| 1 |
deliver |
teslim etmek |
v. |
|
- Yes, of course, I delivered the documents you asked for.
- Evet, elbette, ben istediğiniz belgeleri teslim ettim.
- Belgians can deliver their cars back to the vendor without any cost.
- Belçikalılar araçlarını herhangi bir ücret ödemeden satıcıya geri teslim edebilirler.
- An excellent result, but will we now be able to deliver the goods for some 500 million people?
- Mükemmel bir sonuç, ancak şimdi yaklaşık 500 milyon insan için malları teslim edebilecek miyiz?
- Does not the failure to deliver legal rights make the supportive statements appear hollow and insincere?
- Yasal hakların teslim edilmemesi, destekleyici açıklamaların içi boş ve samimiyetsiz görünmesine neden olmuyor mu?
- The night Seth was killed, he was headed to deliver a flash drive.
- Seth'in öldürüldüğü gece, bir flash bellek teslim etmeye gidiyordu.
- Then you deliver that package and the money to another man.
- Sonra o paketi ve parayı başka bir adama teslim edersiniz.
- Then you deliver that package and the money to another man.
- Sonra bu paketi ve parayı başka bir adama teslim ediyorsun.
- Then you deliver that package and the money to another man.
- Sonra da o paketi ve parayı başka bir adama teslim edersin.
- I have to deliver this package to Tom Jackson.
- Bu paketi Tom Jackson'a teslim etmek zorundayım.
- I'll deliver it as soon as I can.
- En kısa zamanda teslim edeceğim.
- I can't deliver this until you tell me where to deliver it to.
- Nereye teslim edeceğimi söyleyene kadar bunu teslim edemem.
- Tom couldn't remember who he was supposed to deliver the message to.
- Tom mesajı kime teslim etmesi gerektiğini hatırlayamadı.
- Can you deliver that?
- Bunu teslim edebilir misiniz?
- Sami delivers the morning paper in the neighborhood.
- Sami mahalleye sabah gazetesini teslim ediyor.
- We'll do our best to deliver everything before next Monday.
- Her şeyi gelecek pazartesiden önce teslim etmek için elimizden geleni yapacağız.
- I'll deliver it myself.
- Kendim teslim edeceğim.
- I can deliver it to Tom.
- Tom'a teslim edebilirim.
- Whom do you want me to deliver this letter to?
- Bu mektubu kime teslim etmemi istiyorsun?
- My work was to deliver pizza by motorcycle.
- İşim motosikletle pizza teslim etmekti.
- I'm certain we can deliver the laboratory equipment by March 15th.
- Laboratuvar ekipmanını 15 Mart'a kadar teslim edebileceğimizden eminim.
- They deliver for free.
- Bedavaya teslim ediyorlar.
- I'll deliver it myself.
- Onu kendim teslim edeceğim.
- Can you deliver it?
- Teslim edebilir misin?
- Where's the package you wanted me to deliver?
- Teslim etmemi istediğin paket nerede?
- We can deliver within a week.
- Bir hafta içerisinde teslim edebiliriz.
- Please deliver this to Tom in person.
- Lütfen bunu Tom'a bizzat teslim edin.
- Can you deliver it to my house?
- Bunu evime teslim edebilir misiniz?
- Can you deliver this?
- Bunu teslim edebilir misiniz?
- I can't deliver this until you tell me where to deliver it to.
- Siz nereye teslim edeceğimi söyleyinceye dek bunu teslim edemem.
- I didn't know who to deliver the package to.
- Paketi kime teslim edeceğimi bilmiyordum.
- Please order this product by February 15, and we will be able to deliver it before March 15.
- Lütfen bu ürünü 15 Şubat'a kadar sipariş edin ki 15 Mart'tan önce teslim edebilelim.
- I was asked to deliver this.
- Benden bunu teslim etmem istendi.
- I'll deliver it as soon as I can.
- Elimden geldiği kadar kısa sürede onu teslim edeceğim.
- Can you deliver it?
- Bunu teslim edebilir misin?
- Tom didn't know who to deliver the package to.
- Tom paketi kime teslim edeceğini bilmiyordu.
- I can deliver it to you.
- Sana teslim edebilirim.
- Can you deliver this?
- Bunu teslim edebilir misin?
- I can deliver it to you.
- Bunu sana teslim edebilirim.
- Can you deliver it to my house?
- Onu evime teslim edebilir misin?
- I can deliver that to you.
