ekonomik - Türkçe İngilizce Sözlük

ekonomik

"ekonomik" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 9 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
ekonomik economical s.
Making more economical use of natural resources means treating them differently from how we treat them now.
Doğal kaynakları daha ekonomik kullanmak, onlara şu anda davrandığımızdan farklı davranmak anlamına gelir.

More Sentences
ekonomik economic s.
This is a purely economic concept.
Bu tamamen ekonomik bir kavramdır.

More Sentences
General
ekonomik affordable s.
High new technical and organisational standards need to be practical, and by that I also mean affordable.
Yeni yüksek teknik ve kurumsal standartların pratik ve aynı zamanda ekonomik olması gerekmektedir.

More Sentences
Trade/Economic
ekonomik economic s.
I should like to make five points from the point of view of the Committee on Economic and Monetary Affairs.
Ekonomik ve Parasal İşler Komitesi'nin bakış açısından beş noktaya değinmek istiyorum.

More Sentences
ekonomik economical s.
Economical, clean energy is one basic requirement for the economic growth of sustainable development.
Ekonomik, temiz enerji, sürdürülebilir kalkınmanın ekonomik büyümesi için temel bir gerekliliktir.

More Sentences
Automotive
ekonomik economical s.
That regional offices are more economical than several individual offices is obvious.
Bölgesel ofislerin birkaç bireysel ofisten daha ekonomik olduğu açıktır.

More Sentences
General
ekonomik non-egalitarian s.
ekonomik huswifely s.
Trade/Economic
ekonomik economy s.

"ekonomik" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
General
ekonomik göstergeler economic indicator i.
The economic indicators are positive, but they are only a means to an end and not an end in themselves.
Ekonomik göstergeler olumludur ancak kendi başlarına bir amaç değil, yalnızca amaca giden bir araçtır.

More Sentences
ekonomik büyüme economic growth i.
Several speakers have mentioned economic growth and its impact on the environment.
Birçok konuşmacı ekonomik büyüme ve bunun çevre üzerindeki etkisinden bahsetti.

More Sentences
ekonomik durum economic conditions i.
Turning now to the current economic situation, over the past few months economic conditions have gradually changed.
Şimdi mevcut ekonomik duruma dönecek olursak, geçtiğimiz birkaç ay içerisinde ekonomik koşullar kademeli olarak değişti.

More Sentences
ekonomik bağımsızlık economic independence i.
Poverty among women is directly linked to their lack of economic independence.
Kadınlar arasındaki yoksulluk, ekonomik bağımsızlıklarının olmamasıyla doğrudan bağlantılıdır.

More Sentences
ekonomik kalkınma economic development i.
We must help small and medium-sized enterprises in the European Union to have their share of economic development.
Avrupa Birliği'ndeki küçük ve orta ölçekli işletmelerin ekonomik kalkınmadan pay almalarına yardımcı olmalıyız.

More Sentences
ekonomik analiz economic analysis i.
The level of economic distortions cannot be established without further economic analysis.
Ekonomik çarpıklıkların seviyesi, daha fazla ekonomik analiz yapılmadan tespit edilemez.

More Sentences
ekonomik tahmin economic forecasting i.
The next item is the Commission statement on the economic forecasts for spring; guidelines for employment.
Bir sonraki madde, Komisyonun ilkbahar için ekonomik tahminlere ilişkin açıklaması; istihdam için kılavuz ilkeler.

More Sentences
ekonomik faaliyet economic activity i.
Otherwise, public concerns may well drive economic activity across the Atlantic.
Aksi takdirde kamuoyunun endişeleri Atlantik ötesindeki ekonomik faaliyetleri yönlendirebilir.

More Sentences
ekonomik işbirliği economic cooperation i.
Forms of economic cooperation, in particular, must be concrete and feasible.
Özellikle ekonomik işbirliği biçimleri somut ve uygulanabilir olmalıdır.

More Sentences
ekonomik yönler economic aspects i.
Combining economic aspects, environment and the social dimension is a powerful idea.
Ekonomik yönleri, çevreyi ve sosyal boyutu birleştirmek güçlü bir fikirdir.

More Sentences
ekonomik modeller economic models i.
Nor is it up to us to choose this or that economic model for Belarus.
Belarus için şu ya da bu ekonomik modeli seçmek de bize bağlı değildir.

More Sentences
ekonomik sistem economic system i.
We are opposed to the whole economic system that is driven by profit.
Biz, kâr amacı güden ekonomik sistemin tamamına karşıyız.

More Sentences
ekonomik kriz economic crisis i.
At a time of economic crisis, it is usual to endeavour to find ways of boosting the economy.
Ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde, ekonomiyi canlandırmanın yollarını bulmak için çaba sarf etmek olağandır.

More Sentences
ekonomik koşullar economic conditions i.
Lander assumes that rioting and gang behavior are a result of poverty and poor economic conditions.
Lander, isyan ve çete davranışlarının yoksulluk ve kötü ekonomik koşulların bir sonucu olduğunu varsayıyor.

More Sentences
ekonomik düzen economic order i.
To conclude, real courage consists in campaigning for deep-seated change in the world economic order.
Sonuç olarak gerçek cesaret dünya ekonomik düzeninde köklü bir değişim için kampanya yürütmekten geçer.

More Sentences
ekonomik politika economic policy i.
If today we give up any coordination of economic policies, what will be left of our ability to use the euro?
Bugün ekonomi politikalarının koordinasyonundan vazgeçersek, Euro'yu kullanma kabiliyetimizden geriye ne kalır ki?

More Sentences
ekonomik baskı economic pressure i.
We should not give up the possibility of exerting economic pressure on Iran.
İran'a ekonomik baskı uygulama ihtimalinden vazgeçmemeliyiz.

