discrepancy - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
discrepancy tutarsızlık n.
  • The word alone gives rise to a whole range of discrepancies.
  • Bu kelime tek başına bir dizi tutarsızlığa yol açmaktadır.
  • Why was there such a great discrepancy in structural expenditure?
  • Yapısal harcamalarda neden bu kadar büyük bir tutarsızlık vardı?
  • In top-level sport, this discrepancy is becoming increasingly apparent.
  • Üst düzey sporda bu tutarsızlık giderek daha belirgin hale geliyor.
Show More (13)
discrepancy farklılık n.
  • There are large discrepancies, and we will not solve them today.
  • Büyük farklılıklar var ve bunları bugün çözmeyeceğiz.
  • The discrepancies between the Member States are simply too vast at the moment.
  • Üye Devletler arasındaki farklılıklar şu anda çok büyüktür.
  • What view does the Commission take of this discrepancy between audiovisual performers and other creative artists?
  • Komisyon, görsel-işitsel sanatçılar ile diğer yaratıcı sanatçılar arasındaki bu farklılığa nasıl bakıyor?
Show More (12)
discrepancy çelişki n.
  • The García-Margallo y Marfil report does contain discrepancies.
  • Garcia-Margallo y Marfil raporu çelişkiler içeriyor.
  • This is a discrepancy that we therefore hope will be cleared up when we vote in plenary.
  • Bu nedenle genel kurulda oylama yapıldığında bu çelişkinin giderileceğini umuyoruz.
  • There are discrepancies.
  • Çelişkiler var.
Show More (1)
discrepancy uyuşmazlık n.
  • The lawyer found discrepancies between the contract and its annexes.
  • Avukat, sözleşme ve ekleri arasında uyuşmazlıklar buldu.
  • There are large discrepancies, and we will not solve them today.
  • Büyük uyuşmazlıklar var ve bunları bugün çözmeyeceğiz.
  • There is a discrepancy of 145 dollars in my June credit card statement.
  • Benim haziran ayı kredi kartı ekstresinde 145 dolarlık bir uyuşmazlık var.
Show More (0)
discrepancy uyumsuzluk n.
  • It is imperative that this discrepancy between promises and reality is overcome.
  • Vaatler ile gerçekler arasındaki bu uyumsuzluğun giderilmesi zorunludur.
  • It is imperative that this discrepancy between promises and reality is overcome.
  • Vaatler ile gerçekler arasındaki bu uyumsuzluğun üstesinden gelinmesi zorunludur.
Show More (-1)
discrepancy ayrılık n.
  • Recently, striking discrepancies between the European Union and the US have come to light.
  • Son zamanlarda Avrupa Birliği ile ABD arasında çarpıcı görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır.
Show More (-2)