- Bunu size teslim edebilirim.
- We are able to deliver within a week.
- Bir hafta içerisinde teslim edebiliriz.
- Amazon wants to use drones to deliver packages.
- Amazon, paketleri teslim etmek için dronları kullanmak istiyor.
- We can deliver it this evening.
- Onu bu akşam teslim edebiliriz.
- I still need to deliver these packages.
- Benim hala bu paketleri teslim etmem gerek.
- Can you deliver that?
- Onu teslim edebilir misin?
- Did you deliver the note?
- Notu teslim ettin mi?
- Because of the contract, he is bound to deliver them.
- Sözleşme gereği, onları teslim etmek zorunda.
- We are able to deliver within a week.
- Bir hafta içinde teslim edebiliriz.
- In most cases, we can deliver within three business days.
- Çoğu durumda üç iş günü içerisinde teslim edebiliyoruz.
- We can deliver the product in June.
- Ürünü haziran ayında teslim edebiliriz.
- They deliver for free.
- Bedava teslim ediyorlar.
- Tom came to deliver a box to us.
- Tom bize bir kutu teslim etmeye geldi.
- I can deliver it to Tom.
- Bunu Tom'a teslim edebilirim.
- We can deliver within a week.
- Bir hafta içinde teslim edebiliriz.
- Do you deliver?
- Teslim ediyor musunuz?
- I'll deliver the box.
- Kutuyu teslim edeceğim.
- How long does it take to deliver a pizza?
- Bir pizzayı teslim etmek ne kadar sürer?
- I have to deliver this package to Tom Jackson.
- Bu paketi Tom Jackson'a teslim etmeliyim.
- I was asked to deliver this.
- Bunu teslim etmem istendi.
- We should meet up later, so that I can deliver this to you.
- Bunu sana teslim edebilmem için daha sonra buluşmalıyız.
- Tom asked me to come here to deliver this message.
- Tom bu mesajı teslim etmek için buraya gelmemi istedi.
- I still need to deliver these packages.
- Hala bu paketleri teslim etmem gerekiyor.
Show More (59)
|
| 2 |
deliver |
vermek |
v. |
|
- This is the message we must deliver at the summit meeting on Friday.
- Cuma günkü zirve toplantısında vermemiz gereken mesaj budur.
- In other words, Europe and the European Union must deliver satisfactory results here.
- Başka bir deyişle Avrupa ve Avrupa Birliği burada tatmin edici sonuçlar vermelidir.
- Johannesburg has to deliver results.
- Johannesburg sonuç vermek zorundadır.
- People who are humiliated can one day deliver a vote of no confidence to the Commission.
- Aşağılanan insanlar bir gün Komisyon'a güvensizlik oyu verebilirler.
- I must say that the Spring Summit delivered more than I had anticipated.
- Bahar Zirvesi'nin beklediğimden daha fazlasını verdiğini söylemeliyim.
- Over the years, negotiations between the GAM and the Indonesian military have never delivered anything significant.
- Yıllar boyunca GAM ve Endonezya ordusu arasındaki müzakereler hiçbir zaman kayda değer bir sonuç vermemiştir.
- For all of the European institutions it demands the speediest and most substantial response we can deliver.
- Tüm Avrupa kurumları için bu durum, verebileceğimiz en hızlı ve en sağlam yanıtı gerektirmektedir.
- He worked very hard to deliver a heartfelt message.
- İçten bir mesaj vermek için çok çalıştı.
- He worked very hard to deliver a heartfelt message.
- Dokunaklı bir mesaj vermek için çok uğraştı.
- Whom do you want me to deliver this letter to?
- Bu mektubu kime vermemi istersiniz?
- I can deliver that to him.
- Bunu ona verebilirim.
- We should meet up later, so that I can deliver this to you.
- Bunu sana verebilmem için daha sonra buluşmalıyız.
- Did you deliver the note to Tom?
- Notu Tom'a sen mi verdin?
- Sami ascended the minbar to deliver the khutbah.
- Sami hutbe vermek için minbere çıktı.
- Did you deliver the note to Tom?
- Notu Tom'a verdin mi?
- Sami delivered Layla the news.
- Sami, Layla'ya haberi verdi.
- Tom delivered the horrible news.
- Tom korkunç haberi verdi.
Show More (14)
|
| 3 |
deliver |
iletmek |
v. |
|
- We are not joining in the game, therefore; we are not dutifully delivering our opinion.