More Sentences
ekonomik yaptırımlar economic sanctions i.
The issue remains as to how effective the current economic sanctions are.
Mevcut ekonomik yaptırımların ne kadar etkili olduğu konusu ise hala tartışılmaktadır.

More Sentences
ekonomik kriz slump i.
The stock market is in a prolonged slump.
Menkul kıymetler borsası sürüp giden bir ekonomik kriz içindedir.

More Sentences
ekonomik denge economic balance i.
However, they also play a role in providing a social and economic balance in our society.
Bununla birlikte, toplumumuzda sosyal ve ekonomik dengenin sağlanmasında da rol oynamaktadırlar.

More Sentences
kırsal ekonomik kalkınma rural economic development i.
Agriculture, agrarian reform and rural economic development should be top priority areas for EU assistance.
Tarım, tarım reformu ve kırsal ekonomik kalkınma AB yardımı için en öncelikli alanlar olmalıdır.

More Sentences
ekonomik verimlilik economic efficiency i.
It would therefore be wrong to place too much emphasis on economic efficiency.
Bu nedenle ekonomik verimliliğe çok fazla vurgu yapmak yanlış olacaktır.

More Sentences
ekonomik sorunlar economic problems i.
At the same time, the European Union is struggling with serious diplomatic and economic problems.
Avrupa Birliği aynı zamanda ciddi diplomatik ve ekonomik sorunlarla da mücadele etmektedir.

More Sentences
ekonomik ilişki economic relation i.
The focus is on economic relations, trade agreements, financial assistance, and so on.
Odak noktası ekonomik ilişkiler, ticaret anlaşmaları, mali yardım vb. konulardır.

More Sentences
ekonomik önem economic importance i.
It is an act of solidarity, of historical awareness, of strategic and economic importance.
Bu bir dayanışma eylemidir, tarihi bir bilinçtir, stratejik ve ekonomik öneme sahiptir.

More Sentences
sosyo-ekonomik gelişme socio-economic development i.
Attention should be paid to education as an element of an overall socio-economic development strategy.
Genel bir sosyo-ekonomik gelişme stratejisinin bir unsuru olarak eğitime özen gösterilmelidir.

More Sentences
ekonomik başarı economic success i.
The World Trade Organisation is a tremendous economic success story.
Dünya Ticaret Örgütü muazzam bir ekonomik başarı öyküsüdür.

More Sentences
ekonomik olmayan non-economic s.
To say that is a non-economic cost is simply an odd kind of economics.
Bunun ekonomik olmayan bir maliyet olduğunu söylemek sadece garip bir ekonomi anlayışıdır.

More Sentences
sosyo-ekonomik socio-economic s.
We must take precautions to prevent the ecological and socio-economic consequences of exodus and depopulation.
Göçün ve nüfus kaybının ekolojik ve sosyo-ekonomik sonuçlarını önlemek için önlemler almalıyız.

More Sentences
ekonomik olmayan uneconomic s.
The obligation to give the same price to everyone will make internalisation uneconomic.
Herkese aynı fiyatı verme zorunluluğu içselleştirmeyi ekonomik olmaktan çıkaracaktır.

More Sentences
ekonomik olarak economically zf.
When we have economically challenging times, we are more serious.
Ekonomik olarak zor zamanlar geçirdiğimizde daha ciddi oluyoruz.

More Sentences
Trade/Economic
ekonomik kalkınma economic development i.
The notion that economic development necessarily leads to democracy is absolute nonsense.
Ekonomik kalkınmanın mutlaka demokrasiye yol açacağı düşüncesi tamamen saçmalıktır.

More Sentences
ekonomik büyüme economic growth i.
Conversely, we cannot ignore the importance of transport in contributing to economic growth and development.
Buna karşılık, ekonomik büyüme ve kalkınmaya katkıda bulunmada ulaştırmanın önemini göz ardı edemeyiz.

More Sentences
ekonomik istikrarsızlık economic instability i.
This is the best way to steer clear of any trade wars and economic instability imported from outside Europe.
Avrupa dışından ithal edilen ticaret savaşlarından ve ekonomik istikrarsızlıktan uzak durmanın en iyi yolu budur.

More Sentences
ekonomik istikrar economic stability i.
Some government finances are indispensable prerequisites for economic stability and economic progress.
Bazı hükümet maliyeleri ekonomik istikrar ve ekonomik ilerleme için vazgeçilmez ön koşullardır.

More Sentences
ekonomik yapı economic structure i.
Making political decisions is easier than bringing about changes in the economic structure.
Siyasi kararlar almak, ekonomik yapıda değişiklik yapmaktan daha kolaydır.

More Sentences
ekonomik dengesizlikler economic imbalances i.
Turkey has continued its consolidation policy and economic imbalances have been reduced.
Türkiye, konsolidasyon politikasını sürdürmüştür ve ekonomik dengesizlikler azaltılmıştır.

More Sentences
ekonomik perspektif economic perspective i.
Trade and investment have changed our economic perspectives and vastly increased our wealth.
Ticaret ve yatırım ekonomik perspektiflerimizi değiştirmiş ve zenginliğimizi büyük ölçüde arttırmıştır.

More Sentences
ekonomik özgürlük economic freedom i.
Economic freedom is based on a balance between the interests of consumers and that of entrepreneurs and distributors.
Ekonomik özgürlük, tüketicilerin çıkarları ile girişimcilerin ve dağıtımcıların çıkarları arasındaki dengeye dayanır.

More Sentences
ekonomik bağımsızlık economic independence i.
If we take part in EMU, we shall lose our economic independence.
EMU'ya katılırsak ekonomik bağımsızlığımızı kaybederiz.

