Tureng - stretch - İngilizce Türkçe Cümleler

Geçmiş

	İngilizce	Türkçe
1	stretch	gerinmek	v.
	The cat woke up and stretched. Kedi uyandı ve gerindi. Dad stretched after dinner. Babam yemekten sonra gerindi. My father stretched after dinner. Babam yemekten sonra gerindi. When her alarm clock sounded, Mary was already yawning and stretching. Onun çalar saati çaldığında, Mary zaten esniyordu ve geriniyordu. When her alarm clock sounded, Mary was already yawning and stretching. Çalar saati çaldığında Mary çoktan esnemeye ve gerinmeye başlamıştı. I got out of bed and had a good stretch. Yataktan kalktım ve iyice gerindim. I like doing stretching exercises at dusk. Akşam karanlığında gerinme egzersizleri yapmayı seviyorum. I got out of bed and had a good stretch. Ben yataktan kalktım ve iyi bir gerindim. Stretch the dough with your hands. Hamuru ellerinizle gerin. He stretched and took a deep breath. Gerindi ve derin bir nefes aldı. The cat was lying stretched out at full length in the sunlight streaming through the window. Kedi, pencereden giren güneş ışığının altında gerinebildiği kadar gerinerek yatıyordu. Tom stopped stretching. Tom gerinmeyi bıraktı. Dad stretched after dinner. Babam akşam yemeğinden sonra gerindi. I have to stretch. Gerinmek zorundayım. Show More (11)
2	stretch	uzanmak	v.
	Their friendship stretched over two decades. Dostlukları yirmi yıla kadar uzanıyordu. Helen stretched across the table to get the salt. Helen tuzu almak için masaya doğru uzandı. The field of daisies stretched over the hill. Papatya tarlası tepenin üzerinde uzanıyordu. Saddam Hussein is fortunately a very special case with a very distinctive history stretching back a long way. Saddam Hüseyin neyse ki uzun bir geçmişe uzanan çok farklı bir tarihe sahip çok özel bir vakadır. The blue sky seemed to stretch forever. Mavi gökyüzü sonsuza dek uzanıyor gibiydi. The line stretched around the corner. Kuyruk köşeye kadar uzanıyordu. When I opened the door, I found her naked, stretched on the sofa. Kapıyı açtığımda onu çıplak bir şekilde kanepeye uzanmış buldum. The tree's root system stretches over thirty meters. Ağacın kök sistemi otuz metreden fazla uzanıyor. The line outside the club stretched around the corner. Kulübün dışındaki kuyruk köşeye kadar uzanıyordu. The blue sky seemed to stretch forever. Mavi gökyüzü sonsuza kadar uzanıyor gibi görünüyordu. I'm alone, the distance that stretches from body to body, is as great as that from soul to soul. Yalnızım, bedenden bedene uzanan mesafe, ruhtan ruha olan mesafe kadar büyük. The line was huge and stretched all the way around the block. Sıra büyüktü ve blok etrafındaki bütün yolda uzanıyordu. The line stretched around the corner. Sıra köşeye kadar uzandı. Show More (10)
3	stretch	uzatmak	v.
	You stretched forth your right hand; the earth swallowed them up. Sağ elini uzattın; yer ise onları yuttu. You stretched forth your right hand; the earth swallowed them up. Sen sağ elini uzattın; yeryüzü onları yuttu. You stretched forth your right hand; the earth swallowed them up. Sen sağ elini uzattın, yer onları yuttu. He stretched his arm. Kolunu uzattı. Stretch the dough with your hands. Hamuru ellerinizle uzatın. Mary stretched her legs. Mary bacaklarını uzattı. The dough broke up when Tom tried to stretch it. Tom hamuru uzatmaya çalıştığında hamur dağıldı. Come and stretch me a hand. Gel ve bana elini uzat. Stretch the pizza with your hands. Pizzayı ellerinizle uzatın. He stretched his arm. O kolunu uzattı. I can't stretch my right arm. Sağ kolumu uzatamıyorum. Tom stretched his legs. Tom bacaklarını uzattı. Show More (9)
4	stretch	esnetmek	v.
