| 1 |
consistent |
tutarlı |
adj. |
|
- A thesis must have a consistent argument; otherwise, it would be rejected.
- Bir tezin tutarlı bir argümanı olmalıdır; aksi takdirde reddedilecektir.
- It is sometimes helpful in federal systems for their states to be forced to take consistent action in these matters.
- Federal sistemlerde eyaletlerin bu konularda tutarlı adımlar atmaya zorlanması bazen faydalı olmaktadır.
- It has been generally agreed that a consistent method for calculating this should be developed.
- Bunun hesaplanması için tutarlı bir yöntemin geliştirilmesi gerektiği konusunda genel olarak mutabık kalınmıştır.
- It is now urgent to have consistent and common safety requirements in air transport.
- Hava taşımacılığında tutarlı ve ortak güvenlik gerekliliklerine sahip olmak artık aciliyet arz etmektedir.
- Consistent checks by producers, but also by farmers, must supplement the system.
- Üreticiler ve aynı zamanda çiftçiler tarafından yapılan tutarlı kontroller sistemi desteklemelidir.
- The additional funding is consistent with the pledge made by the Commission in Tokyo last January.
- Ek finansman, Komisyon tarafından geçtiğimiz Ocak ayında Tokyo'da verilen taahhütle tutarlıdır.
- None of this is consistent.
- Bunların hiçbiri tutarlı değil.
- This recital is not in my view consistent with the prohibition provision in Article 18.
- Bana göre bu açıklama 18. Maddedeki yasak hükmü ile tutarlı değildir.
- Parliament is adopting a consistent stance by endorsing the amendment.
- Parlamento, değişikliği destekleyerek tutarlı bir duruş sergilemektedir.
- No national parliament is as consistent as we are in increasing the amount of work it does.
- Hiçbir ulusal parlamento, yaptığı iş miktarını artırma konusunda bizim kadar tutarlı değildir.
- The jurisprudence is completely clear and consistent.
- İçtihat tamamen açık ve tutarlıdır.
- The correction in question is designed purely to make the text consistent.
- Söz konusu düzeltme sadece metni tutarlı hale getirmek için tasarlanmıştır.
- The consistent exchange of information is therefore not very likely in the near future.
- Bu nedenle yakın gelecekte tutarlı bilgi alışverişi pek mümkün görünmemektedir.
- Removing regulatory barriers will make the market more consistent, more transparent and consequently more efficient.
- Düzenleyici engellerin kaldırılması piyasayı daha tutarlı, daha şeffaf ve sonuç olarak daha verimli hale getirecektir.
- It is our joint responsibility to resolve these problems and to work towards a consistent and coherent strategy.
- Bu sorunları çözmek ve tutarlı ve uyumlu bir strateji doğrultusunda çalışmak hepimizin ortak sorumluluğudur.
- Romania will be a consistent and reliable European Union member.
- Romanya tutarlı ve güvenilir bir Avrupa Birliği üyesi olacaktır.
- They want a consistent code across each of the institutions.
- Kurumların her birinde tutarlı bir yönetmelik istiyorlar.
- The report analyses the situation at present and proposes consistent action for the future.
- Rapor şu andaki durumu analiz etmekte ve gelecek için tutarlı eylemler önermektedir.
- Your reasoning is internally consistent when you say that you do not want research on supernumerary embryos.
- Süpernümerik embriyolar üzerinde araştırma yapılmasını istemediğinizi söylediğinizde gerekçeniz kendi içinde tutarlıdır.
- We need a consistent approach to criminal prosecution throughout Europe.
- Avrupa genelinde cezai kovuşturma konusunda tutarlı bir yaklaşıma ihtiyacımız var.
- The European Union must adopt a more consistent and less hypocritical policy.
- Avrupa Birliği daha tutarlı ve daha az ikiyüzlü bir politika benimsemelidir.
- You could at least be consistent!
- En azından tutarlı olabilirdiniz!
- The jurisprudence is consistent and clear.
- İçtihat tutarlı ve nettir.
- Secondly, the report is consistent in terms of budget.
- İkinci olarak rapor bütçe açısından tutarlıdır.
- It is sometimes helpful in federal systems for their states to be forced to take consistent action in these matters.