More Sentences
ekonomik program economic program i.
They launched a series of major economic programs.
Onlar bir dizi büyük ekonomik programlar başlattı.

More Sentences
ekonomik durgunluk economic stagnation i.
We have economic stagnation and growing problems in the labour markets in the EU.
AB'de ekonomik durgunluk ve işgücü piyasalarında artan sorunlarımız var.

More Sentences
ekonomik canlılık buoyancy i.
Hand in hand with this economic buoyancy, however, go sustainable development and social cohesion.
Ancak bu ekonomik canlılıkla birlikte sürdürülebilir kalkınma ve sosyal uyum da el ele gitmektedir.

More Sentences
ekonomik genişleme economic expansion i.
Why should this be agreed in view of the recent economic expansion there?
Bölgedeki son ekonomik genişleme göz önüne alındığında bu neden kabul edilmelidir?

More Sentences
ekonomik sömürü economic exploitation i.
The caste system is a culturally constructed form of political and economic exploitation.
Kast sistemi, siyasi ve ekonomik sömürünün kültürel olarak inşa edilmiş bir biçimidir.

More Sentences
ekonomik faaliyet economic activity i.
It is not a question of developing new economic activities but in practice of keeping existing ones going.
Mesele yeni ekonomik faaliyetler geliştirmek değil, pratikte mevcut olanları devam ettirmektir.

More Sentences
ekonomik maliyet economic cost i.
It is true that, in the short term, implementing the Protocol will result in economic costs to European businesses.
Kısa vadede Protokolün uygulanmasının Avrupalı işletmeler için ekonomik maliyetlere yol açacağı doğrudur.

More Sentences
ekonomik patlama economic boom i.
Economic boom periods do not last forever.
Ekonomik patlama dönemleri sonsuza kadar sürmez.

More Sentences
ekonomik büyüme economic growth i.
Confidence is the engine of economic growth.
Güven, ekonomik büyümenin motorudur.

More Sentences
ekonomik kalkınma economic development i.
Focusing cohesion policy on competitiveness by fostering economic development is welcome.
Uyum politikasının ekonomik kalkınmayı teşvik ederek rekabetçiliğe odaklanması memnuniyetle karşılanmaktadır.

More Sentences
ekonomik denge economic balance i.
Measures to achieve economic balance have been inadequate.
Ekonomik dengeyi sağlamaya yönelik tedbirler yetersiz kalmıştır.

More Sentences
ekonomik yapı economic structure i.
This industry has one of the longest traditions in my country's economic structure.
Bu sektör ülkemin ekonomik yapısında en uzun geleneklerden birine sahiptir.

More Sentences
ekonomik yaptırım economic sanctions i.
It is now impossible for China to pursue political goals with economic sanctions, as it did before.
Çin'in daha önce yaptığı gibi ekonomik yaptırımlarla siyasi hedefler peşinde koşması artık imkansızdır.

More Sentences
ekonomik yaptırımlar economic sanctions i.
I understand the frustration, but nevertheless I remain doubtful about the ability to use economic sanctions.
Hayal kırıklığını anlıyorum ancak yine de ekonomik yaptırımların kullanılabileceği konusunda şüphelerim devam ediyor.

More Sentences
ekonomik refah economic well-being i.
It is very important, and vital as well to our economic well-being in this part of the world.
Dünyanın bu bölgesindeki ekonomik refahımız için çok önemli ve aynı zamanda hayati önem taşımaktadır.

More Sentences
ekonomik gerileme economic downturn i.
If we delay now, that will worsen, not ameliorate, economic downturns.
Eğer şimdi gecikirsek, bu ekonomik gerilemeleri iyileştirmek yerine daha da kötüleştirecektir.

More Sentences
ekonomik gerileme recession i.
The downturn in the economy, which has brought us to the brink of recession, has created a great deal of pressure.
Bizi resesyonun eşiğine getiren ekonomideki gerileme büyük bir baskı yarattı.

More Sentences
ekonomik analiz economic analysis i.
Each Member State sets it on the basis of its economic analysis and capabilities.
Her Üye Devlet, kendi ekonomik analizi ve kabiliyetleri temelinde bunu belirler.

More Sentences
ekonomik sektör economic sector i.
This also reflects the views of the overwhelming majority of the economic sectors affected.
Bu aynı zamanda etkilenen ekonomik sektörlerin ezici çoğunluğunun görüşlerini de yansıtmaktadır.

More Sentences
ekonomik haklar economic rights i.
These rights are property rights because they vest economic rights and benefits in the artist.
Bu haklar, sanatçıya ekonomik haklar ve faydalar sağladığı için mülkiyet haklarıdır.

More Sentences
ekonomik istikrar economic stabilisation i.
The Palestinian Authority is working on a strategy for economic stabilisation and recovery.
Filistin Yönetimi ekonomik istikrar ve toparlanmaya yönelik bir strateji üzerinde çalışmaktadır.

More Sentences
ekonomik reform economic reform i.
We have to show the imagination and courage to embrace institutional, political and economic reform.
Kurumsal, siyasi ve ekonomik reformları kucaklayacak hayal gücü ve cesareti göstermeliyiz.

More Sentences
ekonomik entegrasyon economic integration i.
It is important to bear in mind that economic integration and getting the economy of Europe right is important.
Ekonomik entegrasyonun ve Avrupa ekonomisini doğru bir şekilde ele almanın önemli olduğunu unutmamak gerekir.

More Sentences
ekonomik belirsizlik economic uncertainty i.
Last year was a period of economic uncertainty.
Geçen yıl bir ekonomik belirsizlik dönemiydi.

