1 |
heed |
dikkat |
n. |
|
- I can only invite all national states to heed this law.
- Tüm ulusal devletleri bu yasayı dikkate almaya davet ediyorum.
- Our rapporteur's criticisms on this point have also therefore been heeded.
- Dolayısıyla raportörümüzün bu noktadaki eleştirileri de dikkate alınmıştır.
- There are two points I would particularly like the Commission to heed.
- Komisyonun özellikle dikkate almasını istediğim iki nokta var.
- There are two points I would particularly like the Commission to heed.
- Komisyon'un özellikle dikkate almasını istediğim iki nokta var.
- The Council needs to heed that more than in previous years.
- Konsey'in bunu önceki yıllara kıyasla daha fazla dikkate alması gerekiyor.
- Take heed of her advice.
- Onun tavsiyesine dikkat et.
- Heed public opinion.
- Kamuoyunu dikkate alın.
- Heed all warnings.
- Tüm uyarıları dikkate alın.
- Don't pay it any heed.
- Hiç dikkate alma.
- Tom won't heed the warning.
- Tom uyarıyı dikkate almayacak.
- Tom failed to heed warning signs.
- Tom uyarı işaretlerini dikkate almadı.
Show More (8)
|
2 |
heed |
kulak vermek |
v. |
|
- I can only invite all national states to heed this law.
- Tüm ulusal devletleri bu yasaya kulak vermeye davet ediyorum.
- Better to heed calls to amend and improve existing legislation than to embark on new proposals.
- Yeni önerilere girişmektense mevcut mevzuatın değiştirilmesi ve iyileştirilmesi çağrılarına kulak vermek daha iyidir.
- We should heed the words of the leader of the opposition in Zimbabwe.
- Zimbabve'deki muhalefet liderinin sözlerine kulak vermeliyiz.
- Let us heed Robert Schuman carefully, though!
- Yine de Robert Schuman'a dikkatle kulak verelim!
- I hope that the governments will heed this warning.
- Hükûmetlerin bu uyarıya kulak vereceğini umuyorum.
- I realized that I had grown up when I started heeding my parents' advice.
- Ailemin tavsiyelerine kulak vermeye başladığımda büyüdüğümü fark ettim.
Show More (3)
|
3 |
heed |
kulak asmak |
v. |
|
- Tom doesn't heed any advice from Mary.
- Tom, Mary'nin hiçbir tavsiyesine kulak asmıyor.
- He doesn't heed any advice.
- Hiçbir tavsiyeye kulak asmıyor.
- Tom doesn't heed any advice from Mary.
- Tom Mary'den gelen bir tavsiyeye kulak asmaz.
- They gave no heed to the warning.
- Uyarıya kulak asmadılar.
- She paid no heed to our warnings.
- Uyarılarımıza kulak asmadı.
Show More (2)
|
4 |
heed |
dikkat etmek |
v. |
|
- They gave no heed to the warning.
- Uyarıya dikkat etmediler.
- Tom failed to heed warning signs.
- Tom uyarı işaretlerine dikkat edemedi.
Show More (-1)
|
5 |
heed |
aldırma |
n. |
|
- She paid no heed to our warnings.
- O, uyarılarımıza aldırış etmedi.
- Don't pay it any heed.
- Aldırış etmeyin.
Show More (-1)
|
6 |
heed |
dinlemek |
v. |
|
- We should heed him.
- Onu dinlemeliyiz.
Show More (-2)
|