| 1 |
dress |
elbise |
n. |
|
- He didn't know a thing about fashion or dresses.
- Moda ya da elbiseler hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
- Every man needs a nice dress shoe.
- Her erkeğin güzel bir elbise ayakkabısına ihtiyacı vardır.
- This dress was actually the very first one I made by myself.
- Bu elbise aslında kendi başıma yaptığım ilk elbiseydi.
- You give in to her with this dress; she'll bleed you dry.
- Bu elbiseyle ona teslim olursan, seni iliklerine kadar kurutacak.
- Then you will choose nice dress for her.
- O zaman onun için güzel bir elbise seçeceksin.
- Then you will choose nice dress for her.
- Sonra da ona güzel bir elbise seçeceksin.
- I had enough money to buy that dress.
- O elbiseyi alacak kadar param vardı.
- This material is not suitable for a dress.
- Bu malzeme elbise için uygun değil.
- She ordered a Kabyle dress online.
- İnternetten bir Kabyle elbisesi sipariş etti.
- Mary's dress doesn't fit her very well.
- Mary'nin elbisesi ona pek uymuyor.
- I'm looking for a hat to match a brown dress.
- Kahverengi bir elbiseye uyacak bir şapka arıyorum.
- Mary wore a white dress.
- Mary beyaz bir elbise giydi.
- I put on my favorite dress for the party.
- Parti için en sevdiğim elbisemi giydim.
- Your dress is too colourful for a funeral.
- Elbiseniz cenaze töreni için çok renkli.
- She chose a light blue dress.
- Açık mavi bir elbise seçti.
- She wore a plain blue dress.
- O, düz mavi bir elbise giydi.
- Wear a blue dress.
- Mavi bir elbise giy.
- She is pleased with the dress.
- O, elbiseden memnundur.
- Mary bought herself a dress for the party.
- Mary parti için kendine bir elbise aldı.
- She took a look at the dress.
- O elbiseye bir göz attı.
- You'd look good in that dress.
- O elbisenin içinde iyi görünürdün.
- My mother made me a new dress.
- Annem bana yeni bir elbise yaptı.
- You look like a little girl in that dress.
- O elbisenin içinde küçük bir kız gibi görünüyorsun.
- The dress in the window caught Tom's eye.
- Penceredeki elbise, Tom'un dikkatini çekti.
- That's a very beautiful dress.
- Bu çok güzel bir elbise.
- I bought a new dress.
- Ben yeni bir elbise aldım.
- She gave away all her dresses.
- O, bütün elbiselerini bağışladı.
- Is this dress wash-able?
- Bu elbiseyi yıkamak mümkün mü?
- Tom thought Mary's dress wasn't appropriate for the occasion.
- Tom Mary'nin elbisesinin etkinlik için uygun olmadığını düşündü.
- You look fantastic in that dress.
- O elbisenin içinde harika görünüyorsun.
- The dress becomes you.
- Elbise size uyuyor.
- This dress looks good on you.
- Bu elbise senin üzerinde iyi görünüyor.
- Do you really like this dress?
- Bu elbiseyi gerçekten seviyor musun?
- Mary asked Tom what he thought of her dress, but he knew better than to tell her what he really thought.
- Mary Tom'a elbisesi hakkında ne düşündüğünü sordu, ama Tom ona gerçekten ne düşündüğünü söylemekten daha iyisini biliyordu.
- This dress is much too large for me.
- Bu elbise benim için çok büyük.
- He bought a dress for her.
- Ona bir elbise aldı.
- The girl dressed in white is his fiancée.
- Beyaz elbiseli kız onun nişanlısı.
- The button is attached to the dress.
- Düğme elbiseye iliştirilmiş.
- Mary has on the same green dress she was wearing yesterday.
- Mary dün giydiği yeşil elbisenin aynısını giyiyor.
- She looks beautiful in that dress.
- O elbisenin içinde çok güzel görünüyor.
- This dress cost me over 40,000 yen.
- Bu elbise bana 40,000 Yen'den fazlaya mal oldu.
- What about this dress?
- Bu elbiseye ne dersiniz?
- She got a beautiful dress on.
- Onun üzerinde güzel bir elbisesi vardı.
- That's a beautiful dress.
- O, güzel bir elbise.
- I really can't afford to buy this dress.
- Bu elbiseyi almaya gerçekten gücüm yetmiyor.
- My grandmother wears a dress to rags.
- Büyükannem bir elbiseyi paçavra olana kadar giyer.
- I've won three dresses, one white and two green.
- Üç elbise kazandım, biri beyaz, ikisi yeşil.
- What sort of jewelry are you going to wear with this dress?
- Bu elbiseyle ne tür bir takı takacaksın?
- Mother bought me a nice dress last Sunday.
- Annem geçen Pazar bana güzel bir elbise aldı.
- Your dress is beautiful.
- Elbisen güzel.
- Your dress is beautiful.
- Elbisen çok güzel.
- Would you have liked the dress if it had been a darker color?
- Daha koyu bir renk olsaydı elbiseyi beğenir miydin?
