İngilizce | Türkçe | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
Genel | restricting s. | kısıtlayıcı | ||
This regulation, therefore, has a restricting rather than a stimulating effect. Dolayısıyla bu yönetmelik teşvik edici olmaktan ziyade kısıtlayıcı bir etkiye sahiptir. More Sentences |
||||
Genel | restricting s. | kısıtlayan | ||
The Union has rigid quotas, tariffs and other protectionist policies restricting trade with third countries. Birlik, üçüncü dünya ülkelerine ticareti kısıtlayan katı kotalar, tarifeler ve diğer korumacı politikalara sahiptir. More Sentences |
İngilizce | Türkçe | |
---|---|---|
General | ||
Genel | punishment restricting freedom i. | hürriyeti bağlayıcı ceza |
Trade/Economic | ||
Ticaret/Ekonomi | competition-restricting agreements i. | rekabeti sınırlayıcı anlaşmalar |
Law | ||
Hukuk | penalties restricting liberty i. | hürriyeti kısıtlayan cezalar |
Hukuk | restricting by law i. | kanunla sınırlama |
Hukuk | temporary punishment restricting personal freedom i. | muvakkat şahsi hürriyeti bağlayıcı ceza |
Hukuk | restricting fundamental rights and freedoms by law i. | temel haklar ve özgürlükleri kanunla sınırlama |
Politics | ||
Siyasal | restricting sleep i. | uyutmama |
Technical | ||
Teknik | restricting valve i. | sınırlandırma valfi |
Teknik | restricting washer i. | sınırlandırma pulu |
Teknik | restricting jet i. | sınırlandırma jeti |
Teknik | restricting flange i. | sınırlandırma flenci |
Military | ||
Askeri | restricting plug i. | gaz tıkama halkası |