayeyi yazan kişi değildi.
- Tom knew the story already.
- Tom zaten hikayeyi biliyordu.
- I've heard this story before.
- Bu hikayeyi daha önce duydum.
- I want to tell you the story.
- Sana hikayeyi anlatmak istiyorum.
- What's the story?
- Hikaye nedir?
- That's not the entire story.
- Tüm hikaye bu değil.
- Tell me the story.
- Bana hikayeyi anlat.
- What a touching story!
- Ne acıklı bir hikaye!
- Only Tom and Mary know the inside story.
- Hikayenin iç yüzünü sadece Tom ve Mary biliyor.
- It's a good story.
- O güzel bir hikaye.
- I was moved to tears by the tragic story.
- Bu trajik hikayenin etkisiyle gözyaşlarına boğuldum.
- Her story reminded me of the good old days.
- Hikayesi bana eski güzel günleri hatırlattı.
- What a pathetic story!
- Ne acıklı bir hikaye!
- Tom was skeptical at Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesine şüpheyle yaklaştı.
- That's too good a story to be true.
- Bu gerçek olamayacak kadar güzel bir hikaye.
- Tom's mother sat down on the bed next to him and read him a story.
- Tom'un annesi yatakta onun yanına oturdu ve ona bir hikaye okudu.
- I wish you had not told the story to my mother.
- Keşke hikayeyi anneme anlatmasaydın.
- I thought that was a great story.
- Bunun harika bir hikaye olduğunu sanıyordum.
- Mary complained about her husband again - the same old story.
- Mary yine kocasından şikayet etti - aynı eski hikaye.
- I love this story.
- Bu hikayeyi seviyorum.
- A really lovely story!
- Gerçekten güzel bir hikaye!
- The story doesn't end there.
- Hikaye orada bitmiyor.
- When I saw the picture, I remembered the story.
- Resmi görünce, hikayeyi hatırladım.
- This is a very famous story.
- Bu çok ünlü bir hikaye.
- I'll tell you a story.
- Ben size bir hikaye anlatacağım.
- I heard an awesome story yesterday.
- Dün harika bir hikaye duydum.
- The old man told me a strange story.
- Yaşlı adam, bana tuhaf bir hikaye anlattı.
- It was a heartbreaking story.
- Yürek parçalayıcı bir hikâyeydi.
- We could not help laughing at his story.
- Onun hikayesine gülmemek elimizde değildi.
- He adapted the story for children.
- O, hikayeyi çocuklar için uyarladı.
- Her story excited curiosity in the children.
- Onun hikayesi çocuklarda merak uyandırdı.
- I don't like that story.
- Bu hikayeyi sevmiyorum.
- I've heard that story before.
- Bu hikayeyi daha önce de duydum.
- The story had a happy ending.
- Hikayenin mutlu bir sonu vardı.
- I don't remember how the story ended.
- Hikayenin nasıl bittiğini hatırlamıyorum.
- Tom is good at telling stories.
- Tom hikaye anlatmakta iyidir.
- Will you tell us a story?
- Bize bir hikaye anlatır mısın?
- He amused the children with the story.
- Hikaye ile çocukları eğlendirdi.
- Tom told Mary a story.
- Tom Mary'ye bir hikaye anlattı.
- Don't you want to hear my side of the story?
- Hikayeyi bir de benden dinlemek istemez misin?
- I'll tell you the rest of the story tomorrow.
- Hikayenin geri kalanını yarın anlatırım.
- It's a very touching story.
- Bu çok dokunaklı bir hikaye.
- What's the moral of this story?
- Bu hikayenin kıssadan hissesi nedir?
- Every chapter should contain a small story.
- Her bölüm küçük bir hikaye içermelidir.
- The story didn't sound true.
- Hikaye kulağa doğru gelmiyordu.
- Let's hear the rest of the story.
- Hikayenin geri kalanını dinleyelim.
- This story is based on actual events.
- Bu hikaye gerçek olaylara dayanmaktadır.
- The story got more and more interesting.
- Hikaye gittikçe daha ilginç bir hal aldı.
- Would you like to hear the story about Paul Bunyan?
- Paul Bunyan hakkındaki hikayeyi duymak ister misiniz?
- His story is strange, but it's believable.
- Onun hikayesi garip, ama inandırıcı.
- I've never heard the kind of stories he tells.
- Onun anlattığı türden hikayeleri hiç duymadım.
- Tom pulled a long face when he heard the story.
- Tom, hikayeyi duyunca suratını astı.
- This isn't the end of the story yet.
- Bu henüz hikayenin sonu değil.
- They tell us funny stories.
- Onlar bize komik hikayeler anlatırlar.
- That's not a bad story.
- O kötü bir hikaye değil.
- But how does this story end?
- Ama bu hikaye nasıl bitiyor?
- This story is for adults, so children won't enjoy it.
- Bu hikaye yetişkinler için, yani çocuklar bundan hoşlanmayacaktır.
- I thought it was an exciting story.
- Onun heyecan verici bir hikaye olduğunu düşündüm.
- This story is true.
- Bu hikâye gerçektir.
- This story sounds very unlikely to me.
- Bu hikaye bana pek olası görünmüyor.
- I want to hear a story.
- Bir hikaye dinlemek istiyorum.
- I love this story.
- Bu hikayeye bayıldım.
- I want to hear the whole story, and don't skip any details.
- Tüm hikayeyi duymak istiyorum ve hiçbir detayı atlamayın.
- This story is completely ridiculous.
- Bu hikaye tamamen saçma.
- Tom's story is preposterous.
- Tom'un hikayesi mantıksız.
- I'll tell you the whole story.
- Sana bütün hikayeyi anlatacağım.
- This isn't a believable story.
- Bu inanılabilir bir hikaye değil.
- I've heard that story before.
- Bu hikâyeden daha önce haberim vardı.
- A bear wrote the story.
- Bir ayı hikaye yazdı.
- This story is as clear as mud.
- Bu hikaye çamur kadar açık.
- You should pay attention to his story.
- Onun hikayesine dikkat etmelisiniz.
- I think that's an amazing story.
- Bence bu inanılmaz bir hikaye.
- Tom didn't find Mary's story very interesting.
- Tom Mary'nin hikayesini çok ilginç bulmadı.
- I am very interested in these stories.
- Bu hikayeler çok ilgimi çekiyor.
- Do you want to hear my story or not?
- Sen benim hikayemi duymak istiyor musun, istemiyor musun?
- The photo he showed added color to his story.
- Gösterdiği fotoğraf hikayesine renk kattı.
- Sami never deviated from that story.
- Sami bu hikayeden hiç sapmadı.
- This story is very famous; everyone knows it.
- Bu hikaye çok ünlü; herkes bunu biliyor.
- This story is founded on fact.
- Bu hikaye gerçeğe dayalıdır.
- Let me tell you a story.
- Size bir hikaye anlatayım.
- What's the moral of the story?
- Hikayenin kıssadan hissesi ne?
- Tom wrote a story about that.
- Tom bunun hakkında bir hikaye yazdı.
- Olivia couldn't give an ending to the story.
- Olivia hikayeye son vermeyi başaramadı.
- My grandson loves the story of Snow White.
- Torunum Pamuk Prenses'in hikayesini çok seviyor.
- Tom enjoyed Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesinden hoşlandı.
- His story was interesting.
- Hikayesi ilgi çekiciydi.
- What a pathetic story!
- Ne dokunaklı bir hikaye!
- Sami wanted to tell that story.
- Sami o hikayeyi anlatmak istedi.
- The story appears to be true.
- Hikâye doğru görünüyor.
- It's a riveting story.
- Sürükleyici bir hikaye.
- My father used to read me stories when I was a little boy.
- Küçük bir çocukken babam bana hikayeler okurdu.
- I have read that story in some book.
- O hikayeyi bir kitapta okudum.
- They believed your story.
- Onlar senin hikayene inandılar.
- That's a good story.
- Bu iyi bir hikaye.
- The story was in all daily newspapers.
- Hikaye, tüm günlük gazetelerdeydi.
- Tom read me some stories.
- Tom bana birkaç hikaye okudu.
- Aart's story is very interesting.
- Aart'ın hikayesi çok ilginç.
- Her story can't be true.
- Onun hikayesi doğru olamaz.
- That's a whole different story.
- Bu tam farklı bir hikaye.
- His story was interesting.
- Onun hikayesi ilginçti.
- The story ended suddenly.
- Hikaye aniden bitti.
- Tom's story was very depressing.
- Tom'un hikayesi çok hüzünlüydü.
- The story was adapted for the movie.
- Hikaye, film için uyarlandı.
- This is a story written in simple English.
- Bu, basit İngilizce ile yazılmış bir hikaye.
- It's a very long story.
- Çok uzun bir hikaye.
- I'd like to know the rest of the story.
- Hikayenin devamını öğrenmek istiyorum.
- His story was interesting to us all.
- Hikayesi hepimiz için ilginçti.
- Layla told her story to Sami.
- Leyla, hikayesini Sami'ye anlattı.
- It was a nice story.
- O güzel bir hikayeydi.
- Sami already knows Layla's story.
- Sami, Layla'nın hikayesini zaten biliyor.
- Sami has heard that story.
- Sami bu hikayeyi duymuştu.
- Newspapers and television stations around the world told the story of Koko and her kitten.
- Dünyanın dört bir yanındaki gazeteler ve televizyon kanalları Koko ve yavru kedisinin hikayesini anlattı.
- This story is completely ridiculous.
- Bu hikaye tamamen saçmalık.
- This story is ridiculous.
- Bu hikaye çok saçma.
- Tom was the one who wrote this story.
- Bu hikayeyi yazan kişi Tom'du.
- He amused us with a funny story.
- O, komik bir hikaye ile bizi neşelendirdi.
- Come tomorrow, that's a different story.
- Yarın gel, o farklı bir hikaye.
- Uncover the horrific truth of this shocking story.
- Bu şok edici hikayenin korkunç gerçeğini ortaya çıkarın.
- You'll have to tell me the rest of the story some other time.
- Hikayenin geri kalanını başka bir zaman anlatman gerekecek.
- His story is highly colored.
- Onun hikayesi oldukça renkli.
- I'm afraid the story will give him a wrong impression.
- Hikayenin ona yanlış bir izlenim vereceğinden korkuyorum.
- That is a distressing story.
- Bu üzücü bir hikaye.
- I tell stories almost every day.
- Neredeyse her gün hikaye anlatırım.
- The story takes place in Lisbon.
- Hikâye Lizbon'da geçiyor.
- That story is too incredible to be true.
- O hikaye gerçek olamayacak kadar inanılmaz.
- The story ends with the main character's death.
- Hikâye ana karakterin ölümüyle sona erer.
- Have you heard such a story before?
- Daha önce böyle bir hikaye duydun mu?
- His story cannot be true.
- Hikayesi doğru olamaz.
- I could recite the story by heart.
- Hikayeyi ezbere okuyabilirim.
- Please tell me the story in detail.
- Lütfen bana hikayeyi ayrıntılı olarak anlat.
- This story is true.
- Bu hikaye gerçek.
- It's always the same story.
- Hep aynı hikaye.
- Tom's mother read him a bedtime story.
- Tom'un annesi ona yatmadan önce bir hikaye okudu.
- She knew the story already.
- O, zaten hikayeyi biliyordu.
- You didn't tell the story very well.
- Hikayeyi çok iyi anlatmadın.
- Tom didn't tell Mary the whole story.
- Tom Mary'ye bütün hikayeyi anlatmadı.
- Sami turned Layla's story into a stage production.
- Sami, Leyla'nın hikayesini bir sahne prodüksiyonuna dönüştürdü.
- This story is based on facts.
- Bu hikaye gerçeklere dayanmaktadır.
- Please tell me the story once more.
- Lütfen, bana hikayeyi bir kez daha anlatın.
- Tell me one of your stories.
- Bana hikayelerinden birini anlat.
- This little story is too simple to explain everything.
- Bu küçük hikaye her şeyi açıklamak için çok basit.
- He couldn't bring himself to believe her story.
- Onun hikayesine inanmaya kendini ikna edemedi.
- It was his story of adventure that charmed us all.
- Hepimizi büyüleyen onun macera hikayesiydi.
- It is really quite a good story.
- O, gerçekten oldukça iyi bir hikaye.
- She shed tears while listening to the story.
- Hikayeyi dinlerken gözyaşı döktü.
- The fisherman's story is fishy.
- Balıkçının hikâyesi şüpheli.
- My heart was touched by his story.
- Hikayesi kalbime dokundu.
- Tom believed the story that Mary told him.
- Tom, Mary'nin anlattığı hikayeye inandı.
- My father used to read me bedtime stories.
- Babam bana yatmadan hikayeler okurdu.
- I don't think his story is true.
- Hikayesinin doğru olduğunu sanmıyorum.
- I want to hear your story.
- Hikayeni dinlemek istiyorum.
- Why don't you tell me the rest of the story?
- Hikayenin geri kalanını neden bana anlatmıyorsun?
- His story was made up.
- Hikayesi uydurmaydı.
- This is a hilarious story!
- Bu çok komik bir hikaye!
- Please bear with me until I finish the story.
- Lütfen hikayeyi bitirene kadar bana katlanın.
- She read the children an amusing story.
- Çocuklara eğlenceli bir hikaye okudu.
- I really liked your story.
- Hikayeni gerçekten beğendim.
- Who is the author of this story?
- Bu hikayenin yazarı kimdir?
- Tom made up that story.
- Tom bu hikayeyi uydurdu.
- Tom patiently waited for Mary to finish her story.
- Tom sabırla Mary'nin hikayesini bitirmesini bekledi.
- This is an epic story.
- Bu destansı bir hikaye.
- You'd better believe that the story is exhagerated.
- Hikayenin abartılı olduğuna inansan iyi edersin.
- I nearly fainted when I heard the story.
- Hikayeyi duyduğumda neredeyse bayılacaktım.
- The story of a great flood is known not only from the Bible.
- Büyük bir tufanın hikayesi sadece İncil'den bilinmemektedir.
- His story sounds true.
- Hikayesi kulağa doğru geliyor.
- The story is at once interesting and instructive.
- Hikaye hem ilginç hem de öğretici.
- I don't know the end of the story.
- Hikayenin sonunu bilmiyorum.
- Tom never doubted Mary's story.
- Tom Mary'nin hikayesinden asla şüphe etmedi.
- I'm fed up with your stories!
- Senin hikayelerinden bıktım!
- Tom's story was very interesting.
- Tom'un hikayesi çok ilginçti.
- My son tried to become a teller of funny stories.
- Oğlum komik hikayeler anlatmaya çalıştı.
- Tell me the whole story.
- Bana tüm hikayeyi anlat.
- Her story was not interesting.
- Onun hikayesi ilginç değildi.
- He's holding the real story back from us.
- Gerçek hikayeyi bizden saklıyor.
- Did you cry when Tom told you that story?
- Tom o hikayeyi sana anlattığında ağladın mı?
- It's a riveting story.
- O sürükleyici bir hikaye.
- Tom corroborated Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesini doğruladı.
- That's a very compelling story.
- Bu çok ilgi uyandıran bir hikaye.
- If you go drinking with Tom, be prepared to listen to some pretty outlandish cock and bull stories.
- Eğer Tom'la içmeye gideceksen, bazı uydurma hikayeler dinlemeye hazır ol.
- This story is worth reading again.
- Bu hikaye tekrar okumaya değer.
- This story is short enough to read in one lesson.
- Bu hikaye bir derste okunabilecek kadar kısa.
- Fadil eventually told the whole story.
- Fadıl sonunda tüm hikayeyi anlattı.
- Tom didn't have time to finish the story.
- Tom'un hikayeyi bitirmek için zamanı yoktu.
- There was an interesting story in the letter to the boy.
