|
- This assistance is given throughout the country to areas of greatest need, where access and security permit.
- Bu yardım, erişimin ve güvenliğin izin verdiği yerlerde, en çok ihtiyaç duyulan bölgelere ülke çapında verilmektedir.
- We must not permit the use of Community funds to finance something that is punishable in these Member States.
- Topluluk fonlarının bu Üye Devletlerde cezalandırılabilecek bir şeyin finansmanı için kullanılmasına izin vermemeliyiz.
- This permits the kind of progress we hope to see.
- Bu, görmeyi umduğumuz türden bir ilerlemeye izin vermektedir.
- The Commission underlines that it only permits concentrations which are compatible with the common market.
- Komisyon, sadece ortak pazarla uyumlu yoğunlaşmalara izin verdiğinin altını çizer.
- Exceptionally, I will permit one brief comment, but there will be no debate on this.
- İstisnai olarak, kısa bir yoruma izin vereceğim, ancak bu konuda tartışma olmayacak.
- Even in future, the ECB must not permit its own conduct to give rise to moral hazards.
- Gelecekte bile ECB kendi davranışlarının ahlaki tehlikelere yol açmasına izin vermemelidir.
- He is obliged to permit unconditional and unfettered checks by UN arms inspectors in Iraq.
- O, Irak'ta BM silah denetçilerinin koşulsuz ve sınırsız denetimlerine izin vermekle yükümlüdür.
- That is something this Parliament must not permit.
- Bu Parlamento buna izin vermemelidir.
- It merely permits the Commission to do so should it so wish.
- Sadece Komisyon'un dilediği takdirde bunu yapmasına izin vermektedir.
- That all this should be, as it were, obscured and befogged by one regime, is something we cannot permit.
- Tüm bunların tek bir rejim tarafından karartılması ve bulanıklaştırılması, izin veremeyeceğimiz bir şeydir.
- There is no other job in industry that presents such a high risk for which we permit such long working hours.
- Endüstride bu kadar yüksek risk taşıyan ve bu kadar uzun çalışma saatlerine izin verdiğimiz başka bir iş yoktur.
- At present, the German Basic Law does not permit us to accept around 17 of the proposed amendments.
- Halihazırda Alman Anayasası, önerilen değişikliklerin yaklaşık 17'sini kabul etmemize izin vermemektedir.
- The constitution has been changed to permit international arbitration.
- Anayasa, uluslararası tahkime izin verecek şekilde değiştirilmiştir.
- Although the United States seems able to permit this, it will not supply a single soldier.
- Amerika Birleşik Devletleri buna izin verebilecek gibi görünse de tek bir asker bile tedarik etmeyecektir.
- Might I be permitted to raise a very important issue for the British MEPs coming to Strasbourg?
- Strazburg'a gelen İngiliz Parlamenterler için çok önemli bir konuyu gündeme getirmeme izin verir misiniz?
- It would permit one fisheries segment to be penalised for things done, or left undone, in another.
- Bu, bir balıkçılık segmentinin diğerinde yapılan veya yapılmayan şeyler için cezalandırılmasına izin verecektir.
- The present text of the Convention permits only individual countries to join.
- Sözleşmenin mevcut metni sadece münferit ülkelerin katılmasına izin vermektedir.
- The more money the prisoner was able to offer, the more ear the surgeon permitted to remain intact.
- Mahkum ne kadar çok para teklif edebilirse cerrah da o kadar çok kulağın sağlam kalmasına izin veriyordu.
- The Financial Plan does not permit it.
- Mali Plan buna izin vermemektedir.
- I believe that to be something that we must not permit.
- Bunun izin vermememiz gereken bir şey olduğuna inanıyorum.
- Neither the United Nations Charter nor international law permits the use of force for preventive purposes, however.
- Ancak ne Birleşmiş Milletler Antlaşması ne de uluslararası hukuk önleyici amaçlarla güç kullanımına izin vermektedir.
- I will not permit any further discussion of this.
- Bu konunun daha fazla tartışılmasına izin vermeyeceğim.
- Their rule for several decades since the end of colonial presence did not permit the development of those societies.
- Sömürge varlığının sona ermesinden bu yana onlarca yıl boyunca hüküm sürmeleri bu toplumların gelişmesine izin vermedi.
