Tureng - lots of - Englisch Türkisch Sätze

Verlauf

	Englisch	Türkisch
1	lots of	çok	adj.
	This is useful as a framework directive but I would not like to see lots of further directives springing from it. Bu bir çerçeve yönerge olarak yararlıdır ancak bundan kaynaklanan çok sayıda başka yönerge görmek istemem. There are lots of horror stories presented by the press to misinform people. Basın tarafından insanları yanlış bilgilendirmek için sunulan pek çok korku hikayesi var. There are lots of opportunities here. Burada pek çok fırsat var. This has been an important first step, but we still have lots of new challenges. Bu önemli bir ilk adım oldu, ancak hala önümüzde pek çok yeni zorluk var. There's lots of light, really modern, plenty of space. Çok fazla ışık var, gerçekten modern, bolca alan var. I have been involved in lots of digs all over Italy but nothing has excited me as much as this. İtalya'nın dört bir yanında çok sayıda kazıya katıldım, ancak hiçbiri beni bu kadar heyecanlandırmamıştı. All these years later we have lots of peace and quiet. Bunca yıldan sonra çok huzurlu ve sakiniz. There's lots of light, really modern, plenty of space. Çok fazla ışık var, gerçekten modern ve çok fazla alan var. I have been involved in lots of digs all over Italy but nothing has excited me as much as this. İtalya'nın dört bir yanında pek çok kazıya katıldım ama hiçbiri beni bu kadar heyecanlandırmadı. Lots of people trade keys with their friends. Pek çok insan anahtarlarını arkadaşlarıyla değiş tokuş ediyor. You don't always need a USB flash drive with lots of storage. Her zaman çok fazla depolama alanına sahip bir USB flash sürücüye ihtiyacınız yoktur. Lots of people trade keys with their friends. Pek çok insan arkadaşlarıyla anahtar değiş tokuşu yapar. We have lots of time. Çok zamanımız var. You have lots of time. Çok zamanın var. In countries such as Norway and Finland, they have lots of snow in the winter. Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde kışın çok kar yağar. It cost lots of money to put the plan into practice. Planı uygulamaya koymak çok paraya mal olur. Listening to music is lots of fun. Müzik dinlemek çok eğlenceli. Do you read lots of books? Çok kitap okur musun? Tom wanted to go, but he had lots of things to do. Tom gitmek istiyordu ama yapacak çok işi vardı. There were lots of people in the park today. Bugün parkta çok insan vardı. There are lots of things to do. Yapılacak çok şey var. He has lots of money. Çok parası var. Lots of people in Japan are indifferent to politics. Japonya'da pek çok insan politikaya kayıtsızdır. We eat little meat and lots of vegetables. Az et ve çok sebze yiyoruz. In such countries as Norway and Finland, they have lots of snow in winter. Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde, kışın çok kar olur. Lots of things need fixing. Düzeltilmesi gereken çok şey var. He spends lots of money on clothes. O, elbiselere çok para harcıyor. Tom already knew that Mary had lots of money. Tom, Mary'nin çok parası olduğunu zaten biliyordu. Tom has written lots of books. Tom çok sayıda kitap yazdı. I need lots of time. Çok zamana ihtiyacım var. Am I making lots of mistakes? Çok hata yapıyor muyum? Tom seemed to have lots of friends. Tom'un çok arkadaşı var gibi görünüyordu. We had lots of fun today. Bugün çok eğlendik. Large cars use lots of gas. Büyük arabalar çok yakıt kullanırlar. Lots of women both run a home and go out to work. Pek çok kadın hem evi çekip çeviriyor hem de işe gidiyor. We have lots of things to do. Yapacak çok işimiz var. We have lots of snow in the winter. Kışın çok kar yağar. There are lots of things we've got to fix. Düzeltmemiz gereken çok şey var. There are lots of things for us to think about. Düşünmemiz gereken çok şey var. She put lots of sugar in the coffee. Kahveye çok şeker koymuş. Tom has given me lots of things. Tom bana çok şey verdi. In such countries as Norway and Finland, they have lots of snow in winter. Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde, kışın çok kar yağar. I know lots of jokes. Çok fıkra bilirim. I have lots of things to tell you. Sana söyleyecek çok şeyim var. The next-door neighbour's guest is a guest who eats lots of persimmons. Bitişik komşunun misafiri çok hurma yiyen bir misafirdir. Kate drinks lots of milk every day. Kate her gün çok süt içer. Tom made his company lots of money. Tom şirketine çok para kazandırdı. There were lots of Muslim kids at the school Sami attended. Sami'nin gittiği okulda çok sayıda Müslüman çocuk vardı. I ate lots of delicious, juicy ham last Christmas. Geçen Noelde çok lezzetli, sulu jambon yedim. In Japan, there are lots of hot springs. Japonya'da çok sayıda kaplıca var. There were lots of jobs. Çok iş vardı. Tom has lots of time to do anything he wants. Tom'un istediği her şeyi yapmak için çok zamanı var. It was lots of money. Çok para vardı. In Sendai, we have lots of rain in July. Sendai'de temmuz ayında çok yağmur olur. Lots of animals, like for example tigers eat meat. Çok sayıda hayvan, örneğin kaplanlar gibi, et yer. I ate lots of delicious, juicy ham last Christmas. Geçen Noel çok lezzetli, sulu jambon yedim. Listening to music is lots of fun. Müzik dinlemek çok eğlencelidir. I play lots of sports. Çok fazla spor yaparım. Do you want to have lots of money? Çok paran olsun ister misin? Mary wears lots of jewelry. Mary çok fazla mücevher takıyor. It'll be lots of fun. Çok eğlenceli olacak. Having lots of free time, I've decided to study French. Çok fazla boş zamanım olduğu için Fransızca öğrenmeye karar verdim. This job involves lots of hard work. Bu iş çok çalışma gerektirir. Tom spends lots of money on clothes. Tom giysilere çok para harcıyor. Tom has lots of toys. Tom'un çok oyuncağı var. The game excited lots of people. Oyun, çok sayıda insanı heyecanlandırdı. There are lots of trout in this lake. Bu gölde çok sayıda alabalık var. As long as you have lots of money, you have lots of friends. Çok paran olduğu sürece, çok arkadaşın olur. Tom has lots of things to tell Mary. Tom'un Mary'ye söyleyecek çok şeyi var. In countries like Norway and Finland, they have lots of snow in the winter. Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde kışın çok kar yağar. Tom has lots of things to tell you. Tom'un sana söyleyecek çok şeyi var. I have lots of second-hand books for sale, all at affordable prices. Satılık çok sayıda ikinci el kitabım var, hepsi de uygun fiyatlı. I have lots of friends. Çok arkadaşım var. We have lots and lots of time. Çok ama çok zamanımız var. Tom likes his coffee with lots of sugar. Tom kahvesini çok şekerli sever. Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy. Endüstrileşmiş ülkelerdeki pek çok çocuk çok fazla şeker yemesi nedeniyle çok şişman. We have lots of things to do. Yapacak çok şeyimiz var. Tom has lots of tattoos. Tom'un çok fazla dövmesi var. It was lots of fun. Çok eğlenceliydi. We make lots of things out of paper. Kağıttan çok şey yaparız. There are lots of theories about the origins of language, but, in fact, no one really knows. Dilin kökeni hakkında pek çok teori var ama aslında kimse gerçekten bilmiyor. We teach each other lots of things. Biz birbirimize çok şey öğretiyoruz. In Venice, there are always lots of tourists. Venedik'te her zaman çok turist vardır. Tom has lots of time. Tom'un çok zamanı var. We have lots of work to do. Yapacak çok işimiz var. He spends lots of money on clothes. Kıyafetlere çok para harcıyor. I have lots of things to do. Yapacak çok şeyim var. I know lots of songs. Ben çok şarkı biliyorum. Mennad eats lots of ice cream. Mennad çok fazla dondurma yiyor. We had lots of fun at the picnic. Biz, piknikte çok eğlendik. My experience of the world would be much shallower