- Oğlana gönderilen mektupta enteresan bir hikâye vardı.
- The story Tom told us was very heartwarming.
- Tom'un bize anlattığı hikaye çok iç açıcıydı.
- His story is partially true.
- Onun hikayesi kısmen doğrudur.
- You've told me this story.
- Bana bu hikayeyi anlatmıştın.
- He got interested in the story.
- O, hikayeyle ilgilendi.
- I want to hear the whole story, and don't skip any details.
- Tüm hikayeyi duymak istiyorum, ve hiçbir detayı atlamayın.
- He told us a story about a boy named Tom Sawyer.
- Bize Tom Sawyer adında bir çocuk hakkında bir hikaye anlattı.
- Tom didn't tell Mary the whole story.
- Tom Mary'ye tüm hikayeyi anlatmadı.
- She told Mary the whole story.
- Mary'e tüm hikayeyi anlattı.
- Who told you the story?
- Sana hikayeyi kim anlattı?
- They want to tell you their story.
- Sana hikayelerini anlatmak istiyorlar.
- Have you ever heard such a story?
- Siz hiç böyle bir hikaye duydunuz mu?
- Your story isn't over yet.
- Hikayen henüz bitmedi.
- Whoever told you such a ridiculous story?
- Böyle saçma bir hikayeyi sana kim anlattı?
- I doubt Tom's story is true.
- Tom'un hikayesinin doğru olduğundan şüpheliyim.
- The police detective didn't believe Tom's story.
- Polis dedektifi Tom'un hikayesine inanmadı.
- This story has an unhappy ending.
- Bu hikayenin mutsuz bir sonu var.
- I'll be in trouble if the story gets out.
- Hikaye ortaya çıkarsa başım belaya girer.
- He told me a long story.
- Bana uzun bir hikaye anlattı.
- Statistics don't always tell the whole story.
- İstatistikler her zaman tüm hikayeyi anlatmaz.
- Continue your story.
- Hikayene devam et.
- I don't think her story is true.
- Onun hikayesinin gerçek olduğunu düşünmüyorum.
- I am interested in this story.
- Bu hikaye ilgimi çekti.
- That story can be true.
- Bu hikaye doğru olabilir.
- I don't think her story is true.
- Hikayesinin doğru olduğunu sanmıyorum.
- His story thrilled me with horror.
- Onun hikayesi beni korkudan titretti.
- The story brought tears to her eyes.
- Hikaye onu ağlattı.
- Tom is a fool if he believes that story.
- Tom o hikayeye inanırsa aptaldır.
- The story was in all daily newspapers.
- Hikaye, tüm günlük gazetelerde yer almıştı.
- Is there a happy ending to this story?
- Bu hikayenin mutlu bir sonu var mı?
- Tom told us a story.
- Tom bize bir hikaye anlattı.
- You've told me this story.
- Bana bu hikayeyi anlattın.
- This story can't be published.
- Bu hikaye basılamaz.
- You didn't tell the story very well.
- Hikayeyi pek iyi anlatmadın.
- Please go on with your story.
- Lütfen hikayene devam et.
- Stories are meant for reading.
- Hikayeler okumak içindir.
- His story was so funny that everyone could not help laughing.
- Hikayesi o kadar komikti ki herkes gülmekten kendini alamadı.
- I've heard this story scores of times.
- Ben bu hikayeyi defalarca kez dinledim.
- Tom listened to Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesini dinledi.
- That's quite a story.
- Ne hikaye ama.
- It was a really creepy story.
- Gerçekten tüyler ürpertici bir hikayeydi.
- He wasn't foolish enough to tell that story around her.
- Onun yanında bu hikayeyi anlatacak kadar aptal değildi.
- I believe your story.
- Senin hikayene inanıyorum.
- His story turned out to be true.
- Onun hikayesinin gerçek olduğu çıktı.
- What a queer story!
- Ne tuhaf bir hikaye!
- I wish you had let Tom finish his story.
- Keşke Tom'un hikayesini bitirmesine izin verseydin.
- Continue your story.
- Hikayenize devam edin.
- She told her children an amusing story.
- Çocuklarına eğlendirici bir hikaye anlattı.
- His story turned out to be false.
- Hikayesinin yanlış olduğu ortaya çıktı.
- She knew better than to tell him such a story.
- Ona böyle bir hikaye anlatmayacak kadar akıllı idi.
- I want to hear a story!
- Bir hikaye dinlemek istiyorum!
- The students didn't listen to her story.
- Öğrenciler onun hikayesini dinlemediler.
- The story goes back to the sixteenth century.
- Hikaye, on altıncı yüzyıla kadar uzanıyor.
- Detective Dan Anderson has finally pieced together the whole murder story.
- Dedektif Dan Anderson nihayet bütün cinayet hikayesini bir araya getirdi.
- Her story took me back to my childhood.
- Onun hikayesi beni çocukluğuma geri götürdü.
- That's not a bad story.
- Bu kötü bir hikaye değil.
- It was a fascinating story.
- Büyüleyici bir hikayeydi.
- That's the story.
- Hikaye bu.
- Fully automatic story generation remains an unsolved problem for computer scientists.
- Tam otomatik hikaye üretimi bilgisayar bilimcileri için çözülmemiş bir problem olmaya devam ediyor.
- Can anyone confirm your story?
- Hikayenizi doğrulayabilecek biri var mı?
- I remember this story.
- Bu hikayeyi hatırlıyorum.
- Your story can't be true.
- Hikayen doğru olamaz.
- What's the whole story?
- Bütün hikaye nedir?
- He was deeply moved by the story.
- Hikaye onu derinden etkiledi.
- His story seems to be strange.
- Onun hikayesi garip görünüyor.
- Now that's a different story.
- Şimdi bu farklı bir hikaye.
- Tom's story keeps changing.
- Tom'un hikayesi değişmeye devam ediyor.
- Please tell me the story in detail.
- Lütfen bana hikayeyi detaylıca anlatın.
- They believed your story.
- Hikayene inandılar.
- The story about the girl was in the news.
- Kızla ilgili hikaye haberlerdeydi.
- You'll only understand the story if I tell you what happened to your father twenty-five years ago.
- Ancak yirmi beş yıl önce babana ne olduğunu anlatırsam hikayeyi anlayacaksın.
- What a bizarre story!
- Ne tuhaf bir hikaye!
- This story might sound unbelievable but it is true.
- Bu hikaye kulağa inanılmaz gelebilir ama gerçek.
- He's holding the real story back from us.
- O gerçek hikayeyi bizden gizliyor.
- Tom is going to tell us a story.
- Tom bize bir hikaye anlatacak.
- Everyone listened to Tom's story.
- Herkes Tom'un hikayesini dinledi.
- He had heard some other stories.
- Başka hikayeler de duymuştu.
- Never in my life have I heard such a terrible story!
- Hayatımda hiç böyle berbat bir hikaye duymadım.
- The story seems true.
- Hikaye gerçek görünüyor.
- Tom's story didn't make any sense.
- Tom'un hikayesi hiç mantıklı gelmedi.
- Sami's story has got a really good ending.
- Sami'nin hikayesi gerçekten iyi bir sonla bitiyor.
- Sami is familiar with this story.
- Sami bu hikayeye aşina.
- That is a preposterous story.
- Bu saçma bir hikaye.
- This story is very famous; everyone knows it.
- Bu hikaye çok ünlüdür; herkes bilir.
- Children want to hear the same story over and over again.
- Çocuklar aynı hikayeyi tekrar tekrar duymak isterler.
- I've heard that story already.
- O hikayeyi çoktan duydum.
- Please continue with your story.
- Lütfen hikayene devam et.
- Sami can tell people his story.
- Sami insanlara hikayesini anlatabilir.
- That's another story.
- Bu da başka bir hikaye.
- Every chapter should contain a small story.
- Her bölüm küçük bir hikaye içermeli.
- I didn't read the story.
- Hikayeyi okumadım.
- The main protagonists in Tom's stories are always animals, however the bad guys are always humans.
- Tom'un hikayelerinde ana kahramanlar hep hayvanlardır, ancak kötü adamlar her zaman insanlardır.
- I've already heard this story.
- Bu hikayeyi daha önce duydum.
- I may have told you this story before.
- Bu hikayeyi sana daha önce anlatmış olabilirim.
- He draws on his childhood experiences for the material of most of his stories.
- Hikâyelerinin çoğunun malzemesini çocukluk deneyimlerinden alıyor.
- Layla had a story for detectives.
- Leyla'nın dedektifler için bir hikayesi vardı.
- But that's another story entirely.
- Ama bu tamamen başka bir hikaye.
- I've never heard of such a strange story.
- Hiç böyle garip bir hikaye duymamıştım.
- Some believed his story, and others did not.
- Bazıları hikayesine inandı, bazıları ise inanmadı.
- My grandson loves the story of Snow White.
- Torunum Pamuk Prenses hikayesini seviyor.
- I believe that the story is true.
- Hikayenin doğru olduğuna inanıyorum.
- Tom backed up Mary's story.
- Tom Mary'nin hikayesini destekledi.
- Tom always tells the same stories.
- Tom her zaman aynı hikayeleri anlatır.
- Now the story is over.
- Artık hikaye bitti.
- Your story is funny.
- Hikayen çok komik.
- That's how the story ended.
- Hikaye böyle bitti.
- She told me many stories about her life.
- Hayatı hakkında bana bir sürü hikaye anlattı.
- You don't know the whole story.
- Hikayenin tamamını bilmiyorsunuz.
- Tom found Mary's story hard to believe.
- Tom Mary'nin hikayesine inanmayı zor buldu.
- You can tell me the story, trust me.
- Bana hikayeyi anlatabilirsin, güven bana.
- He was paid by the government to write conspiracy stories online.
- Çevrimiçi komplo hikayeleri yazmak için ona hükümet tarafından ödeme yapıldı.
- I've heard that story before.
- Bu hikayeyi daha önce duymuştum.
- There are two main characters in this story.
- Bu hikayede iki ana karakter var.
- Tom wants people to believe his story.
- Tom insanların hikayesine inanmasını istiyor.
- Today we heard a story about biogas extraction.
- Bugün biyogaz çıkarılmasıyla ilgili bir hikaye dinledik.
- Is Layla telling the whole story?
- Layla tüm hikayeyi anlatıyor mu?
- Tom used to tell me stories about Australia.
- Tom bana Avustralya hakkında hikayeler anlatırdı.
- He told his son the story about a monster that ate children.
- Oğluna çocukları yiyen bir canavarla ilgili hikayeyi anlattı.
- Tom's story sounded credible.
- Tom'un hikayesi kulağa inanılır gibi geliyordu.
- Detective Dan Anderson has finally pieced together the whole murder story.
- Dedektif Dan Anderson sonunda tüm cinayet hikayesini bir araya getirdi.
- Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
- Snorri Sturluson'un hikayeleri, diğer şeylerin yanı sıra, Hıristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
- I could recite the story by heart.
- Hikayeyi ezbere okuyabildim.
- I believe your story.
- Hikayene inanıyorum.
- His story may be true.
- Hikayesi doğru olabilir.
- That story is a pack of lies.
- Bu hikaye bir sürü yalandan ibaret.
- Do you believe his story?
- Hikayesine inanıyor musunuz?
- What is the story?
- Hikaye nedir?
- Roughly half the world seeks God in one way or another through the stories that are believed to have taken place in the deserts of the Middle East.
- Dünyanın kabaca yarısı o veya bu şekilde Tanrı'yı Orta Doğu'nun çöllerinde geçtiğine inanılan hikâyelerle arıyor.
- Your story wasn't interesting.
- Hikayen ilginç değildi.
- I don't want to hear any more of that story, please.
- Ben artık o hikayeyi duymak istemiyorum, lütfen.
- Do you think Tom believed your story?
- Sence Tom hikayene inandı mı?
- Tom says that he heard a similar story from Mary.
- Tom, Mary'den de benzer bir hikaye duyduğunu söylüyor.
- Sami has so many stories to tell.
- Sami'nin anlatacak pek çok hikayesi var.
- Tell me a story from beginning to end.
- Bana başından sonuna kadar bir hikaye anlat.
- Tom told me his life's story.
- Tom yaşam hikayesini bana anlattı.
- That story was getting more and more ridiculous.
- O hikaye giderek daha gülünç oluyordu.
- Tom read the story out loud.
- Tom hikayeyi yüksek sesle okudu.
- Tom never doubted Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesinden hiç şüphe etmedi.
- You know, I don't want to tell that same story again right now.
- Biliyor musun, şu anda aynı hikayeyi tekrar anlatmak istemiyorum.
- The story moved me to tears.
- Hikaye beni gözyaşlarına boğdu.
- It's a funny story.
- Komik bir hikaye.
- Tom told his son the story about a monster that ate children.
- Tom oğluna çocukları yiyen bir canavar hakkındaki hikayeyi anlattı.
- Tom's story didn't check out.
- Tom'un hikayesi doğru çıkmadı.
- What's their story?
- Hikayeleri nedir?
- He had heard wonderful stories about cities of gold with silver trees.
- Gümüş ağaçlı altın şehirler hakkında harika hikayeler duymuştu.
- I think the story is true.
- Hikayenin doğru olduğunu düşünüyorum.
- I'll be in trouble if the story gets out.
- Hikaye duyulursa başım belaya girer.
- Which story do you want me to read?
- Hangi hikayeyi okumamı istersin?
- I want to hear the rest of the story.
- Hikayenin geri kalanını duymak istiyorum.
- This is a story about a little boy named Tom.
- Bu, Tom adında küçük bir oğlan hakkında bir hikaye.
- That story can't be true.
- Bu hikaye doğru olamaz.
- I know that story.
- O hikayeyi biliyorum.
- I'd like to hear a story.
- Bir hikaye dinlemek isterim.
- I love to tell stories.
- Ben hikaye anlatmayı severim.
- Tom and Mary shared stories about their life in Boston.
- Tom ve Mary Boston'daki hayatları hakkında hikayeler paylaştılar.
- This is such a sad story.
- Bu çok üzücü bir hikaye.
- He told me a sad story.
- O bana üzücü bir hikaye anlattı.
- Tom read Mary a bedtime story.
- Tom, Mary'ye yatmadan önce bir hikaye okudu.
- He amused us with a funny story.
- Komik bir hikayeyle bizi eğlendirdi.
- Tom told his side of the story.
- Tom hikayeyi kendi tarafından anlattı.
- The story was full of marvelous happenings.
- Hikaye, hayret verici olaylarla doluydu.
- The main protagonists in Tom's stories are always animals, however the bad guys are always humans.
- Tom'un hikayelerindeki ana kahramanlar her zaman hayvanlardır, ancak kötü adamlar her zaman insanlardır.
- His story of the collision agrees with mine.
- Onun çarpışma hikayesi benimkiyle uyuşuyor.
- Tom's story is a familiar one.
- Tom'un hikayesi tanıdık bir hikaye.
- We were greatly amused by her story.
- Hikayesi bizi çok eğlendirdi.
- This story has a copyright.
- Bu hikayenin telif hakkı var.
- He told me the story of his life.
- Bana hayat hikayesini anlattı.
- Dan was touched by Linda's story.
- Dan, Linda'nın hikayesinden çok etkilendi.
- She told her children an amusing story.
- Çocuklarına eğlenceli bir hikaye anlattı.
- He wished Mary had told him the story.
- Mary'nin hikayeyi ona anlatmasını diledi.
- It was an exciting story and he told it well.
- Heyecan verici bir hikayeydi ve iyi anlattı.
- Come tomorrow, that's a different story.
- Yarın gel, o başka bir hikaye.
- That story turned out to be a hoax.
- Bu hikaye bir aldatmaca çıktı.
- It's a long story.
- Bu uzun bir hikaye.
- I've heard this story before.
- Bu hikayeyi daha önce de duymuştum.
