| 1 |
opposed |
karşıt |
adj. |
|
- Nevertheless, we need to recognise that opposing forces are still at work attempting to prevent this.
- Bununla birlikte bunu engellemeye çalışan karşıt güçlerin hala iş başında olduğunu kabul etmeliyiz.
- Much has been made of two opposing views of globalisation, which supposedly characterise these two fora.
- Bu iki forumu karakterize ettiği varsayılan iki karşıt küreselleşme görüşünden çok bahsedildi.
- Unless the root causes of conflict are addressed, no peaceful solution can be secured between the opposing sides.
- Çatışmanın temel nedenleri ele alınmadıkça, karşıt taraflar arasında barışçıl bir çözüm sağlanamaz.
- Unfortunately, we have now also observed that an opposing movement is at play.
- Ne yazık ki, şimdi karşıt bir hareketin de devrede olduğunu gözlemledik.
- The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties.
- Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz düellosuna neden oldu.
Show More (2)
|
| 2 |
opposed |
aksi |
adj. |
|
- Let us also, therefore, discuss women for a change, as opposed to farmers, employers, trade unions, and the like.
- Bu nedenle çiftçiler, işverenler, sendikalar ve benzerlerinin aksine, bir değişiklik için kadınları da tartışalım.
- This is characteristic of an invention, as opposed to an idea.
- Bu, bir fikrin aksine bir icadın karakteristik özelliğidir.
- Red, as opposed to green, is a sign of danger.
- Kırmızı, yeşilin aksine bir tehlike işaretidir.
- Red, as opposed to green, is a sign of danger.
- Yeşilin aksine kırmızı, tehlike işaretidir.
Show More (1)
|
| 3 |
opposed |
zıt |
adj. |
|
- These positions are fundamentally opposed to those of the European Parliament.
- Bu görüşler Avrupa Parlamentosu'nun görüşlerine temelden zıttır.
- There are, in fact, two opposing visions of Europe.
- Aslında birbirine zıt iki Avrupa vizyonu var.
- These positions are fundamentally opposed to those of the European Parliament.
- Bu görüşler Avrupa Parlamentosunun görüşlerine temelden zıttır.
Show More (0)
|
| 4 |
opposed |
karşı |
adj. |
|
- In this, the south and the north are quite clearly opposed.
- Bu konuda, güney ve kuzey oldukça açık bir şekilde karşı karşıya gelmektedir.
- If they are generally opposed to European regulation of ports, then let them say so.
- Eğer limanların Avrupa tarafından düzenlenmesine genel olarak karşılarsa, o zaman bunu söylesinler.
- Lincoln opposed slavery.
- Lincoln köleliğe karşıydı.
Show More (0)
|
