| 1 |
terribly |
çok |
adv. |
|
- They make it terribly difficult for you.
- İşinizi çok zorlaştırıyorlar.
- This kind of recovery is not terribly costly but may still be too expensive for Senegal.
- Bu tür bir kurtarma çok maliyetli değildir ancak Senegal için yine de çok pahalı olabilir.
- I'm afraid something's gone terribly wrong.
- Korkarım bir şeyler çok yanlış gitti.
- Mary sensed that something was terribly wrong.
- Mary bir şeylerin çok yanlış gittiğini hissetti.
- Something went terribly wrong.
- Bir şeyler çok yanlış gitti.
- Have they ever told you that you dress terribly?
- Sana hiç çok kötü giyindiğini söylediler mi?
- That's terribly expensive!
- Bu çok pahalı!
- It's terribly urgent.
- Çok acil.
- I'm terribly sorry.
- Çok üzgünüm.
- I missed you terribly.
- Seni çok özledim.
- I'm terribly sorry for being late.
- Geç kaldığım için çok özür dilerim.
- At that time, the train was terribly crowded.
- O sırada, tren çok kalabalıktı.
- That sounds terribly farfetched.
- Kulağa çok zorlama geliyor.
- It was terribly cold yesterday.
- Dün hava çok soğuktu.
- I'm terribly ashamed of this.
- Bundan çok utanıyorum.
- I'd love to help you out, but I'm terribly busy.
- Sana yardım etmek isterim ama çok fazla meşgulüm.
- She's terribly nervous, never calm.
- Çok gergin, hiç sakin değil.
- We miss Tom terribly.
- Tom'u çok özlüyoruz.
- The last few days have been terribly busy for both of us.
- Son birkaç gün ikimiz için de çok yoğun geçti.
- I'm terribly hungry.
- Çok açım.
- Tom is terribly shy.
- Tom çok utangaçtır.
- Tom is terribly funny.
- Tom çok komik.
- I was terribly confused by his question.
- Sorduğu soru kafamı çok karıştırdı.
- I am terribly busy because the report deadline is near.
- Raporun son teslim tarihi yaklaştığı için çok meşgulüm.
- I'm terribly sorry for being late.
- Geciktiğim için çok özür dilerim.
- Tom seems terribly distraught, doesn't he?
- Tom çok perişan görünüyor, değil mi?
- It sounds terribly complicated.
- Kulağa çok karmaşık geliyor.
- This week has been terribly busy for both of us.
- Bu hafta ikimiz için de çok yoğun geçti.
- Sami felt terribly guilty.
- Sami kendini çok suçlu hissetti.
- He is terribly jealous.
- Çok kıskanç.
- The news upset her terribly.
- Haber onu çok üzdü.
- We were terribly in love from the moment we met.
- Tanıştığımız andan itibaren birbirimize çok aşıktık.
- Serbian trains are terribly slow.
- Sırp trenleri çok yavaş.
- It was terribly painful.
- Çok acı vericiydi.
- They were terribly upset.
- Çok üzüldüler.
- It was terribly cold and nearly dark on the last evening of the year, and the snow was falling fast.
- Yılın son akşamında hava çok soğuktu ve neredeyse karanlıktı, kar da hızla yağıyordu.
- My puppy died, and I'm terribly upset.
- Yavru köpeğim öldü ve ben çok üzgünüm.
- I was terribly offended.
- Çok kırıldım.
- It's terribly important.
- Bu çok önemli.
- I'm terribly sorry.
- Çok özür dilerim.
- It's terribly hot this morning.
- Bu sabah hava çok sıcak.
- Tom is terribly jealous.
- Tom çok kıskanç.
- For my wife, the place was terribly boring, for me, that was the heaven itself.
- Karım için mekân çok sıkıcıydı, benim içinse adeta cennetti.
- Tom is terribly busy at this time.
- Tom şu anda çok meşgul.
- I'm terribly sorry for being late.
- Geç kaldığım için çok üzgünüm.
- Oh, I'm terribly sorry.
- Ah, çok üzgünüm.
- They were terribly hungry.
- Çok acıkmışlar.
- It is terribly hot this morning.
- Bu sabah hava çok sıcak.
- He is terribly jealous.
- O çok kıskanç.
- Tom was treated terribly.
- Tom'a çok kötü davranıldı.
- Bruce was terribly upset when his girlfriend left him, but he soon got over it.
- Kız arkadaşı onu terk ettiğinde, Bruce çok üzülmüştü ama kısa zamanda atlattı.
- I am terribly hungry.
- Çok acıktım.
- Sami missed his children terribly.
- Sami çocuklarını çok özlüyordu.
- He was terribly poor when he was young.
- Gençken çok fakirmiş.
- I'd love to help you out, but I'm terribly busy.
- Sana yardım etmek isterdim ama çok meşgulüm.
- It must be terribly difficult, running her household on her own after divorcing.
- Boşandıktan sonra evini tek başına idare etmek çok zor olmalı.
- Fadil knew that something was terribly wrong.
- Fadıl bir şeylerin çok ters gittiğini biliyordu.
