1 |
inside |
içeri |
adv. |
|
- Inside though, it was very obviously a nice cheap hotel.
- İçerisi ise açık bir şekilde iyi ve ucuz bir oteldi.
- Get inside, hit him hard, get out fast.
- İçeri girin, ona sert bir şekilde vurun ve hızla dışarı çıkın.
- Inside though, it was very obviously a nice cheap hotel.
- İçerisi çok açık ki güzel ve ucuz bir oteldi.
- Get inside, hit him hard, get out fast.
- İçeri gir, ona sertçe vur ve hemen dışarı çık.
- Inside though, it was very obviously a nice cheap hotel.
- Ama içerisi çok açık bir şekilde ucuz bir oteldi.
- The rotting door gave in when we pushed, and we went inside.
- Çürüyen kapı ittiğimizde çöktü ve içeri girdik.
- Now go on inside.
- Şimdi içeri gir.
- You have to go inside.
- İçeri girmelisin.
- Can I come inside?
- İçeri gelebilir miyim?
- I should get back inside.
- İçeri dönmeliyim.
- I wish you'd come inside.
- Keşke içeri gelseydin.
- Tom went inside.
- Tom içeri girdi.
- Inside, it's very hot, but outside its freezing.
- İçerisi çok sıcak ama dışarısı buz gibi.
- Take him inside.
- Onu içeri götürün.
- Dan came inside and started shouting.
- Dan içeri geldi ve bağırmaya başladı.
- Get back inside.
- İçeri girin.
- Why don't we go inside?
- Neden içeri girmiyoruz?
- Remove your hat when you go inside.
- İçeri girerken şapkanı çıkar.
- I need to find a way to get inside.
- İçeri girmenin bir yolunu bulmam lazım.
- Let's get it inside.
- Hadi içeri girelim.
- I have to go inside and do my homework.
- İçeri girip ödevimi yapmak zorundayım.
- How are we going to get inside?
- İçeri nasıl gireceğiz?
- I've passed by this place many times before, but I never went inside.
- Daha önce çok geçtim buradan ama içeri hiç girmemiştim.
- Let's have a look inside.
- İçeri bir göz atalım.
- It's more comfortable here inside.
- İçerisi daha rahat.
- Should we go inside?
- İçeri gidelim mi?
- Would you come back inside?
- İçeri döner misiniz?
- Why don't you come inside?
- Neden içeri gelmiyorsun?
- Should we go inside?
- İçeri girelim mi?
- She went inside the door.
- Kapıdan içeri girdi.
- Someone pushed me inside.
- Biri beni içeri itti.
- Go inside and change into your swimsuit.
- İçeri gir ve mayonu giy.
- Go back inside.
- İçeri gir.
- Just go inside.
- İçeri gir.
- She went inside the door.
- O, kapıdan içeri girdi.
- It's too hot inside.
- İçerisi çok sıcak.
- Tom and Mary are already inside.
- Tom ve Mary çoktan içeri girdiler.
- I only went inside once.
- Sadece bir kez içeri girdim.
- They went inside.
- Onlar içeri girdiler.
- Newspaper reporters were not permitted inside.
- Gazete muhabirlerinin içeri girmesine izin verilmedi.
- Take him inside.
- Onu içeri götür.
- I come inside to drink coffee.
- Kahve içmek için içeri geldim.
- The guards kept us from getting inside.
- Gardiyanlar içeri girmemizi engelledi.
- Please go back inside.
- Lütfen içeri dönün.
- I'm going inside.
- İçeri gidiyorum.
- Tom walked inside.
- Tom içeri girdi.
- You have to go inside.
- İçeri girmen gerekiyor.
- Finish the cigarette and then come inside.
- Sigaranı bitir ve sonra içeri gel.
- Take them inside.
- Onları içeri götür.
- I have to go inside and do my homework.
- İçeri girip ödevimi yapmalıyım.
- Let's get back inside.
- Hadi içeri dönelim.
- It's dark inside.
- İçerisi karanlık.
- Are you sure you don't want to come inside?
- İçeri girmek istemediğine emin misin?
- Sami went inside.
- Sami içeri girdi.
- Bring him inside.
- Onu içeri getirin.
- Bring them inside.
- Onları içeri getirin.
- Tom just went inside.
- Tom az önce içeri girdi.
- Bring her inside.
- Onu içeri getir.
- I think we should all go inside.
- Sanırım hepimiz içeri girmeliyiz.
- Please come back inside.
- Lütfen içeri gel.
- Tom is going inside.
- Tom içeri giriyor.
- I've passed by this place many times before, but I never went inside.
- Buranın önünden daha önce defalarca geçtim ama hiç içeri girmedim.
- Come inside because it's cold outside.
- Dışarıda hava soğuk olduğu için içeri gel.
- Tom must've gone inside.
- Tom içeri girmiş olmalı.
- Let's go inside.
- İçeri girelim.
- Come back inside.
- İçeri gelsene.
- May I have permission to go inside?
- İçeri girebilir miyim?
- They went inside.
- İçeri girdiler.
- You'd better get back inside.
- İçeri dönsen iyi olur.
- Are you sure you don't want to come inside?
- İçeri girmek istemediğinden emin misin?
- I want to take a look inside.
- İçeri bakmak istiyorum.
- She went inside.
- O içeri girdi.
- Why don't you come inside and wait?
- Neden içeri girmiyorsunuz ve beklemiyorsunuz?
- Would you like to come inside for a minute?
- Bir dakikalığına içeri gelmek ister misiniz?
- Take her inside.
- Onu içeri götürün.
- It's very hot inside.
- İçerisi çok sıcak.
- Just get inside.
- İçeri gir.
- I'm going to go inside now.
- Şimdi içeri gireceğim.
- The rain stopped as soon as they went inside.
- Onlar içeri girer girmez yağmur durdu.
- The place was empty inside.
- İçerisi bomboştu.
- Tom unlocked the door and went inside.
- Tom kapının kilidini açtı ve içeri girdi.
- Would you like to come inside?
- İçeri gelmek ister misin?
- Do you want to come inside?
- İçeri gelmek ister misin?
- Tom must've gone inside.
- Tom içeri gitmiş olmalı.
- Come inside and have something to eat.
- İçeri gel ve bir şeyler ye.
- Get everyone inside.
- Herkesi içeri alın.
- Come inside and have something to eat.
- İçeri gel ve yiyecek bir şey al.
- Don't you want to come inside?
- İçeri girmek istemez misiniz?
- He has just gone inside.
- Az önce içeri girdi.
- I summoned up my courage, and walked inside.
- Cesaretimi topladım ve içeri girdim.
- I'd better get back inside.
- İçeri dönsem iyi olacak.
- I'd like to look inside.
- İçeri bakmak istiyorum.
- I'm going back inside.
- Ben içeri dönüyorum.
- We're going inside.
- İçeri giriyoruz.
- We went inside.
- İçeri girdik.
- Why don't we duck back inside?
- Neden içeri girmiyoruz?
- We'd better get inside.
- İçeri girsek iyi olur.
- Please take off your shoes before coming inside.
- Lütfen içeri girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarın.
- Tom peered inside.
- Tom içeri baktı.
- Tom should take a look inside.
- Tom içeri bir göz atmalı.
