|
- This is the place where we first kissed.
- Burası bizim ilk öpüştüğümüz yer.
- Try using a bookmark; that way, you won’t lose your place.
- Bir yer imi kullanmayı deneyin; böylece yerinizi kaybetmezsiniz.
- A person’s place in society is also determined by their occupation.
- Bir insanın toplumdaki yeri mesleğine göre de belirlenir.
- We are ready to offer you a place in the band.
- Size grupta bir yer teklif etmeye hazırız.
- Ten tonnes of lead in one place are absolutely harmless.
- Bir yerde on ton kurşun kesinlikle zararsızdır.
- It is actually quite clever how they manage to turn up in all the places that matter.
- Aslında önemli olan her yerde ortaya çıkmayı nasıl başardıkları oldukça zekice.
- Thirdly, AIDS, malaria and tuberculosis are a good place to start.
- Üçüncü olarak AIDS, sıtma ve tüberküloz başlamak için iyi bir yerdir.
- The real place to adjudicate, therefore, is in a court of law.
- Bu nedenle yargılamanın yapılacağı asıl yer mahkemedir.
- These peoples naturally belong among us, and they have earned their place in our midst.
- Bu halklar doğal olarak bize aittir ve aramızdaki yerlerini hak etmişlerdir.
- It is very annoying to have to return your tins to the place where you bought them.
- Teneke kutularınızı satın aldığınız yere iade etmek zorunda kalmak çok can sıkıcı bir durum.
- New players are appearing and claiming a place in the game.
- Yeni oyuncular ortaya çıkıyor ve oyunda kendilerine yer ediniyorlar.
- The EU can now vindicate its claim to a place on the world stage by brokering this strategy.
- AB şimdi bu stratejiye aracılık ederek dünya sahnesinde yer alma iddiasını haklı çıkarabilir.
- You can also tell that he did his own research and went to look at the places where this work is being done.
- Kendi araştırmasını yaptığını ve bu işin yapıldığı yerlere bakmaya gittiğini de söyleyebilirsiniz.
- This is not the place to discuss the problem and tragedy of illegal immigrants in Europe.
- Avrupa'daki yasadışı göçmen sorununu ve trajedisini tartışmanın yeri burası değil.
- We are saying yes or no to entire peoples taking up their rightful place in the Union.
- Tüm halkların Birlik içinde hak ettikleri yeri almalarına evet ya da hayır diyoruz.
- Like the rapporteurs, my group believes that this is not the place to begin this debate.
- Raportörler gibi benim grubum da bu tartışmaya başlamanın yerinin burası olmadığına inanıyor.
- Voluntary agreements are flexible agreements which have their own place in the range of legislative instruments.
- Gönüllü anlaşmalar, yasama araçları yelpazesinde kendi yerleri olan esnek anlaşmalardır.
- The place for discussion is at national level and inside every individual, especially inside every woman.
- Tartışmanın yeri ulusal düzeyde ve her bireyin içinde, özellikle de her kadının içindedir.
- Thirdly, AIDS, malaria and tuberculosis are a good place to start.
- Üçüncü olarak, AIDS, sıtma ve tüberküloz başlamak için iyi bir yerdir.
- They therefore belong in the Seveso Directive and not in the usual place for dealing with waste management.
- Dolayısıyla atık yönetimi ile ilgili olağan yere değil, Seveso Direktifi'ne aittirler.
- It will secure the new democracies of Central and Eastern Europe their rightful place in the future Europe.
- Bu, Orta ve Doğu Avrupa'nın yeni demokrasilerinin geleceğin Avrupa'sında hak ettikleri yeri almalarını sağlayacaktır.
- Without them, our society would be a colder place, and the European social model would be unworkable.
- Onlar olmasaydı toplumumuz daha karanlık bir yer olurdu ve Avrupa sosyal modeli uygulanamaz hale gelirdi.
- One of the places in which they can do this is, moreover, in the European Parliament.
- Bunu yapabilecekleri yerlerden biri de Avrupa Parlamentosu'dur.
- We must ensure that the outlying places are brought into this.
- Dışarıda kalan yerlerin de buna dahil edilmesini sağlamalıyız.
- Your heart is in the right place, but we want results.
- Kalbiniz doğru yerde ama biz sonuç istiyoruz.
- Should we not take notice of the fact that sport has pride of place in the citizens' daily lives?
- Sporun vatandaşların günlük yaşamlarında gurur verici bir yere sahip olduğu gerçeğini dikkate almamız gerekmez mi?
- This decentralisation has been a complete success, as I have seen for myself in various places.
- Çeşitli yerlerde bizzat gördüğüm üzere, bu adem-i merkeziyetçilik tam bir başarı olmuştur.
- The European Parliament can organise its work more cheaply and more effectively by meeting in one place.
- Avrupa Parlamentosu tek bir yerde toplanarak çalışmalarını daha ucuza ve daha etkin bir şekilde organize edebilir.
- In the future, we must also develop indicators so that measures can be targeted at the right time and the right place.
- Gelecekte önlemlerin doğru zamanda ve doğru yerde hedeflenebilmesi için göstergeler de geliştirmeliyiz.
- Why are occupiers and occupied placed on the same level?
- İşgalciler ve işgal edilenler neden aynı seviyede yer alıyor?
- The place where the electricity is generated is significant.
- Elektriğin üretildiği yer önemlidir.
- There will be fresh demands, not only in relation to Iraq, but in other places as well.
- Sadece Irak'la ilgili olarak değil, başka yerlerde de yeni talepler olacaktır.
- A similar remove from reality is reflected in quite a few places in this report.
- Gerçeklikten benzer bir uzaklaşma bu raporun pek çok yerine yansımıştır.
- We are told to open a delegation in one place or another, and at the same time we are asked to stick to that limit.
- Bir yerde bir delegasyon açmamız söyleniyor ve aynı zamanda bu sınıra sadık kalmamız isteniyor.
- These activities are often enjoyed in places other than in bathing water and sometimes out of season.
- Bu faaliyetler genellikle yüzme suyu dışındaki yerlerde ve bazen de mevsim dışında gerçekleştirilmektedir.
- I would ask whether they will then have to become a state to gain a respectable place in the European Union?
- Avrupa Birliği'nde saygın bir yer edinmek için devlet olmaları gerekecek mi diye sormak istiyorum?
- Decoupling does not work in places where there are no stable internal markets.
- Ayrıştırma, istikrarlı iç piyasaların olmadığı yerlerde işe yaramaz.
- This is an important subject and has been discussed at various places and at various times.
- Bu önemli bir konudur ve çeşitli yerlerde ve çeşitli zamanlarda tartışılmıştır.
- What will happen to a place like Scotland, which I represent here?
- Burada temsil ettiğim İskoçya gibi bir yere ne olacak?
- They must be given their place.
- Onlara yer verilmelidir.
- Parliament's seat and meeting place on historic ground here in Strasbourg is certainly significant.
- Parlamento'nun Strazburg'da tarihi bir zeminde yer alması ve burada toplanması kesinlikle önemlidir.
- It very often ends up in the wrong place.
- Çoğu zaman yanlış yere gidiyor.
- Our Presidency considers the Balkans are not some far-off place.
- Başkanlığımız Balkanlar'ın uzak bir yer olmadığını düşünmektedir.
- The crucial thing, however, is that the right places be inspected and that they be inspected in the right way.
- Ancak önemli olan doğru yerlerin denetlenmesi ve bunların doğru şekilde denetlenmesidir.
- The directive is the right place for this rule, and so we cannot support the proposed amendments.
- Direktif bu kural için doğru yerdir ve bu nedenle önerilen değişiklikleri destekleyemeyiz.
- Naturally, that would be the best place for it to be located.
- Doğal olarak burası yerleştirilmesi için en iyi yer olacaktır.
- I am glad that the fight against racism is given an important place in the White Paper.
- Irkçılıkla mücadeleye Beyaz Kitapta önemli bir yer verilmesinden memnuniyet duyuyorum.
- There is therefore no place for this sort of argument.
- Dolayısıyla bu tür bir tartışmaya yer yoktur.
- Maybe they should train the police in places like Genoa and show them how to react to peaceful protests.
- Belki de polisi Cenova gibi yerlerde eğitmeli ve onlara barışçıl protestolara nasıl tepki vereceklerini göstermeliler.
- A central place must be given to personal privacy and legal rights.
- Kişisel mahremiyet ve yasal haklara merkezi bir yer verilmelidir.
- It goes without saying that political considerations have no place in such an area.
- Siyasi mülahazaların böyle bir alanda yeri olmadığını söylemeye gerek yok.
- New York is a very special place.
- New York çok özel bir yerdir.
- On the other hand, in other places the report would have benefited from being less arrogant.
- Öte yandan, raporun başka yerlerde daha az kibirli olmasında fayda var.
- A scenario such as this naturally has no place for neutral countries.
- Böyle bir senaryoda doğal olarak tarafsız ülkelere yer yoktur.
- It is important for our third-country agreements to be given a central place in this connection.
- Üçüncü dünya ülkeleriyle olan anlaşmalarımıza bu bağlamda merkezi bir yer verilmesi önemlidir.
- Seveso and Bhopal are places where serious accidents have taken place.
- Seveso ve Bhopal ciddi kazaların meydana geldiği yerlerdir.
- The European Parliament is still a very old-fashioned place to work in.
- Avrupa Parlamentosu hala çalışmak için çok eski moda bir yerdir.
- It would have been more appropriate to use these places to build factories with stricter regulations.
- Bu yerlerin daha sıkı düzenlemelerle fabrikalar inşa etmek için kullanılması daha uygun olurdu.
- There is no place here for countries with the death penalty.
- Burada idam cezasının uygulandığı ülkelere yer yok.
- It will secure the new democracies of Central and Eastern Europe their rightful place in the future Europe.
- Orta ve Doğu Avrupa'nın yeni demokrasilerinin gelecekteki Avrupa'da hak ettikleri yeri almalarını sağlayacaktır.
- In my view, every democracy in the world should have a place in these international institutions.
- Bana göre dünyadaki her demokrasinin bu uluslararası kurumlarda bir yeri olmalıdır.
- We have to live and earn a living in these places.
- Bu yerlerde yaşamak ve hayatımızı kazanmak zorundayız.
- To many of us, it is unacceptable on principle that a higher place on the waiting list should be for sale.
- Birçoğumuz için bekleme listesinde daha yüksek bir yerin satılık olması prensip olarak kabul edilemez.
- Then we will have to make cuts in places, which is perhaps not the right way to do it.
- O zaman bazı yerlerde kesinti yapmak zorunda kalacağız ki bu belki de doğru bir yol değildir.
- The Member States should work towards a situation in which crimes and penalties do not differ from one place to another.
- Üye Devletler, suçların ve cezaların bir yerden diğerine farklılık göstermediği bir durum için çalışmalıdır.
- Regrettably, this includes my own country, which pushed for the launch of the Pact in the first place.
- Ne yazık ki bu eksiklikler arasında Pakt'ın ilk olarak hayata geçirilmesini sağlayan kendi ülkem de yer alıyor.
- The place to resolve this problem is Brussels.
- Bu sorunun çözüleceği yer Brüksel'dir.
- Health care and care for the elderly are issues that have traditionally occupied prominent places on our Liberal agenda.
- Sağlık ve yaşlı bakımı, geleneksel olarak Liberal gündemimizde önemli bir yer işgal eden konulardır.
- The Danish Prime Minister has already offered the Danish critics of the EU a place.
- Danimarka Başbakanı, AB'nin Danimarkalı eleştirmenlerine şimdiden bir yer teklif etmiştir.
- There is certainly a particular place for Community law, for law of the members of the European Union.
- Topluluk hukuku için, Avrupa Birliği üyelerinin hukuku için kesinlikle özel bir yer vardır.
- This is, of course, a model for what we want to do in other places.
- Bu, elbette, başka yerlerde yapmak istediklerimiz için bir modeldir.
- New players are appearing and claiming a place in the game.
- Yeni oyuncular ortaya çıkıyor ve oyunda bir yer talep ediyorlar.
- It will do that once our own heads become the places where we wall the cultures off from one another.
- Bunu, kendi kafalarımız kültürleri birbirinden ayırdığımız yerler haline geldiğinde yapacaktır.
- We need to consider whether it has a place in this measure or not.
- Bu tedbirde yeri olup olmadığını değerlendirmemiz gerekiyor.
- This is an important place in which to celebrate this important moment.
- Bu önemli anı kutlamak için burası önemli bir yerdir.
- The Kaliningrad Region has a special place in this partnership.
- Kaliningrad Bölgesi bu ortaklıkta özel bir yere sahiptir.
- You have had the foresight, Prime Minister, to give Raoul Wallenberg the place he deserves in history.
- Raoul Wallenberg'e tarihte hak ettiği yeri verme basiretini gösterdiniz Sayın Başbakan.
- The offence of xenophobia is extremely difficult to prove and there is no direct place for it in British criminal law.
- Yabancı düşmanlığı suçunun kanıtlanması son derece zordur ve İngiliz ceza hukukunda doğrudan bir yeri yoktur.
- I am fortunate to live in one of the most beautiful places in the Union, namely West Cork in Ireland.
- Avrupa Birliği'nin en güzel yerlerinden birinde, İrlanda'nın Batı Cork bölgesinde yaşadığım için şanslıyım.
- For example, everyday in Finland people look for information on the draft EU Constitution in these places.
- Örneğin Finlandiya'da insanlar her gün AB Anayasası taslağı hakkında bilgi almak için bu tür yerlere başvuruyor.
- Germany will eventually make it easier to get the deposit money refunded in different places.
- Almanya eninde sonunda depozito parasının farklı yerlerde iade edilmesini kolaylaştıracaktır.
- I will mention one place, Chechnya, by way of example.
- Örnek olarak bir yerden, Çeçenistan'dan bahsedeceğim.
- There are, however, other places too in which this could be relevant.
- Bununla birlikte, bunun ilgili olabileceği başka yerler de vardır.
- The European Parliament can organise its work more cheaply and more effectively by meeting in one place.
- Avrupa Parlamentosu tek bir yerde toplanarak çalışmalarını daha ucuz ve daha etkin bir şekilde organize edebilir.
- Such 20th-century class warfare has no place today.
- Böyle bir 20. yüzyıl sınıf savaşının bugün yeri yoktur.
- They therefore belong in the Seveso Directive and not in the usual place for dealing with waste management.
- Dolayısıyla atık yönetimi ile ilgili olağan yere değil, Seveso Direktifine aittirler.
- This is not the place for these.
- Burası bunlar için uygun bir yer değildir.
- A free press does not have easy access to the places on the earth where these things happen.
- Özgür bir basın, yeryüzünde bu olayların yaşandığı yerlere kolaylıkla erişemez.
- It is impossible to be in two places at the same time.
- Aynı anda iki yerde birden olmak mümkün değildir.
- The importance of international law is emphasised in quite a few places.
- Uluslararası hukukun önemi pek çok yerde vurgulanmaktadır.
- That kind of policy would mean giving the family its due place.
- Bu tür bir politika aileye hak ettiği yeri vermek anlamına gelecektir.
- Safety should assume an important place.
- Güvenlik önemli bir yer tutmalıdır.
- The point is noted, but this is not the place to resolve the matter.
- Bu husus not edildi, ancak bu konuyu çözmenin yeri burası değil.
- It is important for our third-country agreements to be given a central place in this connection.
- Üçüncü dünya ülkeleriyle yaptığımız anlaşmalara bu bağlamda merkezi bir yer verilmesi önemlidir.
- We are all aware of the key role played by SMEs in creating and consolidating training places and jobs.
- KOBİ'lerin eğitim yerleri ve istihdam yaratma ve pekiştirmede oynadıkları kilit rolün hepimiz farkındayız.
- We were certain that there was no place for torture in the western world.
- Batı dünyasında işkenceye yer olmadığından emindik.
- We are all agreed that contaminated and inferior material has no place in the food chain.
- Kirlenmiş ve kalitesiz maddelerin gıda zincirinde yeri olmadığı konusunda hepimiz hemfikiriz.
- For him, it was a place to play, like any other.
- Onun için burası da diğerleri gibi oyun oynanacak bir yerdi.
- The European Union has an observation corps and has observation missions in several places worldwide.
- Avrupa Birliği'nin bir gözlem gücü vardır ve dünyanın çeşitli yerlerinde gözlem misyonları bulunmaktadır.
- This is the place where the unprecedented and monumental task of bringing the countries of Europe together was achieved.
- Burası, Avrupa ülkelerini bir araya getirme gibi eşi benzeri görülmemiş ve muazzam bir görevin başarıldığı yerdir.
- This is not the only place in the world where we have to decide on these matters.
- Dünyada bu konularda karar vermemiz gereken tek yer burası değil.
- It has no place if it cannot manage to do that.
- Eğer bunu başaramazsa hiçbir yeri yoktur.
- The reasons for this shortcoming are varied in origin and responsibility for it lies in different places.
- Bu eksikliğin nedenleri çeşitlidir ve sorumluluk farklı yerlerde yatmaktadır.
- The European Parliament is still a very old-fashioned place to work in.
- Avrupa Parlamentosu çalışmak için hala çok eski moda bir yer.
- Without them, our society would be a colder place, and the European social model would be unworkable.
- Onlar olmadan toplumumuz daha soğuk bir yer olur ve Avrupa sosyal modeli uygulanamaz hale gelir.
- Like the rapporteurs, my group believes that this is not the place to begin this debate.
- Raportörler gibi benim grubum da bu tartışmanın başlatılacağı yerin burası olmadığına inanıyor.
- Sensitivity and diplomacy do, of course, have their place in politics.
- Hassasiyet ve diplomasinin de elbette siyasette yeri vardır.
- On the other hand, in other places the report would have benefited from being less arrogant.
- Öte yandan raporun başka yerlerde daha az kibirli olmasında fayda var.
- It is justified because IT studies have a key place in the EU's strategy.
- BT çalışmalarının AB'nin stratejisinde kilit bir yere sahip olması nedeniyle haklıdır.
- Furthermore, in the cases of Morocco, Algeria and Tunisia there are various reports under discussion in other places.
- Ayrıca, Fas, Cezayir ve Tunus örneklerinde, başka yerlerde tartışılmakta olan çeşitli raporlar bulunmaktadır.
- First of all, it should focus on finding a place for women everywhere and in all social situations.
- Her şeyden önce, her yerde ve tüm sosyal durumlarda kadınlar için bir yer bulmaya odaklanmalıdır.
- I believe that military aviation should have no place in this directive and nor will it find its way into it.
- Askeri havacılığın bu direktifte yeri olmaması gerektiğine ve yer almayacağına inanıyorum.
- The point is noted, but this is not the place to resolve the matter.
- Bu husus not edilmiştir ancak konunun çözüm yeri burası değildir.
- I believe the Economic and Social Committee and the Committee of the Regions must be given a place as active observers.
- Ekonomik ve Sosyal Komite ile Bölgeler Komitesine aktif gözlemci olarak yer verilmesi gerektiğine inanıyorum.
- The world has become a harsher place for dictators.
- Dünya diktatörler için daha sert bir yer haline geldi.
- A Customs Code is not the place for establishing rules on fraud.
- Gümrük Kanunu, dolandırıcılıkla ilgili kuralların belirleneceği bir yer değildir.
- As we also made clear in the Sommer report, we must give regional transport a central place in that.
- Sommer raporunda da açıkça belirttiğimiz gibi, bölgesel taşımacılığa bu konuda merkezi bir yer vermeliyiz.
- I shall not give any further examples, since the world is such a big and terrible place.
- Dünya çok büyük ve korkunç bir yer olduğu için daha fazla örnek vermeyeceğim.
- In particular, there is a place for actions to improve road safety through proper vehicle use.
- Özellikle, uygun araç kullanımı yoluyla yol güvenliğini artırmaya yönelik eylemlere yer vardır.
- Colleagues, I really must insist that you take your places quietly.
- Meslektaşlarım, yerlerinizi sessizce almanız konusunda gerçekten ısrar etmek zorundayım.
- This decentralisation has been a complete success, as I have seen for myself in various places.
- Çeşitli yerlerde bizzat gördüğüm üzere bu adem-i merkeziyetçilik tam bir başarı olmuştur.
- In fact our food is safe, safer than in many other places in the world.
- Aslında gıdalarımız güvenlidir, dünyadaki diğer birçok yerden daha güvenlidir.
- They all wish to take their place, their rightful place in this common Chamber.
- Hepsi de bu ortak Oda'da hak ettikleri yeri almak istiyorlar.
- Furthermore, Europol is funded by national contributions, and, in our view, has no place in this budget.
