1 |
past |
geçmiş |
n. |
|
- It has a huge diplomatic corps which reflects its colonial past.
- Sömürgeci geçmişini yansıtan büyük bir diplomatik teşkilata sahiptir.
- Slovakia has drawn a line under its Meciar past.
- Slovakya Meciar geçmişinin altına bir çizgi çekmiştir.
- In the light of their past, do they really want Somalia to be reunited?
- Geçmişlerinin ışığında Somali'nin yeniden birleşmesini gerçekten istiyorlar mı?
- Article 23 therefore reflects Chinese Communist paranoia, both past and present.
- Dolayısıyla 23. Madde hem geçmişteki hem de günümüzdeki Çin Komünist paranoyasını yansıtmaktadır.
- The Euratom Atomic Energy Community was founded in 1957 and is now well past its sell-by date.
- Euratom Atom Enerjisi Topluluğu 1957 yılında kurulmuştur ve artık son kullanma tarihi çoktan geçmiştir.
- I believe that enough has been said and that we must look forward, learning from the lessons of the immediate past.
- Yeterince konuşulduğuna ve yakın geçmişten dersler çıkararak ileriye bakmamız gerektiğine inanıyorum.
- No person, or state, can simply shake off its own past.
- Hiçbir kişi ya da devlet kendi geçmişinden kolayca sıyrılamaz.
- Parliament should have the courage to shrug off its past.
- Parlamento geçmişinden sıyrılma cesaretine sahip olmalıdır.
- It is precisely because of past mistakes, however, that Europe has obligations.
- Ancak tam da geçmişte yapılan hatalar nedeniyle Avrupa'nın yükümlülükleri vardır.
- Slovakia has drawn a line under its Meciar past.
- Slovakya Meciar geçmişinin altını çizerek vurgulamıştır.
- We have strong bonds rooted in our respective pasts and we share many common values.
- Kökleri geçmişimize dayanan güçlü bağlara sahibiz ve pek çok ortak değeri paylaşıyoruz.
- I believe that enough has been said and that we must look forward, learning from the lessons of the immediate past.
- Yeterince şey söylendiğine ve yakın geçmişten dersler çıkararak ileriye bakmamız gerektiğine inanıyorum.
- The peoples of Central and Eastern Europe have a very unsettled past.
- Orta ve Doğu Avrupa halklarının çok huzursuz bir geçmişi var.
- In the colonial past, pillaging was carried out in an open and shameless fashion.
- Sömürge geçmişinde yağma açık ve utanmaz bir şekilde gerçekleştirilmiştir.
- Nevertheless, past scandals have unsettled and frightened consumers enormously.
- Bununla birlikte, geçmişte yaşanan skandallar tüketicileri son derece tedirgin etmiş ve korkutmuştur.
- Parliament should have the courage to shrug off its past.
- Parlamento geçmişini bir kenara bırakacak cesarete sahip olmalıdır.
- Those of us entrusted with the task of ensuring a future for our past must now act with decisiveness.
- Geçmişimiz için bir gelecek sağlama görevini üstlenmiş olan bizler, şimdi kararlılıkla hareket etmeliyiz.
- The German mark was a currency with a proud past.
- Alman markı gururlu bir geçmişe sahip bir para birimiydi.
- This is undeniably an historic opportunity for Europe to be reconciled with its past.
- Bu, Avrupa'nın geçmişiyle barışması için inkar edilemez tarihi bir fırsattır.
- It is precisely because of past mistakes, however, that Europe has obligations.
- Ancak tam da geçmişte yapılan hatalar nedeniyle Avrupa'nın yükümlülükleri bulunmaktadır.
- Because I stopped apologizing for my past a long time ago.
- Çünkü geçmişimden dolayı özür dilemeyi uzun süre önce bıraktım.
- It's an opportunity to make peace with your sordid past.
- Bu, karanlık geçmişinizle barışmak için bir fırsat.
- It's an opportunity to make peace with your sordid past.
- Bu, menfur geçmişinizle barışmak için bir fırsattır.