- That would be terribly disappointing.
- Bu çok büyük bir hayal kırıklığı olurdu.
- It hurts terribly.
- Çok acıyor.
- He is terribly funny.
- O çok komik.
Show More (57)
|
| 2 |
terribly |
son derece |
adv. |
|
- For all the fine words and the rhetoric, we stand empty-handed; which is terribly tragic.
- Tüm güzel sözlere ve retoriğe rağmen elimiz boş duruyoruz; bu da son derece trajik.
- Everyone was terribly concerned about violence and trouble and such.
- Herkes şiddet, sorun ve benzeri konularda son derece endişeliydi.
- One major European newspaper has talked in terms of a terribly nice European family, and that is what Europe is like.
- Büyük bir Avrupa gazetesi son derece iyi bir Avrupalı aileden bahsetti ve Avrupa işte böyle bir yer.
- The soup is terribly hot.
- Çorba, son derece sıcak.
- Tom was terribly disappointed.
- Tom son derece hayal kırıklığına uğradı.
- Something went terribly wrong.
- Bir şey son derece yanlış gitti.
- It's terribly important.
- O son derece önemli.
- Tom is terribly disappointed.
- Tom son derece hayal kırıklığına uğramış.
- Sami missed Layla terribly.
- Sami, Leyla'yı son derece özlüyordu.
- Tom is terribly funny.
- Tom son derece komik.
- She's terribly nervous, never calm.
- O son derece sinirli, asla sakin değil.
- This handmade Italian-made titanium bicycle is terribly light.
- Bu el yapımı İtalyan yapımı titanyum bisiklet son derece hafif.
- We miss Tom terribly.
- Biz Tom'u son derece özlüyoruz.
- That's terribly expensive!
- O son derece pahalı.
- This handmade Italian-made titanium bicycle is terribly light.
- Bu el yapımı İtalyan malı titanyum bisiklet son derece hafiftir.
- I missed you terribly.
- Seni son derece özledim.
- Tom is terribly busy at this time.
- Tom şu anda son derece meşgul.
- Tom was terribly afraid.
- Tom son derece korkmuştu.
- Tom is terribly jealous.
- Tom son derece kıskanç.
- At that time, the train was terribly crowded.
- O zaman, tren son derece kalabalıktı.
- Something is terribly wrong.
- Bir şey son derece yanlış.
- They were terribly hungry.
- Onlar son derece açtı.
- For my wife, the place was terribly boring, for me, that was the heaven itself.
- Eşim için bu yer son derece sıkıcıydı, benim içinse cennetin ta kendisiydi.
- You must be terribly tired.
- Son derece yorgun olmalısın.
- He was terribly poor when he was young.
- Gençken son derece fakirdi.
- That seems terribly unrealistic.
- Bu son derece gerçek dışı görünüyor.
- I was terribly worried.
- Son derece endişeliydim.
- Things went terribly wrong.
- İşler son derece yanlış gitti.
- That would be terribly wrong.
- Bu son derece yanlış olur.
- Tom seems terribly distraught, doesn't he?
- Tom son derece perişan görünüyor, değil mi?
- I was terribly offended.
- Son derece rahatsız oldum.
- Bruce was terribly upset when his girlfriend left him, but he soon got over it.
- Bruce, kız arkadaşı onu terk ettiğinde son derece üzülmüştü ama kısa sürede atlattı.
- It's terribly urgent.
- Bu son derece acil.
- Mary sensed that something was terribly wrong.
- Mary bir şeyin son derece yanlış olduğunu fark etti.
Show More (31)
|
| 3 |
terribly |
korkunç |
adv. |
|
- It's terribly expensive.
- Korkunç pahalı.
- Something is terribly wrong.
- Korkunç bir sorun var.
- I am terribly hungry.
- Ben korkunç açım.
- I find that terribly troubling.
- Onu korkunç derecede rahatsız edici buluyorum.
- Something's terribly wrong.
- Korkunç bir sorun var.
- I'm terribly busy.
- Korkunç derecede meşgulüm.
- Tom is terribly shy.
- Tom korkunç düzeyde utangaçtır.
- His lectures are terribly boring.
- Onun dersleri korkunç sıkıcı.
- It was terribly cold yesterday.
- Dün hava korkunç derecede soğuktu.
Show More (6)
|
| 4 |
terribly |
korkunç bir şekilde |
adv. |
|
- Sami missed Layla terribly.
- Sami, Leyla'yı korkunç bir şekilde özlüyordu.
- Serbian trains are terribly slow.
- Sırp trenleri korkunç bir şekilde yavaş.
- I'm terribly ashamed of this.
- Bundan korkunç bir şekilde utanıyorum.
- Things went terribly wrong.
- İşler korkunç bir şekilde ters gitti.
Show More (1)
|
| 5 |
terribly |
aşırı |
adv. |
|
- This week has been terribly busy for both of us.
- Bu hafta her ikimiz için de aşırı yoğundu.
- The soup is terribly hot.
- Çorba, aşırı sıcak.
Show More (-1)
|