More Sentences
ekonomik faaliyetler economic activities i.
While it is mainly used in activities connected to construction, its use is not exclusive to that economic activity.
Ağırlıklı olarak inşaatla bağlantılı faaliyetlerde kullanılsa da, kullanımı bu ekonomik faaliyete münhasır değildir.

More Sentences
ekonomik yönler economic aspects i.
Some speakers have talked about economic aspects, others about social aspects.
Bazı konuşmacılar ekonomik yönlerden, bazıları ise sosyal yönlerden bahsetti.

More Sentences
ekonomik veriler economic data i.
Secondly, the economic data show positive developments.
İkinci olarak ekonomik veriler olumlu gelişmeler göstermektedir.

More Sentences
ekonomik değişken economic variable i.
Such transactions, according to the argument, bear very little relation to fundamental economic variables.
İddiaya göre bu tür işlemlerin temel ekonomik değişkenlerle çok az ilişkisi vardır.

More Sentences
ekonomik durgunluk recession i.
Thirdly, we are holding these discussions at a time of recession.
Üçüncüsü, bu görüşmeleri ekonomik durgunluğun yaşandığı bir dönemde gerçekleştiriyoruz.

More Sentences
General
avrupa ekonomik topluluğu european economic community i.
ekonomik davranışlar economical behaviours i.
ekonomik ve sosyal oluşum economic and social formation i.
sosyo ekonomik sınıf social economic class i.
ekonomik ve toplumsal katma değer added value i.
ekonomik egemenlik economic hegemony i.
ekonomik kar economic profit i.
bölgesel ekonomik eşitsizlikler regional economic disparities i.
ekonomik reformların hız kazanması acceleration of economic reforms i.
ekonomik açıdan güvenilirlik respectability i.
avrupa ekonomik yardımı european economic assistance i.
bölgesel ekonomik yardımı domestic economic assistance i.
ekonomik etkinlik economic effectiveness i.
ekonomik coğrafya economic geography i.
ekonomik etkinlik economic efficiency i.
ekonomik durum economic condition i.
ekonomik açıdan göç ve göçmenlik economic aspects emigration and immigration i.
ekonomik kalkınma projeleri economic development projects i.
ekonomik göstergeler economic indicators i.
ekonomik planlama economic planning i.
dış ekonomik ilişkiler foreign economic relations i.
ekonomik birlik economic union i.
ekonomik ambargo economic embargo i.
avrupa ekonomik topluluğu common market i.
uluslararası ekonomik bütünleşme international economic integration i.
ekonomik işbirliği ve kalkınma teşkilatı organization for economic, cooperation and development i.
ekonomik risk analizi economic risk analysis i.
ekonomik mevki economy class i.
ekonomik gelişme economic progress i.
avrupa ekonomik topluluğu ülkeleri european economic community countries i.
ekonomik bunalım economic crisis i.
eşit ekonomik fırsatlara yönelik programlar affirmative action programs i.
avrupa ekonomik topluluğu antlaşması convention of european economic community i.
ekonomik ve parasal birlik economic and monetary union i.
ekonomik ve sosyal konsey economic and social council i.
uluslararası ekonomik ilişkiler international economic relations i.
ekonomik darboğaza girme downswing i.
ekonomik dönem economic cycle i.
ekonomik istikrar economic stabilization i.
avrupa ekonomik topluluğu kuruluş anlaşması treaty establishing the european economic community i.
avrupa ekonomik topluluğu the european economic community i.
ekonomik dalgalanmalar economic fluctuations i.
ekonomik yardım economic assistance i.
ekonomik sıkıntılar economic woes i.
ekonomik kayıplar economic losses i.
doğrudan ekonomik kayıp direct economic loss i.
brüt ekonomik fayda gross economic benefit i.
ekonomik koşul economic condition i.
makro ekonomik yapı macro economic structure i.
ağır ekonomik kriz severe economic crisis i.
ekonomik katkı economic contribution i.
ekonomik yoksulluk economic poverty i.
ekonomik kısıtlama economic constraint i.
ekonomik kısıtlama economic restriction i.
ekonomik rekabet economic competition i.
birine ekonomik bağımlılığı olan kimse dependant i.
sosyo ekonomik gelişmişlik socio-economic development i.
birleşmiş milletler-ekonomik ve sosyal konsey un-economic and social council i.
ekonomik fiyat economical price i.
ekonomik çözüm an economical solution i.
sosyal ve ekonomik etkiler social and economic effects i.
sosyal ve ekonomik şartlar social and economic conditions i.
sosyal ve ekonomik koşullar social and economic conditions i.
ekonomik miras economic legacy i.
küçük ve ekonomik aile arabası compact car i.
kaynakların belli bir ekonomik veya siyasi sisteme göre yönetilmesi planification i.
ekonomik özgürlük economic liberty i.
sıkıntılı ekonomik döneme uygun ucuz, ikinci el kıyafet giyen kimse recessionista i.
(sosyal, ekonomik, vb.) münasebetler relations i.
ekonomik varlıkların tümü economy i.
amerika kıtasında yer alan ülkelerin aralarındaki siyasi ve ekonomik birliği kutladıkları bir gün pan american day i.
türkiye beşeri ve ekonomik coğrafyası human and economic geography of turkey i.
genel, beşeri ve ekonomik coğrafya general, human and economic geography i.
