hasten - Englisch Türkisch Sätze
Englisch Türkisch
hasten hızlandırmak v.
  • Poverty hastens death, and deaths accelerate the survivors' descent into poverty.
  • Yoksulluk ölümü hızlandırır ve ölümler de hayatta kalanların yoksulluğa sürüklenmesini hızlandırır.
  • The European Union would bear a huge responsibility if it hastened the disappearance of our bee-keepers.
  • Avrupa Birliği, arı yetiştiricilerimizin yok olmasını hızlandırırsa büyük bir sorumluluk altına girmiş olur.
  • Poverty hastens death, and deaths accelerate the survivors' descent into poverty.
  • Yoksulluk ölümü hızlandırır ve ölümler hayatta kalanların yoksulluğa sürüklenmesini hızlandırır.
Show More (1)
hasten acele ettirmek v.
  • She hastened to deny the story.
  • Hikayeyi inkar etmek için acele etti.
Show More (-2)