- Their rule for several decades since the end of colonial presence did not permit the development of those societies.
- Sömürge varlığının sona ermesinden bu yana onlarca yıldır süren yönetimleri bu toplumların gelişmesine izin vermedi.
- Tom doesn't think Mary would permit him to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin vereceğini sanmıyor.
- Tom won't permit Mary to do that anymore.
- Tom, Mary'nin artık bunu yapmasına izin vermeyecektir.
- I didn't permit Tom to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin vermedim.
- I'll permit you to go.
- Gitmene izin veriyorum.
- I can't permit that.
- Buna izin veremem.
- I won't ever permit you to do that again.
- Bunu bir daha yapmana asla izin vermeyeceğim.
- I'm not going to permit Tom to do that anymore.
- Artık Tom'un bunu yapmasına izin vermeyeceğim.
- The teacher did not permit the students to leave the lecture hall.
- Öğretmen öğrencilerin amfiden çıkmasına izin vermedi.
- Tom is never going to permit you to do that.
- Tom bunu yapmana asla izin vermeyecek.
- I'm sure Tom will permit Mary to do that.
- Tom'un Mary'nin bunu yapmasına izin vereceğinden eminim.
- Do you think Tom will permit Mary do that?
- Sence Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verir mi?
- Why do you permit Tom to do that?
- Tom'un bunu yapmasına neden izin veriyorsun?
- Tom doesn't think Mary would permit John to do that.
- Tom, Mary'nin John'un bunu yapmasına izin vereceğini sanmıyor.
- The teacher did not permit the students to leave the lecture hall.
- Öğretmen öğrencilerin konferans salonundan ayrılmasına izin vermedi.
- I can't permit this to continue.
- Bunun devam etmesine izin veremem.
- I'm never going to permit you to do that.
- Bunu yapmana asla izin vermeyeceğim.
- An American Government cannot permit Americans to starve.
- Bir Amerikan hükümeti, Amerikalıların açlıktan ölmelerine izin veremez.
- Tom shouldn't permit Mary to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin vermemeli.
- If work permits, I would like to go see you guys in April.
- İş izin verirse, Nisan ayında sizi görmeye gitmek isterim.
- I'm not going to permit Tom to do that anymore.
- Tom'un artık bunu yapmasına izin vermeyeceğim.
- I permitted Tom to camp in our backyard.
- Tom'un arka bahçemizde kamp yapmasına izin verdim.
- I won't permit it.
- Ona izin vermeyeceğim.
- When did you decide not to permit Tom to do that?
- Tom'un bunu yapmasına izin vermemeye ne zaman karar verdiniz?
- Do your parents still permit you to do that?
- Ailen hâlâ sana bunu yapmana izin veriyor mu?
- Tom will permit Mary to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verecek.
- Will you permit us to leave now?
- Şimdi gitmemize izin verir misin?
- I won't ever permit you to do that.
- Bunu yapmana asla izin vermeyeceğim.
- Tom doesn't think they'll permit you to do that.
- Tom bunu yapmana izin vereceklerini düşünmüyor.
- The teacher permitted him to go home.
- Öğretmen onun eve gitmesine izin verdi.
- If work permits, I would like to go see you guys in April.
- İşler izin verirse, Nisan ayında sizi görmeye gelmek istiyorum.
- He permitted them to walk in the garden.
- Bahçede yürümelerine izin verdi.
- Tom thought Mary might be permitted to do that.
- Tom, Mary'nin buna izin verebileceğini düşünmüş.
- Tom doesn't think Mary would permit him to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin vereceğini düşünmüyor.
- I don't think I'll permit Tom to do that.
- Tom'un bunu yapmasına izin vereceğimi sanmıyorum.
- Tom is going to permit Mary to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verecek.
- Tom won't permit you to do that.
- Tom bunu yapmana izin vermez.
- I don't think Tom will permit Mary to do that.
- Tom'un Mary'nin bunu yapmasına izin vereceğini sanmıyorum.
- If the weather permits, they will go and pick mushrooms in the woods.
- Hava izin verirse, gidip ormanda mantar toplayacaklar.
- Tom won't permit Mary to do that again.
- Tom, Mary'nin bunu bir daha yapmasına izin vermeyecektir.