- Ayrıca Europol ulusal katkılarla finanse edilmektedir ve bizim görüşümüze göre bu bütçede yeri yoktur.
- Research into animal diseases also takes place in the research framework programme and not in our own budget.
- Hayvan hastalıklarına ilişkin araştırmalar da kendi bütçemizde değil, araştırma çerçeve programında yer almaktadır.
- Both Muslim citizens and citizens of Turkish descent have a place in the European Union.
- Hem Müslüman vatandaşların hem de Türk kökenli vatandaşların Avrupa Birliği'nde yeri vardır.
- In particular, there is a place for actions to improve road safety through proper vehicle use.
- Özellikle, uygun araç kullanımı yoluyla yol güvenliğini artırmaya yönelik eylemler için bir yer vardır.
- I repeat, migratory issues must have a prominent place in the EU's external relations.
- Tekrar ediyorum, göç konuları AB'nin dış ilişkilerinde önemli bir yere sahip olmalıdır.
- What place will you grant to businesses?
- İşletmelere nasıl bir yer vereceksiniz?
- There are other places, as she knows, where similar constitutional changes have taken place and are continuing.
- Kendisinin de bildiği gibi benzer anayasal değişikliklerin gerçekleştiği ve devam ettiği başka yerler de var.
- I am fortunate to live in one of the most beautiful places in the Union, namely West Cork in Ireland.
- Avrupa Birliği'nin en güzel yerlerinden birinde, İrlanda'nın West Cork bölgesinde yaşadığım için şanslıyım.
- Ethical questions occupy an important place in the science/society action plan.
- Etik meseleler bilim/toplum eylem planında önemli bir yer tutmaktadır.
- Then there are those who say that the discussions about our own resources have no place in legislation on statistics.
- Bir de kendi kaynaklarımızla ilgili tartışmaların istatistik mevzuatında yeri olmadığını söyleyenler var.
- We wish to indicate our vote that this legal remedy should have a place in European law.
- Bu hukuk yolunun Avrupa hukukunda bir yeri olması gerektiği yönündeki oyumuzu belirtmek isteriz.
- Strasbourg is a place that appreciates the importance of this record.
- Strazburg bu kaydın önemini takdir eden bir yerdir.
- Ten tonnes of lead in one place are absolutely harmless.
- Bir yerde bulunan on ton kurşun kesinlikle zararsızdır.
- Flawed thinking of this kind has no place in the European Union.
- Bu türden hatalı düşüncelerin Avrupa Birliği'nde yeri yoktur.
- This is important not only as regards Chechnya, but also for many other places.
- Bu sadece Çeçenistan için değil, diğer pek çok yer için de önemlidir.
- I would ask whether they will then have to become a state to gain a respectable place in the European Union?
- O zaman Avrupa Birliği'nde saygın bir yer edinmek için devlet olmak zorunda kalıp kalmayacaklarını sormak isterim.
- This law has no place in a European Community of values that calls for the protection of basic rights.
- Bu yasanın, temel hakların korunması çağrısında bulunan bir Avrupa Değerler Topluluğunda yeri yoktur.
- This Parliament is extraordinary, and I think that it will always have a special place in our hearts.
- Bu Parlamento olağanüstüdür ve sanırım hepimizin kalbinde her zaman özel bir yeri olacaktır.
- They have a place, therefore, in the debates of the future Convention.
- Dolayısıyla gelecekteki Kongre tartışmalarında bunların da bir yeri vardır.
- Whatever the final status, the people of Kosovo will have their place in Europe.
- Nihai statü ne olursa olsun, Kosova halkının Avrupa'da bir yeri olacaktır.
- On the other hand, it would be perfectly suited to a place within a broad, renewed Euro-Mediterranean partnership.
- Öte yandan geniş ve yenilenmiş bir Avrupa-Akdeniz ortaklığı içinde yer almak için de son derece uygun olacaktır.
- I think they, too, should have a place at the convention table.
- Bence onların da kongre masasında bir yeri olmalı.
- The Northern Dimension continues to occupy an extremely important place on the Commission's external relations agenda.
- Kuzey Boyutu, Komisyon'un dış ilişkiler gündeminde son derece önemli bir yer tutmaya devam etmektedir.
- That is the right place for that question to be raised.
- Bu sorunun gündeme getirilmesi için doğru yer burasıdır.
- I welcome the fact that the Northern Dimension is now being placed on the EU's agenda.
- Kuzey Boyutunun artık AB'nin gündeminde yer alıyor olmasını memnuniyetle karşılıyorum.
- The best way of achieving this to ensure that the Commission has a place in the structure of these agencies.
- Bunu başarmanın en iyi yolu, Komisyonun bu kurumların yapısında bir yeri olmasını sağlamaktır.
- Livestock production occupies a very important place in the agriculture of the Community.
- Hayvancılık, Topluluk tarımında çok önemli bir yere sahiptir.
- I believe that the candidate countries must be given a place, the best possible place in this convention.
- Bu kongrede aday ülkelere mümkün olan en iyi şekilde yer verilmesi gerektiğine inanıyorum.
- Substances permitted in such places as Italy, Luxembourg and Belgium cannot be banned in Austria or Germany.
- İtalya, Lüksemburg ve Belçika gibi yerlerde izin verilen maddeler Avusturya ya da Almanya'da yasaklanamaz.
- Emergency aid must find a place in the Supplementary Budget.
- Acil yardım Ek Bütçede yer bulmalıdır.
- They do indeed have a rightful place amongst us.
- Gerçekten de aramızda haklı bir yere sahipler.
- I mentioned airports and safe berthing places in one of my previous reports.
- Önceki raporlarımdan birinde havaalanları ve güvenli yanaşma yerlerinden bahsetmiştim.
- You can also tell that he did his own research and went to look at the places where this work is being done.
- Kendi araştırmasını yaptığı ve bu işin yapıldığı yerlere bakmaya gittiği de anlaşılıyor.
- There is no place for this in today's world.
- Günümüz dünyasında buna yer yoktur.
- It is no fun at all for dogs to be dragged about the place.
- Köpeklerin yerlerde sürüklenmesi hiç de eğlenceli değildir.
- This is not the place for political reasoning or an explanation of vote.
- Burası siyasi muhakeme veya oyların açıklanması için uygun bir yer değildir.
- There is no place for terrorism in this area.
- Bu alanda terörizme yer yoktur.
- That is the right place for that question to be raised.
- Bu sorunun gündeme getirilmesi için doğru yer orasıdır.
- We'd get a nice, quiet little place in the country.
- Kırsalda şirin, sessiz, ufak bir yer bulurduk.
- And that'd be a good place for garden shears, right?
- Burası da bahçe makası için iyi bir yer, değil mi?
- There are a lot better places to roam, kid.
- Gezilecek çok daha iyi yerler var evlat.
- It is a nice, small, laid back place.
- Güzel, küçük, rahat bir yer.
- This is quite possibly one of the most awesome places on the entire planet.
- Burası, büyük ihtimalle dünya üzerindeki en harika yerlerden birisi.
- There are a lot better places to roam, kid.
- Dolaşılacak çok daha iyi yerler var, evlat.
- The truth always finds its place.
- Ve hak her zaman yerini bulur.
- It is an ideal place for those who want everything at once.
- Aynı anda her şeyi isteyenler için ideal bir yer.
- A hotel is a nice place to lay your head for the night.
- Otel, geceyi geçirmek için güzel bir yerdir.
- He took me to a place with green fields, and I saw my sister.
- Beni yemyeşil tarlaların olduğu bir yere götürdü ve kız kardeşimi de gördüm.
- It is a nice, small, laid back place.
- Şirin, küçük, sakin bir yer.
- In a place like that, I had to work twice as hard.
- Böyle bir yerde iki kat daha fazla çalışmak zorunda kaldım.
- If you want to be near 'nightlife' in the capital city, this is the place to stay.
- Başkentte 'gece hayatına' yakın olmak istiyorsanız, kalacağınız yer burasıdır.
- They exist in a place between our world and another.
- Bizim dünyamızla başka bir dünya arasında bir yerde yaşıyorlar.
- Our favorite place to eat is that small restaurant on the corner.
- Yemek için en sevdiğimiz yer köşedeki küçük restoran.
- A hotel is a nice place to lay your head for the night.
- Bir otel, geceyi geçirmek için harika bir yerdir.
- The truth always finds its place.
- Her daim hak yerini bulacaktır.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Bütün bir gün boyunca beni üzücü bir yerden uzak tuttunuz.
- As nice a place as any to spend the spring.
- Sonbaharı geçirmek için diğerleri kadar şirin bir yer.
- She found this little place too small for someone like her.
- Bu küçük yeri kendisi gibi biri için çok küçük buldu.
- The questionnaires were given to the participants in places such as public transportation, schools and trade centers.
- Anketler katılımcılara toplu taşıma, okul, AVM'ler gibi yerlerde uygulanmıştır.
- I will personally find you a nice little place to live.
- Sana yaşaman için küçük, güzel bir yeri bizzat ben bulacağım.
- A hotel is a nice place to lay your head for the night.
- Otel, geceyi geçirmek için güzel bir yer.
- It would be a nice place for breakfast or afternoon drinks.
- Kahvaltı ya da öğleden sonra bir şeyler içmek için harika bir yer olabilir.
- Ben feels the pressure of fame and finds a way to be in several places at once.
- Ben şöhretin baskısını hissediyor ve aynı anda birkaç yerde olmanın bir yolunu buluyor.
- The questionnaires were given to the participants in places such as public transportation, schools and trade centers.
- Anketler, toplu taşıma araçları, okullar ve alışveriş merkezleri gibi yerlerde katılımcılara verilmiştir.
- Sets are literally the worst place on the planet for willpower.
- Setler, irade gücü açısından gezegendeki resmen en kötü yerdir.
- The questionnaires were given to the participants in places such as public transportation, schools and trade centers.
- Anketler katılımcılara toplu taşıma araçları, okullar ve alışveriş merkezleri gibi yerlerde verildi.
- Choose what you like most or visit these places once in one day.
- En çok neyi sevdiğinizi seçin veya bu yerleri bir günde bir defada ziyaret edin.
- Go to other places with the car so do not waste time.
- Araba ile başka yerlere gidin böylece zaman kaybetmeyin.
- Sets are literally the worst place on the planet for willpower.
- Setler, irade açısından gezegen üzerinde resmen en kötü yerlerden biri.
- This is quite possibly one of the most awesome places on the entire planet.
- Burası muhtemelen dünyadaki en harika yerlerden biri.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Beni bir gün boyunca üzücü bir yerden uzak tuttun.
- It is a nice, small, laid back place.
- Güzel, küçük, sakin bir yer.
- It's not a good place for people like you and me.
- Senin ve benim gibi insanlar için iyi bir yer değil.
- It is a really nice place to store the sewing things I collect.
- Topladığım dikiş malzemelerini saklamak için gerçekten şirin bir yer.
- Textile industry Within the industrial structure of Adıyaman, textile sector has an important place.
- Tekstil sektörü Adıyaman'ın sanayi yapısı içinde tekstil sektörü önemli bir yer tutar.
- Textile industry Within the industrial structure of Adıyaman, textile sector has an important place.
- Adıyamanın sanayi yapısı içerisinde Tekstil Sanayii'nin önemli bir yeri vardır.
- Visitors need to know that they're in the right place immediately.
- Ziyaretçilerin hemen doğru yerde olduklarını bilmeleri gerekir.
- I haven't been to a place like this since school.
- Okuldan beridir, böyle bir yerde bulunmamıştım.
- At the moment I feel like I'm living in two places.
- Şu anda iki yerde yaşıyormuşum gibi hissediyorum.
- Frogs are found throughout the world except in very cold places.
- Kurbağalar çok soğuk yerler dışında dünyanın her yerinde bulunur.
- Store the USB flash drive in a safe, protected place.
- USB flash sürücüyü güvenli ve korunaklı bir yerde saklayın.
- I will personally find you a nice little place to live.
- Sana şahsen yaşaman için güzel bir yer bulacağım.
- I think I would find it a very hard place.
- Sanırım, çok zorlu bir yer olduğunu düşünürdüm.
- As nice a place as any to spend the spring.
- Baharı geçirmek için güzel bir yer.
- I will personally find you a nice little place to live.
- Sana yaşaman için küçük, güzel bir yeri bizzat bulacağım.
- It is one of the best places to begin in affiliate marketing.
- Bağlı kuruluş pazarlamasına başlamak için en iyi yerlerden biridir.
- The whole world would seem like a different place to me.
- Tüm dünya bana farklı bir yer gibi görünürdü.
- It is a perfect place to stop and stay for a while.
- Bir süre mola vermek ve kalmak için mükemmel bir yerdir.
- It is a really nice place to store the sewing things I collect.
- Topladığım dikiş malzemelerini saklamak için gerçekten güzel bir yer.
- When this starts, we see her in a much better place.
- Bu başladığında onu çok daha iyi bir yerde görüyoruz.
- You kept me out of a sad place for a whole day.
- Bütün gün boyunca beni üzücü bir yerden uzak tuttun.
- It is a perfect place to stop and stay for a while.
- Duraklamak ve bir süre kalmak için mükemmel bir yer.
- There are a lot better places to roam, kid.
- Gidilecek çok daha iyi yerler var, evlat.
- Estonia is also among the cleanest places on the planet earth to breath.
- Estonya aynı zamanda dünya gezegeninde nefes alınabilecek en temiz yerlerden biri.
- I figured this would be the best place to see it.
- Bunu görebileceğim en iyi yerin burası olacağını düşündüm.
- As nice a place as any to spend the spring.
- Baharı geçirmek için her yer kadar güzel bir yer.
- In a place like that, I had to work twice as hard.
- Öyle bir yerde, iki kat daha fazla çalışmam gerekiyordu.
- He took me to a place with green fields, and I saw my sister.
- Beni yemyeşil tarlaların olduğu bir yere götürdü ve kız kardeşimi gördüm.
- Estonia is also among the cleanest places on the planet earth to breath.
- Estonya ayrıca, dünya üzerindeki nefes alınabilen en temiz yerler arasında.
- Estonia is also among the cleanest places on the planet earth to breath.
- Estonya aynı zamanda dünya üzerinde nefes alınabilecek en temiz yerler arasında yer alıyor.
- The truth always finds its place.
- Her zaman hak yerini bulur.
- In a place like that, I had to work twice as hard.
- Öyle bir yerde iki kat daha fazla çalışmak zorundaydım.
- It would be a nice place for breakfast or afternoon drinks.
- Kahvaltı veya akşamları bir şeyler içmek için harika bir yer.
- For in that place, all of Israel had gathered to appoint him as king.
- Çünkü bütün İsrail halkı onu kral olarak tahta geçirmek için o yerde toplanmıştı.
- It would be a nice place for breakfast or afternoon drinks.
- Kahvaltı ya da öğleden sonra içecekleri için güzel bir yer olurdu.
- Textile industry Within the industrial structure of Adıyaman, textile sector has an important place.
- Tekstil sektörü Adıyaman'ın sanayi yapısı içerisinde tekstil sektörü önemli bir yere sahiptir.
- He took me to a place with green fields, and I saw my sister.
- Beni yemyeşil tarlaların olduğu bir yere götürdü, ve orada kızkardeşimi gördüm.
- I haven't been to a place like this since school.
- Okuldan beri böyle bir yere gitmemiştim.
- Look, there's a place that you might want to check out.
- Bak, bakmak isteyebileceğin bir yer var.
- They exist in a place between our world and another.
- Bizim dünyamızla diğeri arasında bir yerde var oluyorlar.
- Frogs are found throughout the world except in very cold places.
- Kurbağalar çok soğuk yerler hariç dünyanın her yerinde bulunurlar.
- Satan cannot be in multiple places at once.
- Şeytan aynı anda birden fazla yerde olamaz.
- I don't understand why they allow it in a place like this.
- Böyle bir yerde buna nasıl müsaade ediyorlar anlamıyorum.
- Rome is the right place for those interested in studying in a capital city with a rich heritage.
- Roma, zengin bir mirasa sahip bir başkentte eğitim almak isteyenler için doğru yerdir.
- This is quite possibly one of the most awesome places on the entire planet.
- Burası muhtemelen tüm dünyadaki en muhteşem yerlerden biri.
- Everyone is in their place.
- Herkes yerlerinde.
- From the viewpoint of health, Tokyo is not such a good place to live.
- Sağlık açısından bakıldığında, Tokyo yaşamak için o kadar da iyi bir yer değildir.
- The right mind is the mind that does not remain in one place.
- Doğru akıl, tek bir yerde kalmayan akıldır.
- So ultimately, with Tatoeba we are only building the foundations… to make the Web a better place for language learning.
- Sonuç olarak, Tatoeba ile Web'i dil öğrenimi için daha iyi bir yer haline getirmek üzere sadece temelleri inşa ediyoruz.
- There's no place like Boston.
- Boston gibi bir yer yok.
- Boston is a nice place, isn't it?
- Boston güzel bir yer, değil mi?
- The place where I bought my stove burned down.
- Sobamı aldığım yer yandı.
- The place is too small for us.
- Yer bizim için çok küçük.
- The place where we used to buy that has increased their prices.
- Onu aldığımız yer fiyatlarını yükseltti.
- He has a nice place in the country.
- Kırsalda güzel bir yere sahiptir.
- He lives in this lonely place by himself.
- Bu ıssız yerde tek başına yaşıyor.
- Does Tom need a place to stay?
- Tom'un kalacak bir yere ihtiyacı var mı?
- This is a good place to start the analysis.
- Burası analize başlamak için iyi bir yer.
- It's good that there are places like this.
- Buna benzer yerlerin olması iyi bir şey.
- I told Tom to go to the safest place I could think of.
- Tom'a düşünebileceğim en güvenli yere gitmesini söyledim.
- Did you have a place to do that?
- Bunu yapmak için bir yerin var mıydı?
- I couldn't think of the name of the place.
- Yerin adını hatırlayamadım.
- We still have one more place to go.
- Hâlâ gidecek bir yerimiz daha var.
- There are so many places I want to visit.
- Ziyaret etmek istediğim o kadar çok yer var ki.
- Do you have a place to do that?
- Bunu yapacak bir yerin var mı?
- I've got no place to go, so I'm going to stay here.
- Gidecek yerim yok, o yüzden burada kalacağım.
- I never go to places like that.
- Öyle yerlere hiç gitmem.
- Tom is trying to find Mary a place to live.
- Tom, Mary'ye oturacağı bir yer bulmaya çalışıyor.
- Do you have a place to do that?
- Onu yapmak için bir yerin var mı?
- Fadil was in the wrong place at the wrong time.
- Fadıl yanlış zamanda yanlış yerde idi.
- Where do you think the safest place would be?
- Sence en güvenli yer neresi olabilir?
- I've found a place to live.
- Yaşayacak bir yer buldum.
- There are a number of places to see in this city.
- Bu şehirde görülecek çok sayıda yer var.
- I've never seen so many people in one place.
- Bir yerde hiç bu kadar çok insan görmedim.
- Tatoeba is the most beautiful place in the online world.
- Tatoeba çevrimiçi dünyada en güzel yerdir.
- I didn't expect to run into you in a place like this.
- Seninle böyle bir yerde karşılaşmayı beklemiyordum.
- It was a scary place.
- Korkutucu bir yerdi.
- I exchanged places with Tom.
- Tom ile yerleri değiştirdim.
- I've been to many places in Ireland.
- İrlanda'da birçok yere gittim.
- It was an incredible place.
- İnanılmaz bir yerdi.
- This must be the wrong place.
- Burası yanlış yer olmalı.
- I remember having seen her some place.
- Onu bir yerlerde gördüğümü hatırlıyorum.
- I hate places like Boston, Chicago, etc.
- Boston, Şikago gibi yerlerden nefret ediyorum.
- The place is beautiful.
- Burası güzel bir yer.
- I chose a place to pitch my tent.
- Çadırımı kuracak bir yer seçtim.
- This is the place where Tom works.
- Burası Tom'un çalıştığı yer.
- Is freedom a place or an idea?
- Özgürlük bir yer midir yoksa bir fikir midir?
- This is the worst place in the world.
- Burası dünyanın en kötü yeri.
- Tom doesn't want to go to such a dangerous place.
- Tom böyle tehlikeli bir yere gitmek istemiyor.
- It was not time for relaxing at a place like this.
- Böyle bir yerde dinlenmek için zamanı değildi.
- What's that place?
- O yer de ne?
- Sami wanted to offer Layla a place to stay.
- Sami, Layla'ya kalacak bir yer teklif etmek istedi.
- This looks like a great place.
- Bu harika bir yer gibi görünüyor.