- Tom opened the front door and went inside.
- Tom ön kapıyı açtı ve içeri girdi.
- She has just gone inside.
- Az önce içeri girdi.
- Let's go inside and talk.
- İçeri girelim ve konuşalım.
- Tom rushed back inside.
- Tom aceleyle içeri girdi.
- Why don't you go inside?
- Neden içeri girmiyorsun?
- Do you want to come inside?
- İçeri gelmek ister misiniz?
- Go back inside.
- İçeri geri dön.
- It was sweltering inside.
- İçerisi bunaltıcıydı.
- Bring him inside.
- Onu içeri getir.
- I could go inside, I suppose.
- İçeri girebilirim, sanırım.
- I went back inside.
- Tekrar içeri girdim.
- I ran inside.
- İçeri kaçtım.
- Tom followed Mary inside.
- Tom Mary'yi içeri kadar takip etti.
- Go inside and help your sister.
- İçeri gir ve kız kardeşine yardım et.
- How did you get inside?
- Nasıl içeri girdin?
- You'd better go inside.
- İçeri girsen iyi olur.
- He ran back inside.
- İçeri koştu.
- Dan came inside and started shouting.
- Dan içeri girdi ve bağırmaya başladı.
- You have to go inside.
- İçeri girmen lazım.
- I went inside.
- Ben içeri gittim.
- Would you like to go inside and look?
- İçeri gidip bakmak ister misiniz?
- Sami went inside.
- Sami içeri gitti.
- Wondering if that restaurant had plov, I went inside.
- Restoranda plov var mı diye merak edip içeri girdim.
- I looked inside.
- İçeri baktım.
- Bring Tom inside.
- Tom'u içeri getir.
- The press is not allowed inside.
- Basının içeri girmesine izin verilmiyor.
- Let's go back inside.
- İçeri geri dönelim.
- Tom went back inside.
- Tom içeri geri döndü.
- Let's go back inside.
- İçeri girelim.
- Don't you want to come inside?
- İçeri gelmek istemiyor musun?
- How did you get inside?
- İçeri nasıl girdin?
- Why don't you come inside and we can talk about it?
- Neden içeri gelip bu konuyu konuşmuyoruz?
- Can we go inside?
- İçeri girebilir miyiz?
- Tom ran back inside.
- Tom içeri koştu.
- Tom ran inside.
- Tom içeri koştu.
- Would you like to come inside for a minute?
- Bir dakika içeri gelmek ister misin?
- Take Tom inside.
- Tom'u içeri götür.
- He ran back inside.
- İçeri geri koştu.
- Go inside and help your mother.
- İçeri gir ve annene yardım et.
- Tom asked me to come inside.
- Tom içeri girmemi istedi.
- I saw her go inside.
- Onu içeri girerken gördüm.
- Please come inside.
- Lütfen içeri gelin.
- Don't you want to come inside?
- İçeri girmek istemez misin?
- Could you take this inside for me?
- Bunu benim için içeri götürür müsün?
- Get back inside.
- İçeri gir.
- Bring her inside.
- Onu içeri getirin.
- Layla went inside.
- Layla içeri girdi.
- Make sure to bring that back inside before it rains.
- Yağmur yağmadan önce onu içeri getirdiğinden emin ol.
- Don't let the dog inside.
- Köpeğin içeri girmesine izin verme.
- Do you think you could take this inside for me?
- Bunu benim için içeri götürebilir misin?
- I saw Tom go inside.
- Tom'u içeri girerken gördüm.
- I went inside.
- İçeri girdim.
- Remove your hat when you go inside.
- İçeri girdiğinde şapkanı çıkar.
- Go inside and help your father.
- İçeri gir ve babana yardım et.
- Why don't you come inside and wait?
- Neden içeri gelip beklemiyorsun?
- Just go inside.
- Sadece içeri gir.
- Tom opened the door and walked inside.
- Tom kapıyı açtı ve içeri girdi.
- Tom has gone inside.
- Tom içeri girdi.
- I'm going inside.
- İçeri giriyorum.
- Get everyone inside.
- Herkesi içeri al.
- Tom broke the door window, reached inside, unlocked the door and got into the car.
- Tom kapının camını kırdı, içeri uzandı, kapının kilidini açtı ve arabaya bindi.
- I told Tom to come inside.
- Tom'a içeri gelmesini söyledim.
- Please take off your shoes before coming inside.
- Lütfen içeri girmeden önce ayakkabılarını çıkar.
- Go inside and change into your swimsuit.
- İçeri gir ve mayonu değiştir.
- We'll never get inside.
- Asla içeri girmeyeceğiz.
- Tom invited me inside.
- Tom beni içeri davet etti.
- I'll take it inside.
- İçeri götüreceğim.
- How did you get inside?
- İçeri nasıl girdiniz?
- Tom came inside.
- Tom içeri girdi.
- You'd better come inside.
- İçeri gelsen iyi olur.
- Take her inside.
- Onu içeri götür.
- Take them inside.
- Onları içeri götürün.
- Are you ready to come inside?
- İçeri girmeye hazır mısın?
- I saw him go inside.
- Onu içeri girerken gördüm.
- Tom asked me to come inside.
- Tom içeri gelmemi istedi.
- You don't have to go inside.
- İçeri girmek zorunda değilsin.
- Let's go inside and talk.
- İçeri girip konuşalım.
- Let's get inside.
- Hadi içeri girelim.
- I saw Tom go inside.
- Tom'un içeri girdiğini gördüm.
- They walked inside.
- İçeri girdiler.
- Come inside because it's cold outside.
- İçeri gel çünkü dışarısı soğuk.
- I think I'm going to go inside.
- Sanırım içeri gireceğim.
- I ran inside.
- İçeri koştum.
- I went inside to drink coffee.
- Kahve içmek için içeri girdim.
- Nobody's been inside.
- Kimse içeri girmedi.
- Would you come back inside?
- İçeri geri gelir misin?
- Would you like to go inside and look?
- İçeri girip bakmak ister misiniz?
- I'd like to go inside.
- İçeri girmek istiyorum.
- You have to go inside.
- İçeri girmek zorundasın.
- Tom went back inside to get his coat.
- Tom ceketini almak için içeri girdi.
- I saw them go inside.
- Onları içeri girerken gördüm.
- Tom opened the door and went inside.
- Tom kapıyı açtı ve içeri girdi.
- Come on inside.
- İçeri gelin.
- I'm going to go inside now.
- Şimdi içeri gidiyorum.
- Tom peeked inside.
- Tom içeri baktı.
- Let's go back inside where it's warm.
- Hadi içeri dönelim, sıcak olan yere.
- We can go inside.
- İçeri girebiliriz.
- Let's go inside where it's warm.
- Hadi içeri girelim, orada hava sıcak.
- Let's just go inside.
- İçeri girelim.
- It's more comfortable here inside.
- Burada içerisi daha rahattır.
Show More (202)
|
2 |
inside |
içinde |
prep. |
|
- The ruling is that these kinds of displays should not take place inside the Chamber.
- Karar, bu tür gösterilerin Meclis içinde yapılmaması yönündedir.
- Lorries have been opened, to reveal dead animals inside, with other animals trampling upon them.
- Kamyonlar açıldığında içlerinde ölü hayvanların olduğu ve diğer hayvanların onları çiğnediği görülmüştür.