- Tom enjoyed Mary's story.
- Mary'nin hikayesi Tom'un hoşuna gitti.
- I'm pretty sure that Tom just made up that story.
- Tom'un bu hikayeyi uydurduğuna eminim.
- Did Tom change his story?
- Tom hikayesini değiştirdi mi?
- Tom told Mary an astonishing story.
- Tom, Mary'ye hayret verici bir hikaye anlattı.
- Do you think Tom's story is true?
- Sence Tom'un hikayesi doğru mu?
- I can write good stories when I feel like it.
- Canım istediğinde iyi hikayeler yazabilirim.
- That was a really scary story.
- Bu gerçekten korkunç bir hikayeydi.
- I am very interested in these stories.
- Bu hikayelerle çok ilgileniyorum.
- It was Lao Zhang that told me this story.
- Bu hikayeyi bana anlatan Lao Zhang'dı.
- Tom didn't believe my story.
- Tom hikayeme inanmadı.
- Has Tom told you the rest of the story?
- Tom sana hikayenin geri kalanını anlattı mı?
- The story revolves around a love triangle.
- Hikaye bir aşk üçgeni etrafında dönüyor.
- This story is based on facts.
- Bu hikaye gerçeklere dayanıyor.
- That's not a very funny story.
- O çok komik bir hikaye değil.
- Tom enjoyed Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesinden keyif aldı.
- The story was very interesting.
- Hikaye çok ilginçti.
- Do you have any interesting stories to tell?
- Anlatacak ilginç bir hikayeniz var mı?
- It's a very sad story.
- Çok üzücü bir hikaye.
- He knew the story already.
- Hikayeyi zaten biliyordu.
- Tom read Mary a story.
- Tom, Mary'e bir hikaye okudu.
- She couldn't get the point of his story.
- Hikayenin ana fikrini anlayamadı.
- This story sounds very unlikely to me.
- Bu hikaye bana pek olası gelmiyor.
- Sami isn't into scary stories.
- Sami'yi korkunç hikâyeler ilgilendirmez.
- But that's another story entirely.
- Ama o tamamen başka bir hikaye.
- Essentially that story is correct.
- Aslında bu hikaye doğru.
- I read the story in a book.
- Hikayeyi bir kitaptan okudum.
- Father told us a very interesting story.
- Babam bize çok ilginç bir hikaye anlattı.
- Please tell me the story once more.
- Lütfen, bana hikayeyi bir kez daha anlat.
- I'll tell you a story.
- Sana bir hikaye anlatacağım.
- You know the story.
- Hikayeyi biliyorsun.
- She cried when she heard the story.
- Hikayeyi duyunca ağladı.
- I told Tom my story.
- Ben Tom'a kendi hikayemi anlattım.
- Everyone's tired of hearing that story.
- Herkes bu hikayeyi duymaktan usandı.
- Have you heard this story already?
- Bu hikayeyi önceden duydun mu?
- Tom corroborated Mary's story.
- Tom Mary'nin hikayesini onayladı.
- It was my grandfather that told me that story.
- O hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.
- Kate was surprised by Brian's story.
- Kate, Brian'ın hikayesine şaşırdı.
- Everybody was thrilled by his story.
- Hikayesi herkesi heyecanlandırdı.
- What a heartwarming story!
- Ne iç açıcı bir hikaye!
- Does the story have a happy ending?
- Hikayenin mutlu bir sonu mu var?
- Your story isn't over yet.
- Hikâyen henüz bitmedi.
- She was moved to tears by the story.
- Hikaye onu gözyaşlarına boğdu.
- She likes stories.
- O, hikayeleri sever.
- I nearly fainted when I heard the story.
- Hikayeyi duyduğumda neredeyse bayılıyordum.
- Tom loves to tell stories.
- Tom hikaye anlatmayı sever.
- Their stories are tightly intertwined.
- Hikayeleri birbirine sıkı sıkıya bağlı.
- Tom listened to Mary's story.
- Tom Mary'nin hikâyesini dinledi.
- Seeing the woman with the yellow hat reminded me of a story.
- Sarı şapkalı kadını görmek bana bir hikayeyi hatırlattı.
- What is your favorite story?
- Senin en sevdiğin hikaye nedir?
- It was a very difficult story to write.
- Yazılması çok zor bir hikayeydi.
- They often invent stories.
- Onlar genellikle hikayeler icat ederler.
- He told me a completely unbelievable story.
- Bana tamamen inanılmaz bir hikaye anlattı.
- He sat down to read a story.
- O bir hikaye okumak için oturdu.
- He kept on telling the same story over and over.
- Tekrar tekrar aynı hikayeyi anlatmaya devam etti.
- We were deeply moved by Tom's story.
- Tom'un hikayesi bizi derinden etkiledi.
- Fadil's and Layla's stories don't match up.
- Fadıl ve Leyla'nın hikayeleri uyuşmuyor.
- It's a strange story, but every word of it is true.
- Garip bir hikaye ama her kelimesi doğru.
- Snorri Sturluson's stories tells, among other things, how Christianity was spread in Norway by force.
- Snorri Sturluson'un hikayeleri diğer şeylerin arasında Hristiyanlığın Norveç'te nasıl zorla yayıldığını anlatır.
- I was very moved by his story.
- Hikayesi beni çok etkiledi.
- Do you still believe Tom's story?
- Hala Tom'un hikayesine inanıyor musun?
- Tom knew the story already.
- Tom hikayeyi zaten biliyordu.
- You should discount his story.
- Onun hikayesini dikkate almamalısınız.
- Tell me the rest of the story.
- Bana hikayenin geri kalanını anlat.
- The story about the separation of the two leopard cubs seems pretty trite to me.
- İki leopar yavrusunun ayrılmasıyla ilgili hikaye bana oldukça basmakalıp geliyor.
- What a cheerful story!
- Ne neşeli bir hikaye!
- We have a long story to tell you.
- Size anlatacak uzun bir hikayemiz var.
- I was very impressed by his story.
- Onun hikayesinden çok etkilendim.
- Could you tell us a story?
- Bize bir hikaye anlatabilir misin?
- I really liked your story.
- Gerçekten hikayeni sevdim.
- His story turned out to be true.
- Hikayesinin doğru olduğu ortaya çıktı.
- Tom had many stories to tell.
- Tom'un anlatacak çok hikayesi vardı.
- Let me tell you a story.
- Sana bir hikaye anlatayım.
- He tells us strange stories.
- O bize garip hikayeler anlatır.
- I'm afraid the story will give him a wrong impression.
- Korkarım bu hikaye onda yanlış bir izlenim bırakacak.
- What is the moral of the story?
- Hikayeden çıkarılacak ders nedir?
- The story seems to be true.
- Hikaye gerçek görünüyor.
- She could not understand the whole story.
- Hikayenin tamamını anlayamadı.
- This is the most exciting story that I have ever heard.
- Bu, duyduğum en heyecan verici hikaye.
- I think she made up that story.
- Sanırım o hikayeyi o uydurdu.
- That story doesn't make sense.
- Bu hikaye hiç mantıklı değil.
- I like stories about vampires.
- Vampirlerle ilgili hikayeleri severim.
- That's the whole story.
- Bütün hikaye bu.
- Tom did not find the story boring.
- Tom hikayeyi sıkıcı bulmadı.
- If walls could talk, what stories would they tell us?
- Eğer duvarlar konuşabilseydi, bize hangi hikayeleri anlatırlardı?
- The story of the lost prince was a fiction.
- Kayıp prensin hikayesi bir kurguydu.
- Let me tell you my side of the story.
- Size hikayenin benim tarafımı anlatayım.
- Tell me that story you heard from your brother.
- Kardeşinden duyduğun şu hikayeyi anlat bana.
- He is not such a fool as to believe that story.
- O hikayeye inanacak kadar aptal değil.
- It's just another story.
- O tamamen başka bir hikaye.
- Tom told his side of the story.
- Tom hikayenin kendi tarafını anlattı.
- That's a truly interesting story.
- Bu gerçekten ilginç bir hikaye.
- Fadil told the whole story.
- Fadıl tüm hikayeyi anlattı.
- Apocryphal stories are the most fun variety of bullshit.
- Uydurma hikayeler en eğlenceli saçmalık türüdür.
- The story was true.
- Hikaye gerçekti.
- She was moved to tears by the story.
- O, hikaye yüzünden gözyaşlarına boğuldu.
- Who wrote this story?
- Bu hikayeyi kim yazdı?
- Never in my life have I heard such a terrible story!
- Hayatımda hiç bu kadar korkunç bir hikaye duymamıştım!
- He made up the story.
- Hikayeyi o uydurdu.
- How many characters are there in your story?
- Hikayende kaç tane karakter var?
- Sami told cops a complete fake story.
- Sami polislere tamamen sahte bir hikaye anlattı.
- Tom made up the whole story.
- Bütün hikayeyi Tom uydurdu.
- How long is that story?
- O hikayenin uzunluğu nedir?
- I like the stories you tell.
- Anlattığın hikayeleri seviyorum.
- I have read that story in some book.
- Bu hikayeyi bir kitapta okumuştum.
- I'm writing another story.
- Başka bir hikaye yazıyorum.
- This story is as clear as mud.
- Bu hikaye çamur kadar nettir.
- He told a funny story.
- Komik bir hikaye anlattı.
- We often tell each other stories.
- Birbirimize sık sık hikayeler anlatırız.
- Sami has so many stories to tell.
- Sami'nin anlatacak çok hikayesi var.
- The story begins in a small town in the north of Germany in the 1920s.
- Hikaye 1920'lerde Almanya'nın kuzeyindeki küçük bir kasabada başlıyor.
- It's a funny story.
- Bu komik bir hikaye.
- This story is believed to be true.
- Bu hikayenin doğru olduğuna inanılıyor.
- Tell the story again.
- Hikayeyi tekrar anlat.
- Why don't you just tell me the rest of the story?
- Neden hikayenin geri kalanını sadece bana anlatmıyorsun?
- I believe that the story is true.
- Hikayenin gerçek olduğuna inanıyorum.
- Tom wrote a story for the school magazine.
- Tom okul dergisi için bir hikaye yazdı.
- This is a story written in easy English.
- Bu, kolay İngilizce ile yazılmış bir hikaye.
- Tom told me the whole story.
- Tom bana tüm hikayeyi anlattı.
- That was a heartwarming story.
- İç açıcı bir hikayeydi.
- He told Mary the whole story.
- Mary'e tüm hikayeyi anlattı.
- Aart's story is very interesting.
- Aart'ın hikayesi çok ilginçtir.
- They like stories.
- Onlar hikayeleri seviyor.
- I'm sick and tired of his story.
- Onun hikayesinden bıktım ve yoruldum.
- This story was inspired by true events.
- Bu hikaye gerçek olaylardan esinlendi.
- You need a good brain if you want to write good stories.
- İyi hikayeler yazmak istiyorsan iyi bir beyne ihtiyacın var.
- I am sure that Jim made up that story.
- Bu hikayeyi Jim'in uydurduğundan eminim.
- His story may sound false, but it is true for all that.
- Onun hikayesi düzmece görünebilir fakat her şeye rağmen gerçektir.
- Sami's stories are anything but boring.
- Sami'nin hikâyeleri sıkıcı değil.
- That's a nice story.
- Bu güzel bir hikaye.
- Their stories are extraordinary.
- Onların hikayeleri olağanüstüydü.
- His story may not be true.
- Hikâyesi doğru olmayabilir.
- He told his stories in a very unusual way.
- Hikayelerini çok alışılmadık bir şekilde anlatırdı.
- Every year it's the same story.
- Her yıl aynı hikaye.
- Your story is hard to believe.
- Senin hikayene inanmak zor.
- She was shocked when she heard his story.
- Onun hikayesini duyduğunda şok oldu.
- Why don't you tell us a story?
- Neden bize bir hikaye anlatmıyorsun?
- Roy looked solemn as I told him the story.
- Roy ona hikayeyi anlatırken ağırbaşlı görünüyordu.
- Both stories are true.
- Her iki hikaye de doğru.
- The story concluded abruptly.
- Hikaye aniden sona erdi.
- Tom's story didn't make any sense.
- Tom'un hikayesi hiç bir anlam ifade etmiyordu.
- That story can be true.
- O hikaye gerçek olabilir.
- That story was getting more and more ridiculous.
- Bu hikaye gittikçe daha da saçma bir hal alıyordu.
- I find her story hard to swallow.
- Hikayesini kabullenmekte zorlanıyorum.
- This is a very entertaining story.
- Bu çok eğlenceli bir hikâye.
- Tom doubts Mary's story is true.
- Tom Mary'nin hikayesinin gerçek olduğundan şüphe ediyor.
- Tom's story sounded credible.
- Tom'un hikayesi inandırıcı geldi.
- The old man told me a strange story.
- Yaşlı adam bana garip bir hikaye anlattı.
- I don't believe such a story.
- Böyle bir hikayeye inanmıyorum.
- This story is based on a true story.
- Bu hikaye gerçek bir hikayeye dayanıyor.
- He got interested in the story.
- Hikaye ilgisini çekti.
- I like listening to Tom tell stories.
- Tom'un hikayeleri anlatmasını dinlemeyi seviyorum.
- He doubted the truth of her story.
- Hikâyesinin doğruluğundan şüphe etti.
- Tom doesn't know the whole story.
- Tom tüm hikayeyi bilmiyor.
- I'll tell you the whole story.
- Sana tüm hikayeyi anlatayım.
- Tom's story was not very feasible.
- Tom'un hikayesi pek inandırıcı değildi.
- My parents used to read me stories when I was a little boy.
- Ebeveynlerim ben küçük bir çocukken bana hikayeler okurdu.
- I may put this story on the stage.
- Bu hikayeyi sahneye koyabilirim.
- That is a distressing story.
- Bu acıklı bir hikaye.
- Please tell us the rest of the story.
- Lütfen bize hikayenin geri kalan kısmını anlat.
- Please don't let me hear any more of that story.
- Lütfen bu hikayeyi bana daha fazla dinletme.
- His story is well worth listening to.
- Onun hikayesi dinlemeye değer.
- If I tell you a story, will you go to sleep?
- Sana bir hikaye anlatsam uyur musun?
- Do you believe his story?
- Onun hikayesine inanıyor musunuz?
- He told a funny story.
- O komik bir hikaye anlattı.
- That story of his sounds very unlikely.
- Bu hikayesi kulağa pek olası gelmiyor.
- You've told me this story before.
- Bana daha önce bu hikayeyi anlattın.
- I felt sorry for her when I heard her story.
- Hikayesini dinlediğimde onun için üzüldüm.
- The story begins a long time ago.
- Hikaye uzun bir süre önce başlar.
- I was moved by the story.
- Hikayeden çok etkilendim.
- They tell us funny stories.
- Onlar bize komik hikayeler anlatır.
- His story sounds strange.
- Hikayesi kulağa garip geliyor.
- I'm fed up with your stories!
- Hikayelerinden bıktım!
- I've also heard such a story.
- Ben de böyle bir hikaye duydum.
- There are so many stories I've never told you.
- Sana hiç anlatmadığım bir sürü hikaye var.
- I remember hearing a very similar story to that.
- Buna çok benzer bir hikaye duyduğumu hatırlıyorum.
- Tom doesn't know the whole story.
- Tom, bütün hikayeyi bilmiyor.
- Dan refused to publish Linda's story.
- Dan, Linda'nın hikayesini yayınlamayı reddetti.
- It's a fantastic story.
- Bu fantastik bir hikaye.
- Do you really believe those stories?
- O hikayelere gerçekten inanıyor musunuz?
- Only a few escaped to tell the story.
- Sadece birkaçı hikayeyi anlatmak için kaçtı.
- I know the story from beginning to end.
- Hikayeyi başından sonuna kadar biliyorum.
