Tureng - professor - Englisch Türkisch Sätze

Verlauf

	Englisch	Türkisch
1	professor	profesör	n.
	One was conducted under the leadership of Professor van Ark of Groningen University. Bunlardan biri Groningen Üniversitesi'nden Profesör van Ark'ın liderliğinde yürütülmüştür. The previous day, a university professor, Marco Biagi, was assassinated in my city by the Red Brigades. Bir önceki gün, bir üniversite profesörü olan Marco Biagi, şehrimde Kızıl Tugaylar tarafından öldürüldü. Professor Aghajari, who lost his right leg during the Iran-Iraq War, needs medical attention. İran-Irak Savaşı sırasında sağ bacağını kaybeden Profesör Aghajari'nin tıbbi yardıma ihtiyacı var. It was prompted by a purely personal matter concerning Professor Pelinka. Profesör Pelinka ile ilgili tamamen kişisel bir meseleden kaynaklanıyordu. The President of the exiled Tibetan Parliament, Professor Samdhong Rinpoche, has asked for restraint until June. Sürgündeki Tibet Parlamentosu Başkanı Profesör Samdhong Rinpoche, Haziran ayına kadar itidal çağrısında bulundu. I offer Professor Diamandouros all my congratulations. Profesör Diamandouros'a tebriklerimi sunuyorum. They need a 'European soul', as a distinguished Spanish professor once said. Seçkin bir İspanyol profesörün bir zamanlar söylediği gibi 'Avrupalı bir ruha' ihtiyaçları vardır. Professor Tsatsos has interesting, valuable, progressive views on the constitutional venture of the European Union. Profesör Tsatsos'un Avrupa Birliği'nin anayasal girişimine ilişkin ilginç, değerli ve ilerici görüşleri vardır. Professor Frankenstein started to create the female equivalent of the monster. Profesör Frankenstein canavarın dişi eşdeğerini yaratmaya başladı. The murder of Professor Marco Biagi focuses the debate on terrorism once again. Profesör Marco Biagi'nin öldürülmesi tartışmaları bir kez daha terörizme odakladı. I shall take this opportunity to congratulate Professor Nisticò warmly on the quality of his work. Bu vesileyle Profesör Nisticò'yu çalışmalarının kalitesinden ötürü içtenlikle tebrik ediyorum. At the Council meeting on 2 June, Professor Sirchia expressed the view that Parliament's position was well-founded. Profesör Sirchia, 2 Haziran'daki Konsey toplantısında Parlamento'nun tutumunun yerinde olduğu görüşünü ifade etmiştir. All our best wishes go to the Professor who I am sure will do this job outstandingly well. Bu işi fevkalade iyi yapacağından emin olduğum Profesör'e en iyi dileklerimizi sunuyoruz. First of all let me congratulate my friend, the rapporteur Professor Trakatellis, on his excellent work. Öncelikle raportör arkadaşım Profesör Trakatellis'i mükemmel çalışması dolayısıyla kutlamak isterim. That is precisely why we owe it to both Professor Ibrahim and the Egyptian people to get involved here. İşte tam da bu nedenle hem Profesör İbrahim'e hem de Mısır halkına burada yer almayı borçluyuz. That is precisely why we owe it to both Professor Ibrahim and the Egyptian people to get involved here. İşte tam da bu nedenle, burada yer almayı hem Profesör İbrahim'e hem de Mısır halkına borçluyuz. Well, sorry I woke you up, Professor, but we have to check out these things. Sizi uyandırdığım için üzgünüm Profesör ama bu şeyleri kontrol etmemiz gerekiyor. The math professor wrote the proof on the chalkboard. Matematik profesörü, kanıtı yazı tahtasına yazdı. We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing. Profesörümüzün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık ama kafa karıştırıcı görünüyordu. Professor Brown explains things very well. Profesör Brown her şeyi çok iyi açıklıyor. Tom doesn't look like a professor. Tom bir profesöre benzemiyor. My brother is a professor. Kardeşim bir profesör. He esteems the professor highly. O, profesöre oldukça değer veriyor. The professor always teaches in jeans and a shirt. Profesör her zaman kot pantolon ve gömlekle ders verir. Who was his professor? Onun profesörü kimdi? Two Iranian professors of physics were assassinated. İki İranlı fizik profesörü suikasta uğradı. Tom is an adjunct professor. Tom bir yardımcı profesördür. One of the professors whispered. Profesörlerden biri fısıldadı. In addition, I have to interview a professor. Ek olarak, bir profesörle görüşmem gerekiyor. Our professor has a good reputation. Profesörümüz iyi bir üne sahiptir. That professor died last year. O profesör geçen yıl öldü. That professor is an authority on mathematics. O profesör matematik konusunda bir otorite. Do you know Professor Arditty by any chance? Profesör Arditty'yi tanıyor olabilir misiniz? Professor Ito went to the United States for the purpose of studying linguistics. Profesör Ito, dilbilim okumak için Amerika'ya gitti. Hurry up, the professor will not wait for you. Acele et, profesör seni beklemez. Our professor paid the bill for all of us. Profesörümüz hepimizin hesabını ödedi. The professor teaches English conversation. Profesör İngilizce konuşmayı öğretir. Tom and Mary are both professors. Tom ve Mary'nin ikisi de profesör. I'm a professor, I'm living in Uberlândia at present, and I love music. Ben bir profesörüm, şu anda Uberlândia'da yaşıyorum, müziği seviyorum. That professor is an authority on mathematics. O profesör matematikte bir otoritedir. He