ekonomik boy economy size i.
altındayken ekonomik bir faaliyetin devam edemediği sınır margin i.
ekonomik bir süreci ortadan kaldıran veya devam etmesini engelleyen özel bir durum margin i.
ekonomik zorluk economic hardship i.
bir şirket veya şahsın ekonomik başarısı için yürütülen inceleme health check [uk] i.
kısa süreliğine popülerlik veya ekonomik başarı kazanan kimse boomer i.
ekonomik veya kültürel merkez olan bir şehrin uydularını içeren alan hinterland i.
düşmanı mevcut hareket tarzını sürdürmekten veya planladığı operasyonları gerçekleştirmekten caydırmak amacıyla en iyi ekonomik, diplomatik, siyasi ve askeri değerlendirmeler ışığında geliştirilmiş eylem planı deterrent options i.
memleketin taarruzdan korunmuş, ekonomik ve politik bakımdan kendine yeten iç kısımları heartland i.
yönetici sınıfı oluşturan toplumsal, ekonomik ve siyasi lider grubu overground i.
ekonomik faydası olan şey good i.
ekonomik bir talebi karşılayan şey good i.
erkeğin sosyal ve ekonomik olarak baskın olduğu ilişki concubine i.
onaylanmış tedarik hedefini ve ekonomik maksatla alıkonma stokunu aşan fakat bazı acil durumlarda kullanılmak üzere elde tutulan malzemeler contingency retention stock i.
ekonomik ve sosyal toplum refahı sarvodaya [india] i.
engelli bireylere mali destek sağlayan programın sunduğu ekonomik yardım disability i.
kaynakları ekonomik kullanma parsimony i.
ekonomik, sosyal veya hiyerarşik konum shoes i.
erek dilin kaynak dil üzerindeki politik, ideolojik ve ekonomik etkisini hiçe sayıp, tamamen kaynak dil odaklı yapılan çeviri translatese i.
ekonomik topluluk society i.
ekonomik duruma dayalı topluluk sınıflandırma sistemi society i.
birleşmiş milletler ekonomik ve sosyal konseyi'nin sosyal kalkınma ile ilişkili kurulu social development commission i.
ekonomik kalkınma sağlamak provide economic development f.
ekonomik katkıda bulunmak make an economic contribution f.
ekonomik katkıda bulunmak contribute economically f.
ekonomik sorun yaşamak have a financial problem f.
ekonomik özgürlüğünü kazanmak become self-supporting f.
ekonomik özgürlüğünü kazanmak become financially independent f.
ekonomik güçlük yaşamak have economic difficulties f.
ekonomik güçlük yaşamak have financial difficulties f.
(ekonomik) gerilemenin pençesinde olmak be in the grip of recession f.
(genellikle ekonomik kriz zamanlarında) ücretsiz izin vermek furlough f.
ekonomik sıkıntı çekmek be in financial difficulty f.
ekonomik sıkıntı çekmek be in financial difficulties f.
ekonomik çıkar sağlamak gain illegal economic profit/advantage f.
yasa dışı ekonomik çıkar sağlamak gain illegal economic profit/advantage f.
ekonomik açıdan gelişmek develop f.
(siyasi, ekonomik) baskı nedeniyle gitmeye zorlamak drive f.
(ekonomik veya sosyal) düzenlemeler yapmak plan f.
kendi ayakları üzerinde durabilen (toplumsal/siyasal/ekonomik açıdan) viable s.
bağımsız (ekonomik açıdan) independent s.
zaman ve enerjiyi ekonomik bir şekilde kullanmayan inefficient s.
ekonomik olmayan uneconomical s.
ekonomik gelişim düzeyine erişmemiş underdeveloped s.
ekonomik açıdan özgür economically free s.
birine ekonomik yönden bağımlı dependant s.
en ekonomik most economical s.
ekonomik, siyasi, sosyal direniş ile ilgili rear-guard s.
ekonomik bağımsızlığı olmayan unviable s.
ekonomik durumu daha iyi better-off s.
ekonomik bir şekilde yönetilebilir husbandable s.
ekonomik bakımdan from the point of view of economics zf.
ekonomik yönden in terms of economy zf.
ekonomik bir şekilde affordably zf.
ekonomik biçimde economically zf.
ekonomik bakımdan in terms of economy zf.
ekonomik bakımdan economically zf.
ekonomik bakımdan in an economic sense zf.
günümüz ekonomik koşulları altında under today's economic conditions zf.
makro ekonomik düzeyde at the macroeconomic level zf.
ekonomik bir şekilde sparely zf.
sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan socio-economically and culturally zf.
ekonomik bir şekilde husbandly [obsolete] zf.
ekonomik bir şekilde huswifely zf.
Phrasals
ekonomik durumunu iyileştirmek leave up f.
ekonomik durumunu yükseltmek leave up f.
(birini bir dönemde) ekonomik olarak beslemek sustain (one) in (something) f.
(birini bir dönemde) ekonomik olarak desteklemek sustain (one) in (something) f.
(birini bir dönemde) ekonomik olarak ayakta tutmak sustain (one) in (something) f.
(birinin bir dönemde) ekonomik devamlılığını sağlamak sustain (one) in (something) f.
(birine bir şeyde) ekonomik destek vermek sustain (one) in (something) f.
ekonomik/parasal sıkıntıya düşürmek wipe out f.
(birini/kendini) ekonomik olarak güvenceye almak set (someone or oneself) up for (something) f.
-de ekonomik olarak desteklemek/beslemek sustain in f.
(bir dönemde) ekonomik devamlılığını sağlamak sustain in f.
Phrases
ekonomik güçlükler nedeniyle due to the economic difficulties expr.
Proverb
tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür full independence is possible only through economic independence
Colloquial
ulusal ekonomik kalkınma konseyi neddy i.
