Türkçe | İngilizce | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
Genel | tımar etmek | groom f. | ||
The monkeys are grooming each other. Maymunlar birbirlerini tımar ediyorlar. More Sentences |
||||
Genel | tımar etmek | groom f. | ||
Fadil groomed and raised horses in southern Arizona. Fadıl, Güney Arizona'da atları tımar edip yetiştirdi. More Sentences |
||||
Genel | tımar etmek | curry f. |
Türkçe | İngilizce | |
---|---|---|
General | ||
Genel | (hayvanı) tımar etmek | dress f. |
Breeding | ||
Hayvancılık | hayvan kürkünü tımar etmek için kullanılan bükülmüş ve kıvrılmış saman pedi | wisp [uk] i. |
Archaic | ||
Eski Kullanım | (tımar) derebeyine intikal etmek | fall f. |