1 |
dead |
ölü |
adj., n. |
|
- Lorries have been opened, to reveal dead animals inside, with other animals trampling upon them.
- Kamyonlar açıldığında içlerinde ölü hayvanların olduğu ve diğer hayvanların onları çiğnediği görülmüştür.
- Pressure is mounting on Russian to ratify Kyoto, as otherwise the treaty is dead.
- Kyoto'yu onaylaması için Rusya üzerindeki baskılar artıyor aksi takdirde anlaşma ölü doğacaktır.
- There are already one and a half million dead to mourn in the country.
- Ülkede halihazırda yası tutulacak bir buçuk milyon ölü var.
- Finally, the report hints at breaches in environmental legislation due to such events as the burning of dead carcasses.
- Son olarak raporda, ölü leşlerin yakılması gibi olaylar nedeniyle çevre mevzuatının ihlal edildiği ima edilmektedir.
- If we do not create an attractive framework, this directive will be a dead letter because no one will use it.
- Eğer çekici bir çerçeve oluşturmazsak bu direktif ölü bir mektup olacaktır çünkü kimse onu kullanmayacaktır.
- Pressure is mounting on Russian to ratify Kyoto, as otherwise the treaty is dead.
- Kyoto'yu onaylaması için Rusya üzerindeki baskılar artıyor, aksi takdirde anlaşma ölü doğacaktır.
- Out of every 100 tonnes of fish caught, 90 tonnes are being thrown back dead into the water.
- Yakalanan her 100 ton balığın 90 tonu ölü olarak suya geri atılıyor.
- And Israel saw the Egyptians dead upon the sea shore.
- Derken İsrail, Mısırlıların deniz kıyısında ölülerini gördü.
- Physical materials are nice, but frozen; they're dead.
- Fiziksel materyaller güzel ama donmuş durumda; onlar ölü.
- To quote the wife, "The perfect fall guy is a dead guy."
- Karısının deyimiyle, "En iyi günah keçisi, ölü olandır."
- Your daughter's a drug addict, and you're already dead.
- Kızın uyuşturucu bağımlısı ve sen de zaten ölüsün.
- Sami was lying dead in his bedroom.
- Sami yatak odasında ölü yatıyordu.
- Alive or dead, I'll always love you.
- Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.
- A dead leaf fell to the ground.
- Yere ölü bir yaprak düştü.
- Dead birds started to fall down from the sky and nobody knew why.
- Gökten ölü kuşlar düşmeye başladı ve kimse nedeninin bilmiyordu.
- Only fools and dead men don't change their minds.
- Sadece aptallar ve ölüler fikirlerini değiştirmez.
- Tom is lying on the floor, dead.
- Tom yerde ölü yatıyor.
- In your eyes, I am already dead.
- Senin gözünde ben zaten ölüyüm.
- Fadil didn't know whether Layla was alive or dead.
- Fadıl, Leyla'nın ölü mü diri mi olduğunu bilmiyordu.
- It's a dead language.
- Bu ölü bir dil.
- Sami found his wife dead in the bathtub.
- Sami karısını küvette ölü buldu.
- This town is really dead at night.
- Bu şehir geceleri gerçekten ölü.
- It smells like dead fish.
- Ölü balık gibi kokuyor.
- The man they're talking about has been dead for a long time.
- Bahsettikleri adam uzun zamandır ölü.
- Tom saw some dead fish floating on the lake.
- Tom gölde yüzen bazı ölü balıklar gördü.
- Apparently, they're dead.
- Görünüşe göre, onlar ölü.
- We didn't know whether Tom was dead or alive.
- Tom'un ölü mü diri mi olduğunu bilmiyorduk.
- You aren't dead.
- Ölü değilsiniz.
- How long can a dead language survive?
- Ölü bir dil ne kadar yaşayabilir?
- I found a dead cockroach on the kitchen counter.
- Mutfak tezgahında ölü bir hamamböceği buldum.
- This tree looks dead.
- Bu ağaç ölü görünüyor.
- Sami found Layla dead in the pool.
- Sami, Layla'yı havuzda ölü buldu.
- The police found the politician dead in his room.
- Polis politikacıyı odasında ölü buldu.
- Sami was lying dead in his bed.
- Sami yatağında ölü yatıyordu.
- Layla lied dead.
- Layla ölü olarak yatıyordu.
- That man is dead.
- O adam ölü.
- Tom isn't dead, is he?