- Tom is good at telling stories.
- Tom hikaye anlatmada iyidir.
- My mother used to read stories to me when I was a young child.
- Ben küçük bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.
- Their stories are extraordinary.
- Hikayeleri olağanüstü.
- Tom found Mary's story hard to believe.
- Tom, Mary'nin hikayesine inanmakta zorlandı.
- His stories entertained us for hours.
- Hikayeleri bizi saatlerce eğlendirdi.
- The story begins a long time ago.
- Hikaye uzun zaman önce başlıyor.
- I want to hear a story!
- Ben bir hikaye dinlemek istiyorum!
- Was his story true?
- Onun hikayesi doğru muydu?
- Her story can't be true.
- Hikayesi gerçek olamaz.
- I don't believe such a story.
- Ben öyle bir hikayeye inanmam.
- I don't think his story is true.
- Onun hikayesinin doğru olduğunu sanmıyorum.
- I listened to his story.
- Hikayesini dinledim.
- He told me a sad story.
- Bana üzücü bir hikaye anlattı.
- Who told the story to you?
- Hikayeyi sana kim anlattı?
- What kind of stories do you not like?
- Ne tür hikâyelerden hoşlanmazsın?
- He tells us strange stories.
- O bize tuhaf hikayeler anlatır.
- Jack bores me with stories about his trip.
- Jack, seyahati hakkında anlattığı hikayelerle beni sıkıyor.
- I wish you would let Tom finish his story.
- Keşke Tom'un hikayesini bitirmesine izin verseydin.
- Did you understand the moral of this story?
- Bu hikayenin kıssadan hissesini anladınız mı?
- Are you afraid of creepy stories?
- Ürpertici hikâyelerden korkar mısın?
- The teacher told us a funny story.
- Öğretmen bize komik bir hikaye anlattı.
- They often invent stories.
- Sık sık hikayeler uydururlar.
- There is a curious story about an Englishman.
- Bir İngiliz hakkında ilginç bir hikaye var.
- He's forever telling the same story.
- O sürekli aynı hikayeyi anlatıyor.
- His story is too preposterous to be a lie.
- Hikayesi yalan olamayacak kadar mantıksız.
- Everybody was interested in the story.
- Herkes hikaye ile ilgilendi.
- I told the story to anyone who would listen.
- Hikayeyi dinleyen herkese anlattım.
- I wish you'd let Tom finish his story.
- Keşke Tom'un hikayesini bitirmesine izin verseydin.
- The stories written by Amy Church are all interesting.
- Amy Church tarafından yazılan hikayelerin hepsi ilginç.
- The story revolves around a mysterious adventure.
- Hikaye gizemli bir macera etrafında dönüyor.
- Please tell us the rest of the story.
- Lütfen bize hikayenin devamını anlat.
- His story wasn't appropriate for the occasion.
- Onun hikayesi durum için uygun değildi.
- The story is based on fact.
- Hikaye gerçeğe dayanıyor.
- Tom shared a news story on Facebook.
- Tom, Facebook'ta bir haber hikayesi paylaştı.
- This is an interesting, funny and even moving story.
- Bu ilginç, komik ve hatta etkileyici bir hikaye.
- There are two main characters in this story.
- Bu hikâyede iki ana karakter var.
- What's the story behind the picture?
- Resmin arkasındaki hikaye nedir?
- Kate was surprised by Brian's story.
- Kate Brian'in hikayesine şaşırmıştı.
- That's not a very funny story.
- Bu pek komik bir hikaye değil.
- I think the story is true.
- Sanırım hikaye doğru.
- Please bear with me until I finish the story.
- Lütfen ben hikayeyi tamamlayana kadar dayanın.
- The jury didn't buy Dan's story.
- Jüri Dan'in hikayesine inanmadı.
- I'll tell you my story.
- Size hikayemi anlatacağım.
- I wish you hadn't told that story to my mother.
- Keşke o hikayeyi anneme anlatmasaydın.
- His story of the collision agrees with mine.
- Onun çarpışma hikayesi benimkine uyuyor.
- Tom's mother told him a story.
- Tom'un annesi ona bir hikaye anlattı.
- Tom enjoyed Mary's story.
- Tom Mary'nin hikayesini beğendi.
- The story seems to be true.
- Hikaye gerçek gibi görünüyor.
- Who's the author of this story?
- Bu hikayenin yazarı kimdir?
- When they heard the story, they burst into laughter.
- Hikayeyi duyduklarında kahkahalara boğuldular.
- No one believed his story.
- Kimse hikayesine inanmadı.
- My parents used to read me stories when I was a little boy.
- Ben küçük bir çocukken annem ve babam bana hikayeler okurdu.
- I have a story to tell.
- Anlatacak bir hikayem var.
- He made up that story.
- O hikayeyi uydurdu.
- How many characters are there in your story?
- Hikayende kaç karakter var?
- Tom and Mary shared stories about their life in Boston.
- Tom ve Mary Boston'daki hayatları hakkındaki hikayeleri paylaştı.
- I think I have heard that story before.
- Sanırım o hikayeyi daha önce duydum.
- I've never heard such a story all my life.
- Hayatım boyunca böyle bir hikaye duymadım.
- The story Tom told was very heartwarming.
- Tom'un anlattığı hikaye çok iç açıcıydı.
- Her story touched my heart.
- Hikayesi kalbime dokundu.
- That's a very funny story!
- O çok komik bir hikaye!
- Tom pulled a long face when he heard the story.
- Tom, hikayeyi duyduğunda suratını astı.
- Her story was not interesting.
- Hikayesi ilginç değildi.
- The story of the lost prince was a fiction.
- Kayıp prensin hikayesi bir kurgu idi.
- I cannot hear such a story without weeping.
- Böyle bir hikayeyi ağlamadan dinleyemem.
- That's a depressing story.
- O bunaltıcı bir hikaye.
- Read the story aloud.
- Hikayeyi yüksek sesle oku.
- His story must be true.
- Onun hikayesi gerçek olmalı.
- He told Mary the whole story.
- O, tüm hikayeyi Mary'ye anlattı.
- I told them the story of the three little pigs.
- Onlara üç küçük domuzun hikayesini anlattım.
- The story approximates to historical truth.
- Hikaye tarihsel gerçeğe çok benziyor.
- His story can't be false.
- Onun hikayesi düzmece olamaz.
- His story may not be true.
- Hikayesi doğru olmayabilir.
- I've heard that story before.
- Ben de bu hikayeyi daha önce duymuştum.
- He made up a story about the king.
- Kral hakkında bir hikaye uydurdu.
- Your story is funny.
- Hikayen komik.
- Tom's mother told an extraordinary story of an out-of-body experience she had during her recent brush with death.
- Tom'un annesi, yakın zamanda ölümle burun buruna geldiği sırada yaşadığı olağanüstü bir beden dışı deneyim hikayesi anlattı.
- So who did he tell the new story to?
- Peki yeni hikayeyi kime anlattı?
- Sami's story doesn't have any moral.
- Sami'nin hikayesinin hiçbir ahlaki yanı yok.
- The kids love stories.
- Çocuklar hikayeleri sever.
- The children were all ears when I was telling them the story.
- Ben onlara hikayeyi anlatıyorken çocuklar dikkatle dinlediler.
- Sami saw the story in the paper.
- Sami gazetedeki hikâyeyi görmüş.
- Tom told the children a story.
- Tom çocuklara bir hikaye anlattı.
- He is going to tell me his story.
- Bana hikayesini anlatacak.
- This is a story about a cat.
- Bu hikaye bir kedi hakkındadır.
- This is a story written in English.
- Bu İngilizce yazılmış bir hikaye.
- Tom is telling his children a bedtime story.
- Tom çocuklarına yatmadan önce bir hikaye anlatıyor.
- I haven't heard that story.
- O hikayeyi duymadım.
- If you come to my house, I will tell you the story in detail.
- Evime gelirseniz, size hikayeyi ayrıntılı olarak anlatacağım.
- Part of his story is true.
- Hikayesinin bir kısmı doğru.
- Tom backed up Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesini destekledi.
- Tom had no one to tell his story to.
- Tom'un hikayesini anlatacak hiç kimsesi yoktu.
- Sami heard all kinds of funny stories about Layla.
- Sami, Layla hakkında bir sürü komik hikâye duydu.
- Come on, tell us the whole story!
- Hadi, bize tüm hikayeyi anlat!
- Your story is boring.
- Hikayen çok sıkıcı.
- Tell us the whole story.
- Bize tüm hikayeyi anlat.
- I heard that story.
- Bu hikayeyi duydum.
- We'd love to hear your story.
- Hikayenizi duymak istiyoruz.
- Her story brought tears to my eyes.
- Onun hikayesi gözlerimi yaşarttı.
- Please read the whole story.
- Lütfen tüm hikayeyi okuyun.
- You've told me this story before tons of times.
- Bu hikayeyi bana daha önce defalarca anlatmıştın.
- I want Tom to hear the whole story.
- Tom'un tüm hikayeyi duymasını istiyorum.
- I haven't heard that story yet.
- O hikayeyi henüz duymadım.
- Fadil's story was highlighted in several newspapers.
- Fadıl'ın hikayesi birçok gazetede yer aldı.
- Her story brought back our happy childhood.
- Hikayesi mutlu çocukluğumuzu geri getirdi.
- That is a very interesting story.
- Bu çok ilginç bir hikaye.
- I wish you would let Tom finish his story.
- Keşke Tom'un hikayesini bitirmesine izin versen.
- Perhaps he knows this story.
- Belki bu hikayeyi biliyordur.
- A bear wrote the story.
- Hikayeyi bir ayı yazdı.
- What's the real story?
- Gerçek hikaye nedir?
- We have illustrated the story with pictures.
- Hikayeyi resimlerle süsledik.
- My folks used to tell me stories about that.
- Ailem bana bu konuda hikayeler anlatırdı.
- This is an interesting, funny and even moving story.
- Bu ilginç, komik ve hatta hareketli bir hikaye.
- He amused us with funny stories.
- O, komik hikayelerle bizi eğlendirdi.
- The story is not in accord with the facts.
- Hikaye gerçeklerle uyuşmuyor.
- His story seems to be strange.
- Hikayesi tuhaf görünüyor.
- Tell us the story from beginning to end.
- Hikayeyi başından sonuna kadar anlatın.
- You know the rest of the story.
- Hikayenin geri kalanını biliyorsunuz.
- What's the story with Tom?
- Tom'un hikâyesi ne?
- That story turned out to be a hoax.
- Bu hikayenin bir aldatmaca olduğu ortaya çıktı.
- This is a story full of intrigue, love, betrayal and secrets.
- Bu entrika, aşk, ihanet ve sırlarla dolu bir hikaye.
- Let's listen to her story.
- Onun hikayesini dinleyelim.
- I read an exciting story.
- Heyecan verici bir hikaye okudum.
- You're not good at telling scary stories.
- Korkutucu hikayeler anlatmada iyi değilsin.
- It was my grandfather that told me that story.
- Bu hikayeyi bana anlatan büyükbabamdı.
- Sami's story was so grotesque that nobody believed him.
- Sami'nin hikayesi o kadar gülünçtü ki kimse ona inanmadı.
- As the story advances, the mystery unravels.
- Hikaye ilerledikçe gizem çözülür.
- That story can't possibly be true.
- O hikaye muhtemelen doğru olamaz.
- I don't think that's the whole story.
- Tüm hikayenin bu olduğunu sanmıyorum.
- Is that story fact or fiction?
- O hikâye gerçek mi yoksa kurgu mu?
- You don't actually believe that story?
- Bu hikayeye gerçekten inanmıyor musun?
- Tom told Mary that the story wasn't true.
- Tom Mary'e hikayenin doğru olmadığını söyledi.
- His story is inconsistent in many places.
- Hikayesi pek çok yerde tutarsız.
- Her story took me back to my childhood.
- Hikayesi beni çocukluğuma götürdü.
- I want Tom to hear the whole story.
- Tom'un bütün hikayeyi duymasını istiyorum.
- I want to know the whole story.
- Tüm hikayeyi bilmek istiyorum.
- Tom told Mary a very strange story.
- Tom Mary'ye çok garip bir hikaye anlattı.
- I like the stories you tell.
- Senin anlattığın hikayeleri seviyorum.
- That was a very sad story.
- O çok üzücü bir hikayeydi.
- You need a good brain if you want to write good stories.
- İyi hikâyeler yazmak istiyorsan iyi bir beyne ihtiyacın var.
- Who'd believe your story?
- Senin hikayene kim inanır ki?
- That wasn't the end of the story.
- Bu, hikayenin sonu değildi.
- The story seems to be true.
- Hikaye doğru gibi görünüyor.
- This story is interesting, funny and even exciting.
- Bu hikaye ilginç, komik ve hatta heyecan verici.
- Is that story fact or fiction?
- Bu hikaye gerçek mi yoksa kurgu mu?
- That story can't be true.
- O hikaye gerçek olamaz.
- We'd love to hear your story.
- Hikayenizi dinlemek isteriz.
- I read an exciting story.
- Ben heyecan verici bir hikaye okudum.
- Please tell me a story.
- Lütfen bana bir hikaye anlat.
- Do you still believe Tom's story?
- Tom'un hikayesine hâlâ inanıyor musun?
- This is a story about love and friendship.
- Bu, aşk ve arkadaşlık hakkında bir hikâyedir.
- Roughly half the world seeks God in one way or another through the stories that are believed to have taken place in the deserts of the Middle East.
- Dünyanın yaklaşık yarısı bir şekilde Orta Doğu çöllerinde geçtiğine inanılan hikayeler aracılığıyla Tanrı'yı arıyor.
- What a strange story!
- Ne garip bir hikaye!
- The story is that Mary wants a divorce.
- Hikayeye göre Mary boşanmak istiyormuş.
- Sami shared his powerful story.
- Sami güçlü hikayesini paylaştı.
- The story ended suddenly.
- Hikaye aniden sona erdi.
- Tom is a fool if he believes that story.
- Tom bu hikayeye inanıyorsa aptalın tekidir.
- That kind of story appeals to me.
- Bu tür hikayeler bana çekici geliyor.
- What a sad story this is!
- Bu ne kadar üzücü bir hikaye!
- Tom changed his story.
- Tom hikayesini değiştirdi.
- I like stories.
- Hikayeleri seviyorum.
- That's a beautiful story.
- Bu güzel bir hikaye.
- Several newspapers published the story.
- Birkaç gazete hikayeyi yayınladı.
- It's not the end of the story yet.
- Henüz hikayenin sonu değil.
- She got me to believe that story.
- O beni o hikayeye inandırdı.
- So who did he tell the new story to?
- Öyleyse yeni hikayeyi kime anlattı?
- The story is based on fact.
- Hikaye, gerçeğe dayalıdır.
- Sami was fascinated by stories about violence.
- Sami şiddet hikayelerinden etkileniyordu.
- Sami turned Layla's story into a stage production.
- Sami, Leyla'nın hikayesini bir sahne prodüksiyonu haline getirdi.
- He told us a story about a boy named Tom Sawyer.
- O bize Tom Sawyer adında bir çocuk hakkındaki bir hikayeyi anlattı.
- The story ends happily.
- Hikaye mutlu sonla bitiyor.
- You're not good at telling scary stories.
- Korkunç hikayeler anlatmakta iyi değilsin.
- Tom did not find the story boring.
- Tom, hikayeyi sıkıcı bulmadı.
- That was a heartwarming story.
- O iç açıcı bir hikayeydi.
- The story brought tears to her eyes.
- Hikaye gözlerini yaşarttı.
- Do you want to tell the story, or should I?
- Hikayeyi sen mi anlatmak istersin yoksa ben mi anlatayım?
- Tom promised to tell us one of his stories.
- Tom hikayelerinden birini bize anlatmaya söz verdi.