- Bu nedenle oyuna katılmıyoruz; görevimizi yerine getirerek görüşlerimizi iletmiyoruz.
- Parliament should deliver the opinion required of it as soon as possible.
- Parlamento kendisinden istenen görüşü mümkün olan en kısa sürede iletmelidir.
- We will go on doing that and delivering that message.
- Bunu yapmaya ve bu mesajı iletmeye devam edeceğiz.
- I have a message to deliver to you.
- Sana iletmem gereken bir mesaj var.
- Deliver this message.
- Bu mesajı iletin.
- Tom asked me to come here to deliver this message.
- Tom bu mesajı iletmek için buraya gelmemi istedi.
- I can deliver that to Tom.
- Bunu Tom'a iletebilirim.
- Tom will deliver the message.
- Tom mesajı iletecek.
- I can deliver that to Tom.
- Onu Tom'a iletebilirim.
- Tom can deliver the message.
- Tom mesajı iletebilir.
- Deliver this message.
- Bu mesajı ilet.
- I can deliver that to her.
- Bunu ona iletebilirim.
- Tom couldn't remember who he was supposed to deliver the message to.
- Tom mesajı kime iletmesi gerektiğini hatırlayamadı.
- I can deliver that to them.
- Bunu onlara iletebilirim.
- I have a message I want you to deliver.
- İletmeni istediğim bir mesaj var.
- I want you to deliver this message to Tom.
- Bu mesajı Tom'a iletmeni istiyorum.
Show More (13)
|
| 4 |
deliver |
yapmak |
v. |
|
- It was not our sole intention to deliver a purely legal evaluation.
- Amacımız tamamen hukuki bir değerlendirme yapmak değildi.
- My aim in delivering this speech today was not to please Parliament.
- Bugün bu konuşmayı yapmaktaki amacım Parlamentoyu memnun etmek değildi.
- Since work is running late, I shall forgo all the oral explanations of vote I was going to deliver today.
- İş geç saatlere kadar sürdüğü için, bugün yapacağım tüm sözlü oy açıklamalarından vazgeçiyorum.
- This is the message we must deliver at the summit meeting on Friday.
- Cuma günü yapılacak zirve toplantısında iletmemiz gereken mesaj budur.
- I cannot refrain from delivering this explanation of the vote.
- Bu oylama açıklamasını yapmaktan kaçınamam.
- It is not enough to condemn Palestinian terrorism while doing nothing more than deliver declarations on paper.
- Filistin terörizmini kınarken kağıt üzerinde beyanat vermekten başka bir şey yapmamak yeterli değildir.
- If ICAO will not deliver then the EU will have to develop its own emission limits.
- Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü bunu yapmazsa AB kendi emisyon sınırlarını geliştirmek zorunda kalacaktır.
- Tom delivered the eulogy.
- Tom konuşmayı yaptı.
- He delivered a very long speech yesterday.
- Dün çok uzun bir konuşma yaptı.
- He waved to the crowd immediately before he delivered his speech.
- Konuşmasını yapmadan hemen önce kalabalığa el salladı.
- He delivered a very long speech yesterday.
- O, dün çok uzun bir konuşma yaptı.
- The newspaper boy delivers in all weather.
- Gazeteci çocuk her havada dağıtım yapar.
- He waved to the crowd immediately before he delivered his speech.
- O, konuşmasını yapmadan hemen önce kalabalığa el salladı.
- He delivered a speech.
- Bir konuşma yaptı.
- Tom delivered the introductory speech.
- Tom giriş konuşmasını yaptı.
Show More (12)
|
| 5 |
deliver |
sağlamak |
v. |
|
- In fact, we had 29 European NGOs delivering humanitarian aid inside Afghanistan.
- Aslında, Afganistan içinde insani yardım sağlayan 29 Avrupalı STK vardı.
- We all know that the market on its own will not deliver social justice for the people of Europe.
- Hepimiz biliyoruz ki piyasa tek başına Avrupa halkları için sosyal adalet sağlamayacaktır.
- Naturally, we recognise that the framework directive must deliver an effective high level of consumer protection.
- Doğal olarak çerçeve direktifin etkili ve yüksek düzeyde bir tüketici koruması sağlaması gerektiğinin farkındayız.
- In fact we had 29 European NGOs delivering humanitarian aid inside Afghanistan.
- Aslında Afganistan içinde insani yardım sağlayan 29 Avrupalı STK'mız vardı.