- Tom ölü değil, değil mi?
- It's a dead tree.
- O ölü bir ağaç.
- Is the snake alive or dead?
- Yılan canlı mı ölü mü?
- It is better to be a coward for five minutes than dead for the rest of your life.
- Hayatının geri kalanında ölü olmaktansa beş dakikalığına korkak olmak daha iyidir.
- They're not dead.
- Onlar ölü değil.
- I found, to my surprise, that she was dead.
- Onu ölü bulduğumda benim için sürpriz oldu.
- This man is dead.
- Bu adam ölü.
- Only fools and dead men don't change their minds.
- Sadece ölüler ve deliler fikir değiştirmez.
- Exfoliating creams remove dead or damaged skin cells.
- Peeling kremleri ölü veya hasarlı cilt hücrelerini temizler.
- They appear dead.
- Ölü gibi görünüyorlar.
- The toll from the accident was 5 persons dead and 100 persons injured.
- Kaza bilançosu; 5 ölü ve 100 yaralı idi.
- Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man.
- Bir aptalı eğitmeye çalışmak, ölü bir adamı tedavi etmek gibidir.
- Layla was found almost dead in the outback.
- Layla taşrada neredeyse ölü halde bulundu.
- They could not tell whether he was dead or alive.
- Ölü mü diri mi olduğunu anlayamadılar.
- How long has he been dead?
- Ne zamandır ölü?
- It's a dead language.
- O ölü bir dildir.
- Thousands of dead fish have been found floating in the lake.
- Gölde yüzen binlerce ölü balık bulundu.
- Tom certainly wasn't dead when we saw him.
- Biz onu gördüğümüzde, Tom kesinlikle ölü değildi.
- The dog was dead.
- Köpek ölüydü.
- Sami found Layla dead in the pool.
- Sami, Leyla'yı havuzda ölü buldu.
- After the fifth day I feel like a living dead.
- Beşinci günden sonra kendimi yaşayan bir ölü gibi hissediyorum.
- Tom doesn't know if Mary is dead or alive.
- Tom, Mary'nin ölü mü diri mi olduğunu bilmiyor.
- Is the snake alive or dead?
- Yılan sağ mı yoksa ölü mü?
- Dan's dog was sniffing a dead rat in the street.
- Dan'in köpeği sokakta ölü bir fareyi kokluyordu.
- Tom is lying on the floor, dead.
- Tom yerde yatıyor, ölü.
- The only good fascist is a dead fascist.
- Tek iyi faşist ölü faşisttir.
- I have found a dead cockroach in the meeting room.
- Ben toplantı odasında ölü bir hamamböceği buldum.
- Tom found Mary dead in the bathroom.
- Tom, Mary'yi banyoda ölü buldu.
- I didn't know whether Tom was dead or alive.
- Tom'un ölü mü diri mi olduğunu bilmiyordum.
- Their job is to bury dead animals.
- Onların işi ölü hayvanları gömmektir.
- Is the bird alive or dead?
- Kuş canlı mı yoksa ölü mü?
- Better a live coward than a dead hero.
- Yaşayan bir korkak, ölü bir kahramandan iyidir.
- Sami has been lying dead in his garage for at least six days.
- Sami en az altı gündür garajında ölü yatıyordu.
- Muslims bury their dead in graves.
- Müslümanlar ölülerini mezarlara gömerler.
- God is not dead, He is surely alive.
- Tanrı ölü değildir, o gerçekten hayatta.
- Which dead musician would you like to come back as a zombie?
- Hangi ölü müzisyenin zombi olarak geri gelmesini isterdiniz?
- He is as good as dead.
- O neredeyse ölüdür.
- They're both dead.
- İkisi de ölü.
- You're not dead.
- Sen ölü değilsin.
- Tom is now dead.
- Tom şimdi ölü.
- Tom doesn't know if Mary is dead or alive.
- Tom Mary'nin ölü mü ya da diri mi olduğunu bilmiyor.
- The man is all but dead.
- Adam neredeyse ölü.
- Do you think he is dead?
- Onun ölü olduğunu mu düşünüyorsun?
- They're probably already dead.
- Onlar muhtemelen zaten ölü.
- He wanted to work as much as a dead dog wants to bark.
- Ölü bir köpeğin havlamak istediği kadar çalışmak istiyordu.
- Both his father and mother are dead.
- Annesi de babası da ölü.
- This town is really dead at night.