- You don't need to know anything about my past.
- Geçmişimle ilgili bir şey bilmen gerekmiyor.
- Tom said he didn't care about Mary's past even though he really did.
- Tom, Mary'nin geçmişini gerçekten umursamasına rağmen umursamadığını söyledi.
- Sami wanted Layla to answer some tough questions on her past.
- Sami, Layla'dan geçmişiyle ilgili bazı zor soruları yanıtlamasını istedi.
- Tom is aware of Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişinden haberdar.
- Mary has a troubled past.
- Mary'nin sıkıntılı bir geçmişi var.
- Would you change your past if you could?
- Elinden gelse geçmişini değiştirir misin?
- He never talked about his past.
- Geçmişi hakkında hiç konuşmadı.
- I am your past.
- Ben senin geçmişinim.
- Investigators focused on Fadil's past.
- Müfettişler Fadıl'ın geçmişine odaklandı.
- Tom didn't seem to know anything about Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyor gibiydi.
- He seems to know all about her past.
- O, kızın geçmişi hakkında her şeyi biliyor gibi görünüyor.
- Tom shouldn't tell Mary anything about his past.
- Tom geçmişi hakkında Mary'ye bir şey söylememeli.
- Tom is haunted by the demons of his past.
- Tom geçmişinin iblisleri tarafından ziyaret edilir.
- Sami is aware of Layla's past.
- Sami, Layla'nın geçmişinden haberdar.
- Dan didn't know anything about Linda's past.
- Dan Linda'nın geçmişi hakkında bir şey bilmiyordu.
- Tom didn't know anything about Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
- Sami's past haunted him for ever.
- Sami'nin geçmişi onu hep rahatsız etti.
- Tom has a troubled past.
- Tom'un sıkıntılı bir geçmişi var.
- Tom has a checkered past.
- Tom'un geçmişi iniş ve çıkışlarla dolu.
- Sami informed Layla of Farid's past.
- Sami, Ferit'in geçmişi hakkında Leyla'yı bilgilendirdi.
- The police were inquiring into the suspect's past.
- Polisler şüphelinin geçmişini araştırıyordu.
- Some politicians quickly forgot about their past.
- Bazı politikacılar geçmişlerini çabucak unuttular.
- Tom was haunted by the demons of his past.
- Tom'a geçmişindeki şeytanlar musallat oldu.
- Tom doesn't know anything about Mary's past.
- Tom Mary'nin geçmişi hakkında bir şey bilmiyor.
- I told Tom about my past.
- Tom'a geçmişimi anlattım.
- Tom wants to know Mary's past.
- Tom Mary'nin geçmişini bilmek istiyor.
- The quality of a painter depends on the amount of past he carries with him.
- Bir ressamın kalitesi, yanında taşıdığı geçmişin miktarına bağlıdır.
- Tom didn't seem to know anything about Mary's past.
- Tom Mary'nin geçmişi hakkında bir şey biliyor gibi görünmüyordu..
- Sami didn't know anything at all about Layla's past.
- Sami, Layla'nın geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
- Has Tom told you anything about his past?
- Tom sana geçmişi hakkında bir şey söyledi mi?
- Tom is proud of his past.
- Tom geçmişiyle gurur duyuyor.
- He was afraid that you would look into your past.
- Geçmişini araştırmandan korkuyordu.
- Tom seemed to know all about Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişi hakkında her şeyi biliyor görünüyordu.
- It's time to reflect on your past.
- Geçmişinizi düşünmenin zamanıdır.
- Sami's smile masks a tragic past.
- Sami'nin gülümsemesi trajik bir geçmişi maskeliyor.
- Face your past!
- Geçmişinle yüzleş!
- Sami had a troubled past.
- Sami'nin sorunlu bir geçmişi vardı.
- I am interested in your past.
- Senin geçmişinle ilgiliyim.
- We must learn from our past.
- Geçmişimizden ders almalıyız.
- Layla was a woman with a complicated past.
- Layla karmaşık bir geçmişi olan bir kadındı.