- Let us stay inside the equal label criteria we already have.
- Halihazırda sahip olduğumuz eşit etiket kriterlerinin içinde kalalım.
- I said that the Commission proposal distorts competition also inside the EU.
- Komisyon teklifinin AB içinde de rekabeti bozduğunu söyledi.
- The low-cost airlines based inside the EU, like Ryanair, Easyjet, Virgin and Germanwings have been ignored.
- Ryanair, Easyjet, Virgin ve Germanwings gibi AB içinde yerleşik düşük maliyetli havayolu şirketleri göz ardı edilmiştir.
- When we open up the doll we find new dolls inside.
- Oyuncak bebeği açtığımızda içinde yeni bebekler buluruz.
- The third objective is to safeguard peace and prosperity inside and outside the Union.
- Üçüncü hedef ise Birlik içinde ve dışında barış ve refahın korunmasıdır.
- The low-cost airlines based inside the EU, like Ryanair, Easyjet, Virgin and Germanwings have been ignored.
- Ryanair, Easyjet, Virgin ve Germanwings gibi AB içinde yerleşik düşük maliyetli havayolları göz ardı edilmiştir.
- Because, in reality, what it has generated inside and outside this Parliament is enormous frustration.
- Çünkü gerçekte, bu Parlamento içinde ve dışında yarattığı şey büyük bir hayal kırıklığıdır.
- The place for discussion is at national level and inside every individual, especially inside every woman.
- Tartışmanın yeri ulusal düzeyde ve her bireyin içinde, özellikle de her kadının içindedir.
- This has never been a divisive issue inside the Commission.
- Bu konu Komisyon içinde hiçbir zaman bölücü bir mesele olmamıştır.
- But inside this there is another real issue.
- Ancak bunun içinde başka bir gerçek sorun daha var.
- In fact we had 29 European NGOs delivering humanitarian aid inside Afghanistan.
- Aslında Afganistan içinde insani yardım sağlayan 29 Avrupalı STK'mız vardı.
- It will help to improve our public health and environmental protection, both inside and outside the European Union.
- Hem Avrupa Birliği içinde hem de dışında halk sağlığımızın ve çevre korumamızın iyileştirilmesine yardımcı olacaktır.
- Phosphates are the key question buried inside this proposal.
- Fosfatlar, bu teklifin içinde gömülü olan kilit sorudur.
- We look forward to the continuing cooperation that we have had, both inside and outside this House.
- Meclis içinde ve dışında sürdürdüğümüz iş birliğinin devamını dört gözle bekliyoruz.
- We look forward to the continuing cooperation that we have had, both inside and outside this House.
- Bu Meclisin içinde ve dışında sürdürdüğümüz işbirliğinin devam etmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.
- In fact, we had 29 European NGOs delivering humanitarian aid inside Afghanistan.
- Aslında, Afganistan içinde insani yardım sağlayan 29 Avrupalı STK vardı.
- The other rule is you must stay inside the red boundary.
- Diğer bir kural da kırmızı sınırların içinde kalmak.
- I had activated the machine seconds before you appeared inside it.
- Sen içinde belirmeden saniyeler önce makineyi çalıştırmıştım.
- The other rule is you must stay inside the red boundary.
- Diğer kural ise kırmızı sınırın içinde kalmanız gerektiğidir.
- Recently someone told me 'freedom is inside you'.
- Geçenlerde biri bana 'hürriyet senin içinde' dedi.
- It doesn't occupy too much space inside your home.
- Evinizin içinde fazla yer işgal etmez.
- Our solar system is formed inside clouds of gas and dust like these.
- Güneş sistemimiz bunun gibi gaz ve toz bulutlarının içinde oluşmuştur.
- It allows you to build all your programs inside the web browser, you don't have to download any software.
- Tüm programlarınızı web tarayıcısının içinde oluşturmanıza olanak tanır, herhangi bir yazılım indirmeniz gerekmez.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Çoğu zaman ağız içinde bu diş için yeterli alan yoktur.
- Very much like Russian dolls, one doll inside another.
- Rus matruşka bebeklerine çok benziyor, bir bebek diğerinin içinde.
- There's a whole world inside him.
- Onun içinde kocaman bir dünya var.
- It has a nice little museum inside.
- İçinde şirin küçük bir müze var.
- I had activated the machine seconds before you appeared inside it.
- Sen içinde görünmeden saniyeler önce makineyi çalıştırmıştım.
- The other rule is you must stay inside the red boundary.
- Diğer kural ise kırmızı sınırın içinde kalmanız.
- It doesn't occupy too much space inside your home.
- Evinizin içinde çok fazla yer kaplamaz.
- There's a whole world inside him.
- Onun içinde koca bir dünya var.
- Maybe there's this whole other person inside you entirely.
- Belki de içinizde tamamen başka biri vardır.
- Often there is not enough space inside the mouth for this tooth.
- Genellikle bu diş için ağız içinde yeterli alan yoktur.
- For Israel, to live with the Palestinians as equals inside a democratic system is equivalent to a suicide.
- İsraillilere göre Filistinliler ile eşit şartlarda demokratik bir yapı içinde yaşamak intihara eşdeğerdir.
- Maybe there's this whole other person inside you entirely.
- Belki de içinizde tamamıyla başka bir kişi vardır.
- Maybe there's this whole other person inside you entirely.
- Belki de içinizde bambaşka bir insan vardır.
- It has a nice little museum inside.
- İçinde şirin küçük bir müze bulunuyor.
- Very much like Russian dolls, one doll inside another.
- Rusların oyuncak bebeklerine çok benziyor, bir bebek diğerinin içinde.
- Yuriko, a marine biology grad student, fell asleep inside a fish tank and awoke covered in octopuses and starfish.
- Deniz biyolojisi yüksek lisans öğrencisi Yuriko, bir akvaryumun içinde uyuyakaldı ve ahtapotlar ve denizyıldızlarıyla kaplı olarak uyandı.
- Your baby is growing inside of me.
- Bebeğin benim içimde büyüyor.
- It lives inside an apple.
- O bir elmanın içinde yaşıyor.
- Tom built a ship inside a bottle.
- Tom şişenin içinde bir gemi yaptı.
- Tom tried to keep Mary inside the car.
- Tom, Mary'yi arabanın içinde tutmaya çalıştı.
- When riding the escalator, please hold the handrail and stand inside the yellow line.
- Yürüyen merdivene binerken lütfen tırabzanı tutun ve sarı çizginin içinde durun.
- Is something going to happen inside the bank?
- Bankanın içinde bir şey mi olacak?
- We need to find what's inside these boxes.
- Bu kutuların içinde ne olduğunu bulmalıyız.
- Cameras are not allowed inside the prison.
- Cezaevi içinde kameralara izin verilmiyor.
- The king lives inside a large castle.
- Kral büyük bir kalenin içinde yaşıyor.
- Mary is hiding inside her blanket fort.
- Mary, battaniyeden yapılmış kalesi içinde saklanıyor.
- I couldn't see what was inside.
- Ben içinde ne olduğunu göremedim.
- The Eurail pass allows for unlimited travel inside Europe.
- Eurail kartı Avrupa içinde sınırsız seyahat imkanı sağlıyor.