without the ability to communicate in lots of languages. Çok sayıda dilde iletişim kurma becerim olmasaydı dünya deneyimim çok daha sığ olurdu. Did you and Tom go on lots of trips together? Tom'la birlikte çok geziye çıktınız mı? In Sendai, we have lots of rain in July. Sendai'de Temmuz ayında çok yağmur yağar. Tom read lots of books. Tom çok kitap okudu. We've got lots of time. Çok vaktimiz var. This job involves lots of hard work. Bu iş çok sıkı çalışmayı gerektiriyor. It'll be lots of fun. O çok eğlenceli olacak. Lots of religious songs in Ladino are translations from Hebrew. Ladino dilindeki pek çok dini şarkı İbranice'den çeviridir. There were lots of immigrants from Italy and Ireland. İtalya ve İrlanda'dan çok sayıda göçmen vardı. Tom reads lots of books. Tom çok kitap okuyor. We had lots of fun at the picnic. Piknikte çok eğlendik. Tom read lots of books. Tom çok kitap okur. Japan trades with lots of countries in the world. Japonya dünyanın pek çok ülkesiyle ticaret yapıyor. I don't like fish with lots of bones. Çok kılçıklı balıkları sevmem. We had lots of adventures on our trip. Yolculuğumuzda pek çok macera yaşadık. There are lots of animals in the park. Parkta çok sayıda hayvan var. She put lots of sugar in the coffee. O, kahveye çok şeker koydu. Tom spends lots of money on clothes. Tom kıyafetlere çok para harcıyor. Tom had lots of fun at the party. Tom partide çok eğlendi. Tom wanted to go, but he had lots of things to do. Tom gitmek istedi fakat yapacak çok işi vardı. He has written lots of books about his experience abroad. O, yurt dışındaki deneyimi hakkında çok sayıda kitaplar yazdı. The next-door neighbour's guest is a guest who eats lots of persimmons. Yan komşunun misafiri çok hurma yiyen bir misafir. Tom is the kind of guy lots of people just don't like. Tom pek çok insanın sevmediği türden bir adamdır. When it's very hot, you should drink lots of water to avoid dehydration. Çok sıcak olduğunda, dehidrasyondan kaçınmak için çok su içmelisiniz. It was lots of fun. O çok eğlenceliydi. I have lots of work to do tomorrow. Yarın yapacak çok işim var. I am lots of fun. Ben çok eğlenceliyim. Our plan has lots of advantages. Planımızın pek çok avantajı var. There are lots of animals in the park. Parkta çok sayıda hayvan vardır. Drink lots of water. Çok su için. We don't have lots of time. Çok fazla zamanımız yok. Do you want to have lots of money? Çok paraya sahip olmak ister misin? We have had lots of typhoons this fall. Bu sonbaharda çok sayıda tayfun yaşadık. I'm having lots of fun. Çok eğleniyorum. I met lots of famous people at that party. O partide çok sayıda ünlü insanla karşılaştım. Tom has lots of friends in Boston. Tom'un Boston'da çok arkadaşı var. I've had lots of chances. Çok şansım vardı. I have lots of time. Çok zamanım var. When it's very hot, you should drink lots of water to avoid dehydration. Hava çok sıcak olduğu zaman sıvı kaybını önlemek için çok su içmen gerekir. Large cars use lots of gas. Büyük arabalar çok benzin kullanır. I have lots of money. Benim çok param var. When it's very hot, you should drink lots of water to avoid dehydration. Hava çok sıcak olduğunda, dehidrasyonu önlemek için bol bol su içmelisiniz. Tom has given lots of things to me. Tom bana çok şey verdi. In countries like Norway and Finland, they have lots of snow in the winter. Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde kışın çok kar olur. There's lots of movement here. Burada çok hareketlilik var. Lots of people learn Japanese so they can understand mangas. Çok sayıda insan mangaları anlayabilmek için Japonca öğreniyor. There's lots of movement here. Burada çok fazla hareket var. I don't like fish with lots of bones. Çok kılçıklı balıkları sevmiyorum. I have lots of affairs to look after. Bakmam gereken çok işim var. Tom has lots of free time. Tom'un çok fazla boş zamanı var. Tom has lots of money. Tom'un çok parası var. There are lots of things I want to talk about. Konuşmak istediğim çok şey var. When it's very hot, you should drink lots of water to avoid dehydration. Hava çok sıcak olduğunda dehidratasyonu önlemek için çok su içmen gerekir. Tom reads lots of books. Tom çok kitap okur. Would you like to have lots of money? Çok paran olsun ister misin? Tom has lots of friends here. Tom'un burada çok arkadaşı var. There are lots of things to do. Yapılacak çok iş var. I hope we'll find lots of it. Umarım çok buluruz. You've done lots of things, Tom. Çok şey yaptın, Tom. Would you like to have lots of money? Çok paranız olsun ister misiniz? Having lots of free time, I've decided to study French. Çok boş zamanım olduğu için Fransızca çalışmaya karar verdim. Tom owns lots of properties. Tom çok sayıda mülk sahibidir. Tom makes lots of promises. Tom çok söz verir. Are there lots of sharks around here? Buralarda çok köpekbalığı var mı? This book has lots of pretty picures. Bu kitapta pek çok güzel resim var. There's lots of rain all year. Yıl boyunca çok yağmur var. There's lots of rain all year. Bütün yıl çok yağmur yağdı. Tom said that he had lots of money. Tom çok parası olduğunu söyledi. Lots of low trees grow on the hill. Tepede çok sayıda bodur ağaç yetişiyor. Am I making lots of mistakes? Çok mu hata yapıyorum? Kate drinks lots of milk every day. Kate her gün çok süt içiyor. There are lots of trees in the countryside. Kırsal bölgede çok ağaç var. I think there are lots of sites to see here. Bence burada görülecek çok yer var. Show More (160)
2	lots of	bir sürü	adj.
	Of course not, but there were lots of witnesses. Tabii ki hayır, ama bir sürü tanık vardı. There was lots of screaming. Bir sürü çığlık vardı. In Nara there are lots of deer! Nara'da bir sürü geyik var! There are lots of things I haven't told you yet. Henüz sana söylemediğim bir sürü şey var. You have lots of time. Bir sürü zamanın var. I have lots of other things I have to do. Yapmam gereken bir sürü başka şey var. There were lots of people in the stadium. Stadyumda bir sürü insan vardı. We talked about lots of things. Bir sürü şey hakkında konuştuk. There are lots of different types of dogs. Bir sürü farklı türde köpek var. There used to be lots of fireflies around here. Eskiden buralarda bir sürü ateş böceği vardı. Did Tom and Mary go on lots of trips together? Tom ve Mary birlikte bir sürü geziye çıktı mı? A heron, a crab, lots of fish and other creatures used to live in a pond. Bir balıkçıl, bir yengeç, bir sürü balık ve diğer canlılar bir gölette yaşardı. We have lots of important things to do. Yapacak bir sürü önemli işimiz var. I have lots of rubber bands. Bir sürü lastik bandım var. I know lots of people in Boston. Boston'da bir sürü insan tanıyorum. I have lots of other things I need to do. Yapmam gereken bir sürü başka şey var. Tom has lots of acquaintances but very few friends. Tom'un bir sürü tanıdığı olduğu hâlde çok az arkadaşı var. There are lots of people who wouldn't do that. Bunu yapmayan bir sürü insan var. I have lots of things to do. Yapacak bir sürü işim var. I have lots of other things to do. Yapacak bir sürü işim var. There are lots of people who don't have any idea about that. Bu konuda hiçbir fikri olmayan bir sürü insan var. She receives lots of visitors. Bir sürü ziyaretçisi var. We had lots of adventures on our trip. Gezimizde bir sürü maceramız oldu. There were lots of people in the park today. Bugün parkta bir sürü insan vardı. You have lots of friends. Senin bir sürü arkadaşın var. I bought lots of stuff. Bir sürü şey aldım. There were lots of people. Bir sürü insan vardı. Tom makes lots of promises. Tom bir sürü söz verdi. There are lots of things I haven't told you yet. Sana henüz söylemediğim bir sürü şey var. We've had lots of typhoons this fall. Bu sonbaharda bir sürü