1 |
headline |
başlık |
n. |
|
- And the next headline will become the priority.
- Ve bir sonraki başlık öncelik haline gelecektir.
- In the German press preview there was a headline that is very apt for this dossier.
- Alman basınında bu dosya için çok uygun bir başlık vardı.
- Could this be an arresting and, therefore, not very truthful headline?
- Bu dikkat çekici ve dolayısıyla pek de gerçekçi olmayan bir başlık olabilir mi?
- The headline is somewhat misleading.
- Başlık biraz yanıltıcı.
- That headline was extremely misleading.
- Bu başlık son derece yanıltıcıydı.
- That headline was extremely misleading.
- O başlık son derece yanıltıcıydı.
Show More (3)
|
2 |
headline |
manşet |
n. |
|
- We do not need an escalation of press headlines.
- Basın manşetlerinin tırmanmasına ihtiyacımız yok.
- All the people who feature in today's headlines are flooding into Sangatte.
- Bugünün manşetlerinde yer alan tüm insanlar Sangatte'ye akın ediyor.
- All the people who feature in today's headlines are flooding into Sangatte.
- Bugün manşetlerde yer alan tüm insanlar Sangatte'ye akın ediyor.
- Somewhat away from the main headlines, extremely serious human rights abuses occur there too.
- Ana manşetlerden biraz uzakta, orada da son derece ciddi insan hakları ihlalleri yaşanıyor.
- Everyone was delighted by this morning's headlines.
- Bu sabahki manşetlerden herkes çok memnun oldu.
- That news website is infamous for its ragebait headlines.
- Bu haber sitesi, saçma sapan manşetleriyle ünlüdür.
Show More (3)
|
3 |
headline |
haber başlığı |
n. |
|
- Everyone was delighted by this morning's headlines.
- Herkes bu sabahki haber başlıklarından memnundu.
- Have you seen the headlines?
- Haber başlıklarını gördün mü?
Show More (-1)
|