breed - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
breed doğurmak v.
  • That ignorance of each other breeds fear and distrust and eventually will breed conflict.
  • Birbirimizi tanımamak korku ve güvensizliği besler ve nihayetinde çatışmayı doğurur.
  • This is the sort of policy that breeds dependence rather than interdependence.
  • Bu tür bir politika karşılıklı bağımlılık yerine bağımlılık doğurur.
  • Wealth breeds arrogance.
  • Zenginlik kibri doğurur.
Show More (13)
breed yetiştirmek v.
  • Beagles are bred to hunt rabbits.
  • Beagle cinsi köpekler tavşan avlamak amacıyla yetiştirilir.
  • If we feel we cannot do without them, then we must breed them.
  • Eğer onlarsız yapamayacağımızı düşünüyorsak, o zaman onları yetiştirmeliyiz.
  • We in Ireland breed horses primarily for sporting purposes and meat does not end up at the end of the food chain.
  • Biz İrlanda'da atları öncelikle sportif amaçlarla yetiştiriyoruz ve et gıda zincirinin sonuna kadar gitmiyor.
Show More (8)
breed cins n.
  • This particular breed of cat has sensitive skin.
  • Bu özel kedi cinsinin hassas bir cildi vardır.
  • Harsh methods and yelling will cause this breed to shut down.
  • Sert yöntemler ve bağırmak bu cinsin içine kapanmasına neden olur.
  • Retriever is breed of Earth dog.
  • Retriever, Dünya'da bulunan bir köpek cinsidir.
Show More (8)
breed beslemek v.
  • Unemployment breeds poverty and class conflict.
  • İşsizlik yoksulluğu ve sınıf çatışmasını besler.
  • This only breeds terrorism and results in desperate suicide acts.
  • Bu sadece terörizmi besler ve umutsuz intihar eylemleriyle sonuçlanır.
  • This is the sort of policy that breeds dependence rather than interdependence.
  • Bu, karşılıklı bağımlılıktan ziyade bağımlılığı besleyen türden bir politikadır.
Show More (5)
breed üremek v.
  • The breeding season for giant pandas is from March to May.
  • Dev pandaların üreme mevsimi Mart'tan Mayıs'a kadardır.
  • Rabbits breed quickly.
  • Tavşanlar çabuk ürerler.
  • Bacteria will not breed in alcohol.
  • Bakteriler, alkolde üremez.
Show More (2)
breed tür n.
  • Gentlemen like him are a rare breed.
  • Onun gibi beyefendiler nadir bir türdür.
  • Harsh methods and yelling will cause this breed to shut down.
  • Sert yöntemler kullanmak ve bağırmak bu türün içe kapanmasına sebep olacaktır.
  • Harsh methods and yelling will cause this breed to shut down.
  • Sert yöntemler ve bağırma, bu türün içine kapanmasına neden olur.
Show More (0)
breed ırk n.
  • Even rare and exotic breeds or the pet animals of country children were compulsorily killed.
  • Nadir ve egzotik ırklar ya da köy çocuklarının evcil hayvanları bile zorunlu olarak öldürüldü.
  • This dog breed has very special markings.
  • Bu köpek ırkının çok özel işaretleri var.
  • What's your favorite breed of dog?
  • Favori köpek ırkın nedir?
Show More (0)
breed ortaya çıkarmak v.
  • The pandemic has bred a new generation of entrepreneurs.
  • Pandemi yeni nesil girişimcileri ortaya çıkardı.
Show More (-2)
breed yol açmak v.
  • The text adopted by Parliament is going to breed confusion.
  • Parlamento tarafından kabul edilen metin kafa karışıklığına yol açacaktır.
Show More (-2)
breed nesil n.
  • The crocodile, which produces only male young in hotter weather, might die out too because there will be no females to breed.
  • Sıcak havalarda sadece erkek yavru üreten timsahın nesli de, üreyecek dişi kalmayacağı için, tükenebilir.
Show More (-2)