| 1 |
shortage |
sıkıntı |
n. |
|
- There is a shortage of medicines, there is not enough power, etc.
- İlaç sıkıntısı var, yeterli elektrik yok vs.
- The EU does not have a money shortage.
- AB'nin para sıkıntısı yoktur.
- In my country, for example, there has for twenty years been a shortage of organ donors.
- Örneğin benim ülkemde yirmi yıldır organ bağışçısı sıkıntısı yaşanıyor.
- I consider that addressing the shortage of fish stocks is not just a question of scrapping vessels.
- Balık rezevlerindeki sıkıntının giderilmesinin sadece gemilerin hurdaya çıkarılmasından ibaret olmadığını düşünüyorum.
- Machines and equipment are sinking into the fields, and shortages of animal feedingstuffs are to be reckoned with.
- Makineler ve ekipmanlar tarlalara gömülüyor ve hayvan yemi sıkıntısı yaşanıyor.
- Recent months have shown that there is no shortage of problem areas.
- Son aylar göstermiştir ki sorun alanları konusunda bir sıkıntı yoktur.
- A shortage of donors lies at the heart of the problem.
- Sorunun temelinde donör sıkıntısı yatmaktadır.
- In some cases there is a shortage of suitable projects.
- Bazı durumlarda uygun proje sıkıntısı yaşanmaktadır.
- Recent months have shown that there is no shortage of problem areas.
- Son aylar göstermiştir ki, sorun alanları konusunda bir sıkıntı yoktur.
- A shortage of water is a self-evident cause of the spiral of poverty.
- Su sıkıntısı, yoksulluk sarmalının açık bir nedenidir.
- These sectors are performing badly because of a shortage of labour.
- Bu sektörler, işgücü sıkıntısı nedeniyle yetersiz performans göstermektedir.
- Indeed, there is no shortage of legal and political pitfalls.
- Doğrusu yasal ve siyasi tuzaklar konusunda hiçbir sıkıntı yoktur.
- There's no shortage of rocks.
- Taş sıkıntısı yok.
- There is a severe shortage of water in this city, so we must give up having a bath occasionally.
- Bu şehirde ciddi bir su sıkıntısı var, bu yüzden ara sıra banyo yapmaktan vazgeçmeliyiz.
- In 2010, there was a shortage of H1N1 vaccine.
- 2010 yılında, H1N1 aşısı sıkıntısı vardı.
- There were severe shortages of food and fuel.
- Yiyecek ve yakıt konusunda ciddi sıkıntılar vardı.
- There's no shortage of work.
- İş sıkıntısı yok.
- The severe housing shortage is partly to blame for the inflated rents.
- Şiddetli konut sıkıntısı kısmen şişirilmiş kiraların sorumlusudur.
- Despite a shortage of steel, industrial output has increased by five percent.
- Çelik sıkıntısına rağmen, sanayi üretimi yüzde beş arttı.
- There was a shortage of imported oil.
- İthal petrol sıkıntısı vardı.
- In 2010, there was a shortage of H1N1 vaccine.
- 2010 yılında H1N1 aşısı sıkıntısı yaşandı.
- There is a shortage of money in Brian's wallet and bank account.
- Brian'ın cüzdanında ve banka hesabında para sıkıntısı var.
- There is an acute shortage of water.
- Ciddi bir su sıkıntısı var.
- There's a wheat shortage.
- Buğday sıkıntısı var.
- The toy industry in Spain is already starting to feel the shortage of certain plastics.
- İspanya'daki oyuncak endüstrisi şimdiden bazı plastik ürünlerin temininde sıkıntı yaşamaya başladı.
- Despite a shortage of steel, industrial output has increased by five percent.
- Çelik sıkıntısına rağmen sanayi üretimi yüzde beş arttı.
- There's no shortage of rocks.
- Hiçbir kaya sıkıntısı yok.
- Tom has no shortage of friends.
- Tom'un arkadaş sıkıntısı yok.
- The shortage of manpower poses a big problem for us.
- İşgücü sıkıntısı bizim için büyük bir sorun oluşturur.
- Owing to a shortage of funds, our project failed.
- Fon sıkıntısı nedeniyle projemiz başarısız oldu.
- We have a shortage.
- Bir sıkıntımız var.
- There was a shortage of fuel.
- Yakıt sıkıntısı vardı.
- Violence erupted all over the city because of the food shortages.
- Yiyecek sıkıntısı yüzünden şehrin her yerinde şiddet patlak verdi.
- There is an acute shortage of water.
- Aşırı bir su sıkıntısı var.
- There's no shortage of food now.
- Artık yiyecek sıkıntısı yok.
Show More (32)
|
| 2 |
shortage |
eksiklik |
n. |
|
- There is no shortage of objectives and good intentions.
- Hedefler ve iyi niyetler konusunda hiçbir eksiklik yoktur.
- We should not forget that the severe shortages, which result in many patients dying, remain a key problem.
- Birçok hastanın ölümüne neden olan ciddi eksikliklerin önemli bir sorun olmaya devam ettiğini unutmamalıyız.
- So far we have been incapable of responding to the long-term needs or shortages.
- Şimdiye kadar uzun vadeli ihtiyaçlara veya eksikliklere cevap vermekte yetersiz kaldık.
- However, the serious shortage of donors means that many patients still die unnecessarily.
- Ancak donör sayısındaki ciddi eksiklik, birçok hastanın hala gereksiz yere öldüğü anlamına gelmektedir.