- There were traces of blood inside Dan's car.
- Dan'ın arabasının içinde kan izleri vardı.
- Don't you want to see what's inside the cave?
- Mağaranın içinde ne olduğunu görmek istemiyor musun?
- Wait inside the car.
- Arabanın içinde bekle.
- Fadil wasn't inside the house.
- Fadıl evin içinde değildi.
- The deer roam freely inside the park.
- Geyikler parkın içinde özgürce dolaşıyor.
- There's a balloon inside the balloon.
- Balonun içinde bir balon var.
- Dan found Linda inside his car.
- Dan Linda'yı arabasının içinde buldu.
- Time doesn't pass or go away, time remains inside us.
- Zaman geçmez ya da kaybolmaz, zaman içimizde kalır.
- I was inside the plane.
- Uçağın içindeydim.
- There used to be a giant statue of Athena inside the Parthenon.
- Parthenon'un içinde dev bir Athena heykeli vardı.
- Tom doesn't want to open the box, but he wants to know what's inside it.
- Tom kutuyu açmak istemiyor fakat onun içinde ne olduğunu biliyor.
- There was lots of gold inside the sarcophagus.
- Lahit içinde bir sürü altın vardı.
- Ancient coins were found inside the mysterious tomb.
- Eski paralar gizemli mezar içinde bulundu.
- Tom is flirting with some girl inside the bar.
- Tom barın içinde bir kızla flört ediyor.
- Once, I got lost inside a tree.
- Bir keresinde bir ağacın içinde kayboldum.
- If Tom is still inside the house, then he's probably safe.
- Eğer Tom hala evin içindeyse, o zaman muhtemelen güvendedir.
- A mysterious chamber has been discovered inside the pyramid.
- Piramidin içinde gizemli bir oda keşfedildi.
- There was no one inside the house.
- Evin içinde kimse yoktu.
- When riding the escalator, please hold the handrail and stand inside the yellow line.
- Yürüyen merdivene binerken lütfen tırabzanı tut ve sarı çizginin içinde dur.
- I'm inside a store.
- Ben bir mağazanın içindeyim.
- You may take photos outside this museum, but not inside.
- Bu müzenin dışında fotoğraf çekebilirsiniz, ama içinde çekemezsiniz.
- A mysterious chamber has been discovered inside the pyramid.
- Piramidin içinde gizemli bir oda bulundu.
- There's a sculpture garden inside the park.
- Park içinde bir heykel bahçesi var.
- I feel alone inside.
- İçimde yalnız hissediyorum.
- There are clean plates inside the closet and on the table.
- Dolabın içinde ve masanın üzerinde temiz tabaklar var.
- Last year there was an incident with a security guard who shot a stray bullet inside a toilet.
- Geçen yıl tuvaletin içinde bir maganda kurşunu ateşleyen bir güvenlik görevlisi ile bir olay vardı.
- The Parthenon is located inside the Acropolis of Athens.
- Parthenon, Atina Akropolü'nün içinde yer almaktadır.
- There's a spider inside the tent.
- Çadırın içinde bir örümcek var.
- Tom felt comfortable inside his sleeping bag.
- Tom uyku tulumunun içinde kendini rahat hissediyordu.
- Tom got lost inside the manor.
- Tom malikanenin içinde kayboldu.
- The dogs died inside the hot vehicle.
- Köpekler sıcak aracın içinde öldü.
- Don't eat inside the laboratory.
- Laboratuvarın içinde yemek yeme.
- I wonder what goes on inside his head?
- Acaba kafasının içinde neler oluyor?
- What was inside?
- İçinde ne vardı?
- People were screaming inside the blazing ship, and there was no way we could get to them to rescue them.
- Yanan geminin içinde insanlar çığlık atıyordu ve onları kurtarmak için onlara ulaşmamızın hiçbir yolu yoktu.
- Let's go see what's inside the cave.
- Hadi gidip mağaranın içinde ne olduğuna bakalım.
- Don't leave your dog locked inside a hot car.
- Köpeğini sıcak bir arabanın içinde kilitli bırakma.
- We need to find what's inside these boxes.
- Bu kutuların içinde ne olduğunu bulmamız gerekiyor.
- Fadil was inside the house.
- Fadıl evin içinde idi.
- I feel an overbearing emptiness inside of me.
- İçimde dayanılmaz bir boşluk hissediyorum.
- Northern flying squirrels nest inside trees.
- Kuzeyden gelen uçan sincaplar ağaçların içinde yuva yapar.
- There was absolutely nothing inside the room.
- Odanın içinde kesinlikle hiçbir şey yoktu.
- A blood vessel burst inside his brain.
- Beyninin içinde bir kan damarı patladı.
- The Parthenon is located inside the Acropolis of Athens.
- Parthenon, Atina Akropolisi'nin içinde yer almaktadır.
- Mary tried to smuggle a hacksaw blade into the prison inside a cake.
- Mary demir testeresini bir kekin içinde hapishaneye sokmaya çalıştı.
- I saw a man's face inside the window.
- Pencerenin içinde bir adamın yüzünü gördüm.
- There's a cake inside the box.
- Kutunun içinde pasta var.
- What are you cooking inside the pressure pot?
- Düdüklü tencerenin içinde ne pişiriyorsun?
- What was inside the box?
- Kutunun içinde ne vardı?
- There are two zombies inside my house.
- Evimin içinde iki tane zombi var.
- A dragon lives inside the cavern.
- Mağaranın içinde bir ejderha yaşıyor.
- Do you want to see what's inside the cave?
- Mağaranın içinde ne olduğunu görmek ister misin?
- Tom wasn't inside the house.
- Tom evin içinde değildi.
- There are six fish inside the tin can.
- Teneke kutunun içinde altı balık var.
- He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu.
- The deer roam freely inside the park.
- Geyik parkın içinde özgürce dolaştı.
- Your baby is growing inside of me.
- Bebeğin içimde büyüyor.
- You may take photos outside this museum, but not inside.
- Bu müzenin içinde değil, dışında fotoğraf çekebilirsin.
- He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside.
- İçinde ne kadar çok karmaşık bileşen olduğunu fark ettikten sonra dizüstü bilgisayarı parçalara ayırdığına anında pişman oldu.
- There was a box inside the box.
- Kutunun içinde bir kutu vardı.
- The surgeon forgot something inside the patient.
- Cerrah hastanın içinde bir şey unuttu.
- Fadil discovered the car with Layla's dead body inside.
- Fadıl arabayı içinde Leyla'nın cesediyle birlikte buldu.
- Tom knew who was inside his house.
- Tom evinin içinde kimin olduğunu biliyordu.
- The bus driver told the pupils to keep their heads inside the bus.
- Otobüs şoförü öğrencilere kafalarını otobüsün içinde tutmalarını söyledi.
- There used to be a giant statue of Athena inside the Parthenon.
- Parthenon'un içinde eskiden dev bir Athena heykeli vardı.
- There were many books inside of that box.
- O kutunun içinde birçok kitap vardı.
- I'm inside the store.
- Mağazanın içindeyim.
- Inside my backpack there are many colored pens, red ones, blue ones, green ones, etc.
- Sırt çantamın içinde birçok renkli kalem var, kırmızılar, maviler, yeşiller, vs.