- We'll save you a place.
- Sana bir yer ayıracağız.
- We need to work together in order to make the world a better place.
- Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için birlikte çalışmalıyız.
- The right mind is the mind that does not remain in one place.
- Doğru akıl bir yerde kalmayan akıldır.
- It's nice to be in the right place.
- Doğru yerde olmak güzel.
- I know the perfect place to do that.
- Bunu yapmak için mükemmel bir yer biliyorum.
- Tom said Boston is a nice place.
- Tom Boston'un güzel bir yer olduğunu söyledi.
- Boston is a great place to visit, but I wouldn't want to live there.
- Boston ziyaret etmek için harika bir yerdir ama orada yaşamak istemem.
- I never expected such a nice hotel in a place like this.
- Böyle bir yerde böyle güzel bir otel beklemiyordum.
- Tom had no place to live.
- Tom'un yaşayacak bir yeri yoktu.
- I think this must be the place where Tom lives.
- Bence burası Tom'un yaşadığı yer olmalı.
- Is this the place I need to be?
- Olmam gereken yer burası mı?
- She went from place to place in search of him.
- Onu aramak için bir yerden bir yere gitti.
- This is the place where your mother and I had our first date.
- Burası annenle ilk randevumuzun olduğu yer.
- Tom is still looking for a place to live.
- Tom hala yaşayacak bir yer arıyor.
- Harajuku is one of the hottest places in Tokyo.
- Harajuku, Tokyo'nun en gözde yerlerinden biridir.
- This is the safest place I know.
- Bildiğim en güvenli yer burası.
- You really picked a stupid place to pitch your tent.
- Çadırını kurmak için gerçekten aptalca bir yer seçmişsin.
- You can't be two places at once.
- Bir kerede iki yerde olamazsın.
- Let's find a place to put your luggage.
- Bagajını koymak için bir yer bulalım.
- He has a nice place in the country.
- Taşrada güzel bir yeri var.
- That practice has no place in a civilized society.
- Bu uygulamanın medeni bir toplumda yeri yok.
- I've already got a place to live.
- Zaten yaşayacak bir yerim var.
- I never go to places like that.
- Böyle yerlere asla gitmem.
- This is one of my favorite places.
- Bu benim en sevdiğim yerlerden biridir.
- Tom and Mary's main problem is they can't find a place to live.
- Tom ve Mary'nin asıl sorunu yaşayacak bir yer bulamamaları.
- Sami begged Layla for a place to stay.
- Sami, Layla'ya kalacak bir yer için yalvardı.
- I would like to bring you to a good place for our honeymoon.
- Balayımız için seni güzel bir yere götürmek istiyorum.
- What does the place look like?
- Yer neye benziyor?
- He concealed the file in what he thought was a safe place.
- Dosyayı güvenli olduğunu düşündüğü bir yere sakladı.
- There are a lot of places to see around here.
- Buralarda görülecek çok yer var.
- Who'd want to live in a place like this?
- Böyle bir yerde kim yaşamak ister?
- Tom couldn't find a good place to hide.
- Tom saklanacak iyi bir yer bulamadı.
- We'll someday make the world a better place.
- Bir gün dünyayı daha iyi bir yer haline getireceğiz.
- The only place Tom has ever wanted to live is Boston.
- Tom'un yaşamak istediği tek yer Boston.
- Do you know any place we can go?
- Gidebileceğimiz bir yer biliyor musun?
- Do you think this is a good place to pitch the tent?
- Sence burası çadır kurmak için iyi bir yer mi?
- Am I in the right place?
- Doğru yerde miyim?
- That might be a good place to start.
- Başlamak için iyi bir yer olabilir.
- This is the perfect place for a romantic picnic.
- Bu, romantik bir piknik için mükemmel yer.
- That was the last place where Layla was ever seen alive.
- Orası Layla'nın canlı olarak görüldüğü son yerdi.
- Who'd want to live in a place like this?
- Kim böyle bir yerde yaşamak ister ki?
- Is there any place in particular that you'd recommend I visit while I'm in Boston?
- Boston'dayken özellikle ziyaret etmemi önerdiğin bir yer var mı?
- This is no place for a three-year-old kid.
- Burası üç yaşındaki bir çocuğa göre bir yer değildir.
- This is a very scary place.
- Bu çok korkutucu bir yer.
- Would you like a place by window or by passage?
- Pencere kenarında mı yoksa geçit kenarında mı bir yer istersiniz?
- This is the place I told you about.
- Sana bahsettiğim yer burası.
- Your place or mine?
- Senin yerin mi benimki mi?
- A church is a place to pray.
- Kilise dua etmek için bir yerdir.
- Please save my place.
- Lütfen benim yerimi ayırın.
- Tom always gets places too early.
- Tom her zaman bir yerlere çok erken gider.
- Do you know a good place to have lunch?
- Öğle yemeği yemek için iyi bir yer biliyor musunuz?
- Tom likes Boston better than any other place where he's lived.
- Tom Boston'ı yaşadığı diğer yerlerden daha çok sever.
- It was a nice place.
- Güzel bir yerdi.
- Tom seldom goes to places like that.
- Tom nadiren böyle yerlere gider.
- Students are expected to stay away from dubious places.
- Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak durması beklenir.
- I hope your mom personally saw the places that I showed in the photos.
- Annenin fotoğraflarda gösterdiğim yerleri şahsen gördüğünü umuyorum.
- In that unwelcoming place I found too many surly people.
- O davetkâr olmayan yerde çok fazla somurtkan insan buldum.
- It's good that there are places like this.
- Böyle yerlerin olması iyi bir şey.
- There's no place like home.
- Ev gibi yer yoktur.
- Japan, for the most part, is a good place to live.
- Japonya, çoğunlukla, yaşamak için iyi bir yer.
- There's no place to run.
- Koşulacak yer yok.
- It was a nice place to visit, but I wouldn't want to live there.
- Ziyaret etmek için güzel bir yerdi ama orada yaşamak istemedim.
- This is a remarkable place.
- Bu dikkat çekici bir yer.
- He will go in your place.
- O, senin yerine gidecek.
- Tom, this is neither the time nor the place.
- Tom, bu ne zamanı ne de yeri.
- We've been looking in the wrong places.
- Yanlış yerlere bakıyormuşuz.
- Tom and Mary paddled their canoe along the shoreline, looking of a place to camp.
- Tom ve Mary kamp yapacak bir yer arayarak sahil boyunca kanolarını kullandılar.
- The universe is a very big place.
- Evren çok büyük bir yerdir.
- The place where my mother was born is located in the east of our country.
- Annemin doğduğu yer ülkemizin doğusunda bulunmaktadır.
- I have no place to go.
- Gidecek yerim yok.
- Tom needs some help finding a place to live.
- Tom'un kalacak bir yer bulmak için yardıma ihtiyacı var.
- I think this is a nice place.
- Ben bunun güzel bir yer olduğunu düşünüyorum.
- We need a place to stay for the night.
- Gece için kalacak bir yere ihtiyacımız var.
- I didn't know that there was this sort of place just on the route to the high school.
- Tam liseye giden yol üzerinde bu tür bir yer olduğunu bilmiyordum.
- The city has a wonderful place to take a rest.
- Şehrin dinlenmek için harika bir yeri var.
- I know a place that is very pleasant.
- Çok hoş bir yer biliyorum.
- This is a very scary place.
- Burası çok korkutucu bir yer.
- I know a place we can get some money.
- Para bulabileceğimiz bir yer biliyorum.
- I know the perfect place for our party.
- Partimiz için mükemmel bir yer biliyorum.
- Home is the place we love best and grumble the most.
- Ev, en çok sevdiğimiz ve en çok yakındığımız yerdir.
- That might be a good place to start.
- O, başlamak için iyi bir yer olabilir.
- Tom is looking for a place to live in Boston.
- Tom Boston'da yaşayacak bir yer arıyor.
- In many places blind persons sell lottery tickets.
- Birçok yerde kör insanlar piyango bileti satıyor.
- This wouldn't be a good place to build a house.
- Burası ev yapmak için iyi bir yer değil.
- We've been looking in all the wrong places.
- Hep yanlış yerlere bakıyormuşuz.
- Tom helped his friends find a place to live.
- Tom arkadaşlarına yaşamak için bir yer bulmalarına yardım etti.
- Tom is the one who helped me find a place to live.
- Tom yaşayacak bir yer bulmama yardım eden kişidir.
- I often think about the place where I met you.
- Sık sık seninle tanıştığım yeri düşünüyorum.
- This is a dangerous place to be.
- Bulunulması tehlikeli bir yerdir burası.
- He moved from place to place.
- O, bir yerden bir yere taşındı.
- There are many places to visit in Kyoto.
- Kyoto'da ziyaret edilecek bir sürü yer var.
- Tom didn't have any place to go.
- Tom'un gidecek hiçbir yeri yoktu.
- Layla's place was surrounded by police.
- Leyla'nın yeri polislerce kuşatıldı.
- The familiar place had a new significance for her.
- Tanıdık bir yerin onun için yeni bir önemi vardı.
- Is there a place for Tom?
- Tom için bir yer var mı?
- I never expected to meet her in a place like that.
- Onunla böyle bir yerde karşılaşmayı hiç beklemiyordum.
- It's a perfect place for us to start.
- Başlamamız için mükemmel bir yer.
- Empty places produce the best echoes.
- Boş yerler en iyi yankıyı üretir.
- There's no place to hide.
- Saklanacak bir yer yok.
- There are a number of places to see in this city.
- Bu kentte görülecek çok sayıda yer var.
- A middle-aged woman with a knapsack on her back seemed to be looking for a place to sit down.
- Sırtında sırt çantası olan orta yaşlı bir kadın oturacak bir yer arıyor gibiydi.
- If everyone watched at least one cat video a day, the world would be a better place.
- Herkes günde en az bir tane kedi videosu izleseydi, dünya daha iyi bir yer olurdu.
- You were lucky to be at the right place at the right time.
- Doğru zamanda doğru yerde olduğun için şanslıydın.
- I thought that you already had a place to stay.
- Zaten kalacak bir yerin olduğunu düşündüm.
- Do you have a place for a tent?
- Çadır için bir yeriniz var mı?
- We never go to places like that anymore.
- Artık öyle yerlere hiç gitmiyoruz.
- They looked for a place to take shelter from the rain.
- Yağmurdan korunmak için bir yer aradılar.
- This is a frightening place.
- Burası korkutucu bir yer.
- What's your favorite place to vacation in Japan?
- Japonya'da tatil yapmak için en sevdiğiniz yer neresi?
- I don't have a place to stay tonight.
- Bu gece kalacak bir yerim yok.
- Tom is looking for a place to stay.
- Tom kalacak bir yer arıyor.
- I want to find my own place.
- Ben kendi yerimi bulmak istiyorum.
- Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
- Let's meet at the usual place.
- Her zamanki yerde buluşalım.
- We'll have to camp out if we can't find a place to stay.
- Kalacak bir yer bulamazsak kamp yapmak zorunda kalırız.
- This wouldn't be a good place to build a house.
- Burası ev yapmak için güzel bir yer değil.
- I've been to neither of those places.
- Bu yerlerden hiçbirinde bulunmadım.
- Are there good places to go dancing near here?
- Buralara dans etmeye gitmek için iyi yerler var mı?
- Tom helped his friends find a place to live.
- Tom arkadaşlarına yaşayacak bir yer bulmalarında yardım etti.
- Tom didn't have any place to live.
- Tom'un yaşayacak bir yeri yoktu.
- Tom is caught between a rock and a hard place.
- Tom bir kaya ve sert bir yerin arasında sıkıştı.
- Is that a good place?
- Burası iyi bir yer mi?
- It's the happiest place on earth!
- Burası dünyanın en mutlu yeri!
- It's a very special place.
- Bu çok özel bir yer.
- We have to start looking for a place to live.
- Yaşayacak bir yer aramaya başlamalıyız.
- The whole place has changed.
- Her yer değişti.
- We aren't all in the same place.
- Hepimiz aynı yerde değiliz.
- This wasn't an easy place to find.
- Burası bulması kolay bir yer değildi.
- I'm having trouble finding a place to live.
- Yaşamak için bir yer bulmakta zorlanıyorum.
- Where's your favorite place to eat in Boston?
- Boston'da yemek için en sevdiğin yer neresi?
- Can you recommend a place for me to stay in London?
- Londra'da kalabileceğim bir yer önerebilir misiniz?
- This is not the time or the place, Tom.
- Şimdi yeri ve sırası değil Tom.
- I don't like hot places.
- Sıcak yerleri sevmem.
- Either you or I must go in his place.
- Ya sen ya da ben onun yerine gitmeliyiz.
- We're looking for a place to stay.
- Kalacak bir yer arıyoruz.
- Tom doesn't know his place.
- Tom onun yerini bilmiyor.
- Can you recommend to me a place to stay in London?
- Bana Londra'da kalabileceğim bir yer önerebilir misiniz?
- Let's find a place to put your luggage.
- Bavullarınızı koyacak bir yer bulalım.
- Tom found a place to park.
- Tom park edecek bir yer buldu.
- This is the place where the incident took place.
- Burası olayın meydana geldiği yer.
- Without war, the world would be a better place.
- Savaş olmasaydı, dünya daha iyi bir yer olurdu.
- No place is like home.
- Hiçbir yer ev gibi değildir.
- They had no place to go.
- Gidecek yerleri yoktu.
- There were a lot of human remains in that place.
- O yerde birçok insan kalıntısı vardı.
- Tom and Mary were sitting in their usual places.
- Tom ve Mary her zamanki yerlerinde oturuyorlardı.
- The Sahara Desert is a magical place.
- Sahra Çölü büyülü bir yerdir.
- Sami was simply in the wrong place at the wrong time.
- Sami sadece yanlış zamanda yanlış yerde idi.
- An idiot like Dan has no place on this team.
- Dan gibi bir aptalın bu takımda yeri yok.
- That place is worth visiting twice.
- O yer iki kez ziyaret etmeye değer.
- Is there a place I can smoke?
- Sigara içebileceğim bir yer var mı?
- What places do you enjoy?
- Hangi yerlerden hoşlanırsınız?
- Boston is a nice place to live.
- Boston yaşanası bir yer.
- Where's the best place to buy meat?
- Et almak için en iyi yer neresi?
- Tell me about some of the places you've visited.
- Bana ziyaret ettiğin yerlerden bahset.
- He knows countless places.
- Sayısız yer biliyor.
- You really picked a stupid place to pitch your tent.
- Çadırını kurmak için gerçekten aptalca bir yer seçtin.
- This seems to be a busy place.
- Bu işlek bir yer gibi gözüküyor.
- There was no place to buy food.
- Yemek alacak bir yer yoktu.
- It's a boring little place in the middle of nowhere.
- Çok ıssız bir bölgede sıkıcı küçük bir yer.
- I was thinking about going to that new place on Park Street.
- Park Caddesi'ndeki yeni yere gitmeyi düşünüyordum.
- Tom couldn't think of a good place to hide it.
- Tom bunu saklayacak iyi bir yer bulamadı.
- Do you know anybody around here who has a place to rent?
- Buralarda kiralamak için bir yeri olan birini tanıyor musunuz?
- I need a place to live.
- Yaşayacak bir yere ihtiyacım var.
- I never expected to meet her in a place like this.
- Onunla böyle bir yerde karşılaşmayı hiç beklemiyordum.
- Tom shouldn't have any trouble finding a place to live.
- Tom yaşayacak bir yer bulmakta zorlanmayacaktır.
- I'll be waiting for you at the usual place.
- Seni her zamanki yerde bekliyor olacağım.
- I have to find the perfect place.
- Mükemmel yeri bulmak zorundayım.
- Tom is looking for someone to take Mary's place.
- Tom Mary'nin yerine geçmesi için birini arıyor.
- Is freedom a place or an idea?
- Özgürlük bir yer ya da bir fikir midir?
- Tom doesn't have any place to live.
- Tom'un kalacak bir yeri yok.
- Can you recommend a place to stay in Boston?
- Boston'da kalacak bir yer tavsiye edebilir misin?
- I don't have any place to live.
- Kalacak yerim yok.
- You know many interesting places, don't you?
- Çok ilginç yerler biliyorsun, değil mi?
- You've come to the right place.
- Siz doğru yere geldiniz.
- It was a very lonesome place.
- Çok ıssız bir yerdi.
- Tom can't stay in one place very long.
- Tom bir yerde uzun süre kalamaz.
- This is a good place to park.
- Bu park edecek iyi bir yer.
- I'm in a different place now.
- Şimdi farklı bir yerdeyim.
- I have a place to sleep.
- Uyuyacak bir yerim var.
- I've asked Tom to take my place.
- Tom'dan yerime geçmesini istedim.
- We're looking for a place to sleep.
- Uyumak için bir yer arıyoruz.
- Cairo was the happiest place on earth for Fadil.
- Kahire, Fadıl için dünyanın en mutlu yeriydi.
- I won't return to that terrible place.
- O korkunç yere geri dönmeyeceğim.
- Antarctica is an unpleasant place to live.
- Antarktika yaşamak için hoş olmayan bir yerdir.
- Tom doesn't have any place to live.
- Tom'un yaşayacak yeri yok.
- Keep it in a cool place.
- Serin bir yerde saklayın.
- I hate this kind of place.
- Bu tür yerlerden nefret ediyorum.
- Tom needs a place to stay.
- Tom'un kalacak bir yere ihtiyacı var.
- Ferns won't grow in such a dry place.
- Eğrelti otları bu kadar kuru bir yerde yetişmez.
- I found a nice place to have a picnic.
- Piknik yapmak için güzel bir yer buldum.
- What kind of places do you like?
- Ne tür yerleri seversin?
- We need to start looking for a new place.
- Yeni bir yer aramaya başlamalıyız.
- Do you have a place to stay tonight?
- Bu gece kalacak bir yerin var mı?
- I can think of safer places to visit than Boston.
- Boston'dan daha güvenli yerler bulabilirim.
- What are you doing in a dark place like that?
- Böyle karanlık bir yerde ne yapıyorsun?
- You've still got a place to live.
- Hâlâ yaşayacak bir yerin var.
- I can't keep track of all the changes taking place in the world of AIDS research.
- AIDS araştırma dünyasında yer alan tüm değişiklikleri takip edemem.
- Are there good places to go dancing near here?
- Buralarda dans etmek için iyi yerler var mı?
- She's looking for a place to live.
- Yaşayacak bir yer arıyor.
- I asked Tom to help me find a place to stay.
- Bana kalacak bir yer bulması için Tom'a rica ettim.
- Cats can see even in dark places.
- Kediler karanlık yerlerde bile görebilirler.
- The world is a dangerous place.
- Dünya tehlikeli bir yerdir.
- The roof leaks in 3 different places.
- Çatı 3 farklı yerden sızdırıyor.
- I'll be looking for a new place to live as soon as I graduate from college.
- Üniversiteden mezun olur olmaz yaşayacak yeni bir yer arıyor olacağım.
- This is a nice place.
- Burası güzel bir yer.
- Tokyo is a very expensive place to live.
- Tokyo yaşamak için çok pahalı bir yerdir.
- He has been to many places.
- O birçok yerde bulundu.
- Are you sure this is the place we're supposed to be?
- Olmamız gereken yerin bu olduğundan emin misin?
- In many places blind persons sell lottery tickets.
- Pek çok yerde kör kişiler piyango bileti satarlar.
- You can't be in two places at once.
- Aynı anda iki yerde birden olamazsın.
- Tom and Mary show up at the strangest places.
- Tom ve Mary en garip yerlerde ortaya çıktı.
- I had trouble finding a place to live in Boston.
- Boston'da yaşamak için bir yer bulmakta zorlandım.
- Is there any place special you want to go?
- Gitmek istediğin özel bir yer var mı?
- This is the last place I want to be right now.
- Burası benim şu anda olmak istediğim son yerdir.
- One of the most painful places to get a splinter is under the fingernail.
- Kıymık batması için en acı verici yerlerden biri tırnağın altıdır.
- We visited quite a few places.
- Epeyce yer ziyaret ettik.
- You must have been surprised to meet your teacher in such a place.
- Öğretmeninle böyle bir yerde karşılaşmış olduğuna şaşırmış olmalısın.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
- Japonya'da pek çok güzel yer vardır.
- There are few places in the world that give you such freedoms.
- Dünyada size böyle özgürlükler veren çok az yer vardır.
- Put all the boxes in their place.
- Bütün kutuları yerlerine koy.
- A place for everything and everything in its place.
- Her şey için bir yer var ve her şey yerli yerinde.
- I put the key in exactly the same place where I found it.
- Anahtarı tam olarak bulduğum yere koydum.