- The police investigated the suspects' past.
- Polis, şüphelilerin geçmişini araştırdı.
- He was afraid that you would look into your past.
- Geçmişini kurcalamandan korktu.
- Who else, other than you, knows about Tom's past?
- Tom'un geçmişini senden başka kim biliyor?
- He kept his past a secret from everyone.
- Geçmişini herkesten gizli tuttu.
- Future needs past.
- Geleceğin geçmişe ihtiyacı var.
- Sami informed Layla of Farid's past.
- Sami, Layla'ya Farid'in geçmişi hakkında bilgi verdi.
- Your past doesn't matter to me.
- Geçmişin benim için önemli değil.
- Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi hakkında samimidir.
- Tom was haunted by the demons of his past.
- Tom geçmişinin hayaletleriyle boğuşuyordu.
- Tom turned his back on his past and his family and started a new life.
- Tom, geçmişine ve ailesine sırtını döndü ve yeni bir hayata başladı.
- They are talking past each other.
- Birbirleriyle geçmişi konuşuyorlar.
- Tom doesn't know anything about Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyor.
- All sorts of rumors rose about her past.
- Geçmişi hakkında bir sürü dedikodu çıktı.
- Your past doesn't matter to me.
- Geçmişin beni ilgilendirmiyor.
- Fadil was a man with a complicated past.
- Fadıl geçmişi karmaşık bir adamdı.
- We can't ignore Tom's past.
- Tom'un geçmişini görmezden gelemeyiz.
- I told Tom about my past.
- Tom'a geçmişimden bahsettim.
- We can't ignore Tom's past.
- Tom'un geçmişini göz ardı edemeyiz.
- I'm your past.
- Ben senin geçmişinim.
- Mary has a troubled past.
- Mary'nin de sorunlu bir geçmişi var.
- Tom's past caught up with him.
- Tom'un geçmişi onu yetişip yakalamıştı.
- I don't care about Tom's past.
- Tom'un geçmişi beni ilgilendirmiyor.
- Tom is not proud of his past.
- Tom geçmişinden gurur duymaz.
- If we are to judge the future of ocean study by its past, we can surely look forward to many exciting discoveries.
- Okyanus çalışmalarının geleceğini geçmişine bakarak değerlendirecek olursak, heyecan verici keşifler yapacağımızdan emin olabiliriz.
- Dan didn't say anything about his past.
- Dan geçmişi hakkında hiçbir şey söylemedi.
- You don't like to talk about your past that much, do you?
- Geçmişin hakkında konuşmayı pek sevmiyorsun, değil mi?
- Tom was haunted by the demons of his past.
- Tom geçmişinin iblisleri tarafından ziyaret edildi.
- Can you tell me your past medical history?
- Bana tıbbi geçmişinizi anlatabilir misiniz?
- Tom said he didn't care about Mary's past even though he really did.
- Tom, aslında önemsiyor olmasına rağmen Mary'ye onun geçmişini önemsemediğini söyledi.
- Did Tom tell you about his past?
- Tom sana geçmişi hakkında bir şey söyledi mi?
- Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi konusunda çok açıktır.
- Tom didn't know anything about Mary's past.
- Tom Mary'nin geçmişi hakkında bir şey bilmiyordu.
- Tom doesn't like to talk about his past.
- Tom geçmişi hakkında konuşmayı sevmiyor.
- Sami is haunted by a terrible moment in his past.
- Sami'nin aklına geçmişindeki korkunç bir an takıldı.
- I don't know anything about his past.
- Geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- Dan attempted to find out more about Linda's troubled past.
- Dan, Linda'nın sorunlu geçmişi hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalıştı.
- Sami investigated Layla's past.
- Sami, Leyla'nın geçmişini araştırdı.
- Did Tom tell you about his past?
- Tom sana geçmişinden bahsetti mi?
- Tom wants to know more about Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişi hakkında daha fazla şey bilmek istiyor.
- Tom has a checkered past.
- Tom'un çalkantılı bir geçmişi var.
