|
- Legalizing the sale of organs would eliminate the need for the black market and save many lives.
- Organ satışını yasallaştırmak karaborsaya olan ihtiyacı ortadan kaldıracak ve birçok hayatı kurtaracaktır.
- Politicians also benefit from the black market.
- Politikacılar da karaborsadan kazanç sağlıyorlar.
- Obtaining anabolic steroids and products incorporating steroids without accessing the black market is extremely difficult.
- Anabolik steroidleri ve steroid içeren ürünleri karaborsaya girmeden elde etmek son derece zordur.
- Is there some black market in Insulin that I don't know about?
- Benim bilmediğim bir insülin karaborsası mı var?
- During Prohibition, that river bank was the drop-off for black market whiskey.
- İçki yasağı sırasında, bu nehir kıyısı karaborsa viskinin bırakıldığı yerdi.
- And where the legitimate art world gathers, a black market travels with it.
- Meşru sanat dünyasının toplandığı yerde karaborsa da onunla birlikte hareket eder.
- As a result of this, they prefer to purchase this product from the black market rather than authorized pharmacies.
- Bunun sonucu olarak da bu ürünü yetkili eczaneler yerine karaborsadan almayı tercih ediyorlar.
- Most criminals steal to sell their loot for cash on the black market.
- Suçluların çoğu ganimetlerini karaborsada nakit para karşılığında satmak için çalıyor.
- That 10% of enriched uranium you miss reaches the black market.
- Kaçırdığınız %10 zenginleştirilmiş uranyum karaborsaya düşüyor.
- Many goods no longer reach high street shelves as retailers sell merchandise directly to the black market.
- Perakendeciler malları doğrudan karaborsaya sattığı için birçok mal artık ana cadde mağaza raflarına ulaşmıyor.
- The black market in hard currency was reborn.
- Döviz karaborsası yeniden doğdu.
- Our victim must have got them off the black market.
- Kurbanımız onları karaborsadan almış olmalı.
- He has also been a fashion model, black market salesman, and finally, of course, actor.
- Ayrıca mankenlik, karaborsa satıcılığı ve son olarak da tabii ki aktörlük yaptı.
- But our tiny black market was peanuts compared to the big operators.
- Ancak bizim küçük karaborsamız büyük operatörlerle kıyaslandığında çerez parasıydı.
- During the war, they bought food on the black market.
- Savaş sırasında karaborsadan yiyecek satın aldılar.
- For example, Egypt had severe pressure on the exchange rate due to the fall of the US dollar to the black market.
- Örneğin Mısır, ABD dolarının karaborsaya düşmesi nedeniyle döviz kuru üzerinde ciddi bir baskı yaşadı.
- There's nothing I wouldn't say I like more than the black market.
- Karaborsadan daha çok sevdiğim bir şey yok.
- I have a black market auction to disrupt.
- Bozmam gereken bir karaborsa müzayedesi var.
- Here, short-supplied items are sold at inflated prices but generally lower than on the black market.
- Burada, az tedarik edilen ürünler şişirilmiş fiyatlarla satılıyor ama genellikle karaborsadan daha düşük.
- Those 30 Grails that you took off the black market, that's 30 airplanes that don't go down.
- Karaborsadan aldığınız o 30 Kase, düşmeyen 30 uçak demek.
- The joke was that palm trees were being sold on the black market.
- Palmiye ağaçlarının karaborsada satıldığı şakası yapılıyordu.
- And Blake and I will investigate the black market angle here.
- Blake ve ben karaborsa konusunu araştıracağız.
- We are clearly headed for the black market.
- Belli ki karaborsaya doğru gidiyoruz.
- Wait, there's a fake black market?
- Bekle, sahte bir karaborsa mı var?
- Ignacio, the fact is that someone in the black market is posing as me.
- Ignacio, gerçek şu ki karaborsada biri benim yerime geçiyor.
- They have blamed high taxes for the growth of a black market in cigarettes.
- Sigara karaborsasının büyümesinden yüksek vergileri sorumlu tuttular.
- Someone out there is purchasing large amounts of black market artifacts; all we know is he's Japanese.
- Dışarıda birileri büyük miktarlarda karaborsa eser satın alıyor; tek bildiğimiz onun Japon olduğu.
- Because in a black market blind-bidding situation, the buyer and the seller don't know each other.
- Çünkü karaborsada kör teklif durumunda alıcı ve satıcı birbirini tanımaz.
- When food stores close, they go to work, stealing food for resale on the black market.
- Yiyecek dükkanları kapandığında, karaborsada yeniden satmak için yiyecek çalarak işe koyuldular.
- There's still a black market even now that there is no real money.
- Gerçek paranın olmadığı şu zamanda bile hala bir karaborsa var.
- First, it's soap and medicine, and now sugar hits the black market.
- Önce sabun ve ilaç, şimdi de şeker karaborsaya düştü.
- I guess Forsythe does some business in the black market, after all.
- Sanırım Forsythe karaborsada biraz iş yapıyor.