tayfun oldu. There are lots of people who wouldn't do that. Bunu yapmayacak bir sürü insan var. I know lots of Canadians. Bir sürü Kanadalı tanıyorum. I've had lots of chances. Bir sürü şansım oldu. We took lots of pictures. Bir sürü fotoğraf çektik. Sami made lots of e-mail typos. Sami bir sürü e-posta yazım hatası yaptı. Lots of herons live in the marsh. Bataklıkta bir sürü balıkçıl yaşıyor. I went to a book sale yesterday and bought lots of great books. Dün bir kitap satışına gittim ve bir sürü harika kitap aldım. We took lots of pictures. Biz bir sürü fotoğraf çektik. I have lots of affairs to look after. İlgilenmem gereken bir sürü iş var. There are lots of people there who can actually help you. Orada sana gerçekten yardım edebilecek bir sürü insan var. A Turkish soft G and a Spanish H eloped and had lots of completely silent children together. Bir Türk yumuşak G ve bir İspanyol H kaçarak evlendiler ve birlikte tamamen sessiz bir sürü çocukları oldu. You've done lots of things, Tom. Bir sürü şey yaptın, Tom. We have lots of other things to do. Yapacak bir sürü başka işimiz var. Tom has lots of friends. Tom'un bir sürü arkadaşı var. Lots of Italians went to Australia. Bir sürü İtalyan Avustralya'ya gitti. There are lots of reasons why we should do that. Bunu neden yapmamız gerektiğine dair bir sürü sebep var. Every year without fail, lots of foreigners come to Japan. Her yıl mutlaka bir sürü yabancı Japonya'ya geliyor. I've got lots of questions. Bir sürü sorum var. I have lots of friends I can talk things over with. Konuşabileceğim bir sürü arkadaşım var. Tom gives me lots of advice. Tom bana bir sürü tavsiye veriyor. This store has lots of great gifts. Bu mağazada bir sürü harika hediye var. There were lots of them. Bir sürü vardı. Tom had to fill out lots of forms. Tom bir sürü form doldurmak zorundaydı. We've got lots of time. Bir sürü zamanımız var. I have lots of things I need to do today. Bugün yapmam gereken bir sürü şey var. Did you and Tom go on lots of trips together? Sen ve Tom birlikte bir sürü geziye gittiniz mi? I know lots of songs. Bir sürü şarkı biliyorum. Lots of low trees grow on the hill. Tepede bir sürü bodur ağaçlar büyümektedir. Send us lots of pictures! Bize bir sürü resim gönderin! Tom needed to fill out lots of forms. Tom'un bir sürü form doldurması gerekiyordu. There are lots of eggs in that box. O kutuda bir sürü yumurta var. There are lots of trout in this lake. Bu gölde bir sürü alabalık var. Tom has lots of weird ideas. Tom'un bir sürü tuhaf fikri var. We can do lots of strolling. Bir sürü gezinti yapabiliriz. Tom has lots of toys. Tom'un bir sürü oyuncağı var. I have lots of questions I want to ask Tom. Tom'a sormak istediğim bir sürü soru var. I have lots of second-hand books for sale, all at affordable prices. Bir sürü satılık ikinci el kitabım var, hepsi uygun fiyatlarla. I have lots of other things I want to do. Yapmak istediğim bir sürü başka şey var. There are lots of trees in the countryside. Kırsal kesimde bir sürü ağaç var. I have lots of money. Bir sürü param var. I'm learning lots of languages. Bir sürü dil öğreniyorum. This highway has lots of potholes. Bu otoyolda bir sürü çukur var. There used to be lots of fireflies around here. Önceden buralarda bir sürü ateş böceği olurdu. Lots of leftovers remained inside. İçeride bir sürü yemek artığı kaldı. Tom makes lots of promises he doesn't keep. Tom tutmayacağı bir sürü söz verir. There are lots of clouds in the sky today. Bugün gökyüzünde bir sürü bulut var. I've got lots of friends here. Burada bir sürü arkadaşım var. We have lots of questions, too. Bizim de bir sürü sorunumuz var. We had lots of adventures on our trip. Yolculuğumuzda bir sürü macera yaşadık. Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki. Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım sırada bana bir sürü yer gösterdi. There are lots of people who say that's a lie. Bunun yalan olduğunu söyleyen bir sürü insan var. Tom puts lots of sugar in his coffee. Tom kahvesine bir sürü şeker koyar. We eat little meat and lots of vegetables. Az et ve bir sürü sebze yiyoruz. I have lots of ideas. Bir sürü fikrim var. I have lots of friends. Benim bir sürü arkadaşım var. There were lots of people at the concert. Konserde bir sürü insan vardı. Tom owns lots of properties. Tom'un bir sürü mülkü var. Maybe he has lots of girlfriends. Belki de bir sürü kız arkadaşı vardır. There was lots of gold inside the sarcophagus. Lahitin içinde bir sürü altın vardı. Tom has lots of friends here. Tom'un burada bir sürü arkadaşı var. Tom has lots of strange ideas. Tom'un bir sürü tuhaf fikri var. There are lots of things we've got to fix. Düzeltmemiz gereken bir sürü şey var. I have lots of Canadian friends. Bir sürü Kanadalı arkadaşım var. There was lots of gold inside the sarcophagus. Lahit içinde bir sürü altın vardı. Lots of people in Japan are indifferent to politics. Japonya'da bir sürü insan siyasete kayıtsız. I know lots of pilots. Bir sürü pilot tanıyorum. Every year without fail, lots of foreigners come to Japan. Her yıl mutlaka Japonya'ya bir sürü yabancı gelir. We have lots of other things to drink. İçecek bir sürü başka şeyimiz var. Tom has lots of property. Tom'un bir sürü mülkü var. Tom had to fill out lots of forms. Tom bir sürü form doldurmak zorunda kaldı. You have lots of phones. Bir sürü telefonun var. Tom has lots of friends in Boston. Tom'un Boston'da bir sürü arkadaşı var. I know lots of jokes. Bir sürü fıkra bilirim. Tom bought Mary lots of jewelry. Tom, Mary'ye bir sürü mücevher aldı. In Venice, there are always lots of tourists. Venedik'te her zaman bir sürü turist vardır. There are lots of things we could do to help those families. Bu ailelere yardım etmek için yapabileceğimiz bir sürü şey var. Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of prayers. Malcom Tom'u öldürdü çünkü onun adını bir sürü duada görmekten bıkmıştı. In India, there are lots of rural areas around big towns. Hindistan'da büyük şehirlerin etrafında bir sürü kırsal alan var. We have lots of questions, too. Bizim de bir sürü sorumuz var. I've got lots of other things to do. Yapacak bir sürü başka işim var. Tom has lots of furniture. Tom'un bir sürü mobilyası var. I watch lots of movies. Ben bir sürü film izlerim. We've made lots of changes. Bir sürü değişiklik yaptık. This book has lots of pretty picures. Bu kitapta bir sürü güzel resim var. Tom makes lots of promises he doesn't keep. Tom tutamayacağı bir sürü söz verdi. You have lots of friends. Bir sürü arkadaşın var. Tom seemed to have lots of friends. Tom'un bir sürü arkadaşı var gibiydi. Tom has lots of tattoos. Tom'un bir sürü dövmesi var. This pasta is very healthy, in it you can find lots of vegetables! Bu makarna çok sağlıklı, içinde bir sürü sebze bulabilirsin! Send us lots of pictures! Bize bir sürü fotoğraf gönderin! Lots of famous people come here. Bir sürü ünlü insan buraya geliyor. I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind. Dün gece iyi uyuyamadım çünkü aklımda bir sürü şey vardı. Tom had lots of opportunities. Tom'un bir sürü fırsatı vardı. There were lots of happy kids in the swimming pool. Yüzme havuzunda bir sürü mutlu çocuk vardı. Lots of leftovers remained inside. İçeride bir sürü yemek artakaldı. Tom has lots of shoes. Tom'un bir sürü ayakkabısı var. He has lots of new ideas. Bir sürü yeni fikri var. We've made lots of changes. Biz bir sürü değişiklik yaptık. I have lots of things to tell you. Sana söyleyecek bir sürü şeyim var. Lots of girls like him. Bir sürü kız ondan hoşlanıyor. The tourists took lots of pictures. Turistler bir sürü fotoğraf çekti. Tom has lots of meetings. Tom'un bir sürü toplantısı var. There must be lots of places in Boston you