- Tom seems to know all about Mary's past.
- Tom Mary'nin geçmişi hakkında her şeyi biliyor gibi görünüyor.
- Tom is aware of Mary's past.
- Tom, Mary geçmişinin farkında.
- I don't care about your past.
- Geçmişinle ilgilenmiyorum.
- We must learn from our past.
- Geçmişimizden öğrenmeliyiz.
- Tom told Mary more about his past.
- Tom, Mary'e geçmişi hakkında daha çok şey anlattı.
- He seems to know all about her past.
- Onun geçmişi hakkında her şeyi biliyormuş gibi.
- We made inquiries into his past.
- Geçmişini araştırdık.
- Would you change your past if you could?
- Yapabilseydin geçmişini değiştirir miydin?
- A man can't escape his past.
- Bir insan geçmişinden kaçamaz.
- Sami didn't know anything at all about Layla's past.
- Sami, Leyla'nın geçmişi hakkında hiç bir şey bilmiyordu.
- You should try to forget your unhappy past.
- Mutsuz geçmişini unutmaya çalışmalısın.
- She had a questionable past.
- Şüpheli bir geçmişi vardı.
- Your past doesn't matter to me.
- Geçmişin beni ilgilendirmez.
- No one is rich enough to buy back his own past.
- Hiç kimse kendi geçmişini geri alacak kadar zengin değildir.
- I am your past.
- Senin geçmişinim.
- Some politicians quickly forgot about their past.
- Bazı politikacılar geçmişlerini çok çabuk unutuyor.
- Your past doesn't matter to me.
- Senin geçmişin benim için önemli değil.
- Sami's dark past resurfaced.
- Sami'nin karanlık geçmişi yeniden ortaya çıktı.
- Tom is haunted by the demons of his past.
- Tom geçmişinin hayaletleriyle boğuşuyor.
- It's probably past midnight.
- Muhtemelen gece yarısını geçmiştir.
- Tom is haunted by the demons of his past.
- Tom'un peşini geçmişindeki şeytanlar bırakmıyor.
- A man can't escape his past.
- Bir adam geçmişinden kaçamaz.
- In Tom's autobiography, he grapples with his past.
- Tom'un otobiyografisinde, geçmişiyle boğuşuyor.
- The police were inquiring into the suspect's past.
- Polis, şüphelinin geçmişini soruşturuyordu.
- I don't know anything about Tom's past.
- Tom'un geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
- We don't know anything about Tom's past.
- Tom'un geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyoruz.
- Sami is aware of Layla's past.
- Sami, Leyla'nın geçmişinin farkındadır.
- Did Tom tell you anything about his past?
- Tom sana geçmişi hakkında bir şey anlattı mı?
- Sami came to Cairo to escape his past.
- Sami Kahire'ye geçmişinden kaçmak için geldi.
- Tom told Mary more about his past.
- Tom Mary'ye geçmişi hakkında daha fazla söyledi.
- Dan didn't know anything about Linda's past.
- Dan, Linda'nın geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
- It's time to reflect on your past.
- Geçmişini düşünmenin zamanı geldi.
- I don't care about Tom's past.
- Tom'un geçmişi umurumda değil.
- I don't care about your past.
- Geçmişin umurumda değil.
- Sami had a troubled past.
- Sami'nin sıkıntılı bir geçmişi vardı.
- Tom shouldn't tell Mary anything about his past.
- Tom, Mary'ye geçmişi hakkında hiçbir şey söylememeli.
- You don't need to know anything about my past.
- Geçmişim hakkında bir şey bilmene gerek yok.
- My past speaks for me.
- Geçmişim benim adıma konuşuyor.
- Dan found out more about Linda's past.
- Dan, Linda'nın geçmişi hakkında daha çok şey öğrendi.
- Investigators focused on Fadil's past.
- Araştırmacılar Fadıl'ın geçmişi üzerine odaklandılar.
- Did Tom tell you anything about his past?
- Tom geçmişiyle ilgili sana bir şey söyledi mi?