- There is always a black market in Britain and Europe as a whole.
- Britanya'da ve Avrupa'nın genelinde her zaman bir karaborsa vardır.
- This new Item is only available as part of Special Offer packages and cannot be obtained on its own from the Black Market.
- Bu yeni öğe yalnızca Özel Teklif paketlerinin bir parçası olarak mevcuttur ve Karaborsa'dan tek başına elde edilemez.
- Items like bread, milk, and meat were unavailable or could only be obtained on the black market.
- Ekmek, süt ve et gibi ürünler bulunamıyor ya da sadece karaborsadan temin edilebiliyordu.
- The black market has been upstaged and, ironically, brought into the official fold for the first time.
- Karaborsa, ironik bir şekilde ilk kez resmi bir boyut kazanmıştır.
- This ban created a black market for roses and wrapping paper.
- Bu yasak güller ve ambalaj kağıtları için bir karaborsa yarattı.
- These countries gain politically and financially via governmental and black market arms transfers.
- Bu ülkeler hükümet ve karaborsa silah transferleri yoluyla siyasi ve mali kazanç sağlıyor.
- I carried the gas mask I had purchased on the black market everywhere I went.
- Karaborsadan satın aldığım gaz maskesini gittiğim her yere götürdüm.
- Satine imprisoned me on charges of corruption and conspiracy for using the black market.
- Satine beni karaborsayı kullandığım için yolsuzluk ve komplo suçlamasıyla hapse attı.
- He's an ivory dealer dealing in black market animals.
- O, karaborsa hayvan ticareti yapan bir fildişi tüccarı.
- The anonymous Internet is said to attract criminals and those interested in black market activities as well.
- Anonim internetin suçluları ve karaborsa faaliyetleriyle ilgilenenleri de cezbettiği söyleniyor.
- These black market babies got me through my morning sickness.
- Bu karaborsa bebekler sabah bulantılarımın üstesinden gelmemi sağladı.
- It's another sell-out at Lansdowne Road this afternoon; only the thriving black market will have tickets for sale.
- Bu öğleden sonra Lansdowne Road'da yine biletler tükendi; sadece gelişen karaborsada satılık biletler olacak.
- The specs aren't on the gray market, the black market, or any other market.
- Spesifikasyonlar gri piyasada, karaborsada ya da başka bir piyasada bulunmaz.
- A new black market developed as only a limited number existed, and they were in high demand.
- Sadece sınırlı sayıda olduğu ve yüksek talep gördükleri için yeni bir karaborsa gelişti.
- I controlled the black market pill business in Cleveland.
- Cleveland'daki karaborsa hap işini ben kontrol ediyordum.
- Doing so creates a black market, which radically inflates profits for producers and traffickers.
- Bunu yapmak, üreticiler ve kaçakçılar için karları radikal bir şekilde şişiren bir karaborsa yaratır.
- These men are drug dealers, gang members, or are somehow involved in the black market economy.
- Bu adamlar uyuşturucu satıcısı, çete üyesi ya da bir şekilde karaborsa ekonomisine dahil olmuş kişiler.
- I controlled the black market pill business in Cleveland.
- Cleveland'ta karaborsa ilaç işi benim kontrolümdeydi.
- Growth continued to create shortages that expanded the black market.
- Büyüme, karaborsayı büyüten kıtlıklar yaratmaya devam etti.
- I discovered a huge black market for that kind of surgery.
- Bu tür ameliyatlar için büyük bir karaborsa olduğunu keşfettim.
- Many foods were only available on the black market.
- Birçok yiyecek sadece karaborsada satılıyordu.
- They took these things and sold them on the black market.
- Bunları aldılar ve karaborsada sattılar.
- It just so happens that I know a black market dealer that'd be happy to have them.
- Tesadüfe bakın ki, onları almaktan mutluluk duyacak bir karaborsa tüccarı tanıyorum.
- I'm sorry to say this, but I tried to sell them on the black market.
- Bunu söylediğim için üzgünüm ama ben bunları karaborsada satmaya çalıştım.
- I want to talk to you about racketeering or the black market.
- Sizinle haraç kesme ya da karaborsa hakkında konuşmak istiyorum.
- There was a flourishing black market.
- Büyüyen bir karaborsa vardı.
- Stolen cigarettes and black market profits are unfairly split.
- Çalıntı sigaralar ve karaborsa karları adil olmayan bir şekilde bölüşülür.
- He buys black market chips and cashes them in.
- Karaborsadan çip alıp nakde çeviriyor.
- During the war, there was a thriving black market for food.
- Savaş sırasında gıda için gelişen bir karaborsa vardı.
- You could buy anything you needed on the black market.
- İhtiyacınız olan her şeyi karaborsadan satın alabiliyordunuz.
- They control drugs, arms smuggling, black market diamonds, human trafficking, and even murder and extortion.
- Uyuşturucu, silah kaçakçılığı, karaborsa elmas, insan kaçakçılığı ve hatta cinayet ve gasp kontroleri altında.
