Tureng - lecture - Englisch Türkisch Sätze

Verlauf

	Englisch	Türkisch
1	lecture	ders	n.
	Transfers the theoretical knowledge that was gained during the lectures into practice in terms of spatial analysis. Ders sürecinde öğrendiği kuramsal bilgiyi mekânsal çözümleme alanında pratiğe yansıtır. Transfers the theoretical knowledge that was gained during the lectures into practice in terms of spatial analysis. Derslerde edindiği teorik bilgileri mekansal analiz açısından pratiğe aktarır. Transfers the theoretical knowledge that was gained during the lectures into practice in terms of spatial analysis. Dersler sırasında edindiği teorik bilgiyi mekânsal analiz bağlamında pratiğe aktarır. Halfway through the lecture, she began to feel sick. Dersin yarısında kendini hasta hissetmeye başladı. They were listening to the lecture attentively. Onlar dersi dikkatle dinliyorlardı. What's this lecture about? Bu dersin konusu ne? The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical. Ders iki bölümden oluşuyor, biri teorik, diğeri pratik. His lecture started on time. Dersi zamanında başladı. Anyone can attend my lectures, but not everyone can understand them. Herkes benim derslerime katılabilir ama herkes onları anlayamaz. As a matter of fact, his lecture was boring. Doğruyu söylemek gerekirse, onun dersi sıkıcı. When listening to a lecture, you should be quiet. Ders dinlerken sessiz olmalısınız. All in all, I enjoyed the lecture. Sonuç olarak, dersten keyif aldım. Professor Naruhodo's lecture was re-broadcast. Profesör Naruhodo'nun dersi yeniden yayınlandı. They listened to the lecture very attentively. Onlar dersi dikkatle dinledi. The lecture was as boring as watching grass grow. Ders, çimenlerin büyümesini izlemek kadar sıkıcıydı. Your lecture was not satisfactory at all. Dersiniz hiç tatmin edici değildi. That lecture was a waste of time. O ders bir zaman kaybıydı. That lecture really stimulated me. Bu ders beni gerçekten heyecanlandırdı. His lectures are terribly boring. Dersleri fena halde sıkıcı. His lectures are terribly boring. Onun dersleri korkunç sıkıcı. Tom's lecture was a snooze. Tom'un dersi çok sıkıcıydı. His lecture is very long. Dersi çok uzundu. Thank you for this revealing lecture! Bu açıklayıcı ders için teşekkürler! I hope you come to my lecture. Umarım dersime gelirsin. The lecture on the Impressionist painters was interesting. Empresyonist ressamlar hakkındaki ders ilginçti. The data suggest that the optimum length of a lecture may be 30 instead of 60 minutes. Veriler, bir dersin ideal uzunluğunun 60 dakika yerine 30 olabileceğini öneriyor. His lectures are very long. Dersleri çok uzun. The data suggest that the optimum length of a lecture may be 30 instead of 60 minutes. Veri bir dersin ideal uzunluğunun 60 dakika yerine 30 olabileceğini öneriyor. Anyone can attend my lectures, but not everyone can understand them. Derslerime herkes katılabilir ama herkes anlayamaz. The lengthy lecture palled on me. Uzun ders bana bıkkınlık verdi. He cleared his throat before starting the lecture. Derse başlamadan önce boğazını temizledi. I concentrated my attention on the lecture. Dikkatimi derse yoğunlaştırdım. The lecture lasted for two hours. Ders iki saat sürdü. The old professor's lectures are long-winded and ponderous. Yaşlı profesörün dersleri dolambaçlı ve sıkıcıdır. Tom had to cancel his lecture because he was sick. Tom hasta olduğu için dersini iptal etmek zorunda kaldı. The lecture was as boring as watching paint dry. Ders, boyanın kurumasını izlemek kadar sıkıcıydı. Where did he go after the lecture? Dersten sonra nereye gitti? When we arrived, the lecture had already begun. Vardığımızda ders çoktan başlamıştı. He cleared his throat before starting the lecture. O, derse başlamadan önce boğazını temizledi. As a matter of fact, his lecture was boring. Aslına bakarsanız, dersi sıkıcıydı. I don't need a lecture on morality. Ahlak üzerine bir derse ihtiyacım yok. The lecture was boring. Ders sıkıcıydı. His lecture started on time. Onun dersi zamanında başladı. I ought to have attended the lecture but I didn't. Derse katılmam gerekirdi ama katılmadım. The lecture was above me. Ders beni aşıyordu. Kate took careful notes on the history lecture. Kate, tarih dersinde dikkatli notlar aldı. They attended the lecture. Onlar derse katıldılar. When listening to a lecture, you should be quiet. Bir dersi dinlerken sessiz olmalısın. They were listening to the lecture attentively. Dersi dikkatle dinliyorlardı. He began his lecture with a humorous anecdote. Espirili bir anekdot ile dersine başladı. This is the final lecture of the series. Bu serinin son dersi. The lecture starts at 8 o' clock. Ders saat 8'de başlar. The lecture was boring. Ders can sıkıcıydı. That lecture was a waste of time. O ders zaman kaybıydı. The lengthy lecture palled on me. Uzun ders beni sıktı. Show More (52)
2	lecture	konferans	n.