- Tom felt comfortable inside his sleeping bag.
- Tom uyku tulumunun içinde rahat hissetti.
- The letter is inside the envelope.
- Mektup zarfın içinde.
- Let's open the box and see what's inside it.
- Kutuyu açalım ve içinde ne var görelim.
- The king lives inside his castle.
- Kral şatosunun içinde yaşar.
- These monks live inside the monastery.
- Bu keşişler manastırın içinde yaşıyorlar.
- What's inside?
- İçinde ne var?
- Do you wear shoes inside your house?
- Evinizin içinde ayakkabı giyiyor musunuz?
- I feel an overbearing emptiness inside of me.
- İçimde canımı sıkan bir boşluk hissi var.
- Tom built a ship inside a bottle.
- Tom bir şişenin içinde bir gemi inşa etti.
- Dan had a bloody nose inside the car.
- Dan'in arabanın içinde burnu kanadı.
- I think there's something inside this box.
- Sanırım bu kutunun içinde bir şey var.
- I don't want to spend my vacations locked inside my house.
- Tatillerimi evimin içinde kilitli geçirmek istemiyorum.
- Dan was inside his apartment when he heard Matt and Linda arguing in the hallway.
- Dan, Matt ve Linda'nın koridorda tartıştıklarını duyduğunda dairesinin içindeydi.
- Somebody's inside the house.
- Evin içinde biri var.
- I could swear there's something inside this box.
- Bu kutunun içinde bir şey olduğuna yemin edebilirim.
- Mary is hiding inside her blanket fort.
- Mary battaniye kalesinin içinde saklanıyor.
- There was lots of gold inside the sarcophagus.
- Lahitin içinde bir sürü altın vardı.
- I wonder what's inside the box.
- Kutunun içinde ne var merak ediyorum.
- Don't eat inside the laboratory.
- Laboratuvarın içinde yemek yemeyin.
- Tom was waiting inside his cabin.
- Tom kamarasının içinde bekliyordu.
- Tom wanted to see what was inside the house.
- Tom evin içinde ne olduğunu görmek istedi.
- There are two zombies inside my house.
- Evimin içinde iki zombi var.
- There was a box inside the box.
- Kutu içinde bir kutu vardı.
- There's a sculpture garden inside the park.
- Parkın içinde bir heykel bahçesi var.
- Was anyone injured inside the car?
- Arabanın içinde yaralanan var mıydı?
- The bus driver told the pupils to keep their heads inside the bus.
- Otobüs sürücüsü öğrencilere başlarını otobüsün içinde tutmalarını söyledi.
- Tom is dying to see what's inside this box.
- Tom bu kutunun içinde ne olduğunu görmek için ölüyor.
- Let's open the box and see what's inside.
- Kutuyu açıp içinde ne olduğuna bakalım.
- There's a cake inside the box.
- Kutunun içinde bir pasta var.
- Ancient coins were found inside the mysterious tomb.
- Gizemli mezarın içinde antik paralar bulundu.
- The Erechtheion is a temple located inside the Acropolis of Athens.
- Erechtheion, Atina Akropolisi içinde yer alan bir tapınaktır.
- I wonder what's inside the box.
- Kutunun içinde ne olduğunu merak ediyorum.
- Inside the chest, there are the heart and the lungs.
- Göğsün içinde kalp ve akciğerler var.
- Tell me what you think's inside this box.
- Bana bu kutunun içinde ne olduğunu düşündüğünü söyle.
- The king lives inside his castle.
- Kral kalesinin içinde yaşar.
- Don't leave your dog locked inside a hot car.
- Köpeğinizi sıcak bir arabanın içinde kilitli bırakmayın.
- There's something inside this box.
- Bu kutunun içinde bir şey var.
- Tom has a barn door inside his apartment.
- Tom'un dairesinin içinde bir ahır kapısı var.
- What is inside the box?
- Kutunun içinde ne var?
- I'm dying to know what's inside.
- İçinde ne olduğunu bilmek için ölüyorum.
- Dan found Linda inside his car.
- Dan, Linda'yı arabasının içinde buldu.
- Is there a zoo inside the park?
- Parkın içinde hayvanat bahçesi var mı?
- The mine caved in and many workers were trapped inside.
- Maden çöktü ve içinde birçok işçi sıkıştı.
- Fadil was inside the house.
- Fadıl evin içindeydi.
- Let's open the box and see what's inside it.
- Kutuyu açalım ve içinde ne olduğunu görelim.
- Tom tried to keep Mary inside the car.
- Tom Mary'yi arabanın içinde tutmaya çalıştı.
- It lives inside an apple.
- Bir elmanın içinde yaşıyor.
- I want to see what you have inside your house.
- Evinin içinde ne olduğunu görmek istiyorum.
- I think there's something inside this box.
- Bu kutunun içinde bir şey olduğunu düşünüyorum.
- When the laundry is not evenly distributed inside the washing machine, it can cause the washing machine to vibrate or even move.
- Çamaşırlar çamaşır makinesinin içinde eşit olarak dağıtılmadığında, çamaşır makinesinin titremesine ve hatta hareket etmesine neden olabilir.
- The textile factory's windows are fitted with iron bars so when a fire broke out inside the factory, most of the workers died.
- Tekstil fabrikasının pencereleri demir parmaklıklarla donatılmıştı, bu nedenle fabrikanın içinde yangın çıktığında işçilerin çoğu öldü.
- They kissed inside the planetarium.
- Planetaryumun içinde öpüştüler.
- There was a small box inside the big box.
- Büyük kutunun içinde küçük bir kutu vardı.
- The dogs died inside the hot vehicle.
- Köpekler sıcak aracın içinde öldüler.
- Time doesn't pass or go away, time remains inside us.
- Zaman geçmez ya da gitmez, zaman içimizde kalır.
- Tom doesn't want to open the box, but he wants to know what's inside it.
- Tom kutuyu açmak istemiyor ama içinde ne olduğunu bilmek istiyor.
- The Erechtheion is a temple located inside the Acropolis of Athens.
- Erechtheion, Atina Akropolisi'nin içinde yer alan bir tapınaktır.
- Babies grow up inside the amniotic fluid in the womb.
- Bebekler rahimdeki amniyotik sıvının içinde büyürler.
Show More (176)
|
3 |
inside |
içeride |
adv. |
|
- They have been fully debated inside all the political groups and different committees.
- Bu değişiklikler tüm siyasi gruplar ve farklı komiteler içerisinde tamamen tartışılmıştır.
- It has a nice little museum inside.
- İçerisinde ufak ve güzel bir müze var.
- The teflon cylinder avoids the small pit which can hold humidity to effect magnesium oxide inside.
- Teflon silindir, nemi tutabilen küçük çukurun oluşarak içeride magnezyum oksidi etkilemesini önler.
- It doesn't occupy too much space inside your home.
- Evinizin içerisinde fazla yer kaplamaz.
- Can I see you inside, please?
- Ben seni içeride görebilir miyim, lütfen?
- I'm inside.
- Ben içerideyim.
- Tom and Mary are already inside.
- Tom ve Mary zaten içeride.
- Tom is still inside.
- Tom hâlâ içeride.
- There are many kinds of animals inside this enclosure.
- Bu alan içerisinde birçok hayvan türü var.