- Tom has a troubled past.
- Tom'un sorunlu bir geçmişi var.
- Sami is haunted by a terrible moment in his past.
- Sami'nin geçmişindeki korkunç bir an aklından çıkmıyor.
- Tom seemed to know all about Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişi hakkında her şeyi biliyor gibiydi.
- I'm your past.
- Ben sizin geçmişinizim.
- Tom wants to know Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişini bilmek istiyor.
- The police investigated the suspects' past.
- Polis şüphelilerin geçmişini araştırdı.
- Has Tom told you anything about his past?
- Tom sana geçmişi hakkında bir şey söylemedi mi?
- If you don't know your past, you can't shape your future.
- Geçmişini bilmezsen geleceğine yön veremezsin.
- I am interested in your past.
- Geçmişinle ilgileniyorum.
- He kept his past a secret from everyone.
- Geçmişini herkesten sır gibi sakladı.
- Tom shouldn't tell Mary anything about his past.
- Tom geçmişi hakkında Mary'ye hiçbir şey söylememeli.
- Tom is not proud of his past.
- Tom geçmişiyle gurur duymuyor.
- Dan found out more about Linda's past.
- Dan Linda'nın geçmişi hakkında daha fazla şey öğrendi.
- Tom is candid about his past.
- Tom geçmişi hakkında samimi.
- Tom seems to know all about Mary's past.
- Tom, Mary'nin geçmişi hakkında her şeyi biliyor gibi görünüyor.
- I'm ashamed of my past.
- Geçmişimden utanıyorum.
- I don't know anything about his past.
- Onun geçmişi hakkında bir şey bilmiyorum.
- If you don't know your past, you can't shape your future.
- Geçmişini bilmezsen, geleceğini şekillendiremezsin.
Show More (159)
|
2 |
past |
geçmiş |
adj., n. |
|
- We have just heard that there are payments that have to be made in many areas, with past commitments having to be met.
- Birçok alanda yapılması gereken ödemeler olduğunu ve geçmiş taahhütlerin yerine getirilmesi gerektiğini duyduk.
- This IGC is leading to something quite different from past treaties.
- Bu IGC, geçmiş antlaşmalardan oldukça farklı bir şeye yol açıyor.
- I believe that this is the time to point out that we must change our past behaviour.
- Geçmiş davranışlarımızı değiştirmemiz gerektiğine işaret etmenin tam zamanı olduğuna inanıyorum.
- They are all welcome words but they are also well-worn words from past Council statements.
- Bunların hepsi hoş sözler ama aynı zamanda geçmiş Konsey açıklamalarında sıkça kullanılan sözler.
- I therefore think it important to apply past efforts as a basis for a framework directive.
- Bu nedenle, geçmiş çabaların bir çerçeve yönerge için temel olarak uygulanmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
- The time should be past when a constitutional court declares one political party after another illegal.
- Bir anayasa mahkemesinin bir siyasi partiyi diğerinden sonra yasadışı ilan etmesinin zamanı geçmiş olmalıdır.
- Let us build on their past success.
- Geçmiş başarılarının üzerine bir şeyler inşa edelim.
- This IGC is leading to something quite different from past treaties.
- Bu Hükûmetlerarası Konferans, geçmiş anlaşmalardan oldukça farklı bir şeye öncülük ediyor.
- Modernisation can only triumph if barbaric practices and an evil past are brought to an end.
- Modernleşme ancak barbar uygulamalar ve kötü bir geçmiş sona erdirilirse zafer kazanabilir.
- This past has contributed to the fact that violence and poverty in those countries still play an important role.
- Bu geçmiş, söz konusu ülkelerdeki şiddet ve yoksulluğun hala önemli bir rol oynamasına katkıda bulunmuştur.
- We have just heard that there are payments that have to be made in many areas, with past commitments having to be met.
- Az önce birçok alanda yapılması gereken ödemeler olduğunu ve geçmiş taahhütlerin yerine getirilmesi gerektiğini duyduk.