- Wherever you may go, you will not find a better place than your home.
- Nereye gidersen git, evinden daha iyi bir yer bulamazsın.
- If everyone watched at least one cat video a day, the world would be a better place.
- Herkes günde en az bir kedi videosu izlese dünya daha güzel bir yer olur.
- I have to say that there's no better place to spend my honeymoon than Gandrange!
- Balayımı geçirmek için Gandrange'den daha iyi bir yer olmadığını söylemek zorundayım!
- We have no place to keep all this food.
- Bütün bu yiyecekleri tutacak bir yerimiz yok.
- I've been looking for a better place to live.
- Yaşayacak daha iyi bir yer arıyorum.
- I kept my money hidden in a place I thought no one would ever find it.
- Paramı onu hiç kimsenin asla bulamayacağını düşündüğüm bir yerde saklı tuttum.
- This is likely the wrong place.
- Muhtemelen yanlış yer.
- Tom circled the block looking for a place to park.
- Tom park edecek bir yer bulmak için sokağın etrafını dolaştı.
- Tom is caught between a rock and a hard place.
- Tom bir kaya ile zor bir yer arasında kaldı.
- I have no place to sleep tonight.
- Bu gece yatacak yerim yok.
- It's worthwhile to visit both places.
- Her iki yeri de ziyaret etmeye değer.
- Use my place.
- Yerimi kullan.
- Is Boston a nice place to live?
- Boston yaşamak için güzel bir yer mi?
- This is a remarkable place.
- Burası olağanüstü bir yer.
- I would very much like the place where I live to be less polluted.
- Yaşadığım yerin daha az kirlenmesini çok isterdim.
- You ought not to go to such a place.
- Böyle bir yere gitmemelisin.
- There were a lot of human remains in that place.
- O yerde bir sürü insan kalıntısı vardı.
- Sami's right arm was busted in six places.
- Sami'nin sağ kolu altı yerden kırıldı.
- We'll meet at the usual place.
- Her zamanki yerde buluşacağız.
- I've asked Tom to take my place.
- Tom'un yerime geçmesini istedim.
- We never go to places like that.
- Öyle yerlere hiç gitmeyiz.
- I found myself a place to sit.
- Kendime oturacak bir yer buldum.
- This is no place for Tom.
- Burası Tom'a göre bir yer değil.
- I don't think this is the time or place to discuss this.
- Bunu tartışmak için bunun zamanı ya da yeri olduğunu sanmıyorum.
- Where's the best place to do that?
- Bunu yapmak için en iyi yer neresi?
- This seems to be a pretty busy place.
- Burası oldukça yoğun bir yer gibi görünüyor.
- The coldest place in Canada is the research base Eureka, in Nunavut.
- Kanada'daki en soğuk yer Nunavut'taki Eureka araştırma üssüdür.
- It was an amazing place.
- Harika bir yerdi.
- It's worthwhile to visit both places.
- Her iki yer de ziyaret edilmeye değer.
- I have visited the place time after time.
- Yeri, tekrar tekrar ziyaret ettim.
- Tom found a good place for me.
- Tom benim için iyi bir yer buldu.
- If everybody were me, the world would be a much better place.
- Herkes benim gibi olsaydı dünya çok daha iyi bir yer olurdu.
- I like busy places.
- İşlek yerleri severim.
- Mary thinks that the world is a dangerous place.
- Mary dünyanın tehlikeli bir yer olduğunu düşünüyor.
- This is a good place for hunting.
- Burası avlanmak için iyi bir yer.
- The city has a wonderful place to walk with children.
- Şehrin çocuklarla yürümek için harika bir yeri var.
- Store in a cool and dry place.
- Serin ve kuru bir yerde saklayın.
- I know a place we can get something to eat.
- Yiyecek bir şeyler bulabileceğimiz bir yer biliyorum.
- Is this really the best place to be doing this?
- Bunu yapmak için en iyi yer gerçekten burası mı?
- What place on Earth could be better than the place your people came from?
- Dünyada hangi yer sizin insanlarınızın geldiği yerden daha iyi olabilir ki?
- That's because we knew our place.
- Çünkü yerimizi biliyorduk.
- Cairo was the happiest place on earth for Sami.
- Kahire, Sami için yeryüzündeki en mutlu yerdi.
- The place where we used to buy that has increased their prices.
- Eskiden bunu aldığımız yer fiyatlarını artırdı.
- We have no place to go.
- Gidecek hiçbir yerimiz yok.
- Starbucks is the best place to buy coffee.
- Starbucks kahve satın almak için en iyi yerdir.
- I've been to neither of those places.
- Bu yerlerden hiçbirine gitmedim.
- Indeed, that place does appear to be far from here.
- Gerçekten de, o yer buradan çok uzakta gibi görünüyor.
- I have no place that I can say I'm from.
- Geldiğimi söyleyebileceğim bir yer yok.
- Do you have a place to stay?
- Kalacak bir yerin var mı?
- Tom found a good place for me to live.
- Tom yaşamam için iyi bir yer buldu.
- Let's go to an all-you-can-eat place and have a big dinner.
- Hadi bir yere gidelim ve büyük bir yemek yiyelim.
- There are places where this kind of thing happens all the time.
- Bu tür şeylerin her zaman olduğu yerler vardır.
- The places I go to won't appeal to you.
- Benim gittiğim yerler seni pek açmaz.
- Is Boston a good place to live?
- Boston yaşamak için iyi bir yer mi?
- I can't see anything because the whole place is dark.
- Her yer karanlık olduğu için hiçbir şey göremiyorum.
- Los Angeles is one of the places I want to visit.
- Los Angeles, ziyaret etmek istediğim yerlerden biridir.
- He had no place to live.
- Onun yaşayacak bir yeri yoktu.
- I thought Tom had a place to live.
- Tom'un yaşayacak bir yeri olduğunu düşündüm.
- Are you sure this is the right place?
- Buranın doğru yer olduğuna emin misin?
- I wonder what it would be like to live in a place like this.
- Böyle bir yerde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu merak ediyorum.
- Is she working in a good place?
- O iyi bir yerde mi çalışıyor?
- How much does it cost to eat at such a place?
- Böyle bir yerde yemek yemenin maliyeti nedir?
- We never stay in one place long.
- Asla bir yerde uzun süre kalmayız.
- If you are one of those who love to translate, Tatoeba is the right place for you.
- Eğer çeviri yapmayı sevenlerdenseniz, Tatoeba sizin için doğru yer.
- Tell me about some of the places you visited.
- Bana ziyaret ettiğin yerlerden bahset.
- I don't usually eat at places like this.
- Genelde böyle yerlerde yemek yemem.
- Go to my place later.
- Daha sonra benim yerime gidin.
- This is a good place to pitch our tent.
- Burası çadırımızı kurmak için iyi bir yer.
- Is there place for this box in the van?
- Bu kutu için minibüste yer var mı?
- No decent people go to that place.
- Hiçbir düzgün insan o yere gitmez.
- Empty places produce the best echoes.
- Boş yerler en iyi yankıları üretir.
- Tom and Mary's main problem is they can't find a place to live.
- Tom ve Mary'nin asıl sorunu onların yaşayacak bir yer bulamaması.
- I had no place else to go.
- Gidecek başka bir yerim yoktu.
- Sami was buried in a very secluded place.
- Sami çok tenha bir yere gömüldü.
- Boston is a great place to raise kids.
- Boston çocuk yetiştirmek için harika bir yer.
- Tom only got first place in the chess tournament because Mary wasn't there.
- Tom Mary orada olmadığı için satranç turnuvasında sadece ilk yeri aldı.
- I can't see anything because the whole place is dark.
- Her yer karanlık olduğu için herhangi bir şey göremiyorum.
- This seems like a good place to pitch a tent.
- Bu, çadır kurmak için iyi bir yer gibi gözüküyor.
- I don't think I can survive in this place.
- Ben bu yerde hayatta kalabileceğimizi sanmıyorum.
- Who was in second place?
- İkici sırada yer alan kimdi?
- That's the place for me.
- Tam bana göre bir yer.
- That practice has no place in a civilized society.
- Uygar bir toplumda o uygulamanın hiçbir yeri yoktur.
- Where are your favorite places?
- En sevdiğiniz yerler nerede?
- Tom believes that there is a time and a place for everything.
- Tom her şeyin bir yeri ve zamanı olduğuna inanıyor.
- I like the place where I live.
- Yaşadığım yeri seviyorum.
- I'd like to visit that place someday.
- Bir gün o yeri ziyaret etmek isterim.
- Tom is still in the same place.
- Tom hâlâ aynı yerde.
- I don't have a place to live.
- Yaşayacak bir yerim yok.
- This looks like a great place for a picnic.
- Bu, piknik için harika bir yer gibi görünüyor.
- Is this the place I need to be?
- Olmam gereken yer bu mu?
- This is the place where Tom was born.
- Bu Tom'un doğduğu yer.
- Students are expected to stay away from dubious places.
- Öğrencilerin şüpheli yerlerden uzak kalması bekleniyor.
- The new park turned into one of the most neglected places in the city.
- Yeni park, kentin en çok ihmal edilen yerlerinden birine dönüştü.
- I'm sure it'll be easy to find a place.
- Bir yer bulmanın kolay olacağına eminim.
- Tom said Boston is a nice place to visit.
- Tom, Boston'un ziyaret etmek için güzel bir yer olduğunu söyledi.
- That's the place where I used to work.
- Burası eskiden çalıştığım yer.
- I have been to the place that she spoke about in her talk.
- Konuşmasında bahsettiği yerde bulundum.
- Tom found a place to live.
- Tom yaşamak için bir yer buldu.
- I kept my money hidden in a place I thought no one would ever find it.
- Paramı kimsenin bulamayacağını düşündüğüm bir yere sakladım.
- See you at Tom's place.
- Tom'un yerinde görüşürüz.
- I'm stuck in the same place.
- Aynı yerde tıkılı kaldım.
- I never expected to find such a nice hotel in a place like this.
- Böyle bir yerde böyle güzel bir otel bulmayı hiç beklemiyordum.
- Tom avoided places where people smoked.
- Tom insanların sigara içtiği yerlerden kaçınırdı.
- Did you have a place to do that?
- Bunu yapabileceğin bir yer var mıydı?
- Did you have any trouble finding the place?
- Yeri bulmakta herhangi bir sıkıntı çektin mi?
- The world would be a beautiful place if everyone was a bit kinder towards their fellow men.
- Herkes hemcinslerine karşı biraz daha nazik olsa dünya çok güzel bir yer olurdu.
- I think this is a nice place.
- Bence burası güzel bir yer.
- Boston is a nice place.
- Boston güzel bir yer.
- Lightning does sometimes strike the same place twice.
- Yıldırım bazen aynı yere iki kez düşer.
- There's only one place Tom could've gone.
- Tom'un gidebileceği tek bir yer var.
- That's a good place to start.
- Bu başlamak için iyi bir yer.
- There's not a single safe place anymore in Japan.
- Artık Japonya'da bir tek güvenli yer yok.
- I am on my way to one of my favorite places ever!
- En sevdiğim yerlerden birine gidiyorum!
- I found a place to live.
- Yaşayacak bir yer buldum.
- Tom said that he thought Mary wouldn't want to visit the place where her father had committed suicide.
- Tom, Mary'nin babasının intihar ettiği yeri ziyaret etmek istemeyeceğini düşündüğünü söyledi.
- We visited quite a few places.
- Pek çok yeri ziyaret ettik.
- Sami was in a different place.
- Sami farklı bir yerdeydi.
- I live in this place.
- Bu yerde yaşıyorum.
- There's no place to run.
- Kaçacak bir yer yok.
- I must be at the wrong place.
- Ben yanlış yerde olmalıyım.
- They had no place to go.
- Onların gidecek yeri yoktu.
- There's no place else I'd rather be.
- Olmayı tercih edeceğim başka bir yer yok.
- I know a very nice place to drink.
- Ben içki içmek için çok iyi bir yer biliyorum.
- Boston is a great place to raise kids.
- Boston çocukları yetiştirmek için harika bir yer.
- There are few places to park around here.
- Buralarda park edecek çok az yer var.
- He had no place to live.
- Yaşayacak bir yeri yoktu.
- What a weird-looking place!
- Ne tuhaf bir yer!
- I thought Tom had a place to live.
- Tom'un kalacak bir yeri var sanıyordum.
- Japan, for the most part, is a lovely place to live.
- Japonya genelde yaşamak için güzel bir yerdir.
- The confused mind is the mind that, thinking something over, congeals in one place.
- Karışık zihin, bir şey üzerinde düşünürken tek bir yerde toplanan zihindir.
- They looked for a place to take shelter from the rain.
- Onlar yağmurdan sığınmak için bir yer aradı.
- Are you sure this is the right place?
- Bunun doğru yer olduğundan emin misin?
- Tom is looking for a place to park his car.
- Tom arabasını park etmek için bir yer arıyor.
- It's the perfect place for an ambush.
- Pusu kurmak için mükemmel bir yer.
- Tom has lived in many places.
- Tom pek çok yerde yaşadı.
- Is there anyone you can trust in this cold place?
- Bu soğuk yerde güvenebileceğin biri var mı?
- This is the place where the incident took place.
- Olayın gerçekleştiği yer burası.
- What's the name of the place?
- Yerin adı nedir?
- This is a nice place, don't you think?
- Burası güzel bir yer, sence de öyle değil mi?
- The only place Tom has ever wanted to live is Boston.
- Tom'un yaşamak istediği tek yer Boston'dur.
- Tom found the place he was looking for.
- Tom aradığı yeri buldu.
- Tom had no place to live.
- Tom'un yaşayacak hiçbir yeri yoktu.
- Is there anyone you can trust in this cold place?
- Bu soğuk yerde güvenebileceğin herhangi bir kimse var mı?
- That place is said to be haunted.
- O yerin tekinsiz olduğu söyleniyor.
- It's a dreary place.
- Burası kasvetli bir yer.
- I knew I came to the right place.
- Doğru yere geldiğimi biliyordum.
- This is the unforgettable place where we met each other for the first time.
- Burası birbirimizle tanıştığımız unutulmaz yerdir.
- There are many places you should see in Kyoto.
- Kyoto'da görmen gereken birçok yer var.
- Tom couldn't think of a good place to hide it.
- Tom onu saklayacak iyi bir yer düşünemedi.
- Is Australia an interesting place to live?
- Avustralya yaşamak için ilginç bir yer mi?
- I am going to that place.
- Şu yere gidiyorum.
- Get your own place.
- Kendine bir yer bul.
- Tom has lived in many places.
- Tom birçok yerde yaşadı.
- This is the perfect place.
- Burası mükemmel bir yer.
- This a popular place for young people to meet each other and hang out.
- Bu, gençlerin birbirleriyle buluşmaları ve takılmaları için popüler bir yerdir.
- I chose a place to pitch my tent.
- Ben çadırımı kurmak için bir yer seçtim.
- Tom certainly helped make this a better place to live.
- Tom kesinlikle bunu yaşanacak daha iyi bir yer yapmak için yardım etti.
- We need to work together in order to make the world a better place.
- Dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için birlikte çalışmamız gerek.
- Even hell can be a nice place to live when you get used to it.
- Alışınca cehennem bile yaşaması güzel bir yer olabilir.
- This is a perfect place for us to pitch our tent.
- Burası çadırımızı kurmamız için mükemmel bir yer.
- There are many scenic places in Xinjiang.
- Xinjiang'da birçok doğal yer var.
- If it weren't for music, the world would be a dull place.
- Eğer müzik olmasaydı, dünya sıkıcı bir yer olurdu.
- I don't think this is the time or place to discuss this.
- Bunu tartışmanın yeri veya zamanı olduğunu sanmıyorum.
- Sami lives in a secure place.
- Sami güvenli bir yerde yaşıyor.
- I am afraid of the dark places we go.
- Gittiğimiz karanlık yerlerden korkuyorum.
- Tom almost always gets places on time.
- Tom neredeyse her zaman bir yere zamanında gider.
- I ran across her in Mongolia, of all places.
- Onunla Moğolistan'da karşılaştım, o kadar yer varken.
- Antarctica is an unpleasant place to live.
- Antarktika yaşamak için uygun olmayan bir yerdir.
- Tom didn't like the place.
- Tom yeri sevmedi.
- This is a good place.
- Burası iyi bir yer.
- In that uninviting place I found too many difficult people.
- O davetkâr olmayan yerde çok fazla zor insan buldum.
- Whose place is this?
- Burası kimin yeri?
- I've found us a good place to pitch the tent.
- Çadır kurmak için iyi bir yer buldum.
- I am on my way to one of my favorite places ever!
- Şimdiye kadar en sevdiğim yerlerden birine gidiyorum!
- This is the place to be, right?
- Burası olunması gereken yer, değil mi?
- No place in the world is as beautiful as the Swiss Alps.
- Dünyadaki hiçbir yer İsviçre Alpleri kadar güzel değil.
- That place is said to be haunted.
- O yerin perili olduğu söyleniyor.
- What kind of places do you like?
- Ne tür yerlerden hoşlanırsın?
- I couldn't think of a better place to have a picnic.
- Piknik yapmak için daha iyi bir yer düşünemiyorum.
- This neighborhood is a good place to raise a family.
- Bu mahalle aile kurmak için iyi bir yer.
- Is this the place where your mother works?
- Bu, annenin çalıştığı yer mi?
- What a beautiful place!
- Ne güzel bir yer!
- This is a good place to park.
- Burası park etmek için iyi bir yer.
- The place I live in is very good for your health.
- Yaşadığım yer senin sağlığın için çok yararlı.
- We have to pick a place to set up the tent.
- Çadırı kurmak için bir yer seçmeliyiz.
- I like busy places.
- Kalabalık yerleri seviyorum.
- That place was huge.
- O yer çok büyüktü.
- Tom was at the right place at the right time.
- Tom doğru zamanda doğru yerdeydi.
- I'll meet Tom at the usual place.
- Tom'la her zamanki yerde buluşacağım.
- He moved to a warmer place for the sake of his health.
- O sağlığı için daha sıcak bir yere taşındı.
- Logic has no place here.
- Mantığın burada yeri yoktur.
- What's your favorite place to go hear live music?
- Canlı müzik dinlemeye gitmek için senin en sevdiğin yer nedir?
- I went to so many places.
- Bir sürü yere gittim.
- I think this is the best place to eat in town.
- Bence burası şehirde yemek yenebilecek en iyi yer.
- Is there a place in Europe you want to go to?
- Avrupa'da gitmek istediğin bir yer var mı?
- Do you know anybody around here who has a place to rent?
- Buralarda kiralık yeri olan birini tanıyor musun?
- This is no place for Tom.
- Bu Tom için bir yer değil.
- Can you recommend a good place to eat Mexican food?
- Meksika yemeği yemek için iyi bir yer önerebilir misin?
- We're in the right place.
- Doğru yerdeyiz.
- If I were really rich, I would never work in a place like this.
- Ben gerçekten zengin olsam böyle bir yerde asla çalışmam.
- This must be a lonely place in the winter.
- Burası kışın ıssız bir yer olmalı.
- Let's meet tomorrow at the same place we did last week.
- Yarın geçen hafta buluştuğumuz yerde buluşalım.
- Be sure to put it back in the same place.
- Aynı yere geri koyduğunuzdan emin olun.
- My place is here.
- Benim yerim burasıdır.
- Without music, the world would be a boring place.
- Müzik olmasaydı, dünya sıkıcı bir yer olurdu.
- This looks like a great place.
- Burası harika bir yere benziyor.
- I hear you Americans like to move from place to place.
- Siz Amerikalıların bir yerden bir yere taşınmayı sevdiğinizi duydum.
- For a start, I visited Jerusalem - a sacred place for three major religions.
- Başlangıç olarak, üç büyük din için kutsal bir yer olan Kudüs'ü ziyaret ettim.
- Tom got injured because he was in the wrong place at the wrong time.
- Tom yanlış zamanda yanlış yerde olduğu için yaralandı.
- I know several good places to eat.
- Yemek için birkaç iyi yer biliyorum.
- I'm planning on staying at his place tomorrow.
- Yarın onun yerinde kalmayı planlıyorum.
- Is Sao Paulo a good place to live?
- Sao Paulo yaşamak için iyi bir yer mi?
- This is one of my favorite places.
- Burası en sevdiğim yerlerden biri.
- It always takes time to get used to a new place.
- Yeni bir yere alışmak daima zaman alır.
- You can come back to my place.
- Benim yerime geri dönebilirsin.
- Tom had no place to go.
- Tom'un gidecek bir yeri yoktu.
- I thought that you already had a place to stay.