- I'm sure Tom will permit Mary to do that.
- Eminim Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verecektir.
- Why do you permit it?
- Neden buna izin veriyorsun?
- Tom won't permit us to do that.
- Tom bunu yapmamıza izin vermez.
- I'd never permit you to do that.
- Bunu yapmana asla izin vermem.
- Melanie's parents permitted Emily to stay in their house.
- Melanie'nin ailesi Emily'nin evlerinde kalmasına izin verdi.
- Tom would never permit Mary to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına asla izin vermezdi.
- He permitted them to walk in the garden.
- Onların bahçede dolaşmasına izin verdi.
- Why do you permit Tom to do that?
- Tom'un bunu yapmasına neden izin veriyorsunuz?
- Will Tom permit Mary to do that?
- Tom, Mary'nin bunu yapmasına izin verecek mi?
- I'm never going to permit you to do that.
- Senin onu yapmana asla izin vermeyeceğim.
- I'll permit you to go.
- Gitmene izin vereceğim.
Show More (71)
|
|
- Now, the permit issued should have the same duration as that of the spouse.
- Şimdi verilen iznin süresi eşinki ile aynı olmalıdır.
- The most important of these is the granting of permits for aircraft crew in the European Union.
- Bunlardan en önemlisi Avrupa Birliği'nde uçak mürettebatı için izinlerin verilmesidir.
- Secondly, permits should not be the be-all and end-all of the operation.
- İkinci olarak, izinler operasyonun her şeyi ve sonu olmamalıdır.
- The permit and 'state of the art' exceptions should be retained.
- İzin ve 'son teknoloji' istisnaları korunmalıdır.
- If industry has an environmental permit, it can never be liable.
- Eğer endüstri çevre iznine sahipse, asla sorumlu tutulamaz.
- The Commission considers public participation in permit updates covered by Article 13 appropriate.
- Komisyon, 13. Madde kapsamındaki izin güncellemelerine halkın katılımını uygun görmektedir.
- Now, the permit issued should have the same duration as that of the spouse.
- Şimdi, verilen iznin süresi eşinki ile aynı olmalıdır.
- The permit and 'state of the art' exceptions should be retained.
- İzin ve 'son teknoloji' istisnaları muhafaza edilmelidir.
- Under its accession treaty, Austria has a system of permits for heavy goods vehicles.
- Avusturya, katılım anlaşması uyarınca ağır yük taşıtları için bir izin sistemine sahiptir.
- If the industry has an environmental permit, it can never be liable.
- Eğer sanayinin çevre izni varsa, hiçbir zaman sorumlu tutulamaz.
- Each permit issued should be accompanied by a detailed description of the material, the addressee and end user.
- Verilen her izne malzemenin, muhatabın ve son kullanıcının ayrıntılı bir açıklaması eşlik etmelidir.
- The matter of public participation in the updating of permits was of particular significance.
- İzinlerin güncellenmesinde halkın katılımı konusu özellikle önemliydi.
- We must also look at using market-based mechanisms, such as tradeable emission permits.
- Ayrıca ticareti yapılabilir emisyon izinleri gibi piyasa temelli mekanizmaları kullanmayı da düşünmeliyiz.
- For permits refused, the reason for refusal should be explained in more detail.
- Reddedilen izinler için ret nedeni daha ayrıntılı olarak açıklanmalıdır.
- Do you have a permit?
- İznin var mı?
- If you want to work here, you need a permit.
- Burada çalışmak istiyorsan, izne ihtiyacın var.
- Do you have a permit?
- Bir iznin var mı?
- There are heavy fines for parking in a disabled zone without a permit.
- Engelli bölgesine izinsiz park etmenin ağır cezaları var.
- Do you have your parking permit?
- Park iznin var mı?
- You can't enter the building without a permit.
- İzniniz olmadan binaya giremezsiniz.
- You aren't allowed to do that without a permit.
- İzin almadan bunu yapamazsın.
- No permits are required.
- İzne gerek yok.
- Tom has a permit to do that.
- Tom'un bunu yapmak için izni var.
- We need a permit to do that.
- Onu yapmak için bir izne ihtiyacımız var.
- Tom just got his learner's permit.
- Tom sadece öğrencisinin iznini aldı.
Show More (22)
|