- And more importantly, he's an expert in black market intelligence.
- Ve daha da önemlisi, karaborsa istihbaratında uzmandır.
- If more than three people are in a room, I start a black market.
- Eğer bir odada üçten fazla kişi varsa, karaborsayı başlatırım.
- Don't tell me there's no black market in your town.
- Bana şehrinizde karaborsa olmadığını söylemeyin.
- They blamed high taxes for the growth of a black market in cigarettes.
- Sigara karaborsasının büyümesinden yüksek vergileri sorumlu tuttular.
- There is a plentiful supply of arms on the black market.
- Karaborsada bol miktarda silah bulunmaktadır.
- The black market's all baby teeth and spooky fluids.
- Karaborsada sadece bebek dişleri ve ürkütücü sıvılardan oluşuyor.
- Especially for anyone who deals in black market weapons.
- Özellikle de karaborsa silah ticareti yapanlar için.
- I'm just saying the black market is rife with fake fossils like this.
- Karaborsanın bunun gibi sahte fosillerle dolu olduğunu söylüyorum.
- I bought it cheap from a Belgian Kazakhstan arms dealer on the black market.
- Bunu karaborsada Kazakistanlı Belçikalı bir silah tüccarından ucuza aldım.
- The second way is to buy from underground labs and black market suppliers.
- İkinci yol ise yeraltı laboratuvarlarından ve karaborsa tedarikçilerinden satın almak.
- High import cost also eliminates the black market and the existence of cartels in the country.
- Yüksek ithalat maliyeti de karaborsayı ve ülkedeki kartellerin varlığını ortadan kaldırıyor.
- Maybe this thing is the black market.
- Belki de bu şey karaborsadır.
- The increased corruption from this black market activity will reduce that planet's tax income.
- Bu karaborsa faaliyetinden kaynaklanmakta olan artan yolsuzluk, o gezegenin vergi gelirini azaltacaktır.
- In reality, we, the outlaws, complete black market deals with the scientists long before the magicians.
- Gerçekte, biz kanun kaçakları, sihirbazlardan çok önce bilim adamlarıyla karaborsa anlaşmaları yaptık.
- The girls must have had a network of black market dealers working for them.
- Kızların, kendileri için çalışan bir karaborsa tüccarları ağı olmalı.
- What exactly is the black market for these disgusting gym clothes?
- Bu iğrenç spor kıyafetlerinin karaborsası tam olarak nedir?
- There was a thriving black market in foreign currency.
- Dövizde büyüyen bir karaborsa vardı.
- We make a little money on the black market.
- Karaborsadan biraz para kazanıyorduk.
- Convince them you're a black market arms dealer and arrange a buy.
- Onları karaborsa silah tüccarı olduğuna ikna et ve bir alım ayarla.
- This leaves purchasing the books from black market sources as the only option.
- Bu da kitapları karaborsadan satın almayı tek seçenek olarak bırakıyor.
- This girl you are taking care of is under arrest for dealing stolen medicine in the black market.
- Baktığınız bu kız karaborsada çalıntı ilaç satmaktan tutuklu.
- Do you always prepare for an operation by leaking word of it to the black market?
- Bir operasyona her zaman karaborsaya haber sızdırarak mı hazırlanırsınız?
- They cultivated work of sorts, trading in hashish, black market currency, and smuggled radios and other consumer goods.
- Haşhaş, karaborsa dövizi, kaçak radyo ve diğer tüketim mallarının ticaretini yaparak bir tür iş geliştirdiler.
- And you've bought some of these items from the black market in the past, correct?
- Ve siz de geçmişte bu mallardan bazılarını karaborsadan satın aldınız, doğru mu?
- The mere possibility of a black market in weapons-grade material is terrifying.
- Silah yapımında kullanılan malzemelerin karaborsaya düşme ihtimali bile ürkütücü.
- Blocks away is a dangerous park, a black market for drugs, weapons, and counterfeit immigration papers.
- Birkaç blok ötede tehlikeli bir park, uyuşturucu, silah ve sahte göçmenlik belgeleri için bir karaborsa var.
- Did you get that from the black market?
- Karaborsadan mı aldın?
- The black market of drugs and weapons is very wide.
- Uyuşturucu ve silah karaborsası çok geniş.
- Did you buy them on the black market?
- Bunları karaborsadan mı aldın?
- The black market flourished.
- Karaborsa gelişti.
- Did you buy them on the black market?
- Onları karaborsadan mı aldın?
- Tom bought some things on the black market.
- Tom karaborsadan bazı şeyler satın aldı.
- Did you buy it on the black market?
- Bunu karaborsadan mı aldın?
- He buys the tobacco at the black market.
- O, karaborsadan tütün satın alır.
- Did you get that from the black market?
- Karaborsadan mı aldın bunu?
- I've heard that Tom buys things on the black market.
- Tom'un karaborsadan bir şeyler satın aldığını duydum.
- He buys the tobacco at the black market.
- Tütünü karaborsadan alıyor.
Show More (97)
|