- Zaten kalacak bir yeriniz var sanıyordum.
- Have you gone to places like Boston and Chicago?
- Boston ve Chicago gibi yerlere gittiniz mi?
- Are there any good places to eat around here?
- Buralarda yemek yiyebileceğin güzel yerler var mı?
- The dictionary is the only place where success comes before work.
- Sözlük, başarının işten önce geldiği tek yerdir.
- The only place Tom has ever gone is Boston.
- Tom'un gittiği tek yer Boston.
- A woman's place is in the home.
- Bir kadının yeri evidir.
- Layla preferred a more romantic place.
- Leyla daha romantik bir yeri tercih etti.
- This is not the time or the place.
- Bu zamanı ya da yeri değil.
- That is my place.
- Orası benim yerim.
- Tom wondered if he could find a place to live in Boston.
- Tom Boston'da yaşamak için bir yer bulup bulamayacağını merak ediyordu.
- I miss that place.
- O yeri özlüyorum.
- You must have been surprised to meet me in such a place the other day.
- Geçen gün böyle bir yerde benimle karşılaştığın için şaşırmış olmalısın.
- I won't return to that terrible place.
- Ben o korkunç yere dönmeyeceğim.
- Boston is a great place to visit, but I wouldn't want to live there.
- Boston ziyaret etmek için harika bir yer ama orada yaşamak istemezdim.
- Tom doesn't know his place.
- Tom yerini bilmiyor.
- Tom had the place to himself.
- Tom yeri kendisine aldı.
- If you are one of those who love to translate, Tatoeba is the right place for you.
- Eğer sen şu çeviri yapmaktan hoşlanan kişilerden biriysen, Tatoeba senin için uygun bir yer.
- Is this the place where your mother works?
- Annenin çalıştığı yer burası mı?
- You can't be at two places at once.
- Aynı anda iki yerde birden olamazsın.
- This would be such a great place to raise kids.
- Burası çocuk yetiştirmek için harika bir yer olurdu.
- Is Boston an interesting place to live?
- Boston yaşamak için ilginç bir yer mi?
- I never expected to meet Tom in a place like that.
- Böyle bir yerde Tom ile karşılaşmayı hiç beklemiyordum.
- Who would want to live in a place like this?
- Böyle bir yerde kim yaşamak ister?
- This is the place where Tom usually eats.
- Burası Tom'un genellikle yemek yediği yer.
- I've got places to go.
- Gidecek yerlerim var.
- He is looking for a place to live.
- Yaşamak için bir yer arıyor.
- What kind of place is this?
- Ne tür bir yer bu?
- I haven't found a good place to pitch our tent yet.
- Henüz çadırımızı kuracak iyi bir yer bulamadım.
- I thought you already had a place to stay.
- Kalacak bir yerin olduğunu sanıyordum.
- Where is the most beautiful place in the world?
- Dünyanın en güzel yeri neresi?
- Sami lived in a very dangerous place.
- Sami çok tehlikeli bir yerde yaşıyordu.
- What places would you like to visit?
- Hangi yerleri ziyaret etmek istersin?
- This is the perfect place for those who seek a quiet vacation.
- Burası sakin bir tatil arayanlar için mükemmel bir yer.
- I'm in a different place now.
- Artık farklı bir yerdeyim.
- This is the place where the battle took place.
- Burası savaşın gerçekleştiği yer.
- This isn't the time or the place to do that.
- Bu onu yapmak için ne zamanı ne yeri.
- This must be the wrong place.
- Bu yanlış yer olmalı.
- Is there some place I can lie down?
- Uzanabileceğim bir yer var mı?
- Tom rented a place near the campus.
- Tom, kampüsün yakınında bir yer kiraladı.
- To us, school was a place to get away from as soon as possible.
- Bizim için okul, bir an önce uzaklaşmamız gereken bir yerdi.
- I've been looking for a place to live.
- Yaşayacak bir yer arıyordum.
- Compared to New York, Tokyo is a much safer place.
- New York ile karşılaştırıldığında, Tokyo çok daha güvenli bir yerdir.
- Pardon me, what place is this?
- Affedersiniz, burası hangi yerdir.
- Tom thought the little place on the corner might be a good place to eat.
- Tom köşedeki küçük yerin yemek yemek için iyi bir yer olabileceğini düşündü.
- You've come to the right place.
- Doğru yere geldin.
- This is the last place I want to be right now.
- Şu anda olmak istediğim son yer burası.
- This is not the time or the place, Tom.
- Şimdi ne yeri ne de zamanı Tom.
- I'm looking for a place to live.
- Oturmak için bir yer arıyorum.
- He likes Bolu better than any other place he's lived.
- Bolu'yu yaşadığı diğer her yerden daha çok seviyor.
- It's a very strange place.
- Çok tuhaf bir yer.
- We're looking for a place to eat.
- Yemek yemek için bir yer arıyoruz.
- Where do you think the safest place would be?
- En güvenli yerin nerede olacağını düşünüyorsunuz?
- We argued with each other about the best place for a holiday.
- Birbirimizle tatil için en iyi yer konusunda münakaşa ettik.
- We never go to places like that.
- Biz öyle yerlere asla gitmeyiz.
- I just wish we could leave this horrible place.
- Keşke bu korkunç yerden gidebilsek.
- This is a good place to camp.
- Burası kamp kurmak için iyi bir yerdir.
- There's no place to hide.
- Saklanacak yer yok.
- Tom wishes he could swap places with Mary.
- Tom, Mary ile yer değiştirebilmeyi diledi.
- I still believe the Internet is not a place for children.
- Hâlâ internetin çocuklar için uygun bir yer olmadığına inanıyorum.
- One year is not enough to visit all the places in Kyoto.
- Kyoto'daki tüm yerleri gezmek için bir yıl yeterli değil.
- Tom found a good place to work.
- Tom çalışmak için güzel bir yer buldu.
- This is a good place for hunting.
- Burası avlanmak için güzel bir yer.
- I can't imagine myself living in a place like this.
- Kendimi böyle bir yerde yaşarken hayal edemiyorum.
- Tokyo is a very expensive place to live.
- Tokyo yaşamak için çok pahalı bir yer.
- Tom found a good place for me to live.
- Tom benim yaşamam için iyi bir yer buldu.
- I need a place to stay.
- Kalacak bir yere ihtiyacım var.
- Boston is a place I'd love to go.
- Boston gitmeyi çok istediğim bir yer.
- There's a place for us.
- Bizim için bir yer var.
- I need a place I can study.
- Çalışabileceğim bir yere ihtiyacım var.
- Sami loves his new place.
- Sami yeni yerini çok seviyor.
- We never stay in one place long.
- Bir yerde hiçbir zaman uzun kalmayız.
- They had trouble finding the place.
- Yeri bulmakta zorlandılar.
- Tom doesn't have a place to live.
- Tom'un yaşayacak bir yeri yok.
- Tom used to work at the same place that I do now.
- Tom benim şimdi çalıştığım yerde çalışırdı.
- I know the perfect place to do that.
- Onu yapacak mükemmel yeri biliyorum.
- This is no place for children.
- Burası çocuklara göre bir yer değil.
- I know the perfect place to put those flowers.
- O çiçekleri koymak için mükemmel yeri biliyorum.
- I'm looking for a place to sleep.
- Uyuyacak bir yer arıyorum.
- When I hear that song, I think about the place where I grew up.
- Bu şarkıyı duyduğumda, büyüdüğüm yeri düşünüyorum.
- I promise you we'll find a bigger place.
- Ben daha büyük bir yer bulacağımıza söz veriyorum.
- There was a place for you.
- Senin için bir yer vardı.
- I've always wanted to live in a place like this.
- Hep böyle bir yerde yaşamak istemişimdir.
- Our guide knows the history of all these places.
- Rehberimiz bütün bu yerlerin tarihini biliyor.
- Once upon a time, in a place far away, lived an old man and an old lady.
- Bir zamanlar, çok uzaklarda bir yerde yaşlı bir adam ve yaşlı bir kadın yaşarmış.
- This is a pretty amazing place.
- Burası oldukça harika bir yer.
- Sami gave Layla a place to live.
- Sami, Layla'ya yaşaması için bir yer verdi.
- It was an incredible place.
- Olağanüstü bir yerdi.
- I like to travel and visit new places.
- Seyahat etmeyi ve yeni yerleri ziyaret etmeyi seviyorum.
- I'm looking for a place to eat.
- Yemek yiyecek bir yer arıyorum.
- I promise you we'll find a bigger place.
- Sana söz veriyorum, daha büyük bir yer bulacağız.
- The temperature in different places can vary greatly at the same time of year.
- Yılın aynı zamanında farklı yerlerdeki sıcaklık önemli ölçüde değişebilir.
- Tom was looking for place to eat that had reasonable prices.
- Tom makul fiyatlı yemek yiyecek bir yer arıyordu.
- I'm looking for a place to sit.
- Oturacak bir yer arıyorum.
- Where is the most beautiful place in the world?
- Dünyada en güzel yer nerededir?
- Anything could happen in a place like this.
- Böyle bir yerde her şey olabilir.
- This is my favorite place in the world.
- Burası dünyada en sevdiğim yer.
- If you really want to get to know a place you have to go off the beaten track.
- Eğer bir yeri gerçekten bilmek istiyorsan sık gidilen yere gitmek zorundasın.
- There are many places to see in Kyoto.
- Kyoto'da görülecek çok yerler var.
- He has been to many places.
- Birçok yerde bulundu.
- I'll be waiting for you at the usual place.
- Her zamanki yerde seni bekliyor olacağım.
- We need a place to stay tonight.
- Bu gece kalacak bir yere ihtiyacımız var.
- This is the perfect place for a romantic picnic.
- Burası romantik bir piknik için mükemmel bir yer.
- Even hell can be a nice place to live when you get used to it.
- Ona alıştığın zaman cehennem bile yaşanacak güzel bir yer olabilir.
- When I hear that song, I think about the place where I grew up.
- Bu şarkıyı dinlediğim zaman büyüdüğüm yeri düşünüyorum.
- The coldest place in Canada is the research base Eureka, in Nunavut.
- Kanada'nın en soğuk yeri Nunavut'taki araştırma üssü Eureka'dır.
- He has been to many places.
- O birçok yerde bulunmuştur.
- I work in the same place as you.
- Seninle aynı yerde çalışıyorum.
- He that is discontented in one place will seldom be happy in another.
- Bir yerde hoşnutsuz olan, başka bir yerde nadiren mutlu olur.
- Australia is a shitty place to travel.
- Avustralya seyahat etmek için boktan bir yer.
- What's the cheapest place to go on vacation?
- Tatilde gidilecek en ucuz yer nedir?
- Los Angeles is one of the places I want to visit.
- Los Angeles ziyaret etmek istediğim yerlerden biri.
- We're looking for a place to eat.
- Yemek yiyecek bir yer arıyoruz.
- Tom is trying to find Mary a place to live.
- Tom, Mary'ye yaşayacak bir yer bulmaya çalışıyor.
- This looks like a great place for a picnic.
- Burası piknik için harika bir yere benziyor.
- Never did I expect to see her in such a place.
- Onu böyle bir yerde görmeyi hiç ummazdım.
- I needed a place to sit down and rest.
- Oturup dinlenebileceğim bir yere ihtiyacım vardı.
- I think this is a great place.
- Bence burası harika bir yer.
- What sort of people hang out at a place like this?
- Böyle bir yerde ne tür insanlar takılır?
- What kind of places would you like to see?
- Ne tür yerleri görmek istiyorsun?
- It's hard to find a good place to live.
- Yaşamak için iyi bir yer bulmak zor.
- Please save my place.
- Lütfen yerimi ayırın.
- It's a cool place.
- Güzel bir yer.
- The place is empty.
- Yer boş.
- Deserts are unpleasant places to live.
- Çöller yaşanması hoş olmayan yerlerdir.
- This looks like a nice place.
- Güzel bir yere benziyor.
- Tell me about some of the places you've visited.
- Bana ziyaret ettiğin yerlerden bazılarını anlat.
- Tom needs some help finding a place to live.
- Tom'un yaşayacak bir yer bulma konusunda yardıma ihtiyacı var.
- I have a place to sleep.
- Benim uyumak için yerim var.
- The world is a crazy place.
- Dünya delice bir yer.
- Tom wants to find a place to live close to the campus.
- Tom yaşamak için kampüse yakın bir yer bulmak istiyor.
- If it weren't for music, the world would be a boring place.
- Müzik olmasaydı, dünya sıkıcı bir yer olurdu.
- Birds can fly thousands of miles away and return to the same place every year.
- Kuşlar binlerce kilometre uzağa uçup, her yıl aynı yere dönebilirler.
- The world has become a dangerous place for tourists.
- Dünya turistler için tehlikeli bir yer haline geldi.
- I think there's a place for you here.
- Burada sizin için bir yer olduğunu düşünüyorum.
- Is she working in a good place?
- İyi bir yerde mi çalışıyor?
- I wouldn't like to meet him in a dark place.
- Onunla karanlık bir yerde karşılaşmak istemem.
- Tom rented a place near the campus.
- Tom kampüse yakın bir yer kiraladı.
- I must be at the wrong place.
- Yanlış yerde olmalıyım.
- Is there any place you want to go?
- Gitmek istediğin bir yer var mı?
- Do you have a place for a tent?
- Çadır için bir yerin var mı?
- What's your favorite place to go hear live music?
- Canlı müzik dinlemek için en sevdiğin yer neresi?
- Can you recommend a good place to eat Mexican food?
- Meksika yemeği yemek için iyi bir yer tavsiye edebilir misiniz?
- This is the unforgettable place where we met each other for the first time.
- Burası birbirimizle ilk kez buluştuğumuz unutulmaz yer.
- This is the unforgettable place where we met each other for the first time.
- Burası ilk kez karşılaştığımız unutulmaz yer.
- I can think of cheaper places to visit than Boston.
- Boston'dan daha ucuz yerler bulabilirim.
- Tom is looking for a good place to pitch the tent.
- Tom çadır kurmak için iyi bir yer arıyor.
- Tom is going to need a place to stay.
- Tom'un kalacak bir yere ihtiyacı olacak.
- This is my favorite place in the world.
- Bu dünyadaki en sevdiğim yer.
- He had to pay a fine because he parked in the wrong place.
- Yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- This is a really nice place.
- Burası gerçekten güzel bir yer.
- The city has a wonderful place to walk with children.
- Kentin, çocuklarla yürümek için harika bir yeri vardır.
- I never expected to meet Tom in a place like that.
- Tom'la öyle bir yerde karşılaşmayı hiç beklemiyordum.
- Cats can see even in dark places.
- Kediler, karanlık yerlerde bile görebilirler.
- A party is a good place to make friends with other people.
- Parti, diğer insanlarla arkadaş olmak için iyi bir yerdir.
- What is the most beautiful place in the world?
- Dünyanın en güzel yeri neresi?
- This isn't a good place to pitch a tent.
- Bu, çadır kurmak için iyi bir yer değil.
- Tom wanted a place in the country he could call home.
- Tom taşrada evim diyebileceği bir yer istedi.
- This is our place.
- Burası bizim yerimiz.
- This seems like a good place to pitch a tent.
- Burası çadır kurmak için iyi bir yere benziyor.
- Lightning never strikes twice in the same place.
- Yıldırım asla aynı yere iki kez düşmez.
- Funtensee is known as the coldest place in Germany.
- Funtensee Almanya'nın en soğuk yeri olarak bilinir.
- There are many places you should see in Kyoto.
- Kyoto'da görmeniz gereken çok yer var.
- We will someday make the world a better place.
- Bir gün dünyayı daha iyi bir yer haline getireceğiz.
- There's a place I'd like to show you.
- Sana göstermek istediğim bir yer var.
- There's a time and a place for everything.
- Her şeyin bir yeri ve zamanı vardır.
- There are a lot of places to see in Hokkaido.
- Hokkaido'da görülecek çok yer var.
- He wasn't able to find a place to park.
- Park edecek bir yer bulamadı.
- There was no place to buy food.
- Yiyecek alacak yer yoktu.
- Tom is in a better place now.
- Tom şu anda daha iyi bir yerde.
- This is not the time or the place.
- Ne yeri ne de zamanı.
- Sami and Layla had sex in random places.
- Sami ve Layla rastgele yerlerde seviştiler.
- I know several good places to eat.
- Yemek yemek için birkaç iyi yer biliyorum.
- I think that there are many places to see there.
- Bence orada görülecek çok yer var.
- This is a good place to start the analysis.
- Bu, analize başlamak için iyi bir yerdir.
- Tom found a good place to work.
- Tom çalışmak için iyi bir yer buldu.
- Boston is the kind of place I want to live.
- Boston yaşamak istediğim türden bir yer.
- Did you find a place for the elephant?
- Fil için bir yer buldun mu?
- It's too risky to fight them at a place they choose.
- Onların seçtikleri bir yerde onlarla dövüşmek çok riskli.
- The table and the bed stood in their former places.
- Masa ve yatak eski yerlerinde duruyordu.
- Where's the best place to do that?
- Bunu yapmak için en iyi yer nerede?
- I just want an affordable place to live.
- Ben sadece yaşamak için uygun fiyatlı bir yer istiyorum.
- I just want an affordable place to live.
- Yaşamak için uygun fiyatlı bir yer istiyorum.
- Let's decide on the places we'll visit.
- Ziyaret edeceğimiz yerlere karar verelim.
- There was always a place for you in my heart.
- Kalbimde senin için her zaman bir yer vardı.
- This isn't a good place to pitch a tent.
- Burası çadır kurmak için iyi bir yer değil.
- This is a great place.
- Burası harika bir yer.
- What places does that tour visit?
- O tur hangi yerleri ziyaret ediyor?
- Where's your favorite place to eat in Boston?
- Boston'da yemek yemek için en sevdiğin yer neresi?
- This would be a good place to raise kids.
- Burası çocuk yetiştirmek için iyi bir yer olurdu.
- I had trouble finding a place to live in Boston.
- Boston'da yaşayacak bir yer bulmakta zorlandım.
- Sami offered Layla a place to stay.
- Sami, Layla'ya kalması için bir yer teklif etti.
- I've heard that Boston is a very expensive place to live.
- Boston'un yaşamak için çok pahalı bir yer olduğunu duydum.
- This is a nice place, but I don't want to live here.
- Burası güzel bir yer ama burada yaşamak istemiyorum.
- The Atacama Desert in northern Chile is the driest place on Earth.
- Kuzey Şili'deki Atacama Çölü, yeryüzündeki en kurak yerdir.
- Are you sure this is the place?
- Yerin bu olduğundan emin misin?
- Is Boston really such a bad place?
- Boston gerçekten bu kadar kötü bir yer mi?
- What are you doing in a freezing place like this?
- Böyle soğuk bir yerde ne yapıyorsun?
- We are searching for a place to stay.
- Kalacak bir yer arıyoruz.
- Is there place for this box inside the van?
- Bu kutu için minibüste yer var mı?
- I know a very nice place to drink.
- İçmek için çok güzel bir yer biliyorum.
- Get in your places.
- Yerlerinize geçin.
- They tried to make the world a better place, but they were really just mobsters as usual.
- Dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeye çalıştılar ama aslında her zamanki gibi gangsterlerdi.
- I need to find a place to live.
- Yaşayacak bir yer bulmam gerekiyor.
- We argued with each other about the best place for a holiday.
- Bir tatil için en iyi yer hakkında birbirimizle tartıştık.
- I think it's a beautiful place.
- Bence orası güzel bir yer.
- The world is a dangerous place.
- Dünya tehlikeli bir yer.
- This is the place where my father was born.
- Burası babamın doğduğu yer.
- Finding a place to park might be a problem.
- Park edecek bir yer bulmak sıkıntı olabilir.
- I can think of more interesting places to visit than Boston.
- Boston'dan daha ilginç yerler bulabilirim.
- He found me a good place.
- Bana iyi bir yer buldu.
- Is this really the best place to be doing this?
- Bu bunu yapmak için gerçekten en iyi yer mi?
- You're going places.
- Bir yerlere gidiyorsun.
- Tom has friends in influential places.
- Tom'un etkili yerlerde arkadaşları var.
- Take your places.
- Yerlerinizi alın.
- Let's go back to our places.
- Yerlerimize dönelim.
- I dislike living in such a noisy place.
- Böyle gürültülü bir yerde yaşamayı sevmiyorum.
- I thought college would be a more interesting place.
- Üniversitenin daha ilginç bir yer olacağını düşünmüştüm.
- Tom, the train is no place for dancing!
- Tom, tren dans etmek için uygun bir yer değil!
- Sami absolutely loves his new place.