leon trotski ve takipçileri tarafından savunulan politik ve ekonomik komünizmin takipçisi kimse trot i.
ekonomik refah fat city i.
ekonomik rahatlık fat city i.
özellikle ekonomik sebeplerle baba evine dönen genç boomerang kid i.
ekonomik durumu iyi kişilerle ilgili espri yapmak punch up f.
ekonomik patlamaya ait boomy s.
ekonomik patlamayla ilgili boomy s.
Idioms
ekonomik hız cruising speed i.
ekonomik dev economic giant i.
ekonomik ürün a good five-cent cigar i.
kişinin işi bıraktığında kaybedeceği ekonomik faydalar golden handcuffs i.
insanın elini kolunu bağlayan ekonomik koşullar/getiriler golden handcuffs i.
kişinin işten ayrılmaması için sunulan ekonomik koşullar golden handcuffs i.
ekonomik facia yaşanan gün black friday i.
ekonomik durumu oldukça bozuk/kötü ülke a basket case i.
çin ve batı ulusları arasındaki sosyopolitik, ekonomik ve ideolojik ayrım/fark bamboo curtain i.
çin ve komünist olmayan ülkeler arasındaki politik, ekonomik ve kültürel set/bariyer the bamboo curtain i.
kişinin işi bıraktığında kaybedeceği ekonomik faydalar velvet handcuffs i.
hayatını ekonomik durumuna göre ayarlamak cut (one's) cloth [uk] f.
birinin kesesine (ekonomik yönden) yük olmak put a strain on one's pocket f.
ekonomik sıkıntı çekmeden yaşayabilecek kadar parası olmak be comfortably off f.
ekonomik özgürlüğünü kazanmış olmak stand on one's own feet f.
(ekonomik nedenlerden dolayı) işten çıkartmak lay off f.
(ekonomik nedenlerden dolayı) işçi çıkartmak lay off f.
(ekonomik nedenlerden dolayı) adam çıkartmak lay off f.
(genelde ekonomik özgürlüğünü kazanıp) kendi başına yaşamak live on one's own f.
genel yoksulluk, yüksek işsizliğin yaşandığı ağır ekonomik gerileme dönemine girmek fall into depression f.
ağır bir ekonomik krize girmek fall into depression f.
genel yoksulluk, yüksek işsizliğin yaşandığı ağır ekonomik gerileme dönemine girmek sink into depression f.
ağır bir ekonomik krize girmek sink into depression f.
ekonomik sıkıntı içinde yaşamak exist/live from hand to mouth f.
ekonomik darboğazda olmak exist/live from hand to mouth f.
ekonomik kayıplarını kaydetmek write off (one's) losses f.
ekonomik yaşamak live on the smell of an oily rag [australia/new zealand] f.
ekonomik yaşamak live off smell of an oily rag [australia/new zealand] f.
ekonomik yaşamak live on the smell of an oil rag [australia/new zealand] f.
ekonomik darboğazda olmak exist (from) hand to mouth f.
ekonomik sıkıntı içinde yaşamak exist (from) hand to mouth f.
ekonomik darboğazda olmak live hand-to-mouth f.
ekonomik sıkıntı içinde yaşamak live hand-to-mouth f.
(genelde ekonomik özgürlüğünü kazanıp) kendi başına yaşamak live on own f.
(ekonomik) sıkıntıya doğru sürüklenmiş on the high-road to needham [uk] expr.
(ekonomik) durumu kötüye doğru giden on the high-road to needham [uk] expr.
genelde avustralya'nın kırsal kesimlerinde bir işi veya sabit bir adresi olmadan, eğlence amaçlı ya da ekonomik koşullar nedeniyle seyahat etmek on the wallaby (track) expr.
(bir yerde) durumu/ekonomik durumu daha iyi better off (somewhere) expr.
(bir yerde) durumu/ekonomik durumu daha iyi better off (if one were somewhere else) expr.
ekonomik durumu (birinden) daha iyi better off than (someone) expr.
Trade/Economic
uluslararası şirket anlaşmaları ile ekonomik tekelleşme cartelism i.
yakın ekonomik ilişkiler anlaşması cer (closer economic relations) i.
ekonomik faaliyetin artması reflation i.
belli bir seviyeyi aşan vergi oranlarının ekonomik büyümeyi engelleyerek devlet gelirlerini azalttığı teorisini gösteren bir eğri laffer curve i.
ulusal ekonomik kalkınma konseyi national economic development council i.
(özellikle doğu asya'da) hızlı ekonomik büyüme sağlayan ülke tiger i.
ticaretin merkezinin kasabalar olduğu dönemdeki ekonomik sistem town economy i.
ekonomik gelişim economic advancement i.
ekonomik darboğaz turndown i.
acil ekonomik i̇stikrar yasası emergency economic stabilization act i.
avrupa topluluğunda ekonomik faaliyetlerin istatistiki sınıflaması statistical classification of economic activities in the european community i.
avrupa ekonomik alanı anlaşması Agreement on the European Economic Area i.
avrupa birleştirilmiş ekonomik hesaplar sistemi European System of Integrated Economic Accounts i.
avrupa ekonomik ülke daimi delegesi eurocrat i.
avrupa ekonomik topluluğu (aet) european economic community (eec) i.
ailesinden ayrılıp yalnız yaşadıktan sonra ekonomik sıkıntılar nedeniyle ailesinin yanına geri dönen genç grup boomerang generation i.
asıl ekonomik çevre primary economic environment i.
asya ekonomik krizi asian economic crisis i.
avrupa ekonomik komisyonu economic commission for europe i.
avrupa ekonomik topluluğu european community i.
avrupa ekonomik topluluğu european economic community i.
başlıca ekonomik göstergeler main economic indicators i.
bağımsız ekonomik birim autonomous economic entity i.
belli bir ekonomik varlığın bugün belirlenen sabit bir fiyattan gelecekte birkaç aylık süre sonunda teslim edilmek kaydıyla satılması konusunda yapılan sözleşme forward contract i.