- Can you buy something to eat inside?
- İçeride yiyecek bir şeyler alabilir misin?
- Tom's inside.
- Tom içeride.
- Sami was trapped inside.
- Sami içeride kapana kısıldı.
- There's room inside.
- İçeride yer var.
- Can you buy something to eat inside?
- İçeride yiyecek bir şey alabilir misin?
- I let my dog sleep inside.
- Köpeğimin içeride uyumasına izin verdim.
- Keep Tom inside.
- Tom'u içeride tut.
- Tom was inside.
- Tom içerideydi.
- Tom is waiting inside.
- Tom içeride bekliyor.
- Please don't smoke inside.
- Lütfen içeride sigara içme.
- Tom always wears a hat, even inside.
- Tom her zaman bir şapka takar, içeride bile.
- Tom knew who was inside his house.
- Tom evinin içerisinde kim olduğunu biliyordu.
- Can we talk about this inside?
- Bunun hakkında içeride konuşabilir miyiz?
- Keep the kids inside.
- Çocukları içeride tut.
- Nobody's been inside.
- Hiç kimse içeride değildi.
- Inside, it's very hot, but outside its freezing.
- İçeride hava çok sıcak ama dışarıda hava buz gibi.
- They're inside.
- İçerideler.
- Keep them inside.
- Onları içeride tut.
- What was inside?
- İçeride ne vardı?
- I don't see anybody inside.
- İçeride kimseyi görmüyorum.
- There's nothing inside.
- İçeride kimse yok.
- You should spend more time outside and less time inside.
- Dışarıda daha fazla zaman ve içeride daha az zaman harcamalısın.
- We are eating breakfast inside.
- İçeride kahvaltı ediyoruz.
- Lots of leftovers remained inside.
- İçeride bir sürü yemek artakaldı.
- I was inside, waiting.
- İçeride bekliyordum.
- Was it an inside job?
- İçeriden destekli bir iş miydi?
- It was an inside job.
- Bu içeriden destekli bir işti.
- Because of the rain, we had to eat our picnic inside.
- Yağmurdan dolayı pikniğimizi içeride yedik.
- Keep them inside.
- Onları içeride tutun.
- Tom is inside, isn't he?
- Tom içeride, değil mi?
- Keep him inside.
- Onu içeride tutun.
- Because of the rain, we had to eat our picnic inside.
- Yağmur yüzünden pikniğimizi içeride yapmak zorunda kaldık.
- I'll see you inside.
- İçeride görüşürüz.
- Tom is still inside.
- Tom hala içeride.
- Can I see you inside, please?
- İçeride görüşebilir miyiz, lütfen?
- Energy comes from inside.
- Enerji içeriden gelir.
- I'll be waiting inside.
- Ben içeride bekliyor olacağım.
- Is Tom still inside?
- Tom hala içeride mi?
- We're inside.
- Biz içerideyiz.
- Tom stays inside all day staring at the computer.
- Tom bütün gün içeride bilgisayarın başında oturuyor.
- Tom isn't inside.
- Tom içeride değil.
- There's nothing inside.
- İçeride hiçbir şey yok.
- I feel empty inside.
- İçeride boş hissediyorum.
- You should wait inside.
- İçeride beklemelisin.
- I'll be waiting inside.
- İçeride bekliyor olacağım.
- Tom is waiting for you inside.
- Tom seni içeride bekliyor.
- They're still inside.
- Onlar hâlâ içeride.
- As a result, we play ball inside on rainy days.
- Sonuç olarak, yağmurlu günlerde içeride top oynuyoruz.
- Tom and Mary are still inside.
- Tom ve Mary hâlâ içeride.
- Tom and Mary are inside.
- Tom ve Mary içerideler.
- We're inside.
- İçerideyiz.
- There's nobody inside.
- İçeride kimse yok.
- There's something inside here.
- İçeride bir şey var.
- Tom and Mary are still inside.
- Tom ve Mary hâlâ içerideler.
- Keep Tom inside.
- Tom'u içeride tutun.
- They're still inside.
- Hâlâ içerideler.
- Tom is eating breakfast inside.
- Tom içeride kahvaltı ediyor.
- Tom is already inside.
- Tom zaten içeride.
- Tom wasn't inside.
- Tom içeride değildi.
- Tom always wears a hat, even inside.
- Tom her zaman şapka takar, içeride bile.
- Keep him inside.
- Onu içeride tut.
- Tom is eating breakfast inside.
- Tom içeride kahvaltı yapıyor.
- We're already inside.
- Zaten içerideyiz.
- This door is locked from inside.
- Bu kapı içeriden kilitli.
- Can we talk inside?
- İçeride konuşabilir miyiz?
- The mine caved in and many workers were trapped inside.
- Maden çöktü ve birçok işçi içeride mahsur kaldı.
- Keep her inside.
- Kızı içeride tut.
- I'll be inside.
- İçeride olacağım.
- There is nobody inside.
- İçeride kimse yok.
- I'm inside a store.
- Bir dükkanın içerisindeyim.
- Lots of leftovers remained inside.
- İçeride bir sürü yemek artığı kaldı.
- As a result, we play ball inside on rainy days.
- Sonuç olarak yağışlı günlerde içeride top oynarız.
- You should spend more time outside and less time inside.
- Dışarıda daha çok, içeride daha az zaman geçirmelisiniz.
- There's something inside this box.
- Bu kutunun içerisinde bir şey var.
- Tom is locked inside.
- Tom içeride kilitli.
- Is Tom still inside?
- Tom hâlâ içeride mi?
- I don't like being inside.
- İçeride olmayı sevmiyorum.
- They're still inside.
- Hala içerideler.
- Cameras are not allowed inside the prison.
- Hapishane içerisinde kameralara izin verilmemektedir.
- Tom is waiting inside, isn't he?
- Tom içeride bekliyor, değil mi?
- Tom is inside.
- Tom içeridedir.
- They're inside.
- Onlar içeride.
- The orange appears rotten inside.
- Portakal içeriden çürümüş görünüyor.
- Don't leave your dog inside all day.
- Köpeğini bütün gün içeride bırakma.
- I waited inside.
- İçeride bekledim.
- Don't leave your dog inside all day.
- Köpeğinizi bütün gün içeride bırakmayın.
- Tom was locked inside.
- Tom içeride kilitli kaldı.
- The theft must have been an inside job.
- Hırsızlık içeriden yapılmış olmalı.
- We'll have our picnic inside if the weather doesn't improve.
- Hava düzelmezse pikniğimizi içeride yaparız.
- Why aren't you inside?
- Neden içeride değilsin?
- Keep her inside.
- Onu içeride tut.
- I couldn't see what was inside.
- İçeride ne olduğunu göremedim.
- Tom is inside.
- Tom içeride.
- I think it's cruel to keep a cat inside.
- Bence bir kediyi içeride tutmak zalimlik.
- Tom and Mary are inside.
- Tom ve Mary içeride.
- Tom waited inside.
- Tom içeride bekledi.
- Can we talk about this inside?
- Bunu içeride konuşabilir miyiz?
Show More (106)
|
4 |
inside |
içeriye |
adv. |
|
- So bring a bit of green inside.
- Bu yüzden içeriye biraz yeşillik getirin.
- So bring a bit of green inside.
