distant - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
distant uzak adj.
  • Austria does not simply want to keep its ecopoint system well into the distant future.
  • Avusturya sadece eko-nokta sistemini uzak bir geleceğe taşımak istemiyor.
  • The prospects for sustainable development in Europe appear to be a distant hope.
  • Avrupa'da sürdürülebilir kalkınmaya ilişkin beklentiler uzak bir umut gibi görünmektedir.
  • Two hundred years ago our ancestors charged around the world, colonising and abusing distant countries.
  • İki yüz yıl önce atalarımız dünyanın dört bir yanına hücum ederek uzak ülkeleri sömürgeleştirdi ve istismar etti.
Show More (27)
distant mesafeli adj.
  • Many of our citizens feel the European Union is distant and bureaucratic.
  • Pek çok vatandaşımız Avrupa Birliği'nin mesafeli ve bürokratik olduğunu düşünüyor.
  • You seem distant.
  • Mesafeli görünüyorsun.
  • Tom seems very distant today.
  • Tom bugün çok mesafeli görünüyor.
Show More (5)
distant uzakta adj.
  • We live many miles distant from each other.
  • Birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
  • Distant things look blurred.
  • Uzaktaki şeyler bulanık görünür.
  • We can see distant objects with a telescope.
  • Teleskopla uzaktaki nesneleri görebiliriz.
Show More (5)
distant soğuk adj.
  • Tom looked distant and distracted while Mary told him her life story.
  • Mary ona hayat hikayesini anlatırken Tom soğuk ve dikkati dağılmış görünüyordu.
Show More (-2)