- Sami doesn't have any story to tell.
- Sami'nin anlatacak bir hikayesi yok.
- Go ahead with your story.
- Hikayene devam et.
- A magazine can tell more about a story than a newspaper.
- Bir dergi, bir hikaye hakkında gazeteden daha çok şey anlatabilir.
- Yours is a very strange story.
- Seninki çok garip bir hikaye.
- I also heard a similar story.
- Ben de benzer bir hikaye duydum.
- I'm going to tell you a story.
- Sana bir hikaye anlatacağım.
- Did Tom buy your story?
- Tom hikayeni yuttu mu?
- I've heard that story already.
- Bu hikayeyi çoktan duydum.
- Tom wrote a story about that.
- Tom o konuda bir hikaye yazdı.
- I thought about all the stories my father had told me.
- Babamın bana anlattığı bütün hikayeler hakkında düşündüm.
- This is the story of my country.
- Bu, ülkemin hikayesi.
- The story got more and more interesting.
- Hikaye gittikçe daha ilginç oldu.
- Everyone has a story.
- Herkesin bir hikayesi vardır.
- The story cannot be true.
- Hikaye doğru olamaz.
- Tom isn't the one who wrote this story.
- Bu hikayeyi yazan kişi Tom değil.
- Sami listened to the story.
- Sami hikayeyi dinledi.
- What a tragic story!
- Ne acıklı bir hikaye!
- What a heartbreaking story!
- Ne yürek parçalayıcı bir hikaye!
- I don't think that story is true.
- Bu hikayenin doğru olduğunu sanmıyorum.
- It's still a great story.
- Yine de harika bir hikaye.
- Seeing the woman with the yellow hat reminded me of a story.
- Kadını sarı bir şapkayla görmek bana bir hikayeyi hatırlattı.
- There is not a grain of truth in his story.
- Hikâyesinde zerre kadar doğruluk payı yok.
- This story might sound unbelievable but it is true.
- Bu hikaye inanılmaz gelebilir ama o doğrudur.
- Tom was the one who wrote this story.
- Bu hikayeyi yazan Tom'du.
- Layla had a story for detectives.
- Layla'nın dedektifler için bir hikayesi vardı.
- The story ends where it began.
- Hikaye başladığı yerde bitiyor.
- The story is consistent with the evidence.
- Hikaye kanıtlarla tutarlı.
- No one will trust his story.
- Hikayesine kimse inanmayacak.
- Tom asked Mary to tell a funny story.
- Tom, Mary'den komik bir hikaye anlatmasını istedi.
- It's a story about a man who dies without ever finding true love.
- Bu şimdiye kadar gerçek aşkı bulmadan ölen bir adam hakkındaki bir hikayedir.
- I've also heard such a story.
- Ben de böyle bir hikaye duymuştum.
- Tom read his son a story.
- Tom oğluna bir hikaye okudu.
- Tom told the children many stories.
- Tom çocuklara birçok hikaye anlattı.
- Part of the story is true.
- Hikayenin bir kısmı doğru.
- The children want you to read them a story.
- Çocuklar onlara bir hikaye okumanı istiyor.
- What's Tom's story?
- Tom'un hikayesi nedir?
- Tom was fascinated by Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesinden çok etkilendi.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
- Tom bütün hikayeyi tekrar baştan dinlemek zorunda kaldı.
- I like stories.
- Hikayeleri severim.
- The children were all ears when I was telling them the story.
- Ben onlara hikayeyi anlatırken çocuklar can kulağı ile dinlediler.
- I haven't heard that story yet.
- Ben henüz o hikayeyi duymadım.
- I have so many stories to tell.
- Anlatacak çok hikayem var.
- The heroine of this story is a little girl.
- Bu hikayenin kahramanı küçük bir kız.
- Who is the author of this story?
- Bu hikayenin yazarı kim?
- Tom told us some funny stories.
- Tom bize bazı komik hikayeler anlattı.
- I found the story interesting.
- Hikayeyi ilginç buldum.
- I really enjoyed reading your story.
- Ben gerçekten senin hikayeni okumaktan keyif aldım.
- Do you want me to tell you a story?
- Sana bir hikaye anlatmamı ister misin?
- It's sort of a long story.
- Uzun bir hikaye sayılır.
- I know the whole of the story.
- Hikayenin tamamını biliyorum.
- I have heard her story before.
- Onun hikayesini daha önce duymuştum.
- That story cannot possibly be true.
- Bu hikaye doğru olamaz.
- Everyone loves those stories.
- Herkes bu hikayeleri sever.
- I thought it was an exciting story.
- Heyecan verici bir hikaye olduğunu düşünmüştüm.
- It was a really creepy story.
- Gerçekten ürkütücü bir hikayeydi.
- Everyone believes his story since there is no evidence to the contrary.
- Aksine bir kanıt olmadığı için herkes onun hikayesine inanıyor.
- She told Mary the whole story.
- Bütün hikayeyi Mary'ye anlattı.
- It's a strange story, but every word of it is true.
- Bu garip bir hikaye ama onun her kelimesi doğrudur.
- Let me tell you a story you've probably never heard before.
- Sana muhtemelen daha önce hiç duymadığın bir hikaye anlatayım.
- I'd like to hear a story.
- Bir hikaye dinlemek istiyorum.
- Layla began to tell Sami some of the stories of her life.
- Leyla, Sami'ye hayatından bazı hikayeleri anlatmaya başladı.
- There is a curious story about an Englishman.
- Bir İngiliz hakkında ilginç bir hikaye vardır.
- I doubt that Tom's story is true.
- Tom'un hikayesinin doğru olduğundan şüpheliyim.
- That's a long story.
- Bu uzun bir hikaye.
- The story ends where it began.
- Hikaye, başladığı yerde biter.
- The story about the separation of the two leopard cubs seems pretty trite to me.
- İki leopar yavrusunun ayrılması hakkındaki hikaye bana oldukça basmakalıp gibi görünüyor.
- I have heard the story.
- Hikayeyi duymuştum.
- This story has infinite variations.
- Bu hikayenin sonsuz varyasyonu var.
- Now the story is over.
- Şimdi hikaye bitti.
- That's a really interesting story.
- Bu gerçekten ilginç bir hikaye.
- He made up the whole story.
- Tüm hikayeyi o uydurdu.
- I don't believe that story.
- Bu hikayeye inanmıyorum.
- We were deeply moved by her story.
- Hikayesi bizi derinden etkiledi.
- I'm sure that Tom made that story up.
- Tom'un o hikayeyi uydurduğundan eminim.
- If walls could talk, what stories would they tell us?
- Duvarlar konuşabilseydi, bize hangi hikayeleri anlatırdı?
- What a great story!
- Ne harika bir hikaye!
- Sami's story wasn't corroborated by the witnesses.
- Sami'nin hikayesi tanıklar tarafından doğrulanmadı.
- Tell us the whole story.
- Bize bütün hikayeyi anlat.
- The story affected us deeply.
- Hikaye bizi derinden etkiledi.
- Tom told us a sad story.
- Tom bize hüzünlü bir hikaye anlattı.
- The story appears to be true.
- Hikaye doğru gibi görünüyor.
- I've never heard such a thing, just an extraordinary story.
- Hiç böyle bir şey duymadım, olağanüstü bir hikaye.
- This story cannot be true.
- Bu hikaye doğru olamaz.
- Cool story, bro.
- Harika hikaye, dostum.
- I want to hear the rest of the story.
- Hikayenin geri kalanını dinlemek istiyorum.
- That's a good story.
- Bu iyi bir hikâyedir.
- We'll know the real story soon enough.
- Yakında gerçek hikayeyi öğreneceğiz.
- His story was too ridiculous for anyone to believe.
- Hikayesi kimsenin inanamayacağı kadar saçmaydı.
- Will someone read me a story?
- Biri bana hikaye okuyabilir mi?
- His story is strange, but it's believable.
- Hikayesi tuhaf ama inandırıcı.
- This story was written by my friend.
- Bu hikaye arkadaşım tarafından yazıldı.
- Tell me the rest of the story.
- Bana hikayenin devamını anlat.
- The story turned my blood cold.
- Hikaye kanımı dondurdu.
- Have you heard this story already?
- Bu hikayeyi daha önce duydun mu?
- Sami doesn't have any story to tell.
- Sami'nin anlatacak herhangi bir hikayesi yok.
- Do you want to hear a scary story?
- Korkunç bir hikaye duymak ister misin?
- The story ends with his death.
- Hikaye onun ölümüyle sona eriyor.
- Let's hear the rest of your story.
- Hikayenin geriye kalanını duyalım.
- I believe that story.
- Bu hikayeye inanıyorum.
- I don't think that story is true.
- O hikayenin gerçek olduğunu sanmıyorum.
- She tried to tell the whole story.
- Bütün hikayeyi anlatmaya çalıştı.
- I told the story to anyone who would listen.
- Dinleyecek olan herkese hikayeyi anlattım.
- He went mad when he heard the story.
- Hikayeyi duyunca çılgına döndü.
- A friend told me that story.
- Bir arkadaş bana o hikayeyi anlattı.
- The story drew to a conclusion.
- Hikaye bir sonuca ulaştı.
- I was deeply touched by the story.
- Hikayeden derinden etkilendim.
- I like to listen to Tom's stories.
- Tom'un hikayelerini dinlemek istiyorum.
- Tom told me the story of his life.
- Tom bana hayatının hikayesini anlattı.
- He likes stories.
- O hikayeleri sever.
- It's a great story.
- Bu harika bir hikaye.
- I was moved to tears by the story.
- Hikaye beni gözyaşlarına boğdu.
- Tom continued his story.
- Tom hikayesine devam etti.
- Tom told his children a bedtime story.
- Tom çocuklarına yatmadan önce bir hikaye anlattı.
- It's not the end of the story yet.
- Bu henüz hikâyenin sonu değil.
- The story is set in a dieselpunk environment.
- Hikaye bir dieselpunk ortamında geçiyor.
- I am very interested in these stories.
- Bu hikâyeler çok ilgimi çekiyor.
- Tom's story was very depressing.
- Tom'un hikayesi çok iç karartıcıydı.
- What a sad story!
- Ne üzücü bir hikaye!
- Jane told Mary the whole story.
- Jane, Mary'e tüm hikayeyi anlattı.
- Is her story true?
- Onun hikayesi gerçek mi?
- This and that are two different stories.
- Bu ve o iki farklı hikâye.
- I couldn't help laughing when I heard that story.
- Bu hikayeyi duyduğumda gülmekten kendimi alamadım.
- Tom knew that the story wasn't true.
- Tom hikayenin gerçek olmadığını biliyordu.
- You've told me this story lots of times.
- Bu hikayeyi bana birçok kez anlattın.
- His story amused us very much.
- Hikayesi bizi çok eğlendirdi.
- Do you think her story is false?
- Sence hikayesi yalan mı?
- Clark Kent is the hero of the Superman stories.
- Clark Kent, Süpermen hikayelerinin kahramanıdır.
- Tom told us a funny story.
- Tom bize eğlenceli bir hikaye anlattı.
- I can't possibly think your story is true.
- Hikayenizin doğru olduğunu düşünmem mümkün değil.
- I can't possibly think your story is true.
- Hikayenizin doğru olduğunu düşünemiyorum.
- The story doesn't end there.
- Hikaye burada bitmiyor.
- That's a great story.
- O harika bir hikaye.
- Sami wanted to tell that story.
- Sami bu hikayeyi anlatmak istedi.
- The story was handed down from father to son.
- Hikaye babadan oğula aktarıldı.
- Everyone's tired of hearing that story.
- Herkes bu hikayeyi dinlemekten bıktı.
- This story is short enough to read in one lesson.
- Bu hikaye bir derste okumak için yeterince kısa.
- Tom told Mary the whole story.
- Tom Mary'ye bütün hikayeyi anlattı.
- I can't stop laughing when I hear that story.
- Bu hikayeyi duyduğumda gülmeden duramıyorum.
- She read an amusing story to the children.
- Çocuklara eğlenceli bir hikaye okudu.
- Tom told us a long story.
- Tom bize uzun bir hikaye anlattı.
- He was paid by the government to write conspiracy stories online.
- İnternette komplo hikayeleri yazması için hükümetten para almış.
- His story thrilled me with horror.
- Onun hikayesi beni dehşete düşürdü.
- As the story advances, the mystery unravels.
- Hikaye ilerledikçe, gizem çözülüyor.
- It was a strange story.
- Bu garip bir hikayeydi.
- Your story can't be true.
- Hikayeniz doğru olamaz.
- He went mad when he heard the story.
- Hikayeyi duyunca çıldırdı.
- Kenji told his friends a story about his trip to India.
- Kenji, arkadaşlarına Hindistan seyahati hakkında bir hikaye anlattı.
- There have been some stories in the news about pets attacking their owners.
- Haberlerde sahiplerine saldıran evcil hayvanlarla ilgili bazı hikayeler var.
- I've heard this story scores of times.
- Bu hikayeyi defalarca dinledim.
- Tom told me his life's story.
- Tom bana hayat hikayesini anlattı.
- I'm basing my story on my childhood.
- Hikayemi çocukluğuma dayandırıyorum.
- I thought that was a great story.
- Bence harika bir hikayeydi.
- Your story is boring.
- Hikayen sıkıcı.
- He made up that story.
- O hikayeyi o uydurdu.
- Have you ever heard the story of the boy who cried wolf?
- Yalan haberle ortalığı karıştıran oğlanın hikayesini duydun mu?
- Please read the whole story.
- Lütfen bütün hikayeyi oku.
- Layla began to tell Sami some of the stories of her life.
- Layla Sami'ye hayatıyla ilgili bazı hikayeler anlatmaya başladı.
- He told me a completely unbelievable story.
- O bana tamamen inanılmaz bir hikaye anlattı.
- He's forever telling the same story.
- Sürekli aynı hikayeyi anlatıyor.
- That's how the story ended.
- Hikaye bu şekilde sona erdi.
- What's the story with Tom?
- Tom'un hikayesi nedir?
- Will someone read me a story?
- Biri bana bir hikaye okuyacak mı?
- This story is rather monotonous.
- Bu hikaye oldukça monoton.
- What kind of story do you want to hear?
- Ne tür bir hikaye duymak istersin?
- I like to listen to Tom's stories.
- Tom'un hikayelerini dinlemeyi seviyorum.
- Tom told Mary that the story wasn't true.
- Tom Mary'ye hikayenin gerçek olmadığını söyledi.
- What a tragic story!
- Ne trajik bir hikaye!
- I'd like to know the rest of the story.
- Hikayenin gerisini bilmek istiyorum.
- A magazine can tell more about a story than a newspaper.
- Bir dergi bir hikaye hakkında bir gazeteden daha fazla şey söyleyebilir.
- The story of Tom and Mary's relationships is full of dramatic events.
- Tom ve Mary'nin ilişkilerinin hikayesi dramatik olaylarla doludur.
- He told his story in tears.
- O, hikayesini gözyaşları içinde anlattı.
- Hans Christian Andersen's stories made him the most famous Dane in the world.
- Hans Christian Andersen'in hikayeleri onu dünyanın en ünlü Danimarkalısı yaptı.
- His story aroused my suspicion.
- Hikayesi bende şüphe uyandırdı.
- This story is especially interesting.
- Bu hikaye özellikle ilginçtir.
- Tom entertained us by telling us some funny stories.
- Tom bize komik hikayeler anlatarak bizi eğlendirdi.
- It's the story of my life.
- Bu benim hayat hikayem.
- The story begins in a small town in the north of Germany in the 1920s.
- Hikaye 1920'li yıllarda Almanya'nın kuzeyindeki küçük bir kasabada başlar.
- It's a very sad story.
- Bu çok üzücü bir hikaye.
- Layla's story is believable.
