1 |
vice |
ahlaksızlık |
n. |
|
- Poverty is the mother of all vices.
- Yoksulluk bütün ahlaksızlıkların anasıdır.
- It's a vice.
- Bu bir ahlaksızlık.
- It's a common vice.
- Bu yaygın bir ahlaksızlık.
- Virtues are the vices of the majority.
- Erdemler çoğunluğun ahlaksızlığıdır.
- Virtues are the vices of the majority.
- Erdemler çoğunluğun ahlaksızlıklarıdır.
- It's a common vice.
- O yaygın bir ahlaksızlık.
- It's a vice.
- Ahlaksızlık bu.
- He was too upset to distinguish vice from virtue.
- Ahlaksızlığı erdemden ayırt edemeyecek kadar üzgündü.
- Yesterday's vices are tomorrow's customs.
- Dünün ahlaksızlıkları yarının adetleridir.
Show More (6)
|
2 |
vice |
mengene |
n. |
|
- Parliament is concerned that the mechanism should not be gripped in the vice of an excessively rigid definition.
- Parlamento, mekanizmanın aşırı katı bir tanımın mengenesinde sıkışıp kalmaması gerektiği konusunda endişelidir.
- Parliament is concerned that the mechanism should not be gripped in the vice of an excessively rigid definition.
- Parlamento, mekanizmanın aşırı katı bir tanımın mengenesinde sıkışıp kalmamasından endişe duymaktadır.
Show More (-1)
|
3 |
vice |
kötülük |
n. |
|
- An army is a nation within a nation; it is one of the vices of our age.
- Ordu, ulus içinde ulustur; çağımızın kötülüklerinden biridir.
- Boredom is the beginning of all vices.
- Sıkıntı tüm kötülüklerin başlangıcıdır.
Show More (-1)
|
4 |
vice |
yardımcı |
n. |
|
- I want to be assigned to the vice squad.
- Ben yardımcı kadroya atanmak istiyorum.
Show More (-2)
|