- Bu kasaba geceleri gerçekten ölüdür.
- Are you dead?
- Sen ölü müsün?
- Tom doesn't know whether Mary is dead or alive.
- Tom Mary'nin ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmiyor.
- I have found a dead cockroach in the meeting room.
- Toplantı odasında ölü bir hamamböceği buldum.
- They want to see you dead.
- Seni ölü görmek istiyorlar.
- He looks as though he's sleeping, but in fact he's dead.
- Uyuyor gibi görünüyor ama aslında ölü.
- The police found Tom dead on the porch.
- Polis sundurmada Tom'u ölü buldu.
- Either this man is dead or my watch has stopped.
- Ya bu adam ölü ya da benim saat durdu.
- They left behind more than 2,000 dead and wounded.
- Arkalarında 2,000'den fazla ölü ve yaralı bıraktılar.
- I don't know whether he is dead or alive.
- Onun ölü mü yoksa hayatta mı olduğunu bilmiyorum.
- The dog is dead.
- Köpek ölüdür.
- They fear that he may be dead.
- Onun ölü olabileceğinden korkuyorlar.
- Dead birds started to fall down from the sky and nobody knew why.
- Gökyüzünden ölü kuşlar düşmeye başladı ve kimse nedenini bilmiyordu.
- A dead rooster does not fear the fire.
- Ölü bir horoz ateşten korkmaz.
- When I first saw him, he looked as if he were dead.
- Onu ilk gördüğümde ölü gibi görünüyordu.
- We found some dead fish in the river.
- Nehirde bazı ölü balıklar bulduk.
- Is the mouse dead or alive?
- Fare ölü mü yoksa canlı mı?
- The batteries are all dead.
- Pillerin hepsi ölü.
- Thousands are feared dead or missing.
- Binlerce kişinin ölü ya da kayıp olmasından korkuluyor.
- Tom was already dead.
- Tom zaten ölüydü.
- Layla lied dead.
- Leyla ölü yatıyordu.
- Sami wanted to convince everybody that he was dead.
- Sami herkesi ölü olduğuna ikna etmek istedi.
- Is the rat alive or dead?
- Fare canlı mı ölü mü?
- A dead sheep does not fear the fire.
- Ölü bir koyun ateşten korkmaz.
- Are you sure Tom is dead?
- Tom'un ölü olduğundan emin misin?
- If you don't do that, you will be a dead man.
- Eğer bunu yapmazsan, ölü bir adam olacaksın.
- Tom is listed as dead.
- Tom ölü olarak listelenmiş.
- Tom is now dead.
- Tom artık ölü.
- We didn't know whether Layla was dead or alive.
- Layla'nın ölü mü diri mi olduğunu bilmiyorduk.
- Trying to teach a fool is like providing medical treatment for a dead man.
- Bir aptala öğretmeye çalışmak ölü bir adam için tıbbi tedavi sağlamak gibidir.
- We've found a dead dog in the garden.
- Bahçede ölü bir köpek bulduk.
- Tom was later pronounced dead.
- Tom daha sonra ölü ilan edildi.
- Dan's dog was sniffing a dead rat in the street.
- Dan'ın köpeği sokaktaki ölü bir fareyi kokluyordu.
- They're not dead.
- Ölü değiller.
- A living dog is better than a dead lion.
- Yaşayan bir köpek ölü bir aslandan daha iyidir.
- That tree looks dead.
- Şu ağaç ölü görünüyor.
- A living dog is better than a dead lion.
- Yaşayan bir köpek, ölü bir aslandan daha iyidir.
- Tom looked like he was dead.
- Tom ölü gibi görünüyordu.
- The man they're talking about has been dead for a long time.
- Onların bahsettikleri adam uzun süredir ölü.
- We're as good as dead now.
- Biz şimdi ölü gibiyiz.
- I don't know whether he is dead or alive.
- Ölü mü diri mi bilmiyorum.
- An old man lay dead on the road.
- Yaşlı bir adam yolda ölü yatıyordu.
- The patient is more alive than dead.
- Hasta ölüden çok canlı.
- We're as good as dead now.
- Artık ölü sayılırız.
- Tom's cat brought him a dead bird as a present.
- Tom'un kedisi ona hediye olarak ölü bir kuş getirdi.
- I can't tell if Tom is dead or just unconscious.
- Tom'un ölü mü yoksa baygın mı olduğunu söyleyemem.
- People believed her to be dead.