- Bu yüzden içeriye biraz yeşillik getir.
- Tom is going inside.
- Tom içeriye gidiyor.
- She went inside.
- İçeriye girdi.
- Do you think you could take this inside for me?
- Bunu benim için içeriye götürebileceğini düşünüyor musun?
- You don't have to go inside.
- İçeriye girmene gerek yok.
- Tom just went inside.
- Tom az önce içeriye girdi.
- The press is not allowed inside.
- Basın içeriye giremez.
- They peered inside.
- İçeriye baktılar.
- You'd better go inside.
- İçeriye girsen iyi olur.
- We can go inside.
- İçeriye girebiliriz.
- Let's get it inside.
- Onu içeriye alalım.
- Come on inside.
- İçeriye gel.
- Can I come inside?
- İçeriye gelebilir miyim?
- Please go back inside.
- Lütfen içeriye geri gidin.
- Tom went inside.
- Tom içeriye girdi.
- We went inside.
- İçeriye girdik.
- Layla went inside.
- Leyla içeriye girdi.
- Go on inside.
- İçeriye git.
- Tom invited me inside.
- Tom beni içeriye davet etti.
- Let's get inside.
- İçeriye girmemize izin verin.
- Tom unlocked the door and went inside.
- Tom kapıyı açtı ve içeriye girdi.
- Come back inside.
- İçeriye geri gel.
- Let's have a look inside.
- Hadi içeriye bir bakalım.
- Tom opened the door and stepped inside.
- Tom kapıyı açtı ve içeriye adım attı.
- Tom broke the door window, reached inside, unlocked the door and got into the car.
- Tom kapı camını kırdı, içeriye girdi, kapının kilidini açtı ve arabaya bindi.
- Tom peeked inside.
- Tom gizlice içeriye baktı.
- Please come inside.
- Lütfen içeriye gel.
- How did you get inside?
- İçeriye nasıl girdin?
- I saw him go inside.
- Onun içeriye girdiğini gördüm.
- Let's get back inside.
- İçeriye geri dönelim.
- I summoned up my courage, and walked inside.
- Cesaretimi topladım ve içeriye yürüdüm.
- You'd better get back inside.
- İçeriye geri dönsen iyi olur.
- Tom looked inside.
- Tom içeriye baktı.
- I'll take it inside.
- Onu içeriye götüreceğim.
- Tom came inside.
- Tom içeriye geldi.
- Please come back inside.
- Lütfen içeriye geri gel.
- Tom went back inside to get his coat.
- Tom paltosunu almak için içeriye girdi.
- Could you take this inside for me?
- Bunu benim için içeriye götürür müsün?
- I saw them go inside.
- Onların içeriye girdiğini gördüm.
- I saw her go inside.
- Onun içeriye girdiğini gördüm.
- Let's go inside where it's warm.
- Hadi sıcak olan yere içeriye girelim.
- Tom has gone inside.
- Tom içeriye gitti.
- Now go on inside.
- Şimdi içeriye geçin.
- Tom should take a look inside.
- Tom içeriye bir göz atmalı.
Show More (42)
|
5 |
inside |
içine |
prep. |
|
- Surely it is desirable that the Union avoids putting itself inside such a straitjacket.
- Birliğin kendisini böyle bir deli gömleğinin içine sokmaktan kaçınması elbette arzu edilen bir şeydir.
- An SSD is simply a larger version of a flash drive that mounts inside the computer/server.
- Bir SSD, bilgisayarın/sunucunun içine takılan bir flash sürücünün daha büyük bir versiyonudur.
- Go inside and look for what it is like to love yourself.
- İçinize dönün ve kendinizi sevmenin nasıl bir şey olduğunu araştırın.
- So bring a bit of green inside.
- Bu yüzden içine ufak bir parça yeşillik koyun.
- So all you can do is give in to it, step right inside the storm.
- Yani yapabileceğin tek şey ona teslim olmak, fırtınanın içine girmektir.
- I peeked inside the box.
- Kutunun içine bir göz attım.
- Tom stacked the firewood inside the woodshed.
- Tom odunları odunluğun içine yığdı.
- Tom looked at the snow falling inside the snow globe.
- Tom kar küresinin içine düşen kara baktı.
- It's almost as absurd as building a nuclear reactor inside a castle.
- Bu neredeyse bir kale içine nükleer reaktör inşa etmek kadar saçma.
- Tom decided that we should put the canoe inside the house until the storm passed.
- Tom fırtına geçinceye kadar kanoyu evin içine koymamız gerektiğine karar verdi.
- Tom peeked inside the box.
- Tom kutunun içine baktı.
- Put these dishes inside the drawer, please.
- Bu tabakları çekmecenin içine koy lütfen.
- Tom carefully peered inside the box.
- Tom kutunun içine dikkatle baktı.
- I love reading the messages hidden inside fortune cookies.
- Fal kurabiyelerinin içine gizlenmiş mesajları okumayı seviyorum.
- Tom went inside the house.
- Tom evin içine girdi.
- I peeked inside the box.
- Kutunun içine çaktırmadan baktım.
- We made a cake and we put poppy seeds inside.
- Biz bir pasta yaptık ve içine haşhaş tohumu koyduk.
- We should go inside the house.
- Evin içine girmeliyiz.
- Curiosity has landed inside the Gale crater.
- Curiosity, Gale kraterinin içine indi.
- Don't bring food inside the tent.
- Çadırın içine yiyecek getirme.
- The groom hid inside the wedding cake.
- Damat düğün pastasının içine saklandı.
- Northern flying squirrels nest inside trees.
- Kuzey uçan sincapları ağaçların içine yuva yapar.
- How do fortunes get inside of fortune cookies?
- Fal kurabiyelerinin içine fallar nasıl giriyor?
- Tom decided that we should put the canoe inside the house until the storm passed.
- Tom, fırtına geçene kadar kanoyu evin içine koymamız gerektiğine karar verdi.
- The biologist installed a camera inside the eagles' nest.
- Biyolog kartal yuvasının içine bir kamera yerleştirdi.
- Layla was killed and stuffed inside a sack.
- Leyla öldürüldü ve bir çuvalın içine konuldu.
- It's almost as absurd as building a nuclear reactor inside a castle.
- Bu neredeyse bir kalenin içine nükleer reaktör inşa etmek kadar saçma.
- We made a cake and we put poppy seeds inside.
- Bir kek yaptık ve içine haşhaş tohumu koyduk.
- Curiosity has landed inside the Gale crater.
- Curiosity Gale kraterinin içine iniş yaptı.
- Did you go inside the cave?
- Mağaranın içine girdin mi?
- Tom carefully peered inside the box.
- Tom kutunun içine dikkatlice baktı.
- Tom stepped inside the room.
- Tom odanın içine adım attı.
- Don't bring food inside the tent.
- Çadırın içine yiyecek getirmeyin.
- Tom opened the box and peeked inside.
- Tom kutuyu açtı ve içine baktı.
- Tom hides his savings inside a shoebox.
- Tom birikimlerini bir ayakkabı kutusunun içine saklıyor.
- I love reading the messages hidden inside fortune cookies.
- Fal kurabiyelerinin içine saklanmış mesajları okumayı severim.
- Tom peeked inside the room.
- Tom odanın içine bir göz attı.