	His lecture made a deep impression on us. Konferansı üzerimizde derin bir etki bıraktı. What is the subject of your lecture? Senin konferansın konusu nedir? She was very bored during the lecture. Konferans sırasında çok sıkılmıştı. A lot of people came to the lecture. Konferansa bir sürü insan geldi. I would like to attend that lecture. O konferansa katılmak istiyorum. Professor Naruhodo's lecture was re-broadcast. Profesör Naruhodo'nun konferansı tekrar yayınlandı. They attended the lecture. Konferansa katıldılar. Few people came to the lecture. Konferansa çok az kişi geldi. I ought to have attended the lecture. Konferansa katılmalıydım. What is the subject of your lecture? Konferansınızın konusu nedir? The lecture on the Impressionist painters was interesting. Empresyonist ressamlar üzerine olan konferans ilginçti. It was very difficult to understand the subject of his lecture. Konferansının konusunu anlamak çok zordu. Many students were present at the lecture. Çok sayıda öğrenci konferansta hazır bulundu. His lecture had a large audience. Konferansı büyük bir seyirci kitlesine sahipti. His lecture had a large audience. Konferansının büyük bir izleyicisi vardı. It is not necessary for us to attend this lecture. Bu konferansa katılmamız gerekli değil. The lecture started on schedule. Konferans vaktinde başladı. I ought to have attended the lecture but I didn't. Konferansa katılmalıydım ama katılmadım. Only the conscientious students came to the lecture. Konferansa sadece vicdanlı öğrenciler geldi. The lecture lasted for two hours. Konferans iki saat sürdü. His last lecture at Waseda brought down the house. Waseda'daki son konferansı salonu yıktı geçti. The lecture was as boring as watching grass grow. Konferans çimlerin büyümesini izlemek kadar sıkıcıydı. The special lecture was put off until the next day due to the bad weather. Kötü hava koşulları nedeniyle özel konferans ertesi güne ertelendi. His lecture disappointed us. Konferansı bizi hayal kırıklığına uğrattı. A few people clapped after his lecture. Konferans konuşmasını birkaç kişi alkışladı. Thank you for this revealing lecture! Bu açıklayıcı konferans için teşekkür ederim! A few people came to the lecture. Konferansa birkaç kişi geldi. The students streamed towards the lecture hall. Öğrenciler konferans salonuna doğru akın etti. His lecture disappointed us. Onun konferansı bizi hayal kırıklığına uğrattı. Tom's voice was so soft it was barely audible to those sitting at the back of the lecture theatre. Tom'un sesi o kadar yumuşaktı ki, konferans salonunun arka tarafında oturanlar tarafından zar zor duyulabiliyordu. It is not necessary for us to attend this lecture. Bu konferansa katılmamıza gerek yok. The teacher did not permit the students to leave the lecture hall. Öğretmen öğrencilerin konferans salonundan ayrılmasına izin vermedi. Show More (29)
3	lecture	ders vermek	v., n.
	The Commission's aim was not to establish a ranking of Member States or to lecture them. Komisyon'un amacı Üye Devletler arasında bir sıralama yapmak ya da onlara ders vermek değildir. I would not presume to lecture the House on the many objectives contained in existing and draft treaties. Mevcut ve taslak antlaşmalarda yer alan pek çok hedef konusunda Meclis'e ders vermeye cüret edemem. I say to the Commission and the Council that they cannot come here and give us a lecture. Komisyona ve Konseye buraya gelip bize ders veremeyeceklerini söylüyorum. I will lecture on literature. Ben edebiyat üzerine ders vereceğim. I will lecture on literature. Edebiyat üzerine ders vereceğim. Don't lecture me. Bana ders verme. You're not to lecture me. Bana ders vermeyeceksin. I concentrated my attention on the lecture. Dikkatimi derse verdim. He lectured the boy about not playing in the street. O, çocuğa sokakta oynamama hakkında ders verdi. Show More (6)
4	lecture	konferans vermek	v.
	He gave a series of lectures on Japanese literature at UCLA. O, Kaliforniya Üniversitesinde Japon edebiyatı üzerine bir dizi konferans verdi. I delivered a lecture in English. İngilizce bir konferans verdim. Show More (-1)
5	lecture	ders anlatmak	v.
	You don't have to lecture me. Bana ders anlatmak zorunda değilsin. Show More (-2)
6	lecture	öğütler vermek	v.
	He lectured the boy about not playing in the street. Çocuğa sokakta oynamaması konusunda öğüt verdi. Show More (-2)