1 |
walk around |
dolaşmak |
v. |
|
- This entails reception and a document entitling them to walk around freely.
- Bu, kabul edilmeyi ve serbestçe dolaşma hakkı veren bir belgeyi gerektirir.
- I am looking forward to walking around the Izu Peninsula with some of my friends during summer vacation.
- Yaz tatilinde bazı arkadaşlarımla birlikte Izu Yarımadası'nda dolaşmayı dört gözle bekliyorum.
- I like walking around barefoot.
- Çıplak ayakla dolaşmayı severim.
- Tom walked around the room.
- Tom odanın içinde dolaştı.
- When you walk around here, you have to look out for falling rocks.
- Burada dolaşırken düşen kayalara dikkat etmelisin.
- I feel unsafe walking around at night.
- Geceleyin dolaşırken kendimi güvensiz hissediyorum.
- We'll have to wear a mask to walk around the city.
- Şehirde dolaşmak için maske takmamız gerekecek.
- You had better not walk around in such a place.
- Böyle bir yerde dolaşmasan iyi edersin.
- We walked around the garden.
- Bahçede dolaştık.
- He's walking around in his underwear.
- İç çamaşırlarıyla dolaşıyor.
- I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün dolaşmaktan yorgunluktan ölüyordum.
- You had better not walk around in such a place.
- Böyle bir yerde dolaşmasan iyi olur.
- I feel unsafe walking around at night.
- Geceleri dolaşırken kendimi güvende hissetmiyorum.
- When a strong earthquake struck suddenly, my mom just walked around the house in shock.
- Aniden şiddetli bir deprem olduğunda, annem şok içinde evin içinde dolaştı.
- I walked around town wherever my feet led me.
- Şehirde ayaklarım beni nereye götürürse orada dolaştım.
- The boy likes walking around the soap shop.
- Çocuk sabun dükkanında dolaşmayı seviyor.
- I ended up at Tom's place after walking around all day.
- Bütün gün dolaştıktan sonra kendimi Tom'un evinde buldum.
- Sami walked around the Kaaba seven times.
- Sami Kabe'nin etrafında yedi kez dolaştı.
- Can you imagine walking around on the moon?
- Ayda dolaştığını hayal edebiliyor musun?
- I like walking around barefoot.
- Çıplak ayakla dolaşmayı seviyorum.
- Sami was walking around the house.
- Sami evin içinde dolaşıyordu.
- I'll just walk around Boston and see the sights by myself.
- Boston'da dolaşıp etrafı kendi başıma göreceğim.
- I walked around town wherever my feet led me.
- Kasabada ayaklarımın beni götürdüğü yerde dolaştım.
- The boy likes walking around the soap shop.
- Çocuk sabun dükkanını dolaşmayı seviyor.
- Tom walked around the store, buying things he needed.
- Tom mağazada dolaşıp ihtiyacı olan şeyleri alıyordu.
- Sami was walking around with his shirt unbuttoned.
- Sami gömleğinin düğmelerini açmış dolaşıyordu.
- He was allowed to walk around the hospital while he was convalescing from his illness.
- Hastalığından iyileşirken hastanede dolaşmasına izin verildi.
- The boy likes walking around the sofa store.
- Çocuk kanepe mağazasını dolaşmayı seviyor.
- Tom walked around the room.
- Tom odayı dolaştı.
- He walked around to see the town.
- Kasabayı görmek için dolaştı.
- We walked around the garden.
- Biz bahçede dolaştık.
- He was allowed to walk around the hospital while he was convalescing from his illness.
- Nekahet dönemindeyken hastanede dolaşmasına izin verilmişti.
- Tom often walks around the house without any clothes on.
- Tom sık sık evde kıyafetsiz dolaşır.
Show More (30)
|
2 |
walk around |
etrafını dolaşmak |
v. |
|
- The boy likes walking around the sofa store.
- Çocuk kanepe dükkanının etrafında dolaşmayı seviyor.
- Tom is walking around.
- Tom etrafta dolaşıyor.
- Sami was walking around the house.
- Sami evin etrafında dolaşıyordu.
- Armstrong walked around.
- Armstrong etrafta dolaştı.
- They walked around.
- Etrafta dolaştılar.
- The dog walks around the table.
- Köpek masanın etrafında dolaşıyor.
- Sami continued to walk around.
- Sami etrafta dolaşmaya devam etti.
- She walked around looking for him.
- Etrafta dolaşıp onu aradı.
- The dog is walking around the table.
- Köpek, masanın etrafında dolaşıyor.
Show More (6)
|
3 |
walk around |
etrafta gezinmek |
v. |
|
- She walked around looking for him.
- Onu arayarak etrafta gezindi.
- Armstrong walked around.
- Armstrong, etrafta gezindi.
Show More (-1)
|
4 |
walk around |
amaçsızca dolanmak |
v. |
|
- I walked around aimlessly.
- Amaçsızca dolaştım.
Show More (-2)
|
5 |
walk around |
gezinmek |
v. |
|
- He's walking around in his underwear.
- İç çamaşırlarıyla geziniyor.
Show More (-2)
|