- Let's peek inside.
- İçine bir göz atalım.
- Sami went inside the apartment.
- Sami dairenin içine girdi.
- We need to try to get everybody inside the house.
- Herkesi evin içine sokmaya çalışmalıyız.
Show More (37)
|
6 |
inside |
iç (taraf) |
n., adj. |
|
- The door is blue on the outside, green on the inside.
- Kapının dışı mavi, içi yeşildir.
- Tonometry measures the pressure inside the eyes using a special device.
- Tonometri, özel bir cihaz kullanarak göz içi basıncı ölçer.
- The door is blue on the outside, green on the inside.
- Kapının dışı mavi, içi yeşil.
- No one knows the inside story.
- Kimse işin iç yüzünü bilmiyor.
- It was hot inside the tent.
- Çadırın içi sıcaktı.
- He overlaid the walls on the inside with gold.
- İç duvarları altınla kapladı.
- It's pitch black inside the cave.
- Mağaranın içi zifiri karanlık.
- The building is rotten inside and out.
- Binanın içi ve dışı çürümüş.
- It was nice and warm inside the house.
- Evin içi güzel ve sıcaktı.
- I feel empty inside.
- İçim bomboş.
- It was really loud inside the club.
- Kulübün içi gerçekten gürültülüydü.
- He took out the wallet from his inside jacket pocket.
- Ceketinin iç cebinden cüzdanını çıkardı.
- The orange appears rotten inside.
- Portakalın içi çürümüş görünüyor.
- Her coat is fur on the inside.
- Onun ceketinin içi kürktür.
- It was very hot inside the bus.
- Otobüsün içi çok sıcaktı.
- It was nice and warm inside the house.
- Evin içi hoş ve ılıktı.
- The outside of this box is green, but the inside is red.
- Bu kutunun dışı yeşildir ama içi kırmızıdır.
- Only Tom and Mary know the inside story.
- Sadece Tom ve Mary hikayenin iç yüzünü bilir.
- Tom knows this town inside out.
- Tom bu şehri avucunun içi gibi bilir.
- Only Tom and Mary know the inside story.
- Hikayenin iç yüzünü sadece Tom ve Mary biliyor.
- The apple looked good, but the inside was rotten.
- Elma iyi görünüyordu ama içi çürümüştü.
- It was very dark inside the mine.
- Madenin içi çok karanlıktı.
- The outside of this box is green, but the inside is red.
- Bu kutunun dışı yeşil ama içi kırmızı.
- It was really loud inside the club.
- Kulübün içi çok gürültülüydü.
- Drink everything up, so that nothing remains inside.
- Her şeyi iç, böylece içinde hiçbir şey kalmaz.
- The house was cleaned inside and out.
- Evin içi ve dışı temizlendi.
- Tom's house is warm inside even on cold days.
- Tom'un evinin içi soğuk günlerde bile sıcaktır.
- I don't know how to help Tom and it's tearing me up inside!
- Tom'a nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum ve bu içimi parçalıyor!
- He took out the wallet from his inside jacket pocket.
- O iç ceket cebinden cüzdanını çıkardı.
- You know me inside and out.
- Benim içimi dışımı biliyorsun.
- It was insanely hot inside the bus.
- Otobüsün içi delicesine sıcaktı.
- It was very dark inside the room.
- Odanın içi çok karanlıktı.
- Her coat is fur on the inside.
- Paltosunun içi kürklü.
- Tom shouldn't have written his password on the inside cover of his notebook.
- Tom şifresini defterinin iç kapağına yazmamalıydı.
- Beauty on the inside is more important than beauty on the outside.
- İç güzellik, dış güzellikten daha önemlidir.
Show More (32)
|
7 |
inside |
içindeki |
adj. |
|
- I said that the Commission proposal also distorts competition inside the EU.
- Komisyon teklifinin AB içindeki rekabeti de bozduğunu söyledim.
- The teflon cylinder avoids the small pit which can hold humidity to effect magnesium oxide inside.
- Teflon silindir, içindeki magnezyum oksidi etkilemek için nemi tutabilecek küçük çukurun oluşmasını önler.
- Tonometry measures the pressure inside the eyes using a special device.
- Tonometri, özel bir cihaz kullanarak gözün içindeki basıncı ölçer.
- Tonometry measures the pressure inside the eyes using a special device.
- Tonometri, özel bir cihaz kullanarak gözlerin içindeki basıncı ölçer.
- Increases glycolysis, helping the body break down sugars inside cells.
- Glikolizi artırarak vücudun hücrelerin içindeki şekerleri parçalamasına yardımcı olur.
- Troops inside the walls were well protected.
- Surların içindeki birlikler iyi korunuyordu.
- Tom thought his violin was a Stradivarius because the name Stradivarius was on the label inside his violin.
- Tom kemanının Stradivarius olduğunu düşündü çünkü kemanının içindeki etikette Stradivarius ismi yazıyordu.
- The angry crowd clambered around the police van shouting insults at the suspected paedophile inside it.
- Öfkeli kalabalık polis minibüsünün etrafını sarıp içindeki pedofili zanlısına hakaretler yağdırdı.
- Most of a insect's organs are inside its abdomen.
- Bir böceğin organlarının çoğu karnının içindedir.
- What was inside the box?
- Kutunun içindeki neydi?
- The thieves disabled the CCTV cameras inside the museum.
- Hırsızlar müzenin içindeki CCTV kameralarını devre dışı bırakmıştır.
- Who writes the fortunes that are inside fortune cookies?
- Fal kurabiyelerinin içindeki falları kim yazıyor?
- The angry crowd clambered around the police van shouting insults at the suspected paedophile inside it.
- Öfkeli kalabalık polis minibüsünün etrafını sararak içindeki şüpheli pedofile hakaretler yağdırdı.
- What is inside the box?
- Kutunun içindeki nedir?
- Tom thought his violin was a Stradivarius because the name Stradivarius was on the label inside his violin.
- Tom kemanının bir Stradivarius olduğunu düşündü çünkü Stradivarius adı kemanının içindeki etiketteydi.
- Most of an insect's organs are inside its abdomen.
- Bir böceğin organlarının çoğu karnının içindedir.
- The greatest and most beautiful temple of man is inside himself.
- İnsanın en büyük ve en güzel tapınağı kendi içindedir.
- The thieves disabled the CCTV cameras inside the museum.
- Hırsızlar müzenin içindeki Kapalı Devre kameralarını devre dışı bıraktı.
Show More (15)
|
8 |
inside |
içerde |
adv. |
|
- Tom is waiting inside, isn't he?
- Tom içerde bekliyor, değil mi?
- I was inside, waiting.
- İçerdeydim, bekliyordum.
- Tom is waiting for you inside.
- Tom içerde sizi bekliyor.
Show More (1)
|
9 |
inside |
içerisinde |
prep. |
|
- We believe that sustaining the existing system inside the European Patent Office is important.
- Avrupa Patent Ofisi içerisindeki mevcut sistemin sürdürülmesinin önemli olduğuna inanıyoruz.
Show More (-2)
|
10 |
inside |
iç kısım |
n. |
|
- If there are no tissues, use the inside of your elbow.
- Eğer mendil yoksa dirseğinizin iç kısmını kullanın.
Show More (-2)
|