|
- The EU's credibility is also at stake in financial services.
- AB'nin güvenilirliği mali hizmetler alanında da tehlikededir.
- That is incompatible with European principles, and so our credibility is also at stake.
- Bu Avrupa ilkeleriyle bağdaşmamaktadır ve dolayısıyla güvenilirliğimiz de tehlikededir.
- The lives of 5 million people a year are at stake.
- Yılda 5 milyon insanın hayatı tehlikede.
- What else is at stake, then, when embryos are destroyed?
- O halde embriyolar yok edildiğinde başka neler tehlikeye giriyor?
- Indeed, what is at stake in Madrid is the fundamental credibility of this whole process.
- Aslında Madrid'de tehlikede olan şey, tüm bu sürecin temel güvenilirliğidir.
- If we do not act without delay, the credibility of the so-called developed countries will be at stake.
- Gecikmeden harekete geçmezsek, sözde gelişmiş ülkelerin güvenilirliği tehlikeye girecektir.
- The lives of millions of people in developing countries are at stake.
- Gelişmekte olan ülkelerde milyonlarca insanın hayatı tehlikede.
- I am very much aware that livelihoods are at stake here.
- Burada geçim kaynaklarının tehlikede olduğunun çok farkındayım.
- Everything, then, is at stake and rightly so, because this is how debates should be undertaken.
- O halde her şey tehlikede ve haklı olarak da öyle, çünkü tartışmalar bu şekilde yürütülmelidir.
- We must intensify the Union's external policy, in which much of its future peace and stability is at stake.
- Birliğin gelecekteki barış ve istikrarının büyük ölçüde tehlikede olduğu dış politikasını yoğunlaştırmalıyız.
- The dignity and integrity of the United Nations is at stake.
- Birleşmiş Milletler'in saygınlığı ve bütünlüğü tehlikede.
- In other words, the stability of democracy is at stake if we discuss it.
- Başka bir deyişle, eğer bunu tartışırsak demokrasinin istikrarı tehlikeye girer.
- The co-existence of our Member States is at stake.
- Üye Devletlerimizin bir arada yaşaması tehlikede.
- The health, safety and dignity of the European citizens is at stake.
- Avrupa vatandaşlarının sağlığı, güvenliği ve onuru tehlikededir.
- The legitimacy of democratic regimes is at stake.
- Demokratik rejimlerin meşruiyeti tehlikededir.
- What is at stake here?
- Burada tehlikede olan nedir?
- Peace itself is at stake, at both a social and international level.
- Hem toplumsal hem de uluslararası düzeyde barışın kendisi tehlikededir.
- What is currently at stake in Russia is democracy.
- Şu anda Rusya'da tehlikede olan şey demokrasidir.
- The democratic nature of the institutions of the European Union is at stake.
- Avrupa Birliği kurumlarının demokratik niteliği tehlikede.
- The co-existence of our Member States is at stake.
- Üye Devletlerimizin bir arada yaşaması tehlikededir.
- Our credibility is at stake.
- Güvenilirliğimiz tehlikede.
- There is thus a great deal at stake in Bonn.
- Dolayısıyla Bonn'da büyük bir tehlike söz konusudur.
- Our future, the future of our States and the citizens of Europe are at stake.
- Bizim geleceğimiz, Devletlerimizin ve Avrupa vatandaşlarının geleceği tehlikede.
- The package as a whole is extremely important, given what is at stake.
- Tehlikede olan hususlar göz önüne alındığında, paket bir bütün olarak son derece önemlidir.
- The credibility of the common fisheries policy is at stake in this area.
- Bu alanda ortak balıkçılık politikasının güvenilirliği tehlikededir.
- Here too, what is really at stake is again becoming apparent.
- Burada da gerçekte neyin tehlikede olduğu bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
- In this strong-arm contest, this race against time, it is the credibility of the UN and Europe that is at stake.
- Bu güç yarışında zamana karşı bu yarışta tehlikede olan BM ve Avrupa'nın güvenilirliğidir.
- Pending this, we support the excellent Randzio-Plath report which understood what was at stake.
- Bunu beklerken neyin tehlikede olduğunu anlayan mükemmel Randzio-Plath raporunu destekliyoruz.
- We have a lot at stake in this field.
- Bu alanda tehlikede olan çok şey var.
- The credibility and the image of the European Union are at stake.
- Avrupa Birliği'nin güvenilirliği ve imajı tehlikededir.
- Jobs and traditional methods are at stake.
- İşler ve geleneksel yöntemler tehlikede.
- The future of the world is at stake.
- Dünyanın geleceği tehlikede.
- Colleagues who have spoken are right that the future of the UN is at stake.
- Konuşan meslektaşlarım BM'nin geleceğinin tehlikede olduğu konusunda haklılar.
- Probably not, because everyone understands what is at stake.
- Muhtemelen hayır, çünkü herkes neyin tehlikede olduğunu anlıyor.
- Our future is at stake.
- Geleceğimiz tehlikede.
- My reputation is at stake.
- İtibarım tehlikede.
- His life's at stake.
- Onun yaşamı tehlikede.
- His reputation was at stake.
- İtibarı tehlikedeydi.
- Their lives are at stake.
- Onların hayatı tehlikede.
- Her life's at stake.
- Yaşamı tehlikede.
- Tom knows what's at stake.
- Tom neyin tehlikede olduğunu biliyor.
- Our lives are at stake.
- Hayatlarımız tehlikede.
- I don't have to tell you what's at stake.
- Neyin tehlikede olduğunu söylememe gerek yok.
- I'm aware of what is at stake.
- Neyin tehlikede olduğunun farkındayım.
- What's at stake?
- Ne tehlikede?
- A lot is at stake.
- Çok şey tehlikede.
- Her life's at stake.
- Onun hayatı tehlikede.
- My life's at stake.
- Benim yaşamım tehlikede.
- His life's at stake.
- Hayatı tehlikede.
- There's too much at stake.
- Tehlikede olan çok şey var.
- There is a lot at stake.
- Tehlikede olan çok şey var.
- My life's at stake.
- Benim hayatım tehlikede.
- Don't you understand what's at stake here?
- Burada neyin tehlikede olduğunu anlamıyor musun?
- Their lives are at stake.
- Onların yaşamları tehlikede.
- I'm aware of what is at stake here.
- Burada neyin tehlikede olduğunun farkındayım.
- Our life is at stake.
- Hayatımız tehlikede.
- His life is at stake.
- Hayatı tehlikede.
- You know what's at stake, don't you?
- Neyin tehlikede olduğunu biliyorsun, değil mi?
- There's a lot at stake.
- Tehlikede olan çok şey var.
- His reputation was at stake.
- Şöhreti tehlikedeydi.
- Too much is at stake.
- Çok fazla şey tehlikede.
- I know what's at stake.
- Neyin tehlikede olduğunu biliyorum.
- His life is at stake.
- Onun hayatı tehlikede.
Show More (60)
|