bir firmanın fiyat ayarlamasının tüm diğer firmaların ürünlerinin talebine yaptığı makro ekonomik etki backward-bending labor supply curve i.
bölgesel ekonomik entegrasyon regional economic integration i.
bir ekonomik kalkınma stratejisi action for evacuation i.
bölgesel ekonomik birleşmeler regional economic integration i.
bir ekonomik varlığın bugünkü değerinin hesaplanmasında kullanılan faiz oranı discount rate i.
bir varlığın ekonomik değerini yitirmesi decline in economic usefulness i.
bölgesel ekonomik bütünleşme regional economic integration i.
bir fiziki yatırım aracının ekonomik olarak kullanılabileceği zaman süresi economic life i.
bolivya, kolombiya, ekvator, peru ve venezuela arasında kurulan ve ekonomik ortak pazar andean group i.
bir yıl içinde ülkenin dış dünya ile yaptığı tüm ekonomik işlemlerin sistematik bir biçimde tutulan kaydı balance of international payments i.
bölgesel ekonomik eşitsizlikler regional economic disparities i.
bütçe kesintilerinin ekonomik faaliyetlere zarar vereceğini iddia eden ekonomik tahmin tekniği dynamic scoring i.
dış ekonomik denge external economic balance i.
dış ekonomik durum external economic condition i.
dış ekonomik işlem external economic transaction i.
dış ekonomik ilişkiler foreign economic relations i.
dış ekonomik ilişkiler kurulu foreign economic relations board i.
dış ekonomik faaliyet mal nomenklatürü foreign economic activity commodity nomenclature i.
dış ekonomik ilişkiler external economic relationship i.
dünya ekonomik bunalımı world economic crisis i.
ekonomik işbirliği ve kalkınma teşkilatı organisation for economic co-operation and development i.
ekonomik tatmin ophelimity i.
ekonomik tatmin economic satisfaction i.
ekonomik deregülasyon economic deregulation i.
ekonomik ve parasal birlik economic and monetary union i.
ekonomik ve sosyal konsey economic and social council i.
ekonomik bunalım economic crisis i.
ekonomik gösterge economic indicator i.
ekonomik bütünleşme economic integration i.
ekonomik performans economic performance i.
ekonomik planlama economic planning i.
ekonomik düzelme economic recovery i.
ekonomik rant economic rent i.
ekonomik kaynak economic resource i.
ekonomik yaptırım economic sanction i.
ekonomik düzen economic system i.
ekonomik katma değer economic value added i.
ekonomik girdiler economic inputs i.
ekonomik teori economic theory i.
ekonomik güçlendirme economic empowerment i.
ekonomik eşitsizlik economic disparity i.
ekonomik yakınsama economic convergence i.
ekonomik yararlar economic benefits i.
ekonomik ilişki economic affair i.
ekonomik coğrafya economic geography i.
ekonomik değerlendirme economic evaluation i.
ekonomik yönden karşılıklı bağımlılık economic interdependence i.
ekonomik sıkıntı economic distress i.
ekonomik süreç economic process i.
ekonomik entegrasyonlar economic integrations i.
ekonomik rahatlık/rahatlama economic boon i.
ekonomik adam economic man i.
ekonomik rahatlık financial prosperity i.
ekonomik işlemler economic transactions i.
ekonomiyi durgunluktan kurtarmak ve ekonomik faaliyetleri canlandırmak amacıyla devletin piyasaya para pompalayarak satınalma gücünü artırmaya yönelik yaptığı harcamalar pump priming i.
ekonomik muvazene economic equilibrium i.
ekonomik nedret economic scarcity i.
ekonomik ve siyasal ilişkilerde kişisel özgürlükleri savunan ekonomik felsefe libertarianism i.
ekonomik plan economic plan i.
ekonomik nedensellik economic determinism i.
ekonomik model economic model i.
ekonomik kapasite economic capacity i.
ekonomik kuramlar economic theories i.
ekonomik yardım economic aid i.
ekonomik verim economic yield i.
ekonomik gerileme decline i.
ekonomik bir neden ile meydana gelen değişiklik endogenous change i.
ekonomik geri kalmışlık economic underdevelopment i.
ekonomik aktör economic operator i.
ekonomik çıktı economic output i.
ekonomik faaliyetleri özendirici olmayan, cezalandıran karar ve uygulamalar disincentives i.
ekonomik işletme business firm i.
ekonomik saha economic field i.
ekonomik mallar economic goods i.
ekonomik döşeme sistemi economical floor system i.
ekonomik yerbilim economic geology i.
ekonomik göstergeler economic indicators i.
ekonomik nizam economic order i.
ekonomik ambargo embargo i.
ekonomik demokrasi economic democracy i.
ekonomik faaliyet economic action i.
ekonomik aktör economic agent i.
ekonomik düzen economic order i.
ekonomisi hızlı ekonomik gelişimin altında seyretmekle birlikte yaşam standardı artan ülkeler tiger economy i.
ekonomik kemer sıkma politikası economic austerity policy i.
ekonomik hizmet süresi economic life i.
ekonomik şartlar economic conditions i.
ekonomik getiri economic return i.
ekonomik aktörler economic operators i.
ekonomik dalgalanma economic fluctuation i.
ekonomik gösterge economic indicator i.
ekonomik düzelme economic recovery i.
ekonomik göstergeler signals i.
ekonomik antropoloji economic anthropology i.
ekonomik tahmin economic forecast i.
ekonomik dengeler economic balances i.
ekonomik gelişme economic development i.
ekonomik birim concern i.