- İnsanlar onun ölü olduğuna inandı.
- If you don't do that, you will be a dead man.
- Eğer bunu yapmazsan ölü bir adam olacaksın.
- Tom didn't know whether Mary was dead or alive.
- Tom, Mary'nin ölü mü diri mi olduğunu bilmiyordu.
- Tom was dead when the ambulance got there.
- Tom ambulans oraya vardığında ölüydü.
- I found her mother dead.
- Annesini ölü buldum.
- Is the snake alive or dead?
- Yılan diri mi yoksa ölü mü?
- You aren't dead.
- Ölü değilsin.
- Sami found a dead cat in the backyard.
- Sami arka bahçede ölü bir kedi buldu.
- It's a dead tree.
- Ölü bir ağaç.
- Tom is listed as dead.
- Tom ölü olarak kaydedildi.
- We don't know whether Tom is dead or alive.
- Tom'un ölü mü canlı mı olduğunu bilmiyoruz.
- After the fifth day I feel like a living dead.
- Beşinci günden sonra yaşayan bir ölü gibi hissediyorum.
- The police found Dan dead on the kitchen floor.
- Polis Dan'i mutfakta yerde ölü buldu.
- Sami was lying dead in his bedroom.
- Sami, yatak odasında ölü yatıyordu.
- Latin is a dead language.
- Latince ölü bir dil.
- Sami lied dead in his bed.
- Sami yatağında ölü yatıyordu.
- They aren't dead.
- Onlar ölü değiller.
- He who only lives for himself is dead to others.
- Yalnızca kendisi için yaşayan kimse, başkaları için ölüdür.
- Tom was dead.
- Tom ölüydü.
- In your eyes, I am already dead.
- Senin gözlerinde ben zaten ölüyüm.
- I found her mother dead.
- Ben onun annesini ölü buldum.
- Tom may be injured or dead.
- Tom yaralı ya da ölü olabilir.
- Latin is a dead language.
- Latince ölü bir dildir.
- These batteries are all dead.
- Bu pillerin hepsi ölü.
- Are they dead?
- Ölüler mi?
- The police found Tom dead on the porch.
- Polis Tom'u verandada ölü buldu.
- She wants to see you dead.
- O, seni ölü görmek istiyor.
- The only good fascist is a dead fascist.
- Tek iyi faşist ölü bir faşisttir.
- The woman was lying dead in an almost fetal position.
- Kadın neredeyse cenin pozisyonunda ölü yatıyordu.
- Tom's cat brought him a dead bird as a present.
- Tom'un kedisi hediye olarak ona ölü bir kuş getirdi.
- He who only lives for himself is dead to others.
- Sadece kendisi için yaşayan kişi, başkaları için ölüdür.
- Alive or dead, I'll always love you.
- Ölü ya da diri, seni her zaman seveceğim.
- We found some dead fish in the river.
- Biz nehirde bazı ölü balıklar bulduk.
- You're a dead man.
- Sen ölü bir adamsın.
- Do dead people watch us?
- Ölü insanlar bizi izler mi?
- I felt like I was dead.
- Ölü gibi hissettim.
- We didn't know whether Layla was dead or alive.
- Leyla'nın ölü mü yoksa canlı mı olduğunu bilmiyorduk.
- How long has he been dead?
- O ne kadar süredir ölü?
- Which dead musician would you like to come back as a zombie?
- Hangi ölü müzisyenin zombi olarak geri dönmesini istersin?
- Dead men tell no tales.
- Ölü insanlar konuşamazlar.
- Is the rat alive or dead?
- Fare canlı mı yoksa ölü mü?
- The gardener is burning dead leaves in the backyard.
- Bahçıvan arka bahçede ölü yaprakları yakıyor.
- I don't know if he's dead or alive.
- Ölü mü diri mi bilmiyorum.
- You'll never be able to revive someone who is only pretending to be dead.
- Sadece ölü taklidi yapan birini asla diriltemezsin.
- The police found Dan dead on the kitchen floor.
- Polis, Dan'i mutfak zemininde ölü buldu.
- Tom is probably the only person in the world who cares if I'm alive or dead.
- Muhtemelen dünyada ölü ya da diri olmamı umursayan tek kişi Tom'dur.
- Dead men can accomplish nothing.
- Ölü insanlar hiçbir şey yapamazlar.
Show More (176)
|
2 |
dead |
ölmüş |
adj. |
|
- And this directive, which is dead before it is born, will certainly not bring them justice.