- Sami kesinlikle yeni yerini sever.
- I hate places like Boston, Chicago, etc.
- Boston, Chicago gibi yerlerden nefret ediyorum.
- What places would you like to visit?
- Hangi yerleri ziyaret etmek istersiniz?
- America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysanız Amerika çok güzel bir yer.
- We'll have to camp out if we can't find a place to stay.
- Biz kalacak bir yer bulamazsak dışarıda kamp kurmak zorunda kalacağız.
- There's no place I'd rather be.
- Olmayı tercih edeceğim bir yer yok.
- That is a beautiful place.
- Orası çok güzel bir yer.
- Tom is caught between a rock and a hard place.
- Tom bir kaya ile sert bir yer arasında sıkışmış durumda.
- He lives in this lonely place by himself.
- O, bu ıssız yerde tek başına taşıyor.
- There's only one place Tom is likely to hide.
- Tom'un saklanabileceği tek bir yer var.
- We all found a good place to eat.
- Hepimiz yemek için iyi bir yer bulduk.
- What are you doing in such a cold place?
- Böyle soğuk bir yerde ne yapıyorsun?
- This is probably the place.
- Yer muhtemelen burası.
- Tom and Mary were sitting in their usual places.
- Tom ve Mary her zamanki yerlerinde oturuyordu.
- I have no place to sleep tonight.
- Bu gece uyuyacak yerim yok.
- We're in a very good place.
- Çok iyi bir yerdeyiz.
- It's a place where Sami goes fishing.
- Orası Sami'nin balık avına çıktığı yer.
- This is my favorite place in this city.
- Bu şehirde en sevdiğim yer burası.
- This is a good place to build a house.
- Bu, bir ev yapmak için iyi bir yer.
- Oh, Vassili, what brings you to this accursed place?
- Ah, Vassili, seni bu lanetli yere ne getiriyor?
- Can you recommend me a place to stay in London?
- Londra'da, kalmak için bana bir yer tavsiye edebilir misin?
- Can you recommend a good place to eat Korean food?
- Kore yemeği yemek için iyi bir yer önerebilir misiniz?
- You shouldn't have gone to such a dangerous place.
- Bu kadar tehlikeli bir yere gitmemeliydin.
- This is probably the wrong place.
- Burası muhtemelen yanlış yer.
- I found a very nice place today.
- Bugün çok güzel bir yer buldum.
- Let's go to Tom's place.
- Tom'un yerine gidelim.
- Our guide knows the history of all these places.
- Rehberimiz tüm bu yerlerin tarihini biliyor.
- Tom made a list of places he wants to visit.
- Tom ziyaret etmek istediği yerlerin bir listesini yaptı.
- You had better not walk around in such a place.
- Böyle bir yerde dolaşmasan iyi olur.
- He found me a good place.
- O bana iyi bir yer buldu.
- Finding a good place to live isn't easy.
- Yaşamak için iyi bir yer bulmak kolay değil.
- I never expected to meet her in a place like this.
- Onunla böyle bir yerde karşılaşmayı hiç ummuyordum.
- The screws are in an inconvenient place.
- Vidalar ulaşması zor bir yerde.
- There's no place I'd rather be.
- Olmayı tercih ettiğim hiçbir yer yok.
- We'll meet at the usual place.
- Biz her zamanki yerde buluşacağız.
- It's a perfect place for us to start.
- Başlamak için mükemmel bir yer.
- I met the usual people at the usual place.
- Her zamanki yerde her zamanki insanlarla buluştum.
- Boston is a nice place to visit, but I wouldn't want to live there.
- Boston ziyaret etmek için güzel bir yer ama orada yaşamak istemezdim.
- This is a fantastic place.
- Burası harika bir yer.
- If you really want to get to know a place you have to go off the beaten track.
- Bir yeri gerçekten tanımak istiyorsanız, alışılmışın dışına çıkmalısınız.
- The only place Tom hadn't looked was in the basement.
- Tom'un bakmadığı tek yer bodrumdaydı.
- Tom wasn't able to find a place to park.
- Tom park edecek bir yer bulamadı.
- This is no place for kids.
- Burası çocuklara uygun bir yer değildir.
- Boston is one of the places I visited last summer.
- Boston geçen yaz ziyaret ettiğim yerlerden biri.
- The temperature in different places can vary greatly at the same time of year.
- Farklı yerlerdeki sıcaklık yılın aynı zamanında büyük farklılıklar gösterebilir.
- Never did I expect to see her in such a place.
- Onu böyle bir yerde görmeyi hiç beklemiyordum.
- Mr Miyake showed me lots of places during my stay in Kurashiki.
- Bay Miyake Kurashiki'de kaldığım süre boyunca bana birçok yer gösterdi.
- The whole place got quiet.
- Her yer sessizleşti.
- There is no place for chauvinism in an equal society.
- Eşit bir toplumda şovenizme yer yoktur.
- Why don't we go to my place?
- Neden benim yerime gitmiyoruz?
- Is there a place we can speak privately?
- Özel olarak konuşabileceğimiz bir yer var mı?
- Maine is a remote place.
- Maine uzak bir yerdir.
- The roof leaks in 3 different places.
- Çatı 3 farklı yerden akıyor.
- The police surrounded the place where Tom was hiding.
- Polis Tom'un saklandığı yeri kuşattı.
- This is the place where Tom met Mary.
- Burası Tom'un Mary ile tanıştığı yer.
- The screws are in an inaccessible place.
- Vidalar ulaşılmaz bir yerde.
- Where are your favorite places?
- En sevdiğin yerler neresi?
- We need to start looking for a new place.
- Yeni bir yer aramaya başlamamız gerek.
- In many places, nature is threatened by human activity.
- Birçok yerde doğa, insan faaliyetleri nedeniyle tehdit altındadır.
- He likes Bolu better than any other place he's lived.
- Bolu'yu yaşadığı diğer yerlerden daha çok seviyor.
- The place I live in is very good for your health.
- Yaşadığım yer sağlığınız için çok iyi.
- I know a place that is very pleasant.
- Çok güzel bir yer biliyorum.
- Canada is a great place for sightseeing.
- Kanada gezi için harika bir yer.
- Tom looks out of place.
- Tom yerinde görünmüyor.
- His story is inconsistent in many places.
- Hikayesi birçok yerde tutarsız.
- The world is a crazy place.
- Dünya çılgın bir yer.
- What's your favorite place to vacation in Japan?
- Japonya'da tatil için en sevdiğin yer nedir?
- I like that place.
- O yeri sevdim.
- It never occurred to me that he was the right man in the right place.
- Doğru yerdeki doğru adam olduğu aklımın ucundan geçmedi.
- You are crazy if you continue to work in that place.
- O yerde çalışmaya devam edersen delirirsin.
- If more people gave blood, the world would be a happier place.
- Daha fazla insan kan verseydi, dünya daha mutlu bir yer olurdu.
- Tom went in my place.
- Tom benim yerime gitti.
- Tom's place is a dump.
- Tom'un yeri bir çöplük.
- No place is perfect.
- Hiçbir yer mükemmel değildir.
- We found the right place.
- Doğru yeri bulduk.
- Am I waiting in the wrong place?
- Yanlış yerde mi bekliyorum?
- I'm out of place here.
- Burada yerim yok.
- Moving to a smaller place will reduce the expenses.
- Daha küçük bir yere taşınmak giderleri azaltacaktır.
- Tom is looking for a place to hide.
- Tom saklanacak bir yer arıyor.
- Would you like a place by window or by passage?
- Pencere yanı mı yoksa koridorda mı bir yer istersiniz?
- This is believed to be the place where he died.
- Öldüğü yerin burası olduğuna inanılıyor.
- This is no place for a three-year-old kid.
- Burası üç yaşındaki bir çocuğa göre bir yer değil.
- That place is very cold.
- O yer çok soğuk.
- There's a special place in hell for people who eat in movie theaters.
- Sinema salonlarında yemek yiyenler için cehennemde özel bir yer var.
- Compared to New York, Tokyo is a much safer place.
- New York'a kıyasla Tokyo, çok daha güvenli bir yer.
- I think there's a place for you here.
- Bence burada senin için bir yer var.
- I'm looking for a place to eat.
- Yemek yemek için bir yer arıyorum.
- My father insisted I should go to see the place.
- Babam yeri görmem gerektiği konusunda israr etti.
- You can't be two places at once.
- Aynı anda iki yerde birden olamazsın.
- How long have you worked in this place?
- Bu yerde ne kadar süre çalıştın?
- Tom couldn't remember the name of the place where he met Mary.
- Tom Mary ile tanıştığı yerin adını hatırlayamadı.
- I know a place we can go.
- Gidebileceğimiz bir yer biliyorum.
- Everyone loves that place.
- Herkes o yeri seviyor.
- Tom didn't have a place to put his things.
- Tom'un eşyalarını koymak için bir yeri yoktu.
- Store in a cool and dry place.
- Serin ve kuru bir yerde saklayınız.
- Sami needed a place to stay.
- Sami'nin kalacak bir yere ihtiyacı vardı.
- This is the place where Tom and Mary met.
- Burası Tom ve Mary'nin tanıştığı yer.
- It doesn't look like a good place for bargains.
- Bu pazarlık için iyi bir yer gibi görünmüyor.
- Of all the places I've been, Alaska is the most beautiful.
- Gittiğim yerler arasında en güzeli Alaska.
- It's a cool place.
- O serin bir yer.
- I couldn't think of a good place to hide my money.
- Paramı saklayacak iyi bir yer aklıma gelmedi.
- Let's go back to our places.
- Yerlerimize geri gidelim.
- Gibraltar is a tiny place.
- Cebelitarık ufak bir yer.
- Moving to a smaller place will reduce the expenses.
- Daha küçük bir yere taşınmak masrafları azaltacaktır.
- Have I come to the right place?
- Doğru yere mi geldim?
- It's a very strange place.
- Çok garip bir yer.
- Sami was so excited to be in that new place.
- Sami o yeni yerde olduğu için çok heyecanlıydı.
- Nice place, huh?
- Güzel yer, ha?
- I asked Tom to help me find a place to stay.
- Tom'dan kalacak bir yer bulmama yardım etmesini istedim.
- There is a place for Tom here.
- Burada Tom için bir yer var.
- Sami was moving into his new place.
- Sami yeni yerine taşınıyordu.
- What's a beautiful woman like you doing in a place like this?
- Senin gibi güzel bir kadın böyle bir yerde ne yapıyor?
- Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamız üzerinde çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
- Tom had a nice place to live.
- Tom'un yaşamak için güzel bir yeri vardı.
- This is the place where she works as a secretary.
- Sekreter olarak çalıştığı yer burası.
- This is the very place that I have long wanted to visit.
- Burası uzun zamandır ziyaret etmek istediğim yer.
- Tom said Mary didn't have a place to stay.
- Tom, Mary'nin kalacak bir yeri olmadığını söyledi.
- I need a place to crash.
- Kalacak bir yere ihtiyacım var.
- Elvis' is a great place to go dancing.
- Elvis'in yeri dansa gitmek için harika bir yer.
- There was no place to buy food.
- Yiyecek almak için hiçbir yer yoktu.
- Don't go to that kind of a place at night.
- O tür yerlere gece gitmeyin.
- Is there any place around here that rents bicycles?
- Buralarda bisiklet kiralayan bir yer var mı?
- Even hell can be a nice place to live when you get used to it.
- Alıştığınızda cehennem bile yaşamak için güzel bir yer olabilir.
- That place is worth visiting at least once.
- O yer en az bir kez ziyaret etmeye değer.
- It always takes time to get used to a new place.
- Yeni bir yere alışmak her zaman vakit alır.
- Tom couldn't find a good place to hide the key.
- Tom anahtarı saklamak için iyi bir yer bulamadı.
- This is likely the wrong place.
- Burası muhtemelen yanlış yerdir.
- It's a boring little place in the middle of nowhere.
- Orası hiçliğin ortasında sıkıcı küçük bir yerdir.
- Our taxi pulled up outside a place called Chuck's Bar and Grill.
- Taksimiz Chuck's Bar and Grill adlı bir yerin önünde durdu.
- Tom had the place to himself.
- Tom'un kendine ait bir yeri vardı.
- You came to the right place.
- Doğru yere geldin.
- At this time, there's no safer place to be than right here.
- Bu aralar, bulunmak için buradan daha güvenli bir yer yok.
- Is Boston really such a bad place?
- Boston gerçekten o kadar kötü bir yer mi?
- Am I in the right place?
- Ben doğru yerde miyim?
- The place was shamefully neglected.
- Yer utanç verici bir biçimde bakımsızdı.
- I fell in love in an unlikely place.
- Beklenmedik bir yerde aşık oldum.
- Is it a nice place?
- Güzel bir yer mi?
- There's a place I'd like to show you.
- Size göstermek istediğim bir yer var.
- How much does it cost to eat at such a place?
- Böyle bir yerde yemek yemek kaça mal olur?
- I fell in love in an unlikely place.
- Ben alışılmadık bir yere aşık oldum.
- You won't have any trouble finding a place to live.
- Yaşayacak bir yer bulmakta zorlanmayacaksın.
- This is believed to be the place where he died.
- Buranın onun öldüğü yer olduğuna inanılıyor.
- It was not time for relaxing at a place like this.
- Böyle bir yerde dinlenmenin zamanı değildi.
- This is a pretty amazing place.
- Bu oldukça şaşırtıcı bir yerdir.
- What's your favorite place in Boston?
- Boston'da en sevdiğin yer neresidir?
- I'm having trouble finding a place to live.
- Yaşayacak bir yer bulmakta zorlanıyorum.
- He is looking for a place to live.
- Yaşayacak bir yer arıyor.
- I thought college would be a more interesting place.
- Kolejin daha ilginç bir yer olacağını düşündüm.
- That was the last place where Layla was ever seen alive.
- O, Leyla'nın canlı görüldüğü son yerdi.
- I've been looking for a better place to live.
- Yaşamak için daha iyi bir yer arıyordum.
- Your family is from that place.
- Ailen o yerden.
- Don't read books in a dark place.
- Karanlık bir yerde kitap okumayın.
- I know the perfect place to put that.
- Ben onu koymak için mükemmel bir yer biliyorum.
- Canada is a good place to go if it's your first experience living abroad.
- İlk yurt dışında yaşama deneyiminiz olacaksa Kanada gitmek için iyi bir yer.
- Tom is caught between a rock and a hard place.
- Tom bir kaya ve sert bir yer arasına sıkıştı.
- I had no place to go.
- Gidecek bir yerim yoktu.
- The strong wind cut the electric wires in several places.
- Kuvvetli rüzgar farklı yerlerde elektrik tellerini kesti.
- Yoshino is a place famous for its cherry blossoms.
- Yoshino, kiraz çiçekleriyle ünlü bir yerdir.
- He made a list of places he wanted to visit.
- Ziyaret etmek istediği yerlerin bir listesini yaptı.
- I told Tom to go to the safest place I could think of.
- Tom'a aklıma gelen en güvenli yere gitmesini söyledim.
- Why would somebody want to live in a place like this?
- Bir insan neden böyle bir yerde yaşamak ister?
- There are a lot of beautiful places in Japan.
- Japonya'da çok güzel yerler var.
- The place is packed.
- Yer tıka basa dolu.
- I know the perfect place.
- Mükemmel bir yer biliyorum.
- The world is a beautiful place.
- Dünya güzel bir yer.
- Tom had the whole place to himself.
- Tom bütün yeri kendisi için aldı.
- The most logical place to keep your shoes is near the door.
- Ayakkabılarınızı koymak için en mantıklı yer kapının yanıdır.
- This is the very place that I have long wanted to visit.
- Burası tam uzun süredir ziyaret etmek istediğim yer.
- I didn't have any place to go.
- Gidecek hiçbir yerim yoktu.
- Tom is still looking for a place to live.
- Tom hâlâ yaşamak için bir yer arıyor.
- Tatoeba is the most beautiful place in the online world.
- Tatoeba online dünyadaki en güzel yer.
- This is a good place to build a house.
- Burası ev yapmak için iyi bir yer.
- Tom placed fourth and did not win a medal.
- Tom dördüncü sırada yer aldı ve bir madalya kazanmadı.
- The darkest place is under the candlestick.
- En karanlık yer şamdanın altıdır.
- I fell in love with the place.
- Bir yere aşık oldum.
- This is no place for kids.
- Burası çocuklara göre bir yer değil.
- I like to travel and visit new places.
- Seyahat etmeyi ve yeni yerleri ziyaret etmeyi severim.
- Very few places on our earth remain undisturbed by civilization.
- Dünyamızda çok az yer uygarlık tarafından rahatsız edilmeden kalmıştır.
- That's a cold place.
- Burası soğuk bir yer.
- For my wife, the place was terribly boring, for me, that was the heaven itself.
- Eşim için bu yer son derece sıkıcıydı, benim içinse cennetin ta kendisiydi.
- Tom had a place in Mary's future.
- Tom'un Mary'nin geleceğinde bir yeri vardı.
- I never imagined I would live in such a nice place.
- Böyle güzel bir yerde yaşayacağımı hiç hayal etmedim.
- I've found us a good place to pitch the tent.
- Çadırı kurmak için iyi bir yer buldum.
- We're in a very good place.
- Biz çok iyi bir yerdeyiz.
- Places like Disneyland may not be especially interesting to me, but I might like to go sometime.
- Disneyland gibi yerler bana pek ilginç gelmeyebilir ama bir ara gitmek isteyebilirim.
- Tom believes that there is a time and a place for everything.
- Tom her şeyin yeri ve zamanı olduğuna inanıyor.
- I know all the places to hide.
- Saklanılacak her yeri biliyorum.
- Tom is looking for a good place to pitch the tent.
- Tom çadırı kurmak için iyi bir yer arıyor.
- It took me a long time to find a place to park.
- Park edecek bir yer bulmam uzun zaman aldı.
- You must have been surprised to meet your teacher in such a place.
- Öğretmeninle böyle bir yerde karşılaştığına şaşırmış olmalısın.
- Tom can't stay in one place very long.
- Tom bir yerde çok uzun süre kalamaz.
- Your place or mine?
- Senin yerin mi yoksa benimki mi?
- Tom doesn't have a place to live.
- Tom'un yaşayacağı bir yeri yok.
- What's your favorite kind of place to go on a first date?
- İlk buluşmada gitmeyi en çok sevdiğin yer neresi?
- Edinburgh is my favourite place in the world.
- Edinburgh dünyada en sevdiğim yer.
- Tom is the one who helped me find a place to live.
- Yaşayacak bir yer bulmama yardım eden kişi Tom'du.
- If everybody were me, the world would be a much better place.
- Herkes benim gibi olsaydı, dünya çok daha iyi bir yer olurdu.
- Canada is a good place to go if it's your first experience living abroad.
- Eğer yurt dışında ilk yaşama deneyiminse, Kanada gidilecek iyi bir yerdir.
- I had trouble finding a place to live.
- Yaşayacak bir yer bulmakta zorlandım.
- Tom is looking for a cheap place to live in Boston.
- Tom, Boston'da yaşamak için ucuz bir yer arıyor.
- I have been to the place that she spoke about in her talk.
- Onun konuşmasında bahsettiği yere gittim.
- There are so many places I want to visit.
- Ziyaret etmek istediğim birçok yer var.
- The place looked big enough.
- Yer yeterince büyük görünüyordu.
- Does Tom still need a place to stay?
- Tom'un hâlâ kalacak bir yere ihtiyacı var mı?
- It was the perfect place for monsters to hide.
- Canavarların saklanması için mükemmel bir yerdi.
- I exchanged places with Tom.
- Tom'la yer değiştirdim.
- Tom is looking for a place to live.
- Tom yaşayacak bir yer arıyor.
- She's looking for a place to live.
- O, yaşamak için bir yer arıyor.
- I can't find a decent place to eat around here.
- Buralarda yemek yiyecek düzgün bir yer bulamıyorum.
- Tom never goes to places like that.
- Tom asla öyle yerlere gitmez.
- That place is always packed.
- O yer her zaman tıka basa dolu.
- This is the place I told Tom about.
- Tom'a bahsettiğim yer burası.
- What kind of places would you like to see?
- Ne tür yerler görmek istersin?
- Logic has no place here.
- Mantığın burada yeri yok.
- What's your favorite place in Boston?
- Boston'da en sevdiğin yer neresi?
- Tom wants to find a place to live close to where he works.
- Tom yaşamak için çalıştığı yere yakın bir yer bulmak istiyor.
- The beach is an ideal place for children to play.
- Sahil, çocukların oynaması için ideal bir yerdir.
- How much does it cost to eat at such a place?