- The Commission does not agree that the shortage of funds is the major obstacle.
- Komisyon, fon eksikliğinin en büyük engel olduğu görüşüne katılmamaktadır.
- I am determined to ensure that this new directive will not unwillingly contribute to shortages of life-saving therapies.
- Bu yeni direktifin hayat kurtaran tedavilerin eksikliğine istemeden de olsa katkıda bulunmamasını sağlamaya kararlıyım.
- Because of staff shortages, nurses, carers and junior doctors have horrendous timetables.
- Personel eksikliği nedeniyle hemşirelerin, hastabakıcıların ve genç doktorların korkunç zaman çizelgeleri var.
- The shortage of blood and plasma is a well-known problem in Europe.
- Kan ve plazma eksikliği Avrupa'da iyi bilinen bir sorundur.
- To counter this shortage, sadly an abhorrent phenomenon has developed – the illicit trade in human organs.
- Bu eksikliği gidermek için, ne yazık ki, insan organlarının yasadışı ticareti gibi iğrenç bir olgu ortaya çıkmıştır.
- The shortage of personnel leads to a lack of supervision in projects.
- Personel eksikliği projelerde denetim eksikliğine yol açmaktadır.
- The second amendment states that a shortage of appropriate finance is the major obstacle to starting a business.
- İkinci değişiklik, uygun finansman eksikliğinin bir iş kurmanın önündeki en büyük engel olduğunu belirtmektedir.
- The pharmacies are empty and there is a shortage of everything in the hospitals.
- Eczaneler boş ve hastanelerde her şey eksik.
- I do not dispute the need for plasma, and its shortage is very much a reality.
- Plazma ihtiyacına itiraz etmiyorum ve plazma eksikliği büyük ölçüde bir gerçektir.
- There is certainly no shortage of reasonable, nationally representative alternatives to Saddam's entourage.
- Saddam'ın çevresine karşı makul, ulusal temsiliyeti olan alternatifler konusunda kesinlikle bir eksiklik yoktur.
- It would allow exceptions to be made in cases where the plasma shortage really is an insurmountable problem.
- Plazma eksikliğinin gerçekten aşılamaz bir sorun olduğu durumlarda istisnalar yapılmasına izin verecektir.
- The second amendment states that a shortage of appropriate finance is the major obstacle to starting a business.
- İkinci değişiklik, uygun finansman eksikliğinin iş kurmanın önündeki en büyük engel olduğunu belirtmektedir.
- At this time, there was no shortage of ideas as to who was to blame.
- Bu sırada, suçlunun kim olduğuna dair fikirlerde bir eksiklik yoktu.
- The toy industry in Spain is already starting to feel the shortage of certain plastics.
- İspanya'daki oyuncak endüstrisi şimdiden bazı plastiklerin eksikliğini hissetmeye başladı.
- The shortage of engineers is the greatest bottleneck to the development of our company.
- Mühendis eksikliği şirketimizin gelişmesinin önündeki en büyük engeldir.
- The shortage of manpower poses a big problem for us.
- İnsan gücü eksikliği bizim için büyük bir sorun teşkil ediyor.
Show More (17)
|
| 3 |
shortage |
kıtlık |
n. |
|
- The risk of shortages is quite small.
- Kıtlık riski oldukça düşüktür.
- You will tell me that situations of growth or shortage do not affect everyone alike.
- Bana büyüme ya da kıtlık durumlarının herkesi aynı şekilde etkilemediğini söyleyeceksiniz.
- There is a clear danger that a ban on them might result in severe shortages of these products.
- Bu ürünlerin yasaklanmasının ciddi kıtlıklara yol açabileceği yönünde açık bir tehlike bulunmaktadır.
- The risk of shortages is quite small.
- Kıtlık riski oldukça küçüktür.
- A shortage would put many patients' health at risk.
- Bir kıtlık birçok hastanın sağlığını riske atacaktır.
- Is that the case because there is a shortage of women in Europe?
- Avrupa'da kadın kıtlığı olduğu için mi durum böyle?
- What is at stake is safety and finding a solution to the problem of blood shortages.
- Söz konusu olan güvenlik ve kan kıtlığı sorununa bir çözüm bulunmasıdır.
- Growth continued to create shortages that expanded the black market.
- Büyüme, karaborsayı büyüten kıtlıklar yaratmaya devam etti.
- There's no shortage of possible suspects.
- Olası şüphelilerin kıtlığı yok.
- There's a wheat shortage.
- Buğday kıtlığı var.
- There is no need to worry about shortages for the moment.
- Şu an için kıtlık konusunda endişelenmeye gerek yok.
Show More (8)
|
| 4 |
shortage |
yokluk |
n. |
|
- Because of a shortage of work, half the staff was discharged.
- İş yokluğu yüzünden, personelin yarısı işten çıkartıldı.
- Violence erupted all over the city because of the food shortages.
- Yiyecek yokluğundan dolayı şehrin her yerinde şiddet patlak verdi.
Show More (-1)
|
| 5 |
shortage |
açık |
n. |
|
- We are well aware, though, of the substantial personnel shortage that exists in this field of work.
- Yine de, bu çalışma alanında var olan önemli personel açığının farkındayız.
Show More (-2)
|
| 6 |
shortage |
yetersizlik |
n. |
|
- Owing to a shortage of funds, our project failed.
- Fon yetersizliği nedeniyle projemiz başarısız oldu.
Show More (-2)
|