- Layla'nın hikayesi inandırıcı.
- What a cheerful story!
- Ne kadar neşeli bir hikaye!
- The inspector didn't believe Dan's story.
- Müfettiş Dan'ın hikayesine inanmadı.
- This story was originally written in French.
- Bu hikaye aslında Fransızca yazılmış.
- That's a whole different story.
- Bu tamamen farklı bir hikaye.
- I've heard her story before.
- Ben onun hikayesini daha önce işittim.
- I know the whole of the story.
- Ben hikayenin tamamını biliyorum.
- The story cannot be true.
- Hikaye gerçek olamaz.
- Was her story true?
- Onun hikayesi doğru muydu?
- I'm sick and tired of his story.
- Onun hikayesinden bıktım usandım.
- The story about Tom eating my cat isn't true.
- Tom'un kedimi yediği hikayesi doğru değil.
- Is that story fact or fiction?
- Şu hikâye gerçek mi yoksa kurgu mu?
- When we were small, father used to read us moving stories.
- Biz küçükken babam bize dokunaklı hikayeler okurdu.
- What a touching story!
- Ne dokunaklı bir hikaye!
- It's an awfully good story.
- Son derece iyi bir hikaye.
- I told the story that my mom told me to my daughter.
- Annemin bana anlattığı hikayeyi kızıma anlattım.
- It is really quite a good story.
- Gerçekten çok iyi bir hikaye.
- He sat down to read a story.
- Bir hikaye okumak için oturdu.
- The inspector didn't believe Dan's story.
- Müfettiş Dan'in hikayesine inanmadı.
- Tom will tell us a story.
- Tom bize bir hikaye anlatacak.
- Assuming your story is true, what should I do?
- Hikayenizin doğru olduğunu varsayarsak, ne yapmalıyım?
- The following story is true.
- Aşağıdaki hikaye doğrudur.
- He told me his life's story.
- Bana hayat hikayesini anlattı.
- Assuming your story is true, what should I do?
- Hikayenizin doğru olduğunu farz edersek, ne yapmalıyım?
- Who wrote these stories?
- Bu hikayeleri kim yazdı?
- There is no evidence that the story is based on his own experience.
- Hikayenin kendi deneyimlerine dayalı olduğuna dair bir kanıt yoktur.
- Tom told Mary a funny story.
- Tom, Mary'ye komik bir hikaye anlattı.
- Tom doesn't tell stories very well.
- Tom pek iyi hikaye anlatamıyor.
- I don't want to hear any more of that story, please.
- Bu hikayeyi daha fazla duymak istemiyorum, lütfen.
- I can't stop laughing when I hear that story.
- Ben o hikayeyi duyduğumda gülmeden duramıyorum.
- The story was amusing.
- Hikaye eğlenceliydi.
- This story is hilarious.
- Bu hikaye çok komik.
- Do you really believe those stories?
- Bu hikayelere gerçekten inanıyor musun?
- He believes that the story is true.
- Hikayenin gerçek olduğuna inanıyor.
- It's still a great story.
- Bu hâlâ harika bir hikaye.
- Her story brings back memories of my parents.
- Hikayesi ailemin anılarını canlandırdı.
- She tried to tell the whole story.
- Tüm hikayeyi anlatmaya çalıştı.
- The children wanted to hear a scary story.
- Çocuklar korkunç bir hikaye dinlemek istediler.
- This story is worth reading again.
- Bu hikaye tekrar okunmaya değer.
- No one believed his story.
- Hiç kimse onun hikayesine inanmadı.
- The story may sound strange, but it is true.
- Hikaye garip gelebilir ama doğru.
- I like stories about vampires.
- Vampir hikâyelerini seviyorum.
- I remember hearing the story once.
- Ben bir zamanlar hikayeyi duyduğumu hatırlıyorum.
- I tell stories almost every day.
- Neredeyse her gün hikayeler anlatıyorum.
- Tom told us a funny story.
- Tom bize komik bir hikaye anlattı.
- If anyone was to ask what the point of the story is, I really don't know.
- Biri hikayenin amacının ne olduğunu soracak olursa, gerçekten bilmiyorum.
- Yuji told his friend a story about his adventure during the summer vacation.
- Yuji, arkadaşına yaz tatilindeki macerası hakkında bir hikaye anlattı.
- Tom had many stories to tell.
- Tom'un anlatacak birçok hikayesi vardı.
- You don't know the whole story.
- Sen bütün hikayeyi bilmiyorsun.
- Her story reminded me of the good old days.
- Onun hikayesi bana eski güzel günleri hatırlattı.
- This story broke my heart.
- Bu hikaye kalbimi kırdı.
- There is an old story about a Persian cat.
- Bir İran kedisi hakkında eski bir hikaye var.
- Jane told Mary the whole story.
- Jane, Mary'ye bütün hikayeyi anlattı.
- Daddy, can you read me a story before I go to sleep?
- Baba, uyumadan önce bana bir hikaye okur musun?
- Tom read me some stories.
- Tom bana bazı hikayeler okudu.
- Dan was touched by Linda's story.
- Dan, Linda'nın hikayesinden duygulandı.
- Tom really knows how to tell a story.
- Tom bir hikayeyi nasıl anlatacağını gerçekten biliyor.
- There are two sides to every story.
- Her hikayenin iki tarafı vardır.
- Tom told Mary a story.
- Tom, Mary'ye bir hikaye anlattı.
- Can his story be true?
- Hikayesi doğru olabilir mi?
- Hey, it's just a story.
- Hey, bu sadece bir hikaye.
- Stories like that fascinate me.
- Bunun gibi hikayeler beni büyülüyor.
- Sami has heard that story.
- Sami o hikayeyi duydu.
- My mother used to read me stories when I was a young kid.
- Ben küçük bir çocukken annem bana hikayeler okurdu.
- He believes that the story is true.
- Hikayenin doğru olduğuna inanıyor.
- Where did you hear that story?
- Bu hikayeyi nereden duydun?
- That's another story.
- Bu başka bir hikaye.
- He told his brother the story.
- Hikayeyi kardeşine anlattı.
- Her story was vindicated by a reporter, who found that the police officer had been lying.
- Hikayesi, polis memurunun yalan söylediğini ortaya çıkaran bir muhabir tarafından doğrulandı.
- He has denied all the stories in the newspapers.
- Gazetelerdeki tüm hikayeleri yalanladı.
- It was a sad story.
- Üzücü bir hikayeydi.
- That's a really interesting story.
- O gerçekten ilgi çekici bir hikaye.
- Tom isn't the one who wrote this story.
- Bu hikayeyi yazan Tom değil.
- Let's see how this story turns out.
- Bu hikayenin nasıl sonuçlanacağını görelim.
- His story wasn't appropriate for the occasion.
- Hikayesi de duruma uygun değildi.
- It would take a long time to tell the whole story.
- Bütün hikayeyi anlatmak uzun zaman alırdı.
- He used to tell me stories about India.
- Bana Hindistan hakkında hikayeler anlatırdı.
- Your story is hard to believe.
- Hikayene inanmak zor.
- What a heartbreaking story!
- Ne yürek parçalayıcı bir hikâye!
- Everybody was interested in the story.
- Herkes hikâyeyle ilgileniyordu.
- You like stories, don't you?
- Hikayeleri seversin, değil mi?
- He told his story in tears.
- Hikayesini gözyaşları içinde anlattı.
- Tom read Mary a story.
- Tom Mary'ye bir hikaye okudu.
- It's a good story.
- Güzel bir hikaye.
- We didn't know the whole story at that time.
- O zaman bütün hikayeyi bilmiyorduk.
- Tom told me the whole story.
- Tom bana bütün hikayeyi anlattı.
- I was very impressed by his story.
- Hikayesinden çok etkilendim.
- The story ended very suddenly.
- Hikaye aniden sona erdi.
- The story got more and more exciting.
- Hikaye gittikçe heyecan verici oldu.
- This is a story written in English.
- Bu İngilizce yazılmış bir hikayedir.
- Tell us your story.
- Bize hikayeni anlat.
- Tom told us his story.
- Tom bize hikayesini anlattı.
- I read that story in some book.
- Bu hikayeyi bir kitapta okumuştum.
- I want Tom to hear your story.
- Tom'un senin hikayeni duymasını istiyorum.
- That's a depressing story.
- Bu iç karartıcı bir hikaye.
- You should discount his story.
- Onun hikayesini önemsememelisin.
- That's a different story.
- Bu farklı bir hikaye.
- This isn't a believable story.
- Bu inandırıcı bir hikaye değil.
- Sami is so bad at telling stories.
- Sami hikaye anlatmakta çok kötü.
- Mary complained about her husband again - the same old story.
- Mary kocası hakkında yine yakındı - aynı eski hikaye.
- Sami's stories were really scary.
- Sami'nin hikayeleri gerçekten korkutucuydu.
- Tom told me a story.
- Tom bana bir hikaye anlattı.
- The saddest part of the story remains to be told.
- Hikayenin en üzücü kısmı anlatılmayı bekliyor.
- The story ended all of a sudden.
- Hikaye aniden sona erdi.
- Statistics don't always tell the whole story.
- İstatistikler her zaman bütün hikayeyi anlatmaz.
- She likes stories.
- O hikayeleri sever.
- His story was pretty simple.
- Hikayesi oldukça basitti.
- My grandmother told me the story of Cinderella.
- Büyükannem bana Külkedisi hikayesini anlattı.
- I heard Tom's side of the story.
- Hikayeyi bir de Tom'un tarafından duydum.
- He seems to have lost the thread of the story.
- Hikayenin akışını kaybetmiş gibi görünüyor.
- This is a story written in easy English.
- Bu basit bir İngilizceyle yazılmış bir hikaye.
- Tell me that story again.
- Bana o hikayeyi tekrar anlat.
- The jury didn't buy Dan's story.
- Jüri, Dan'ın hikayesine inanmadı.
- Jack bores me with stories about his trip.
- Jack, gezisi hakkındaki hikayeleri ile beni sıkıyor.
- His story is true.
- Onun hikayesi doğrudur.
- We were deeply moved by her story.
- Onun hikayesinden derinden etkilendik.
- It's a fantastic story.
- Harika bir hikaye.
- That's a really nice story.
- Bu gerçekten güzel bir hikaye.
- Did you understand the moral of this story?
- Bu hikayeden alınacak dersi anladın mı?
- The story sounded familiar.
- Hikaye kulağa aşina geliyordu.
- The story ends with the main character's death.
- Hikaye ana karakterin ölümü ile sona erer.
- He made up a story about the dog.
- O, köpek hakkında bir hikaye uydurdu.
- That's a very compelling story.
- Bu çok ilgi çekici bir hikaye.
- Tom told me a strange story.
- Tom bana garip bir hikaye anlattı.
- He knew the story already.
- Hikayeyi önceden biliyordu.
- The story of Edward Snowden has reminded us once again that even the walls have ears.
- Edward Snowden'ın hikayesi bize bir kez daha duvarların bile kulakları olduğunu hatırlattı.
- Tom told me a strange story.
- Tom bana tuhaf bir hikaye anlattı.
- That story brings to mind the person I met in New York.
- O hikaye, New York'ta tanıştığım kişiyi akla getiriyor.
- What's your story, Tom?
- Senin hikayen ne, Tom?
- Now that's a different story.
- Şimdi o farklı bir hikayedir.
- Tom himself told me this story.
- Bu hikayeyi bana Tom'un kendisi anlattı.
- Why don't you tell me the rest of the story?
- Neden bana hikayenin geri kalanını anlatmıyorsun?
- He knew better than to tell the story to her.
- Hikayeyi ona anlatmaması gerektiğini biliyordu.
- Tom's mother sat down on the bed next to him and read him a story.
- Tom'un annesi onun yanındaki yatağa oturdu ve ona bir hikaye okudu.
- Tell us the story from beginning to end.
- Hikayeyi bize baştan sona anlat.
- Let's see how this story turns out.
- Bakalım bu hikaye nasıl sonuçlanacak.
- When you hear her stories you really must take them with a pinch of salt.
- Onun hikayelerini duyduğunuzda gerçekten biraz şüpheyle yaklaşmalısın.
- You told Mary the whole story.
- Sen Mary'ye bütün hikayeyi anlattın.
- Tom asked Mary to tell a funny story.
- Tom Mary'den komik bir hikaye anlatmasını istedi.
- That story can't possibly be true.
- Bu hikaye doğru olamaz.
- I know the whole story.
- Bütün hikayeyi biliyorum.
- I read the story three times.
- Hikayeyi üç kez okudum.
- It was Tom that told me this story.
- Bana bu hikayeyi anlatan Tom'du.
- I am interested in this story.
- Bu hikaye ile ilgileniyorum.
- Tom told Mary an astonishing story.
- Tom, Mary'e şaşırtıcı bir hikaye anlattı.
- The beginning of the story was interesting.
- Hikayenin başlangıcı ilginçti.
- I told Tom my story.
- Tom'a hikayemi anlattım.
- Ken's story was as follows.
- Ken'in hikayesi şöyleydi.
- She cried when she heard the story.
- O, hikayeyi duyduğunda ağladı.
- The story sounds true.
- Hikaye kulağa doğru geliyor.
- The students said the story was too difficult.
- Öğrenciler hikayenin çok zor olduğunu söylediler.
- The students didn't listen to her story.
- Öğrenciler onun hikayesini dinlemedi.
- You don't really believe all those stories, do you?
- Gerçekten bütün o hikayelere inanmıyorsun, değil mi?
- That was a very sad story.
- Bu çok üzücü bir hikayeydi.
- Do you want to hear my story?
- Benim hikayemi duymak ister misin?
- This is a story about stars.
- Bu yıldızlar hakkında bir hikaye.
- Have you read any of Tom's stories?
- Tom'un hikayelerinden birini okudun mu?
- I've heard her story before.
- Onun hikayesini daha önce duymuştum.
- The story reminds me of an experience I had long ago.
- Hikaye, bana uzun zaman önce yaşadığım bir deneyimi hatırlattı.
- His story was highly amusing to us.
- Onun hikayesi bizim için oldukça eğlenceliydi.
- Stories often have happy endings.
- Hikayeler genellikle mutlu sonla biter.
- The story reminded me of my father.
- Hikaye bana babamı hatırlattı.
- You didn't buy that story, did you?
- Bu hikayeyi yutmadın, değil mi?
- Tomás enjoyed Máire's story.
- Tomás Maire'nin hikayesinden zevk aldı.
- Read this story!
- Oku şu hikayeyi!
- Have you ever heard such a story?
- Hiç böyle bir hikaye duydun mu?
- He spoke about the unpleasant story for two hours.
- O iki saat tatsız bir hikaye hakkında konuştu.
- This is a beautiful story.
- Bu güzel bir hikaye.
- There have been some stories in the news about pets attacking their owners.
- Haberlerde sahiplerine saldıran evcil hayvanlar hakkında bazı hikayeler vardı.
- She hastened to deny the story.
- Hikayeyi inkar etmek için acele etti.
- Sami heard Layla's story of how she converted to Islam.
- Sami, Layla'nın İslam'ı nasıl kabul ettiğine dair hikâyesini dinledi.
- It's a vague story.
- Belirsiz bir hikaye.
- I liked your story.
- Hikayeni beğendim.
- Who's the author of this story?
- Bu hikayenin yazarı kim?
- Tell us a story.
- Bize bir hikaye anlat.
- The father told the children a nice story.
- Baba çocuklara güzel bir hikaye anlattı.
- You had better tell me the whole story.
- Bana tüm hikayeyi anlatsan iyi olur.
- The story is consistent with the evidence.
- Hikaye kanıtlarla tutarlıdır.
- The story of his brave struggle affected us deeply.
- Onun cesur mücadelesinin hikayesi bizi derinden etkiledi.