- Böyle bir yerde yemek yemek ne kadara mal olur?
- It's a great place to start.
- Başlamak için harika bir yer.
- Let's go find a place that serves Buffalo wings.
- Gidip Buffalo kanadı servis eden bir yer bulalım.
- A party is a good place to make friends with other people.
- Parti, başka insanlarla arkadaş olmak için elverişli bir yerdir.
- Do you still live in the same place?
- Hâlâ aynı yerde yaşıyor musun?
- Tom will find a place to live soon enough.
- Tom yakında yaşayacak bir yer bulacak.
- No place like home.
- Ev gibi yer yoktur.
- This is not the time or the place, Tom.
- Bunun ne yeri ne de sırası Tom.
- Donetsk is the last place I'd want to be right now.
- Donetsk şu anda olmak istediğim en son yerdir.
- What places do you enjoy?
- Hangi yerleri seversiniz?
- This is the safest place I know.
- Bu bildiğim en güvenli yer.
- The whole place has changed.
- Bütün yer değişti.
- I know that place.
- O yeri biliyorum.
- This is the place where Tom usually eats.
- Burası Tom'un genelde yemek yediği yer.
- A place like that is not really appealing.
- Böyle bir yer pek çekici değil.
- There are a lot of beautiful places in Japan.
- Japonya'da çok sayıda güzel yerler vardır.
- Tom is in a better place now.
- Tom şimdi daha iyi bir yerde.
- I went in Tom's place.
- Tom'un yerine ben gittim.
- It's a very special place.
- Çok özel bir yer.
- I need a place to sit.
- Oturacak bir yere ihtiyacım var.
- I have no place that I can say I'm from.
- Ben buralıyım, diyebileceğim bir yer yok.
- Tom avoided places where people smoked.
- Tom insanların sigara içtiği yerlerden kaçındı.
- This is the place where the battle took place.
- Bu, savaşın olduğu yerdir.
- The place where he lives is far from town.
- Yaşadığı yer kasabadan uzakta.
- Tom helped me find a place to live.
- Tom yaşayacak bir yer bulmama yardım etti.
- I like busy places.
- Kalabalık yerleri severim.
- This is a great place.
- Bu harika bir yer.
- I think it's a beautiful place.
- Bence burası güzel bir yer.
- The right word in the right place.
- Doğru yerde doğru kelime.
- Kyoto has many places to see.
- Kyoto'nun görecek çok yeri var.
- Do Tom and Mary work at the same place?
- Tom ve Mary aynı yerde mi çalışıyorlar?
- He will go in your place.
- Senin yerine o gidecek.
- Tom said Boston is a nice place.
- Tom, Boston'un güzel bir yer olduğunu söyledi.
- I'd like to visit that place someday.
- O yeri bir gün ziyaret etmek istiyorum.
- The place is only accessible on foot or on horseback.
- Yere sadece yürüyerek veya at sırtında ulaşılabilir.
- If everybody thought the way I did, the world would be a much better place.
- Eğer herkes benim gibi düşünseydi, dünya çok daha iyi bir yer olurdu.
- This is the place I told you about.
- Bu sana bahsettiğim yer.
- There was always a place for you in my heart.
- Kalbimde her zaman senin için bir yer vardı.
- I've been to neither of those places.
- O yerlerin ikisine de gitmedim.
- If it weren't for music, the world would be a dull place.
- Müzik olmasaydı dünya sıkıcı bir yer olurdu.
- If more people gave blood, the world would be a happier place.
- Eğer daha çok kişi kan verseydi dünya daha mutlu bir yer olurdu.
- Ferns won't grow in such a dry place.
- Eğrelti otları böyle kuru bir yerde yetişmez.
- Why are you sleeping in a place like this?
- Neden böyle bir yerde uyuyorsun?
- This is the place where the battle of Hastings took place.
- Burası Hastings savaşının gerçekleştiği yer.
- I've been looking for a place to live.
- Yaşamak için bir yer arıyordum.
- In many places, nature is threatened by human activity.
- Birçok yerde, doğa insan faaliyeti tarafından tehdit edilir.
- This is the place where your mother and I had our first date.
- Bu annenin ve benim ilk buluştuğumuz yer.
- This is a good place to raise a family.
- Burası aile kurmak için iyi bir yer.
- Tom had no place to go.
- Tom'un gidecek yeri yoktu.
- Funtensee is known as the coldest place in Germany.
- Funtensee, Almanya'da en soğuk yer olarak bilinir.
- This is not the time or the place, Tom.
- Ne yeri ne de zamanı Tom.
- Tom couldn't remember the name of the place where he met Mary.
- Tom, Mary ile tanıştığı yerin adını hatırlayamadı.
- Boston was a great place to grow up.
- Boston büyümek için harika bir yerdi.
- One year is not enough to visit all the places in Kyoto.
- Bir yıl Kyoto'daki bütün yerleri ziyaret etmek için yeterli değil.
- This church is a very famous and beautiful place.
- Bu kilise çok ünlü ve güzel bir yerdir.
- This is probably the place.
- Muhtemelen yer burası.
- The police surrounded the place where Tom was hiding.
- Polis, Tom'un saklandığı yeri kuşattı.
- I'm looking for a new place to live.
- Yaşamak için yeni bir yer arıyorum.
- The places I go to won't appeal to you.
- Gittiğim yerler sana çekici gelmeyecektir.
- I found a good place to buy fruit a couple of days ago.
- Birkaç gün önce meyve almak için iyi bir yer buldum.
- Put the book back in the same place where you found it.
- Kitabı bulduğunuz yere geri koyun.
- I didn't know that there was this sort of place just on the route to the high school.
- Liseye giden yol üzerinde böyle bir yer olduğunu bilmiyordum.
- Tom never goes to places like that.
- Tom asla böyle yerlere gitmez.
- Tom managed to find a place to sit.
- Tom oturacak bir yer bulmayı başardı.
- Boston is a great place to visit.
- Boston ziyaret etmek için harika bir yer.
- Tom likes Boston better than any other place he's lived.
- Tom Boston'u yaşadığı diğer yerlerden daha çok seviyor.
- At this time, there's no safer place to be than right here.
- Şu anda buradan daha güvenli bir yer yok.
- We have no place to go.
- Gidecek yerimiz yok.
- Are you sure this is the place we're supposed to be?
- Olmamız gereken yerin burası olduğuna emin misin?
- If everybody thought the way I did, the world would be a much better place.
- Herkes benim gibi düşünse, dünya daha iyi bir yer olurdu.
- I wasn't able to find a place to park.
- Park edecek bir yer bulamadım.
- There's only one place Tom could've gone.
- Tom'un gidebileceği sadece bir yer var.
- Maybe this isn't the right place to do this.
- Belki de bunu yapmak için doğru yer burası değildir.
- Tom's heart is in the right place.
- Tom'un kalbi doğru yerde.
- Tom went to Mary's place.
- Tom, Mary'nin yerine gitti.
- An idiot like Dan has no place on this team.
- Dan gibi bir geri zekalının bu takımda yeri yoktur.
- Tom said Mary didn't have a place to stay.
- Tom, Mary'nin kalacak yeri olmadığını söyledi.
- This is the place I told Tom about.
- Bu, Tom'a bahsettiğim yer.
- The most logical place to keep your spare tire is in the trunk of your car.
- Yedek lastiğinizi saklamak için en mantıklı yer arabanızın bagajıdır.
- The Russian prison system, known as the Gulag, was a very brutal place.
- Gulag olarak bilinen Rus hapishane sistemi çok acımasız bir yerdi.
- This seems to be a busy place.
- Burası meşgul bir yer gibi görünüyor.
- We're not all in the same place.
- Biz hepimiz aynı yerde değiliz.
- Can you recommend a place to stay in Boston?
- Boston'da kalacak bir yer tavsiye edebilir misiniz?
- I met the usual people at the usual place.
- Her zamanki yerde her zamanki insanlarla karşılaştım.
- Your place is nice.
- Yerin güzel.
- What's the most beautiful place in the world?
- Dünyanın en güzel yeri neresidir?
- I like that place.
- O yeri seviyorum.
- I've always wanted to live in a place like this.
- Her zaman böyle bir yerde yaşamak istedim.
- The legend gave the name to the place.
- Efsane, bu yere isim verdi.
- Keep your place.
- Yerinizi koruyun.
- There are places where this kind of thing happens all the time.
- Bu tür şeylerin her zaman olduğu yerler var.
- There's not a single safe place anymore in Japan.
- Japonya'da artık tek bir güvenli yer yok.
- Why don't you just come by my place after school?
- Neden sadece okuldan sonra benim yerime uğramıyorsun?
- Whose place is this?
- Bu kimin yeri?
- Let's make the world a better place.
- Dünyayı daha iyi bir yer haline getirelim.
- Oh, Vassili, what brings you to this accursed place?
- Vassili, seni bu lanetli yere getiren nedir?
- Tom had no place else to go.
- Tom'un gidecek başka yeri yok.
- Tom found a place to live.
- Tom yaşayacak bir yer buldu.
- The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi, sohbet etmek için iyi bir yerdir.
- Have you found a place to live?
- Yaşayacak bir yer buldun mu?
- There's one more place we need to stop.
- Durmamız gereken bir yer daha var.
- My place is here.
- Benim yerim burası.
- I work in the same place as you.
- Ben de seninle aynı yerde çalışıyorum.
- I need a place to stay for a couple of days.
- Birkaç günlüğüne kalacak bir yere ihtiyacım var.
- I would very much like the place where I live to be less polluted.
- Yaşadığım yerdeki kirliliğin daha az olmasını çok isterdim.
- This is the place where she works as a secretary.
- Burası onun sekreter olarak çalıştığı yer.
- Luxurious place!
- Lüks bir yer!
- There is a place for everyone in the world.
- Dünyada herkes için bir yer vardır.
- I know the perfect place to put that.
- Onu koymak için mükemmel bir yer biliyorum.
- Tom made a list of places he wanted to visit.
- Tom ziyaret etmek istediği yerlerin bir listesini yaptı.
- There are few places where we can safely talk.
- Güvenle konuşabileceğimiz çok az yer var.
- This is the place where he killed himself.
- Burası onun kendini öldürdüğü yer.
- I'll be looking for a new place to live as soon as I graduate from college.
- Üniversiteden mezun olur olmaz yaşamak için yeni bir yer arıyor olacağım.
- We're not all in the same place.
- Hepimiz aynı yerde değiliz.
- What's the cheapest place to go on vacation?
- Tatile gitmek için en ucuz yer neresi?
- I didn't expect to see you at a place like this.
- Seni bu tarz bir yerde görmeyi ummazdım.
- There isn't anyone in this place.
- Bu yerde kimse yok.
- That's a good place to start.
- Başlamak için iyi bir yer.
- I wasn't able to find a place to park.
- Park etmek için bir yer bulamadım.
- You shouldn't have gone to such a dangerous place.
- Böyle tehlikeli bir yere gitmemeliydin.
- Finding a place to park might be a problem.
- Park edecek bir yer bulmak sorun olabilir.
- This is a good place to camp.
- Burası kamp yapmak için iyi bir yer.
- There must be lots of places in Boston you haven't seen yet.
- Boston'da henüz görmediğin bir sürü yer olmalı.
- The student center is a good place to strike up conversations.
- Öğrenci merkezi konuşmalara başlamak için iyi bir yer.
- I didn't like that place.
- O yeri sevmedim.
- The Yosemite national park is one of the most beautiful places on Earth.
- Yosemite Ulusal Parkı dünyadaki en güzel yerlerden biridir.
- Of all the places I've been, Alaska is the most beautiful.
- Gittiğim bütün yerler arasında Alaska en güzeli.
- It was a nice place to visit, but I wouldn't want to live there.
- Ziyaret etmek için güzel bir yerdi ama orada yaşamak istemezdim.
- If it wasn't for music, the world would be a dull place.
- Eğer müzik olmasaydı, dünya sıkıcı bir yer olurdu.
- America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Eğer para kazanmak için buradaysan, Amerika bulunmak için hoş bir yer.
- We've been looking in the wrong places.
- Biz hep yanlış yerlerde arıyoruz.
- Tom said Boston is a nice place to visit.
- Tom Boston'un ziyaret etmek için güzel bir yer olduğunu söyledi.
- Grandfather sat in his habitual place near the fire.
- Büyükbabam her zamanki yerine, ateşin yanına oturdu.
- Can you recommend a place to stay in London?
- Londra'da kalacak bir yer tavsiye edebilir misin?
- Tom didn't like that place.
- Tom o yeri sevmiyordu.
- I think this is a great place.
- Buranın harika bir yer olduğunu düşünüyorum.
- Tom has been to many places in and around Boston.
- Tom Boston ve çevresinde birçok yere gitmiştir.
- The moon is not a good place to live on.
- Ay, üzerinde yaşamak için iyi bir yer değildir.
- You were lucky to be at the right place at the right time.
- Doğru zamanda doğru yerde olduğun için şanslısın.
- Tom couldn't find a place to park.
- Tom park edecek bir yer bulamadı.
- We found the perfect place.
- Mükemmel bir yer bulduk.
- That is my place.
- O benim yerim.
- Tom has found a new place to live.
- Tom yaşayacak yeni bir yer buldu.
- You know many interesting places, don't you?
- Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
- This is the place where the incident took place.
- Olayın meydana geldiği yer burası.
- This is a placid and cozy place.
- Burası sakin ve rahat bir yer.
- Cuzco is one of the most interesting places in the world.
- Cuzco dünyanın en ilginç yerlerinden biri.
- I'm looking for a new place to live.
- Ben yaşamak için yeni bir yer arıyorum.
- Tom has been to many places.
- Tom birçok yere gitti.
- Every time I went to his place, he was studying.
- Onun yerine ne zaman gitsem, o çalışıyordu.
- How much does it cost to eat at such a place?
- Böyle bir yerde yemek yemek ne kadara mal oluyor?
- Starbucks is the best place to buy coffee.
- Starbucks kahve almak için en iyi yerdir.
- Don't go to that kind of a place at night.
- Geceleri öyle bir yere gitme.
- Have I come to the right place?
- Doğru yere geldim mi?
- I looked for a place to stay.
- Kalacak bir yer aradım.
- This is my favorite place in this city.
- Bu, bu şehirde en sevdiğim yer.
- I had trouble finding a place to park.
- Park edecek bir yer bulmakta zorlandım.
- Where's the best place to buy meat?
- Et almak için en iyi yer nerededir?
- He found a good place for me.
- Benim için iyi bir yer buldu.
- Canada is a great place for sightseeing.
- Kanada gezmek için harika bir yerdir.
- Tom wondered if he could find a place to live in Boston.
- Tom, Boston'da yaşayacak bir yer bulup bulamayacağını merak etti.
- Who could take his place?
- Onun yerine kim geçebilir?
- There are many places to see in Kyoto.
- Kyoto'da görülecek çok yer var.
- He made a list of places he wanted to visit.
- Gezmek istediği yerlerin listesini yaptı.
- This is a good place.
- Bu, iyi bir yerdir.
- Tom said Boston is a nice place to live.
- Tom, Boston'un yaşamak için güzel bir yer olduğunu söyledi.
- This is their place.
- Burası onların yeri.
- The old park has become one of the most sought after places in the city.
- Eski park, şehrin en çok rağbet gören yerlerinden biri haline geldi.
- I dislike living in such a noisy place.
- Böyle gürültülü bir yerde yaşamaktan hoşlanmıyorum.
- The problem was we couldn't find a place to park.
- Sorun park edecek bir yer bulamamamızdı.
- We have a place for you to live.
- Yaşaman için bir yerimiz var.
- Can you recommend a place to stay in London?
- Londra'da kalacak bir yer tavsiye edebilir misiniz?
- Is this the place where the accident happened?
- Kazanın olduğu yer burası mı?
- What kind of a place will we be able to get?
- Ne tür bir yer bulabiliriz?
- She seldom goes to places like that.
- O öyle yerlere nadiren gider.
- Tom and Mary show up at the strangest places.
- Tom ve Mary en tuhaf yerlerde ortaya çıktılar.
- I can't imagine myself living in a place like this.
- Böyle bir yerde yaşadığımı hayal bile edemiyorum.
- You're in the right place.
- Doğru yerdesiniz.
- Bermuda triangle is a mysterious place.
- Bermuda şeytan üçgeni gizemli bir yer.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
- Tom yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- I'll go in your place.
- Ben senin yerine giderim.
- Maybe you don't know this, but nobody could ever take your place.
- Belki bunu bilmiyorsun ama kimse senin yerini dolduramaz.
- Tom had no place else to go.
- Tom'un gidecek başka yeri yoktu.
- The beach is an ideal place for children to play.
- Plaj, çocukların oynaması için ideal bir yerdir.
- You don't know the place.
- Yeri bilmiyorsunuz.
- I just needed a place to study.
- Sadece çalışmak için bir yere ihtiyacım vardı.
- Time is the longest distance between two places.
- Zaman, iki yer arasındaki en uzun mesafedir.
- Sami was buried in a very secluded place.
- Sami çok tenha bir yere gömülmüştü.
- We need to find a good place to hide.
- Saklanmak için iyi bir yer bulmalıyız.
- Boston is a great place to live.
- Boston yaşamak için harika bir yer.
- The world would be a beautiful place if everyone was a bit kinder towards their fellow men.
- Eğer herkes ahbaplarına biraz daha kibar olursa dünya güzel bir yer olur.
- Tom is looking for a cheap place to live in Boston.
- Tom Boston'da yaşamak için ucuz bir yer arıyor.
- This is the worst place in the world.
- Bu, dünyadaki en kötü yerdir.
- Tom didn't have a place to live.
- Tom'un yaşayacak bir yeri yoktu.
- She moved to a warmer place for the sake of her health.
- Sağlığı için daha sıcak bir yere taşındı.
- My neighborhood is a nice place to live.
- Benim mahallem yaşamak için güzel bir yer.
- There is no place for chauvinism in an equal society.
- Eşit bir toplumda şovenizm için yer yoktur.
- One does not forget one's place.
- İnsan yerini unutmaz.
- I can't be in two places at the same time.
- Aynı anda iki yerde birden olamam.
- This is the place where the incident happened.
- Olayın gerçekleştiği yer burası.
- You must have been surprised to meet me in such a place the other day.
- Geçen gün benimle böyle bir yerde karşılaştığınız için şaşırmış olmalısınız.
- I remember having seen her some place.
- Onu bir yerde gördüğümü hatırlıyorum.
- Is this your place?
- Bu senin yerin mi?
- No place in the world is as beautiful as the Swiss Alps.
- Dünyada hiçbir yer İsviçre Alpleri kadar güzel değildir.
- Los Angeles is one of the places that I'd like to visit.
- Los Angeles ziyaret etmek istediğim yerlerden biri.
- The darkest place is under the candlestick.
- En karanlık yer şamdanın altındadır.
- I'm stuck in the same place.
- Aynı yerde sıkışmış durumdayım.
- Deserts are unpleasant places to live.
- Çöller yaşamak için uygun olmayan yerlerdir.
- Tom used to work at the same place that I do now.
- Tom eskiden benim çalıştığım yerde çalışıyordu.
- Do you have a place to stay?
- Kalacak bir yer var mı?
- He's looking for a place to live.
- Yaşamak için bir yer arıyor.
- Let's go to my place.
- Benim yerime gidelim.
- Do you still live in the same place?
- Hala aynı yerde mi yaşıyorsun?
- Boston is a wonderful place.
- Boston harika bir yer.
- He has been to many places.
- Birçok yere gitmiş.
- I'm stuck in the same place.
- Aynı yerde sıkışıp kaldım.
- The city has a wonderful place to take a rest.
- Şehirin dinlenmek için harika bir yeri vardır.
- Cities are exciting places, but also stressful.
- Şehirler heyecan verici yerlerdir, aynı zamanda stresli.
- Tom thought the little place on the corner might be a good place to eat.
- Tom köşedeki küçük yerin yemek için iyi bir yer olabileceğini düşündü.
- I don't know the exact place that I was born.
- Doğduğum yeri tam olarak bilmiyorum.
- My father wanted me to go and see that place.
- Babam benim gidip o yeri görmemi istedi.
- The place was almost empty.
- Yer hemen hemen boştu.
- Sami was so excited to be in that new place.
- Sami o yeni yerde olmak için çok heyecanlanıyordu.
- I have no place to keep my things.
- Eşyalarımı saklayacak yerim yok.
- I found a very nice place today.
- Bugün çok hoş bir yer buldum.
- I have no place that I can say I'm from.
- Oradan olduğumu söyleyebileceğim hiçbir yerim yok.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
- Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- John says he wants to die in the same place he was born.