haven't seen yet. Boston'da henüz görmediğin bir sürü yer olmalı. We have lots of bread, and as for butter, we have more than enough. Bir sürü ekmeğimiz var ve tereyağına gelince de, gereğinden fazlasına sahibiz. We make lots of things out of paper. Kağıttan bir sürü şey yapıyoruz. I have lots of friends I can talk things over with. Görüşebileceğim bir sürü arkadaşım var. Add lots of ice. Bir sürü buz ekleyin. There are lots of people who do that. Bunu yapan bir sürü insan var. There's lots of war poetry on the syllabus. Müfredatta bir sürü savaş şiiri var. Tom has written lots of books. Tom bir sürü kitap yazdı. There were lots of jobs. Bir sürü iş vardı. There used to be lots of fireflies around here. Buralarda bir sürü ateş böceği vardı. I throw lots of things away. Bir sürü şeyi çöpe atıyorum. Tom has lots of new ideas. Tom'un bir sürü yeni fikri var. I bought lots of great stuff. Bir sürü harika şey aldım. Our plan has lots of advantages. Planımızın bir sürü avantajı var. I bought lots of books. Bir sürü kitap aldım. There was lots of food in the house. Evde bir sürü yiyecek vardı. I know lots of people who can square dance. Kare dansı yapabilen bir sürü insan tanıyorum. Tom has lots of things he needs to be doing. Tom'un yapması gereken bir sürü şey var. Lots of famous people come here. Bir sürü ünlü kişi buraya gelir. Show More (148)
3	lots of	birçok	adj.
	Lots of people trade keys with their friends. Birçok insan arkadaşlarıyla anahtarlarını değiş tokuş ederler. We do it lots of times before, nothing happened. Daha önce birçok kez yaptık, hiçbir şey olmadı. I have been involved in lots of digs all over Italy but nothing has excited me as much as this. İtalya'nın her yerinde birçok kazıya katıldım fakat hiçbir şey beni bu kadar heyecanlandırmamıştır. Lots of superstitions are still believed in. Hâlâ birçok batıl inanca inanılıyor. Sami made lots of e-mail typos. Sami birçok e-posta yazım hatası yaptı. Lots of people are interested in cars, but they're really nothing to me. Birçok kişi arabalarla ilgilenir fakat arabalar benim için bir şey ifade etmiyor. In Nara there are lots of deer! Nara'da birçok geyik var. He has written lots of books about his experience abroad. Yurtdışı deneyimleriyle ilgili birçok kitap yazdı. In India, there are lots of rural areas around big towns. Hindistan'da büyük şehirlerin etrafında birçok kırsal alan vardır. Lots of herons live in the marsh. Bataklıkta birçok balıkçıl yaşar. You have lots of phones. Senin birçok telefonun var. Lots of superstitions are still believed in. Birçok batıl inanca hala inanılmaktadır. There are lots of reasons why we should do that. Bunu yapmamız için birçok neden var. Mary wears lots of jewelry. Mary birçok takı takar. Did Tom and Mary go on lots of trips together? Tom ve Mary birlikte birçok geziye çıktılar mı? Tom needed to fill out lots of forms. Tom'un birçok form doldurması gerekiyordu. Tom has lots of acquaintances but very few friends. Tom'un birçok tanıdığı var ama çok az arkadaşı var. There are lots of eggs in that box. O kutuda birçok yumurta var. Sami persuaded lots of people that he was innocent. Sami birçok insanı masum olduğuna ikna etti. Russia produced lots of well-known men like Lenin, Stalin, Malenkov, Krushchev, Brezhnev, Andropov, Chernenko, Gorbachev, Yeltsin, Medvedev, and Putin. Rusya; Lenin, Stalin, Malenkov, Kruşçev, Brejnev, Andropov, Çernenko, Gorbaçov, Yeltsin, Medvedev ve Putin gibi birçok tanınmış adam çıkarmıştır. Ubuntu includes lots of software. Ubuntu birçok yazılım içeriyor. Lots of animals, like for example tigers eat meat. Birçok hayvan, örneğin kaplanlar et yer. Lots of people make that mistake. Birçok insan bu hatayı yapıyor. This book has lots of pretty picures. Bu kitapta birçok güzel resim var. He has written lots of books about his experience abroad. Yurtdışı deneyimi hakkında birçok kitap