dead - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
dead ölü adj., n.
  • Lorries have been opened, to reveal dead animals inside, with other animals trampling upon them.
  • Kamyonlar açıldığında içlerinde ölü hayvanların olduğu ve diğer hayvanların onları çiğnediği görülmüştür.
  • Pressure is mounting on Russian to ratify Kyoto, as otherwise the treaty is dead.
  • Kyoto'yu onaylaması için Rusya üzerindeki baskılar artıyor aksi takdirde anlaşma ölü doğacaktır.
  • There are already one and a half million dead to mourn in the country.
  • Ülkede halihazırda yası tutulacak bir buçuk milyon ölü var.
Show More (176)
dead ölmüş adj.
  • And this directive, which is dead before it is born, will certainly not bring them justice.
  • Daha doğmadan ölmüş olan bu yönerge onlara kesinlikle adalet getirmeyecektir.
  • If the speed were to be reduced by a tenth, people would be dead by the time they reached the other end.
  • Eğer hız onda bir oranında azaltılsaydı, insanlar diğer uca ulaştıklarında ölmüş olurlardı.
  • Is not the real reason for this glossy brochure and this debate today the fact that the Treaty of Nice is dead?
  • Bu parlak broşürün ve bugünkü tartışmanın gerçek nedeni Nice Antlaşması'nın ölmüş olması değil midir?
Show More (48)
dead çok adj.
  • It's a dead giveaway.
  • Çok ucuz.
  • This job is dead easy.
  • Bu iş çok kolay.
  • I am dead tired from walking around all day.
  • Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
Show More (8)
dead tamamen adv.
  • Tom is dead wrong.
  • Tom tamamen hatalı.
  • It's dead wrong.
  • Tamamen yanlış.
  • It's dead wrong.
  • Bu tamamen yanlış.
Show More (5)
dead ölü beden n.
  • I don't like touching dead bodies.
  • Ben ölü bedenlere dokunmaktan hoşlanmıyorum.
  • She cried at the sight of her father's dead body.
  • Babasının ölü bedenini görünce ağladı.
  • Tom couldn't bear to look at Mary's dead body.
  • Tom, Mary'nin ölü bedenine bakmaya dayanamıyordu.
Show More (0)
dead çok yorgun adj.
  • Tom came home dead tired.
  • Tom eve çok yorgun geldi.
  • I feel dead tired.
  • Çok yorgun hissediyorum.
  • Mayuko was dead tired.
  • Mayuko çok yorgundu.
Show More (0)
dead kuru adj.
  • Please tell him to get rid of the dead leaves.
  • Lütfen ona kuru yapraklardan kurtulmasını söyle.
  • The boy tried to saw off the dead branch.
  • Genç, kuru dalı kesmeye çalıştı.
  • A dead leaf fell to the ground.
  • Kuru bir yaprak yere düştü.
Show More (0)
dead ölü gibi adj.
  • After drinking all night, Bob was dead to the world.
  • Bütün gece içtikten sonra Bob ölü gibi uyudu.
  • We felt dead from the five-hour trip.
  • Beş saatlik yolculuktan sonra kendimizi ölü gibi hissettik.
Show More (-1)
dead tam adj., adv.
  • The station is dead ahead.
  • İstasyon tam önümüzde.
  • It's a dead give-away.
  • Tam bir fiyasko.
Show More (-1)
dead cansız adj.
  • They want to see you dead.
  • Onlar seni cansız görmek istiyor.
Show More (-2)
dead bozuk adj.
  • The microphone is dead.
  • Mikrofon bozuk.
Show More (-2)
dead aniden adv.
  • Tom stopped dead in his tracks.
  • Tom aniden durdu.
Show More (-2)
dead geçersiz adj.
  • The treaty is now a dead letter.
  • Antlaşma artık geçersiz.
Show More (-2)