- I got you a Kabyle dress.
- Sana bir Kabile elbisesi aldım.
- She is in a green dress.
- Yeşil bir elbise giymiş.
- Mary wore a beautiful dress.
- Mary güzel bir elbise giydi.
- I like that colourful dress more.
- O renkli elbiseyi daha çok seviyorum.
- Please help me pick out a sweater which matches my new dress.
- Lütfen yeni elbiseme uygun bir kazak seçmeme yardım edin.
- Tom spilled coffee all over Mary's dress.
- Tom, Mary'nin elbisesine kahve döktü.
- The color ran when the dress was washed.
- Elbise yıkandığında, rengi aktı.
- Help me zip up my dress.
- Elbisemin fermuarını çekmeme yardım et.
- That white dress looks good on you.
- O beyaz elbise sana yakışıyor.
- Mary bought a new dress.
- Mary yeni bir elbise satın aldı.
- Mary wore a pale blue dress.
- Mary soluk mavi bir elbise giymişti.
- This is a pretty dress.
- Bu hoş bir elbise.
- Mary wore a red dress.
- Mary kırmızı bir elbise giydi.
- Tom didn't buy the dress Mary wanted him to buy her.
- Tom, Mary'nin ona almasını istediği elbiseyi almadı.
- What dress do you like more?
- Hangi elbiseyi daha çok seviyorsun?
- I think you should buy yourself a new dress.
- Bence kendine yeni bir elbise almalısın.
- She bought the dress on impulse.
- O, elbiseyi düşünmeden aldı.
- He sewed a dress for me.
- O benim için bir elbise dikti.
- She hates this Kabyle dress.
- Bu Kabile elbisesinden nefret ediyor.
- Mary looks good in a black dress.
- Mary siyah bir elbise içinde iyi görünüyor.
- Tom wants Mary to buy a new dress for the banquet.
- Tom ziyafet için Mary'nin yeni bir elbise almasını istedi.
- Tom bought his daughter a dress.
- Tom kızına bir elbise satın aldı.
- Mary wore a beautiful dress.
- Mary çok güzel bir elbise giymişti.
- I think you should buy yourself a new dress.
- Bence kendinize yeni bir elbise almalısınız.
- The dress suits you very well.
- Elbise size çok iyi uyuyor.
- She ripped her dress on a branch.
- Elbisesi bir dalda yırtıldı.
- It's easier for me to wear this dress now that I'm thin.
- Zayıfladığım için bu elbiseyi giymek benim için daha kolay.
- Mary wore a flowered dress.
- Mary çiçekli bir elbise giymişti.
Show More (77)
|
| 2 |
dress |
giyinmek |
v. |
|
- Check out George over there, that dude knows how to dress!
- George'a bakın hele, bu herif nasıl giyineceğini biliyor!
- Slick, dresses nice, makes very good money killing people.
- Şık, güzel giyiniyor, insanları öldürerek çok iyi para kazanıyor.
- Don't dress like a prostitute.
- Kevaşe gibi giyinme.
- Tom likes to dress up on special occasions.
- Tom özel günlerde giyinmeyi seviyor.
- You are expected to dress well for this shop.
- Bu dükkân için iyi giyinmeniz bekleniyor.
- She always dresses very modestly.
- Her zaman çok mütevazı giyinir.
- I don't usually dress this way.
- Genelde böyle giyinmem.
- Must we dress up?
- Giyinmek zorunda mıyız?
- Did Marika dress like a Japanese woman?
- Marika bir Japon kadın gibi giyindi mi?
- Tom doesn't pay much attention to how he dresses.
- Tom nasıl giyindiğine pek dikkat etmez.
- You're always very neatly dressed.
- Her zaman çok düzgün giyiniyorsun.
- Even a loser can dress for success.
- Bir kaybeden bile başarı için giyinebilir.
- He always dresses very casually, and doesn't care about color or style.
- Her zaman çok rahat giyinir ve renk ya da tarzı önemsemez.
- You didn't have to dress.
- Giyinmek zorunda değildiniz.
- I wish you wouldn't dress like that.
- Keşke böyle giyinmeseydin.
Show More (12)
|
| 3 |
dress |
kıyafet |
n. |
|
- Stereotypes, dress, values, lifestyles and behaviour must be a question of personal free choice.
- Klişeler, kıyafetler, değerler, yaşam tarzları ve davranışlar kişisel özgür seçim meselesi olmalıdır.
- Then you will choose nice dress for her.
- Ardından onun için şık bir kıyafet seçeceksiniz.
- His dress is that of a gentleman but his speech and behavior are those of a clown.
- Kıyafeti bir beyefendi gibi ama konuşması ve davranışları bir palyaço gibi.
Show More (0)
|
| 4 |
dress |
giysi |
n. |
|
- Mary's dress is drying in the sun.
- Mary'nin giysisi güneşte kuruyor.
Show More (-2)
|
| 5 |
dress |
giymek |
v. |
|
- Tom noticed Mary was wearing a new dress.
- Tom, Mary'nin yeni bir elbise giydiğini fark etti.
Show More (-2)
|