- I believe this has changed tremendously in relation to past procedures.
- Geçmiş prosedürlere kıyasla bunun muazzam ölçüde değiştiğine inanıyorum.
- I think I met you in a past life.
- Sanırım seninle geçmiş bir yaşamda tanıştım.
- It's past midnight.
- Vakit gece yarısını geçmiş.
- At this moment, all his past life seemed to flash across his mind.
- Şu an tüm geçmiş yaşamı aklından geçmiş gibi görünüyordu..
- I think I met you in a past life.
- Geçmiş bir yaşamda tanıştığımızı düşünüyorum.
- I am truly sorry for my past conduct.
- Geçmiş davranışlarım için gerçekten üzgünüm.
- Tom is past thirty.
- Tom otuzunu geçmiş.
- Don't dwell on your past failures.
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma.
- There is not past, no future; everything flows in an eternal present.
- Geçmiş ya da gelecek yoktur; her şey sonsuz bir şimdiki zamanda akar.
- I don't remember anything about my past lives.
- Geçmiş yaşamlarım hakkında hiçbir şey hatırlamıyorum.
- I think that I was a princess in a past life.
- Geçmiş yaşamımda bir prenses olduğumu düşünüyorum.
- What's past is past.
- Geçmiş geçmiştir.
- In my past life, I was a forest.
- Geçmiş hayatımda bir ormandım.
- She sat in the chair all day, thinking of past events.
- Bütün gün sandalyede oturup geçmiş olayları düşündü.
- Don't dwell on your past mistakes!
- Geçmiş hatalarının üzerinde durma!
- We sat talking about the remote past.
- Oturup uzak geçmiş hakkında konuştuk.
- She sat in the chair all day, thinking of past events.
- Bütün gün sandalyede oturdu, geçmiş olayları düşündü.
- I apologize for my past conduct.
- Geçmiş davranışım için özür dilerim.
- Sami was hiding a scandalous past.
- Sami skandal bir geçmiş saklıyordu.
- At this moment, all his past life seemed to flash across his mind.
- O anda, tüm geçmiş hayatı gözünün önünden geçer gibi oldu.
- This bill is long past due.
- Bu senetin vadesi geçmiş.
- Tom claims he was an extraterrestrial in his past life.
- Tom geçmiş yaşamında dünya dışı bir varlık olduğunu iddia ediyor.
- What were your past purchases?
- Geçmiş alışverişleriniz nelerdi?
- He is past forty.
- O kırkı geçmiş.
Show More (32)
|
3 |
past |
geçmiş |
adj. |
|
- In past cases of dispute, a decision is based on the end product and not the way a product is produced.
- Geçmişteki anlaşmazlık durumlarında bir ürünün üretilme şekli değil nihai ürün esas alınarak karar verilmektedir.
- It will not add complicity in the present to the burden of past colonisation.
- Geçmişteki sömürgeciliğin yüküne şimdiki suç ortaklığı eklenmeyecektir.
- I believe this has changed tremendously in relation to past procedures.
- Geçmişteki prosedürlere kıyasla bunun büyük ölçüde değiştiğine inanıyorum.
- I believe this has changed tremendously in relation to past procedures.
- Geçmişteki prosedürlere kıyasla bu durumun büyük ölçüde değiştiğine inanıyorum.
- The European Union is probably the world's best example of learning from past mistakes.
- Avrupa Birliği muhtemelen geçmişteki hatalardan ders çıkarma konusunda dünyadaki en iyi örnektir.
- I have no intention of talking about past events; rather I want to look to the future.
- Geçmişteki olaylar hakkında konuşmak gibi bir niyetim yok; daha ziyade geleceğe bakmak istiyorum.
- She is a past winner, of course, of the Sakharov Prize.
- Kendisi Sakharov Ödülü'nün geçmişteki sahiplerinden biri.
- This demonstrates that he has understood the great unease felt at past outbreaks.
- Bu, geçmişteki salgınlarda hissedilen büyük tedirginliği anladığını göstermektedir.