- This is the story of my country.
- Bu benim ülkemin hikayesi.
- Sami's story fit Layla's account.
- Sami'nin hikayesi Layla'nın anlattıklarına uyuyordu.
- Tom told me a long story.
- Tom bana uzun bir hikaye anlattı.
- Part of the story is true.
- Hikayenin bir bölümü doğrudur.
- The refugees' stories are heartbreaking.
- Mültecilerin hikayeleri yürek parçalayıcıdır.
- The heroine of this story is a little girl.
- Bu hikayenin kahramanı küçük bir kızdır.
- Sami's story dominated the headlines.
- Sami'nin hikâyesi manşetlere hakim oldu.
- He was deeply moved by the story.
- Hikayeden derin şekilde etkilendi.
- Tom and I often tell each other stories.
- Tom ve ben sık sık birbirimize hikayeler anlatırız.
- Even though he's a child, he can understand her story.
- Çocuk olmasına rağmen, onun hikayesini anlayabilir.
- Tom was skeptical at Mary's story.
- Tom, Mary'nin hikayesi hakkında şüpheciydi.
- Tom wanted to know how the story ended.
- Tom hikayenin nasıl sona erdiğini bilmek istedi.
- There is no evidence that the story is based on his own experience.
- Hikayenin kendi deneyimlerine dayandığına dair hiçbir kanıt yok.
- Mary likes stories.
- Mary hikayeleri sever.
- Do you know the story of Hansel and Gretel?
- Hansel ve Gretel'in hikayesini biliyor musun?
- The girl spends hours drawing superhero stories.
- Kız saatlerce süper kahraman hikayeleri çiziyor.
- He adapted the story for children.
- Hikayeyi çocuklar için uyarladı.
- I cannot say how far his story is true.
- Hikayesinin ne kadar doğru olduğunu söyleyemem.
- Sami's story doesn't have any moral.
- Sami'nin hikayesinin ahlaki bir yanı yok.
- This is an old story.
- Bu eski bir hikaye.
- You've already told me this story.
- Bana bu hikayeyi anlatmıştın.
- Tom says that he heard a similar story from Mary.
- Tom benzer bir hikayeyi Mary'den duyduğunu söylüyor.
- This story is interesting, funny and even moving.
- Bu hikaye ilginç, komik ve hatta dokunaklı.
- They want to tell you their story.
- Onlar sana hikayelerini anlatmak istiyorlar.
- Dan kept changing his story.
- Dan hikayesini değiştirip durdu.
- The story ends happily.
- Hikaye, mutlu bir şekilde sona erer.
- I heard that story.
- O hikayeyi duydum.
- His story excited everyone's curiosity.
- Onun hikayesi herkesin merakını uyandırdı.
- Her story was made up.
- Hikayesi uydurmaydı.
- Hans Christian Andersen's stories made him the most famous Dane in the world.
- Hans Christian Andersen'in hikayeleri onu dünyanın en tanınmış Danimarkalısı yaptı.
- My story is rather different.
- Benim hikayem daha farklı.
- Tom's story was not very feasible.
- Tom'un hikayesi pek uygun değildi.
- The papers didn't print this story.
- Gazeteler bu hikayeyi basmadı.
- I like listening to Tom tell stories.
- Tom'un anlattığı hikayeleri dinlemeyi seviyorum.
- Can you tell us another story?
- Bize bir hikaye daha anlatabilir misin?
- You should pay attention to his story.
- Onun hikâyesine kulak vermelisin.
- Your story only confirms my suspicions about your bad behavior.
- Hikayen sadece kötü davranışların hakkındaki şüphelerimi doğruluyor.
- Essentially that story is correct.
- Aslında o hikaye doğrudur.
- It would take a long time to tell the whole story.
- Hikayenin tamamını anlatmak uzun zaman alır.
- Tom loves to tell stories.
- Tom hikayeler anlatmayı sever.
- Betty read four stories during the vacation.
- Betty tatil boyunca dört hikaye okudu.
- Is his story true?
- Onun hikayesi doğru mudur?
- Sami saw the story in the paper.
- Sami hikâyeyi gazetede gördü.
- I want to tell you a story.
- Sana bir hikaye anlatmak istiyorum.
- Do you want me to read you a story?
- Sana bir hikaye okumamı ister misin?
- Tom made up that story.
- Bu hikayeyi Tom uydurdu.
- His story is partially true.
- Hikayesi kısmen doğru.
- I wrote a beautiful story.
- Ben güzel bir hikaye yazdım.
- Roy looked solemn as I told him the story.
- Ona hikayeyi anlatırken Roy ciddi görünüyordu.
- It's sort of a long story.
- Biraz uzun bir hikaye.
- Her story brought back our happy childhood.
- Onun hikayesi mutlu çocukluğumuzu geri getirdi.
- I read that story in some book.
- O hikayeyi bir kitapta okudum.
- I want to hear the rest of your story.
- Hikayenin geri kalanını dinlemek istiyorum.
- It's an awfully good story.
- Çok güzel bir hikaye.
- Layla's story is believable.
- Leyla'nın hikayesi inanılırdır.
- His story made us laugh.
- Onun hikayesi bizi güldürdü.
- Your story seems a bit far-fetched to me.
- Hikayen bana biraz zorlama gibi geldi.
- It was his story of adventure that charmed us all.
- Bizi büyüleyen onun macera hikayesiydi.
- That story brings to mind the person I met in New York.
- Bu hikaye aklıma New York'ta tanıştığım kişiyi getirdi.
- That wasn't the end of the story.
- Hikayenin sonu bu değildi.
- All the events described in this story are imaginary.
- Bu hikayede anlatılan tüm olaylar hayal ürünüdür.
- He couldn't believe her story.
- Onun hikayesine inanamadı.
- Tom's story keeps changing.
- Tom'un hikayesi sürekli değişiyor.
- That's a very interesting story.
- Bu çok ilginç bir hikaye.
- The story of Edward Snowden has reminded us once again that even the walls have ears.
- Edward Snowden'in hikayesi bize duvarların bile kulaklarının olduğunu bir kez daha hatırlattı.
- She knew better than to tell him such a story.
- Ona böyle bir hikaye anlatmaması gerektiğini biliyordu.
- You've told me this story lots of times.
- Bana bu hikayeyi defalarca anlattın.
- Tell me that story you heard from your brother.
- Erkek kardeşinden duyduğun o hikayeyi bana anlat.
- The children love to hear stories.
- Çocuklar hikaye dinlemeye bayılır.
- I told Mary the whole story.
- Mary'e tüm hikayeyi anlattım.
- Fadil's and Layla's stories don't match up.
- Fadil ve Layla'nın hikayeleri uyuşmuyor.
- That's a long story.
- Bu uzun bir hikâye.
- The media are not reporting these stories.
- Medya bu hikayeleri haber yapmıyor.
- That is a preposterous story.
- O saçma bir hikaye.
- Sami isn't into scary stories.
- Sami korkutucu hikayelerle ilgilenmiyor.
- It's only half the story.
- Hikayenin sadece yarısı.
- The story drew to a conclusion.
- Hikaye bir sonuca bağlandı.
- That's a nice story.
- Bu güzel hikâye.
- The story ended very suddenly.
- Hikaye çok ani sona erdi.
- It was my grandfather that told me that story.
- Bana bu hikayeyi anlatan büyükbabamdı.
- Murderous revenge is a story as old as time.
- Cinayetle alınan intikam zaman kadar eski bir hikayedir.
- This story has infinite variations.
- Bu hikayenin sonsuz varyasyonu vardır.
- Tom wrote a lot of stories.
- Tom bir sürü hikaye yazdı.
- I really like this story.
- Bu hikayeyi gerçekten sevdim.
- Who told the story to you?
- Sana hikayeyi kim anlattı?
- That's a really nice story.
- Gerçekten güzel bir hikaye.
- This is the end of my story.
- Bu benim hikayemin sonu.
- Dan corroborated Linda's story.
- Dan, Linda'nın hikayesini doğruladı.
- Tom had to listen to the whole story all over again.
- Tom tüm hikayeyi baştan dinlemek zorunda kaldı.
- He amused us with funny stories.
- Komik hikayelerle bizi eğlendirdi.
- Tom wasn't the one who wrote this story.
- Bu hikayeyi yazan Tom değildi.
- The story about the girl was in the news.
- Kız hakkındaki hikâye, haberlerdeydi.
- Tom wanted to know how the story ended.
- Tom hikayenin nasıl bittiğini bilmek istiyordu.
- Sami stuck to his story.
- Sami hikayesine sadık kaldı.
- I know that story.
- Bu hikayeyi biliyorum.
- Tom made up the whole story.
- Tom bütün hikayeyi uydurdu.
- I don't believe that story.
- O hikayeye inanmıyorum.
- I couldn't help laughing when I heard that story.
- O hikayeyi duyduğumda gülmekten kendimi alamadım.
- I love that story.
- O hikayeyi seviyorum.
- His story will be more and more interesting.
- Hikayesi gittikçe daha ilginç olacak.
- Did you cry when Tom told you that story?
- Tom sana bu hikayeyi anlattığında ağladın mı?
- This story may sound strange, but it's absolutely true.
- Bu hikaye kulağa garip gelebilir ama kesinlikle doğru.
- Layla told her story to Sami.
- Layla hikayesini Sami'ye anlattı.
- Tom's story brought tears to my eyes.
- Tom'un hikayesi gözlerimi yaşarttı.
- It's a sad story.
- Üzücü bir hikaye.
- You'd better believe that the story is exhagerated.
- Hikayenin abartılı olduğuna inansan iyi olur.
- The unhappy woman, drowned in tears, told her story.
- Gözyaşlarına boğulan mutsuz kadın, hikayesini anlattı.
- This story has a happy ending.
- Bu hikayenin mutlu bir sonu var.
- The story ends well.
- Hikâye iyi bitiyor.
- Sami is familiar with this story.
- Sami bu hikâyeyi biliyor.
- The story is awful.
- Hikaye korkunç.
- Her story touched my heart.
- Onun hikayesi beni çok üzdü.
- The story appears true.
- Hikaye gerçek görünüyor.
- It's the story of a boy, a girl, and a cat.
- Bir oğlan, bir kız ve bir kedinin hikayesi.
- I told an amusing story to the children.
- Çocuklara eğlenceli bir hikaye anlattım.
- This story is too predictable.
- Bu hikaye çok tahmin edilebilir.
- The story seems true.
- Hikaye doğru görünüyor.
- That's not the entire story.
- Hikayenin tamamı bu değil.
- She told the story with tears in her eyes.
- Gözerinde yaşlarla hikayeyi anlattı.
- His story amused everyone.
- Hikayesi herkesi eğlendirdi.
- His story sounds believable.
- Hikayesi kulağa inandırıcı geliyor.
- This story is believed to be true.
- Bu hikayenin gerçek olduğuna inanılır.
- I'm pretty sure that Tom just made up that story.
- Tom'un o hikayeyi uydurduğundan eminim.
- Tom told us a sad story about an old man and his dog.
- Tom bize yaşlı bir adam ve onun köpeği hakkında üzücü bir hikaye anlattı.
- We can't publish this story.
- Bu hikayeyi basamayız.
- Do you want to hear this story or not?
- Bu hikayeyi duymak istiyor musun, istemiyor musun?
- I'm not buying your story.
- Ben senin hikayene inanmıyorum.
- Tom thought that the story was amusing.
- Tom hikayenin eğlenceli olduğunu düşündü.
- Stories often have happy endings.
- Hikayelerin sık sık mutlu sonları vardır.
- This story is very famous; everyone knows it.
- Bu hikâye çok ünlüdür; herkes bilir.
- Tom didn't think the story was true.
- Tom hikayenin doğru olduğunu düşünmedi.
- It's a vague story.
- O belirsiz bir hikaye.
- If only you had told me the whole story at that time!
- Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın!
- The story is set in a dieselpunk environment.
- Hikâye dizelpunk temalı bir ortamda geçiyor.
- Ken's story was as follows.
- Ken'in hikayesi aşağıdaki gibiydi.
- Sami told his story on tape.
- Sami hikayesini teybe okudu.
- That's the whole story.
- Tüm hikaye o.
- This story may be adaptable for a television program.
- Bu hikaye bir televizyon programına uyarlanabilir.
- His story turned out to be false.
- Onun hikayesinin düzmece olduğu ortaya çıktı.
- I know the whole story.
- Ben bütün hikayeyi biliyorum.
- Sami's incredible story began in Egypt.
- Sami'nin inanılmaz hikayesi Mısır'da başladı.
- He wrote a lot of stories.
- Çok sayıda hikaye yazdı.
- Tom told us a sad story.
- Tom bize üzücü bir hikaye anlattı.
- The story was true.
- Hikaye doğruydu.
- These stories are very interesting to me.
- Bu hikayeler bana göre çok ilginç.
- I love to tell stories.
- Hikaye anlatmayı seviyorum.
- I heard that story once.
- Bu hikayeyi bir kez duymuştum.
- We were greatly amused by her story.
- Onun hikayesinden oldukça zevk aldık.
- This story is founded on fact.
- Bu hikaye gerçekler üzerine kurulmuştur.
- Tom didn't have time to finish the story.
- Tom'un hikayeyi bitirecek zamanı yoktu.
- It's kind of a long story.
- Biraz uzun bir hikaye.
- I've never heard such a story all my life.
- Ben bütün hayatım boyunca böyle bir hikaye duymadım.
- You like stories, don't you?
- Hikayeleri seviyorsun, değil mi?
- That story doesn't make sense.
- Bu hikaye mantıklı değil.
- Tom promised to tell us one of his stories.
- Tom bize hikayelerinden birini anlatacağına söz verdi.
- Tom found Mary's story interesting.
- Tom Mary'nin hikayesini ilginç buldu.
- Even though he's a child, he can understand her story.
- Çocuk olmasına rağmen onun hikayesini anlayabiliyor.
- I am sure that Jim made up that story.
- Jim'in bu hikayeyi uydurduğuna eminim.
- Hello Giada, tell us your story, we'll listen to you.
- Merhaba Giada, bize hikayeni anlat, biz seni dinleyeceğiz.
- He wrote a lot of stories.
- O, bir sürü hikaye yazdı.
- All of you are familiar with the truth of the story.
- Hepiniz hikayenin aslına aşinasınız.
- Is this story true?
- Bu hikaye doğru mu?
- I really like this story.
- Ben bu hikayeyi gerçekten seviyorum.
- He had heard wonderful stories about cities of gold with silver trees.
- O, gümüş ağaçları olan altın şehirler hakkında harika hikayeler duymuştu.
- Why don't you just tell me the rest of the story?
- Neden bana hikayenin geri kalanını anlatmıyorsun?
- I have heard her story before.
- Ben daha önce onun hikayesini duydum.
- That story can't be confirmed.
- O hikaye doğrulanamaz.
- I think she made up that story.
- Sanırım bu hikayeyi o uydurdu.
- This isn't the whole story.
- Hikayenin tamamı bu değil.
- Sami's story dominated the headlines.
- Sami'nin hikayesi manşetlere çıktı.
- That's only half the story.
- Bu hikayenin sadece yarısı.
- What's their story?
- Onların hikayesi nedir?
- Sami's stories are anything but boring.
- Sami'nin hikâyeleri sıkıcıdan başka bir şey değil.
- Do you want to hear my story?
- Hikayemi dinlemek istiyor musun?
- Tom used to tell Mary stories about when he lived in Boston.
- Tom, Mary'ye Boston'da yaşadığı zamanlarla ilgili hikayeler anlatırdı.
- It's a long story.
- O uzun bir hikaye.
- I have yet to hear that story.
- O hikayeyi henüz duymadım.
- You don't really believe all those stories, do you?
- Tüm o hikayelere gerçekten inanmıyorsun, değil mi?