	She came in without an appointment and asked me to stretch the rules. Randevusu yokken gelerek benden kuralları esnetmemi istedi. Recovery is stretching definitions to the extreme. Geri kazanım, tanımları aşırı derecede esnetiyor. I'm going to stretch my legs. Bacaklarımı esneteceğim. I want to stretch my legs. Bacaklarımı esnetmek istiyorum. I need to stretch my legs. Bacaklarımı esnetmem lazım. I wouldn't mind stretching my legs a little. Bacaklarımı biraz esnetsem fena olmaz. I was just stretching my legs. Sadece bacaklarımı esnetiyordum. Let's stop and stretch our legs for a bit. Biraz durup bacaklarımızı esnetelim. Let's stretch our legs. Bacaklarımızı esnetelim. I'm just going to stretch my legs. Sadece bacaklarımı esneteceğim. During the intermission I got up to stretch my legs. Arada bacaklarımı esnetmek için kalktım. Show More (8)
5	stretch	germek	v.
	She stretched her yoga strap with two arms. Yoga kayışını iki koluyla gerdi. The sheet must be tightly stretched over the mattress. Çarşaf yatağın üzerine sıkıca gerilmiş olmalıydı. The dough broke up when Tom tried to stretch it. Tom onu germeye çalıştığında hamur parçalandı. I stretched one. Ben birini gerdim. I stretched one. Birini gerdim. I'm not stretching them. Onları germiyorum. Let's stop and stretch our legs for a bit. Duralım ve biraz bacaklarımızı gerelim. Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs. Arabaki herkes arabadan çıkmak ve bacaklarını germek istediğini söyledi. I can't stretch my right arm. Sağ kolumu geremiyorum. I'm not stretching them. Ben onları germiyorum. Show More (7)
6	stretch	esnemek	v.
	I like doing stretching exercises at dusk. Alacakaranlıkta esneme egzersizleri yapmayı seviyorum. I have to stretch. Esnemek zorundayım. I stretch before exercising to prevent injury. Sakatlanmayı önlemek için egzersizden önce esneme hareketleri yapıyorum. These socks don't stretch when you wash them. Bu çoraplar yıkandığında esnemiyor. This cloth stretches a great deal when it's washed. Bu kumaş yıkandığında çok esner. This material stretches easily. Bu malzeme kolayca esner. One should stretch before and after exercising. Egzersizden önce ve sonra esnemek gerekir. Show More (4)
7	stretch	(sınırlarını) zorlamak	v.
	The sales team is stretched to its limit. Satış ekibi son sınırına kadar zorlanmış durumda. Show More (-2)
8	stretch	enginlere yayılan	n.
	Over the cliff, they saw a magnificent stretch of ocean. Uçurumun ötesinde muhteşem enginlere yayılan bir okyanus gördüler. Show More (-2)
9	stretch	streç (pantolon vs.)	adj.
	She bought a pair of stretch jeans. Bir çift streç kot aldı. Show More (-2)
10	stretch	idare etmek	v.
	We have to stretch these office supplies until year-end. Bu ofis malzemeleriyle yıl sonuna kadar idare etmemiz gerekiyor. Show More (-2)
11	stretch	esneme	n.
	I always end a heavy workout with stretches. Ağır bir antrenmanı her zaman esneme hareketleriyle tamamlarım. Show More (-2)
12	stretch	silsile	n.
	The stretch of cold, snowy days is likely to continue. Soğuk ve karlı günler silsilesi devam edecek gibi görünüyor. Show More (-2)
13	stretch	(seçim kampanyası) son aşama	n.
	We are now entering into the final stretch of the negotiation process. Şimdi müzakere sürecinin son aşamasına giriyoruz. Show More (-2)
14	stretch	zorlamak	v.
	Burning waste and calling it recovery is stretching the imagination to the extreme. Atık yakmak ve buna geri kazanım demek hayal gücünü aşırı derecede zorlamaktır. Show More (-2)
15	stretch	gerilmek	v.
	My father stretched after dinner. Babam akşam yemeğinden sonra gerildi. Show More (-2)
16	stretch	yayılmak	v.
	Tom's and Mary's crime spree stretch multiple states. Tom ve Mary'nin suç çılgınlığı birçok eyalete yayılmış. Show More (-2)
17	stretch	açılmak	v.
	Everybody in the car said they wanted to get out and stretch their legs. Arabadaki herkes inmek ve bacaklarını açmak istediğini söyledi. Show More (-2)