1 |
foster |
teşvik etmek |
v. |
|
- Prohibition fosters corruption and theft.
- Yasak, yolsuzluk ve hırsızlığı teşvik eder.
- It is widely recognised that policies that foster innovation are an underlying determinant of economic growth.
- İnovasyonu teşvik eden politikaların ekonomik büyümenin temel belirleyicisi olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir.
- In particular, they refer to structural issues that could foster such cohesion.
- Özellikle, bu tür bir uyumu teşvik edebilecek yapısal konulara değinmektedirler.
- Our concern now is to combat the international terrorism fostered by some notorious fanatics.
- Şu anki kaygımız, bazı azılı fanatikler tarafından teşvik edilen uluslararası terörizmle mücadele etmektir.
- I understand what the Members are saying in wanting to foster occupational training.
- Mesleki eğitimi teşvik etmek isteyen Üyelerin ne demek istediğini anlıyorum.
- In turn, this will foster higher utilisation rates and hence a better cost-benefit ratio.
- Bu da daha yüksek kullanım oranlarını ve dolayısıyla daha iyi bir maliyet-fayda oranını teşvik edecektir.
- Our second task is to take decisions and foster decision-making.
- İkinci görevimiz ise karar almak ve karar alınmasını teşvik etmektir.
- In Rio an important principle was agreed to foster cooperation with grassroots civil society.
- Rio'da tabandan gelen sivil toplumla iş birliğini teşvik etmek için önemli bir ilke kabul edildi.
- In this way, we would, for example, be able to foster significant and large-scale cooperation in the energy sector.
- Bu şekilde örneğin enerji sektöründe önemli ve büyük ölçekli işbirliklerini teşvik edebiliriz.
- The aim of terrorism is to foster conflict between citizens of the same community.
- Terörizmin amacı aynı toplumun vatandaşları arasında çatışmayı teşvik etmektir.
- Another part of an effective strategy is to foster an intergenerational dialogue.
- Etkili bir stratejinin bir diğer parçası da kuşaklar arası diyaloğu teşvik etmektir.
- Familiarisation with other cultures helps nations and peoples to understand each other and fosters peace.
- Diğer kültürleri tanımak ulusların ve halkların birbirlerini anlamalarına yardımcı olur ve barışı teşvik eder.
Show More (9)
|
2 |
foster |
geliştirmek |
v. |
|
- The adoption of the necessary technical regulation will foster industrial policy as well as free trade of goods.
- Gerekli teknik mevzuatın kabul edilmesi, serbest mal ticareti yanında sanayi politikasını da geliştirecektir.
- This is to be supported in order to foster the internal market in electricity and gas.
- Elektrik ve gazda iç piyasayı geliştirmek için bu desteklenmelidir.
- That should be the culture; that must be the ethos we foster.
- Kültürümüz bu olmalı; geliştirdiğimiz ahlak anlayışı bu olmalı.
- That should be the culture; that must be the ethos we foster.
- Kültürümüz bu olmalı; geliştirdiğimiz ahlak anlayışı bu olmalıdır.
- It was the driving force in fostering cooperation between the parliaments of the Euro-Mediterranean area.
- Avrupa-Akdeniz bölgesi parlamentoları arasında iş birliğinin geliştirilmesinde itici güç olmuştur.
- In this process it is a matter of priority to foster mutual knowledge and cultural ties between peoples.
- Bu süreçte halklar arasında karşılıklı bilgi ve kültürel bağların geliştirilmesi öncelikli bir konudur.
Show More (3)
|
3 |
foster |
beslemek |
v. |
|
- Team building exercises foster a sense of unity among co-workers.
- Ekip oluşturma egzersizleri, iş arkadaşları arasında birlik duygusunu besler.
- However, we must be realistic and not foster any illusions.
- Bununla birlikte gerçekçi olmalı ve herhangi bir yanılsamayı beslememeliyiz.
- Knowledge of other cultures fosters a respect and tolerance for diversity.
- Diğer kültürlerin bilgisi çeşitlilik için saygı ve hoşgörüyü besler.
Show More (0)
|
4 |
foster |
evlat edinmek |
v. |
|
- The couple decided to foster a child.
- Çift, bir çocuğu evlat edinmeye karar verdi.
Show More (-2)
|
5 |
foster |
büyütmek |
v. |
|
- Tom was raised by foster parents.
- Tom koruyucu aileler tarafından büyütüldü.
Show More (-2)
|
6 |
foster |
üvey |
n. |
|
- Jimmy is my foster child.
- Jimmy benim üvey çocuğum.
Show More (-2)
|