- John doğduğu yerde ölmek istediğini söylüyor.
- Who would want to live in a place like this?
- Kim böyle bir yerde yaşamak ister ki?
- Tom didn't have any place to go.
- Tom'un gidecek bir yeri yoktu.
- Tom said Boston is a nice place to live.
- Tom Boston'un yaşamak için güzel bir yer olduğunu söyledi.
- Boston is a place I'd love to go.
- Boston gitmek istediğim bir yer.
- Do Tom and Mary work at the same place?
- Tom ve Mary aynı yerde mi çalışıyor?
- Time is the longest distance between two places.
- Zaman iki yer arasındaki en uzun mesafedir.
- Can you recommend a place to stay in Boston?
- Boston'da kalmak için bir yer önerebilir misin?
- The Dead Sea is the lowest place on earth.
- Ölü Deniz dünyanın en alçak yeridir.
- Sami and Layla had sex in random places.
- Sami ve Leyla rastgele yerlerde seks yaptılar.
- I can place the palms of my hands on the floor without bending my knees.
- Ellerimin avuç içlerini dizlerimi bükmeden yere değdirebilirim.
- The place where he lives is far from town.
- Yaşadığı yer kasabadan uzaktır.
- There are few places in the world that give you such freedoms.
- Dünyada size bu kadar özgürlük veren çok az yer var.
- The Yosemite national park is one of the most beautiful places on Earth.
- Yosemite ulusal parkı dünyanın en güzel yerlerinden biridir.
- Do you need a place to stay?
- Kalacak bir yere mi ihtiyacınız var?
- What kind of place is it?
- Nasıl bir yer burası?
- Sami didn't have a place to live.
- Sami'nin yaşayacak bir yeri yoktu.
- You must've been surprised to meet your teacher in such a place.
- Öğretmeninle böyle bir yerde karşılaştığına şaşırmış olmalısın.
- Tom didn't have a place to put his things.
- Tom'un eşyalarını koyacak bir yeri yoktu.
- The only place Tom hadn't looked was in the basement.
- Tom'un bakmadığı tek yer bodrum katıydı.
- Los Angeles is one of the places that I'd like to visit.
- Los Angeles ziyaret etmek istediğim yerlerden biridir.
- I would like to travel and visit new places.
- Seyahat etmek ve yeni yerler görmek istiyorum.
- If it wasn't for music, the world would be a dull place.
- Eğer müzik olmasaydı dünya sıkıcı bir yer olurdu.
- I'll meet Tom at the usual place.
- Ben Tom'la her zamanki yerde buluşacağım.
- Tom lived in a spectacularly beautiful place.
- Tom olağanüstü güzel bir yerde yaşıyordu.
- Tom is looking for a suitable place to hold the meeting.
- Tom toplantıyı düzenlemek için uygun bir yer arıyor.
- It's usually a pretty safe place, even after dark.
- Genellikle oldukça güvenli bir yerdir, hava karardıktan sonra bile.
- I needed a place to sit down and rest.
- Oturacak ve dinlenecek bir yere ihtiyacım vardı.
- This is one of the best places to eat in town.
- Burası şehirde yemek yenebilecek en iyi yerlerden biri.
- This is a public place.
- Burası halka açık bir yer.
- Be sure to put it back in the same place.
- Onu aynı yere geri koyduğundan emin ol.
- I need to find a place to live.
- Yaşayacak bir yer bulmalıyım.
- Tom will need a place to stay.
- Tom'un kalacak bir yere ihtiyacı olacak.
- The only place Tom has ever gone is Boston.
- Tom'un şimdiye kadar gittiği tek yer Boston'dur.
- Tom found me a good place to live.
- Tom bana yaşamak için iyi bir yer buldu.
- The world is a beautiful place.
- Dünya çok güzel bir yer.
- What a great place!
- Ne muhteşem bir yer!
- Tom couldn't find a good place to hide.
- Tom saklanmak için iyi bir yer bulamadı.
- I'm looking for a place to work out.
- Antrenman yapmak için bir yer arıyorum.
- This is the place where Tom works.
- Bu Tom'un çalıştığı yerdir.
- Are there any good places to play golf around here?
- Buralarda golf oynamak için iyi yerler var mı?
- I just needed a place to study.
- Çalışmak için bir yere ihtiyacım vardı.
- Could you please help me find a place to hide?
- Lütfen saklanmak için bir yer bulmama yardım eder misin?
- I stayed in the same place.
- Ben aynı yerde kaldım.
- The screws are in an inaccessible place.
- Vidalar ulaşması zor bir yerde.
- It's the perfect place for an ambush.
- Bu, pusu için mükemmel bir yerdir.
- The place is convenient for swimming.
- Orası yüzmek için uygun bir yer.
- The Russian prison system, known as the Gulag, was a very brutal place.
- Gulag olarak bilinen Rus cezaevi sistemi çok acımasız bir yerdi.
- What's your favorite place to eat in Boston?
- Boston'da yemek yemeyi en sevdiğin yer neresi?
- I haven't found a good place to pitch our tent yet.
- Henüz çadırımızı kurmak için iyi bir yer bulmadık.
- Where's your favorite place to go when you want to be alone?
- Yalnız kalmak istediğinizde gitmeyi en sevdiğiniz yer neresi?
- Tom found a good place for me live.
- Tom yaşamam için iyi bir yer buldu.
- I hope your mom personally saw the places that I showed in the photos.
- Umarım anneniz fotoğraflarda gösterdiğim yerleri bizzat görmüştür.
- Is there any place you recommend?
- Tavsiye edebileceğiniz bir yer var mı?
- Boston is a great place to raise a family.
- Boston aile kurmak için harika bir yer.
- Nice place you have here.
- Güzel bir yeriniz var.
- I can't think of any place I'd rather be.
- Olmayı tercih edeceğim başka bir yer düşünemiyorum.
- Tom certainly helped make this a better place to live.
- Tom kesinlikle buranın yaşanacak daha iyi bir yer olmasına yardım etti.
- Tell me about some of the places you visited.
- Bana ziyaret ettiğin yerlerden bazılarını anlat.
- Cities are exciting places, but also stressful.
- Şehirler heyecan verici ama aynı zamanda stresli yerlerdir.
- He's looking for a place to live.
- Yaşayacak bir yer arıyor.
- What's the weirdest place you fell asleep in?
- Uyuya kaldığın en tuhaf yer neresiydi?
- Do you need a place to stay?
- Kalacak bir yere ihtiyacın var mı?
- Japan, for the most part, is a good place to live.
- Japonya çoğunlukla yaşamak için iyi bir yerdir.
- Isn't there any place to hide?
- Saklanacak bir yer yok mu?
- The roof leaks in 3 different places.
- Çatı üç farklı yerden akıyor.
- We're looking desperately for a place to land.
- Umutsuzca inecek bir yer arıyoruz.
- We need to find a place to hide.
- Saklanacak bir yer bulmalıyız.
- This is the place where the incident happened.
- Bu, olayın olduğu yerdir.
- I need a place to crash.
- Sabahlamak için bir yere ihtiyacım var.
- Japan, for the most part, is a lovely place to live.
- Japonya, çoğunlukla, yaşamak için güzel bir yer.
- Tom, the train is no place for dancing!
- Tom, tren dans edilecek bir yer değildir!
- Could you please help me find a place to hide?
- Saklanacak bir yer bulmama yardım eder misin?
- Tom has lived in many different places.
- Tom birçok farklı yerde yaşadı.
- You had better not walk around in such a place.
- Böyle bir yerde dolaşmasan iyi edersin.
- I want to find my own place.
- Kendi yerimi bulmak istiyorum.
- Maybe, she will find her true place.
- Belki de gerçek yerini bulacaktır.
- He is looking for a place to live.
- Oturmak için bir yer arıyor.
- Tom is looking for a place to live.
- Tom yaşamak için bir yer arıyor.
- I have no place to keep my things.
- Eşyalarımı koyacak yerim yok.
- You belong in a better place than this.
- Sen bundan daha iyi bir yere aitsin.
- I think that there are many places to see there.
- Orada görülecek birçok yer olduğunu düşünüyorum.
- I never imagined I would live in such a nice place.
- Böyle güzel bir yerde yaşayacağımı hiç hayal etmemiştim.
- Birds can fly thousands of miles away and return to the same place every year.
- Kuşlar binlerce mil uzağa uçabilir ve her yıl aynı yere geri dönebilirler.
- The Grand Canyon is one of the most popular places in the USA.
- Büyük Kanyon, ABD'nin en popüler yerlerinden biridir.
- Gibraltar is a tiny place.
- Cebelitarık küçük bir yer.
- This is as good place to pitch our tent as any.
- Çadırımızı kurmak için en iyi yer burası.
- Boston is a nice place to visit, but I wouldn't want to live there.
- Boston ziyaret etmek için güzel bir yer ama ben orada yaşamak istemem.
- I need a place to stay for a couple of days.
- Birkaç gün kalacak bir yere ihtiyacım var.
- What a great place!
- Ne harika bir yer!
- Boston is the place I want to be.
- Boston olmak istediğim yer.
- Wherever you may go, you will not find a better place than your home.
- Nereye gidersen git, evinden daha güzel bir yer bulamazsın.
- You must've been surprised to meet your teacher in such a place.
- Öğretmeninle böyle bir yerde karşılaşmış olduğuna şaşırmış olmalısın.
- It doesn't look like a good place for bargains.
- Pazarlık için iyi bir yere benzemiyor.
- I had no place to go.
- Gidecek yerim yoktu.
- Return to your place.
- Yerine dön.
- Put the book back in the same place where you found it.
- Kitabı, onu bulduğun aynı yere geri koy.
- I thought you already had a place to stay.
- Zaten kalacak bir yerin olduğunu düşündüm.
- Tom and Mary work at the same place.
- Tom ve Mary aynı yerde çalışıyorlar.
- We will someday make the world a better place.
- Bir gün dünyayı daha iyi bir yer yapacağız.
- The place where my mother was born is located in the east of our country.
- Annemin doğduğu yer ülkemizin doğusunda yer alıyor.
- What is the most beautiful place in the world?
- Dünyadaki en güzel yer hangisidir?
- We never go to places like that anymore.
- Artık böyle yerlere asla gitmiyoruz.
- What's the weirdest place you fell asleep in?
- Uyuyakaldığın en tuhaf yer neresiydi?
- Donetsk is the last place I'd want to be right now.
- Donetsk şu anda olmak isteyeceğim son yer.
- Tom, please, this isn't the time or place.
- Tom, lütfen, yeri ve zamanı değil.
- I'll go in your place.
- Senin yerine gideceğim.
- Sami was looking for love in all the wrong places.
- Sami aşkı hep yanlış yerlerde arıyordu.
- I want to visit that place someday.
- Bir gün o yeri ziyaret etmek istiyorum.
- Tom is looking for a place to park his car.
- Tom arabasını park edecek bir yer arıyor.
- I'm looking for a place to live.
- Yaşayacak bir yer arıyorum.
- If people have friendly relationships, I hope the world will be a better place.
- İnsanlar dostça ilişkiler kurarsa, umarım dünya daha iyi bir yer olur.
- Boston is a nice place to live.
- Boston yaşamak için güzel bir yer.
- The jewel was found in an unlikely place.
- Mücevher beklenmedik bir yerde bulundu.
- Cairo was the happiest place on earth for Fadil.
- Kahire, Fadıl için dünya üzerindeki en mutlu yerdi.
- His story is inconsistent in many places.
- Hikayesi pek çok yerde tutarsız.
- Tom found a good place for me live.
- Tom benim yaşamam için iyi bir yer buldu.
- My neighborhood is a nice place to live.
- Benim çevrem yaşamak için güzel bir yer.
- The world has become a dangerous place for tourists.
- Dünya turistler için tehlikeli bir yer oldu.
- Can you recommend me a place to stay in London?
- Bana Londra'da kalabileceğim bir yer önerebilir misin?
- We need to find a good place to hide.
- Saklanacak iyi bir yer bulmamız gerek.
- I think I'm in the right place.
- Sanırım doğru yerdeyim.
- Everyone needs a place to call home.
- Herkesin yuva diyebileceği bir yere ihtiyacı vardır.
- Sami was buried in a very secluded place.
- Sami çok kuytu bir yere gömüldü.
- Harajuku is one of the hottest places in Tokyo.
- Harajuku, Tokyo'daki en hareketli yerlerden biridir.
- You have a really nice place.
- Gerçekten güzel bir yerin var.
- Do you think this is a good place to pitch the tent?
- Çadır kurmak için bunun iyi bir yer olduğunu düşünüyor musun?
- I didn't expect to run into you in a place like this.
- Böyle bir yerde seninle karşılaşmayı beklemiyordum.
- Which places did you visit in Germany?
- Almanya'da hangi yerleri ziyaret ettin?
- He wasn't able to find a place to park.
- Park edecek yer bulamamıştı.
- Have you gone to places like Boston and Chicago?
- Boston ve Şikago gibi yerlere gittin mi?
- We're looking for a place to sleep.
- Uyuyacak bir yer arıyoruz.
- This is the place where Tom and Mary met.
- Burası Tom ve Mary'nin buluştukları yer.
- We're looking desperately for a place to land.
- Biz inmek için çaresizce bir yer arıyoruz.
- Tom will need a place to stay.
- Tom'un kalması için bir yere ihtiyacı olacak.
- This isn't the time or the place to do that.
- Bunu yapmanın ne yeri ne de zamanı.
- Is Boston an exciting place to live?
- Boston yaşamak için heyecan verici bir yer mi?
- He moved to a warmer place for the sake of his health.
- Sağlığı için daha sıcak bir yere taşındı.
- He moved from place to place.
- Bir yerden bir yere taşındı.
- I went to many places in a single day.
- Bir günde birçok yere gittim.
- Tom will go in your place.
- Tom senin yerine gidecek.
- The Grand Canyon is one of the most popular places in the USA.
- Büyük Kanyon ABD'deki en popüler yerlerden biridir.
- The Atacama Desert in northern Chile is the driest place on Earth.
- Kuzey Şili'deki Atacama Çölü Dünya'daki en kurak yerdir.
- Cuzco is one of the most interesting places in the world.
- Cuzco, dünyada en çok ilgi çeken yerlerden birisi.
- Do you need a place to stay tonight?
- Bu gece kalacak bir yere ihtiyacın var mı?
- There are many scenic places in Xinjiang.
- Xinjiang'ta birçok manzaralı yer var.
- We just want a place to worship.
- Sadece ibadet edecek bir yer istiyoruz.
- That is a beautiful place.
- Orası güzel bir yerdir.
- In many places it isn't legal to walk a dog on the beach.
- Birçok yerde sahilde köpek gezdirmek yasal değildir.
- Tom, this is neither the time nor the place.
- Tom, bunun ne yeri ne de zamanı.
- I have to find the perfect place.
- Mükemmel bir yer bulmalıyım.
- What's your favorite place to eat in Boston?
- Boston'da yemek yemek için en sevdiğin yer hangisidir?
- This church is a very famous and beautiful place.
- Bu kilise çok ünlü ve güzel bir yer.
- What are you doing in a place like this?
- Böyle bir yerde ne yapıyorsun?
- I don't have a place to live.
- Kalacak bir yerim yok.
- The whole place was covered in snow.
- Her yer karla kaplıydı.
- Our favorite place to eat is that small restaurant on the corner.
- Yemek yemek için en sevdiğimiz yer köşedeki şu küçük restoran.
- This is the place where the battle of Hastings took place.
- Bu, Hastings savaşının gerçekleştiği yer.
- What's the cheapest place to go on vacation?
- Tatilde gidilecek en ucuz yer neresidir?
- The new park turned into one of the most neglected places in the city.
- Yeni park şehrin en bakımsız yerlerinden birine dönüştü.
- We need a place to stay for the night.
- Bu gece kalacak bir yere ihtiyacımız var.
- I will never go back to that horrible place.
- O korkunç yere asla geri dönmeyeceğim.
- The screws are in an inconvenient place.
- Vidalar elverişsiz bir yerde.
- Are you still working at the same place?
- Hâlâ aynı yerde mi çalışıyorsun?
- I didn't have any place to go.
- Gidecek bir yerim yoktu.
- There's no place else I'd rather be.
- Olmayı tercih ettiğim başka yer yok.
- Tom has a special place in my heart.
- Tom'un kalbimde özel bir yeri vardır.
- That place is open to everybody.
- O yer herkese açıktır.
- I never expected to meet her in a place like that.
- Onunla öyle bir yerde karşılaşmayı asla ummadım.
- He that is discontented in one place will seldom be happy in another.
- Bir yerde hoşnutsuz olan nadiren bir başkasında mutlu olur.
- I'm looking for a place to work out.
- Çalışmak için bir yer arıyorum.
- This isn't a place for kids.
- Burası çocuklara göre bir yer değil.
- Tom has friends in influential places.
- Tom'un nüfuzlu yerlerde arkadaşları vardır.
- We have a lot of other places we want to see.
- Görmek istediğimiz bir sürü başka yer var.
- Tom said he was looking for a place to eat.
- Tom yemek yiyecek bir yer aradığını söyledi.
- This is the place where Tom was born.
- Burası Tom'un doğduğu yer.
- This is a nice place for a picnic.
- Burası piknik için güzel bir yer.
- Layla preferred a more romantic place.
- Layla daha romantik bir yeri tercih etti.
- This is a good place to pitch a tent.
- Burası çadır kurmak için iyi bir yer.
- What's the most beautiful place in the world?
- Dünyadaki en güzel yer neresidir?
- Do you know a good place to have lunch?
- Öğle yemeği için iyi bir yer biliyor musun?
- What kind of place is it?
- Bu ne tür bir yer?
- We've never been to that place.
- Biz o yere hiç gitmedik.
- Why would somebody want to live in a place like this?
- Neden biri böyle bir yerde yaşamak ister?
- It's too risky to fight them at a place they choose.
- Onların seçtiği bir yerde onlarla savaşmak çok riskli.
- No place is like home.
- Hiçbir yer ev gibi değil.
- Why would anybody live in a place like this?
- Herhangi bir insan neden böyle bir yerde yaşamak ister?
- This a popular place for young people to meet each other and hang out.
- Burası gençlerin birbirleriyle tanışmaları ve takılmaları için popüler bir yer.
- Sami didn't have any place to live.
- Sami'nin kalacak bir yeri yoktu.
- If I were really rich, I would never work in a place like this.
- Eğer gerçekten zengin olsaydım, asla böyle bir yerde çalışmazdım.
- I was just wondering if you have been able to find a place to live.
- Yaşayacak bir yer bulabildiniz mi diye merak ediyordum.
- All Tom really wanted was a place to sit down and rest.
- Tom'un tek istediği oturup dinlenebileceği bir yerdi.
- I didn't expect to see you at a place like this.
- Seni böyle bir yerde görmeyi beklemiyordum.
- The place was completely empty.
- Yer tamamen boştu.
- Which places did you visit in Germany?
- Almanya'da hangi yerleri ziyaret ettiniz?
- Home is the place we love best and grumble the most.
- En çok sevdiğimiz ve en çok homurdandığımız yer evdir.
- Have you been to any of the places on this list?
- Bu listedeki yerlerden herhangi birine gittin mi?
- Bermuda triangle is a mysterious place.
- Bermuda üçgeni gizemli bir yerdir.
- You ought to know better than to go to such a dangerous place.
- Böyle tehlikeli bir yere gitmeyecek kadar mantıklı olmalısın.
- Edinburgh is my favourite place in the world.
- Edinburgh dünyadaki en sevdiğim yerdir.
- Our taxi pulled up outside a place called Chuck's Bar and Grill.
- Taksimiz Chuck's Bar and Grill denilen bir yerin dışında durdu.
- Are there any good places to eat around here?
- Buralarda yemek yemek için iyi yerler var mı?
- America is a lovely place to be, if you are here to earn money.
- Amerika, para kazanmak için buradaysanız, güzel bir yer.
- This is a depressing place.
- Burası iç karartıcı bir yer.
- What kind of place is this?
- Burası nasıl bir yer?
- The wrong time, the wrong place.
- Yanlış zaman, yanlış yer.
- There's a place for everybody.
- Herkes için bir yer var.
- She seldom goes to places like that.
- Nadiren öyle yerlere gider.
- I wouldn't like to meet him in a dark place.
- Ben karanlık bir yerde onunla karşılaşmak istemiyorum.
- How do you like your new place?
- Nasıl, yeni yerini beğeniyor musun?
- Cairo was the happiest place on earth for Sami.
- Kahire, Sami için dünyadaki en mutlu yerdi.
Show More (1595)
|