ekonomik ilkeler economic principles i.
ekonomik açıdan dezavantajlı sözleşme onerous contract i.
ekonomik büyüme dönemi boomer i.
ekonomik sorun economic problem i.
ekonomik uyum economic harmony i.
ekonomik işbirliği yönetim economic cooperation administration i.
ekonomik büyüklük economic size i.
ekonomik ufuk economic horizon i.
ekonomik istikrarsızlık economic instability i.
ekonomik durum economic situation i.
ekonomik zorluklar financial difficulties i.
ekonomik/iktisadi sonuç economic outcome i.
ekonomik kriz panic i.
ekonomik alt yapı economic infrastructure i.
ekonomik uygulanabilirlik economic viability i.
ekonomik canlanmaya geçiş noktası trough i.
ekonomik yönden kendine yetebilme economic self-sufficiency i.
ekonomik faaliyet alanı economic sector i.
ekonomik birlik economic union i.
ekonomik faaliyetlerin temel dolaşım şeması basic circular flow of economic activities i.
ekonomik külfet economic burden i.
ekonomik planlama economic planning i.
ekonomik kriz economic depression i.
ekonomik ve sosyal bütünleşme economic and social cohesion i.
ekonomik yayılma economic expansion i.
ekonomik sendikacılık business unionism i.
ekonomik kriz sonrası hareketler aftershock i.
ekonomik kalkınma economic growth i.
ekonomik ambargo economic embargo i.
ekonomik tahribat economic devastation i.
ekonomik refah economic welfare i.
ekonomik determinizm economic determinism i.
ekonomik sipariş miktarı economic order quantity i.
ekonomik kalkınma projeleri economic development projects i.
ekonomik hayattaki dalgalanmalara uygun olarak karı azalıp çoğalan bir şirkete ait hisse senedi veya tahvil businessman's investment i.
ekonomik karlar economic profits i.
ekonomik kesim economic sector i.
ekonomik denge economic equilibrium i.
ekonomik birim economic unit i.
ekonomik girişimsel kontrol economic-entrepreneurial control i.
ekonomik bütünleşmeler economic integrations i.
ekonomik yıkım economic devastation i.
ekonomik yapılabilirlik economic feasibility i.
ekonomik dengesizlik economic imbalance i.
ekonomik politika tedbiri economic policy measure i.
ekonomik açıdan gerilik backwardness i.
ekonomik beton-demir oranı economic ratio of reinforcement in concrete i.
ekonomik tesis economic foundation i.
ekonomik değer artışı accretion i.
ekonomik etkinlik economic efficiency i.
ekonomik abluka blocade i.
ekonomik koşullar economic climate i.
ekonomik depresyon economic depression i.
ekonomik yoğunlaşma economic concentration i.
ekonomik bozulma economic disruption i.
ekonomik amortisman economic depreciation i.
ekonomik zorunluluk economic imperative i.
ekonomik rahatlık financial comfort i.
ekonomik yeterlik economic self-sufficiency i.
ekonomik zorunluluklar economic imperatives i.
ekonomik faaliyetlerin uzun süre durgunluk arz etmesi secular stagnation i.
ekonomik ilişkiler economic relations i.
ekonomik yığılma economic concentration i.
ekonomik sipariş miktarı economic ordering quantity i.
ekonomik olarak uygulanabilirlik economic viability i.
ekonomik danışmanlar konseyi council of economic advisors i.
ekonomik seferberlik economic mobilization i.
ekonomik durgunluk slump i.
ekonomik savaş economic warfare i.
ekonomik ve mali serbesti monetary sovereignty i.
ekonomik anlaşma economic agreement i.
ekonomik kullanım ömrü useful economic life i.
ekonomik ünite economic unit i.
ekonomik sıkıntı economic trouble i.
ekonomik beklentiler economic prospects i.
ekonomik rahatlık (economic) welfare i.
ekonomik verimlilik economicefficiency i.
ekonomik kriz nedeniyle işletme faaliyetlerinin en düşük düzeye inmesi bust i.
ekonomik değer economic value i.
ekonomik kalkınma ve işbirliği örgütü organisation for economic co-operation and development (oecd) i.
ekonomik bütünleşme economic integration i.
ekonomik topluluk economic community i.
ekonomik uyuşmazlık economic fraction i.
ekonomik güçsüzlük economic weakness i.
ekonomik birlik economic unity i.
ekonomik küçülme downsizing i.
ekonomik istikrar tedbirleri economic stability measures i.
ekonomik milliyetçilik economic nationalism i.
ekonomik kira economic rent i.
ekonomik entegrasyon teorisi theory of economic integration i.
ekonomik işlem economic process i.
ekonomik güç economic potential i.
ekonomik bütünlük economic integration i.
ekonomik, sosyal ve siyasal gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu yönetim biçimi aristocracy i.
ekonomik öncelik economic priority i.
ekonomik mevki economy class i.
ekonomik gerginlik economic recession i.
ekonomik daralma economic shrinkage i.
ekonomik kanun economic law i.
ekonomik işlemler economic transaction i.
ekonomik hamle economic move i.
ekonomik çeşitlendirme economic diversification i.
ekonomik erime economic meltdown i.
ekonomik hasar boyutu economic toll i.
ekonomik imkanlar economic opportunities i.
ekonomik hayatta etki doğurmayan vergi neutral tax i.
ekonomik ömür economic life i.
ekonomik toplanma economic concentration i.
ekonomik küçülme economic shrinkage i.
ekonomik birleşme economic integration i.
ekonomik yaşam economic life i.