- Federal sistemlerde eyaletlerin bu konularda tutarlı adımlar atmaya zorlanması bazen faydalı olabiliyor.
- Only through consistent action and a unanimous voice can the EU play a role in the international arena.
- AB ancak tutarlı eylemler ve ortak bir sesle uluslararası arenada bir rol oynayabilir.
- The European Union is not even capable of pursuing a consistent, vigorous, clear policy with regard to Zimbabwe.
- Avrupa Birliği Zimbabve konusunda tutarlı, güçlü ve net bir politika izleyebilecek durumda bile değildir.
- Consistent preventive hygiene is only one side of the coin.
- Tutarlı önleyici hijyen madalyonun sadece bir yüzüdür.
- That would make your arguments consistent with each other.
- Bu, argümanlarınızı birbiriyle tutarlı hale getirecektir.
- Unfortunately, this position did not gain consistent majority support in committee.
- Ne yazık ki, bu tutum komisyonda tutarlı bir çoğunluk desteği kazanamadı.
- We want local authorities to put in contracts on a consistent open basis that will give our citizens value for money.
- Yerel makamların, vatandaşlarımıza paralarının karşılığını verecek tutarlı ve açık sözleşmeler yapmalarını istiyoruz.
- National innovation policies should be reinforced, developed, and take a more consistent approach across the EU.
- Ulusal inovasyon politikaları güçlendirilmeli, geliştirilmeli ve AB genelinde daha tutarlı bir yaklaşım benimsenmelidir.
- I hope it will adopt the same consistent and decisive approach in Johannesburg.
- Johannesburg'da da aynı tutarlı ve kararlı yaklaşımı benimseyeceğini umuyorum.
- The acceptance of new members is not actually taking place on the consistent basis of equality and solidarity.
- Yeni üyelerin kabulü aslında tutarlı bir eşitlik ve dayanışma temelinde gerçekleşmiyor.
- He has been thorough and consistent and has applied himself.
- Tam ve tutarlı davrandı ve kendini uyguladı.
- This is not consistent with the conditions applicable to internal movements.
- Bu, dahili hareketler için geçerli olan koşullarla tutarlı değildir.
- What he said yesterday is not consistent with what he said last week.
- Onun dün söylediği geçen hafta söylediği ile tutarlı değil.
- Our company decided for consistent fees.
- Şirketimiz tutarlı ücretlere karar verdi.
- What's in the Quran is consistent with science.
- Kur'an'da yazılanlar bilimle tutarlıdır.
- You are not consistent.
- Sen tutarlı değilsin.
- Tom has been very consistent.
- Tom çok tutarlıydı.
- Your principles are not consistent with your actions.
- Sizin ilkeleriniz eylemleriniz ile tutarlı değil.
- We're just being consistent.
- Biz tutarlı davranmaya çalışıyoruz.
- In addition, our experiments are consistent with our theoretical results.
- Ayrıca, deneylerimiz teorik sonuçlarımızla tutarlı.
- This scientific theory is consistent with the Quran.
- Bu bilimsel teori Kuran ile tutarlıdır.
- He said, that the slavic mythology wasn't such a consistent system like greek or roman mythology.
- Slav mitolojisinin Yunan ya da Roma mitolojisi gibi tutarlı bir sistem olmadığını söyledi.
- Her behavior is consistent with her words.
- Onun davranışları sözleriyle tutarlı.
- The Quran is consistent with science.
- Kur'an bilim ile tutarlıdır.
- What he said yesterday is not consistent with what he had said last week.
- Dün söyledikleri geçen hafta söyledikleriyle tutarlı değil.
- This scientific theory is consistent with the Quran.
- Bu bilimsel teori, Kuran ile tutarlıdır.
- Tom has been consistent.
- Tom tutarlıydı.
- The Quran is consistent with science.
- Kuran bilimle tutarlıdır.
- The story is consistent with the evidence.
- Hikaye kanıtlarla tutarlıdır.
- We've been very consistent.
- Çok tutarlıyız.
- The story is consistent with the evidence.
- Hikaye kanıtlarla tutarlı.
- What he said yesterday is not consistent with what he said last week.
- Dün söyledikleri geçen hafta söyledikleriyle tutarlı değil.
- I want to be consistent and fair.