yazdı. Lots of Greek-Americans own restaurants. Birçok Yunan-Amerikalının restoranı vardır. He has written lots of books about his experience abroad. Yurtdışı tecrübesi hakkında birçok kitap yazdı. My experience of the world would be much shallower without the ability to communicate in lots of languages. Birçok dille iletişim kurabilme kabiliyetim olmasaydı, dünyaya dair deneyimlerim çok daha sığ olurdu. I met lots of famous people at that party. O partide birçok ünlü insanla tanıştım. You've told me this story lots of times. Bu hikayeyi bana birçok kez anlattın. I went to a book sale yesterday and bought lots of great books. Dün bir kitap satışına gittim ve birçok harika kitap satın aldım. I've already done that lots of times. Bunu daha önce birçok kez yaptım. There are lots of ways to do that. Bunu yapmanın birçok yolu var. Lots of people learn Japanese so they can understand mangas. Birçok insan mangaları anlayabilmek için Japonca öğrenmektedir. The game excited lots of people. Oyun, birçok insanı heyecanlandırdı. Our plan has lots of additional advantages. Planımızın birçok ek avantajı var. Lots of people make that mistake. Birçok kişi bu hatayı yapıyor. Lots of my friends are going there tonight. Birçok arkadaşım bu gece oraya gidiyor. Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too many sweets. Sanayileşmiş ülkelerdeki birçok çocuk çok şişman çünkü çok fazla şeker yiyorlar. Lots of Italians went to Australia. Birçok İtalyan Avustralya'ya gitti. Russia produced lots of well-known men like Lenin, Stalin, Malenkov, Krushchev, Brezhnev, Andropov, Chernenko, Gorbachev, Yeltsin, Medvedev, and Putin. Rusya, Lenin, Stalin, Malenkov, Krushchev, Brezhnev, Andropov, Chernenko, Gorbachev, Yeltsin, Medvedev ve Putin gibi birçok tanınmış adam yetiştirdi. Lots of girls like Tom. Birçok kız Tom'dan hoşlanıyor. Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki. Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım süre boyunca bana birçok yer gösterdi. Lots of people get around by bike in Peking. Pekin'de birçok insan bisikletle dolaşıyor. I bought lots of books. Birçok kitap aldım. Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too much candy. Sanayileşmiş ülkelerdeki birçok çocuk çok fazla şeker yediği için çok şişman. Tom has lots of meetings. Tom'un birçok toplantısı var. Lots of people get around by bike in Peking. Birçok kişi Pekin'de bisikletle dolaşır. There are lots of people who say that's a lie. Bunun yalan olduğunu söyleyen birçok kişi var. Lots of companies have implemented an eight-hour working day. Birçok şirket sekiz saatlik iş günü uygulamasına geçti. Sami had lots of mental and emotional problems and he treated them with alcohol. Sami'nin birçok zihinsel ve duygusal sorunu vardı ve bunları alkolle tedavi ediyordu. I know that lots of people don't want to do that. Birçok insanın bunu yapmak istemediğini biliyorum. Lots of people are interested in cars, but they're really nothing to me. Birçok insan arabalara meraklıdır ama benim için hiçbir şey ifade etmiyorlar. Tom has lots of friends. Tom'un birçok arkadaşı var. Lots of children in industrialised countries are too fat because they eat too many sweets. Endüstrileşmiş ülkelerdeki birçok çocuk çok fazla tatlı yediğinden çok şişman. Lots of girls like Tom. Birçok kız Tom'u sever. Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of sentences. Malcom Tom'u öldürdü çünkü onun adını birçok cümlede görmekten bıkmıştı. The tourists took lots of pictures. Turistler birçok fotoğraf çektiler. Sami had lots of mental and emotional problems and he treated them with alcohol. Sami'nin birçok zihinsel ve duygusal sorunu vardı ve bunları alkolle iyileştirmeye çalıştı. Tom gives me lots of advice. Tom bana birçok tavsiye verir. Japan trades with lots of countries in the world. Japonya dünyadaki birçok ülkeyle ticaret yapar. Show More (58)