| 1 |
deteriorate |
kötüleşmek |
v. |
|
- MARAD has reported many of the ships to be in a deteriorating condition.
- MARAD gemilerin birçoğunun durumunun kötüleştiğini bildirmiştir.
- Instead of improving, trade terms between the European Union and the ACP countries have deteriorated.
- Avrupa Birliği ile ACP ülkeleri arasındaki ticaret koşulları iyileşmek yerine daha da kötüleşmiştir.
- But despite the progress on the reform agenda the humanitarian and economic situation continues to deteriorate.
- Ancak reform gündeminde kaydedilen ilerlemeye rağmen insani ve ekonomik durum kötüleşmeye devam etmektedir.
- Since then the security situation has deteriorated catastrophically.
- O zamandan bu yana güvenlik durumu feci şekilde kötüleşti.
- We are very concerned about the human rights situation, which has been deteriorating in recent years.
- Son yıllarda giderek kötüleşen insan hakları durumundan büyük endişe duyuyoruz.
- Since the 1970s deteriorating trade terms have cost developing countries a great deal.
- 1970'lerden bu yana kötüleşen ticaret koşulları gelişmekte olan ülkelere çok pahalıya mal oldu.
- I very much regret that the situation has continued to deteriorate.
- Durumun kötüleşmeye devam etmesinden büyük üzüntü duyuyorum.
- The problem is that the situation is deteriorating, and an increasing number of immigrants are entering our regions.
- Sorun şu ki, durum giderek kötüleşiyor ve bölgelerimize giderek artan sayıda göçmen giriyor.
- I want to draw attention to the deteriorating situation in Zimbabwe.
- Zimbabve'de kötüleşen duruma dikkat çekmek istiyorum.
- The political situation too has deteriorated dramatically due to the no-compromise rhetoric.
- Taviz vermeyen söylemler nedeniyle siyasi durum da çarpıcı bir şekilde kötüleşmiştir.
- The symposium agreed to form a working party to look into the deteriorating health of bees.
- Sempozyum, arıların kötüleşen sağlığını incelemek üzere bir çalışma grubu oluşturulmasına karar verdi.
- The continent that has been worst affected is Africa, but the situation in Asia has also deteriorated.
- En kötü etkilenen kıta Afrika, ancak Asya'daki durum da kötüleşti.
- In Afghanistan, in the Herat province under the governorship of Ismail Khan, the situation has deteriorated.
- Afganistan'da İsmail Han'ın valiliği altındaki Herat vilayetinde durum daha da kötüleşti.
- Instead of improving, trade terms between the European Union and the ACP countries have deteriorated.
- Avrupa Birliği ile ACP ülkeleri arasındaki ticaret koşulları iyileşmek yerine kötüleşmiştir.
- What action is the Council prepared to take in light of this rapidly deteriorating situation?
- Hızla kötüleşen bu durum karşısında Konsey ne gibi adımlar atmaya hazırlanıyor?
- Since 1993, the position of the Community producers has been constantly deteriorating.
- 1993 yılından bu yana Topluluk üreticilerinin durumu sürekli olarak kötüleşmektedir.
- The human rights situation in China has greatly deteriorated in the past year.
- Çin'deki insan hakları durumu geçtiğimiz yıl büyük ölçüde kötüleşti.
- Air quality has deteriorated these past few years.
- Son birkaç yıldır hava kalitesi kötüleşti.
- Tom's eyesight is deteriorating.
- Tom'un görme yeteneği kötüleşiyor.
- His condition continued to deteriorate.
- Durumu kötüleşmeye devam etti.
- The situation has really deteriorated.
- Durum gerçekten kötüleşti.
- Tom's condition is deteriorating rapidly.
- Tom'un durumu hızla kötüleşiyor.
- The situation is deteriorating.
- Durum kötüleşiyor.
- Fadil's health deteriorated.
- Fadıl'ın sağlığı kötüleşti.
- Tom was shocked to see how much his mother had deteriorated since he last saw her six months ago.
- Tom, annesini en son altı ay önce gördüğünden beri ne kadar kötüleştiğini görünce şok oldu.
- His memory is deteriorating with age.
- Belleği yaşla birlikte kötüleşiyor.
- Tom's and Mary's relationship continued to deteriorate.
- Tom ve Mary'nin ilişkisi kötüleşmeye devam etti.
- Things have deteriorated.
- İşler kötüleşti.
- Everything is steadily deteriorating.
- Her şey giderek kötüleşiyor.
- The situation may deteriorate at any time.
- Durum her an kötüleşebilir.
Show More (27)
|
| 2 |
deteriorate |
kötüye gitmek |
v. |
|
- Her health deteriorated quicker than expected.
- Sağlığı beklenenden daha çabuk kötüye gitti.
- If human rights are deteriorating in this respect, we must put forward solutions and conclusions which reflect it.
- İnsan hakları bu açıdan kötüye gidiyorsa bunu yansıtan çözümler ve sonuçlar ortaya koymalıyız.
- In fact, over the last week things have continued to deteriorate.
- Aslında, geçtiğimiz hafta boyunca işler daha da kötüye gitmeye devam etti.
- This resolution shows how far the situation has deteriorated today.
- Bu karar, bugün durumun ne kadar kötüye gittiğini göstermektedir.
- The situation in the refugee camps in Ingushetia is poor and deteriorating.
- İnguşetya'daki mülteci kamplarındaki durum kötüdür ve daha da kötüye gitmektedir.
- Commentators throughout the world are agreed that the human rights situation is deteriorating overall.
- Dünyanın dört bir yanındaki yorumcular insan hakları durumunun genel olarak kötüye gittiği konusunda hemfikirdir.
- The human rights situation in China has greatly deteriorated in the past year.
- Çin'deki insan haklarına ilişkin durum geçtiğimiz yıl büyük ölçüde kötüye gitmiştir.
- Things have deteriorated.
- İşler kötüye gitti.
- The situation may deteriorate at any time.
- Durum herhangi bir anda kötüye gidebilir.
- Tom was shocked to see how much his mother had deteriorated since he last saw her six months ago.
- Tom, en son altı ay önce gördüğünden beri, annesinin ne kadar kötüye gittiğini görmekten şok olmuştu.
- Tom's health has been deteriorating for some time.
- Tom'un sağlığı bir süredir kötüye gidiyor.
- Everything is steadily deteriorating.
- Her şey sürekli kötüye gidiyor.
Show More (9)
|
| 3 |
deteriorate |
bozulmak |
v. |
|
- We need to remain vigilant so that the relatively good human rights situation in the EU does not deteriorate.
- AB'deki nispeten iyi insan hakları durumunun bozulmaması için tetikte olmamız gerekmektedir.
- After I returned from Turkey, my Turkish deteriorated.
- Türkiye'den döndükten sonra Türkçem bozuldu.
- Fadil's health deteriorated.
- Fadıl'ın sağlığı bozuldu.
- His health continued to deteriorate.
- Sağlığı bozulmaya devam etti.
Show More (1)
|
| 4 |
deteriorate |
durumu kötüye gitmek |
v. |
|
- No one can deny that the air traffic situation has deteriorated.
- Hava trafiğindeki durumun kötüye gittiğini kimse inkâr edemez.
Show More (-2)
|