- Tutarlı ve adil olmak istiyorum.
- Her behavior is consistent with her words.
- Davranışları sözleriyle tutarlı.
- Tom has been really consistent.
- Tom gerçekten tutarlıydı.
Show More (56)
|
| 2 |
consistent |
uyumlu |
adj. |
|
- The report is also consistent with guidelines contained in the communication from the Commission adopted last September.
- Rapor, geçtiğimiz Eylül ayında Komisyon tarafından kabul edilen tebliğde yer alan kılavuz ilkelerle de uyumludur.
- So the procedure to vote electronically is perfectly consistent with the Rules.
- Elektronik oylama prosedürü kurallarla tamamen uyumludur.
- This approach is entirely consistent with Parliament's point of view.
- Bu yaklaşım Parlamento'nun bakış açısıyla tamamen uyumludur.
- Firstly, are not agreements within Article 98 point 2 consistent entirely with the letter and spirit of the ICC Statute?
- İlk olarak, Madde 98 nokta 2 kapsamındaki anlaşmalar UCM Statüsü'nün lafzı ve ruhu ile tamamen uyumlu değil midir?
- In fact, the report is entirely consistent with the Community framework.
- Aslında rapor, Topluluk çerçevesiyle tamamen uyumludur.
- This would be a decision consistent with Europe’s commitment to oppose the death penalty.
- Bu, Avrupa'nın ölüm cezasına karşı çıkma taahhüdüyle uyumlu bir karar olacaktır.
- The procedure is consistent with the Rules of Procedure of the House.
- Bu prosedür Meclis İç Tüzüğü ile uyumludur.
- So the procedure to vote electronically is perfectly consistent with the Rules.
- Dolayısıyla elektronik oylama prosedürü İç Tüzük ile tamamen uyumludur.
- That has been the constant practice of all my predecessors and is consistent with the Rules.
- Bu, benden önceki tüm liderlerin değişmez uygulaması olmuştur ve Tüzük ile de uyumludur.
- In fact, the report is entirely consistent with the Community framework.
- Aslında, rapor, Topluluk çerçevesi ile tamamen uyumludur.
- This is consistent with internal market principles and the objectives of cultural policy.
- Bu, iç pazar ilkeleri ve kültür politikasının hedefleriyle uyumludur.
- This extraordinary variety is consistent with the diverse expectations of world markets.
- Bu olağanüstü çeşitlilik, dünya piyasalarının farklı beklentileriyle uyumludur.
- Tom had injuries consistent with a severe beating.
- Tom'un yaraları şiddetli bir dayakla uyumlu.
- In addition, our experiments are consistent with our theoretical results.
- Ek olarak, deneyler, teorik sonuçlarla uyumludur.
- The Quran is consistent with science.
- Kur'an, bilim ile uyumludur.
- This scientific theory is consistent with the Quran.
- Bu bilimsel teori, Kuran'la uyumludur.
Show More (13)
|
| 3 |
consistent |
istikrarlı |
adj. |
|
- She is my most consistent student; she always gets an A in tests.
- O benim en istikrarlı öğrencimdir; sınavlardan her zaman A alır.
- Tom has been really consistent.
- Tom gerçekten istikrarlıydı.
- Tom has been very consistent.
- Tom çok istikrarlıydı.
- Tom has been consistent.
- Tom istikrarlıydı.
- We've been very consistent.
- Çok istikrarlıydık.
Show More (2)
|
| 4 |
consistent |
sürekli |
adj. |
|
- There has been consistent growth in sales throughout the year.
- Yıl boyunca satışlarda sürekli bir büyüme kaydedilmiştir.
- We need to be assured that consistent under-performance must lead to dismissal.
- Sürekli düşük performansın işten çıkarılmaya yol açacağından emin olmalıyız.
Show More (-1)
|
| 5 |
consistent |
birbirini tutar |
adj. |
|
- What he said yesterday is not consistent with what he had said last week.
- Dün söylediği geçen hafta söylediğiyle birbirini tutmuyor.
Show More (-2)
|
| 6 |
consistent |
uygun |
adj. |
|
- This scientific theory is consistent with the Quran.
- Bu bilimsel teori, Kuran'a uygundur.
Show More (-2)
|
