| 1 |
cause trouble |
sorun yaratmak |
v. |
|
- It'll cause trouble.
- Sorun yaratacak.
- Could you stop causing trouble?
- Sorun yaratmayı keser misin?
- The lack of modern post facilities caused trouble for many shippers.
- Modern posta tesislerinin eksikliği birçok nakliyeci için sorun yarattı.
- He came to cause trouble.
- O, sorun yaratmak için geldi.
- This can only cause trouble.
- Bu ancak sorun yaratabilir.
Show More (2)
|
| 2 |
cause trouble |
sıkıntıya neden olmak |
v. |
|
- The lack of modern post facilities caused trouble for many shippers.
- Modern posta tesislerinin eksikliği birçok nakliyatçı için sıkıntıya neden oldu.
Show More (-2)
|
| 3 |
cause trouble |
sıkıntı yaratmak |
v. |
|
- You have a latent problem here that will cause trouble in the future.
- İleride sıkıntı yaratacak gizli bir sorununuz var burada.
Show More (-2)
|