- Daha doğmadan ölmüş olan bu yönerge onlara kesinlikle adalet getirmeyecektir.
- If the speed were to be reduced by a tenth, people would be dead by the time they reached the other end.
- Eğer hız onda bir oranında azaltılsaydı, insanlar diğer uca ulaştıklarında ölmüş olurlardı.
- Is not the real reason for this glossy brochure and this debate today the fact that the Treaty of Nice is dead?
- Bu parlak broşürün ve bugünkü tartışmanın gerçek nedeni Nice Antlaşması'nın ölmüş olması değil midir?
- When he put his hands down he saw that he was dead.
- Ellerini indirdiğinde ölmüş olduğunu gördü.
- If the speed were to be reduced by a tenth, people would be dead by the time they reached the other end.
- Eğer hız onda bir oranında azaltılırsa, insanlar diğer uca ulaştıklarında ölmüş olacaklardır.
- Physical materials are nice, but frozen; they're dead.
- Fiziksel materyaller güzel ama donmuş durumdalar; ölmüşler.
- Within a matter of hours, your Earth mother will be dead.
- Birkaç saat içinde, Dünyalı annen ölmüş olacak.
- Physical materials are nice, but frozen; they're dead.
- Fiziksel materyaller iyi ancak donmuş durumdalar, ölmüşler.
- The truth is, she was dead to me years ago.
- Gerçek şu ki o benim için seneler önce ölmüştü.
- I went through a whole year believing you were dead.
- Senin ölmüş olduğuna inanarak koskoca bir yıl geçirdim.
- Within a matter of hours, your Earth mother will be dead.
- Birkaç saat içerisinde, dünyalı annen ölmüş olur.
- The truth is, she was dead to me years ago.
- Gerçek şu ki, o benim için yıllar önce ölmüştü.
- Within a matter of hours, your Earth mother will be dead.
- Birkaç saat içinde Dünya'daki annen ölmüş olacak.
- Tom was already dead when the ambulance arrived.
- Tom, ambulans geldiğinde çoktan ölmüştü.
- Tom looks dead.
- Tom ölmüş gibi duruyor.
- Sami's plan was already dead.
- Sami'nin planı çoktan ölmüştü.
- The dog is as good as dead.
- Bu köpek ölmüş gibi.
- Tom was already dead when the ambulance arrived.
- Ambulans geldiğinde Tom çoktan ölmüştü.
- If you're watching this video, I'm dead.
- Eğer bu videoyu izliyorsanız, ben ölmüşüm demektir.
- Tom is practically dead.
- Tom ölmüş sayılır.
- Tom is probably dead, too.
- Tom da muhtemelen ölmüştür.
- All rebels were already dead.
- Tüm isyancılar çoktan ölmüştü.
- He is as good as dead.
- Ölmüş sayılır.
- Tom is probably dead.
- Tom muhtemelen ölmüş.
- I think Tom is already dead.
- Bence Tom çoktan ölmüştür.
- Tom is probably dead by now.
- Tom muhtemelen şimdiye kadar ölmüştür.
- Tom and Mary were both dead.
- Tom ve Mary ölmüştü.
- I'm not sure, but perhaps Tom is already dead.
- Emin değilim, ama belki de Tom çoktan ölmüştür.
- Tom is probably dead now.
- Tom muhtemelen ölmüştür.
- We're as good as dead.
- Ölmüş sayılırız.
- You can't kill someone that's already dead.
- Zaten ölmüş birini öldüremezsin.
- Tom is probably dead.
- Tom muhtemelen ölmüştür.
- Tom was almost dead when we found him.
- Tom onu bulduğumuzda neredeyse ölmüştü.
- Maybe he's dead.
- Belki de ölmüştür.
- Apparently, they're dead.
- Görünüşe göre ölmüşler.
- She wants to see you dead.
- Seni ölmüş görmek istiyor.
- If you're watching this video, I'm dead.
- Bu videoyu izliyorsan ben ölmüşümdür.
- They are probably all dead now.
- Muhtemelen şimdi hepsi ölmüştür.
- A language is considered dead when the number of native speakers falls to less than 10.
- Bir dil, onu anadil olarak konuşanların sayısı 10'un altına düştüğünde ölmüş olarak kabul edilir.
- Tom is probably already dead.
- Tom muhtemelen çoktan ölmüştür.
- The toll from the accident was 5 persons dead and 100 persons injured.