- We also cannot hope to deliver sustainable change without good donor coordination.
- İyi bir donör koordinasyonu olmadan sürdürülebilir bir değişim sağlamayı da umamayız.
- I fully supported the final compromise and, indeed, the benefits that it will deliver.
- Nihai uzlaşmayı ve bunun sağlayacağı faydaları tamamen destekliyorum.
- We must nurture these small- and medium-sized enterprises because they deliver innovation.
- Bu küçük ve orta ölçekli işletmeleri beslemeliyiz çünkü bunlar inovasyon sağlıyorlar.
- That would give us a strengthened common position delivering additional safeguards.
- Bu bize ilave güvenceler sağlayan güçlendirilmiş bir ortak tutum kazandıracaktır.
- We must nurture these small- and medium-sized enterprises because they deliver innovation.
- Bu küçük ve orta ölçekli işletmeleri beslemeliyiz çünkü inovasyon sağlıyorlar.
- We have managed to increase our ability to deliver humanitarian assistance.
- İnsani yardım sağlama kabiliyetimizi arttırmayı başardık.
- Only Russia can deliver that.
- Bunu sadece Rusya sağlayabilir.
- That would give us a strengthened common position delivering additional safeguards.
- Bu da bize ilave güvenceler sağlayan güçlendirilmiş bir ortak tutum sağlayacaktır.
- Naturally, we recognise that the framework directive must deliver an effective high level of consumer protection.
- Doğal olarak, çerçeve direktifin etkili ve yüksek düzeyde bir tüketici koruması sağlaması gerektiğinin farkındayız.
Show More (10)
|
| 6 |
deliver |
dağıtmak |
v. |
|
- Rain or shine, the postman delivers the mail.
- Öyle ya da böyle, postacı postayı dağıtır.
- Tom delivers pizzas.
- Tom pizzaları dağıtır.
- Sami delivers the morning paper in the neighborhood.
- Sami mahallede sabah gazetesi dağıtıyordu.
- I deliver pizzas.
- Ben pizza dağıtırım.
- Tom's part-time job is delivering pizzas.
- Tom'un yarı zamanlı işi pizza dağıtmak.
- My work was to deliver pizza by motorcycle.
- Benim işim motosikletle pizza dağıtmaktı.
- I deliver pizzas.
- Pizza dağıtıyorum.
- Sami delivered pizzas at night.
- Sami geceleri pizza dağıtıyordu.
- Tom delivers pizzas.
- Tom pizza dağıtıyor.
- Letters are delivered every day.
- Mektuplar her gün dağıtılır.
- How often are letters delivered here?
- Mektuplar ne sıklıkta dağıtılır?
Show More (8)
|
| 7 |
deliver |
yerine getirmek |
v. |
|
- I thank you for your enthusiastic support and hope you can deliver.
- Coşkulu desteğiniz için teşekkür ediyor ve bunu yerine getirebileceğinizi umuyorum.
- Now is the time to deliver upon our promises.
- Şimdi verdiğimiz sözleri yerine getirme zamanıdır.
- I have consistently refused to make promises on which I cannot deliver.
- Yerine getiremeyeceğim sözler vermeyi sürekli olarak reddettim.
- We must be careful not to promise things we cannot deliver.
- Yerine getiremeyeceğimiz sözler vermemeye dikkat etmeliyiz.
- We promise with pride but we fail to deliver.
- Gururla söz veriyoruz ama yerine getiremiyoruz.
- Then, of course, even if we do that, we still have to rely on the Council to deliver its part of the contract.
- Elbette bunu yapsak bile, sözleşmenin kendi payına düşen kısmını yerine getirmesi için Konsey'e güvenmek zorundayız.
- Therefore it seems to me that if the commitment was there, we could deliver.
- Bu nedenle bana öyle geliyor ki eğer taahhüt varsa bunu yerine getirebiliriz.
- So we have promised something to our citizens we cannot deliver.
- Yani vatandaşlarımıza yerine getiremeyeceğimiz bir söz verdik.
Show More (5)
|
| 8 |
deliver |
teslimat yapmak |
v. |
|
- I am happy that we have been able to deliver so quickly.
- Bu kadar hızlı teslimat yapabildiğimiz için mutluyum.
- I was delivering cold rolled steel for the industry supply house I work for.
- Çalıştığım endüstri tedarik şirketi için soğuk haddelenmiş çelik teslimatı yapıyordum.