- Do you still believe in this kind of stories?
- Hala bu tür hikayelere inanıyor musun?
- I doubt the veracity of his story.
- Hikayesinin doğruluğundan şüpheliyim.
- What's your story?
- Hikayeniz nedir?
- I also heard a similar story.
- Ben de benzer bir hikaye işittim.
- I'll tell you my story.
- Sana hikayemi anlatacağım.
- I don't like that story.
- Bu hikayeyi sevmedim.
- Is her story true?
- Hikayesi doğru mu?
- Tom told me the story of his life.
- Tom bana yaşamının hikayesini anlattı.
- Sami's story was so grotesque that nobody believed him.
- Sami'nin hikâyesi o kadar acayipti ki kimse ona inanmadı.
- We often tell each other stories.
- Sık sık birbirimize hikayeler anlatırız.
- Was his story true?
- Hikayesi doğru muydu?
- The old man told the children an amusing story.
- Yaşlı adam çocuklara eğlenceli bir hikaye anlattı.
- Tom used to tell Mary stories about when he lived in Boston.
- Tom Mary'ye Boston'da yaşadığı zamanın hikayelerini anlatırdı.
- That story can't be confirmed.
- Bu hikaye doğrulanamaz.
- My grandmother told me the story of Cinderella.
- Büyükannem bana Sindirella'nın hikayesini anlattı.
- His story amused us very much.
- Onun hikayesi bizi çok eğlendirdi.
- I believe your story.
- Ben senin hikayene inanıyorum.
- Sami and Layla's story isn't going to end well.
- Sami ve Leyla'nın hikayesi iyi bitmeyecek.
- Part of his story is true.
- Onun hikayesinin bir kısmı doğrudur.
- She told her story in tears.
- O gözyaşları içinde hikayesini anlattı.
- He doubted the truth of her story.
- Hikayenin doğruluğundan şüphe etti.
- Will I be allowed to tell my story?
- Hikayemi anlatmama izin verilecek mi?
- The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
- Hikaye, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası olan Neuilly-on-the-Seine'de geçiyor.
- What a heartbreaking story!
- Ne kadar yürek parçalayıcı bir hikâye!
- We could not help laughing at his story.
- Hikayesine gülmekten kendimizi alamadık.
- Your story is sad.
- Hikayen üzücü.
- Sami's story checked out.
- Sami'nin hikayesi doğru çıktı.
- People of all ages like his poems and stories.
- Onun şiir ve hikâyelerini 7'den 70'e herkes sever.
- This is the most exciting story that I have ever heard.
- Bu şimdiye kadar duyduğum en heyecan verici hikaye.
- Let me read you a story.
- Sana bir hikaye okuyayım.
- This story can't be published.
- Bu hikaye yayınlanamaz.
- Read Tom a story and put him to bed.
- Tom'a bir hikaye oku ve onu yatağa yatır.
- This is a story about a little boy named Tom.
- Bu, Tom adındaki küçük bir çocuk hakkında bir hikaye.
- I told the story that my mom used to tell me to my daughter.
- Annemin bana anlattığı hikayeyi kızıma anlattım.
- How long is that story?
- Bu hikaye ne kadar uzun?
- Tom is the one who wrote this story.
- Tom, bu hikayeyi yazan kişidir.
- It's kind of a long story.
- Uzun bir hikaye sayılır.
- Tell me a story.
- Bana bir hikaye anlat.
- He told his brother the story.
- O, hikayeyi erkek kardeşine anlattı.
- It's a story about a man who dies without ever finding true love.
- Gerçek aşkı bulamadan ölen bir adamın hikayesi.
- This story is for adults, so children won't enjoy it.
- Bu hikaye yetişkinler için, bu yüzden çocuklar bundan hoşlanmayacaktır.
- The reporter filed his story just before the paper went to press.
- Muhabir, gazete baskıya girmeden hemen önce hikayesini teslim etti.
- Tom's life is a story that needs to be told for generations.
- Tom'un hayatı nesiller boyu anlatılması gereken bir hikaye.
- The story will get around in a few hours.
- Hikaye birkaç saat içinde etrafa yayılacak.
- This story is too complex for children.
- Bu hikaye çocuklar için çok karmaşık.
- It's only half the story.
- O sadece hikayenin yarısıdır.
- He told me his life's story.
- O bana hayat hikayesini anlattı.
- This is a story about love and friendship.
- Bu aşk ve dostluk hakkında bir hikaye.
- This isn't the end of the story yet.
- O henüz hikayenin sonu değil.
- The story gave me goosebumps.
- Hikaye tüylerimi diken diken etti.
- Tom is the one who wrote this story.
- Bu hikayeyi yazan Tom.
- Tom has a great story to tell.
- Tom'un anlatacak harika bir hikayesi var.
- Do you think Tom's story is true?
- Tom'un hikayesinin doğru olduğunu mu düşünüyorsun?
- The story is not in accord with the facts.
- Hikaye gerçeklerle bağdaşmıyor.
- Sami stuck to his story.
- Sami hikayesine bağlı kaldı.
- Sami's story has got a really good ending.
- Sami'nin hikayesinin gerçekten iyi bir sonu var.
- She told her story in tears.
- Hikayesini gözyaşları içinde anlattı.
- The story sounded familiar.
- Hikaye tanıdık geldi.
- Read Tom a story and put him to bed.
- Tom'a bir hikaye oku ve onu yatağına yatır.
- I know this story.
- Bu hikayeyi biliyorum.
- No one's going to buy your story.
- Hiç kimse senin hikayeni almayacak.
- Are you afraid of creepy stories?
- Ürkütücü hikayelerden korkuyor musun?
- Whatever story I tell, my mom believes me.
- Her ne hikaye anlatırsam, annem bana inanır.
- He made up the whole story.
- O, bütün hikayeyi uydurdu.
- She told the story with tears in her eyes.
- Hikayeyi gözyaşları içinde anlattı.
- Would you like to hear a scary story?
- Korkunç bir hikaye dinlemek ister misiniz?
- Please give us your side of the story.
- Lütfen bize hikayeyi kendi açınızdan anlatın.
- Stories like that fascinate me.
- Bunun gibi hikayeler beni cezbediyor.
- Whatever story I tell, Mother believes me.
- Ne hikaye anlatırsam anlatayım, annem bana inanır.
- Tom likes stories.
- Tom hikayeleri sever.
- All the stories are interesting.
- Bütün hikayeler ilginç.
- Have you ever heard the story of the boy who cried wolf?
- Yalandan yardım isteyen çocuğun hikayesini hiç duydun mu?
- Tom told Mary the whole story.
- Tom, Mary'e tüm hikayeyi anlattı.
- When I saw the picture, I remembered the story.
- Resmi gördüğümde, hikayeyi hatırladım.
- I don't want to hear a story.
- Bir hikaye duymak istemiyorum.
- Ancient people liked to tell stories of bravery.
- Eski insanlar cesaret hikayeleri anlatmayı severdi.
- Tom told us a very interesting story.
- Tom bize çok ilginç bir hikaye anlattı.
- Cool story, bro.
- Güzel hikaye, kardeşim.
- It's a complicated story.
- Bu karmaşık bir hikaye.
- The story began at the insurance office.
- Hikaye sigorta bürosunda başladı.
- Here is a scary story for you.
- İşte size korkutucu bir hikaye.
- They often invent stories.
- Onlar genellikle hikayeler uydururlar.
- Sami told us a crazy story.
- Sami bize çılgın bir hikaye anlattı.
- Can his story be true?
- Onun hikayesi doğru olabilir mi?
- She told me many stories about her life.
- Bana hayatıyla ilgili birçok hikaye anlattı.
- You know the rest of the story.
- Hikayenin geriye kalanını biliyorsun.
- This story is interesting, funny and even exciting.
- Bu hikaye ilginç, eğlenceli ve hatta heyecan verici.
- His story is much more interesting than hers.
- Onun hikayesi kızınkinden çok daha ilginç.
- People of all ages like his poems and stories.
- Her yaştan insan onun şiirlerini ve hikayelerini sever.
- Let's hear the rest of your story.
- Hikayenin geri kalanını dinleyelim.
- I think the story is true.
- Bence hikaye doğru.
- I've already heard this story.
- Bu hikayeyi çoktan dinledim.
- Tom himself told me this story.
- Bu hikayeyi Tom bana kendi anlattı.
- Is his story true?
- Hikayesi doğru mu?
- I thought about all the stories my father had told me.
- Babamın bana anlattığı tüm hikayeleri düşündüm.
- I haven't heard that story.
- Bu hikayeyi hiç duymadım.
- Tell a beautiful story to my young friend.
- Genç arkadaşıma güzel bir hikaye anlat.
- It's a very touching story.
- Çok dokunaklı bir hikaye.
- His story may be true.
- Onun hikayesi doğru olabilir.
- It was a strange story.
- Garip bir hikayeydi.
- Yours is a very strange story.
- Sizinki çok garip bir hikaye.
- I told Mary the whole story.
- Mary'ye tüm hikayeyi anlattım.
- Tom wants people to believe his story.
- Tom insanların hikayesine inanmalarını istiyor.
- I really enjoyed reading your story.
- Hikayeni okumaktan gerçekten keyif aldım.
- Tom believed the story that Mary told him.
- Tom Mary'nin ona anlattığı hikayeye inandı.
- His story amused everyone.
- Onun hikayesi herkesi eğlendirdi.
- Have you read any of Tom's stories?
- Tom'un hikayelerinden herhangi birini okudun mu?
- Can you tell us another story?
- Bize başka bir hikaye anlatabilir misin?
- This is a story about stars.
- Bu, yıldızlar hakkında bir hikayedir.
- I'm not buying your story.
- Hikayeni yutmuyorum.
- He rewrote the story into a completely different one.
- O tamamen farklı birine hikaye yazdı.
- Didn't you read the story?
- Hikayeyi okumadın mı?
- The news on TV never tells the whole story.
- Televizyondaki haberler asla tüm hikayeyi anlatmaz.
- He told me the story of his life.
- O bana hayatının hikayesini anlattı.
- What an amazing story!
- Ne inanılmaz bir hikaye!
- Tom told Mary the story that John had told him.
- Tom, Mary'ye John'un ona anlattığı hikayeyi anlattı.
- That story is a famous one that everyone knows.
- Bu hikaye herkesin bildiği ünlü bir hikaye.
- Let me tell you a funny story.
- Sana komik bir hikaye anlatayım.
- Don't you know how to tell a story?
- Bir hikaye nasıl anlatılır bilmiyor musun?
- Now that's a different story.
- İşte bu farklı bir hikaye.
- That's only half the story.
- Bu sadece hikayenin yarısı.
- Tell me that story again.
- O hikayeyi bana tekrar anlat.
- It's only half the story.
- Bu hikayenin sadece yarısı.
- Tom's mother told an extraordinary story of an out-of-body experience she had during her recent brush with death.
- Tom'un annesi, geçenlerde ölümden döndüğü sırada yaşadığı olağanüstü bir beden dışı deneyim hikayesi anlattı.
- The story approximates to historical truth.
- Hikaye, tarihsel gerçeğe yakın.
- I doubt the veracity of his story.
- Ben onun hikayesinin doğruluğundan şüphe ediyorum.
- I've never heard of such a strange story.
- Böyle tuhaf bir hikaye asla duymadım.
- Let me tell you a bedtime story.
- Sana bir uyku vakti hikayesi anlatayım.
- Who told you that story?
- Bu hikayeyi sana kim anlattı?
- All of you are familiar with the truth of the story.
- Hepiniz hikayenin doğruluğunu biliyorsunuz.
- Your story wasn't very scary.
- Hikayen çok korkutucu değildi.
- You had better tell me the whole story.
- Bütün hikayeyi bana anlatsan iyi olur.
- His story is true.
- Hikayesi doğru.
- Tom told Mary a very strange story.
- Tom, Mary'ye çok garip bir hikaye anlattı.
- I don't know whether the story is true or not.
- Hikayenin doğru olup olmadığını bilmiyorum.
- You've told me this story before.
- Bu hikayeyi bana daha önce anlatmıştın.
- The children want you to read them a story.
- Çocuklar, onlara bir hikaye okumanızı istiyorlar.
- Tell us a story!
- Bize bir hikaye anlat!
- Children want to hear the same story over and over again.
- Çocuklar aynı hikayeyi tekrar tekrar duymak istiyor.
- His story is inconsistent in many places.
- Hikayesi birçok yerde tutarsız.
- We don't like these stories, probably you either.
- Bu hikayeleri sevmiyoruz, muhtemelen sen de sevmiyorsundur.
- They let him tell the story.
- Hikayeyi anlatmasına izin verdiler.
- A really lovely story!
- Gerçekten çok güzel bir hikaye!
- He rewrote the story into a completely different one.
- Hikayeyi tamamen farklı bir şekilde yeniden yazdı.
- I'm sure that Tom made that story up.
- Tom'un bu hikayeyi uydurduğuna eminim.
- His story is well worth listening to.
- Hikayesi dinlemeye değer.
- Sami's incredible story began in Egypt.
- Sami'nin inanılmaz hikâyesi Mısır'da başladı.
- This story was inspired by true events.
- Bu hikaye gerçek olaylardan esinlenilmiştir.
- If you go drinking with Tom, be prepared to listen to some pretty outlandish cock and bull stories.
- Tom'la içmeye giderseniz, çok abuk sabuk hikayeler dinlemeye hazır olun.
- The story goes back to the sixteenth century.
- Hikaye, on altıncı yüzyıla dayanıyor.
- It's an incredibly moving story.
- İnanılmaz dokunaklı bir hikaye.
- My story is rather different.
- Benim hikâyem oldukça farklı.
- The story is full of holes.
- Hikaye boşluklarla dolu.
- The story was interesting.
- Hikaye ilginçti.
- Tell me a bedtime story.
- Bana bir uyku vakti hikayesi anlat.
- What's your story?
- Senin hikayen nedir?
- His story must be true.
- Hikayesi doğru olmalı.
- He told us such a funny story that we all laughed.
- Bize öyle komik bir hikaye anlattı ki hepimiz güldük.
- His story was highly amusing to us.
- Hikayesi bizim için çok eğlenceliydi.
- We like stories.
- Biz hikayeleri seviyoruz.
- These stories are very interesting to me.
- Bu hikayeler bana çok ilginç geliyor.
- The story began at the insurance office.
- Hikaye sigorta ofisinde başladı.
- It's a sad story.
- Bu üzücü bir hikaye.
- Tom knows how to tell a good story.
- Tom iyi bir hikayenin nasıl anlatılacağını bilir.
- Her tears gave more credence to the story.
- Gözyaşları hikayeyi daha da inandırıcı hale getirdi.
- I listened to his story.
- Onun hikayesini dinledim.
- The students said the story was too difficult.
- Öğrenciler hikayenin çok zor olduğunu söyledi.
- I have yet to hear that story.
- O hikayeyi duymak zorundayım.
- Who told you that story?
- Sana o hikayeyi kim anlattı?
- It's a complicated story.
- Bu anlaşılması zor bir hikaye.
- That's not the end of the story.
- Hikayenin sonu bu değil.
- We don't like these stories, probably you either.
- Biz bu hikayeleri sevmiyoruz, muhtemelen sen de.
- Only Tom and Mary know the inside story.
- Sadece Tom ve Mary hikayenin iç yüzünü bilir.
- He is an author famous for his novels and stories.
- Romanları ve hikayeleriyle ünlü bir yazar.
- His story can't be false.
- Hikayesi yanlış olamaz.
- I want to know the whole story.
- Ben bütün hikayeyi bilmek istiyorum.
- This is a very interesting story.
- Bu çok ilginç bir hikaye.
- I hate your stupid stories.
- Senin aptal hikayelerinden nefret ediyorum.
Show More (1689)
|
