| 1 |
be anxious |
endişelenmek |
v. |
|
- Father is anxious about my health.
- Babam sağlığım konusunda endişeli.
- She is anxious about his safety.
- Onun güvenliği konusunda endişeli.
- I suspect Tom and Mary are anxious to do that.
- Tom ve Mary'nin bunu yapmak için endişelendiğinden şüpheleniyorum.
- Father is anxious about my health.
- Babam sağlığım için endişeleniyor.
- Tom is anxious about his health.
- Tom sağlığı hakkında endişeli.
- I suspect that Tom and Mary were anxious to do that.
- Tom ve Mary'nin bunu yapmak için endişelendiğinden şüpheleniyorum.
- He is anxious about his future.
- Geleceği hakkında endişeli.
- People all over the world are anxious for peace.
- Tüm dünyada insanlar barış için endişeli.
- Born in a poor family, he is anxious for wealth.
- O, fakir bir ailede doğduğu için, servet için endişeli.
- She is anxious about her safety.
- Güvenliği konusunda endişeli.
- He is anxious about the result.
- Sonuç hakkında endişeli.
- Tom said that he was anxious to do that.
- Tom bunu yapmak için endişelendiğini söyledi.
- Tom is anxious about his future.
- Tom geleceği hakkında endişeli.
- People all over the world are anxious for peace.
- Dünyanın dört bir yanındaki insanlar barış için endişeli.
- Tom is anxious about his health.
- Tom sağlığı konusunda endişeli.
- She is anxious about your health.
- Senin sağlığın için endişeleniyor.
- Your mother is anxious about your health.
- Annen sağlığın konusunda endişeli.
- Tom looked like he was anxious.
- Tom endişeli gibi görünüyordu.
- Our friends are anxious to return to Chicago.
- Arkadaşlarımız Şikago'ya dönmek için endişeli.
- She is anxious about her father's health.
- Babasının sağlığı konusunda endişeleniyordu.
- Tom is anxious, isn't he?
- Tom endişeli, değil mi?
- Everybody was anxious.
- Herkes endişeli idi.
- Your mother is anxious about your health.
- Annen sağlığın için endişeleniyor.
- He is anxious to get back into circulation.
- Normal yaşantısına dönmek için endişeli.
- My mother is anxious about my future.
- Annem geleceğim için endişeli.
- Mary is anxious about the way she looks.
- Mary görünüşü hakkında endişeli.
- My mother is anxious about my future.
- Annem benim geleceğim hakkında endişeli.
- He is anxious about his mother's health.
- Annesinin sağlığı için endişeleniyor.
- Born in a poor family, he is anxious for wealth.
- Fakir bir ailede doğdu, zenginlik için endişeleniyor.
- He is anxious to get back into circulation.
- O her şeyi ile normale dönmek için endişeli.
- Tom looked like he was anxious.
- Tom endişeli görünüyordu.
- She is anxious about her safety.
- O güvenliği konusunda endişeli.
- He is anxious about his mother's health.
- Annesinin sağlığı hakkında endişeli.
- Tom is anxious.
- Tom endişeli.
Show More (31)
|
| 2 |
be anxious |
endişe etmek |
v. |
|
- Being anxious to please her, I bought her a nice present.
- Onu memnun etmekten endişe ettiğim için, ona güzel bir hediye aldım.
Show More (-2)
|
| 3 |
be anxious |
merak etmek |
v. |
|
- Tom is anxious to know how Mary is.
- Tom, Mary'nin nasıl olduğunu merak ediyor.
Show More (-2)
|
| 4 |
be anxious |
kaygılanmak |
v. |
|
- I have been anxious about your health.
- Sağlığınla ilgili kaygılandım.
Show More (-2)
|