- I was delivering cold rolled steel for the industry supply house I work for.
- Çalıştığım sektör tedarik firmasına soğuk haddelenmiş çelik teslimatı yapıyordum.
- In most cases, we can deliver within three business days.
- Çoğu durumda, üç iş günü içinde teslimat yapabiliyoruz.
- This supermarket delivers only on Saturday.
- Bu süpermarket sadece cumartesi günü teslimat yapar.
- Do you deliver on Sundays?
- Pazar günleri teslimat yapıyor musunuz?
- Do you deliver?
- Teslimat yapıyor musun?
- This supermarket delivers only on Saturday.
- Bu süpermarket sadece cumartesi günleri teslimat yapıyor.
Show More (5)
|
| 9 |
deliver |
bildirmek |
v. |
|
- We in this House delivered an unambiguous opinion on it in 2001.
- Bu Mecliste 2001 yılında bu konuda net bir görüş bildirmiştik.
- We in this House delivered an unambiguous opinion on it in 2001.
- Bu Mecliste 2001 yılında bu konuda net bir görüş bildirdik.
- Various committees have delivered their opinions.
- Çeşitli komiteler görüşlerini bildirdiler.
- The Council has still not delivered an opinion.
- Konsey hala bir görüş bildirmiş değil.
- The Committee on Budgets has delivered an opinion on this matter.
- Bütçe Komisyonu bu konuda bir görüş bildirmiştir.
Show More (2)
|
| 10 |
deliver |
doğurtmak |
v. |
|
- Tom and Mary named their son after the doctor who delivered him.
- Tom ve Mary oğullarına onu doğurtan doktorun adını verdiler.
- Tom and Mary named their son after the doctor who delivered him.
- Tom ve Mary oğullarına onu doğurtan doktorun ismini vermişler..
- Tom and Mary named their son after the doctor who delivered him.
- Tom ve Mary oğullarına, onu doğurtan doktorun ismini verdiler.
- Tom and Mary named their son after the doctor who delivered him.
- Tom ve Mary oğullarına, onu doğurtan doktorun ismini koydular.
Show More (1)
|
| 11 |
deliver |
doğurmak |
v. |
|
- We can deliver within a week.
- Bir hafta içinde doğurtabiliriz.
- I delivered identical twins.
- Tek yumurta ikizleri doğurdum.
Show More (-1)
|
| 12 |
deliver |
(oy) almak |
v. |
|
- Delivering the Hispanic vote was of crucial importance to his victory.
- Hispaniklerden oy almak onun zaferi açısından çok önemliydi.
Show More (-2)
|
| 13 |
deliver |
darbe indirmek |
v. |
|
- The fog delivered a blow to their hopes of going hiking.
- Sis, yürüyüşe çıkma umutlarına bir darbe indirdi.
Show More (-2)
|
| 14 |
deliver |
(hizmet vb.) vermek |
v. |
|
- You need a certain permit to deliver such services.
- Bu tür hizmetleri vermek için belirli bir izne ihtiyacınız var.
Show More (-2)
|
| 15 |
deliver |
kurtarmak |
v. |
|
- That very miracle delivered our souls from the grasp of the devil.
- Bu mucize ruhlarımızı şeytanın pençesinden kurtardı.
Show More (-2)
|
| 16 |
deliver |
(kişi) teslim etmek |
v. |
|
- They were arguing over delivering the hostage to the enemy.
- Rehineyi düşmana teslim etme konusunda tartışıyorlardı.
Show More (-2)
|
| 17 |
deliver |
oluşturmak |
v. |
|
- I think you have delivered a very ambitious paper and a good basis for discussion with Parliament.
- Bence çok iddialı bir belge sundunuz ve Parlamento ile tartışmak için iyi bir temel oluşturdunuz.
Show More (-2)
|
| 18 |
deliver |
teslim et |
expr. |
|
- Please deliver this to Tom in person.
- Lütfen bunu Tom'a şahsen teslim et.
Show More (-2)
|
| 19 |
deliver |
göndermek |
v. |
|
- Sami delivered a card to Layla's mother.
- Sami, Layla'nın annesine bir kart gönderdi.
Show More (-2)
|
| 20 |
deliver |
mektup dağıtmak |
v. |
|
- Rain or shine, the postman delivers the mail.
- Hava nasıl olursa olsun postacı mektupları dağıtır.
Show More (-2)
|