- She is a past winner, of course, of the Sakharov Prize.
- Kendisi Sakharov Ödülü'nün de geçmişteki sahiplerinden biri.
- Therefore, we must call upon the Algerian authorities to make good their past mistakes.
- Bu nedenle Cezayir makamlarını geçmişteki hatalarını telafi etmeye çağırmalıyız.
- Nothing will make up for his past mistakes.
- Hiçbir şey onun geçmişteki hatalarını telafi edemez.
- I am truly sorry for my past conduct.
- Geçmişteki davranışlarım için gerçekten üzgünüm.
- Nothing will make up for his past mistakes.
- Onun geçmişteki hatalarını hiçbir şey telafi etmeyecektir.
- Don't dwell on your past failures.
- Geçmişteki başarısızlıklarınız üzerinde durmayın.
- I apologize for my past conduct.
- Geçmişteki davranışlarım için özür dilerim.
- Don't dwell on your past mistakes!
- Geçmişteki hatalarınızın üzerinde durmayın!
Show More (13)
|
4 |
past |
geçmişte kalan |
adj. |
|
- Political appointments must be a thing of the past.
- Siyasi görevlendirmeler geçmişte kalmalıdır.
- Yet a nation is not simply past history.
- Yine de bir ulus sadece geçmişte kalmış değildir.
- We hope, however, that it will soon be a thing of the past.
- Ancak bunun yakında geçmişte kalacağını ümit ediyoruz.
- Slavery is not a thing of the past.
- Kölelik geçmişte kalmış bir şey değildir.
- This important decision once again underlines the fact that Europe's post-war divisions are a thing of the past.
- Bu önemli karar, Avrupa'nın savaş sonrası bölünmüşlüğünün geçmişte kaldığının bir kez daha altını çizmektedir.
- Pre-emptive wars lacking any legitimacy must become a thing of the past!
- Meşruiyetten yoksun önleyici savaşlar geçmişte kalmalıdır!
- This is why I say that, if we had acted previously, ETA would today be a thing of the past.
- İşte bu nedenle diyorum ki, eğer daha önce harekete geçmiş olsaydık, ETA bugün geçmişte kalmış olurdu.
- Free trade is not a one-way street, and more or less concealed protectionism should be a thing of the past.
- Serbest ticaret tek yönlü bir yol değildir ve az ya da çok gizli korumacılık geçmişte kalmalıdır.
- All that belongs to the past now.
- Bunların hepsi artık geçmişte kaldı.
- What happened belongs to the past.
- Olanlar geçmişte kaldı.
- Friendliness is a thing of the past.
- Dostluk geçmişte kaldı.
- What's past is past.
- Geçmiş geçmişte kaldı.
Show More (9)
|
5 |
past |
mazi |
n. |
|
- It's an opportunity to make peace with your sordid past.
- Bu senin kirli mazinle barışman için bir şans.
- Tom has a checkered past.
- Tom'un çalkantılı bir mazisi var.
- I don't care about Tom's past.
- Tom'un mazisi umurumda değil.
- Tom doesn't like to talk about his past.
- Tom mazisi hakkında konuşmayı sevmez.
- Sami investigated Layla's past.
- Sami, Layla'nın mazisini araştırdı.
- Future needs past.
- Mazisiz gelecek olmaz.
Show More (3)
|
6 |
past |
ötesinde |
prep. |
|
- Past warmth or cold or comfort.
- Sıcağın, soğuğun ya da rahatlığın ötesinde.
- Past warmth or cold or comfort.
- Sıcaklık, soğukluk veya rahatlığın ötesinde.
- The post office is just past the bank.
- Postane tam bankanın ötesinde.
Show More (0)
|
7 |
past |
eski |
adj. |
|
- Can you forget about the past and love me again, Melek?
- Eskiyi unutup beni yeniden sevebilir misin Melek?
Show More (-2)
|
8 |
past |
öte |
n. |
|
- The post office is about three miles past the high school.
- Postane liseden yaklaşık üç mil ötede.
Show More (-2)
|