- Kazada 5 kişi ölmüş ve 100 kişi de yaralanmıştır.
- He is probably dead.
- Muhtemelen ölmüştür.
- Tom was already dead.
- Tom çoktan ölmüştü.
- They're probably already dead.
- Muhtemelen çoktan ölmüşlerdir.
- The dog is as good as dead.
- Bu köpek ölmüş sayılır.
- They are sitting around the graves of their dead ancestors.
- Ölmüş atalarının mezarlarının etrafında oturuyorlar.
- Tom was almost dead when we found him.
- Onu bulduğumuzda Tom neredeyse ölmüştü.
- How do you know that he's already dead?
- Onun çoktan ölmüş olduğunu nasıl biliyorsun?
- Tom may be injured or dead.
- Tom yaralanmış ya da ölmüş olabilir.
Show More (48)
|
3 |
dead |
çok |
adj. |
|
- It's a dead giveaway.
- Çok ucuz.
- This job is dead easy.
- Bu iş çok kolay.
- I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
- That's dead easy.
- Bu çok kolay.
- Tom was dead wrong.
- Tom çok yanılıyordu.
- I was dead wrong.
- Çok yanılmışım.
- Tom is dead wrong.
- Tom çok yanılıyor.
- The girl closely resembles my dead mother.
- Kız ölmüş anneme çok benziyor.
- He was dead wrong.
- Çok yanılıyordu.
- You're dead wrong.
- Çok yanılıyorsun.
- I feel more dead than alive.
- Yaşamaktan çok ölmüş gibi hissediyorum.
Show More (8)
|
4 |
dead |
tamamen |
adv. |
|
- Tom is dead wrong.
- Tom tamamen hatalı.
- It's dead wrong.
- Tamamen yanlış.
- It's dead wrong.
- Bu tamamen yanlış.
- I'm dead set against the plan.
- Plana tamamen karşıyım.
- I'm dead against the plan.
- Ben plana tamamen karşıyım.
- I was dead wrong.
- Ben tamamen hatalıydım.
- He was dead wrong.
- O tamamen hatalıydı.
- Tom was dead wrong.
- Tom tamamen hatalıydı.
Show More (5)
|
5 |
dead |
ölü beden |
n. |
|
- I don't like touching dead bodies.
- Ben ölü bedenlere dokunmaktan hoşlanmıyorum.
- She cried at the sight of her father's dead body.
- Babasının ölü bedenini görünce ağladı.
- Tom couldn't bear to look at Mary's dead body.
- Tom, Mary'nin ölü bedenine bakmaya dayanamıyordu.
Show More (0)
|
6 |
dead |
çok yorgun |
adj. |
|
- Tom came home dead tired.
- Tom eve çok yorgun geldi.
- I feel dead tired.
- Çok yorgun hissediyorum.
- Mayuko was dead tired.
- Mayuko çok yorgundu.
Show More (0)
|
7 |
dead |
kuru |
adj. |
|
- Please tell him to get rid of the dead leaves.
- Lütfen ona kuru yapraklardan kurtulmasını söyle.
- The boy tried to saw off the dead branch.
- Genç, kuru dalı kesmeye çalıştı.
- A dead leaf fell to the ground.
- Kuru bir yaprak yere düştü.
Show More (0)
|
8 |
dead |
ölü gibi |
adj. |
|
- After drinking all night, Bob was dead to the world.
- Bütün gece içtikten sonra Bob ölü gibi uyudu.
- We felt dead from the five-hour trip.
- Beş saatlik yolculuktan sonra kendimizi ölü gibi hissettik.
Show More (-1)
|
9 |
dead |
tam |
adj., adv. |
|
- The station is dead ahead.
- İstasyon tam önümüzde.
- It's a dead give-away.
- Tam bir fiyasko.
Show More (-1)
|
10 |
dead |
cansız |
adj. |
|
- They want to see you dead.
- Onlar seni cansız görmek istiyor.
Show More (-2)
|
11 |
dead |
bozuk |
adj. |
|
- The microphone is dead.
- Mikrofon bozuk.
Show More (-2)
|
12 |
dead |
aniden |
adv. |
|
- Tom stopped dead in his tracks.
- Tom aniden durdu.
Show More (-2)
|
13 |
dead |
geçersiz |
adj. |
|
- The treaty is now a dead letter.
- Antlaşma artık geçersiz.
Show More (-2)
|