is a doctor and a university professor. O bir doktor ve bir üniversite profesörüdür. Professor West is almost as old as my father. Profesör West neredeyse babam kadar yaşlı. Professor Kay has been studying insects for forty years. Profesör Kay kırk yıldır böcekleri araştırmaktadır. Tom is a professor of Chinese literature. Tom bir Çin edebiyatı profesörüdür. He was a former university professor and researcher. Eski bir üniversite profesörü ve araştırmacıydı. Tom and Mary are professors. Tom ve Mary profesördürler. The professor gave a presentation on the history of France. Profesör Fransa tarihi hakkında bir sunum yaptı. The professor treated her as one of his students. Profesör ona öğrencilerinden biri gibi davrandı. Our professor postponed the exam until next week. Profesörümüz sınavı gelecek haftaya erteledi. The professor dismissed his ideas. Profesör fikirlerini reddetti. The professor ordered some new books from New York. Profesör New York'tan bazı yeni kitaplar sipariş etti. By chance, I met my professor at a restaurant last night. Şans eseri dün gece bir restoranda profesörüme rastladım. The professor's speech was full of humor. Profesörün konuşması espri doluydu. I saw Professor Gómez yesterday. Dün Profesör Gómez'i gördüm. Professor Tanaka wants somebody to help him with his study. Profesör Tanaka çalışmasına yardım edecek birini istiyor. The professor grinned. Profesör sırıttı. The professor smiled. Profesör gülümsedi. The professor is in front of the board. Profesör tahtanın önünde. My professor of French is my own age. Fransızca profesörüm benim yaşımda. Tom is a college professor. Tom bir üniversite profesörü. He's a professor at the National University. Ulusal Üniversite'de profesör. They are professors. Onlar profesör. Two Iranian professors of physics were assassinated. İranlı iki fizik profesörü suikaste uğradı. I hear he is a Tokyo University professor. Tokyo Üniversitesi'nde profesör olduğunu duydum. The professor's speech was full of humor. Profesörün konuşması mizah doluydu. Any professor who is bored by everything bores all of his or her students. Her şeyden sıkılmış bir profesör bütün öğrencilerini sıkar. I don't really like Professor Miller's teaching methods. Profesör Miller'ın öğretim yöntemlerini gerçekten sevmiyorum. I'm a professor, I'm living in Uberlândia at present, and I love music. Ben bir profesörüm, şu anda Uberlândia'da yaşıyorum ve müziği seviyorum. He is a respected professor of physics. Saygın bir fizik profesörüdür. I'm a university professor. Ben bir üniversite profesörüyüm. Tom became a professor in 2013. Tom 2013'te profesör oldu. Tom is a chemistry professor. Tom bir kimya profesörü. The old professor's lectures are long-winded and ponderous. Yaşlı profesörün dersleri dolambaçlı ve sıkıcıdır. His doctoral thesis must be submitted to the professor by the end of the month. Doktora tezini ay sonuna kadar profesöre teslim etmesi gerekiyor. John is professor of French literature at Oxford and his wife is French. John Oxford Üniversitesi'nde Fransız edebiyatı profesörü ve eşi Fransız. There was so much noise that Professor Bayley couldn't make himself heard. O kadar çok gürültü vardı ki Profesör Bayley kendini duyuramadı. The professor is making a phone call. Profesör bir telefon görüşmesi yapıyor. We're professors. Profesörüz. She's my professor. O benim profesörüm. He is a respected professor of physics. Kendisi saygın bir fizik profesörüdür. Tom became a professor in 2013. Tom, 2013'te profesör oldu. She is not a professor of Spanish. O bir İspanyolca profesörü değil. I recognized my former music professor at the party. Partide eski müzik profesörümü tanıdım. Markku was appointed professor of theology. Markku ilahiyat profesörü olarak atandı. Today I have to see my new professor of philosophy. Bugün yeni felsefe profesörümü görmek zorundayım. The board is behind the professor. Tahta profesörün arkasındadır. The old professor's lectures are long-winded and ponderous. Yaşlı profesörün dersleri uzun soluklu ve ağırdır. She is not a professor of Spanish. O İspanyolca profesörü değil. The pompous professor was full of his own self-importance. Kendini beğenmiş profesör kibirle doluydu. He and I are professors. O ve ben profesörüz. The professor is on the phone. Profesör telefonda. He visited Professor Smith at his college. Profesör Smith'i üniversitesinde ziyaret etti. May I speak to the professor? Profesörle konuşabilir miyim? The professor calmly washed his hands. Profesör sakince ellerini yıkadı. I must have made him sad when I told him that his French professor had died. Fransızca profesörünün öldüğünü söylediğimde onu üzmüş olmalıyım. My maths professor suffers from insomnia. Matematik profesörüm uykusuzluktan muzdarip. Show More (93)
2	professor	öğretmen	n.
	What's his professor's name? Onun öğretmeninin adı nedir? I was a physics professor. Fizik öğretmeniydim. Who is your professor? Öğretmeniniz kim? Professors should explain everything in detail, not be succinct and always tell students to go home and read their books. Öğretmenler, her şeyi detaylı bir şekilde açıklamalılar, kısa ve öz olmamalılar ve her zaman öğrencilere eve gitmelerini ve kitaplarını okumalarını söylemeliler. Show More (1)